20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
C umhurbaşkanõ Süleyman Demirel, 2 Temmuz 1993 Sõvas kõyõnõnõ, Aziz Nesin’in sõrtõna yüklemiş, “ağır tahrik olduğunu” söylemişti. Demi- rel’le dilbirliği içinde Refah Partisi Başkanõ Erbakan da, başsorumlu olarak Aziz Ne- sin’i ve Sõvas Valisi’ni gösterecekti. Emni- yet Genel Müdürlüğü, Bakanlar Kurulu için hazõrladõğõ raporda ise, Sõvas kõyõnõnõn, “Batı’nın stratejik uygulamalarından bi- ri” ve “yabancı ajanların provokasyonu olduğu” yazõlõyor, “Yeni Dünya Düzeni içerisinde, Türkiye’nin, Balkanlar, Orta- doğu ve Kafkaslar’da etkin görev alma- sının istendiği, burada amacın, Japon ve Alman sermayesinin, bu bölgelerdeki et- kinliğini kırmak olduğu” belirtiliyordu. Doğru ya da yanlõş, ama 2 Temmuz Sõvas kõyõnõnõn, “yabancı ajanların provokas- yonu olduğu” sugötürmez bir gerçekti. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün raporunun adresinde duranlar, kendilerini ve mevkile- rini “tahrik” ile yõkayacaklardõ. Oysa ola- yõn petropolitiğe, dolayõsõyla Çekiç Güç’e endeksli bir provokasyon olduğu açõktõ. Çekiç Güç’ün amacõnõ, misyonunu, Uğur Mumcu, sona yaklaşan yazõlarõnda (23 Aralõk 1992’de) özetlemişti. Mumcu, birin- ci amacõn Saddam’õn devrilmesi ve yok edilmesi, ikinci amacõn Kuzey Irak’ta bir “Kürt federe devleti” kurulmasõ ve üçün- cüsü, Sevr Antlaşmasõ’nda yer alan, kuzey- batõ sõnõrõ Sõvas’a kadar uzanan, önce yerel- özerk ve daha sonra bağõmsõz olmasõ karar- laştõrõlan “Kürdistan”õn kurulmasõ olduğu- nu yazmõştõ. İlk iki amaç gerçekleştirilmişti, üçüncüsü “senaryo” olarak sahnedeydi. GAZİ OLAYINDA ÇEKİÇ GÜÇ BAĞLANTISI Çekiç Güç ile PKK’nin amaç birliğini ve birlikteliğini bizim için de somutlaştõran olay ise, 12 Mart 1995 Gazi kõyõnõydõ. ABD Dõşişleri Bakanlõğõ ve CIA deneti- minde yayõn yapan Mediterranean Affai- re’in yayõn organõ Mediterranean Quar- terly’nin 1995 kõş sayõsõnda yayõmlanan “Yol Ayrımındaki ABD-Türkiye İlişki- leri ” adlõ yazõda, “Türkiye, ABD’nin Ortadoğu’da, Türk cumhuriyetlerinde ve Balkanlar’da beklentilerine yanıt vermemiş”, “Kuzey Irak’ta özerk bir Kürdistan’ın kurulmasına razı olmadı- ğı gibi, Kürtlere karşı sınırdaki önlem- leri sıklaştırmıştı.” “Türkiye” haddini aşmõş, ABD’nin sabrõ taşmõş, “Türki- ye’nin istikrarsızlık durumunun daha da arttırılacağı” tehdit olarak duyurul- muştu. Yazõ, 21 Mart Nevruzu’nu içerisi- ne alacak ve 19-20 Mart’ta gerçekleştiril- mek amacõyla Irak sõnõrõna yõğõlmakta olan askeri durdurmak, olabilirse İran’a yönlendirmek amacõyla yazõlmõştõ. Yoksa ABD, Türkiye’ye haddini bildi- recekti ve bunun için de Gazi’de başlata- cağõ Alevi-Sünni çatõşmasõnõ bütün ülkeye yayacaktõ. 12 Mart 1995 Gazi olaylarõ, er- tesi gün Ümraniye’de sonuçlanacak, ABD basõnõnõn vurgulamasõna karşõn, Türkiye’de “Alevi-Sünni” “savaşı” başlamayacaktõ. Gazi olayõnõn Çekiç Güç ile bağlantõlõ ol- duğunu Cumhurbaşkanõ Demirel de, Ge- nelkurmay Başkanõ Güreş de, Başbakan Çiller de biliyor olmalõydõ, ama hepsi baş- ka yeri, başka bir merkezi gösterecekti. Tek doğru tanõ, Erbakan’dan gelecekti: “Olay tamamen dış güçlerin etkisiyle ya- pılan bir operasyondur. Ne zaman Çekiç Güç’ün süresi uzatılacak olsa, Türkiye bu tür olaylarla karşılaşır.” diyecekti (Türkiye, 14 Mart 1995). Gazi kõyõnõ, ilerici laik halkõn, Alevilerin, özel polis timinin hedef gözeterek öldürdü- ğü 21 gençle “sınırlı kalacak”, 19-20 Mart 1995’te, 50 bin kişilik Çelik 1 adõ verilen kara askeri operasyonu başlayacak, savaş uçaklarõ, süper kobra helikopterler eşliğin- de, sõnõrdan 219 kilometre derinlere 40 ki- lometrelik dev bir operasyon gerçekleştiri- lecekti. Cumhurbaşkanõ Demirel, “bir yıl” orada kalacağõmõzõ söyleyecek, ABD ise “Derhal çekil!” diyecek, Almanya Türki- ye’ye silah akõşõnõ durduracaktõ. ‘ÇEKİÇ GÜÇ’ÜN ALTINDAN YILANLAR ÇIKTI’ Uğur Mumcu’nun öldürülmesinden beş gün önce, “Çekiç Güç’ü” bir çõbana ben- zeten, “Kökünü kazımaya kalkışırsanız ertesi gün başınıza ne gelir bilinmez!” di- yen Başbakan Demirel, bu kez cumhurbaş- kanõ olarak, Türkiye’ye silah akõşõnõ durdu- ran Kohl’a, “Çekiç Güç’ün altından yı- lanlar çıktı” diye yazacaktõ ve ekleyecekti: “Biz ellerinden alıyoruz, daha modern si- lahlarla çıkıyorlar karşımıza!” “Strate- jik müttefikimiz” ABD’nin, Çekiç Güç eliyle, PKK’yi modern silahlarla donattõğõ duyumsatõlõyordu. Demirel, “bir yıl kalı- rız” demişti, ABD dayatmõş, 43 günün so- nunda birlikler, kendi sõnõrlarõna çekilmişti. TSK’nin Ocak 1977’de gerçekleştirdiği “sıcak takip”i, 14 Mayõs 1997’de “Çekiç Harekât” izleyecek, 7 Temmuz 1997’ye kadar süren harekâta, 50.000 kara askeri, Kobra helikopterler, savaş uçaklarõ katõla- cak, 185 ton yiyecek, 626 hafif silah, 20 havan topu, 27 RGP roketatar, 29 Daçka uçaksavar, 25 BKG makineli tüfek, 200 bin hafif silah, mühimmat, 1.750 havan mermisi, 2.225 roket mermisi, 17 jenaratör ele geçirilecekti. ÖCALAN’IN YAKALANMASINDA TEZKERE BAĞLANTISI 25 Eylül-15 Ekim 1997’de, 25 bin asker, 150 tank, uçaklar, helikopterler ile Şafak Harekâtõ yapõlmõş, Aralõk 1997’de 20 bin askerle kõsa süreli bir operasyon daha ger- çekleştirilmişti. İki operasyon arasõnda, 5 Kasõm 1997’de, Kõbrõs’ta, S300 füze ram- palarõnõn imha manevralarõ sõrasõnda, Kara Kuvvetleri Komutanõ Hüseyin Kıvrıkoğ- lu’nun kulağõnõn dibinden geçen kurşun, hemen arkasõnda bulunan Albay Vural Berkay’õn ölümüne neden olacaktõ. Ameri- kan yapõsõ M-5 silahõyla ateş edilmişti. Tür- kiye’de yalnõz özel kuvvetlerde vardõ, olay kapatõlacaktõ. Ertesi gün, 6 Kasõm’da (1997), Girit’ten İtalya’ya gitmekte olan Başbakan Mesut Yılmaz’a, gazeteciler, ABD’nin Irak’a saldõrmak için İncirlik’i kullanmak istediğini soru olarak sormuşlar, Mesut Yõlmaz, soruyu, ABD’nin, Şafak Operasyonu sõrasõnda Çekiç Güç uçuşlarõ- nõn durdurulmamasõnõ, ikincisi Çekiç Güç’ün uçak sayõsõnõn 175’e çõkarõlmasõnõ istediğini söyleyerek yanõtlamõştõ. Öcalan’õn Suriye’den çõkartõlarak, Ken- ya’da CIA eliyle Türk istihbaratõna teslim edilmesiyle, PKK’nin eylemleri sönmeye başlayacak, Öcalan’õn Suriye’den çõkartõl- masõ Türkiye tarafõndan dayatõlmakla bir- likte, buradaki esas amacõn, Helsinki İzle- me Komitesi’nin daha önce õsrarla “işgal altında” olduğu vurgulanan Güneydoğu Anadolu’yu işgalden kurtarmak değil, böl- geyi silahlõ çatõşma alanõ olmaktan arõn- dõrmak olduğu açõktõ. Tezkere için hazõr- lanan mutabakat belgesinde kararlaştõrõla- cağõ gibi, önce 100 bin, daha sonra 65 bin olarak belirlenen Amerikan askerinin ko- nuşlandõrõlacağõ Güneydoğu’yu sõcak ça- tõşma alanõ olmaktan çõkarmaktõ amaç. “Tezkere”, Meclis’ten geçmiş olsaydõ, Güneydoğu Anadolu’ya konuşlandõrõlmõş olacak olan Amerikan askeri, bugün Irak’tan çekilme planõna endeksli olarak aynõ coğrafyaya “oturmak” için, AKP yönetimi, olasõdõr ki, “açılım”a gitmek zorunda bõrakõlmayacaktõ. Çekiç Güç’ün ve Çekiç Güç odağõnda özellikle ABD’nin baskõ ve entrikalarõnõn yoğunlaştõğõ dönemde Genelkurmay Baş- kanõ olan Doğan Güreş, emekli olduktan sonra, Fikret Bila’nõn sorusunu şöyle ya- nõtlayacaktõ: “Uluslararası açıdan baktı- ğımızda, acaba büyük Kürdistan’a gidi- liyor mu? Evet gidiliyor. Emareleri bel- li. ABD Başkan Yardımcısı Dick Chaney bunu söylüyor. Amerikalıların askeri mecmuasında bu çıkıyor. Yunanistan sevincinden ne yapacağını bilmiyor. Chaney, orada Haşimi krallığı kurulsun demiş. Türk devletlerinin yanı sıra, Su- riye ve İran’dan da alın demiş. Bunlar resmi belgeli.” (Fikret Bila, Komutanlar Cephesi, s. 80.) CMYB C M Y B 4 EYLÜL 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Köşk’ten Türker’e Yanıt... Faks: 0 216 302 82 08 [email protected] Çekiç Güç; Saddam’õn devrilmesini, Sõvas’a kadar uzanan bölgede bağõmsõz Kürdistan’õn kurulmasõnõ misyon edinmişti Çekiç Güç’ün gölgesinde oyun ABD’nin Türkiye’yi yeniden yapõlandõrma çabalarõ A merikan yönetimi, ilk kez, 1988’de, Türkiye’deki Kürtlere “ulusal azın- lık” haklarõ verilmesinden yana ol- duğunu açõklamõştõ. Açõklama, ABD Dõşişle- ri Bakanõ George Shultz’un insan haklarõn- dan sorumlu yardõmcõsõ Richard Schifter tarafõndan, İnsan Haklarõ Raporu’yla (Co- untry Reports on Human Rights Practõces for 1988) ilgili olarak düzenlenen basõn top- lantõsõnda yapõlmõş, “ABD yönetiminin, uluslararası ölçütlere göre, Türkiye’deki Kürtlere ‘ulusal azõnlõk’ hakları verilme- sinden yana olduğu” dile getirilmişti. (Se- dat Ergin, ABD’den Kürt Küstahlõğõ, Hürri- yet, 12 Şubat 1988.) Bakan yardõmcõsõ Schifter’in “ulusal azınlık”, “ulus” ve “ulusallık” kavramla- rõndan yoksun olduğu açõktõ. Kültür, dil farklõlõğõ ve nüfus, “ulusal”lõğõn gerekçesi olarak gösterilmişti. Schifter, Türk hüküme- tiyle bu konuyu görüştüklerini, kaygõlarõnõ, Türk hükümetine ilettiklerini söyleyecek, “Hiçbir şekilde, uzaktan bile olsa, bir dev- let olarak, Türkiye’nin bütünlüğünü ve sı- nırlarını karşılarına almadıklarını, bir başka deyişle, Kürtlere ulusal bir azınlık olarak haklarının tanınmasını isterken bu tutumlarının ayrılıkçı bir harekete destek niteliği taşımadığını” sözlerine ekleyecekti. ABD’YE GÖRE KÜRDİSTAN İŞGAL ALTINDA Doğal ki, “azınlık” değil, “ulusal azın- lık” söyleminin, doğrudan ayrõlmayõ olmasa da, şöyle ya da böyle, ayrõlmanõn ve ayrõ devlet olmanõn ikiz çekirdeği olduğu göz ar- dõ edilemezdi ve Schifter’in “ulusal azın- lık” şifresinde, “ayrılma” projesinin kamuf- le edildiği bir gerçekti. ABD Dõşişleri Bakanlõğõ’nõn, Türkiye de Kürtlere ulusal azõnlõk statüsü verilmesinin gerekçesi, aynõ yõl, Jery Laber’in başkan- lõğõnda hazõrlanan Hel- sinki İzleme Komite- si’nin raporunda oku- nabilirdi. Bu raporda, “Kürdistan’ın işgal altında olduğu”, “Do- ğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Kürtlerin isyan halinde bulunduğu” savlanõyor, Türk hükümetinin “isyan halinde olan sivillere, 1949 Cenev- re Sözleşmesi uyarınca muamele etmesi gerektiği” ileri sürülüyordu. (Turan Yavuz, ABD’nin Kürt Kartõ, s. 109.) 1949 Cenevre Sözleşmesi’yle konmuş bu- lunan uluslararasõ savaş kurallarõna/hukuku- na göre (1) soykõrõm ve (2) savaş dõşõ unsur- lara kötü muamele insanlõk suçu sayõlõyor. Yani, savaş dõşõ olmuş askere, asker tutsak- lara, savaş dõşõ sivillere, kadõn, çocuk, yaşlõ, sakat ve hastalara kötü muamele, 1949 Ce- nevre Uluslararasõ Savaş hukukuna göre, sa- vaş suçu ve insanlõk suçu sayõlõyor. Bu suç- larõn, işgal edenler tarafõndan isyan halinde olanlara karşõ işlendiği savlanõrken aynõ za- manda, isyan edenlerin (Kürtlerin), yurtlarõ- nõ işgal edenlere (Kemalistlere, Türklere) karşõ “ulus” ya da “ulusal azınlık” olarak “ulusal kurtuluş savaşı” verdiğinin Türk hükümeti tarafõndan dolaylõ da olsa kabul edilmesi isteniyordu. Ulusal Kurtuluş Sava- şõ veren örgütlerin, savaşan unsurlara (aske- re) karşõ gerçekleştirdiği tek tek öldürümler- den toplu kõyõnlara değin, eylemleri de “te- rör” sayõlmõyordu. Cenevre Sözleşmesi’ne uyulmasõyla, PKK’nin Ulusal Kurtuluş Savaşõ veren örgüt olarak Birleşmiş Milletler tarafõndan tescili açõsõndan şu notu da aktaralõm: 1995 yõlõnda, Helsinki İzleme Komitesi Kurulu Başkanõ Holly Cartner, “PKK lideri Öcalan”a yol- ladõğõ mektupta, “Cenevre Sözleşmesi’ne uyulacağına ve sivillere karşı kesinlikle saldırılamayacağına söz vermiş bulunan” PKK’nin “köylere saldırdığını, sivilleri katlettiğini” yazõyor ve “bu saldırılara derhal son verilmesi” isteniyordu. (ABD’den PKK’ye Kõnama, Cumhuriyet, 11 Kasõm 1995.) ABD YÖNETİMİNİN KÜRT AÇILIMI ABD yönetiminin Güneydoğu olaylarõnõ ve PKK ile ilişkilerini Helsinki İzleme Ko- mitesi aracõlõğõyla ve “insan hakları” şem- siyesi altõnda sürdürdüğünü burada belirte- lim. Bu mektubun, Helsinki İzleme Komi- tesi aracõlõğõyla, ABD hükümeti adõna Öca- lan ile görüşme yapõlmõş olduğunu duyum- satan bir mektup olduğunu da ekleyelim. ABD yönetiminin Türkiye’deki Kürtlere yönelik açõlõmõ, Sovyetler Birliği’nin dağõl- masõnõn ardõndan, CIA analistleri tarafõndan farklõ yönlerden zenginleştirilecekti. Paul Henze, 1993’te yayõmlanan, “Tür- kiye: Yirmi Birinci Yüzyıla Doğru” yazõ- sõnda, Türkiye’nin, “Belki de 1990’larda yüz yüze gelmek zorunda kalacağı en bü- yük tek zorluğun, Kürt halkına yönelik siyasetini başarılı bir biçimde ayarlaya- bileceği yöntemleri bulmak olacaktır” di- ye yazõyor, bu zorluğun, Müslümanlarõn da azõnlõk sayõlmasõyla aşõlabileceğini ekliyor- du: “Yalnızca Hıristiyanların azınlık sayı- lamayacağı ve bu kimlikte barınamaya- cağı klasik Atatürkçü yaklaşım artık yo- lun sonuna gelmiştir.” (Turkey: Turkey’s New Geopolitics, 1993, s. 25.) Türk hükümetlerinden, “isyan eden” Kürtlere, uluslararasõ savaş hukukuyla ilgili 1949 Cenevre Sözleşmesi’nin uygulanma- sõnõ istemek demek, Güneydoğu Anado- lu’nun işgal altõnda olduğunu, PKK’nin iş- gale karşõ savaştõğõnõ; yani “ulusal kurtu- luş savaşı” verdiğini, Türk hükümetinin kabul etmesi demekti. Bir başka deyişle, “demokratikleşme” boyasõ ve “stratejik müttefik” şemsiyesi altõnda bu “maskeli” savaş, operasyon-moperasyon, sabotaj-ma- botaj, iktidar-miktidar oyunlarõyla, Gül’ün başbakanlõğõnda kap- lumbağa olmuş olan “Tezkere”ye değin sürdürülmüştü. Şimdi Gül’ün cum- hurbaşkanlõğõnda “üni- ter devlet” bayrağõ al- tõnda, “Tezkere”nin öteki yüzü sahne alõ- yordu. Genelkurmay Başkanõ Hilmi Özkök’ün kõlõkõrk yararak hazõrlandõğõnõ söylediği Mutakabat Belge- si’ne göre, Irak’a saldõrmak amacõyla Gü- neydoğu Anadolu’ya konuşlanamayan 65 bin ABD askerinin, bu kez Irak Kürtlerini korumak amacõyla Güneydoğu Anadolu’ya konuşlanmasõ mõ sahnedeydi? ABD askeri- nin Güneydoğu Anadolu’ya konuşlanmasõ için, Öcalan İmralõ’ya konmuş ve Güneydo- ğu çatõşma alanõ olmaktan çõkmõştõ. Şimdi ise ABD askerini Güneydoğu’da konuşlan- dõrmak için mi PKK’nin talepleri gündeme geliyordu? S Ü R E C E K Shultz Gül Çekiç Güç ile PKK’nin birlikteliğini somutlaştıran olay ise, 12 Mart 1995 Gazi kıyınıydı. İncirlik Üssü Başbakan Erdoğan, Diyarbakır mitinginde De- mokratik Toplum Partisi Genel Başkanı’nın “Öca- lan ve PKK ile masaya oturma önerisini”, Özel Ha- rekât polisleri için verdiği iftarda yanıtlamış. “Türkiye Cumhuriyeti devletinin, teröristleri muhatap alması asla ve asla söz konusu olamaz” demiş. İç- işleri Bakanı’nın, o mitingin yapılmasından bir gün ön- ce Ankara’da “üniter devlet ve devletin dili ile bay- rak” konusundaki kesin bağıtları ile Erdoğan’ın ya- nıtlarını bir arada okuyunca, “açılım” konusunda hü- kümet ile CHP ve MHP arasındaki görüşlerin bir- birlerine çok yaklaşmış olduğu görülecektir. Hükümet öylelikle, masallara başlarken söyleni- len “Az gittik, uz gittik; bir de arkamıza baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz” tekerlemesini çağrıştıran bu “Kürt açılımı” döneminin üstünü örtmeyi elbette dü- şünemez. Tartışmayı başlatırken masaya getirmesi gereken koşullara sırtını çeviren, bu tutumunun ne kadar ba- ğışlanmaz bir yanlışlık olduğu, kendisine sabırla an- latılınca uyanan hükümetin kültürel, ekonomik ve top- lumsal alanlarda nelerin yapılması gerektiğini -hem de fazla zaman yitirmeden- saptaması gerekiyor. Büyük yanlışlıklar... Cini şişeden çıkartan hamlelerin sahipleri Cum- hurbaşkanı ile Başbakan’ın ardı ardına yaptıkları paslaşmalı açıklamalar olmadı mı? Dahası, AKP Ge- nel Başkanı’ndan aldığı talimat ile MHP Genel Baş- kanı’na “haddini bildirmek” amacıyla, bir grup baş- kanvekiline, “annesinin kendisini bugünler için dün- yaya getirmiş olduğu”nu anımsatan doping aşıları ya- pılmadı mı? Bu büyük yanlışlıklar yerine, son haftanın açıkla- malarına, ağustos ayının son günlerindeki bu res- mi görüşlere yer verilmiş olsaydı; özellikle CHP böy- lesine sertleşmeyecek ve MHP de vatan hainliği suç- laması yapacak kadar köprüleri atmayacaktı. Ve elbette Milli Güvenlik Kurulu’nda, o açıklama- lar nedeniyle TSK adına bildirilen görüşlere de ge- rek duyulmayacaktı. Sorunun çözüm yerinin TBMM olduğu doğrudur. Ancak bugün sertleşen ortamda, olayı güz dönemi çalışmalarına başlayan parlamentoya bu hali ile ta- şımak, benzine ateşle yaklaşmaktan farksız ola- caktır... O ortamı, kahvelere, sokağa yansıtmak ola- caktır. Ama, daha önce yapılması gereken bir başka gi- rişim yok mudur? Üçüncü defa yazıyorum ama... Devletin başı, parlamentoda temsil edilen siyasal partilerin genel başkanlarını, hatta o listeye deneyim ve birikimini göz ardı etmeyerek, DP lideri Cindoruk’u da ekleyerek Çankaya’da bir Yuvarlak Masa etra- fında toplanmaları için ricacı olamaz mı? 60’lı yıllların deneyimiyle 60’lı yıllarda, ülkenin gündeminde vatandaşlar ara- sındaki politik görüş farkları yüzünden tartışmalar var- ken ve o tartışmaların yuvalandığı odaklar merhum Bayar’ın affı konusunda adeta ağız dalaşına gir- mişlerken, Çankaya’nın ev sahipliğinde nasıl çıkar yol bulunduğunu Sayın Cumhurbaşkanı, Köşk’ün ar- şivlerini taratarak pekâlâ öğrenebilir. Kendisine bu yöntemin, Milli Güvenlik Kurulu’nun toplandığı gün DSP Genel Başkanı Masum Türker tarafından yazılı başvuruyla yapıldığı biliniyor. O baş- vuru karşısında bir hafta suskun kalan Cumhurbaş- kanı’nın, önceki gün özel kalem müdürü aracılığıy- la Türker’e “öneriyi haklı bulduğunu, ancak MHP Ge- nel Başkanı’nın “bütün çağrı kapılarını kapatması yü- zünden yuvarlak masa girişimini şimdilik uygulama- nın mümkün olmadığını düşündüğü” haberini iletti- ği de yine biliniyor. Ben Sayın Cumhurbaşkanı gibi düşünmüyorum. Özellikle 1 Eylül Diyarbakır mitingi ile gelinen aşa- madan sonra liderlerin, bu sorun için “Nereden in- ce ise oradan kopsun” deme lüksünü paylaşacak- larına inanmak istemiyorum. Nereden ince ise oradan.. Arabanın tekerleğinin kırılmasına neden olanları da, olmayanları da yolu açmak amacıyla bir araya ge- tirmeyi sorumluluklarının gereği saymalıdırlar. O toplantı, kapalı kapılar arkasında ve yumuşak söylemlerle nelerin, niçin yanlış olduğunun anlatıl- masının yanı sıra, sorunun düze çıkarılması için dev- letin yapması gerekenlerin ortaya konmasını da sağlayacaktır. Masanın etrafındaki yerini alacak olan DTP Genel Başkanı da, şayet kendisinin yerinde gerçek tem- silcinin Öcalan ve PKK’nin olması gerektiğini söy- lemeyi sürdürecek ise, o sözler de bir miting top- lantısında olduğu gibi “havada kalmasın”. Tam ak- sine devletin tutanaklarına geçsin. Bölgedeki sorunların çözümünü, bir terör örgütü- nün gözlüğü arkasından görmeyen; ama o örgütün şerrinden çekindikleri için de gerçekleri seslendire- meyen Kürt vatandaşlar da, olan biteni öğrensinler. Zamanı geldiğinde sandık başındaki tavırlarını ona göre belirlesinler. Aksaray Lisesi lise diplomamõ kaybettim. Hükümsüzdür. AYŞE BİLGE MUŞTU SGK’den KEY savunması Haber Merkezi - Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), Konut Edindirme Yardõmõ (KEY) öde- melerine ilişkin kurumdan kaynaklanan bir ge- cikme bulunmadõğõnõ bildirdi. SGK’den dün ya- põlan yazõlõ açõklamada, bazõ basõn yayõn organla- rõnda yer alan haberlerde, “SGK’nin, iki aydõr 1.5 milyon SSK’li hak sahibinin listelerini, KEY tu- tarlarõnõ hesaplayacak olan tasfiye halindeki Em- lak Bankasõ’na teslim etmediği, bu nedenle diğer hak sahipleri ile ilgili çalõşmalarõn da tamamlana- madõğõ” iddiasõna yer verildiği belirtildi. Açõkla- mada, 27 Temmuz 2008 tarihli Resmi Gazete’nin mükerrer sayõsõnda ilan edilen KEY listesine ya- põlan itirazlar sonucu kurumca oluşturulan liste- lerin, 30 Temmuz 2009 tarihinde tasfiye halinde- ki Emlak Bankasõ AŞ’ye gönderildiği kaydedildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle