19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 18 EYLÜL 2009 CUMA 6 HABERLER BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Yeni Bir Kalkınma Adına... TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ [email protected] - www.mehmetfarac.com Türkiye-Suriye sınırı, 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşması’nın esas- larına göre belirlendi. Antep’ten Mar- din’e kadar uzanan 510 kilometre uzun- luğundaki sınır çizildiğinde yöredeki insanlar da bölündü. Kimi yurttaşların topraklarının bir bölümü tıpkı umutları gibi Suriye tarafında kaldı... Kimileri de tarlalarını Türkiye’de bırakarak karşı yakanın yurttaşları oldular! Peki, tel örgüler yalnızca toprakları mı parçala- mıştı?.. Sınır yalnızca arazileri değil aileleri, aşiretleri yani insanları da ayırdı!.. Ne sevdalar bitti ülkelerin toprak kavgası uğruna ve ne aşklar tükendi sorunlar yu- mağına dönüşen tel örgülerle!.. Kimi, bir Arap kızının neçeğine işlediği hislerini Türkiye’de bıraktı, kimi de bir Harran de- likanlısının mahcup gülüşüne gizlediği platonik aşkını Suriye’ye götürdü!.. Sınırların çizilmesinin üzerinden çok yıllar geçti... Özlemler, ölüm korkuları- nın içinde kimi zaman kaçak geçişler- le giderildi... Bazen de yüreklerde ya- ra açan ayrılıklar sınırlar kadar büyüdü. İşte o zaman kelepçelenmiş özgürlük- ler, çelik çitlere dönüştü!.. Bölünmüş ailelerin görüntüleri son yıl- larda, tel örgülerin ardından yakınları- na ulaşmaya çabalarken gazetelere ve televizyonlara yansımaya başladı. Ay- rılığın acısı her Şeker ve Kurban bay- ramında birbirlerini ezen binlerce insa- nın toz toprağa karışmış hengâmesi için- de eziyete dönüştü!.. Yani sınır yalnız- ca özlemi arttırmadı, bayram kucak- laşmasından mahrum bırakılan aynı vatanın çocuklarının onurlarını da kırdı!.. Beyaz güvercinler, bulutlanmış göz- yaşlarını kavuşamayanlara taşıdı!.. Aslında sınırda yaşayan yurttaşları- mızın asıl çilesi iki ülkeyi ayıran çizgiyle başlamadı. 1959 yılında kaçakçılığı önleme iddiasıyla 350 metre genişliğinde ve 510 kilometre uzunluğundaki bir alana döşenen mayın- lar bölgede kanlı dramla- ra da yol açtı... Daha son- ra sayıları PKK terörünü önlemek iddiasıyla arttırı- lan bombalar, ekmekleri- ni kaçakçılıktan çıkaran binlerce insa- nın en büyük korkusu oldu!.. Geçimlerini, Suriye’ye küçük ve bü- yük baş hayvan götürerek oradan da çay, kına, kahve ve giysi getirerek sağ- lamaya çalışan kaçakçılar, 50 yıl önce mayın korkusuna teslim edildiğinde çok canlar yandı!.. Jandarma kurşunu çok ocaklar sön- dürdü... Nice kaçakçı çocuğunun yok- sul kanı, sevdalarına getirdikleri Halep sürmesinin karasına bulaştı!.. Nice ba- bayiğidin son nefesi, anaları için gö- ğüslerinde sakladıkları kınanın kızılına karıştı! Öyle bedenler kaldı ki, paramparça... Hain mayınların şarapnel tuzağında!.. Öyle güzellikler söndü ki, mayına göl- ge eden gelinciklerin kucağında!.. Ço- cuklarına ekmek götürmeye çalışan nice Reşit’ler, Ahmet’ler ve Memed’lerin feryat eden çığlıkları, ölümü çevreleyen tel örgülere asıldı kaldı!.. Güneydoğu’ya gitti- ğinizde, tahtadan ya- pılmış ilkel bir bacağa yaslanmış biçimde yü- rüyen yaşlı bir adam görürseniz bilin ki o sı- nırda patlayan bir ma- yının kurbanıdır!.. Ya da Urfa’nın Güm- rük Hanı’nda, Suriye özlemini Şam kâ- ğıdına sardığı kaçak tütünle gideren yaş- lı bir adamla karşılaştığınızda, anlayın ki mayınların esareti olmuş bir kaçakçıdır o!.. 1985 yılından itibaren Turgut Özal’ın ithalatı geliştirmesiyle eski kaçakçılar mayınlı alanlardan uzak durmaya baş- ladı. Onların bir bölümü kısa sürede bü- yük ithalatçılara dönüştü. Kaçakçı ço- cukları artık babaları gibi at sırtında de- ğil yurtdışından TIR’larla eşya getirerek Türkiye pazarına sunuyorlardı... Ek- meklerini at sırtında ölüme gizleyen es- ki kaçakçıların evlatları, parayla birlik- te itibar da kazanmışlardı!.. Onlar artık zenginliğe korkusuzca ulaşanların, dudaklarını büzerek aşa- ğıladığı gariban kaçakçılar değillerdi!.. Ve önceki gün, üzerine çok gözyaşı dökülen mayınlı toprakların ayırdığı in- sanlar için çok önemli bir gelişme ya- şandı. Türkiye’yi ziyaret eden Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Başbakan Erdoğan’la görüştükten sonra, iki ülke arasında vizenin kaldırıldığı açıklandı. Deniliyor ki, artık bayramlarda insanlar 88 yıl önce sınırların kendilerinden ko- pardığı akrabalarını görmek için birbir- lerini çiğnemeyecek!.. Artık kimse çam sakızı çoban armağanını tel örgülerin ar- dından atmayacak!.. Nihayet herkes mayın korkusu, tel örgü çekincesi ve de vize engeli olmadan yakınlarını görebi- lecek... Ve en önemlisi ne kına ne de sürme, kaçakçı atlarının sırtında, korkunun te- riyle cebelleşen delikanlıların kanlarına artık karışmayacak!.. Kim bilir yalnız ka- lanlar belki de paslanmış tel örgüler ve pusudaki mayınlar olacak!.. Sürmede Kan, Nefeste Kına!.. Bursa’ya Vize!.. Bir dönem Öcalan ve PKK kadrola- rına kucak açtığı için Türkiye’nin düş- man olduğu Suriye bile Türklere vize- yi kaldırdı... Ancak Türkiye’nin en bü- yük kentlerinden birinde derebeylik oluşturanlar, rant bölgelerinde kurta- rılmış merkezler yaratmaktan çekinmi- yor!.. Yurttaş kendi memleketinde is- tediği gibi dolaşamıyor! Devlet ise bu eşkıyalığı izlemekle yetiniyor!.. Yurttaşlar, orman ve kent manzarası izlemek için Bursa’nın Uludağ ya- maçlarındaki Zeyniler mev- kiine 4 aydır giremiyor- muş! Çünkü köyün girişi- ne bariyer ve nöbetçi ku- lübesi yapılmış! Zeyniler’e otomobille girmek iste- yenler girişte durdurulu- yormuş! Sınır kapısındaki bekçiler(!) gelenlerin kılık kı- yafetine bakıp kimlik kontrolü yaptıktan sonra sebebi ziyaretlerini soruyormuş! Verdikleri yanıt sınır bekçilerini ikna ederse ziyaretçilerin girişine izin verili- yormuş!.. Zeyniler’i de kapsayan Akçağlayan Mahallesi’nin muhtarı Veli Yalçındağ ise bu yasadışı uygulamayı kahra- manca savunmuş! Muhtar bölgeye giden gazetecilere, “Zeyniler çok güzel bir yer. Bursa ade- ta ayağınızın altında. Son aylarda burada alkol alan kişi veya kişiler çevreye zarar veriyor. Bu da bizim önlem almamıza neden oldu” demiş!.. İşin en acı tarafı bu hukuksuzluğa devletin valisinin de göz yumduğu söylenmiş!.. Muhtar Yalçındağ, vize uy- gulamasıyla ilgili Bursa Valisi Şeha- bettin Harput’a bilgi verdiklerini ve “Zeyniler’e göz kulak olun” yanıtını aldıklarını öne sür- müş!.. Ülkeler arasında sınırlar kalkarken Urfa Valiliği sı- rasında dinci söylemleriy- le dikkat çeken Şehabet- tin Harput, Bursa’da ma- halle baskısının içki ya- sağı uğruna köylere vize uygulamasını izlemekle yetiniyor!.. Oysa Uludağ’da önüne bariyer çe- kilmesi gereken o kadar çok sorun var ki!.. Bir yandan çevre katliamı ve kaçak villalar, diğer yandan bölgedeki yeşil do- kuyu yok eden fabrikalar... Peki ya sır- tını AKP ve bürokrasiye dayayan ruh- satsız su dolum tesislerine ne demeli!.. Bursalılar, Uludağ’daki vize uygula- masının sona erebilmesi için Beşar Esad’ın kenti ziyaret etmesini bekliyor!.. Gazetemizde yazan ve Silivri’de gecikmiş tah- liye günlerini beklediği için yazılarını görmediği- miz Gürbüz Çapan, ciddi bir belediyecidir ve zen- gin bir kültüre sahiptir. Ondan okuduğum bir ola- yın öyküsünü, Türkiye’nin kalkınmasındaki ça- paçulluğun ortaya döküldüğü ve bundan da en başta İstanbul’un zarar gördüğünü her vesilede hatırlarım. Son günlerde de anımsadım ve öykü de şu... Demokrat Parti’nin iktidara geçtiği sıralarda, bir Fransız uzmanla Adnan Menderes, İstanbul’da karşılaşır ve görüşürler. Menderes de, Türki- ye’nin kalkınması konusunda uzmanın fikirlerini öğ- renmek ister. Fransızın söyledikleri özetle şu: Ege’de durup, -diyelim- İzmir’den gözlerinizi, Anadolu’ya -ta en uç Doğu’ya kadar- çevirecek; bir hat boyunca, sağlı-sollu kalkınma merkezleri kuracaksınız. Bu tür kalkınmanın bir sonucu da, çalışan köylüye ya- rayacak, onun Batı’ya, yani Marmara Bölge- si’ne, özellikle İstanbul’a göç etmesine engel ola- caktır. Marmara Bölgesi ve İstanbul’u ise solunuza alınız ve dokunmayınız! Menderes’in, yanıtı da şu olur: “İstanbul’u so- luma alamam, ihtiyacım olacak...” İşte o ilginç görüşmeden belleğimde kalanlar! O görüşmeden sonra olan biteni de biliyoruz; Menderes, Anadolu’ya -sayısı sınırlı- şeker ve çi- mento fabrikaları ve barajlarla gider. Onlar, büyük emek gücünü ise doyurmaz. Üstelik, Amerika’nın Marshall yardımının trak- törleri Anadolu’ya girdiğinde, -toprak reformu da yapılmadığı için- yararını mütegallibeye sunar; bü- yük emek gücü ise, geçinmek için Marmara Böl- gesi’ne ve başta da İstanbul’a doğrulur. İstanbul ise, gitgide kabaran göç istilası sonu- cu, surlarının dışına çıkar; başlarda 900 bindi nü- fusu, şimdi 15 milyona yakındır. İzmit ayrı bir kent- ti, bugün İstanbul’un uzantısıdır. Emek gücü git- gide artıyor ve bir büyük dalga da Trakya’da yü- rüyor. Boğaz’a bir köprü yetmediği için ikincisi ya- pıldı. O da yetmediği için bir üçüncüsü tartışılıyor. Ama o yapıldığında, İstanbul’un nüfusu 20 milyona fırlayacak. İstanbul’u Anadolu’dan göç zorluyor. Bütün Anadolu, İstanbul’u bölüştürmüş du- rumda: Çoğu yontulmamış bir emek gücü olarak, ilk kucağına düştüğü “İslamcı ve türbancı”dır. Sos- yal demokrat kesimdeki hırlaşmalar yüzünden, İs- tanbul Büyükşehir Belediyesi de işte bu tuzağa ya- kalanmıştır. Tam 16 yıl da onun pençesindedir... Son günlerdeki “Trakya tufanı”ndan İstanbul da payına düşeni alınca, İstanbul’daki “İslamcı ve tür- bancı” belediyenin bir foyası da ortaya çıktı: “Makyaj ve rant belediyeciliğinin boyası döküldü.” Ne yapmalı? İstanbul’da çöreklenen o “makyaj ve rant be- lediyeciliği” ile hesaplaşmanın yanı sıra, asıl dü- şüneceğimiz konu şudur: İstanbul’a Anadolu’dan göçü durdurmak! Ama nasıl? Elbette yasaklarla değil! Peki ne yolla? Yıllar önce Fransız uzman, Menderes’e öğüt- lediği çarede haklı idi. O izlense sonuç başka ola- caktı. Şimdi, yeni bir yol tutmalıyız; yeni bir kal- kınma stratejisi izlemeliyiz. Yine, Ege’de durup -diyelim- İzmir’den, Doğu Anadolu’nun en uzak noktasına kadar uzanan bir kalkınma hattı çizip -sağlı sollu- sanayileşmenin merkezlerini kurmak. Anadolu’daki emek gücü başta oralara yöne- lecek ve İstanbul’daki perişan kitleleri de oralar çe- kecektir. Yönlendiren güç, liberal soygunculuk değil, plan- cı devlet olmalıdır! Doğu’daki hayvancılığı diriltmek de pek önem- lidir. Toprak reformunu da gündeme almalı. Böyle bir kalkınma, eğitime de yansıyacaktır: Kal- kınma Enstitüleri de bu yol boyunca yükselecektir... ________________ Okurlara açıklama: Birleştirilen ikinci ve üçün- cü Ergenekon iddianamesinin, geçen pazartesi gü- nü duruşmasında söz alan Mustafa Balbay’ın id- dianamede kendisine atfedilen günlük notlar üs- tüne söyledikleri, bir bedahet örneğidir. Hukuk, bu- na mutlaka bir sonuç bağlayacaktır. Öteki sanıkların yanıtlarını da yakından izliyoruz... Münevver Karabulut’un katil zanlõsõ cinayetten yaklaşõk 7 ay sonra 18 yaşõnõ doldurmak üzereyken ortaya çõktõ CemGaripoğluteslimolduİstanbul Haber Servisi - Başõ ke- silmiş olarak bir çöp konteynõrõnda bu- lunan Münevver Karabulut’un (17) katil zanlõsõ Cem Garipoğlu, cina- yetin ardõndan 6.5 ay sonra 18 yaşõ- nõn dolmasõna 1 ay kala teslim oldu. Önceki gece Garipoğlu ailesinin avu- katõ tarafõndan polislere teslim edilen Cem Garipoğlu’nun, götürüldüğü Üs- küdar Çocuk Şubesi’nde polislerle yaptõğõ sohbet sõrasõnda, “Ceset ba- vula sığmadı, testereyle parçalayıp gitar kutusuna koydum... Olayın ar- dından hiç yurtdışına çıkmadım, ye- rini bilmediğim bahçeli bir evde yal- nız kaldım” dediği öğrenildi. Avukatõ Aytekin Kaya’nõn verdi- ği bilgiye göre, Cem Garipoğlu ile avukat Kaya konuştuktan 20 dakika sonra, Bahçelievler’de E-5 Karoyolu kenarõnda buluştular. Aç olduğunu söylemesi üzerine Garipoğlu’na yi- yecek bir şeyler aldõğõnõ anlatan avu- kat Kaya, basõn mensuplarõnõn, “Si- zi arayan kişi kimdi, telefon num- arası tanıdık birine mi ait” şeklin- deki sorusuna “Orası bana kalsın” yanõtõnõ verdi.Garipoğlu’nun saat 00.45 sõralarõnda teslim olmasõnõn ardõndan Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal, İstanbul Vali- si Muammer Güler, İstanbul Emni- yet Müdürü Hüseyin Çapkın bir ba- sõn toplantõsõ ile Garipoğlu’nun ya- kalandõğõnõ açõkladõ. Garipoğlu’nun teslim olduğu anda Vali Güler tara- fõndan ilk olarak Başbakan Tayyip Erdoğan’a bilgi verildiği belirtildi. Daha sonra Üsküdar’daki Çocuk Suçlarõ Mahkemesi’ne götürülen Cem Garipoğlu burada kendisine sorulan bazõ sorularõ yanõtladõ. Emniyet yet- kilileri Garipoğlu için, “Elleri ve ayakları zaman zaman titriyor, psikolojisi bozuk” yorumunu yaptõ. Garipoğlu’nun verdiği yanõtlarda, “Olayda satanizm yok. Bahçeşe- hir’deki evde 700 bin dolar yoktu. Yurtdışına çıkmadım. Bilmediğim bir yere, bilmediğim bir kişi gö- türdü ve bahçeli bir evde tutuldum” dediği öğrenildi. Cinayete bir ya da birden fazla kişinin yardõm ettiği dü- şüncesiyle soruşturmanõn sürdürül- düğü ve başka gözaltõlar olabileceği belirtildi. ‘Adalet yerini bulsun’ Garipoğlu’nun teslim olmasõnõ de- ğerlendiren Başbakan Erdoğan, “Bundan sonraki süreç savcılık sürecidir. Temennim odur ki ada- let yerini bulur. Hepimizin ciğeri- ni, yüreğini dağlayan bir olaydır. Hele hele anneler, babalar olarak bizleri derinden yaralayan bir olay- dır. Çıkarılması gereken çok ders- ler var” diye konuştu. BabaKarabulut’tan‘arkabahçe’sorgusu Münevver Karabulut cinayeti zanlısı Cem Garipoğlu 18 yaşını doldurmasına bir ay kala avukatı aracılığı ile teslim oldu. (AA) Cem Garipoğlu’nun sorgusunun yapıldığı İstanbul Çocuk Mahke- mesi’nin yaklaşık 100 metre ileri- sinde, bir resim atölyesinin bu- lunduğu tarihi bir binaya “3 mil- yon Avro’ya satılık kız. Müraca- at: Süreyya Karabulut” yazılı bir pankart asıldı. Polis pankartı kal- dırırken içerde arama yaptı an- cak pankartı asanlara ulaşamadı. Binaya girip pankartı asan kişiyi bulmak isteyen kardeş Enver Ka- rabulut, “Orada boyadılar orada astılar, orası resim kursu, pan- kartı asanlar indirsinler aşağıya” dedi. Çevrede toplanan, basın mensupları ve Karabulut ailesi ile birlikte İstanbul Çocuk Mahke- mesi önünde bekleyen bazı yurt- taşlar da, pankarta tepki göster- di. Bu arada, polislerin izni ile bi- na içine giren TRT teknisyeni Er- can Işık, içeride kimse olmadığını gördüğünü söyledi. Öte yandan Cem Garipoğlu, dün sabah geti- rildiği ve yaklaşık 3 saat sorgu- landığı Üsküdar’daki İstanbul Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şube Müdürlüğü önünde toplanan bir grup yurttaş tarafından protesto edildi. Cem Garipoğlu’nu protes- to eden grup, kısa bir süre sonra polisin müdahalesiyle dağıldı. (Fotoğraf: ŞULE KÖKTÜRK) Provokatif pankart İstanbul Haber Servisi - Mü- nevver Karabulut’un babasõ Sü- reyya Karabulut, katil zanlõsõ Cem Garipoğlu’nun yakalanma- sõ nedeniyle çok sevinçli olduğu- nu belirterek bundan sonra cina- yetin arka bahçesine bakõlmasõ ge- rektiğini ifade etti. Cinayetin detaylarõnõn ortaya çõ- karõlmasõ halinde olayõn içyüzü- nün çözüleceğini belirten Karabulut, Cem Garipoğlu’nun Çocuk Mah- kemesi’ne çõkartõlmasõnõ eleştirerek, “Ey Allah’ın kulları kimi kandı- rıyorsunuz? 19 yaşındaki çocuk nasıl çocuk mahkemesine çıkar- tılıyor?” diye tepki gösterdi. Kara- bulut ailesi, Garipoğlu’nun kemik yaşõnõn tespitinin yapõlmasõ için başvuru da bulunacaklarõnõ söyle- diler. Katil zanlõsõnõn yakalanõşõ hakkõnda da değerlendirmede bu- lunan Karabulut, “Garipoğlu aile- si tarafından burada bir tiyatro oynanıyor. Avukatları zanlıyı tes- lim etmiş. Böyle bir şey olabilir mi? Şimdiye kadar ailesi onu saklamıştır” iddiasõnda bulundu. Gülhane’deki Çocuk Mahkeme- leri önüne gelen Münevver Kara- bulut’un ailesinin avukatõ Rezan Epözdemir, Garipoğlu’nun yaka- lanmasõna ilişkin, “Süreç nede- niyle son derece mutluyuz. Geç de olsa şüphelinin yakalanması bize hakikaten umut verdi” dedi. So- ruşturmayõ yürüten Cumhuriyet Savcõsõ Faruk Erşen Yılmaz’õn çok fedakârlõk yaptõğõnõ vurgulayan Epözdemir, “Faruk Bey yürekli- likle çalıştı. Delillerin tamamı top- landı. Gelinen noktada sadece şüphelinin bulunması bekleni- yordu.” diye konuştu. Epözdemir, kolluk kuvvetlerinin bu sürece çok katkõsõnõn olmadõğõnõ ifade etti. Sü- reçte hiçbir meslektaşõ hakkõnda konuşmak istemediğini dile getiren Epözdemir, “Meslektaşımın bazı basın mensuplarına, ‘yakalandõk- tan ve aile beni aradõktan sonra Garipoğlu sucuk ekmek istiyordu, sucuk ekmek aldõk. Ondan sonra ge- tirdik’ şeklindeki açıklamaları çok üzücü, incitici. Burada acılı bir an- ne baba var. Biraz da onların perspektifinden bakmak lazım” şeklinde konuştu. Geç de olsa Ga- ripoğlu’nun yakalanmasõnõn kendi- lerini mutlu ettiğini ifade eden Epözdemir, şunlarõ söyledi: “Şüpheli yakalandı. Kuvvetle muhtemel tutuklanacak. En kısa zamanda iddianamenin tanzim edileceğini düşünüyorum. Delil- lerin tamamına yakını tekemmül etti. Sadece şüphelinin kendisi değil, ona yardımcı olan, onu az- mettiren, cesedi ve suç delillerini gizleyen, şüpheliyi kayıran, yar- gıya teslim etmeyen herkesle ilgi- li gerekli cezai işlem yapılacak, ta- kibat yapılacaktır.” ‘Hak yerini tam bulmadı’ ‘Müdafi’ sõfatõyla dosyayõ takip edeceklerini aktaran Epözdemir, yetki vereceği 50 meslektaşõnõn da ‘katılan’ sõfatõyla davayõ takip ede- ceğini kaydetti. Anne Nagihan Ka- rabulut ise gazetecilerin “Hak ye- rini buldu mu?” şeklindeki soru- suna “Buldu ama tam değil” ce- vabõnõ verdi. Garipoğlu’nun avukatõ Aytekin Kaya ise Cem Garipoğlu’nun Bah- çelievler’de E-5 karayolu üzerinde teslim edilmesinin tamamen tesadüf olduğunu savunarak, kendi bürosu- nun da orada olduğunu dile getirdi. ‘TESLİM OLMA DEĞİL SUÇ TARİHİ ÖNEMLİ’ İstanbul Haber Servisi - Garipoğlu’na 18 yaşõndan küçükleri bağla- yan kanun maddesi hükümleri uygulanacak. Eğer Garipoğlu “ağır- laştırılmış müebbet hapis cezasını” öngören suçtan suçlu bulunur- sa bu ceza en az 18, en çok 24 yõl olarak uygulanacak. Mahkeme, Garipoğlu’nun işlediği suçun karşõlõğõnõn “müebbet hapis cezası” olduğuna hükmederse bu ceza yine 18 yaşõndan küçüklere uygula- nan yasaya göre verilecek ve bunun karşõlõğõ ise en az 12, en çok 15 yõl olacak. Garipoğlu’nun sorgulama ve soruşturmasõ da yine 18 ya- şõndan küçük şüphelileri kapsayan yasa hükümlerine göre olacak. Ceza Hukukçusu Prof. Dr. Köksal Bayraktar, Cem Garipoğlu’nun 18 yaşõnõ doldurmasõna 1 ay kala teslim olmasõnõn yargõlamayõ nasõl etkileyeceğini gazetemize değerlendirerek, “Yargılamada teslim olma tarihinin bir önemi yok. Önemli olan suçun işleniş tarihin- de zanlının kaç yaşında olduğudur. Ayrıca kendisinin teslim ol- ması ilerde hafifletici sebep olarak görülebilir. Yani Cem teslim olduğu için ‘takdiri hafifletici sebep’ten de faydalanabilir” dedi. Münevver Karabulut’un ailesi Cem Garipoğlu’nun kemik yaşõnõn tespiti için başvuru yapacaklarõnõ söylediler KAN LEKELERİNİ ANNESİYLE TEMİZLEMİŞLER Gülhane’deki İstanbul Çocuk Mahkemeleri binasõnda yaklaşõk 7 saat savcõya ifade veren Cem Garipoğlu’nun cinayet anõnõ anlatõrken sinir krizleri geçirerek titrediği öğrenildi. İfadesinde Bahçeşehir’deki evlerine geldiklerini Münevver Karabulut’un mutfaktayken cep tele- fonundaki mesajlarõna baktõğõnõ, gördüğü mesajlar üzerine kõskançlõk nedeniyle tartõştõklarõnõ anlatan Garipoğlu, cinnet geçirerek mutfak- tan aldõğõ bõçakla cinayeti tek başõna işlediğini söyledi. Cesedi çöp konteynõrõna attõktan sonra eve döndüğünü bu sõrada annesinin de kendisinin daha önce sildiği kan lekelerini sorduğunu, kusmuk oldu- ğu yönünde yanõt verdiğini anlatan Garipoğlu kalan lekeleri de anne- siyle temizlediklerini aktardõ. Cinayetin ardõndan tanõmadõğõ biri tara- fõndan iki katlõ bahçeli bir eve götürüldüğünü ve bu kişinin 15 günde bir yiyecek getirdiğini söyleyen Garipoğlu, cinayetten pişmanlõk duy- duğunu korktuğu için de daha önce teslim olmadõğõnõ ileri sürdü. Ga- ripoğlu, tutuklanarak Maltepe Çocuk Cezaevi’ne gönderildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle