22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 19 OCAK 2010 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL ‘Yeni Adana’ 92 Yaşında PENCERE Avrupalı Bizim Gibi Davranmazdı... Çocuktum, babam subaydı, arada sırada kışlaya gider, askerin talimini bir oyun seyrediyor gibi izlerdim... Bir gün garip bir manzara ile karşılaştım; çavuş bir eri ortaya çıkarmış, çömeltmiş, tuvaletlerde nasıl davranılacağını erata uygulamalı ders yöntemiyle öğretiyordu... Şaka değil, köyden dağdan gelen Mehmetçik ‘adabı muaşeret’e yabancıydı; elle yemek yiyen köylü, çatalı bıçağı asker ocağında görüp tanıyordu. ‘Vaktiyle Avrupalı dışkıyla dolu oturağını saray penceresinden dışarı dökerken biz alaturka helalarda taharetlenirdik’ diye övünebiliriz; geçmiş zamanın hayali cihan değer... Ancak Batı, köylülüğü tarihe gömdü; biz ilkelliğin mirasını omuzlarımızda taşıyoruz... Muaşeret, zarafet, incelik, yaşama biçimi, uygarlıkta bir kültür aşamasıdır, eğitim sorunudur... İnsan bir yakını öldüğü zaman çırpınıp, yırtınıp, bağırıp, çağırıp dövünmeye de koyulabilir... Gözyaşlarını içine akıtıp soylu bir duruşla acısını yüreğine de gömebilir... Uygarlığın süzülmüşlüğünü içine sindirmek ve davranışlarına yansıtmak kolay değildir; bu yolda incelikli bir öğretimden geçmek gerekir. Eski dönemlerde birisini övmek için kullanılan bir deyiş vardı: ‘- Avrupa görmüş adamdır!..’ Geçti o günler... Artık Avrupalı turist Türkiye’de sıradan, alelade, doğal sayılıyor; en başta Almanya, çeşitli Batı ülkelerinde milyonlarca Türk yaşıyor... Peki, Avrupalı olabildik mi?.. Dünkü gazetelerimizin birinci sayfalarını gördükten sonra çarpıldım ve Kemal Tahir ağzıyla dedim ki; - Olabilemeyiz!.. Görgüsüzlük.. Zevksizlik.. Şişirme.. Abartma.. Estetikten nasibi olmayan kırmızı, mavi, yeşil, turuncu renk cavalacicozuyla içeriğinde gerçek dışı bir övünme ve şişinme... Biz Türkler kendimizi nasıl bir aşağılık duygusuna kaptırmışız ki çeşitli olumsuz koşullara bağlanmış olan, sonu da belirsiz, ‘ucu açık’ bir müzakere sürecine başlamayı okurlarımıza görgüsüzlerin düğünü gibi sunabiliyoruz?.. “Avrupalılık” mı bu?.. İnşallah AB’ye gireriz.. Ne var ki manzaramız hiç de iç açıcı değil.. Avrupa bizim için bir ‘medeniyet’ dünyasını vurguluyorsa, önce kendi içimizde ‘uygar’ olalım.. Medyada alaturka şamata utandırıcı boyutlarda.. Daha ortada hiçbir şey yokken zil takmak.. Göbek atmak.. Belki bize yakışıyor.. Ama, benzemeye çalıştığımız Avrupalı, bizim yerimizde olsa, bizim gibi davranmazdı. (5 Ekim 2005 tarihli yazısı) 20 Ocak 1965’te yitirdiğimiz ve ölümünün 45. yõlõnda saygõ ile an- dõğõmõz Rüştü Uzel, adõ mesleki eği- timle bütünleşmiş, Cumhuriyetin ilk yõllarõnõn önde gelen eğitimcile- ri arasõndadõr. Özlü bir anlatõmla, “Köy Enstitüleri için İsmail Hak- kõ Tonguç ne ise, mesleki eğitim için de Rüştü Uzel odur” denilebi- lir. 1927-1950 yõllarõ arasõnda sõra- sõyla, Yükseköğretim Müdürlüğü, Mesleki ve Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü ile Mesleki ve Teknik Öğretim Müsteşarlõğõ görevlerinde bulunan Uzel, iş içinde eğitimi, ya- parak, yaşayarak ve üreterek uygu- layan, bunu mesleki eğitim alanõna yerleştiren bir eğitim önderidir. 1934’te kõz meslek, 1937’de erkek meslek öğretmen okulunun açõlõ- şõnda öncü olan Uzel, 1948’de bu okullarõ kõz ve erkek yüksek öğret- men okullarõna dönüştürmüştür. DP görevden aldı Uzel, mesleki eğitimde çõğõr açan bu hizmetlerine rağmen, DP iktida- rõnõn sõğ politika anlayõşõyla 1950’de, görevinden alõnmõştõr. Uzel’in kurduğu mesleki öğretim yapõlanmasõnõn, uzun yõllar varlõğõ- nõ sürdürdüğü görülür. Bu yapõnõn lo- komotifi durumundaki kõz ve erkek teknik yüksek öğretmen okullarõ, 1948’deki yapõlarõ ile uzun yõllar öğ- renciler için çekim merkezi olmuş ve yetiştirdikleri öğretmenlerin nite- likleri ile anõlmõşlardõr. 1982’den iti- baren mesleki eğitim fakülteleri ve teknik eğitim fakülteleri olarak üni- versite bünyesine giren bu kurumlar, siyasi çõkar hesaplarõyla, altyapõ ve laboratuvar olanaklarõ gözetilme- den, sayõlarõnõn plansõzca arttõrõl- masõ nedeniyle, öteki öğretmen ye- tiştirme modelleri gibi, eski yapõla- rõnõ aratõr olmuşlardõr. Öğretmen yetiştiren fakülteler kapatılıyor 2009 yõlõ, kökleri Uzel’in okulla- rõna dayanan fakülteler için drama- tik bir yõl olmuştur. Bitmek tüken- mek bilmeyen gündem yoğunluğu nedeniyle kamuoyunun dikkatini çekmeyen bu konuyu, Uzel anõsõna aralamakta yarar gördük. YÖK yönetimi, Aralõk 2008’de, mesleki ve teknik öğretime öğretmen yetiştiren tüm fakültelerin kapatõl- masõna karar vermiş, bu karar Mil- li Eğitim Bakanlõğõ tarafõndan da uy- gun bulunarak 02.12.2009 tarih ve 2009/15546 Sayõlõ Kararname ile ya- sa haline getirilmiştir. Kararname, mesleki ve teknik öğ- retime öğretmen yetiştiren 27 fa- kültenin kapatõlmasõnõ, bunlarõn ye- rine, 22 teknoloji fakültesi, 2 sanat ve tasarõm fakültesi ile 2 turizm fa- kültesi kurulmasõnõ öngörmektedir... Böylece, çekirdeğini Rüştü Uzel’in okullarõnõn oluşturduğu, özgün bir öğretmen yetiştirme modeli daha tarihe karõşmõştõr. Kararõn gerekçesi, teknik eğitim fa- kültelerinin, ihtiyacõn çok üzerinde- ki öğrenci kapasiteleri nedeniyle, me- zunlarõn istihdam sorunlarõnõn bu- lunmasõdõr. Bu doğru bir tespit ol- makla birlikte, mesleki öğretime öğretmen yetiştirme deneyimini tü- müyle yok etmenin gerekçesi ola- maz. İhtiyacõn üzerindeki teknik eğitim fakültelerinin, teknoloji fakülteleri- ne dönüştürülmesi, önceki YÖK yönetimi tarafõndan da üzerinde ça- lõşõlan bir karar olup desteklenmesi gereken bir yapõlanmadõr. Ancak böyle bir yapõlanma yerine, meslek liselerine öğretmen yetiştiren tüm kurumlarõn kapatõlmasõ, Türki- ye’nin öğretmen yetiştirme politi- kalarõyla çelişmektedir. Bu kararname ile, öğretmenliğin bir uzmanlõk mesleği olduğunu or- taya koyan 1739 Sayõlõ Milli Eğitim Temel Kanunu görmezlikten geli- nerek mesleki eğitime öğretmen ye- tiştirme, formasyon eğitimine in- dirgenmiş ve meslek liselerine öğ- retmen yetiştirmedeki 70 yõlõ aşan de- neyim yok edilmiştir. Pişmanlık duyacaklar mı? Mesleki ve teknik eğitimi konu alan XVI. Milli Eğitim Şûrasõ ka- rarlarõnda, “Mesleki ve teknik öğ- retime öğretmen yetiştirme” baş- lõğõnda, “orta dereceli mesleki ve teknik öğretim okullarının öğret- men ihtiyacını karşılayan temel kurumlar, mesleki ve teknik eği- tim fakülteleri olmalıdır” ifadesi- ne yer verilmiştir... Mesleki ve teknik eğitim fakülte- lerini kapatan kararõ imzalayan Mil- li Eğitim Bakanõ’nõn, bu şûra kara- rõnõ neden dikkate almadõğõ anlaşõ- lamamõştõr. Talim Terbiye Kuru- Rüştü Uzel ve Kapatõlan Okullarõ Prof. Dr. İsa EŞME Eski YÖK Başkanvekili Türkiye’de mesleki eğitimin kurucusu olan Uzel’i yitirişimizin 45. yõlõnda şu soruyu muhataplarõna sormak gerekir. Rüştü Uzel’i 1950’de görevinden alanlarõn duyduğu pişmanlõğõ, onun mesleki öğretime öğretmen yetiştirme modelini yok edenler de bir gün itiraf edebilecekler mi? “Yeni Adana” gazetesi 92. yaşına girmiş. Kutlarım. Türkiye’nin en eski, ama en genç gazetelerinden biri, belki de birincisi!.. “Cumhuriyet”le yaşıt sayılabilir. “Yeni Gün”ü de “Cumhuriyet”in öncüsü sayarsanız... Cumhuriyet’le Yeni Adana, bağımsızlık savaşımımızın, Atatürk devrimlerinin, çağdaş uygarlığa doğru yürüyüşümüzün, uygarlık atılımlarımızın öncüleri, savunucuları, koruyucuları... Dün de böyle, bugün de!.. Belki bugün dünden daha fazla, daha etkin, daha güçlü... 1919’dan 2010’a kadar uzanan yüzyılda, doğruya doğru, eğriye eğri diyebilen bir gazete olmak, çizgisini geleceklere doğru sürdürmek! Ahmet Remzi Yüreğir’in kurduğu, günümüzde de Çetin Remzi Yüreğir’in başarıyla sürdürdüğü 92 yaşındaki bir gazetenin kişiliğini titizlikle koruması ayrı bir övünçtür. Ben de bir süre Yeni Adana’lı olmuştum! 1960’tan sonra Yassıada duruşmalarını, Yeni Adana temsilcisi olarak izlemiş, gözlemlerimi bu gazetede yayımlamıştım. Çetin Remzi Yüreğir de zaten eski Vatan gazetesinin ortaklarından biriydi. Kısacası Yeni Adana bir bakımdan benim de gazetemdir. Yeni Adana’nın yöneticisi Çetin Remzi Yüregir, “Zorluklara rağmen 92 yaşındayız” diyor. Yüzyıl boyunca, değişik yönetimleri, türlü engelleri aşmak, her zaman doğrudan yana olmak, iyilik, mutluluk, huzur aramak, bir gündelik gazete için çok zor bir uğraştır. İktidarlar, basının her zaman kendi çizgilerinde olmasını isterler. Buna karşı direnmek, kişiliğini, onurunu, güvenilirliğini korumak büyük bir yüreklilik işidir. Adana’nın 1918’de Fransız kuvvetleri tarafından işgalinden bu yana, nice savaşımlardan geçmek, kısaca özetlenebilecek bir roman değildir. Ahmet Remzi Yüreğir ve çocukları böyle bir yükün altından çıkma başarısını göstermişlerdir. Bugün Yeni Adana genç bir gazetedir. Bunca yıllık yaşantısını sağlam kişiliğiyle geçirmiş olması da ayrıca övgüye değerdir. Basın tarihimizde pek çok utanılacak olaylar yaşandı. Mütareke basınının karanlık günleri unutulmadı. Ali Kemal’ler dün de vardı, bugün de ne yazık ki yine var! Yeni Adana’nın ödün vermeden, kişiliğini koruyarak 92 yıllık bir dönemi başarıyla aşması, basın tarihimizin en övünçlü bir olayıdır. Bunu sağlayan Yüreğir ailesine teşekkür borçluyuz. Yeni Adana’nın her zaman “genç”, her zaman yeni, her zaman çağdaş, her zaman Atatürk devrimlerinin savunucusu niteliğiyle, daha nice yıllar görevini sürdürmesini dileyerek ve sürdüreceğine inanarak... Daha nice yıllara!.. lu’nun, Mesleki ve Tek- nik Öğretim Genel Mü- dürlüğü yetkililerinin, bu okullarda görev ya- pan akademik kadro- nun, okullarõ kapatõlan öğrencilerin ve mezun- larõn, olup bitenler kar- şõsõndaki kayõtsõzlõğõ ve suskunluğu, anlaşõla- mayan bir başka husus- tur. Mesleki eğitimin Tür- kiye’deki kurucusunu görevden alan dönemin Milli Eğitim Bakanõ Tevfik İleri’nin, 1956 yõlõnda, Rüştü Uzel’in de bulunduğu bir toplantõ- da söylediği şu ifadele- ri ilginç bir itiraftõr: “Burada sizlere ha- yatımın en büyük ha- tasını ve işlediğim en büyük günahı itiraf et- mek istiyorum. Bakan sıfatıyla Türkiye’nin gezmediğim tarafı kal- madı. Her gittiğim yer- de köyde olsun, kasaba ve şehirde olsun daima Rüştü Uzel’in eserleri ile karşılaştım. Anla- dım ve iman ettim ki bu memlekette en iyi çalışan daire onun dai- resiydi. Devamlı eser bırakan da kendisidir. İşte o zaman yüreğime bir hançer saplanmış gibi olduğumu hisset- tim. Ben Rüştü Uzel’i yurda daha nice fay- dalı eserler vücuda ge- tirecek en olgun, en verimli devrinde, şim- di ne kadar boş ve hak- sız olduğunu iyice an- ladığım bir politika gafleti içinde işinden uzaklaştırmıştım. Bu hançer gibi yüreğime saplanan vicdan azabı, benim layık olduğum cezadır. Burada her- kesin önünde Sayın Rüştü Uzel’in ellerini öperek gözyaşlarımla ondan bu büyük su- çumun affını rica edi- yorum.”* Türkiye’de mesleki eğitimin kurucusu olan Uzel’i yitirişimizin 45. yõlõnda şu soruyu mu- hataplarõna sormak ge- rekir. Rüştü Uzel’i 1950’de görevinden alanlarõn duyduğu piş- manlõğõ, onun mesleki öğretime öğretmen ye- tiştirme modelini yok edenler de bir gün itiraf edebilecekler mi? *Mesleki ve Teknik Öğ- retim Dergisi, sayõ: 45, Rüştü Uzel Özel Sayõsõ, Zerrin Tüzün, İki Hatõra
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle