22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 11 AĞUSTOS 2009 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL 1946’dan Bugüne... PENCERE ‘İslamcı Burjuvazi’ Kimi gazetelerin yazdıklarına bakılırsa ve de inan- mak gerekirse bir “İslamcı Burjuvazi” oluşmuş... Amerika’nın desteğiyle Türkiye’de “Ilımlı İslamcıların” iktidara geçtikleri bir gerçek... Peki, bizde “iktidar” ne demek?.. Para.. Vurgun.. Sermaye.. Yolsuzluk.. Soygun... Devleti ele geçiren “Ilımlı İslamcı”ların akıllara dur- gunluk veren bir patlamayla zenginleştikleri doğrudur... Hiç kuşkusuz böyle “tepeden inme” bir zenginlik, görgüsüzlüğü de beraberinde getirir... Ama “burjuvazi” sözcüğüyle “İslamcılık” nasıl bağ- daşacak?.. Sıradan birine deseniz ki: - Bana Avrupa’dan birkaç edebiyatçı say... Aklına ne gelir?.. - Victor Hugo, Goethe, Balzac, Schiller, vesai- re... Unutulmasın ki Batı’da sanayi burjuvası kendi ta- rihsel kültürünü, edebiyatını, sanatını yaratarak oluş- muştur... Burjuvazi yalnız para demek değil... Yine sıradan bir okumuşa sorsanız: - Bana Türkiye’den birkaç edebiyatçı say... Aklına ne gelir?.. - Tevfik Fikret, Namık Kemal, Yakup Kadri, Re- şat Nuri, Ahmet Haşim, Yahya Kemal, vesaire... Türkiye’de burjuva kültürü Osmanlı’da uç verme- ye başladı; çağdaş dünyaya dönük fikir ve sanat ha- yatının Cumhuriyet devrimindeki işlevi sanıldığından büyüktür... Devleti ele geçirip soyarak zenginleşen ılımlı İs- lamcıların önde gelenlerine bakınız, bunların burjuvayla murjuvayla, Cumhuriyet kültürüyle mültürüyle ilişki- si yok; üstelik canına okudukları proletaryayı da sa- daka ekonomisi ve dincilik siyasetiyle uyutmaya çalışıyorlar... Ama gazetelere büyük çapta yansıyan deyimiyle “İs- lami burjuvazi” hevesi de doğrusu azımsanamaz... İktidar onlarda... Para onlarda... Görgüsüzlük de onlarda... “İstanbul Boğazı sırtlarına saray yavrusu ev” yap- tırıp yeni zengin görgüsüzlüğünde tesettüre heves- lenmekle burjuva olunur mu?.. Batı’da burjuva devrimi kilise iktidarını yıktı; bizim İslamcılar cami iktidarını kurarak mı burjuvalaşıyor- lar?.. B ildiğiniz gibi müstemlekeci Maden Kanunu’nun 7. mad- desinin birinci fõkrasõ ile 13.05.2006 tarih ve 5491 sa- yõlõ Yasa ile Çevre Kanu- nu’nun 10. maddesine getirilen “Petrol, jeotermal kaynaklar ve maden arama faaliyetleri, Çevresel Etki Değerlen- dirmesi kapsamı dışındadır” hükmü, Anayasa Mahkemesi’nce 15.01.2009 tarihinde iptal edilmiş ve böylece “Or- man, muhafaza ormanı, ağaçlandırma alanları, milli park alanları, tabiat parkları, özel koruma bölgeleri, kara avcılığı sahaları, su havzaları, tarım, mera ve sit alanları, kültür ve turizm koruma alanları gibi, doğrudan ko- runması ve gelecek kuşaklara gelişti- rerek aktarılması gereken kaynak değerlerimiz” vahşice talan edilmekten kurtulmuştu. Ancak Anayasa Mahkemesi bu fõkralara ilişkin iptal hükümlerinin, ka- rarõn Resmi Gazete’de yayõmlanmasõn- dan bir yõl sonra yürürlüğe girmesine ka- rar vermişti. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararõ ile iptal edilen 7. maddeye dayanõlarak çõkartõlan ve çeşitli kişi ve kuruluş tara- fõndan hakkõnda idari yargõda iptal da- vasõ açõlan Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği’nin de yasal dayana- ğõ ortadan kalkmõş oldu. Danıştay durdurdu Nitekim Danõştay Sekizinci Dairesi; “Anayasa Mahkemesi’nin bu iptal kararı ile, Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği ve bu yönetmelikte yapılan değişikliklerin yasal dayana- ğının kalmadığını” belirterek yönet- meliğin iptali istenen tüm maddeleri hakkõnda, 10.02.2009 tarihinde yürüt- meyi durdurma kararõ verdi. Son anda aldõğõmõz habere göre, davalõ bakanlõk ve yanõnda yer alan kuruluşla- rõn Danõştay 8. Dairesi’nin bu kararõna yaptõklarõ itiraz, Danõştay İdari Dava Dai- releri Genel Kurulu’nca reddedilmiştir. Fakat karar henüz tebliğ edilmediği için bu güzel haberin ayrõntõlarõnõ şu anda ya- zamõyoruz. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi, ormanlõk alanlarda verilecek muvafakat ve izinleri düzenleyen ve Orman Genel Müdürlüğü’nce (OGM) uygulanan, Or- man Sayılan Alanlarda Verilecek İzinler Hakkında Yönetmelik adõ al- tõnda ayrõ bir yönetmelik var. Ve yine tahmin edebileceğiniz gibi, ormanlõk alanlardaki maden arama ve işletme faaliyetlerine ilişkin izinler bu yönetmelik esaslarõna göre veriliyor ve bu yönet- meliğin iptal edilmesine ilişkin herhan- gi bir yargõ kararõ yok (!) gözüküyor. Bürokratlara baskı Adõ geçen yürütmeyi durdurma kara- rõ sonucu, ormanlarõn talan edilmesi sorumluluğundan çekinen OGM, ortaya çõkan çelişki(kendilerince) giderilince- ye kadar ormanlõk alanlardaki izin yö- netmeliğinin, uygulanmasõna sõnõrlama getirmiştir. Danõştay 8. Dairesi’nin ka- rarõndan yaklaşõk 4 ay sonra, 03.06.2009 tarihinde yayõmladõğõ 2477 Sayõlõ Ge- nelge ile, özetle; Danõştay’õn, yürütme- yi durdurma kararõndan sonra, Orman Sayılan Alanlarda Verilecek İzinler Hakkında Yönetmelik hükümlerini uygulama konusunda çalõşma yapõldõğõnõ, bu nedenle; temdit, devir ve iptal talep- leri hariç, Orman Kanunu’nun 16. mad- desinde belirtilen (maden arama ve iş- letme)izinlerin verilmesinin ikinci bir emre kadar durdurulduğu emirlenmiş- tir. Bunun üzerine altõncõ çevrelerde tep- kiler yüksek sesle getirilmeye başlanmõş, bugüne kadar kendilerine her türlü ko- laylõğõ gösteren, hatta maden faaliyetle- rine karşõ oluşan kamuoyu baskõsõnõn en aza indirgenmesi için; “Aman çevreci- ler görmesin, maden ocaklarını dağ- ların arkalarında açın” diye akõl veren, AKP politikalarõ konusunda boynu kõl- dan ince olan, ama yasalarõ ve yargõ ka- rarlarõnõ uygulamak zorunda bulunan OGM ve bürokratlarõna baskõ uygula- mõşlar, ayrõca kendi basõn organlarõn- da ve TV kanallarõnda ormancõlarõ ade- ta topa tutmuşlardõr. Çünkü altõncõlara göre; madencilik faaliyetleri ile ilgili yönetmelik Danıştay kararı gereği uygulanamaz ama, ormanın yönet- meliği geçerlidir, uygulamaya devam edilmeli ve onların orman talanı sür- dürülmelidir... Oysa bu bağlamda al- tõncõlarõn iyi bildikleri ama kamuoyuna açõklamadõklarõ bir gerçek var. Maden- cilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği, 26 Mayõs 2004 tarih ve 5177 sayõlõ hepini- zin bildiği emperyalist yasaya uygun ola- rak, 21.06.2005 tarihinde çõkarõlmõş, Orman Sayılan Alanlarda Verilecek İzinler Hakkında Yönetmelik(OSA- VİHY) ise, bu yönetmelik esas alõnarak, 22.03.2007 tarihinde yayõmlanmõştõr. Yönetmelikler denetim altında Ayrõca, Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği (MFİY), Maden Kanu- nu’nun 7. maddesi gereği, Bakanlar Kurulu’nca çõkartõlmõş olup, amacõn, madencilik faaliyetlerinin hangi esas- lara göre yürütüleceği ve bu esaslar- la ilgili olarak, bakanlıklar ve diğer ka- mu kurum ve kuruluşlarının verece- ği izinlere dair usul ve esasları dü- zenlemek olduğu 1. maddesinde belir- lenmiştir. Dahasõ, yönetmeliğin, izinlerle ilgili temel ilke başlõklõ 5. maddesinde yer alan; “...Bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarınca, bu yönetmelikte be- lirtilen haller ve diğer kanunların il- gili hükümleri dışında, madencilik faaliyetleri engellenemez ve çıkarıla- cak yönetmeliklerde bu yönetmelikte belirtilen kısıtlamaların dışında bir kı- sıtlama getirilemez...” hükmü gereği, bakanlõklarõn maden işleri ile ilgili çõ- karacağõ yönetmelikler denetim altõna alõnmõştõr. Bu nedenle, OSAVİHY’in madencilik faaliyetlerine ilişkin hü- kümlerinin çerçevesinin, üst hukuk normu niteliği taşõyan MFİY ile çizil- diği gerçeği göz ardõ edilmemelidir. Nitekim bu gerçek, OGM aleyhine açõ- Orman Alanlarõ ve Altõncõ Lobisi Salih SÖNMEZIŞIK Umarõz, doğal kaynak yönetimine ve çevresel değerlere saygõlõ yeni bir yasa ve yönetmelik yapõlõr da, korunmasõ gereken değerlerimiz talandan, ormancõlar da siyasi baskõ ve tehditten kurtulur. Ama ben bu konuda pek umutlu değilim. Çünkü AKP grubunda, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilen 7. maddenin yeniden canlandõrõlmasõ için yoğun bir çalõşma yapõldõğõ ve önümüzdeki sonbaharda bu bağlamda sonuç alõnacağõna ilişkin ciddi duyumlar alõyorum. Bugün size bir yazı suna- cağım. Benim yazım değil! 2 Aralık 1946’da yayımlanmış, adı “Yabancı Sermaye!..” Yedi yıldır bayram ettik, ya da kimileri etti! Dışardan kim para getirirse, kim işyer- lerimizi, fabrikalarımızı, ban- kalarımızı, değerli yapıtlarımızı satın alırsa, o kadar sevindik. Nerdeyse, ortada ulusal bir değerimiz kalmadı. Yıllardır sürüyor kendimizi, her şeyi- mizi ona buna sunmak! Güç- süzleştikçe garip bir sevince kapılmak!.. Daha 1946’da başlamış bu sevinç... Bakın ünlü bir ya- zarımız ne yazmış o günler- de: “Hele bir sermaye gelsin- miş, asfalt yollar uzayıp gi- decek, gökleri uçaklar kapla- yacak, memleket malla dola- cak, madenler gürül gürül iş- leyecek, herkes yağ bal için- de yüzecekmiş...” Yazar ardından şunları ek- liyor: “...dört sene seferber- likte olsun sonra üç sene İs- tiklâl Harbi’nde, yabancı ser- mayenin bizi sürüklediği yarı müstemlekecilikten kurtul- mak için döğüştüğümüz söy- lendi. Lozan’ın en şerefli ta- rafı bizi yabancı sermaye kö- leliğinden kurtarmasıydı. Ar- kasından yirmi sene hep bu yabancı sermayeyi silkip at- maya çalıştık. Mini mini Bel- çika’nın tramvay şirketindeki sermayesinden kurtulunca bayram ettik. İzmir su şirketi yabancı sermayeden kurtul- du diye tören yaptık. Hava- gazını aldık, sevincimizden zıpladık, elektriği kurtardık gazetelere sütun sütun yazı yazdık... Bütün bunların sonu buna mı gelecekti? El açıp davet edecek olduktan son- ra yabancı sermayeyi ne diye düğün bayramla kapı dışarı ettik?” Bu satırlar tam altmış yıl önce yazılmış. Geçen yıllar, bizi yabancı sermayeden kur- tarmak şöyle dursun, tam anlamıyla onların kölesi yap- mış. İktidarlar sömürgeciliği benimsemekte yarış etmiş. Bir düşünsek, Atatürk dö- neminde yabancıların elin- den tek tek kurtardığımız eserler şimdi nerde, kimde? Yalnız onlar mı? Binbir güç- lükle kendi elimizle, para- mızla, çabamızla gerçekleş- tirdiklerimiz de yabancı or- takların ellerinde değil mi? Buna bilinçsizce tam teslim olmak adı verilmez mi? Yazısını sizlere sunduğum yazar son olarak bakın ne de- miş: “Bu işte hangi menfaatlerin oyunu var? Dünyayı bir ahta- pot gibi sarmaya çalışan em- peryalist sermayenin kucağı- na atılmak, milletin alınterini dolara ve sterline satmak is- teyenler kim? Gözü doymaz paranın bu korkunç tasallutu karşısında milletini ve vatanı- nı seven her namuslu insan sesini yükseltmeye mecbur- dur. Çünkü bir memlekete gidip yerleşen yabancı ser- mayeyi çıkarıp atmanın, ya- bancı orduları denize dök- mekten daha güç olduğunu, biz Osmanlı İmparatorlu- ğu’nun mirasçıları, herkes- ten iyi biliriz.” Bu yazı 60 yıl öne Marko Paşa gazetesinde çıkmıştır. Yazan da romancı-öykücü Sabahattin Ali’dir... Halkını uyandırmaya, ulusal bilinci canlandırmaya çalı- şan yazarın sonu ne oldu, bil- meyen kaldı mı?.. Trakya ormanlarında ka- fası parçalanarak genç ya- şında dünyadan koparılma- sı!.. Nedeni, niçini ortada!.. Yal- nız Sabahattin Ali mi? Kim yabancı köleliğine karşı çık- mışsa, çıkıyorsa.. ulusal duy- guları, çıkarları, onuru, kişili- ği savunuyorsa yok edildi, ediliyor! Daha da edilecek mi? Ankara’dan değil Was- hington’dan yönetiliyoruz di- yenler, boşa mı konuşuyor, boşa mı! Arkası Sa. 8’de
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle