18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Kapsama Alanı Çok değerli yargıçlar, pek sayın başsavcılar, profesörler, cerrahlar, çok muhterem müftüler, Di- yanet İşleri başkanları, daha birçokları... Güven ve saygınlık sıralamasında toplumun en önde gelenleri... Bunlar seçimlerde aday oluyorlar... Milletvekili sıfatı ‘kazanır kazanmaz’ da bu iti- barlarını yavaş yavaş kaybetmeye başlıyorlar. Halkın gözünde her yola yolcu, sıradan birer par- tili milletvekili haline geliyorlar. Kurtuluş Savaşı’nı zafere ulaştıran, Cumhuriyet’i ilan eden rejimin en gerçek güvencesi TBMM el- bette ülkenin en yüce kurumu... Ama nedense TBMM üyeliği tam öyle görül- müyor. En saygın mesleklerden bile gelseniz milletve- kili sıfatı aldığınızda o saygınlık azalmaya, gölge- lenmeye başlıyor. Bir siyasi partimizin lideri bu gerçeği geçen yıl- larda, cesaretle ortaya koydu. Şöyle dedi: “Milletvekilleri el kaldırma makineleri olarak gö- rülüyor. Hükümet el kaldır dediğinde kaldıran, in- dir dediğinde indiren milletvekili anlayışı iktidarı- mızın ilk gününde tarihe gömülmüştür...” İnanılacak gibi değil ama bu sözleri Recep Tay- yip Erdoğan AKP Genel Başkanı sıfatıyla 18 Ma- yıs 2002 yılında söyledi. (Milli Gazete, 19 Mayıs 2002) Bu sözleri yalnız milletvekilleri değil milletin ta- mamı ‘oh bee!’ diyerek gönülden alkışladı. Ancak aynı AKP lideri, bu ifadesinden 2 yıl son- ra sözlerini sesli sedalı şöyle düzeltti: “Ben milletvekiliyim, açıklama yaparım diyenler... Yapamazsın kardeşim. Bağımsız yapamazsın. Partinin markası altında, partinin çatısı altında öy- le bildiri mildiri yapamazsın!” (22 Haziran 2004 AKP TBMM Grup Toplantısı) AKP lideri Erdoğan acaba niye fikir değiştirdi? Çünkü Başbakan olmuştu. Artık “Tek adam”lık yolunda ilerliyordu. İtibarlı milletvekili demek, başa bela demekti. Eski yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin’i Meclis Başkanlığı görevine seçtirdi. “Herkese eşit yakınlıkta ve uzaklıkta duracağı- nı, tarafsızlığını koruyacağını” söyleyen Sayın Şa- hin inşallah kapsama alanına Tayyip Bey’i de dahil edebilecektir. MERİÇ VELİDEDEOĞLU Günümüzde çağdaş, demo- kratik hukuk devleti yapısının “erkler ayrımı”na dayandığı pek bilinen bir gerçektir. Bu “ayrım”ın, “şeriat”la yöne- tilen İslam ülkeleri için bir anla- mı olmadığı da yine bilinir. Böyle bir “ayrım” olsa da, “yasama” ve “yürütme”, “yar- gı”ya dokunmasa da, “yargı” bağımsız değildir, “din”e bağlı- dır. Ayrıca bu “yargı”, “adalet”in yani yasa karşısında “eşit”liğin değil de, “eşitsizlik”lerin yerinde kalmasını sağlayan “şeriat”ın uygulayıcısıdır. Ülkemizde de 1960 yılına dek tam bir güçler ayrımı yoktu. Anımsanacağı gibi çok partili yaşama geçince, 1950’de iktidarı elde eden Demokrat Parti (DP) yönetimi, adım adım ilerleyişle “yargı”yı devre dışı bıraktı; ço- ğunluğuna dayanarak buyruğu altına aldığı “yasama”ya, TBMM’ye, DP milletvekillerinden oluşan bir mahkeme kurdurarak; muhalefeti yargılamaya kalkıştı. Bilindiği üzere, “27 Mayıs 1960 Devrimi” ile bu duruma son verildi. “Erkler ayrımı”nı benim- seyen “1961 Anayasası” kabul edildi. Ayrıca “yargı erki”nin bağım- sızlığını koruyup tam olarak sür- dürebilmesi için “Yüksek Hâ- kimler Kurulu” (YHK) oluşturul- du. Yargıtay E. Daire Başkanı İs- mail Doğanay’ın geçen cu- martesi günü Cumhuriyet’te yaz- dığı gibi, 17 üyeden oluşan, başkanlarını da aralarından se- çen “YHK”, “yargı” için en sağ- lam güvenceydi. Ne var ki, iktidar yöneticileri, “yürütme”nin keyfiliğinin kaldı- rılmasına bir türlü ısınamadılar. “Yargı”nın avuçlarından kayıp gitmesini içlerine sindiremediler. 1960’ların sonlarına doğru Başbakan S. Demirel’in yakın- maları son sınıra gelip dayan- mıştı. “12 Mart 1971” müdahalesi- nin adeta imdadına yetiştiği, is- teklerinden kimilerinin bu mü- dahaleyle gerçekleştiğinden söz edilir hep. Ne ki iktidardan indi- rilmişti. 12 Mart, “1961 Anayasası”nda değişiklikler yaptı. Devlet Gü- venlik Mahkemeleri’nin (DGM) kurulması kabul edildi. Üyeleri- ni, “yürütme”nin seçeceği DGM ile “yargı”nın yansızlığı yaralan- dı; DGM, anayasada yer aldı. Ayrıca “yürütme”ye, “kanun hükmünde kararname” çıkarma yetkisi tanındı. Ama hükümetler yine mem- nun değildi. Bu sırada “terör” de -1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra- iyice azmaya başlamış- tı. “Terör”ü önleyemeyen yöne- timler (yürütme), bunun nedeni olarak gördükleri “yargı”yı, daha doğrusu onu bağımsız ve etkin kılan “YHK” başta olmak üzere, Anayasa Mahkemesi, Danıştay gibi kuruluşlara düşman kesil- diler. Dolayısıyla bunları sağlayan “1961 Anayasası”na da. Böyle- ce “terör”ün nedeni bile bu ana- yasaydı onlara göre. Bu durumu fırsat bilen ve “1960 Devrimi”ne kin besleyen Tercüman gazetesinden bir des- tek geldi “yürütme”ye. Tercüman’a göre, “1961 Ana- yasası”, “taşları bağlamış, kö- pekleri salıvermişti”. Böyle yazıp söylüyorlardı gazetenin yazarları. “Yürütme”yi kuvvetlendirip “yargı”nın soluğunu kesmek için yapılması gerekenlerin sergile- neceği bir dizi seminer düzen- ledi, 1980 yılında Tercüman. Basın bunlara “Kuvvetli İcra Seminerleri” adını taktı. Kuşkusuz ele alınacak olan “1961 Anayasası”ydı. Öyle de ol- du; didik didik edildi. Konuşmacıların büyük bir bö- lümünü hukuk profesörleri oluş- turuyordu; kimisi hâlâ görev- deydi, hukuk fakültesi dekanıy- dılar; kimisi siyasete atılmıştı. Örneğin Prof. Dr. F. Çelikbaş: “YHK’nin başına Cumhurbaş- kanı getirilemez mi?” diye sora- rak, “yargı”nın yumuşak bir yol- la kontrol altına alınmasını isti- yordu. (*) Konuşanlar, yeni bir “anaya- sa”yla “yürütme”nin kuvvetlen- dirilmesini, “yargı”nın yine onun yedeğinde olmasını isterler. Bu seminerden birkaç ay son- ra “12 Eylül” müdahalesi ger- çekleşir. Askerler, adeta bu se- minerin açtığı yoldan yürüye- cekler; örneğin “HYK” kaldırılıp yerine, “başkanı” ve bir üyesi yü- rütmeden gelen 7 kişilik “HSYK”yi koyacaklardır. Ve “1961 Anayasası” çöpe atılıp, içinde “HSYK”nin de yer aldığı “1982 Anayasası” oluştu- rulur. Bu büyük “yıkım” karşısında suspus olan hukukçuları, kuru- luşları ağır eleştirir Sayın Doğa- nay. Çok haklıdır. Ama o sürelerde susmayanları da anmalıyız, bugünkü yürekli eleştiricileri, daha da yüreklen- dirmek için. (*) Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, 12 Eylül, Evrim Yayınları, 1990. HSYK’ye Nasıl Gelindi [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 7 Ağustos OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] 7 AĞUSTOS 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Recep’e öneri: IMF ile görüşmeyi Bilal oğlanın babası sıfatıyla yap! 3G Metin Uygur: “3G Mustafa Kemal’in ünlü sözünün kısaltılmışıdır: Geldikleri Gibi Giderler. 3G’li yaşam başlamıştır!” Gerekçe Suat Özbilgi: “Çankaya’daki AKP’li Abdullah Gül, ölümcül hasta mahkûmları niye affetmiyor. Çünkü önce can sonra Erbakan!” Plaj Şevket Çorbacıoğlu: “Recep’in Kürt açılımından önce İstanbul’daki adamları Florya Plajını tesettürlü kadınlara açtı!” YağmurDeniz Cemil Çiçek kendini 68’li sanıyor AKP-FG koalisyonunun sözcüsü Cemil Çiçek, bir söyleşisi sırasında üniversite günlerini anlatırken ”68 kuşağından diyorlar ya, biz o kuşaktanız” dediği için Ercan Yeşilyurt söz istiyor: “68’li olmak için devrimci olmak gerekir. O yıllarda sömürü düzenine başkaldıranlara 68’li denir; üniversitede okuyan herkes hele o yılların faşistleri, dincileri 68’li olamaz. Örneğin Hasan Celal Güzel, Mehmet Keçeciler gibileri 68’li değildir. Fakat o dönem devrimci olduğu için bugünün döneklerinden örneğin Ertuğrul Günay 68’lidir. Tabii ki döneklik ise bambaşka bir iştir, zordur. Döndükten sonra Genco Erkal’ın bir oyunundan aklımda kaldığı kadarıyla; düzene uyacaksın, iyi para verirlerse ananı da satacaksın!” Ertuğrul Günay adı geçtiği için boş geçmeyelim... AKP-FG koalisyonunun Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, geçenlerde Süleymaniye Camisi’ni “teftiş” ederken Süleymaniye Kütüphanesi’nin önündeki seyyar satıcıların tezgâhlarını bir emri ile kaldırttı. Tezgâhını alıp giden satıcılardan biri “Belediye işgaliye parası alıp tezgâh kurmamıza izin veriyor, bakan gelip bir emirle yıkıp atıyor” diye söyleniyordu. Bu konuda ayrıntılar için bakınız: Dinci iktidarlarda dönekler eliyle liberal faşizm uygulamalarına giriş! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” AKP-FG koalisyonunun başlattığı “Kürt açılımı” üzerine Celal Durgun da modaya uyarak gereken açılımı yapıyor: “Duyduk duymadık demeyin, ülkede açılım var açılım. Dünün Marksist günümüzün liboşları, dönekleri, numaradan cumhuriyetçileri, bölücüleri, dincileri söz ve eylem birliği etmişler, Türkiye’yi açıyorlar. Koş vatandaş koş, bu açılımda ne ararsan var! Feodal düzen artıkları yaşamını sürdürsün; genç kızlarımız töre cinayetlerine kurban edilsin, delikanlılar işsiz- güçsüz sürünsün, topraksız köylü marabalığa, uşaklığa, hizmetçiliğe devam etsin; bırakın şıhlar, şeyhler düzeni aydınlanmanın penceresini kapalı tutmaya devam etsin! Çocuklarımız, tekkelerin, zaviyelerin, dergâhların, cemaatlerin, Kuran kursları düzenleyicilerinin arka bahçesi yapılsın. Ağalık, beylik düzeni olduğu gibi sürdürülsün. Sen açılıma bak! ‘Bölünüyoruz, parçalanıyoruz, Sevr hortlatıldı’ diyenlere kanma. Açıl, açıl. İç pazarını aç, gümrüğünü aç; yeraltı yerüstü varlıklarını sat, olmadı 49 yıllığına kiraya ver; yolunu, suyunu, elektriğini, eğitimini, sağlığını aç. Fabrikanı çalıştırmayı, tarlanı işletmeyi bırak. Açılmana bak. Açmazsan açılmazsan aç kalırsın; açmazsan AB’ye giremezsin! Önce kültürel açılıma alış, sonra sosyal açılıma; siyasi açılım arkasından gelecektir. Bundan böyle ‘bölücübaşı’, ‘bebek katili’ sözlerini unut. Hafızanı yeni söylemlere alıştır. Yerinden yönetime, federasyon açılımına açık ol! Açıl be kardeşim açıl; ayrı devlet mi kuracaklarmış kursunlar, sen açılmana bak. Aleviler için açılım; Kürtler için açılım; Lazlar, Çerkezler, Süryaniler, Rumlar için açılım! Koş vatandaş koş, bu pazarda açılım var. Dil açılımı burada! Din açılımı burada! Terörist açılımı burada! Ermenistan açılımı burada! Ruhban okulu açılımı burada! Ekümenik açılımı burada! Kıbrıs açılımı burada! Her türlü ihanetin ve gafletin açılımı burada! Bu pazarda yok yok. Sen açılmana bak. İçelim açılalım olmaz, içmeden açılmana bak. Karını, kızını kapat, Atatürk’ün ilkelerini kapat, etnik milliyetçiliğin önünü aç. Ilımlı İslamın önündeki engelleri aç. Açıl hemşerim açıl! Zaman, inkâr zamanıdır. Zaman, ihanet zamanıdır. Zaman; düzenbazların, hokkabazların, hilebazların hüküm sürdüğü zamandır. Ben, bu zamanın insanı değilim diyorsan eğer; bıkmadan usanmadan anlatacaksın, konuşacaksın, haykıracaksın, yazacaksın, uyaracaksın!” Açmaca SESSİZ SEDASIZ (!) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Düz kenarlõ şapka. 2/ Balõk avlamakta ya da yük taşõ- makta kullanõ- lan büyük ka- yõk. 3/ Çam, ardõç, sedir gi- bi ağaçlarõn yaprağõ... Bir- birine yakõn adalar toplulu- ğu. 4/ Bir ma- lõn fiyatõnõ artõrma... Kripton elementinin simgesi... Şaşma be- lirten bir ünlem. 5/ Dövülmüş buğday, mercimek ve nohut- la yapõlan bir tür çor- ba... Sõr. 6/ Yapağõ- dan elde edilerek ec- zacõlõkta ve parfü- meride kullanõlan sa- rõmtõrak renkte yağ. 7/ Parola... Güneydoğu As- ya’da yetişen ve mobilya yapõmõnda kullanõlan bir cins kamõş. 8/ Afrika’da bir ülke... Romatiz- ma ağrõsõ. 9/ Şekerkamõşõndan elde edilen bir iç- ki... “Bilinir ne --- olduğum içlenmek zanaatõn- da” (Cemal Süreya). YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kelebek olmadan önce bir böceğin geçirdiği başkalaşma durumu. 2/ Bazõ Anadolu evlerinde, eşya koymak için kapõlarõn üstüne yapõlan ufak oyuk. 3/ Erzurum’un bir ilçesi... Japon lirik dra- mõ. 4/ İspanyollarõn sevinç ünlemi... Balõk akõnõ. 5/ Uzaklõk işareti... Kalõn biçilmiş uzun tahta. 6/ Bayõndõrlõk... Köpek. 7/ “ --- yoluna dökülmedik dilleri neyleyim” (B. R. Eyüboğlu)... Kuvars, mika ve feldispattan bileş- miş kayaç. 8/ Nâzım Hikmet’in bir oyunu... Ke- sintilerden sonra kalan miktar. 9/ Dökülen to- humlarla ertesi yõl çõkan tahõl... Bir nota. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B E R D E L L A E D A R E J İ M S E D R E B E K İ L D Ü Z E N E K E S E F N E N M A E S İ R A E R İ K A İ M F A R A B İ K A İ T İ O D T İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] İstanbul Üniversitesi pasomu kaybettim. Hükümsüzdür. AYŞENUR KÜÇÜKSELEK İstanbul Üniversitesi pasomu kaybettim. Hükümsüzdür. SEDAT KÖKAT
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle