Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
10 AĞUSTOS 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Ekonomi Biliminin... (II)
Yaşanmakta olan ve adı henüz konulmayan ağır
ekonomik bunalım, asıl etkisini ekonomi biliminin üze-
rinde gösteriyor. Ekonomik olguları ve olayları açık-
lamadaki bilimsel başarı daha doğrusu başarısızlık
sorgulanıyor.
Keynes sonrasında, yani 1930’ların Büyük Buna-
lımını izleyen yıllarda, mikro ekonominin temelleri üze-
rinde yükselen bütüncül ya da makro yaklaşım, ka-
pitalizmin1980’lerin başında tıkanmasıyla zayıfladı.
Uygulamada olduğu gibi “egemen” kuramsal yapı-
da da, yeniden, 1930 öncesi gibi, “fiyatların, piyasada
var olan sunum ve isteme göre serbestçe oluşması”
yaklaşımına dönüldü. Bu kuram ve uygulama, yeni
liberalizm markasıyla 1980 sonrasına damgasını
vurdu.
Geleneksel yol arkadaşları olan istatistiği ve sos-
yolojiyi ikincil tutarak onların yerine soyut matema-
tiğin oyun kuramına ya da finans mühendisliğinin düz-
gün kurgusuna uzanan modellerini yerleştiren eko-
nomi bilimi, son yirmi yılda, ders kitabı düzeyindeki
“varlığını”, adım adım, tam anlamıyla serbest piya-
saya bağladı.
Para, sermaye, kapitalizmin can damarı olduğu-
na göre, özellikle para piyasasında tam rekabetin ger-
çekleşmesiyle, sistemin her türlü dengesizliği, yan-
lışlığı ve olumsuzluğu kendiliğinden düzelecekti.
Yaşanmakta olan Büyük Bunalım, aşırı liberalizme
olan bu teslimiyetin tam anlamıyla iflasını simgeliyor.
Geçen yıl finans dünyası ya da para piyasaları çök-
tü. Para piyasaları, denetimsiz ve gözetimsiz bıra-
kıldığında sonuç, yaşanmakta olduğu gibi yıkım olu-
yor. Bilimin önce bu sorunu doğru çözümlemesi ge-
rekiyor.
Bu yaşanan, “yok edici” yıkım. Oysa, teknolojinin
ekonomik büyümeyi belirleyici olmasından kaynak-
lanan ve uygulamada olmasa da kuramsal alanda ye-
ni yeni yer almaya başlayan bir de “yaratıcı yıkım” var.
Marx, kapitalizmin oluşumunun ve değişiminin te-
meline, “yenilikçi girişimciyi”, yani kapitalist sınıfı yer-
leştirdi. Ona göre risk alan; yeni ve daha etkin üre-
tim yöntemlerini harekete geçiren ve buradan eko-
nominin sürekli değişimine yol açanların yarattığı ka-
pitalizm, eski, feodal, töresel ve durağan yapıları ve
düzenleri yıktı. Kapitalizmin kendisi bir yaratıcı yıkımdı.
Schumpeter (Capitalism, Socialism and Democ-
racy, 1942, s. 82), Marx’ın bu buluşunu “endüstriyel
değişim süreci” adıyla kapitalizmin kendisine uyar-
ladı. Değişim süreci kapitalist düzeni “kendi içinden”
dönüştürür; bunu da sürekli olarak “yeniyi yaratma-
sı ve böylelikle eskiyi yok etmesi” yoluyla, tıpkı ka-
pitalizmin feodalizmi yok etmesi gibi yapar. Marx’ta
olduğu gibi, yeniliğin ve buradan ekonomik büyü-
menin ve gelişmenin motoru ileri teknolojidir.
Yaklaşıma göre, ürün fazlası yaratılmasında tek-
nolojik yenilik belirleyicidir; ekonomik büyümenin kay-
nağıdır.
Schumpeter, “teknolojik yenileşmeyi” sermayeyi
güçlendiren ve yaşatan ana etken alır ve “yaratıcı yı-
kım” olarak tanımlar. Yaratıcı yıkım, kapitalizmin ana
olgusudur; daha doğrusu kendisidir; kapitalizm
bundan oluşur ve her kapitalist bunun içinde yer alır.
Kuram, Marx’ın öngördüğü gibi, kapitalist ekonominin
bunalımlarını, sistemin kendi içinden kaynaklanan do-
ğal sonuç sayar.
Bu yaklaşımın, evrimci niteliği, kurumlaşma vurgusu
ve ekonomide fazla yaratılmasının asıl adresi olarak
teknolojik yeniliği almasıyla, ekonomi kuramının
bundan sonraki biçimlenişinde etkisinin belirleyici ola-
cağı; giderek egemen görüş özelliği kazanacağı, ya-
ni ders kitaplarında hak ettiği yeri alacağı anlaşılıyor.
Kuşkusuz bu süreçte, eski kavramların yeniden ta-
nımlanması ve bunlara yorum ve çözümlemeleriyle
yenilerinin eklenmesi kaçınılmaz olacaktır.
Sonuç olarak, ekonomi bilimi yeni bir doğumun
sancılarını yaşıyor. Serbest piyasanın kendi yanlış-
larını yine kendisinin düzelteceği görüşü geride ka-
lıyor, tarih oluyor. Sıra, kapitalizmin yaratıcı yıkım sü-
recine geliyor. Kuşkusuz, ekonomi bilimi, yenilene-
rek, ekonomik olguları ve olayları, şimdiye dek ol-
duğundan daha doğru açıklamanın yollarını bulacaktır.
Geçen hafta İran Devlet Başkanı
Ahmedinejad’ın trajikomik yemin
törenine ilişkin haberleri izlerken bir
kez daha emin oldum: “Bu rejim öl-
dü, ama henüz ne iktidarı ne de mu-
halefeti biliyor...”
Bir ülkenin egemen sınıflarının o
andaki siyasi rejiminin istikrarı iki meş-
ruiyet ilişkisine birden dayanır. Rejim
uluslararası düzeyde meşruiyetini kay-
betse bile, ülke içindeki meşruiyeti güç-
lü olduğu sürece ayakta kalabilir. Ül-
ke içinde meşruiyetini kaybetmeye
başlayan bir rejim, uluslararası düzeyde
bir meşruiyete dayanarak harekete
geçireceği ekonomik, ideolojik, kültü-
rel hatta şiddet araçlarına dayanarak
ayakta kalmaya devam edebilir. Ama
her iki alanda da meşruiyetini kaybe-
den bir rejimin artık öldüğünü düşü-
nebiliriz. Hele bu rejimin yönetici sınıfları
kendi aralarında bölünmüş, amaç bir-
liğini kaybetmeye başlamışsa... İran
teokratik “Cumhuriyeti”, 12 Haziran se-
çimlerinin arkasından başlayan pro-
testo gösterileri dalgasından sonra, bu-
gün işte bu noktada.
Meşruiyetin ekonomi politiği
İran teokratik rejimi, Vilayet-i Fıkıh il-
kesi üzerinde duruyor. Bu ilke; sözde
bir taraftan Tanrı’nın iradesine daya-
nıyor, diğer taraftan halkın iradesini re-
jimin yönetimine yansıtıyor. Şii ruhban
sınıfı hiyerarşisinin en tepesinde bu-
lunan mollalardan oluşan (seçilme-
miş) bir konseyin üyelerinin üzerin-
de anlaştığı bir “Yüce lider” bu iki il-
ke arasındaki dengeyi koruyor. Bu-
nu da günlük siyasetin sorunlarının,
anayasanın izin verdiği siyasi unsur-
ların arasındaki mücadelenin dışında,
siyasetler üstü tarafsızlığını, dini ilke-
lere dayanan yanılmaz bir otorite mer-
kezi olma iddiasını koruyarak gerçek-
leştiriyor.
Tabii bunların hepsi, esas işlevleri, Şii
ruhban sınıfının 1979’da gasp ettiği si-
yasi iktidarı gizlemeye yarayan birer
fantezi. O günden bu yana köprülerin
altından çok su aktı. Hem iktidarı ele
geçiren ruhban sınıfı zaman içinde
farklı çıkarlara sahip fraksiyonlara bö-
lündü, hem de 1979 ihanetinin ve onu
izleyen Irak savaşının şokunu atlatan
İran halkının duyarlılıkları, demografik,
ekonomik, hatta uluslararası düzlem-
den gelen kültürel etkilerle değişti.. öz-
gürlük talepleri giderek molla rejiminin
biyopolitik (beden denetim - ya da ya-
şam tarzı) rejiminin sınırları dışına taş-
maya başladı. Bu ikili eğilimin kesiş-
mesinin ilk sonuçlarını, 1997’de Ha-
temi’nin devlet başkanı seçilmesine bir
“Gorbaçov” etkisi yaratma umuduna
yol açan dinamiklerde, 1999 öğrenci
olaylarında gördük.
Hatemi döneminden başlamak üze-
re, bu duruma bir tepki olarak, eko-
nomik ve siyasi alanlarda giderek
güçlenen Devrim Muhafızları’nın da, Şii
ruhban sınıfı içinde ayrı, üstelik de si-
lahlı bir fraksiyona dönüşmesine şahit
olduk. Şii ruhban sınıfı içinde başlayan
yeni bir sınıfın şekillenmesinin de o dö-
nemde belirginleştiğini söyleyebiliriz:
Büyük servetler biriktiren bireylerin
sayısı giderek arttı, uluslararası ser-
maye ile dünya ekonomisiyle bütün-
leşme eğilimleri güçlendi, böylece
ekonomik olarak “çarşı”dan, siyasi
projeleri açısından da ruhban sınıfının
ideolojik kültürel merkezlerinden gi-
derek kopan bir tabaka oluştu.
Tüm bu farklı kesimlerin birbirinden
giderek uzaklaşan çıkarlarının, bir aşa-
mada açık bir mücadeleye dönüş-
mesi, Vilayet-i Fıkıh modelini “kısa
devre” etmesi kaçınılmazdı. Bu bağ-
lamda, Devrim Muhafızları safların-
dan gelen Ahmedinejad’ın 2005 yılın-
da devlet başkanı seçilmesini, Şii ruh-
ban sınıfının olası bir muhalefete kar-
şı, halkçı bir zeminde birlik sağlama ça-
bası olarak yorumlayabiliriz.
Ahmedinejad’ın oy tabanını çarşı,
yoksul kent ve kır yoksulları, informel
sektör sınıfları oluşturuyor; siyasi ku-
rumsal gücüyse, Devrim Muhafızları ve
Basic milislerine dayanıyordu. Ahme-
dinejad’ın devletin (vergi ve petrol
kaynaklarını, kontratlarını) öncelikle,
Sistan - Belücistan gaz boru hattı, Tah-
ran metrosu gibi projelerle Devrim
Muhafızları’nın ekonomik yapılarına
ve çoğu kez doğrudan para dağıtımıyla
kendi oy tabanına yönlendirmesi, içe-
ride ruhban sınıfının ekonomik, siyasi
ve kültürel sorunlarını daha da ağır-
laştırdı, iç çelişkilerini derinleştirdi.
Uluslararası alanda da ABD ve İsrail’e
yönelik radikal dinci, saldırgan bir
söylem, nükleer enerji programı; İran’ın
zaten zayıf olan meşruiyetini, uluslar-
arası sermayeyle, dünya ekonomisiy-
le ilişkileri geliştirme, derinleştirme
şansını daha da zayıflattı.
Üç olasılık
12 Haziran başkanlık seçimlerine gi-
rerken bu eğilimler ruhban sınıfı için-
de ilk bakışta iki, ama aslında üç
kampın oluşmasına yol açtı. Bir tarafta,
ruhban sınıf içindeki dengeleri, Vilayet-
i Fıkıh’ın zayıflayan meşruiyetini bur-
juva liberal bir zeminde restore etmeyi
amaçlayan Musavi-Rafsanjani-
Hatemi kanadı. Bunun karşısında,
Ahmedinejad’a sarılarak ayakta kal-
maya çalışan, Şii hiyerarşisinin gele-
neksel (devlet kapitalisti özelliklerini ko-
rumayı arzulayan) kesimi ve yine bu
kamp içinde olmakla birlikte, Ahme-
dinejad’ın arkasındaki, Cumhuriyetten
vazgeçmeye hazırlanan Devrim Mu-
hafızları, Basic milisleri ve Şii ruhban
sınıfının, bu fraksiyona yakın muhafa-
zakâr kesimleri.
Kent orta sınıflarının, üniversite öğ-
rencilerinin, seküler eğilimli entelijan-
siyanın, kadın hareketinin ve “yeni iş-
çi sınıfının”, tercihini Musavi - Raf-
sanjani blokundan yana yaptığını gör-
dük. Böylece egemen sınıf içindeki bir
çatışmaya, çok dinamik bir toplumsal
hareket müdahale etmeye başlamış
oluyordu. Uluslararası düzlemde, he-
gemonik devletler sistemi de esas
olarak tercihini Musavi-Rafsanjani blo-
kundan yana yapıyordu.
Seçimlerden sonra ortaya çıkan
tablo içinde, aktif bir kitle muhalefeti
varlığını ortaya koyar.. “yüce liderin” ta-
rafsızlık, yanılmazlık iddiaları çökerken,
ruhban sınıfının içindeki bölünmelerin
çeşitlenerek derinleşmeye devam et-
tiğini gördük.
Bu koşullarda üç olasılıktan söz
edilebilir. Birincisi, muhalefetin “biz
rejime değil seçim sonuçlarına karşıyız
iddialarından” hareketle, ruhban sını-
fının yeni bir iç uyum kurabileceğini dü-
şünebiliriz. İkincisi, göstericilere uy-
gulanan şiddeti, toplumsal örgütlen-
meleri, ama bilhassa kadın hareketini
dış güçlerin ajanı olmakla suçlayan
söylemden, muhalefetin en dış çepe-
rinden başlayarak liderliğine doğru
giderek daralan tutuklamalardan, ölüm-
lere yol açan işkencelerden, gündeme
gelen “göstermelik mahkemelerden”,
tek meşruiyetin Tanrı’ya ait, halkın da
cahil koyun sürülerinden farksız oldu-
ğunu savunan Yezidi’nin (Ahmedine-
jad’ın hocası) görüşlerinin öne çıkma-
ya başlamasından hareketle, dinci
diktatörlüğün, meşruiyet aramayan,
salt şiddete dayanan açık bir biçime
dönüşebileceğini düşünebiliriz. Üçün-
cüsü, rejim; iç çelişkilerinin ve dışarı-
dan gelecek askeri, ekonomik müda-
halelerin basıncıyla çözülmeye de-
vam ederek bir taraftan Musavi - Raf-
sanjani’nin hedefleri doğrultusunda
“demokratik” laik, diğer tarafta, çok da-
ha radikal hatta sosyalist olasılıklar ta-
şıyan, ama çok daha karışık bir süre-
ce açılabilir.
Bugünkü “durum”, öncelikle ikinci
olasılığın güçlenmekte olduğunu, ama
bunun istikrar kazanamayarak, üçün-
cü olasılığa doğru evrimleşebileceği-
ni düşündürüyor.
‘Cumhuriyet’ Öldü Ama Bilmiyorlar
erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
yakupkepenek06@hotmail.com
Kriz her yeri etkiledi. Ancak, daha Diyarbakõr’a yaklaşamadõ, zira yõllardõr süren durgunluk bugünkünden de derin
Doğu zaten yõllardõr krizde
Diyarbakõr; işsizlik bölgede devam eden
çatõşmalar nedeniyle yüzde 60’larõ aşmõş
durumda. Sanayide çalõşan sayõsõ yalnõzca 12 bin
civarõnda. O nedenle dünya ölçeğinde yaşamayan kent
krizden de dünya ölçeğinde etkilenmedi.
Van; eskiden babalar kõzlarõnõ çalõştõrmazdõ,
şimdi iş arõyorlar ama nafile. Dokuz kişilik
ailenin sekizi iş arõyor. Bölgede zaten yatõrõm ve
sanayi olmadõğõ için onlar da krizden batõdaki kadar
etkilenmiş değiller. (!)
Doğunun, “Kürt sorunu biterse diğer sorunlar
da biter” önerisine karşõn Adana ve Denizli,
krizden en çok etkilenen iller. Kapanan işyeri sayõsõ
korkutucu boyutlara ulaşõrken yeni teşvik yasasõnõn,
yatõrõm çalacağõ endişesi de artmõş durumda.
ŞEHRİBAN KIRAÇ
Ekonomik kriz Türkiye’nin her
noktasõnõ farklõ etkiliyor. Doğu
ve Güneydoğu Anadolu’da
yõllardõr kriz yaşanõrken işsizlik
özellikle bölgede devam eden
çatõşma ortamõ nedeniyle yüzde
50-60’lara kadar çõktõ.
Batõ illerinde işyeri kapanmalarõ
hõzlandõ, ihracatta büyük
düşüşler yaşanõyor... AKP
hükümetinin yeni teşvik
sisteminin de bölgeler arasõ
eşitsizliği gidermeye
yetmeyeceğini dile getiren oda
başkanlarõ, özellikle Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’nun
kalkõndõrõlmasõ için batõ
illerinden bağõmsõz bir teşvik
paketine ihtiyaç duyulduğunu
dile getiriyor.
Türkiye’de ve dünyada yaşanan
ekonomik krizin daha Diyarbakõr
düzeyine inmediğine işaret eden
Diyarbakõr Ticaret ve Sanayi
Odasõ Başkanõ Galip
Ensarioğlu, “Bizim krizimiz
daha derin. İlimizde 100 bin
civarında işsiz var. Kürt
sorunu çözülmeden buraya
yatırım gelmez” dedi.
Yatõrõm teşviklerinin doğu için
çõkarõldõğõnõ, ancak ne yazõk ki
yõllardõr doğuya yatõrõm
gitmediğini anlatan Ensarioğlu,
AKP’nin hazõrladõğõ yeni teşvik
sisteminin de doğu ve
güneydoğuya yeni bir şey
götürmeyeceğinden emin.
Adana Sanayi Odasõ Başkanõ ise
oda olarak iş ve işçi bulma
kurumu gibi çalõşmaya
başladõklarõnõ ifade etti.
DİYARBAKIR: BİZİM KRİZİMİZ DAHA DERİN DENİZLİ: TEKSTİL BÜYÜK DARBE YEDİ
‘KÜRT SORUNU BİTSE HER SORUN BİTER’ADANA: İŞ VE İŞÇİ BULMA KURUMU GİBİYİZ
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Ga-
lip Ensarioğlu: Küresel kriz Diyarbakõr’õ etkilemedi.
Çünkü, Diyarbakõr zaten kendi içinde kendine öz-
gü çok derin bir kriz yaşõyor. Türkiye’de en çok iş-
sizliğin yaşandõğõ kent burasõ. Diyarbakõr’õn gene-
linde sanayide çalõşan sayõsõ 12 bin 500 civarõnda.
Yani İstanbul’da tek bir fabrikada çalõşan kişi sa-
yõsõ kadar. Küresel kriz daha bizim seviyemize in-
medi. Bizim yaşadõğõmõz kriz daha derin. Diyarba-
kõr’da 100 bin civarõnda işsiz var.
Teşvik sisteminin en önemli amacõ bölgeler arasõ eşit-
sizliği kaldõrmak. Ama bu sistem eşitsizliği kaldõr-
mak yerine derinleştirecek. Siz şimdi 4. bölgeye ge-
lişmişlik sõrasõ bakõmõndan 81. ile 37. ili de koyar-
sanõz tabii ki yatõrõm 37. sõraya gider. Kürt sorunu
çözülsün bölgenin ekonomik sorunlarõ da çözülür.
Huzur ve güven kalõcõlaşsõn, gerisini biz yaparõz.”
Denizli Sanayi Odası Başkanı Müjdat Keçeci: Kriz Denizli’de özellik-
le tekstil sektörüne darbe vurdu. Yaklaşõk 20 firma kapõsõna kilit vurdu.
Kriz öncesi tekstilde SSK’ye kayõtlõ yaklaşõk 155 bin kişi varken bu sa-
yõ 135 bin kişiye geriledi. Eskiden ilimizin 3 milyar dolar olan ihraca-
tõnõn 1.3 milyar dolarõnõ tekstilden sağlõyorduk. Bu, büyük oranda düş-
tü. Şimdi tekstilin ihracattaki oranõ yüzde 7’ler civarõnda. Denizli’nin ge-
nel ihracatõ da değer bazõnda yüzde 30 civarõnda düştü. Yeni teşvik sis-
temi faydadan çok zarar getirecek. Bugün ihracatta ilk 9 ilin içindeyiz.
Yeni teşvikler bizdeki şirketlerin
başka illere gitmesine neden olacak.
5084 sayõlõ yasa ile komşumuz olan
Afyon ve Uşak’taki tekstil fabrika-
larõnõn aldõklarõ sübvasyonlar ne-
deniyle Denizli’deki 7 iplik fabrika-
sõ kapandõ. Bizdeki firmalarõn veri-
len teşvikler nedeniyle başka illere
gitmesinden endişeleniyoruz.
Van Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Zahir Kandaşoğlu: Bü-
yük yatõrõmlar olmadõğõ için normal ekonomik krizlerden da-
ha az etkileniyoruz. Ancak bizim kendimize özgü yõllardõr ya-
şadõğõmõz bir kriz var. Yatõrõm gelmiyor, istihdam sağlanmõyor.
Van’õn genelinde 500 bin kişi iş arõyor. 9 kişilik bir ailenin
8 kişisi iş arõyor. Bölgede eskiden babalar kõzlarõnõ ça-
lõştõrmazdõ. Şimdi kõzlar da iş arõyor, ama iş yok. Özel-
likle son iki aydõr Van’da hayat durdu. Hiç kimse
borcunu ödemiyor. Bankalar kredi vermiyor. Pi-
yasada para akõşõ yok. Yõllardõr feryat ettiğimiz tarz-
da bir teşvik çõkmadõ. Buraya kesinlikle pozitif ay-
rõmcõlõk yapõlmasõ gerekiyordu. Bölgedeki çatõş-
ma ortamõ bitseydi eminim ki çok daha iyi işler
yapõlabilirdi. Kürt sorunu bir bitseydi her so-
run biterdi. Bu bölgenin huzur ve istikrar or-
tamõna ihtiyacõ var. Güven ortamõ oluşursa
hem turizmde, hem diğer sektörlerde ciddi
bir hareketlilik olacak.
Adana Sanayi Odası Başkanı Ümit Özgümüş:
Kriz nedeniyle Adana’da işsizlik yüzde 60’la-
ra çõktõ. Oda olarak iş ve işçi bulma kurumu
gibi çalõşõyoruz. İnsanlar mağdur ve gelip biz-
den yardõm istiyorlar. Kapanan ve kapasitesini
düşüren, ayakta kalmaya çalõşan çok sayõda fir-
mamõz var. Son birkaç aydõr ÖTV ve KDV in-
diriminden kaynaklanan çok az bir gelişme ol-
du. Bazõ firmalarõmõz tamamen kapanõyor, ba-
zõlarõ geçici süreyle kapanõyor. 350 kişi ça-
lõştõran işletmeler şu anda 50 kişiye indi.
ÖTV, KDV indirimlerinin sektör çeşitlendi-
rilerek kriz bitinceye kadar devam ettirilmesi
gerekiyor. Şimdi inşatta olabilir, tarõm sektö-
ründe olabilir. Yoksa çok ciddi sosyal sorun-
larla karşõ karşõya kalabiliriz. Şu andaki ön-
celikli sorun işsizliğin azaltõlmasõ. Sosyal ya-
ralarõn tedavi edilmesidir.
Memur-Sen yüzde 11 zam istiyor
ANKARA (ANKA) - Memur-Sen Genel
Başkanõ Ahmet Gündoğdu, 2010 için talep
ettikleri ücret artõşõnõn yüzde 11 olduğunu be-
lirtti.
Kamu çalõşanlarõnõn zam oranlarõnda ya-
şadõğõ mağduriyeti dile
getiren Gündoğdu,
“Enflasyon odaklı üc-
ret artışı reel bir yan-
sımaya dönüşme-
mektedir. Merkez
Bankası’nın 2010 en-
flasyon tahmininin yüzde 6.9 olduğunu
dikkate alırsak memura yapılacak yüzde
6.9’a kadarlık oran memura bir katkı sağ-
lamayacaktır. İstediğimiz yüzde 11’lik
zam oranı memura gerçek anlamda yan-
sıyacak zam oranıdır” şeklinde konuştu.
Sendika üyesi kamu görevlisine ödenen 10
liralõk toplu görüşme priminin 28 liraya çõ-
karõlmasõ gerektiğini savunan Gündoğdu, kri-
zin kamu görevlileri üze-
rindeki olumsuz etkileri-
ni atmak için altõ ayda bir
ödenmek üzere 600 TL
tutarõnda kriz çeki veril-
mesi gerektiğini söyledi.
Aile yardõmõndaki 83
TL’lik payõn 47 TL arttõrõlarak 131 TL’ye çõ-
karõlmasõnõ da talep ettiklerini kaydeden Gün-
doğdu, çocuk yardõmõndaki sayõ sõnõrlama-
sõnõn da kaldõrõlmasõ gerektiğini belirtti.
Obama: Sağlõk reformu
büyüme için şart
Ekonomi Servisi - ABD Devlet Başkanõ Barack
Obama, ekonomik çöküşün sonuna yaklaşõldõ-
ğõnõn sinyallerini alõrken, sağlõk sisteminin ye-
niden düzenlenmesinin ekonomik büyüme için
gerekli olduğunu söyledi. Amerika’daki işsiz-
lik rakamlarõnõn temmuzda yüzde 9.4’e düş-
mesinin ardõndan konuşan Obama, “İşsizlik
raporu, en kötüsünün geride kaldığının is-
patı. İşsizliğin tahminlerin altında çıkmasıy-
la, borsa endeksi yılın en yüksek rakamları-
na ulaştı. Şimdi ekonomik büyüme ve refah
için sağlık ve sigorta sisteminde yeni düzen-
lemelere gitme zamanı” dedi.
Obama, ağustostaki parlamento tatilinin sonrasõna
ertelenen ve 47 milyon insanõ ilgilendiren re-
form için, “Hâlâ son şekli verilecek detaylar,
uzlaşılması gereken farklılıklar var. Ancak
reform üstünde geniş bir görüş birliğine
doğru gidiyoruz” diye konuştu.
Tek kişinin yoksulluk
sõnõrõ 1400 lira oldu
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Türkiye
Kamu-Sen’in yoksulluk sõnõrõ araştõrmasõna
göre temmuz ayõnda çalõşan tek kişinin
yoksulluk sõnõrõ 1400, bir ailenin yoksulluk
sõnõrõ ise 2 bin 803 lira oldu. Araştõrmaya
göre, ailenin gõda ve giyim harcamalarõ
azalõrken haberleşme, kira ve ulaşõm harca-
malarõ arttõ. Araştõrmada, bir ailenin açlõk
sõnõrõnõn 1069 lira 5 kuruş olarak belirlendi.
4 kişilik bir ailenin aylõk gõda harcamasõ 608
lira, ortalama kira giderleri ise 466 lira ola-
rak hesaplanõrken 1321 lira olan ortalama
memur maaşõndan bu harcamalar düşüldü-
ğünde geriye yalnõzca 246 lira kaldõğõ vur-
gulandõ.
Yüzde 11’lik talep kabul
edilirse en düşük bekâr memur
maaşõ 1360 TL olacak. Evli, eşi
çalõşmayan, iki çocuklu memur
maaşõ da 1544 TL’ye çõkacak.
TÜKETİCİ UMUTLANMAYA BAŞLADI
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA
Nielsen’in Global Tüketici Güven Endeksi,
haziranda, marttakine göre 5 puan yükselerek
82’ye ulaştı. The Nielsen Company’den yapı-
lan açıklamada yer verilen “2009 2. Çeyrek
Global Tüketici Güven Araştırması”nın so-
nuçlarına göre, dünyada tüketiciler, global
ekonomik krizin sonuna yaklaşıldığına dair
“umut taşımaya başladı”. Türkiye’nin puanı
(67), ortalamanın altında olmasına rağmen 7
puan artış gösterdi. Geçmişte tekrarlanan
araştırmalarda sürekli olarak global ortala-
manın altında seyreden Türkiye Tüketici Gü-
ven Endeksi, 2007 başından bu yana ilk kez
yükseldi.