22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 KASIM 2010 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA RÖPORTAJ Diyarbakır’da 12 Eylül öncesini yaşayanlar ‘Kardeşiz, ayrılamayız’, silah sesleriyle büyüyenler ise ‘Çizelim sınırı’ diyor 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Yazarımız İstanbul dışında bulunduğundan bugünkü yazısını yayımlayamıyoruz. Herkes kendi yoluna (mı?) KCK DAVASI NED R? SUNUŞ Hani ozan diyor ya, “Diyarbakır! Diyarbakır! Yazıp da okuyamadığım şiir…” Yazılması da okunması da zor bir kent... 12 Eylül faşizminin yarattığı işkence çığlıklarının ardından Diyarbakır cezaevinden dağlara doğru yayılan yangın bugün de sürüyor. Askerden, öte yandan dağlara itilenlerden ölen binlercesinden sonra süren yeni arayışlar; kimine göre pazarlık, kimine göre demokratikleşme... Galiba o arayışların tam odağında bir dava. İddianamesi 7 bin 587 sayfa, sanık sayısı 152 kişi. İddia ne? Terör örgütü PKK’nin “şehir yapılanması” “Kürdistan Topluluklar Birliği”, yani KCK... Dağkapı’yı alırsanız ardınıza, yolunuz davanın görüldüğü adliyeye düşer. Yargılanan belediye bölgedekilerin deyişiyle “seçilmişler” ile yargılayanlar yine bölgedekilerin ifadesiyle “devlet”yan yana... İki yakanın arasında kim var derseniz? Seçtikleriyle birlikte tutuklandığına inanan insanlar... Öyle bir kent ki ortada kalakalmış “nöbetçi halka” sorarsanız; işten de aştan da öncelikli olandır “kimlik ve devletin inkârı...” Ulu Cami’nin önündeki meydanda cuma vaktini bekleyen ihtiyarlardan Zeki’nin soyadını vermek istemedi “İşin içinde para var, o meret oldukça da bu savaş bitmeyecek” deyişine, dur durak bilmeden çalışan Sezai’nin o da soyadını vermedi söylediklerini eklemek gerek: “Kuşluk vaktinden akşamın karanlığına yatağa dar atıyorum kendimi. Ne Diyarbakır’ı ne de hayatı bildim...” 28 yıllık ömründe gün yüzü görmeyen Salih’e soyadı aramayın bakarsanız pek çokları gibi onun için de artık Diyarbakır’ın “bu yakası” da “batıdır”. Kentin dışından gelenler de onlara göre ikinci çoğul şahıstır. Yani “siz”dir. Parmakla gösterilip, kuşkulanılacak kişiden sayın ‘siz’i. Bir anlamda, hem yabancı hem de devletle özdeşleşen öfkenin yönlendirildiği kişi... 12 Eylül öncesini yaşayanlara kulak verirseniz, Ahmed Arif’in dizeleriyle, “Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız... Ayrılmak da neyin nesi...” O çığlıklı izbelerde canların yitirildiği, akılların vicdanlarda yakıldığı, yitip gitmiş zamanların çocuklarına, 12 Eylül’den sonra doğmuş, hep ama hep silah sesi ile kavrulmuş gençlere sorarsanız, artık çözüm vakti gelmiştir: “Çizelim sınırı herkes kendi yoluna gitsin...” Neresinden bakarsanız bakın, bir halk ve bir kent öylesine bir öfkeye bir umuda eğilimli... Dile kolay 30 yılın yorgunluğu, yoksulluğu ve yoksunluğu... Herkes kendi çözümünü de anlatsa her yürekte istenen ve dillenen dünya gözüyle huzura ermektir... Biz de görür görmez algılanması güç o kentin, kırgınlıklarını, kızgınlıklarını, düşlerini, öfkelerini yüreklerinden ve akıllarından aktığı şekliyle defterimize not düştük... Yazılanlar onların hikâyesi... erör örgütü PKK’nin “şehir yapılanması” olarak nitelendirilen “Kürdistan Topluluklar Birliği/Türkiye Meclisi” kısaca KCK olarak adlandırılan oluşuma ilk operasyon 14 Nisan 2009 tarihinde yapıldı. 24 Aralık 2009 tarihinde ise belediye başkanlarına yönelik ikinci dalga gerçekleştirildi. Hazırlanan iddianame tam 7 bin 587 sayfa. Sanıklara yöneltilen suçlamalar ise “devletin birliğini ve bütünlüğünü bozma”dan “terör örgütü üyesi ve yöneticisi olma”ya, “terör örgütüne yardım ve yataklık etme”den “Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet” etmeye kadar uzanıyor. İddianamede, kapatılan DTP’nin 28 yöneticisi ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in de aralarında bulunduğu 12 belediye başkanı, 2 il genel meclisi başkanı ile 2 belediye meclis üyesi de sanık olarak yer alıyor. 104’ü tutuklu 152 kişinin yargılandığı davada, sanıklar hakkında 15 yıl ile ağırlaştırılmış müebbet arasında değişen hapis cezaları isteniyor. T ‘Diyarbakır Cezaevi müze olabilir’ ANKARA (AA) Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Diyarbakır Cezaevi’ni müze haline getirmek istediklerini belirterek mekânın şu anda cezaevi olarak kullanıldığını, boşaltılması halinde böyle bir taleplerinin olabileceğini söyledi. Günay, “Diyarbakır Cezaevi’nde 12 Eylül sonrası yaşanmış vahim, insanlık dışı olaylar Türkiye’nin içinden çıkmakta zorlandığı bazı sorunların oluşmasına yol açan bir etki yarattı. Oradaki o kıyıcı davranış, bugün Türkiye’yi önemli bir sorunla karşı karşıya getirdi. Bunun da bir yüzleşme sorunu olarak ortaya çıkarılması gerekiyor” dedi. (Fotoğraflar: MAHMUT ORAL) susturma politikası” olarak nitelendiren Türk, çözümün nasıl olacağını ise şöyle anlattı: “Düne kadar Kürtleri potansiyel tehlike gören bir korku duvarı oluşturan mantığın siyaseti hale gündemimizde. Burada Kürtler bir talepte bulunuyorsa bu talebin pratik özüne bakılmaksızın, bu talep tehlikelidir, susturulması gerekir gibi bir yaklaşım biçimi var. Diyalog, uzlaşı, müzakere olmadığı takdirde sorun çözümsüz kalır. Statükonun vesayet rejiminin değişmesini istemeyen kesimler Türkiye’nin değişmesinden de rahatsız. Herkes şunu biliyor ve görüyor ki Kürtler Türkiye’yi bölmek istemiyor. ” Diyaloğun önemine işaret eden Ahmet Türk, “Umutlar azalırsa çözümler konusundaki dar mantık egemen olursa ve çözüm umudu ortadan kalkarsa elbette ki bir duygusal öfkeli bir sürecin içinde olma ihtimali var” dedi. KCK davasının görüldüğü adliye ile Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi yan yana... Aralarında upuzun çıkmaz bir sokak, oraya da KCK’ye “gönül verenler” dava boyunca tutulmak üzere sözleştikleri “nöbet çadırını” kurmuşlar. Adliye dediysek yalnızca yazısını görüyorsunuz. Yanına yaklaşabilmek neredeyse değil düpedüz imkânsız. Öyle ki, adliyenin dört bir yanı polis bariyerleriyle çevrilmiş. Kaldırımlarda polis panzerleri. 10 metreden fazla yaklaşmak “yasakkarşı yoldan yürü...” Belediyenin önündeki alanda ise zılgıtlar, türküler eşliğinde halaylar çekiliyor. Merdivenlere kadınlar, erkekler sıralanmış gözler halay çekenlerde, kulaklar “içerden gelecek” haberde... Belediye ve adliyenin önündeki bulvardaki çam ağaçları arasına renk renk Kürtçe ve Türkçe pankartlar gerilmiş. Pankartlarda talepler “Siyasi soykırıma son, halkın iradesine özgürlük...”; iktidara çağrı; “Ey AKP bu kirli takıyye politikalarından vazgeç.” Tepki, “Biz seçtik, siz kelepçe taktınız”, “Barışa kelepçe vurulamaz.” ‘KCK’de tutuklanan irademiz’ TÜRK: B R KÜLTÜR YARGILANIYOR KCK davasını bir sınav olarak gören kapatılan DTP’nin Genel Başkanı Ahmet Türk, “İnsanların aklındaki özgür düşüncelerin önü mü açılacak yoksa Kürtler yine susturulmaya mı çalışılacak? Türkiye bu sorunu çözmeye ve farklı kimlikten olan yurttaşları özgürce konuşabilecek mi, yoksa susturulacak mı? Bir düşüncenin, inancın, kültürün, kimliğin özgürleşip özgürleşmeyeceğinin yargılaması olarak görmek lazım” değerlendirmesini yaptı. Tutuklananlar arasında belediye başkanları, il başkanları ve siyasi parti yöneticileri olduğunu anımsatan Türk, “Bu kişiler demokratik siyaset içinde yer alan insanlardır. Burada Kürt meselesi iki şekilde yorumlanıyor. Ya Kürtlerin talepleri hep terörizmle ilgili ya da çözüm isteyenleri hep terorist olarak algılayan bir mantıkla karşı karşıyayız. Aslında bu mantığı sorgulamamız gerekiyor. Aramalara baktığı İran sınırını geçerken vuruldu VAN (Cumhuriyet) Van’ın Özalp ilçesine bağlı Yukarı Tulgalı köyünde oturan ve akaryakıt kaçakçılığı yaptığı belirtilen Murat Eskinyer (18), dün sabah İran’dan Türkiye’ye giriş yapmak istediği sırada, silahlı saldırıya uğradı. Başına isabet eden kurşunla yaşamını yitiren Eskinyer’in cenazesi, silah sesini duyarak sınıra giden köylüler tarafından morga kaldırıldı. Eskinyer’in İran askerlerinin açtığı ateş sonucu öldürüldüğünü iddia eden köylüler, olayla ilgili inceleme başlatılmasını istedi. AHMET TÜRK ‘Bombacı’ iddiasıyla gözaltına alındı İstanbul Haber Servisi Sultanbeyli’de boş araziye parça tesirli bomba ile çok sayıda molotofkokteylini bıraktığı iddiasıyla, 17 yaşındaki E.K. gözaltına alındı. Orhangazi Mahallesi Akgül Caddesi Dereseki Sokak’taki mezarlık ile elektrik trafosu arasında kalan arazide oyun oynayan çocuklar tarafından bulunan 2 adet fitilli parça tesirli basınçlı bomba ile 20 adet molotofkokteylini bıraktığı iddia edilen E.K, gözaltına alındıktan sonra, yaşının küçük olması nedeniyle Çocuk Şube Müdürlüğü ekiplerine teslim edildi. Eski DTP Genel Başkanı nız zaman bir tek çakı bile bulunmamış. Şiddeti çağrıştıran bir tek söylem yok ama neymiş mekân dinlemeleri, telefon dinlenmeleri, talimat almışlar... Bunu örgütsel bağ olarak değerlendirirseniz 30 yıldır gelişen sürecin toplum üzerindeki etkisini kavramamış olursunuz” eleştirisini dile getirdi. KCK operasyonlarını “Kürtleri ‘Her ikimiz de acı çekiyoruz’ Duruşmalar sürdükçe çevre illerden destek için gelenler ağırlanıyor. O gün Ağrı’dan, Kars’tan, Iğdır’dan da gelenler olmuş. Kurulan sohbetlerin gündemi KCK... Adlarını, soyadlarını sorduk... İsmini verenlerden bazılarına baktık ki, “Ateşten gömleğimizi giydik, sorma bize soy ismimizi” diyorlar, söylemeyenlere sormaz olduk. Ağrı Diyadin’den gelmiş Musa... 45 yıllık yaşamının 9 yılını PKK davasından cezaevinde geçirmiş. Öfkeli. Kime derseniz, en başta basına...“Savaşın tarafı basın” diyor ve ekliyor: “Barışı istemek suçsa, suç işliyoruz.” Olanlar için de “İrademizi aldılar. Eğer tutuklananlar halktan kopuk olsalardı, halk yığınları burada olmazdı” diyor, kalabalığı göstererek. Demokratik açılım diyecek olduk, ağzından düşürmediği sigarasını kızgınlıkla yere atıp; “Hükümet samimi değil. Sadece Kürt açılımını seçim malzemesi yaparak, Kürt ve Türk halkını avutmacı politikası var. Açılım bu mu, 150 kişi içerde...” diyor. Henüz kırkı çıkmayan Hasan Pençe ise varla yok arasındaki sesiyle sözü çekilen acılara getirdi; “Halkı terörist göstererek bir yere varılamaz. Özellikle bunu Türk halkı görmeli. Her ikimiz de çok acı çekiyoruz.” Polisin tabancasıyla vurulan kız öldü İZMİR (AA) İzmir’de polis tarafından silahla başından vurulan Çiğdem Ş. (20), 6 gündür tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Eşrefpaşa’da oturan Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nde görevli A.K.G’yi ziyarete gelen Çiğdem Ş., polis memurunun silahından çıktığı bildirilen mermiyle başından vurularak ağır yaralanmıştı. Polis memuru ise tutuklanmıştı. KCK’ye “gönül verenler” dava boyunca tutulmak üzere sözleştikleri “nöbet çadırını” kurmuşlar. AKTAR: HALK SAVAŞMAKTAN YORULDU Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar ile KCK davasının duruşmasından çıktıktan sonra görüştük. Müvekkillerinin bulunduğu KCK “yapısında” hiçbir silahlı, şiddet içeren ve öldürme eylemi olmadığını anlatıyor. Aktar, yargılamanın KCK’li olduğu söylenenlere yönelik olduğunu ama tutuklananlar arasında ya isim benzerliği ya da fiziki benzerlik gibi nedenlerle “yanlışlıkla” tutuklanan en az 810 kişi bulunduğuna işaret etti. “PKK şunun farkında, silahın hak arama aracı olarak zamanının geçtiğinin farkında. Silahı bırakmak, ondan kurtulmak istiyor” diyen Aktar, sözlerini şöyle sürdürdü: “PKK, silahı bırakacak kadrolarıyla siyasete dahil olmak istiyor. Bunu yaparken siyasete belli ölçüde müdahale ediyor. DTP, BDP bilinmeyen bir şey değil. Devletin tutumu önemli. Bu meseleyi çözerken Kürtlerin ya da PKK’nin siyasallaşmasını istemiyor. Herkes sorunu karşısındakini kendisine benzeterek çözme yanlısı. Devlet mekanizması, kendi dayattığı çözümü istiyor. Nedir bu? Silahın bırakılması ve asimülasyon hedefi. Kürtlerin toprak konusunda talebi yok. Bu talebin gerçekçi olmadığı görüldü. Sadece ana dilde eğitim de değildir. Egemenliğin kulmaddedeki resmi dilin Türkçe olduğu ama bunun ‘ana dil kullanmasının buna engel olmayacağı’ hükmü eklenmeli. Anadilde eğitim anayasal güvenceye kavuşturulmalı. İlkokuldan üniversiteye kadar kapsamalı. 66. maddedeki yurttaşlık tanımı düzenlenmeli. Yüzde 10 seçim barajı düşürülmeli, şiddet kullanmadıkça partiler kapatılmamalı ya da seçime girmeme cezası verilmeli. Bölge parlamentosu kurulsun. Ama Dışişleri, Adalet Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı merkezde kalmalı. Güvenlik ve Maliye bölgeye devredilmeli.” Adliye ve belediye önünde duruşmaları bekleyenlerin geçmiş yıllardaki kadar kalabalık olmadığı değerlendirmemize Aktar, “Halk savaşmaktan, çatışmaktan yoruldu. Bizler de yorulduk. Öyle ki, her söylediğimize soruşturma açılıyor. Yeter ayıptır artık!” değerlendirmesiyle katıldı. Aktar’a göre, KCK aynı zamanda bölgedeki cemaatçi örgütlenmenin önünü de kesiyor. Bölgedeki farklı bir olguya işaret ediyor: “Rahatsız olan sadece hükümet değil. Siyasallaşan hareket toplumu örgütlüyor. Bu da cemaatleri rahatsız ediyor. Cemaatler de rahatsız bu durumdan. Adını söylemeyelim!” Aktar, KCK davasıyla “Kürtlerin siyaset yapma zemininin yok edildiğini” söylüyor. Osmaniye’de 4.6’lık deprem OSMANİYE (Cumhuriyet) Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Ulusal Deprem İzleme Merkezi verilerine göre, dün saat 12.50’de Osmaniye’nin Düziçi ilçesinde 5.3 kilometre derinlikte 4.6 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Deprem, Osmaniye kent merkezinde de hissedildi. Bu depremden birkaç dakika sonra merkezi Düziçi olan 5 kilometre derinliğinde 3.3 büyüklüğünde ikinci bir deprem meydana geldi. Can ya da mal kaybı olmadığı belirtildi. MEHMET EM N AKTAR ‘CHP sürece katkı sunmalı’ “Başbakan önderlikle (Öcalan) görüştüğü halde inkâr ediyor” diyen Ali, iktidardan umudunu kesmiş. Öyle ki “AKP tamam. MHP de tamam da, CHP’yi hiç anlamıyorum. CHP, kardeşlik istiyorsa sürece katkı sunmalı. Çözüm için rol oynamalı” diyor. Ömer ise KCK iddianamesinde isminin geçtiğini anlatıyor. Sanık olup olmadığını sorduğumuzda ise, gülerek, “Şimdilik değilim. Sonraki operasyonlarda anlarız” diyor. “KCK nedir?” sorumuza ilginç bir yanıt veriyor: “Devletin yasalarına göre KCK illegaldir. Ama bana göre değil.” KCK davasının sürdüğü neredeyse her gün Diyarbakır’da bir yürüyüş yapılıyor. Hakkı kendi deyimiyle “sistemle” bundan tam 15 yıl önce ortaokul 3 öğrencisiyken “yollarını ayırmış.” Nedenini biraz kızgın, biraz dalgaya alarak anlatıyor: “Diyadin’de öğretmen sordu, ‘Atatürk hangi okuldan mezun oldu?’ diye. Ben de Diyadin lisesi dedim. İnanmayacaksın ama tutuklandım.” Çay ocağından çay verirken Ferit’le laflıyoruz. Konuyu, Kürtçe savunma istemine getiriyor, “İsteseler tercüman bulurlar. Başka dil için buluyorlar.” Davayla ilgili bir “sırrı” da bizle paylaşıyor: “Durmadan duruşmalara ara veriyorlar. Çünkü Ankara’yı arayıp ne yapacaklarını soruyorlar...” Diyarbakır Barosu Başkanı lanımı, demokratik özerklik...” ‘Kürtçe ilkokuldan başlamalı’ Aktar, bölgedeki 15 baronun bir araya gelerek bir anayasa çalışması yaptıklarını ve demokratik özerklik kavramının da altını doldurmaya çalıştıklarını vurguladı. Kürtçenin resmi dil olması yönünde talebin olmadığını belirterek, bölgedeki 15 baro başkanıyla yapılan toplantıda oluşturulan taslaktaki bazı düzenlemeleri şöyle sıraladı: “Anayasanın başlangıç kısmı değiştirilmeli, ideolojik ve etnik referanstan kurtarılmalı. Anayasanın ikinci maddesi, ‘...İnsan haklarına dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti’ ifadesi getirilmeli. Üçüncü YARIN: H ZBULLAH NE DÜŞÜNÜYOR ‘Kızıl çamur’un Türkiye’deki etkisi KIRKLARELİ (AA) Macaristan’da faaliyet gösteren bir alüminyum fabrikasında 4 Ekim’de meydana gelen çevre felaketinin ardından İstanbul Üniversitesi’ndeki (İÜ) bilim insanları harekete geçti. İÜ’ye ait “R/V ARAR” Araştırma Gemisi “Karadenizde Kirlilik İzleme Projesi” çerçevesinde görev yapacak. Gemi, 70’e yakın istasyon ve yaklaşık 40 parametrenin analizlerini gerçekleştirecek. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle