Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
15 AĞUSTOS 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
17
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN
HARBİ SEMİH POROY
15 Ağustos
GÖRÜŞ
Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN
Bunalımda Faiz Politikası
Bazı etkili işadamları ile siyasetçiler, ekonomik bu-
nalımın sıkıntıları konusunda bankaları suçluyor ve ban-
kalarla ilgili bazı olumsuz değerlendirmelerde bulu-
nuyorlar. Onlara göre bankalar, bunalım içinde, tekel
güçlerini kötüye kullanmakta ve “reel sektör”ün sır-
tından haksız kazanç sağlamaktadırlar. Zavallı sana-
yiciler büyük zararlara boğulmuşken, bir de banka-
lara yüksek faizler ödemek zorunda kalmaktadırlar.
Hatta bazıları, denetleyici kamu kurumlarının kredilere
uygulanacak faizlere tavan koymaları gerektiğini
önermektedirler. Bu tür görüşleri öne sürenler arasında
bakanlar kurulu üyeleri de vardır.
Ekonomik bunalım ortamında bu tür görüşlerden
esinlenen yetkili kamu kurumlarının bazılarında da bu
yönde eğilimler belirmiş ve uygulamalar başlamıştır.
Kredi kartlarıyla ilgili kredilere uygulanan faizlere ta-
vanlar konulmuştur, bile.
Zaman zaman şurasından burasından didiklenmiş
olsa da, 1980’den beri uygulanmakta olan “serbest
faiz politikası” iyi kötü işlemekte ve iyi de sonuçlar alın-
maktadır; serbest rekabete dayalı pazar ekonomisi-
nin uygulandığı ekonomilerde, serbest pazar koşul-
ları altında, banka kredilerinin en verimli yatırım alan-
larına yönlendirilmesinin başka bir yolu da yoktur. Mal
fiyatlarında olduğu gibi, devletçe tespit edilen faiz fi-
yatına da tavan konması, pazarda kayıt-dışı fiyatla-
rın oluşmasına ve haksız kazançların verimsiz alan-
larda birikmesine neden olacaktır. Bir zamanlar Sa-
nayi Bakanlığı tarafından tespit edilen yerli otomobil
tavan fiyatlarının, ekonomide ne büyük çarpıklıklar ya-
rattığı anımsanmalıdır.
Ekonomimiz “2008 Bunalımı”nın tam ortasında, bu-
nalımdan en çok olumsuz etki alan ülkelerden biridir.
Bunalım ortamında satış gelirleri ve nakit girişleri bir-
denbire azalmış, işletmelerimizde para sıkıntıları çok
yüksek boyutlara yükselmiştir. Güngör (Uras) Bey
dostumun özetlediği gibi (Milliyet, 29.07.09) bunalı-
mın olumsuzlukları çok yüksek boyutlara ulaşmıştır.
Yılın ilk altı ayında kayıtlı işsizlik, çalışan nüfusun yüz-
de 16’sına, icra takibi sayısı 1 milyona yaklaşmış, ka-
panan işyeri sayısı 100 bini aşmış ve en önemlisi, üre-
tim geçen yılın yüzde 25’i oranında azalmıştır. Kayıt-
lı işverenlerin vergi ve sigorta borçları (ve de cezala-
rı) toplamı çok yükselmiştir. Bu ortamda çalışan iş yer-
lerimizin kredi taleplerinin de sınırsız boyutlara çıkmış
olması beklenmelidir. Para sıkıntısı çeken bir işletmenin,
sıkıntıyı aşmak için ödeyebileceği fiyatın da çok
yüksek olduğu, son zamanlarda bankacılık sistemi dı-
şında, tefecilerden kredi arayan ve alan firmaların sa-
yısında artış olmasıyla ortaya çıkmış olmalıdır. Geç-
miş ekonomik bunalımlar içinde ödeme güçlüğüne
düşmüş ve bankacılık sistemi dışından para ihtiyaç-
larını karşılamış firmalarla ilgili gerçekler, bu tahmini
doğrulamaktadır.
Bununla birlikte iyi yönetilen firmalarımız, bunalımda
artan para ihtiyaçlarını bankacılık sisteminden sağ-
lamak istemekte, iyi yönetilen bankalarımız da onla-
rın bu ihtiyaçlarını iyi bankacılık kuralları çerçevesin-
de sağlamaktadırlar.
Bunalım içinde oldukça iyi işlemiş ve çözümler üret-
miş bulunan serbest faiz politikasına dokunmak, bu
alanda da güçlükler doğmasına neden olacaktır. Bir
“reel sektör”- (“finans sektörü”) tartışması içinde iyi iş-
leyen kredi müşterisi-bankalar düzenini, faiz fiyatına
merkezden müdahale ederek bozmaya gerek yoktur.
Bankaları suçlayan siyasetçi ve işadamlarının,
mevduat faizi ile kredi faizleri arasında karşılaştırma
yaparak, bankaların kredilere olağanüstü yüksek fa-
iz uygulamalarını önlemek istedikleri bellidir. Ancak,
bunun yolu faize tavan koymak değildir. İşletmeler bu-
nu ancak nakit ihtiyaçlarını ve kredi taleplerini azal-
tacak önlemler almakla yapabilirler. Bunun için, mal
ve hizmet talebinin arttırılması için üretimin, yatırım-
ların ve öz kaynakların arttırılması ile işsizliğin azaltıl-
ması sağlanmalıdır.
Bankaları suçlayanlar, ekonomiyi yönetenleri, “Ban-
kalar kredilere yüksek faiz uyguluyorlar; buna nokta koy-
malı” görüşüne ve bu yönde uygulamaya yönlendi-
rirlerse, işletmeler bindikleri dalı kesmiş, en önemli des-
teklerini yitirmiş olacaklardır.
Devletin tespit ettiği mal ve hizmet fiyatlarının
ekonomide yarattığı çarpıklıkların, ekonomik geçmi-
şimizde birçok kötü örnekleri vardır. Bunalımdan çık-
maya hazırlanırken bu kötülükler yinelenmemelidir.
15/8/2009
maysan@cumhuriyet.com.tr
maaysan@superonline.com
Çalıştaycı
Araştırmacı-yazar
Mustafa Yıldırım,
AKP’nin açılım,
saçılım ve de dağılım
nasıl yapılır
çalışmalarına
“bilirkişi”, “akil adam”
olarak katılan Cengiz
Çandar’ın, TESEV’in
2007’de Paris’te
yaptığı toplantıda
yaptığı konuşmayı
anımsatıyor. Önce
şöyle demiş Cengiz
Çandar:
“Bir akademisyen
gözüyle, PKK’nin
adını her andığımda
başına terörist sıfatını
ekleme zorunluluğu
duymuyorum.
Aslında bu yanlıştır
da.”
Ardından eklemiş:
“PKK’nin mücadele
gücü zayıftır ve
stratejik saldırılarla
yetinmektedir, Türk
ordusu ise bu örgütle
mücadelesinde
merhametsizdir.”
Mustafa Yıldırım’ın,
TESEV’i kuran ve
destek veren
sermaye
gruplarından
öğrenmek istediği bir
şey var:
“PKK’ye terörist
denemeyeceğini ve
T.C ordusunun
‘merhametsiz’
olduğunu ileri süren
O. Cengiz Çandar’ın
Polis
Akademisi’ndeki
Amerikan
demokrasisi
şeffaflığına uygun
derecede kapalı ‘Kürt
Açılımı Çalıştayı’nda
iç barışımıza ve
dayanışmamıza hangi
değerli katkılarda
bulunduğunu merak
etmez misiniz?”
Epeydir yaşadığı ABD’den bir
süreliğine tatile Ankara’ya
gelmişti. Çocuklarına Ankara’yı
tanıtıyordu. Atatürk Köşkü’nü
gezmek için Cumhurbaşkanlığı
nizamiyesine başvurdu.
Görevliler, Atatürk Köşkü’nün
ancak belirli günlerde halka
açıldığını, o gün için kapalı
olduğunu bildirdiler. Ancak
baktı, aynı köşkü gezmek için
aralarında kara çarşaflıların da
bulunduğu tesettürlü bir grup
içeriye giriyor...
Görevlilere onların ayrıcalığının
ne olduğunu sordu. Köşke
alınan tesettürlü grubun
Cumhurbaşkanlığı’nda görev
yapan personelin konukları
olduğu söylendi kendisine.
Kent Otel Toplantıları
Bildik davanın 3. iddianamesine göre,
Kent Otel’de yapılan yemekli söyleşiler “giz-
li örgüt toplantısı” imiş.
İstanbul’da yıllardır düzenlenen “Taksim
Toplantıları”na benzer Kent Otel’de yapılan
ve çeşitli kesimlerden isimlerin katıldığı ye-
mekli söyleşilerin kimilerinde ben de vardım.
Bir-iki gözlemimi paylaşmak isterim:
Söyleşilere gelenler, Kent Otel’e döner ka-
pıdan geçer, lobiye girerlerdi. Yani, katılım-
cıların kimler olduklarını, tüm otel personeli
ve lobide oturanlar görürlerdi.
Söyleşilere katılanların bir kısmı yemekle-
re koruma polisleri ile birlikte gelirdi. Resmi
polisler, zaman zaman söyleşilerin gerçek-
leştiği salonda da yerlerini alırlardı.
Söyleşiler, otelin resepsiyon kısmının ar-
dındaki salonda gerçekleşirdi ve yemek sü-
resince salonun kapısı çoğunlukla açık ka-
lırdı.
Yemek boyunca, salonda servis yapmak
üzere çok sayıda garson ve komi bulunurdu.
Yemek başlangıcında genellikle bir ko-
nuşmacı; dış ya da iç politika, eğitim, tarih,
hukuk, tarım, ekonomi gibi konularda bir su-
nuş yapar, daha sonra katılımcılardan söz al-
mak isteyenler konuya ilişkin görüşlerini
açıklar, zaman zaman da tartışmalar yaşa-
nırdı. Konuşmacılar görüşlerini açıklarken el-
lerine mikrofon verilir, ses yükseltici aracılı-
ğıyla söylediklerinin kolay duyulması sağla-
nırdı. Ses yükseltici nedeniyle salonda yapılan
konuşmaların büyük bölümü otelin lobisin-
den de duyulurdu.
Kent Otel söyleşileri, bu denli “çok gizli”
toplantılardı anlayacağınız...
Hem biliyorsunuz, demokrasilerde yurt-
taşların akıllarına estiği gibi bir araya gelip
aralarında ülke sorunlarını konuşmaları yal-
nızca “adapsızlık”tan değil, büyük suçtan sa-
yılır!
Makina Mühendisleri Odası
Enerji Çalışma Grubu Başkanı
Oğuz Türkyılmaz’ın otuz yıllık
meslek yaşamının son yirmi
yılı doğalgaz ağırlıklı olmak
üzere enerji sektöründe geçti.
Diyor ki:
“Kurumların yaptığı ikili
anlaşmaların ticari sır içeren
hükümleri belki kamuoyunun
yaygın bilgisine sunulmayabilir,
ancak hiçbir anlaşma ülke
çıkarlarının üzerinde olamaz,
hiçbir bilgi bir ülkenin
kurumlarından ve
yurttaşlarından saklanamaz.
Ülke çıkarlarını koruma görevi
de yalnızca gizlenen
anlaşmaları imzalayan kamu
görevlilerinin tekelinde
olamaz.”
Ve soruyor:
“13 Temmuz 2009’da
gösterişli bir törenle imzaları
atılan Nabucco Projesi
ülkemize ne tür yükümlükler
getirecektir? Bu yükümlülükler
karşısında ne tür avantajlar
sağlayacaktır? 6 Ağustos günü
Rusya ile imzalanan
anlaşmaların içeriği nedir?
Rusya ile imzalanan Batı
hattından gaz ithalatını
sağlayan anlaşmanın süresinin
uzatılmasını öngören anlaşma
ve Mavi Akım 2 Anlaşması,
ülkemize herhangi yeni bir
imkân getiriyor mu? Batı
hattından yapılan ithalatı
düzenleyen ve süresi dolan
sözleşmenin aksayan
hükümleri gözden geçirilmiş
midir? Rusya ile ağırlıklı enerji
girdileri ithalatından
kaynaklanan ve yılda 30 milyar
dolara ulaşan dış ticaret
açığının bir miktar
azaltılabilmesi için satın alınan
gaz bedellerinin mal ve hizmet
ihracıyla ödenmesi imkânı
sağlanabilmiş midir? Türkiye,
ithal ettiği gazı üçüncü ülkelere
satabilecek midir? Doğalgaz
fiyatları hangi esaslara göre,
nasıl belirlenecektir?
‘Anlaşmaların âkit tarafı
içeriğinin gizli tutulmasını
istiyor’ diye, ülke
yurttaşlarından, ülkenin
kurumlarından bu soruların
yanıtları gizlenecek midir?”
Gaza gelip gelmediğimizi
öğrenmek istemek en doğal
hakkımız. Değil mi?
Doğalgaz soruları
İ. GÜRŞEN KAFKAS
Eğitimimizde aksayan ve
karanlıklarda duran önemli bir
sorunumuz da “engelli ço-
cuklarımızın eğitimidir.” “Top-
lumların uygarlık düzeyi, en-
gellilere verdiği değerle ölçü-
lür” özdeyişiyle Mustafa Ke-
mal, uygar bir ulus olma öl-
çütünün engellilere verilecek
değerle belirlenebileceğini
açıklıyor.
“Bir ulusun geleceği, o ulu-
sun insanlarının göreceği eği-
time bağlıdır.” Okul öncesin-
den başlayarak yaşam boyu
örgün ve yaygın öğretimle bi-
reylere ve kitlelere ulaşılmalı-
dır. Bedensel ve ruhsal yönden
sağlıklı bireylerin yetiştirilme-
si, ülkenin değişim ve geliş-
mesine önemli değerde kay-
nak yaratacaktır. Eğitilmiş in-
sanlar, yaratıcı, yapıcı yönle-
riyle nitelikli toplumu oluştu-
racaklardır.
Eğitim, engelliliğe yol açan
nedenleri ortadan kaldıran bir
süreçtir. Bilinçli birey ve top-
lumun oluşması eğitimle ger-
çekleşecektir. Eğitimsiz top-
lumlarda engelli sayısının ve
engelli türünün sayısal çoklu-
ğu istatistiki verilerde ürkütü-
cü boyutta görülmektedir.
Toplumun eğitim yoluyla bi-
linçlendirilmesi engelliliği azal-
tacaktır.
“Engelli olmak istemiyorsak”
eğitime ağırlık verilmelidir. En-
gelliliğe yol açan tüm sorunlar
çözümlenmelidir. Sağlıklı bir
yaşama kucak açarak, trafik
kurallarına uyarak ve evlilik
kurumunun sosyal ve sağlıksal
yapısını hazırlayarak engellilik
önlenmelidir.
Engellilerin tüm sorunlarına
duyarlı olmak, toplumun her
kesiminin görevidir. Engelli-
lerin eğitim, sosyal ve ekono-
mik durumlarının belirlenmesi
için önleyici projelerin uygu-
lanması gereklidir.
Devletin, sivil toplum örgüt-
lerinin ve tüm kurumların en-
gellilerin ailelerine “uyum eği-
timi” vermesi kaçınılmazdır.
Dünya sağlık örgütü verilerine
göre nüfusumuzun yüzde10’u
engellidir: Buna göre; İstan-
bul’da yaklaşık olarak bir bu-
çuk, ülke genelinde de yedi
buçuk engelli insanımız vardır.
Sosyal devlet olarak, en-
gellilerimizin eğitimine öncelik
verilmelidir. Engellilerin ya-
şamlarını sürdürebilmeleri için
devlet güvencesi koşuldur.
Engelli çocuklarımız için ağla-
mak, kabullenmemek, sorun
çıkarmak yerine, onları ve ai-
lelerini desteklemek ve du-
yarlı davranmak, sevgiyle yak-
laşmak gerekmektedir.
21. yüzyıl bilgi ve teknoloji
çağıdır. Ülkeler akıl yoluyla
üretilen bilgi ve teknolojiyi kul-
lanarak eğitimde yeterince ge-
lişmektedirler. Engellilerin de
sorunlarını eğitimle çözümle-
mektedirler. Ülkemiz, engelli-
lerin sorunlarının çözümü ko-
nusunda yeterli başarıyı gös-
terememektedir. Engelli öğ-
renciler için açılan okullarda,
eğitim verebilecek düzeyde
bilgi ve deneyim donanımlı
öğretmen yetersizliği vardır.
Üniversitelerimizde kontenjan
arttırımı ile daha çok öğretmen
adayı yetiştirilmelidir.
Engellilerimiz, utanılacak ve-
ya acınılacak bireyler değil-
dirler. Onlar, engelli olmayı is-
temediler ya da tercih etme-
diler. Onlara acımak, üzülerek
seyretmek yerine onlara des-
tek olunmalıdır. Toplumun en-
gelliler konusunda bilinçlendi-
rilmesi amacıyla görsel ve ya-
zılı yayınlarla eğitim program-
ları hazırlanması bireylerde
anlayış, hoşgörü ve düşünce-
lerinde farklılık yaratacaktır.
Topluma, engellilere bakış bi-
linci verilmesi, onları duygu-
sallıktan çok gerçekçiliğe ulaş-
tıracaktır.
Engelli çocukların ebeveyn-
lerinin; çocuğu / genci daha iyi
anlama ve düşünebilmeleri
için, eğitici programlar dü-
zenlenmelidir. Drama eğitimi
yoluyla çocuğun gelişmesini
sağlayacak örneklemeli uy-
gulamalar yaptırılmalıdır. Dra-
ma, zekâ engelli çocukların öğ-
renme ve kendini ifade etme-
sinde çok yararlı sonuçlar ya-
ratacaktır.
Ülkemizde bu çağda ne ya-
zık ki; engelli çocuğundan uta-
nan, onu zincirleyen, işkence
eden ve hatta sokağa atan ai-
leler vardır. Bu eğitimsizlik ve
zavallılıktır. Akraba evliliği ve
sağlık sorunları nedenleriyle
yoksul ailelerde daha çok sa-
yıda engelli olduğu bir ger-
çektir. Devletimiz “devlet ba-
balığını” göstererek tüm en-
gellilerin eğitim, sosyal, sağlık
ve ekonomik sorunlarını çöz-
melidir. Engellilik kader değil,
değişken nedenlerin getirisi
olan sağlıksal bir sorundur.
Görsel yayın programlarıyla
engellilerin eğitim ve sosyal so-
runlarına genişçe yer verdiği
için Uğur Dündar’a “Engelli-
lerin Manevi Babası” ödülünün
verilmesi beni çok duygulan-
dırdı. Uğur Dündar’ı bu duyarlı
çalışma, başarı, anlayış ve
hoşgörüsü için kutluyorum.
O, örnek bir TV programcısı
olarak çokça ödül almıştır.
Kendi anlatımıyla, “Bu ödül be-
nim için çok farklı ve önemlidir”
deyişi de çok anlamlıdır.
Sonuç: “Toplumumuz ağa-
ca bakmaktan, ormanı göre-
miyor. Engellilik ülkemizin bi-
linen bir gerçeğidir. Çözümü,
yoğun eğitim programlarıyla
onları toplumla bütünleştir-
mek olmalıdır. Engellileri anla-
mak, onları kabullenmek ve
sevgiyle yaklaşmak, gelişme-
lerine destek vermek ulusal
bir görev olmalıdır. Engelli ço-
cuklarımızın eğitimi, sosyal ve
ekonomik sorunları tüm siyasi
partilerin eşgüdümüyle çö-
zümlenmelidir. Unutmayalım:
En büyük özür duyarsızlıktır.”
UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Biri içeriden pazarlık
yapıyor; diğeri “fırsat
bu fırsat” diyor.
İçerik miçerik aramayın.
Seyrettiğimiz, çifte kavrulmuş Abdullah-
lık bir operasyondur.
Köşkün konukları
Operasyon
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Tropikal
Amerika’da
yaşayan ve or-
manlarõn en
gürültücü ku-
şu sayõlan bir
tür ağaç tavu-
ğu. 2/ Yõldõrõm
Bayezid’in
oğullarõndan
olup Fetret
Devri’nde taht
mücadelesi veren Os-
manlõ şehzadesi. 3/
Dolgun ve kõsa boy-
lu kimseler için kul-
lanõlan sözcük. 4/ Bir
nota... Bir kadeh iç-
ki... İlave. 5/ Bir göz
rengi... İspanyollarõn
sevinç ünlemi. 6/
Çapraz düğmeli, ipek
ya da sõrma işlemeli
bir tür kõsa yelek. 7/ Yoksullara yiyecek dağõtan ha-
yõr kurumu... Bir nota. 8/ Zaviye... Biriyle eğlen-
me ve onu küçümseme. 9/ Ses... Edirne yöresin-
de yaşayan Romanlarõn 5 Mayõs’ta kutladõklarõ ge-
leneksel bahar eğlencelerine verilen ad.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Asya’nõn güneyinde yaşayan, kafeste beslendiği
zaman insan sesini taklit yeteneğiyle tanõnan bir kuş.
2/ İskambilde bir kâğõt... Tuzlanmõş ve deri tulu-
ma bastõrõlmõş peynir. 3/ İki derenin ya da iki yo-
lun birleştiği yer... Maksat. 4/ Bir duvarda bõrakõ-
lan kemerleme, kapõ, pencere gibi açõklõk... Zayõf,
kuru, sõska. 5/ Kaba dikiş, teyel. 6/ Eskimiş giye-
cek... Saldõrõ, hücum. 7/ Defa, kere... “Güzelliğin
--- par’etmez / Bu bendeki aşk olmasa” (Âşõk Vey-
sel)... Bir nota. 8/ Eski dilde su... Yabancõ... Atas-
özü. 9/ Çeçenlerin kendi ülkelerine verdikleri ad.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
C İ K C İ K S İ
A K I M A T İ Z
V A R D A M A N A
C D O M A L A N
A V E N E A R
V A N V A S A L
V İ Z İ T E A
K U Z U A M İ P
A K M A R İ N A
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
‘En Büyük Özür
Duyarsızlıktır’