16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 4 EK M 2010 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA DİZİ 9 Türkiye 12 Eylül e doğru zorla itilirken ülkenin geleceği, kendi gençlerine vurduruldu. Memleket, ağır yaralı duruma düşünce de üstüne çöktüler. Kan yitimi o gün bugündür sürüyor. Siyaseten de, toplumsal gerginlik açısından da. Yitirdiğimiz, hatta unutulmaya yüz tutan en önemli yanımız ise, hiç kuşkusuz bağımsız davranabilme, bağımsız yönetebilme ve bağımsız düşünebilme yetimizdi. 12 Eylül öncesinde yaşadığımız, at izinin it izine karıştığı, devletin kirli işlere bulaştığı kan denizinde sorumluluklarını gereğince yerine getiren, içine düşürüldüğümüz pis oyunların ortaya çıkarılmasında önemli işlevler üstlenen, canını dişine takmış kamu görevlileri de vardı. İşte onlardan biridir cinayet masası dedektifi Naim Tatar. Bütün tanıklıklarını anlattı, o tanıklıklar ki kendisinden ömrü boyunca öç alınmasına neden oldu. Dedektif Naim Tatar ın da görev aldığı ekip, 1978 yılında Ankara Emniyet Müdürlüğü Cinayet Masası nda ağır suçlara bakan dedektiflerden oluşturuldu. Ekip, özellikle sağ terör olaylarına bakıyordu. Özellikle ülkücüler olmak üzere, sağ terör yapılanmalarının örgütlenme şekilleri, örgütlerindeki isimler ve yöneticiler konusunda uzmanlaşmışlardı. Cumhuriyet gazetesinde polisadliye muhabiri olarak göreve başladığımız 1978 yılında tanıştığımız dedektif Naim Tatar ekibi şöyle tanımladı bize: 8 kişiden oluşan bir ekiptik. Adımız o dönemde komünist e çıkmıştı, ama bizim işimiz polislikti. Ekibin üçü PolDer li o dönemde sol görüşlü polislerin kurduğu dernek , üçü ülkücü, ikisi de Adalet Partiliydi. Ama, polislikte taraf olmaz. Polis çift kişiliklidir. Polisin bir kendi siyasal kişiliği vardır, bir de görev kişiliği vardır. Görevinde yansız olmak zorundadır. Polisliğin gereği ne ise onu yapar. Dürüst olduğumuzu o zamanki birçok çevre de kabul ediyordu. Mesela, o zamanki Ankara Valisi Durmuş Yalçın, bize çok güveniyordu, dürüst olduğumuzdan dolayı. Durmuş Yalçın özel görevler de veriyordu. Örneğin, o dönemin Ahlak Masası ndaki polislere güvenmez, arada sırada fuhuş ve kumarhane operasyonları düzenletirdi bize. Dedektif Naim Tatar bize Ankara da yaşanan ve toplumsal belleğimize hüzün, acı ve nefretle kazınmış olayları anlatırken Geldik gidiyoruz, gelecek kuşaklar bizim yaşadıklarımızdan bir parça ders alırlarsa ne mutlu bize demeyi de unutmadı. BALGAT, PİYANGOTEPE, BAHÇELİEVLER KATLİAMLARINI VE SUİKASTLARI SORUŞTURAN DEDEKTİF NAİM TATAR, 12 EYLÜL E KOŞAN GÜNLERİ ANLATIYOR S U N U Ş Kontrgerilla dedi canından oldu 12 Eylül 1980 öncesi yaşanan kanlı olayları kontrgerillanın yaptığını dönemin Başbakanı Bülent Ecevit e bir rapor olarak ileten Doğan Öz, silahlı saldırıda yaşamını yitirmişti YARIN: BAHÇELİEVLER VE BALGAT KATLİAMLARI A nkara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı olarak görev yapan Doğan Öz, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit e ilettiği bir raporda, 12 Eylül 1980 öncesi yaşanan kanlı olayların ardındaki gücün kontrgerilla olduğunu ifade etmiş, kontrgerillanın da CIA yönlendirmesiyle TSK ye bağlı Özel Harp Dairesi ile ilintisi olduğunu dile getirmişti. Doğan Öz, ülkücü eylemcilerin çoğunlukta olduğu Ankara Cebeci deki Site Yurdu nun aranmasını gerçekleştirdikten hemen sonra 24 Mart 1978 de evinden çıkıp Kızılırmak Caddesi nde arabasına bindiğinde silahlı saldırıya uğramış ve can vermişti. Dedektif Naim Tatar ın anlatımıyla Doğaz Öz soruşturması: Balistik raporuna göre, Doğan Öz olayında kullanılan silah, Demirlibahçe de sol görüşlü bir öğrencinin ülkücü bir genç tarafından öldürülmesi olayında kullanılan silah ile aynı çıkmıştı. O silahın peşine düştük. Şahıs Nevşehir in Kozaklı cezaevinden çıktığı zaman onu aldık oradan. Hatta peşimize ülkücüler düştü. Kovaladılar bizi arabayla ama yakalayamadılar. Şahsı yakaladık getirdik. Sorguladık. O silahı, Hüseyin Demirel ve Hüseyin Kocabaş adlı kişilerden aldığını ve olayı onların organize ettiğini söylemişti. Hüseyin Demirel in daha sonra Bulgaristan a kaçakçı Abuzer Uğurlu nun yanına kaçtığını öğrendik. Hüseyin Kocabaş gitmemişti, buradaydı, onun peşine düştük. İzmir de, Ankara da, Balıkesir de çalışmalar yaptık ama yakalayamadık. Olayı, Bahçelievler katliamı soruşturmasını sürdürürken çözdük. Bahçelievler katliamı sırasında öldürülen 7 TİP li öğrenciyi uyutmak için kullanılan eterin özelliği bakımından Ankara Numune Hastanesi nde kullanıldığını saptadık. Oradaki depo sorumlusu olan Kadir Temur u sorguladık. Bize eteri, Ankara Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu öğrencilerinden İbrahim Çiftçi ye verdiğini söyledi. Çiftçi yi okulda yakaladık. Çiftçi, Doğan Öz cinayetini işleyen kişiye çok benziyordu. Olayla ilgili iki görgü tanığı vardı. Bir tanesi kapıcı, bir tanesi de öğretim üyesiydi. Çiftçi, 810 kişinin arasına konuldu ve onlara gösterildi. Kapıcının rengi, İbrahim Çiftçi yi görür görmez bembeyaz oldu. Buydu, buydu dedi. Tuttu yakasından çekti buydu dedi, yani kesin teşhis yaptı. Diğer Orta Doğu daki öğretim üyesine Daha sonra Ecevit hükümetlerinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olan Ziya Aktaş I.K. gösterdik, onda da renk değişimi oldu, o da sarardı. Fakat bize Ben nasıl söyleyeyim, benim ailem var, çoluğum çocuğum var dedi. Teşhisi yapmak istemedi, yapmadı. Tutanaklara bu şekilde geçti ve savcılığa sevk ettik. İbrahim Çiftçi polisteki ifadesinde ve mahkemesindeki ifadesinde olayı kabul etti. Zaten olaydaki püf noktası da teşhisten çok olay yerindeki izlerdi. Arabanın camından şoför mahalline doğru üç el ateş edilmişti. İbrahim Çiftçi bunları tam olarak söyledi. Mahkeme tutukladı. Yargılandı, ceza verildi, Yargıtay dan döndü, mahkeme direndi, tekrar bozuldu, en sonunda mahkeme Yargıtay ın kararına uymak zorunda kaldı ve Çiftçi serbest kaldı. O davadan serbest kalınca Bahçelievler katliamı davasından da yargılanmadı. Daha sonra da duyduğum kadarıyla işadamı oldu, zengin oldu. Nasıl oldu bilemiyorum ama, birtakım güçler tarafından korunduğu kesindi. DOĞAN ÖZ SU KASTI Doğan Öz SÖZDEN YAZIYA SÜHEYL BATUM Beyaz Türklermiş, Kara Türklermiş ! Sevgili dostlar, hep beraber yaşıyoruz, hep birlikte görüyoruz, dolayısıyla sizler de biliyorsunuz, ama ben bir kez daha tekrar edeyim. Türkiye nin bazı aydınları ! çok ilginç. Bu arkadaşlarla işimiz çok zor. Ve emin olun, artık bilmiyorum yani gerçekten göründükleri gibi çok bilgisizler mi, yoksa başka bir nedenle mi böyle davranıyorlar? Ama ilginç oldukları kesin! Örneğin şimdi de beyaz Türkler diye bir kavram uydurmuşlar ve buradan sözüm ona ciddi ! savlar üretip, ciddi ! yorumlar üretip ciddi ! siyasal sonuçlara bile varıyorlar. Dedim ya, savların da, yorumların da sonuçların da kerameti kendilerinden menkul saçmalıklar olduğunu görmek, anlamak için, onlar gibi ciddi ! aydınlar ! da olmak gerekli değil. Hiç değil. Ama olsun! Yine de hep birlikte izliyoruz. Efendim Beyaz Türkler varmış , halkoylamasında bu beyaz Türkler hayır demişler . Hatta bu ilginç ! saptamalardan, yine çok ilginç ! değerlendirmeler bile çıkarıyorlar. Ne o Beyaz Türkler korktukları için hayır demişler . Ve dahası da var; iktidarın, bu korkunun nedenlerini anlaması ve önlemesi gerekliymiş . Bunlar hepimizin bildiği, tanıdığı, birkaç sözüm ona aydından , sözüm ona liberal aydından ibaret kalsa, olsun diyeceğiz; onların iktidarla iyi geçinmeye hakları var diyeceğiz. Ya da onların da para kazanmaya hakları var diyeceğiz. Ama bazen bakıyorum, başka ciddi aydınlar da, gazeteciler de, onlarla aynı jargonu kullanmaya başlamışlar. Ve yorumlar yapıyorlar. Valla kusura bakmayın, ben de beyaz Türk üm deyip özür dilemeye kalkanlar bile gördüm. Tabii daha ilk bakışta anlıyorsunuz. Bu beyaz Türk kara Türk saçmalığını ciddi ciddi ! söyleyenlere, bu tanımı ABD vermiş. Oradan ödünç almışlar. Zaten bunun için, bir toplumsal, kültürel, sınıfsal tanımı yok. Böyle bir tanım bile yapmıyorlar. Nasıl yapsınlar? Yok ki... Evet bu ayırım ve böyle bir tanım ABD için var. Olabilir de, buna hiç kuşku yok. Çünkü bu ayırım ve siyasal, kültürel, toplumsal sonuçları, 1966 lara kadar çok şiddetli bir biçimde devam etti. Hatta 1970 li yıllardan bugünlere kadar, daha az şiddetli bir biçimde de yine devam etti. Ama Türkiye için? Kim bu beyaz Türkler? Efendim beyaz Türkler, sahip oldukları etkin konumu yitirdikleri için çok öfkeliymişler, ya da korkuyorlarmış. Bir şeyi uydurduğunuz zaman devamı geliyor. Artık bir şey uydurdun mu, bundan da para bile kazandın mı, artık hep tekrarlayacaksın. Çünkü durmak yok, düşersin. Kim Allahınızı severseniz, bu beyaz Türk? Patronlar mı, işadamları mı, sanayiciler, tüccarlar mı? Onlar desek doğru değil. Onların çoğu iktidardan yana tavır almadılar mı? O işadamlarının televizyonlarını, gazetelerini görüyorsunuz, izliyorsunuz. Hangisi beyaz Türklerden, hangisi kara Türklerden? Trakya referandumda hayır oyu verdi, Kırklareli, Tekirdağ, hayır oyu verdi. Onlar beyaz Türk ve daha önce sahip oldukları ayrıcalıklı konumu yitirmekten korkuyorlar ! Öyle mi? Ve buna karşılık Konya, Kayseri, Ankara daki yurttaşlar, kara Türk öyle mi? Onlar korkmuyorlar, öyle mi? Kim gerçekten de bu beyaz Türkler? Herhangi bir bölge farklılığı yok, renk farklılığı yok. Pekiyi ne var? Beyaz Türkler, etnik olarak Türk olanlar, kara Türkler ise, diğer etnik kökenlerden olanlar deseniz, o da değil. Ne yani Konya da ya da Tekirdağ da babası muhacir olan ve hayır oyu veren yurttaşımız, beyaz Türk olacak ve Kürt vatandaşlarımızdan ya da diğer etnik kökenlilerden korkmuş olacak , İstanbul da ya da Bursa da evet oyu veren Türk işadamı, kara Türk olacak . Öyle mi? Sevgili dostlar, ekonomik güç desek, ekonomik ayrıcalık desek, o da değil. Allahınızı severseniz, İzmir de hayır veren işçi ya da memur, beyaz Türk olacak. İstanbul da evet veren memur, kara Türk olacak! Ya da bugüne kadar namusuyla, alnının teri ile kazanıp çocuklarının kendilerinden biraz daha iyi yaşamasından başka bir amacı olmayan sizler, bizler beyaz Türk olacağız. Benim param yok, çocuklarımı bile okutamıyorum, arkadaşlarım okutuyor deyip, 5 yıl sonra çocuklarına dünyalar alan, pırlanta dükk nları açan siyasetçiler, kara Türk olacak! Yok canım! Bir şey daha var. Sevgili dostlar, biz neden korkuyormuşuz, neden korkalım? Biz hiçbir şeyden korkmuyoruz. Biz sadece iktidarın istediği ve açık açık yaptığı, Türkiye de otoriter bir rejimi yerleştirmektir diyoruz. Ve bunu kabul etmeyeceğimizi söylüyoruz. Bu kadar. Ve bir de bugün bazı aydınların ! , kendilerine liberal aydın diyen bazılarının, aynen Osmanlı nın son 100 yılındaki bazı yarı aydınlar ı çok anımsattığını biliyoruz. Ve söylüyoruz. O kadar. Ve Türkiye de 16 milyon insan da aynı şeyi düşünüyor. Ve ne beyaz Türk saçmalığına , ne de beyaz Türklerin korktukları için karşı çıktıkları saçmalığına inanmıyor. Bu kadar basit. Eylemci memura cezaya iptal ANKARA Cumhuriyet Bürosu Zonguldak İdare Mahkemesi, iş bırakan memura verilen aylıktan kesme cezasını iptal etti. Zonguldak Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi çalışanı ve Türk SağlıkSen Zonguldak Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi ebe Arzu Kara, 25 Kasım 2009 da memur konfederasyonlarının aldığı karar doğrultusunda bir günlük iş bırakma eylemi ne katıldı. Kara ya, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu kapsamında 1 30 oranında aylıktan kesme cezası verildi. Kara, Zonguldak Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Baştabipliği nin bu işleminin iptali için Zonguldak İdare Mahkemesi nde dava açtı. Mahkeme idarenin işlemini iptal etti. Mahkemenin kararında, davacının, alınan karara uyarak grevli toplusözleşmeli sendika hakkı ve 2010 yılında öngörülen zammı protesto etmek amacıyla 25 Kasım 2009 da bir gün mesaiye gelmediğinin anlaşıldığı belirtildi. CMYB C M Y B 4 EK M 2010 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA DİZİ 9 Türkiye 12 Eylül e doğru zorla itilirken ülkenin geleceği, kendi gençlerine vurduruldu. Memleket, ağır yaralı duruma düşünce de üstüne çöktüler. Kan yitimi o gün bugündür sürüyor. Siyaseten de, toplumsal gerginlik açısından da. Yitirdiğimiz, hatta unutulmaya yüz tutan en önemli yanımız ise, hiç kuşkusuz bağımsız davranabilme, bağımsız yönetebilme ve bağımsız düşünebilme yetimizdi. 12 Eylül öncesinde yaşadığımız, at izinin it izine karıştığı, devletin kirli işlere bulaştığı kan denizinde sorumluluklarını gereğince yerine getiren, içine düşürüldüğümüz pis oyunların ortaya çıkarılmasında önemli işlevler üstlenen, canını dişine takmış kamu görevlileri de vardı. İşte onlardan biridir cinayet masası dedektifi Naim Tatar. Bütün tanıklıklarını anlattı, o tanıklıklar ki kendisinden ömrü boyunca öç alınmasına neden oldu. Dedektif Naim Tatar ın da görev aldığı ekip, 1978 yılında Ankara Emniyet Müdürlüğü Cinayet Masası nda ağır suçlara bakan dedektiflerden oluşturuldu. Ekip, özellikle sağ terör olaylarına bakıyordu. Özellikle ülkücüler olmak üzere, sağ terör yapılanmalarının örgütlenme şekilleri, örgütlerindeki isimler ve yöneticiler konusunda uzmanlaşmışlardı. Cumhuriyet gazetesinde polisadliye muhabiri olarak göreve başladığımız 1978
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle