18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Türkiye Psikiyatri Derneği Mer- kez Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Burhanettin Kaya’ya, toplumun ruh durumunu sorduk: - Türkiye hüzünle uyanıp hü- zünle yatağa giren bir ülke ko- numunda yıllardır. Terörle, çev- resindeki savaşlarla, içteki siyasi mücadelelerle. Karamsar bir ül- ke özetle. İnsanlarımızı bu ortam nasıl bir benliğe itiyor? - Türkiye tarihi bir travmalar ta- rihi. Maraş olayları, 1977’nin 1 Mayısı, faili meçhul cinayetler, gözaltında kayıplar, idamlar, Gazi Mahallesi olayları, art arda sırala- yacağımız onlarcası. Bir travmanın zihnimizde işlenmemesi, bir bilgi iş- leme sürecinden geçmemesi ona anlam verememeye, anlamlandı- ramamaya yol açıyor. İnsanın ben- liğindeki etkisi aslında belleğin- deki bu tamamlanmamışlıkla ilin- tili… Bu tamamlanmamışlık, an- lamlandıramama, olanları benim- seyememe, asimile edememe an- lamına geliyor. Ve bu böyle kal- dıkça travma yeni travmalar üre- tecek biçimde yineleniyor. Ta ki bu hesaplaşma, bu anlamlandırma süreci nihayete erene dek. Bu trav- manın katmerleşmesi, şiddet sar- malının giderek genişlemesiyle so- nuçlanıyor. Acı dinmiyor. Yas ta- mamlanmıyor. Sorular yanıtsız ka- lıyor. Örselenmiş bir benlik oluşu- yor. Kendine ve yaşama yabancı- laşan. İnsana yabancılaşan. Bir diğer yandan da bu hesabı soran- ların, sorulara yanıt arayanların in- sanca savaşı sürüyor… - Biz dirençli miyiz, bu denli acıya dayanıklı mıyız? - Direnç göreli bir kavram. Bun- ca yaşanan şiddet ve bü- yüyen acıya karşı duydu- ğumuz kayıtsızlık bir direnç göstergesi değil aslında. Bir duyarsızlık göstergesi. Direnç iki anlamda önem- li. Yaşanan olaylardan et- kilenmemek ya da en az etkilenmek. Bu biraz ha- zırlıklı olma ile ilgili. İşken- ce mağdurlarıyla yapılan çalışmalar daha ağır ve çeşitli işkencelere maruz kalmalarına rağmen politik kimliği olan bireyleri daha az ruhsal bozukluk sergi- lemeleri, yani ruhsal bo- zukluklara daha dirençli olmaları hazırlıklı olma ile açıklanmıştır. Önceden bu tür yaşam deneyimleri ile karşılaşacağını bilme ve kendini buna hazırlamak. Bu bireylerde eğer yaşa- nan örseleyici yaşam de- neyimlerine bağlı bir ruhsal bozukluk ortaya çıkarsa da belirtiler daha çok sü- reğenleşmekte ve yaşa- mını daha derinden etkile- mektedir. Bu da daha çok bireyin gelecek umudunu ve kendine olan inancını yitirme- siyle koşut olarak ortaya çıkıyor. Diğeri ise değişime, olumlu yön- deki süreçlere karşı direnç. Bu ba- ğışık kılmaktan çok örselenmeye yatkınlığı yaratıyor. Bizim ülke- mizde direnci her iki boyutla da gö- rebiliriz. Her ülkede acıya dayanıklı ya da duyarlı insanlar, gruplar vardır. Dayanabildikleri acılarda değişik- lilik gösteren insanlar. Hep soru- yorlar: Bunca şey yaşanmasına, ül- kedeki şiddet, yoksulluk, işsizlik, ekonomik kayıplar, umutsuzluk, gelecek güvencesinin olmayışı gi- bi değişkenlerin şiddeti birçok ül- keden yüksek olmasına rağ- men neden toplumsal pat- lama yok? İki şey düşünü- yorum. Dinsel kültürün et- kisiyle toplumda yaygın ola- rak gözlenen iki refleks var. Birisi “şükretme” biçimin- de kendini gösteren kabul- lenicilik ve boyun eğicilik. Araştırmalar özellikle anne- nin eğitim düzeyinin düşük- lüğünün aile içinde boyun eğici davranış gelişimini ko- laylaştırdığını gösteriyor. Karşı durma, mücadele et- me yönünde bir refleks ek- sikliği çok yaygın bir tutum izlenimi veriyor. Diğeri ise eşitsizlik, adaletsizlik ve ka- yırmacılık konusundaki ka- bullenme… Bunun normali- ze edilmesi, adil bir dünya inancındaki kayıp bireyleri giderek yararcılığa yönlen- diriyor ve bir yandan boyun eğiciliği pekiştiriyor. Acıya dayanıklılık belki de bunun sonucu. Toplumsal ve eko- nomik yapının uzantısı olan eşitsizlikte dezavantajlı ke- simler için elverişsiz ortam yaratıyor. - İnsan, insanca ve geleceğe gülümseyerek bakabilmek için bu ortamdan tam olarak sıyrıla- mayacağına göre, içte ve çev- resinde nasıl önlemler geliştir- meli? - Geleceğe umutlu bakabilmenin yolu bugünü doğru anlamak. Top- lumsal dayanışmanın, bireyciliği et- kisiz kılan bir bireyleşmenin, yet- kinleşmenin, yetkinliği paylaşma- nın, sürekli etkin olmanın, etkinli- ğini paylaşmanın, örgütlenmenin, toplumsallaşma olanaklarını art- manın, bunu hep talep etmenin, hak aramanın bir cesaret değil do- ğal insani bir öz olarak kabul et- menin, insanın bu zor ve elveriş- siz koşullarda, yaşamın daha da kötüye doğru evrildiği bu dönem- de bizleri daha güçlü, daha umut- lu kılacağına inanıyorum. Sürekli kendiyle uğraşan ve iç barışı bozulmuş birinin kendine verdiği zarar dışarıya verdiğinden daha fazladır. Bunu aşmanın, iç barışı yeniden oluşturmanın ilk koşulu içgörü kazanmak. İçgörü aslında yaşananlarda kendi so- rumluluğunun sınırlarını bilmek ve bunu içine sindirmek demek. Ne- reye kadar kendisi nereye kadar başka etkenler… Çevremizde olup bitenlere daha esnek, daha ger- çekçi ve daha olumlu pencereden bakabilir, düşünce tarzlarımızı bu yönde değiştirebilirsek daha umut- lu olabiliyoruz. Yaşanılan stresle uygun başa çıkma yolları bulabil- mek insanı daha dirençli kılar. Stresle başa çıkarken ya stres etkenlerini katlanılır hale getiririz, ya da duygusal tepkilerimizi dü- zenlemeye, biçimlemeye çalışırız. Bunların hepsi dünyayı nasıl algı- ladığımız ve değerlendirdiğimizle ilişkili... Sonuca gelince... Doç. Dr. Bur- hanettin Kaya, durumumuzu ken- di ruh durumu ile özetledi: “Karamsarım. Ama asla umutsuz değilim.” CMYB C M Y B 3 AĞUSTOS 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Dünyanın En Kalabalık 16 Ülkesi 1961’de 3 milyar olan dünya nüfusu, engellenemeyen bir hõz- la artarak (yüzde 100’den fazla) 6 milyarõ aşmõştõr. Bu artõş gelişmemiş ve azgelişmiş ülkelerde, nüfus artõşõ ol- maktan çõkmõş, “üreme” düzeyine ulaşmõş durumdadõr. Günümüzde bu ülkelerin en önemli sorunlarõ açlõk, susuzluk, barõnaksõzlõk, sağlõk ve eğitimdir. Bu sorunlarõn çözümü için çare aramak bir yana, sorunlar kar- şõsõnda ilgilenmesi gerekenler ilgisiz kalmaktadõr. Dünya genelinde 200’den fazla ülke yer almaktadõr. Nüfus çoğunluğuna göre sõralanan 16 (on altõ) ülke insanlarõ, 4 milyar 450 milyon olup dünya nüfusunun yüzde 69’unu oluş- turmaktadõr. Bu sõralamada 16. sõraya yerleşen Türkiye’nin en hõzlõ nü- fus artõşõna sahip üç ülkeden biri konumuna geleceği açõklan- maktadõr. Bu gün en sağlõklõ toplumlarõn, nüfus artõşõ ile üretim ara- sõndaki dengeyi kuran toplumlar olduğu anlaşõlmõştõr. Geri kalmõş ülkelerdeki bir başka sorun da teknolojinin, uy- garlõk yerine konulmasõdõr. Oysa ki teknoloji ile uygarlõk birbirinden çok farklõ kav- ramlardõr. En gelişmiş araç ve gereçlere sahip olmak uygar ol- mak anlamõna gelmez. Geri kalmõş toplumlarda “eşya” kişiliğin önemli bir parça- sõ olarak görülmektedir. Bu toplumlarda pahalõ, gelişmiş tek- noloji kullanmak “kişilik sahibi” olmak konumuna gelmiştir. Markalar insanlarõn yakasõna bir rozet gibi takõlmõştõr. Ve bugün bu 16 altõ ülkenin büyük bölümü “marka” ege- menliği altõnda kalan insanlardan oluşmaktadõr. Gelecek kuşaklarla genç kuşaklarõ, zor günler beklemekte- dir... Dünyanõn en kalabalõk 16 ülkesi: KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 3 Ağustos HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU ‘Açılım Çalıştayı’ Eğer 2 Temmuz tarihli Hürriyet-İnternet haberi “Flaş isimlerle Kürt açılımı çalıştayı” başlığı ile vermemiş olsaydı bugünkü yazımın konusu bu olmayacaktı. Başlığı görünce haberi okumadan edemedim, sa- tırlar arasında merakımı giderecek adları aradım. Bu- lamadım. Hep bildiğimiz adlardı. Zaman, Yeni Şa- fak ve Radikal yazarlarından oluşan “demokratik medya triumvirası” bu kez başka gazetelerden kö- şe yazarlarıyla takviye edilmiş, böylece daha da de- mokratik bir karışım ortaya çıkmıştı. Zaman’dan Mümtazer Türköne, İhsan Dağı; Ye- ni Şafak’tan Fehmi Koru, Ali Bayramoğlu; Radi- kal’den Oral Çalışlar, Cengiz Çandar; Sabah’tan İbrahim Kalın, Okan Müderrisoğlu; Star’dan Mustafa Karaalioğlu, Nasuhi Güngör; Milliyet’ten Hasan Cemal; Taraf’tan Mithat Sancar; Ak- şam’dan Deniz Ülke Arıboğan ile oradaki varlık ne- denleri bir soru işareti olan Vatan’dan Ruşen Ça- kır ve Haber Türk’ten Muharrem Sarıkaya. Sonradan hepsi demokratlara dönüşen eski Marksist-Leninistler, eski ülkücüler, eski darbeciler, eski İslamcılar, yeni Fethullahçılar, yeni liberaller, din mütefekkirleri ve bir iki şaşkın özenle bir araya ge- tirilerek, insana, “Olursa ancak bu kadar olur!” de- dirten bir kompozisyon yaratılmış, adına da “Açılım Çalıştayı” denmiştir. Polis Akademisi’ne bağlı Uluslararası Terorizm ve Sınırıaşan Suçlar Araştırma Merkezi’nin (UTSAM) Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) ile birlikte düzenlediği bu “önemli ve yol gösterici” çalıştayda katılımcılar yaptıkları konuşmalarla Kürt sorununa ilişkin “son derece özgün” düşüncelerini başarılı bir biçimde açıklamışlardır. Değerli okurlar, inanın, bu satırları yazarken he- yecanlanıyorum, içimden bu demokrasi kompozis- yonunu yaratan düzenleyicileri alkışlamak geliyor, fa- kat aynı anda hem klavyenin tuşlarına basmak, hem de el çırpmak olanaksız olduğundan yapamıyorum. Ama kararlıyım, içimde ukde kalmasını istemedi- ğimden yazımı noktaladıktan sonra salt alkışlamakla yetinmeyecek, bir yandan da “Yaşasın demokrasi!” diye bağıracağım. Doğal ki şimdi bana, “Sen hangi demokrasiden söz ediyorsun” diye soranlar olabilir. Yanıtlayayım: AKP demokrasisinden! Bu, artık alışmamızın zamanının geldiği yeni tür bir demokrasidir. Çoğulculuğu yadsıyan bir anla- yışın ürünü olduğundan yandaşı olanlara büyük ra- hatlık sağlayan bir yönetim biçimidir. Yeryüzünde “sen, ben, bizim oğlan” bir aradalığı kadar insanı rahat ettiren başka bir durum yoktur. Kavgasız, gü- rültüsüz, patırtısız bir ortam, oh be! İşte söz konusu çalıştayın katılımcıları da sürdürdükleri badireli ha- yatlardan sonra doğru yolu bulmuşlar, AKP ikti- darına yanaşıp rahata, huzura ermişlerdir. Yaptıkları, televizyonlara çıkıp ya da yazı döktürüp arada bir iktidara selam çakmak, “Vallahi, bunca yıldır si- yasetin içindeyim, bunlar kadar demokratını gör- medim!” diyerek parsa beklemektir. Söyledikleri- ne, yazdıklarına kimi zaman kendileri de inanmazlar, ama yalnızca bir kez gelinen bu dibi delik kavanoz dünyada yalandan kim ölmüştür ki? Bu yazının amacı hükümetin Kürt sorununu çöz- me yolunda atacağını söylediği adımları bilmeden, anlamadan, önyargıyla eleştirmek değildir. Bu kö- şede çok kez vurgulandığı gibi bu sorun kanayan bir yaradır ve mutlaka kapanması/kapatılması gerekir. Toplumun barışa, huzura, istikrara ihtiyacı vardır. Bunun gerçekleşmesi için de toplumun geniş ke- simleri arasında ve sorunun özüne bağlı olarak bir uzlaşmanın sağlanması gerekmektedir. Bu nokta- da çoğulcu demokrasinin işlemesi/işletilmesi büyük önem taşımaktadır. Eleştirimiz çoğulculuğun bir yana bırakılmasına, bu konudaki ilk buluşmanın bir “ahbap çavuşlar” gös- terisine dönüştürülmesinedir. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Gülmeyen Toplum BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Doğu Kara- deniz yöresin- de, kadõnlarõn giydiği peşte- mala benzer eteklik. 2/ Pa- dişah ya da ve- zir kavuklarõn- da bulunan tüy ya da püskül biçimindeki süs... Boyun eğen, kendini başkasõnõn buyruğu- na bõrakan. 3/ Eski dilde dudak... Ya- kanõn göğse doğru inen devrik bölümü. 4/ “Durur —- gibi dallarda kanlõ bül- büller” (Ahmet Ha- şim)... Şiddetli be- lirtilerle başlayõp kõ- sa sürede ağõrlaşan hastalõklar için kullanõlan sözcük. 5/ Atõn eşkin yürüyüşü... Boru sesi. 6/ İskambilde bir kâğõt... Kilime benzer, renkli ve motifli uzun yolluk. 7/ Uzakdoğu kökenli bir dövüş sporu. 8/ Minakop balõğõna verilen bir başka ad... Bir nota. 9/ Otel- lerde, müşterilerin arabalarõnõ park etmekle gö- revli kimse... Osmanlõ ordusunda ve donanma- sõnda hafif piyade askeri. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Eskiden Türk erkeklerinin giydiği bir tür ce- ket ya da yelek. 2/ Yolcu evi... Güzel öttüğü için kafeslerde beslenen küçük bir kuş. 3/ Bir şeyin kalitesini garanti eden işaret... “ —- sanõrdõk ne zaman dalsak ela gözlerine” (F. N. Çamlõbel). 4/ Balõk yakalama aracõ.. Hekimin hastanedeki hastalarõ dolaşõp yoklamasõ. 5/ Tibet sõğõrõ... Torun sahibi kadõn. 6/ Gereksiz, anlamsõz ve boş söz. 7/ Asya’da bir ülke... Terbiyesiz kimse. 8/ Asker paltosu... Gözleri görmeyen. 9/ Ortaoyu- nu ve Karagöz’de sarhoş tiplemesine verilen ad... Kalõn bükülmüş sicim. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K U L A K B A Ç Ü R E M İ A S İ R İ Y A L T A V Z E V A L İ S A B O İ R A T A B A N O Z V A N F İ N A L A R A İ T İ N A K A Z S E L A M 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Nüfus Yüzölçümü Yoğunluk Nüfus Sıra Ülke (Bin) (km²) (Bin) (km²ye) % Dünya 6.500.000 135.000.000 49 % 100,0 1 Çin 1.325.000 9.600.000 138 % 20,0 2 Hindistan 1.120.000 3.300.000 336 % 17,0 3 ABD 304.000 9.630.000 31 % 4,6 4 Endonezya 225.000 1.905.000 117 % 3,5 5 Brezilya 186.000 8.520.000 22 % 2,8 6 Pakistan 165.000 797.000 198 % 2,5 7 Bangladeş 147.000 144.000 1.045 % 2,3 8 Rusya 143.000 17.000.000 9 % 2,2 9 Nijerya 135.000 924.000 142 % 2,1 10 Japonya 128.000 380.000 339 % 2,0 11 Meksika 108.000 1.960.000 55 % 1,7 12 Filipinler 86.000 480.000 277 % 1,3 13 Vietnam 84.000 332.000 254 % 1,3 14 Almanya 82.000 358.000 232 % 1,3 15 Etiyopya 76.000 1.104.000 70 % 1,2 16 Mõsõr 75.000 1.002.000 74 % 1,2 17 Türkiye 73.000 784.000 93 % 1,2 17 Ülke Toplamõ 4.462.000 57.218.000 % 68,2
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle