21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHUR YET 16 EK M 2010 CUMARTES 16 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Yüksek Büyüme Hızları Bunalım yılı 2009 un aynı dönemine kıyasla bu yılın ilk altı ayında milli gelirimizin yüzde onun üzerinde büyümesi, ekonomimizi yönetenler için sevinç kaynağı oldu. Bu gelişmeyi, Türk ekonomisinin gücüne, özel işletmelerin özverili çalışmalarına, küçük işletmelerin üretim gücüne, halkın başarılarına, hükümetin etkili uygulamalarına bağlayanlar oldu. Bu görüşte olanlardan bazıları, ekonominin ısınmakta olduğunu ve önlem alınması gerektiğini söyleyenlere kızdılar ve onları bozgunculukla, kötü niyetli olmakla ve hükümetin büyük başarılarını küçümsemekle suçladılar. Ekonomimizin yıllık büyüme hızı ile ilgili bir optimum en uygun düzey bugüne kadar tespit edilebilmiş değildir. Ancak ekonomimiz, geçmişte zaman zaman elde edilen yüksek büyüme hızlarını sürdürememiştir. Yüzde 10 un üzerindeki ilk altı aylık büyüme hızının sürdürülemeyeceği bellidir; geçmişteki deneyimlerimize göre, yüzde 7 üzerindeki yıllık büyüme hızları bile sürdürülememiştir. Ancak ekonominin yüksek büyüme hızlarına zorlanması, 1946 dan beri, her seferinde ekonomik bunalımla sonuçlanmış ve ülkemizde o tarihten beri, 7 büyük ve 20 küçük ekonomik bunalım yaşanmıştır. Öteki ülkelere göre sayısı çok olan ekonomik bunalımlarımızın nedenleri aynıdır: Zaman zaman ekonomimizin yüksek kamu kesimi ve dış ticaret açıklarından kaynaklanan yüksek kamu kesimi borçlanmalarına ve yüksek tüketim ve yatırım harcamalarına zorlanmasıdır. Böylece yaratılan yüksek mal ve hizmet talebi, tüketim harcamaları sonunda ülkemizi döviz sıkıntıları, yüksek enflasyonlar ve yüksek devalüasyonlara sürüklemiş ve milli gelirimizin bazı dönemlerde küçülmesine neden olmuştur. Yabancı para kıtlıkları ve yabancı para fiyatlarındaki hızlı yükselmeler, yüksek hızda enflasyonlardan kaynaklanan dayanılmaz hayat pahalılığı, büyük gelir düşüşleri, artan işsizlik, fakirlik ve yoksullukla son bulmuştur. 19831994 arasındaki 11 yıllık dönemde gerçekleşen yüzde 62.7 oranındaki yıllık ortalama tüketici enflasyonu oranı ve onun yarattığı tüm kötü sonuçlar, 1987 den sonraki dönemde uygulanan yüksek harcamalar, açıklar ve yüksek borçlanmanın tepkili sonuçlarıdır. Aynen ondan önceki 1970 lerde yaşanan vur, patlasın; çal oynasın döneminin, 1980 de tıkanmasında ve 24 Ocak İstikrar Tedbirleri nden sonraki dönemde yaşanmış olanlar gibi. 19952001 arasındaki 6 yıllık dönemde gerçekleşen yüzde 71.6 oranındaki yıllık enflasyonun, önceki dönemde yaşanan yüksekten uçma denemeleriyle doğrudan ilgili olduğu gibi. Örneğin, 18 yıllık 19832001 dönemi, yüksek yıllık büyüme oranları elde etmek için yapılan yüksek harcama düzeyi ve ortalama yıllık yüzde 63 oranındaki enflasyonlarla yaratılan yapay tüketim patlaması, 2001 de yükselen işsizlik ve düşen gelirlerle, üretim azalmasıyla son bulmuştur. Bazı dönemlerdeki büyüme hızları, bu nedenlerle, önce çok yükselip, sonra hızla düşen milli gelirlerle sonuçlanmıştır. Öyle ki, 195075 arasındaki 25 yıllık dönemin, enflasyon etkilerinden arındırılmış ortalama yıllık hızının yüzde 4.5 olduğu hesaplanmıştır. Hazine nin açıkladığı rakamlar, yıllar boyunca çok yüksek ve çok düşük dalgalanmalar nedeniyle, daha yakın tarihlerdeki 5 yıllık dönemlerde bile ortalama büyüme hızlarının yıllık yüzde 5 i fazla geçemediğini göstermektedir. Bu rakamlara göre, Aralık 2009 da son bulan 27 yılın her beş yıllık döneminde elde edebildiğimiz yıllık büyüme hızları şöyledir: 19821986 da, yüzde 5.3; 19871991 da, yüzde 4.3; 19921996 da yüzde 4.4; 19972001 de yüzde 1.5; 20022009 da yüzde 4.5. 2010 yılının ilk iki çeyreğinde elde edilen ve taban sayıları bunalım nedeniyle düşük olduğu için yüzde 10 un üzerinde hesaplanan yüksek büyüme hızlarının kalıcı olmadığı açıkça görülerek şimdiden ekonominin normale dönmesi için önlemler alınmaya başlanmalıdır. Önlemlerin tespit edilmesi kolay değildir. Yukarıda sunulan yakın geçmişteki büyüme hızlarına göre, yeni açıklanan üç yıllık ekonomik programda 2010 için tahmin edilen yüzde 6.8 oranındaki büyüme hızı bile, geçmiş 27 yılda elde edilmiş bulunan 5 yıllık ortalamaların üstündedir. Yüksek dış ticaret, bütçe açıkları, kamu borçlanmaları ile bu büyüme hızının bu yılı izleyen yıllarda korunması olanaklarının sınırlı olduğu görülebilmeli ve ona göre önlem alınmalıdır. [email protected] Kefilmiş... İmzaladığı başlıklı bir k ğıt ile Anayasa Mahkemesi nin, Danıştay ın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nin verdiği türban kararlarını yok sayan YÖK Başkanı demiş ki: Ben kefilim, başı açık öğrenci baskı görmeyecek. Devlet yönetmek ticarethanede senet imzalamaya benzemez. Devlette, lafta kefillik, kefalet filan yoktur. Tek güvence vardır, o da hukuktur. Hukuk devletlerinde boyundan büyük işlere girişenlere, gün gelir yine hukuk, Sen kim oluyorsun? deyiverir. Dünya Gıda Günü nde, Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Petek Ataman a Türkiye, bolluk içinde gözüken açlık sınırında bir ülke mi diye sorduk. Yanıtladı: Türkiye de 374 bin kişi sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırının, 11 milyon 933 bin kişi ise gıda ve gıda dışı harcamaları içeren yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Kırsal yerleşim yerlerinde yaşayanlarda yoksulluk oranı yüzde 34.62, kentsel yerlerde yaşayanların yoksulluk oranı yüzde 9.38 dir. Nüfus projeksiyonunda farklı bir yönteme geçilmiş olması ve kabul edilen yoksulluk sınırının gerçekçi olup olmadığı tartışmaları, bu rakamlardan daha olumsuz bir tablo ihtimalini de güçlendirmektedir. Diğer yandan, beslenme yetersizlikleri, gelir dağılımındaki dengesizlikler nedeniyle yeterli gıdaya ulaşım güçlükleri olduğu, bunun da azımsanamayacak boyutta bulunduğu da bir gerçektir. Ülkemizde insan beslenmesinde temel ihtiyaç olan hayvansal protein kaynaklarının tüketimi, gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında ülkemizde yaklaşık dörtte bir daha düşüktür. Beslenmemiz tahıl ağırlıklıdır. Oysa yetersiz protein alımının insanın bedensel ve mental sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir. Bu durumda belli oranda gizli açlıktan söz etmek mümkündür. Et ve süt fiyatlarının yüksek oluşu, fiyatların gerçekçi seviyelere çekilememesi bu tablonun en önemli etkenlerindendir. Başımızdan eksik olmayanları dinlerseniz durum apayrı. Onlara göre, bu halk kendini bildi bileli aç ve açıkta olmadı! Gizli Açlık Prof. Dr. Bilsay Kuruç, Eylül 1960 ta kurulan DPT nin, yani planlamanın 50. yılının hiç kimse tarafından anımsanmamasını, Hatırlanmak istenmeyen şey, planlama yapmanın zorunlu kıldığı sorumluluktu. Yani, ülkeyi tüm sorunlarıyla masaya yatırma iradesi ve kapasitesi, bunun için gerekli özgüven, bunun zorunlu kılacağı çözümlemeleri tasarlama, üretme ve tartışma çabasıdır diye değerlendiriyor. Kuruç a göre, sanki bu ülkede planlama diye bir şey yaşanmadı. Planlamayı, siyasi partiler de, üniversiteler de unutmuştu: Son 50 yılda ülkeyi ve dünyayı bir nebze olsun algılama, tanıma şansı bulan ve bu sayede siyasetçi, uzman, danışman, yönetici, hatta gazeteci olanlar, bu sayede önem kazananlar bunu bir planlama ve kalkınma dilini öğrenme sayesinde yaptılar. Gayrisafi milli hasıla, yatırımtüketim, tasarruf demeyi; istihdam ve işsizlik, sosyal kalkınma, bunun için eğitim ve sağlık demeyi; sanayileşme, toprak, tarım, hayvancılık demeyi; verimlilik, içdış ticaret hadleri, fiyatlar, ücretler, k rlılık demeyi hep 1960 tan itibaren planlama ve kalkınma dilini öğrenerek söylediler. Planlamanın ve kalkınmanın sistematiğini farkına varmadan sindirdiler, kalkınmanın toplum çapında bir dava demek olduğunu hissettiler. Planlamanın üçbeş aklıevvel uzmanın bilgi dayatması ile yapılan bir şey olmadığını, toplumun kolektif ihtiyacını ve iradesini ve özgüvenini hissederek yüksek kalite isteyen ve kendi bilgisini topluma vakfetmeyi bilenlerin üstün çabası demek olduğunu fark etti. Kuruç, planlamaya karşı olanların bile planlama dilinin kullanılmasını yasaklayamadığına dikkat çekti. Çünkü bu dilin ve onun temel kavramlarının yerine konulabilecek bir başka şey yoktu. Ama, kavramların içini boşaltıp başka düşünce kalıplarına döküm yapılabilirdi ki, o yapıldı: Planlama sözcüğü ve işi bile böylece anlaşılmaz ve ne işe yaramaz şekle sokulabilirdi. Kalkınma, toplumun tümünü kucaklayan bir çaba olmaktan çıkarılıp halkın büyük çoğunluğunun hiç erişemeyeceği birtakım gösterilerden ibaret kılınabilirdi. Aynen böyle olmuştur. Aradan uzun ve önemli yıllar geçtikten sonra neler yitirdiğimiz anlaşılacak mıydı? Kuruç a göre, düşünülürse anlaşılabilirdi: Türkiye gibi bir devlet için varlığını sürdürebilmenin, bir halk için uyanma ve olgunlaşmanın nasıl büyük çapta ve ciddi bir iş olduğu, yeniden el yordamıyla anlaşılabilir. Halkın olgunluğuna muhtaç bir devlet için en az bir bağımsızmerkezi düşünce ve karar organının gerekliliği de anlaşılacaktır. Bu, aşağıyı bilen ve her şeyi yukarıdan görebilen siyaset düzeyi ile birebir görüşme platformuna sahip bir organdır. Bir tür planlamadır. Türkiye ye kendi ufkunu çizen, strateji oluşturabilen, bunlara h kim olan bir planlamadır. Dünya ekonomisinde ve dünyanın örgütlü baskısından neler gelebileceğini öngörmek, esnekliğe sahip olmak ve birtakım kırmızı çizgiler çizebilmek ve toplumun yaratıcı güçlerini harekete geçirebilmek için bugün etrafımızı sarmış olan dogmalardan mutlaka arınmak ve aklın seferberliği üzerinde yeniden düşünmek gerekiyor. Planlamanın 50. yılı bunun için fırsattır. Planlamanın 50. yılı Dünya Gıda Günü Kutlu Olsun!.. SADIK ÇELİK Her yıl 16 Ekim de olduğu gibi bugün de Dünya Gıda Günü kutlanıyor. 2009 yılında 1930 lardan beri en ciddi küresel ekonomik durgunluğun görülmesi bir yana; petrol fiyatlarının rekor yüksekliklere ulaşması, ürün fiyatlarındaki ani artışlar, gıda güvenliği konusundaki korkular ve bunların sonucundaki ticari kısıtlamalar ile doğal afetlere kuraklık, seller... bağlı tarımda yaşanan bir dizi şoklar... Bunlardan en çok etkilenenler ise, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki yoksul insanlar oldu. Dünyada açlığın bir milyardan fazla kişiyi kapsadığı ve her yıl 11 milyon kişinin açlık ve yetersiz beslenme yüzünden öldüğü gerçeği ile açlıktan en çok etkilenen bölgelerin dörtte üçünün savaşların tahrip ettiği ülkelerin olması 21. yy ın dünya efendilerinin affedilemez ayıbıdır. İnsanoğlunun tarih boyunca en büyük endişelerinden biri açlık sorunu olmuştur. Çünkü insan hayata tutunabilmek ve varlığını devam ettirebilmek için beslenmek zorundadır. Dahası sadece ölmeyecek kadar besin tüketmek yetmemektedir. İnsanın hayatını anlamlı kılacak ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve sanatsal faaliyetlere katılabilmesi, üretebilmesi ve değer yaratabilmesi sağlıklı olmasına; sağlıklı olması da iyi ve yeterli beslenmesine bağlıdır. Yeryüzü kaynakları, israf edilmeden adil ve eşit kullanılması halinde bugünkü 6.5 milyar nüfustan çok daha fazlasını beslemeye yeterlidir. Yeryüzünde tarıma elverişli topraklar sınırlı olmasına rağmen, sanayi devriminden sonra ortaya çıkan gelişmeler; tarımda makineleşme, gübreleme, ilaçlama ve sulama olanaklarının gelişmesiyle tarımsal üretimdeki verimlilik inanılmaz ölçüde artmıştır. Buna ıslah çalışmaları ve gelişen teknolojik olanaklar eklendiğinde yeryüzünde açlık diye bir sorunun hiç olmaması gerekirken bugün yeryüzünün farklı coğrafyalarında açlık ve yoksulluk yaşanmakta, gittikçe geleceğe ilişkin beklentiler daha da karamsarlaşmaktadır. Bundan önce de pek çok yazımızda belirttiğimiz üzere dünyadaki açlık sorununun giderek derinleşmesinin ve bu konudaki endişelerin artmasının önemli nedenleri; küresel iklim değişikliğine bağlı olarak artan kuraklık, azgelişmiş ülkelerdeki gıda üretimi ve doğal kaynakların yetersizliği ile iklim koşullarının elverişsiz olması, artan nüfus yoğunluğu, biyoenerji üretimi, bölgesel anlaşmazlıklardan doğan çatışmalar, köyden kente göç ve tarımsal üretimin gıda A.Ş lerin eline geçmesi... İnsanların yaşamlarında gıda güvencesi kadar, gıda güvenliği de önemlidir. Bu nedenle herkes için yeterince ve sağlıklı gıda olmazsa olmazdır. Ancak 2007 2008 de yaşanan gıda krizi ve ardından 2009 da yaşanan finansal kriz ülkemizde yıllardan beri var olan yetersiz ve dengesiz beslenme sorununu daha da arttırmıştır. Ülkemiz nüfusunun yarısı yoksulluk sınırı altında, bir milyondan fazla yurttaşımızın da açlık sınırı altında yaşadığı göz önüne alınırsa; açlık ve yetersiz beslenmeyi ulus olarak ne kadar derinden yaşadığımız daha iyi anlaşılacaktır. Bir toplumun gelişmişlik seviyesi, fertlerinin tükettiği hayvansal gıdaların miktarı ile doğru orantılıdır. Ülkemizde tüketilen kırmızı et yıllık kişi başı 12 kg iken, AB de 62 kg dır. Balık tüketimi ise yıllık kişi başı AB de 18 kg iken ülkemizde 8 kg dır. Ayrıca AB de yıllık kişi başı 110 litre süt ve ortalama 270 adet yumurta tüketilirken, bu oranlar ülkemizde yıllık kişi başı 20 litre süt ve 130 adet yumurtayla sınırlı kalmıştır. Bu gibi değerli protein kaynaklarının miktarını gelişmiş ülkelerin verileriyle karşılaştırdığımızda çok geride olduğumuz görülmektedir. Ülkemiz geniş coğrafyası, iklim özellikleri ve üç tarafındaki denizleriyle hayvansal üretim açısından önemli bir potansiyele sahip olmasına rağmen yanlış uygulanan tarım politikaları nedeniyle hayvansal üretimini geliştirememiştir. Bunun sonucunda insanlarımız dengeli beslenme için gerekli düzeyde hayvansal proteine ulaşamamaktadır. Daha önceki yazılarımızda da altını çizdiğimiz gibi dünyada yaşanan açlık tehlikesine ve gıda krizine rağmen ülke potansiyelinin değerlendirilememesi, hayvansal ve tarımsal üretimin arttırılamaması, bunun yerine hayvansal protein açığının ithalat yolu ile karşılanmasının tercih edilmesi hem çok düşündürücü hem de ileride telafisi mümkün olmayan üretim yetersizliğini daha da büyütecek açlık sorununu tahminlerin ötesinde derinleştirecektir. Not: Deniz Som a Tanrı dan rahmet dilerken, Cumhuriyet gazetesi ve okurlarının başı sağ olsun. Keyveni Catering Yönetim Kurulu Başkanı KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK K MİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 Mısır unu, tere yağı ve peynirle ya pılan bir tür bula maç. 2 Şarkı, tür kü... Anadolu nun bazı yörelerinde iç kili, çalgılı ve ka dınlı eğlentiye ve rilen ad. 3 Hücum, hamle... Adları sıfat yapan bir yapım eki. 4 Tatlı sularda yaşayan bir tür ge lincik balığı... Evrensel alıcı olan kan grubu. 5 Soyundan gelinen kim se... Bir metinden çıkarıl mış bir ya da birkaç cüm le. 6 Camilerde Kuran okunurken, hafızların da karşılık olarak ezbere Ku ran okumaları. 7 Utanma, hay ... Giysilerin dik ve düzgün durması için kimi yerlerine konan yassı ve uzun çubuk. 8 Arnavutluk un plaka imi... Evcil bir geyik. 9 Ağızda güç eriyen bir cins şeker... Bir mal ya da hiz metin piyasaya sürülmesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1 Soğanlı kıyma ya da pastırma üstüne yumurta kırılarak yapılan yemek. 2 Siirt yöresine özgü, kıyma ve bulgur la yapılan bir yemek... Tahtadan alçak iskemle. 3 Gözü pek, cesur... Lityum elementinin simgesi. 4 Sivas ilinde bir göl... Avrupa Birliği nin kısa yazılışı. 5 Hediye, ba ğış... Bir anlatımı oluşturan sözcüklerin tümü. 6 Karşı lık verme. 7 Güzel sanat... Memeli bir deniz hayvanı. 8 İçimde renkler uçuşur yanar, yeşil tutuşur B.R. Eyü boğlu ... Batı Avrupa da bir ırmak. 9 İnanç haline geti rilmiş ilke ya da kural... Yeryüzü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ş I L L I K A F Ö R Ü S A U N A B A F A U L A Ç İ K E B A N A A Y R O K O K O E S N A S K S T E L E M T U T R O E S E M E K A R A T A B A N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle