Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
28 AĞUSTOS 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 9
DİZİ
Ş
am Üniversitesi, İstanbul Üni-
versitesi ile birlikte 1970 yõlõnõn
sonlarõndan itibaren Ortado-
ğu’nun en büyük ve uluslararasõ kabul
gören bir üniversitesi. YÖK Suriye’de
eğitim gören Türk öğrencilere 1998 yõ-
lõndan önce verdikleri denklik haklarõnõ
1998 yõlõnõn son çeyreğinden itibaren
vermemiş. Bu konuda pek çok mağdur
kişi var.
YÖK, 1970’li yõllarõn sonlarõndan
1998 yõlõnõn son çeyreğine kadar, Suri-
ye’den alõnan diplomalara denklik verir-
ken, 1998 yõlõnõn son çeyreğinde Suri-
ye’den alõnan diplomalarõ tanõmamaya
ve denklik vermemeye başlamõş. Suri-
ye’nin herhangi bir üniversitesinden
1998 yõlõndan sonra mezun olup denklik
işlemlerini yaptõranlar, Türkiye’de kendi
branşlarõnda başarõlõ bir şekilde işlerini
yapõyorlar.
Suriye’de birden çok üniversite var.
Halep, Lazkiye ve Şam en başta gelen
üniversiteler. Buradan alõnan diploma-
lar, bütün Avrupa ülkelerinde ve Orta-
doğu’da tanõnõyor. Hatta Avrupa ülkele-
ri özellikle Şam Üniversitesi mezunlarõ-
na her alanda öncelik veriyor. Mağdur
olan öğrencilerin tamamõna yakõnõ tõp ve
dişçilik fakültelerinden mezun olanlar-
dõr.
‘YÖK başvurumu kabul etmedi’
Ali Sefa Oduncu bir denklik mağdu-
ru, Şam Üniversitesi Dişçilik Fakültesi
mezunu, aslen Antakyalõ. Antakya’da ve
Şam’da yaşõyor.
2003 yõlõnda Ortadoğu’nun en büyük
üniversitesi ve uluslararasõ kabul gören
Şam Üniversitesi Diş Hekimliği Fakül-
tesi’ni 3’üncülük ile bitirmiş. Türki-
ye’de mesleğini yapmak isteyince, önü-
ne çõkan engelleri şöyle anlatõyor:
“Evraklarımı YÖK’e verdim. Sonra
YÖK başvurumu kabul etmeyince
idari mahkemeye başvurdum ve mah-
kemeyi kazandım. İdari mahkemeden
sonra bir üst mahkemeye gittim, onu
da kazandım. Tabii mahkemeler be-
nim 1.5 yılımı aldı. Sonra Danıştay’a
gittim ama karar sürüncemede kaldı.
Davayı 4.5 yıl sonra ‘geçici denklik’
diploması alarak kazanan bazı arka-
daşlarım oldu. Okul 5 yıl, davalar 4.5
yıl sürüyor. Sonuçta geçici denklik
alıyoruz, yani geçici hekimlik. YÖK
Bulgaristan, Romanya, Macaristan,
Azerbaycan gibi ülkelerdeki üniversi-
telerin diplomalarını sorun çıkarma-
dan kabul ediyor. İlginçtir, Şam Üni-
versitesi köklü bir üniversite olup
Uluslararası Üniversiteler Birliği’ne
üye ve akreditesi yüksek bir eğitim
kurumu. YÖK’ün bakış açısında bir
sıkıntı olduğunu düşünüyorum.”
Türkiye’de dişçilik diplomasõ kabul
edilmeyince, o da Suriye ve Türkiye
arasõnda ticaret yapõyorken çok sevdiği
mesleğini yapabileceği günleri düşlüyor.
Antakya’da avukatlõk yapan ve iki
kardeşi de mağdur olan Av. Servet
Mullaoğlu, Suriye’de üniversite bitir-
miş 10 öğrencinin davasõna bakõyor. Ba-
zõ süreçleri şöyle anlatõyor:
İlk önce ağabeyim Şam Üniversitesi
Tõp Fakültesi’nden 2000 yõlõnda mezun
oldu. Kardeşim de aynõ üniversitenin
aynõ bölümünden 2003 yõlõnda mezun
oldu. Ağabeyim YÖK’e başvurdu ve
denklik talebini reddedildi. Ben de
“Denklik talebinin reddi işleminin ip-
tali” için Ankara 4. İdare Mahkeme-
si’nde dava açtõm. Ağabeyimin davasõ
halen Danõştay Dava Daireleri Genel
Kurulu’nda görüşülmeyi beklediğinden
henüz sonuçlanmadõ.
Geçici doktorluk yapıyorlar
YÖK, mahkemeler devam ederken
“geçici denklik” diye bir şey çõkardõ.
Yani buna göre, kişi “geçici doktorluk”
yapacak, ilerde mahkeme kararõ bozu-
lursa zoraki verdiği denkliği geri alacak-
tõr. Bu şekilde dört öğrenci geçici denk-
lik aldõ ve mesleğe başladõ. Yani “geçi-
ci doktor olarak”...
Denklik: Yurtdõşõndaki herhangi bir
üniversiteden alõnmõş olan lisans diplo-
masõnõn YÖK (Türkiye) tarafõndan ta-
nõnmasõdõr. Denklik verilen diploma,
Türkiye’de bulunan üniversitelerden alõ-
nan diplomalarla eşdeğer bulunur ve ay-
nõ sonuçlarõ doğurur.
2547 sayõlõ Yükseköğretim Yasasõ’nõn
7. maddesinin (p) bendinde, yurtdõşõnda-
ki yükseköğretim kurumlarõndan alõnan
önlisans, lisans ve lisansüstü diplomala-
rõn denkliğini tespit etmek yetkisi Yük-
seköğretim Kurulu’na verilmiştir.
14.7.1996 gün ve 22696 sayõlõ Resmi
Gazete’de yayõmlanarak yürürlüğe giren
Yurtdõşõ Yükseköğretim Diplomalarõ
Denklik Yönetmeliği’nin 5. maddesin-
de;
‘Diploma Denklik Komisyonu’nca,
A) Belgelerin orijinal olup olmadõğõ,
üzerinde kazõntõ, silinti ve benzeri tahri-
fatõn bulunup bulunmadõğõ,
B) Belgelerin başvuran kişiye ait olup
olmadõğõ,
C) Diplomayõ veren üniversite veya
yükseköğretim kurumunun ve eğitimin
yapõldõğõ programõn tanõnmõş ve itibarlõ
bir kurum ve program olup olmadõğõ,
D) Diplomanõn alõndõğõ eğitim progra-
mõnõn Türkiye’deki üniversitelerde ve-
rilmekte olan hangi düzeydeki eğitim
programlarõ ile eş olduğu araştõrõlõr.
Suriye ile eğitimde Türkiye ile işbirliği
PENCERE
Liberal Kişi
Dinciye Karşıdır...
Bir süreden beri ‘liberaller’ sözcüğü havada
uçuşuyor...
Ortada parti marti yok...
Politikacı molitikacı da yok..
Ne var?..
Büyük medya gruplarına yan gelmiş köşeciler
ya da üniversitelere postu sermiş “seçkinciler”
var...
Garip bir liberalizm havası basılıyordu...
Şimdi diyorlar ki:
- AKP ile liberaller arasındaki ortaklık bitti...
Peki, TÜSİAD patronları ve Doğan grubuyla ik-
tidar partisi arasında sürtüşme başlayınca “li-
beraller” ne yapacaklardı?..
Martin Luther, Hıristiyanlık Avrupası’na 15’in-
ci yüzyılda gözlerini açmış...
Dinde ‘Reform’ 16’ncı yüzyılda başlıyor...
Rönesans aynı yüzyılda İtalya’da uç veriyor...
Laiklik?..
Aydınlanma?..
Demokrasi?..
18’inci yüzyıl...
Liberal Parti İngiltere’de bu temeller üzerinde
yükseldi...
Ne zaman?..
19’uncu yüzyılda...
Aydınlanma gerçekleşmişti...
Liberalizmin felsefi temeli dinci devlet düzenine
karşıdır...
Bizim Türkiyemizde ise garip bir azgelişmişlik
olayı yaşadık...
‘Liberal’ diye anılan kimileri, takıyyeci ya da din-
ci diye bilinen kimileriyle ortak bir politikada uyuş-
tular...
Vakit ve saat kaç?..
21’inci yüzyıldayız...
Gerçek bir liberal, bir dinci politikacıyla nasıl
uzlaşabilir?..
Demokrasi tarihine, liberalizmin felsefesine,
ideolojisine, siyasetine aykırı bir çıkar ortaklığıydı
bu...
Ya da gerçeklikten uzak bir sanal politikaydı...
Liberalizmin tarihsel anlamını ve bugünkü işl-
evini düşünüp tartarak ‘liberal’ sözcüğünü kul-
lanmak gerekir...
Amerika’nın neoliberalizmi Türkiye’de ekono-
mik açıdan ‘komprador kapitalizmi’ ne dönüştü...
Siyaset açısından da dinciliğin kuyruğuna ta-
kılan neoliberalizm ‘Ilımlı İslam Devleti Modeli’ne
omuz veriyor...
Peki, şimdi bu süreç noktalandı mı?..
‘Dinci toplum’ 19’uncu yüzyıl siyasal libera-
lizminin bile içine sığabilecek düzen değildir...
Dincilerle işbirliğine girenler zaten ‘liberal’
kavramına ters düşüyorlardı...
Son olaylar bu gerçeği anlamaya yeterli olduysa
yararlı sayılabilir...
Aydınlanmamış ve laikliği benimsememiş bir
toplumda siyasal liberalizmi düşünebilmek için
çok hayalperest olmak gerekir...
(22 Şubat 2008 tarihli yazısı)
Ş
am Üniversitesi, İstanbul
Üniversitesi ile birlikte 1970
yılının sonlarından itibaren
Ortadoğu’nun en büyük ve uluslararası
kabul gören bir üniversitesi. Suriye’nin
herhangi bir üniversitesinden 1998
yılından sonra mezun olup denklik
işlemlerini yaptıranlar, Türkiye’de
kendi branşlarında başarılı bir şekilde
işlerini yapıyorlar.
S Ü R E C E K
AliSefaOduncu
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
İkinci Cahiliye
ÇOK az fotoğraf karesi ya da ekran gö-
rüntüsü bu denli güzel ve anlamlı olabilir: Yer-
de yatan Efe, Türkiye’nin ilk klon buzağısı; bü-
tün hayvanların yavrusu güzeldir, ama bu, boz
rengiyle, burun deliklerinin çevresindeki be-
yazımsı pembelikle, dünyaya ilk kez bakan
masum gözleriyle bir başka güzel. Başucu-
na çömelmiş, beyaz laboratuvar önlüklü bir
hanım; bakışlarında ve gülümseyişinde ileri
tıp teknolojisinin bir harikasını kendi ülkesinde
de gerçekleştirebilmiş bir Türk kadınının se-
vimli gururu. Galiba, İstanbul Veteriner Fa-
kültesi’nden Rektör Vekili Zeynep Çiğdem
Kayacan.
Tam bir Cumhuriyet tablosu: Hastalıklara
ve zorlu iklim koşullarına dayanıklı bir yerli hay-
van ırkını klonlama yoluyla sürdürme çözü-
münün bilimsel ürünü ve kendini bilime ver-
miş bir Türk kadını.
En hakiki yol göstericinin bilim olduğu
bundan daha iyi anlatılabilir mi?
Arabistan coğrafyasının İsa ile Muhammet
arasındaki zaman kesitine “cahiliye” dö-
nemi denir. Bilgisizliğin, her türlü kötülüğün
yaygın olduğu, putlara tapınıldığı, kız doğan
bebeklerin canlı gömüldüğü falan söylenir o
döneme ilişkin olarak.
Bilimsel başarılarla cahilce işleri birlikte
yaşayan bugünün Türkiye’sinde, zaman za-
man, “Nereye, nasıl bir döneme gidiyoruz” so-
rusu zihinleri sürekli kurcalamakta. Gözü
dönmüş kazanç hırsıyla cahilliğin birbirine ka-
rıştığı gibi bir izlenim var. Özellikle ulaşım so-
runlarının tartışıldığı ya da hiç tartışılmayıp olu-
runa bırakıldığı durumlarda.
O durumların en belirgin kusuru, gerçek uz-
manların bir yana itilmesi, onlardan gelen ses-
lere kulak tıkanmasıdır. “Üçüncü köprü, oto-
yollarıyla ormanları mahveder, kenti kuzeye çe-
kip yeni bir rant furyası yaratır” denir ve tek-
nik bilgi çevreleri bu konuda görüş birliği eder-
ken, “Biz Sayın Başbakan’la birlikte helikop-
tere binip Boğaz üzerinde uçtuk; köprü Ta-
rabya’yla Beykoz arasında yapılacak” sözü-
nü duyar duymaz başınızdan aşağı kaynar su-
lar dökülmüş gibi olmadınız mı? Toplu
taşımacılık, raylı sistem ve deniz ulaşımı çö-
zümleri üzerinde düşünmek varken, yaban-
cı kökenli otomotiv saldırısına teslim olup tra-
fik çıkmazını köprülerle aşmayı sürdürmek, yir-
mi birinci yüzyıl ortamında “çağdaş cahillik”
değildir de nedir?
Siz tam bunları düşünerek “Acaba yeni bir
Cahiliye’ye mi gidiyoruz?” diye tasala-
nırken “Üçüncü köprü en kuzeye!” çığlığıyla
gelen “Başbakan Karadeniz sahil yolunu
Trakya’dan devam ettirmek istiyor” haberine
ne denir?
“İkinci Cahiliye”ye tam giriş değil midir bu?
Başbakan, Tekirdağ’ın Saray’ını ve Güngör-
mez’i geçerek Kıyıköy’den Karadeniz’e hiç mi
bakmadı? Doğu Karadeniz’in içine eden
“sahil yolu” saçmalığını kuzey Trakya’nın
bâkir kıyılarına da taşımak yeni bir “Cahiliye
cinayeti” sayılmaz mı?
mumtazsoysal@gmail.com
‘Açõlõm’ ve Anayasal Sõnõrlar
“K
ürt açılımı” slo-
ganõyla yola çõkõ-
lõp “açılım”õn içi
doldurulmadan ve
nereye varõlacağõ
belli olmadan görüşmeler yapõlõrken, hiç
akla gelmeyen ya da gelmesi istenme-
yen anayasal kurallarõn anõmsanmasõn-
da yarar olduğu değerlendirilmektedir.
Acaba anayasada, düşünülenlerden ne
kadarõnõn gerçekleştirilmesine izin ve-
rilmektedir?
Anayasanõn 3. maddesinde, “Türki-
ye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölün-
mez bir bütündür. Dili Türkçedir” de-
nilmektedir. 4. maddede de 3. madde ku-
rallarõnõn değiştirilemeyeceği, değişti-
rilmesinin teklif bile edilemeyeceği be-
lirtilmiştir. Böylece, 3. maddede Türkiye
Cumhuriyeti’nin üniter yapõsõ açõkça
vurgulanmõş ve bunun değiştirilmesi ön-
lenmiştir.
Üniter devlet
Öte yandan, anayasanõn başlangõcõn-
da, bu anayasanõn yüce “Türk Devle-
ti’nin bölünmez bütünlüğünü” belir-
lediği, hiçbir etkinliğin “Türk ulusal çı-
karları, Türk varlığı, devleti ve ül-
kesiyle bölünmezliği” esasõ karşõsõnda
koruma göremeyeceği belirtilmiş; 2.
maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin
başlangõçta belirtilen temel ilkelere da-
yanan bir devlet olduğu vurgulanmõş; 5.
maddesinde de Türk ulusunun bağõm-
sõzlõğõnõ ve bütünlüğünü, ülkenin bö-
lünmezliğini korumak, devletin temel
amaç ve görevleri arasõnda sayõlmõştõr.
Bu kurallar da anayasada üniter devlet
sisteminin kabul edildiğini göstermek-
tedir.
Üniter devlet, merkeziyetçi yapõyõ ve
ancak onun denetim ve gözetimi altõn-
da merkez dõşõ örgütlenmeyi olanaklõ kõl-
maktadõr. Anayasada, hem yasama, yü-
rütme ve yargõ erki merkeze bağlanarak
“siyasal”, hem de yönetim düzeneğin-
de merkez esas alõnarak “yönetsel”
yönden merkeziyetçilik benimsenmiştir.
Anayasaya kõsaca bakõldõğõnda, buna
ilişkin kurallarõn çeşitli maddelere ser-
piştirildiği görülmektedir.
Anayasanõn 123. maddesinde, yöne-
timin, kuruluş ve görevleriyle bir bütün
olduğu, merkezden yönetim ve yerinden
yönetim esaslarõna dayandõğõ kuralõna
yer verilmiştir. Merkezi yönetim ana-
yasanõn 126., yerinden yönetim ise 127.
maddelerinde düzenlenmiştir.
126. maddeye göre Türkiye, merkezi
yönetim kuruluşu yönünden coğrafya
durumuna, ekonomik koşullara ve kamu
hizmetlerinin gereklerine göre illere, il-
ler de diğer kademeli bölümlere ayrõl-
makta, illerin yönetimi “yetki genişli-
ği” esasõna dayanmaktadõr. 127. mad-
deye göre ise yerel yönetimler, il, bele-
diye ya da köy halkõnõn yerel ortak ge-
reksinimlerini karşõlamak üzere, kuru-
luş ilkeleri yasayla belirlenen, yasada
gösterilen karar organlarõ seçmenlerce
seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişile-
ridir.
Yine bu maddeye göre, yerel yöne-
timlerin kuruluş, görev ve yetkileri
“yerinden yönetim” ilkesine uygun
olarak yasayla düzenlenecektir. Ayrõca
merkezi yönetim, yerel yönetimler üze-
rinde, yerel hizmetlerin “yönetimin
bütünlüğü” ilkesine uygun biçimde
yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin
sağlanmasõ, toplum yararõnõn korun-
masõ, yerel gereksinmelerin gereği gibi
karşõlanmasõ amacõyla “idari vesayet”
yetkisine sahiptir.
İdarenin bütünlüğü
Anayasanõn 123, 126 ve 127. madde-
leri birlikte incelendiğinde, üniter dev-
let sisteminin yönetsel örgütlenmedeki
temel ilkelerinin, “merkezi yönetim” ve
“yerinden yönetim” olarak belirlendi-
ği görülmektedir.
Ayrõca merkezi yönetim ve yerel yö-
netimler biçimindeki iki parçalõ yapõnõn
yönetsel örgütlenmede farklõ sonuçlara
yol açmamasõ için, anayasada “idarenin
bütünlüğü” ilkesine yer verilmiş ve ye-
rinden yönetim, “devletin ülkesi ve ulu-
suyla bölünmezliği” ve “yönetimin bü-
tünlüğü” ilkeleriyle sõnõrlandõrõlmõş-
tõr. “İdarenin bütünlüğü” ilkesi, üni-
ter devlette, yönetim alanõnda öngörü-
len temel ilkedir ve yönetsel işlev gören,
ayrõ hukuksal statüye bağlõ değişik ku-
ruluşlarõn bir “bütün” oluşturduğunu
anlatmaktadõr.
Bunlarõn yanõnda yönetsel örgütlen-
me, merkez-taşra ilişkisi yönünden
“yetki genişliği”; merkezi yönetim-
yerel yönetim ilişkisi yönünden de
“idari vesayet” ilkelerine dayandõrõl-
mõştõr.
Yetki genişliği ilkesi, devlet tüzelki-
şiliği içinde yer alan çeşitli örgüt ve bi-
rimler, idari vesayet ise merkezi yöne-
tim ile yerinden yönetim kuruluşlarõ ara-
sõndaki “bütünleşmeyi” sağlamak için
öngörülmüştür.
İdari vesayet
Yerinden yönetimlerin, devletin bir-
liğini ve kamu hizmetlerinin tutarlõlõğõnõ
olumsuz etkileme sakõncasõnõ önlemek
için devlete ve onu temsil eden merke-
zi yönetime, yerinden yönetim kuru-
luşlarõnõn eylem ve işlemlerini denetle-
mek ve gerektiğinde bozabilmek yetki-
si tanõnmõştõr ki, bu yetki “idari vesa-
yet” kavramõ ile anayasada yerini al-
mõştõr.
Başka bir deyişle idari vesayet, ülke
bütünlüğünü ve kamu düzenini sağlamak
için, kamu yararõ amacõyla, merkezi yö-
netimin yerel yönetim organlarõ, iş-
lemleri ve parasal kaynaklarõ üzerinde-
ki denetimidir. Bu yönüyle idari vesa-
yet yetkisi, yerinden yönetim kuruluş-
larõna tanõnan özerkliğin istisnasõnõ
oluşturmaktadõr.
Anlamak güç
Anayasada bu kurallar varken “açı-
lım”õn nasõl yapõlacağõnõ, içinin nasõl
doldurulacağõnõ anlamak güçtür. Yerel
yönetimlere devredilecek her yetki, bu
anayasal yapõ içinde Anayasa Mahke-
mesi’nden dönecektir.
Yüksek mahkeme kararlarõ bunun ör-
nekleriyle doludur. Eğer “dostlar alış-
verişte görsün” deyişine uygun bir
“açılım” peşinde koşuluyorsa, bunda ba-
şarõlõ olunduğunu söylemek gerekir.
Bunun yanõnda, önce açõlõmõn satõr-
başlarõnõn belirleneceği ve anayasanõn
buna göre değiştirileceği de söylenebi-
lir.
Bu kez de önce anayasanõn, üniter dev-
let sistemini öngören 3. maddesinin
değiştirilmesinin olanaksõz bulunduğu-
nu söylemek, sonra da anayasanõn nasõl
değiştirilebileceğine bakmak gerekir.
Anayasanõn 175. maddesinde, anaya-
sa değişikliklerinin 330 milletvekili-
nin oyuyla yapõlabileceği kurala bağ-
lanmõştõr.
Ancak, maddeye göre, 366’dan az oy-
la kabul edilen anayasa değişikliklerinin
halkoyuna sunulmasõ zorunludur. “Açı-
lımı” görüşmeyi bile kabul etmeyen mu-
halefet partilerinin milletvekillerinin
anayasa değişikliklerine olumlu oy ver-
meyecekleri açõktõr.
İktidar partisi olan AKP ile DTP mil-
letvekilleri sayõsõnõn, halkoyuna sun-
madan anayasa değişikliği yapmaya
yetmeyeceğine ve etnik kimliğe ödün
verecek bir anayasa değişikliği, halkõn
büyük çoğunluğu tarafõndan, büyük
olasõlõkla kabul edilmeyeceğine göre
“açılım” için gösterilen çabalarõn ger-
çek amacõ anlaşõlamamaktadõr(!).
Bu çaba, yine gündem değiştirmenin
bir yolu mudur acaba? Ancak, bilin-
melidir ki bu kez oldukça tehlikeli bir
yol seçilmiştir.
İktidar partisi olan AKP ile DTP milletvekilleri sayõsõnõn, halkoyuna
sunmadan anayasa değişikliği yapmaya yetmeyeceğine ve etnik kimliğe
ödün verecek bir anayasa değişikliği, halkõn büyük çoğunluğu tarafõndan,
büyük olasõlõkla kabul edilmeyeceğine göre “açõlõm” için gösterilen
çabalarõn gerçek amacõ anlaşõlamamaktadõr(!). Bu çaba, yine gündem
değiştirmenin bir yolu mudur acaba? Ancak, bilinmelidir ki bu kez
oldukça tehlikeli bir yol seçilmiştir.
Bülent SERİM Eski Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri
YÖK, Suriye’den alõnan diplomalara denklik verirken, 1998 yõlõnõn son çeyreğinde Suriye’den alõnan diplomalarõ tanõmamaya ve denklik vermemeye başlamõş