23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 TEMMUZ 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 CMYB C M Y B A rzõn merkezinin neresi olduğu konusu sorusuna bilim adam- larõ bugüne kadar bir yanõt ve- rebilmiş değil. Yerküreye dõşarõdan biri gelse ve bu soruya muhatap ol- sa, dünya siyasetindeki çatõşmalara, nüfuz savaşlarõna, siyasi trafiğine ba- karak “Vallahi de billahi de bu Or- tadoğu dedikleri yerdir” der herhal- de. Arzõn merkezi olmasa da dünya si- yasetinin ve güç savaşlarõnõn merkezi olduğu muhakkak. Üstelik bu du- rum yeni de değil. Ortadoğu, tarih bo- yunca gün yüzü görmemiş, dünya si- yasetinin devlerinin bilek güreşleri- ne ev sahipliği yapmõştõr. Bölge hal- kõnõn kaderlerini ne hikmetse hep baş- kalarõ yazmõş, onlara da kendilerine biçilen rolleri oynamak düşmüştür. Kabadayõlõklarõ ve güçleri, ancak birbirlerine yetmiş bu coğrafya in- sanõnõn. Yabancõlar tarafõndan õslah edilecek, ehilleştirilecek mahluklar olarak görülmüşler nedense. Tanrõ Baba da böyle görmüş olmalõ ki, tek tanrõlõ üç dinin peygamberini de yo- la gelsinler diye mi nedir, bu bölge in- sanlarõna gönderivermiş. Pek yara- rõ olmuşa da benzemiyor ya… Önceleri, İpek Yolu üzerinde ol- duğu için iştah kabartan bu toprak- larõn, 20. yüzyõlõn başlarõndan itiba- ren de mucizevi sõvõ petrolün membasõ olduğu keşfedilmiş ve “Yedi Kocalõ Hürmüz”e dönmüş. Eh adõ Hürmüz olan bir de boğazlarõ var nasõl olsa… Devrim diye bildikleri Kabilecilikten kurtulup uluslaş- mayõ beceremedikleri gibi ne sana- yileşme ne de aydõnlama devrimini gerçekleştirebilmişler. Devrim diye bildikleri, ya bir süper gücün deste- ğiyle yapõlan askeri darbeler ya da onlarõ bulunduklarõ durumdan daha da geriye götüren ve adõ cumhuriyet de olsa radikal İslami yönetim bi- çimleri. Bütün bu açmazlardan ya- kasõnõ kurtarõp kendi kaderlerini ta- yin etme şanslarõ da yakõn zamanda görünmüyor. Ya Arap yarõmadasõn- daki gibi uslu, söz dinleyen birer uy- du devlet olacaklar ya da Suriye ve İran örneği gibi “Sen sana pişir sen sana ye” mönüsünün geçerli olduğu, dünyadan izole bir devlet modelini tercih edecekler. Ancak ikinci seçe- neği tercih ettiklerinde Demokle- sin’in kõlõcõnõn başlarõnõ uçurmasõ an meselesi. Petrol parasõna güvenip azõ- cõk diklenmeye kalktõklarõnda Mu- saddõk’õn, Abdül Nasõr’õn ve son olarak da Saddam’õn akõbetine uğ- ramalarõ kaçõnõlmaz. Ancak Ortdadoğu’nun kaygan ze- mininde ayakta kalmak da oldukça güç. Bölgede güçlü aktör olmanõn iki koşulu var. Ya bölgenin jandarmasõ İsrail’e karşõ nükleer silah da dahil silahlanma yarõşõna gireceksin -ki bu durumda da Irak örneğinde olduğu gibi “Bölge için tehlike arz ediyor” suçlamasõna maruz kalõp açõk hedef olma durumu da var- ya da güçlü bir hami bulmak zorundasõn. İki kutup- lu dünyada bunu yapmak kolaydõ, an- cak tek kutuplu günümüz dünyasõnda bu da mümkün görünmüyor. Güç dengeleri sürekli değişiyor Güç dengeleri sürekli değişiyor, it- tifaklar kuruluyor, ortaklõklar bozu- luyor, bölgesel aktörler hamle üstü- ne hamle yapõyorlar. Bütün amaç, Or- tadoğu’daki petrol paylaşõm sava- şõnda mevzi kapmak, pastadan daha büyük pay koparmak. Bölgede önemli aktörler olarak İsrail, İran, Suriye ve yakõn zamana kadar da Irak sayõlõyordu. Irak’õn ABD işgaliyle icabõna bakõldõ. Suri- ye ise Hafõz Esad’õn ölümü ve Lüb- nan’daki politikalarõ nedeniyle “te- rörist ülke” suçlamasõna maruz ka- lõnca kabuğuna çekildi. Obama yö- netimindeki ABD’nin BOP yerine farklõ planlarõ devreye sokmasõnõn beklendiği bu dönemde, kartlarõn yeniden dağõtõlacağõ bir oyunda Su- riye’nin de konumunun değişmesi bekleniyor. Geriye kalõyor İran. Obama’nõn di- yalog kurma amacõna yönelik sõcak mesajlar gönderdiği İran, Cumhur- başkanlõğõ seçiminin yarattõğõ iç so- runlardan başõnõ kaldõrabilirse Or- tadoğu’daki yeni rol dağõlõmõ için he- İ slamõn ilk dönemlerinde, yani pey- gamberin sağlõğõnda ve ilk üç halife döneminde toplum, sõnõrlõ bir coğ- rafyaya sõkõşmõş, dõşa kapalõ, fakir ve ilkel siyasi örgütlenmeye sahip toplum özelliğini yitirmemişti. Ancak özellikle ikinci Halife Ömer’den sonra İslam toplu- munun sõnõrlarõ Arap Yarõmadasõ’nõn dõşõ- na taşmaya başladõ. Mõsõr, Suriye, Irak ve Fi- listin topraklarõnõn fetihlerinden sonra ku- ruluş aşamasõndaki bir devletin karşõlaşa- bileceği sorunlar ortaya çõktõ. Beytülmale akan hatõrõ sayõlõr servetin yanõnda yeni fet- hedilen topraklarda farklõ kültürlerde in- sanlarõn İslam toplumuna karõşmasõ ve bu topluluklarõn eski dinsel ve toplumsal kül- türlerinden bir anda kopamayõşlarõ, geniş bir coğrafyaya yayõlan İslam toplumunun ida- resi gibi daha önce karşõlaşõlmayan sorun- larõ da beraberinde getirdi. Yeni ortaya çõ- kan dinsel, sosyal, politik ve ekonomik so- runlarõn çözümü için yeni düzenlemeler yap- ma ihtiyacõ doğdu. ‘Bidat’ tartışmaları En başta yeni fethedilen topraklarda elde edilen ve adõna “ganimet” denen taşõnabi- lir varlõklarõn paylaşõmõ, taşõnamayan mülk- lerin kullanõm hakkõnõn kimlere verileceği, bu bölgelerdeki gayrimüslimlerin ödemek- le yükümlü olduklarõ vergilerin nasõl topla- nacağõ, yeni fethedilen illere atanacak vali- lerin hangi kõstaslara göre belirleneceği ve bürokrasinin nasõl kurulacağõ gibi sorunlar acilen çözüm bekliyordu. Bunun yanõnda peygamberin ölümünden sonra eski kabi- lecilik kültürünün hortlamasõ ve fetihlerle ye- ni bir zengin sõnõfõn türemesi İslamda “bi- dat” tartõşmalarõnõ da başlatmõştõ. İslamõn ilk dönemlerinde görülmeyen eski gelenekler ve alõşkanlõklara geri dönüş başlamõştõ. Mua- viye ile başlayan Emeviler döneminde or- taya çõkan diğer bir sorun da İslam coğraf- yasõnda Arap olmayanlara karşõ õrkçõ tutum, onlarõn “Mevali” olarak adlandõrõlmasõ ve ikinci sõnõf işlerde çalõştõrõlmasõndan doğan hoşnutsuzluktu. Emeviler, parlak dönemle- rinde siyasi iktidarlarõnõn kalõcõ olmasõna ver- dikleri önemi dini amellere yeğliyordu. Bu dönemde öncelikli konu, Arap õrkõnõn ve Em- evi kabilesinin üstünlüğünü korumaktõ. Bu durum da dine bağlõ muhalif gruplarõn sa- yõsõnõ arttõrõyordu. Tüm bu sorunlarõn çözümü için hem cid- di bir devlet örgütlenmesini hõzla kurmak hem de yeni ortaya çõkan sosyal sorunlara dinsel hükümler çerçevesinde çözüm getir- mek gerekiyordu. Peygamber döneminde- ki siyasi örgüt ve dini yasalar sorunlarõ çöz- mede yetersiz kalõyordu. Günümüzde özel- likle siyasal İslamcõlarõn “İslamiyet eksiksiz bir sistem olarak doğdu” iddialarõna kar- şõn, peygamber kendi döneminde sadece acil ihtiyaçlar için dinsel bağlõlõğa dayalõ bir si- yasi cemaat tasarõmõ kurmuştu. Ancak bu dü- zen, genişleme döneminde ortaya çõkan ih- tiyaçlara cevap vermekten uzaktõ. Hemen her bölgede yoğun tartõşmalar ya- şanõyor, hadisler toplanõyor, bu hadislere her- kes farklõ bir yorum getiriyor, birbirini tut- mayan fikirler yüzünden gruplaşmalar olu- yordu. Farklõ metodolojiler, farklõ doktrin- lerin doğmasõna yol açtõ. İhtiyaçtan doğan bu tartõşmalar, din bilginlerinin ortaya çõkõşõnõ ve bunlarõ sorunlara dinin yasalarõna uygun çözüm üretme konusunda düşünmeye sevk etti. Fetihler yoluyla kazanõlan yeni ülke ve şehirlere Arap Yarõmadasõ’ndan yoğun göç- lerle birlikte göçebe Arap kabileleri şehir- lileştiler. Köklü devletlerin hüküm sürdüğü bu yeni topraklarda zamanla kentli bir aris- tokrat sõnõf ve kentli bir İslam kültürü oluş- tu. Bu sõnõf içinde kendini Kuran’õn araştõ- rõlmasõ, peygamberin hadislerinin yorum- lanmasõ, fõkõh, kelam ve tasavvuf konusu- na adayan, bilgili ve imanlõ kimseler hiçbir resmi sõfatlarõ olmaksõzõn halk arasõnda saygõ uyandõrdõlar. Böylelikle halifelik dõ- şõnda bir dini otoritenin oluşumu da başla- mõş oluyordu. Kõsa sürede bu din ulemasõ- nõn takipçileri de oluştu. Bunun doğal sonucu olarak çeşitli mezhepler ve tasavvuf akõm- larõ ortaya çõktõ. Sadece yorum farkı değil Mezheplerin ortaya çõkõşõnõ sadece Ku- ran’õn ve hadislerin yorum farkõna bağlamak yanõltõcõ olur. Halifelik kurumuna atfedilen özellikler ve halife olanlarõn bu özellikleri haiz olup olmadõklarõ tartõşmasõ da İslam üm- metinin çeşitli mezheplere bölünmesinde et- kin rol oynadõ. Başlangõçta hepsinin aynõ amaca hizmet ettiği düşüncesiyle mezheplerin hepsine karşõ hoşgörü ve saygõyla yaklaşõlõyordu. O nedenle henüz aralarõnda derin uçurumlarõn oluşmadõğõ bu dönemde sõk sõk mezhep de- ğiştirenler de hoş görülüyordu. Muhammed bin Khalaf’a çok sõk mezhep değiştirdiği için “Hanfaş” lakabõ takõlmõştõ. Khalaf, ön- ce Hanbeli mezhebine girmiş, sonra Hane- fi’liği kabul etmiş, son durağõ Şafiilik olmuş. Arka arkaya girdiği üç mezhebin imamla- rõnõn isminin kõsaltõlmasõyla ona “Han- faş” lakabõ takõlmõş. (Ignaz Goldziher – İs- lamda Fıkıh ve Akaid) saplara başlayabilecek. Gerçi Cumhur- başkanlõğõ seçiminden sonra Musavi yandaşlarõnõn başlattõğõ sokak eylemle- ri, moda deyimle “orantõsõz güç” kulla- nõlarak bertaraf edildi, ama rejimin ku- rucusu ve koruyucusu mollalar oligar- şisinin kulağõna kar suyu kaçtõ bir kez. Şişeden çıkan cin tekrar içeri girecek mi? Halkõn egemenliğini temsil eden ya- sama organõna karşõ Allah’õn egemen- liğini temsil eden mollalar, kendi iç he- saplaşmalarõnõ ve iktidar savaşlarõnõ er- teleyip şişeden çõkan cini tekrar içeri sok- mak için otoritelerini daha da sağlam- laştõrma yoluna mõ gidecekler, yoksa Ha- temi’nin başlattõğõ reformlarõ bir adõm öteye mi taşõyacaklar yaşayõp göreceğiz. Ancak mollalardan iktidarlarõnõ sar- sacak, halkõn egemenliği üzerindeki ve- sayetlerini kaldõracak adõmlarõ kendi- lerinden beklemek nafile olur. Zira on- larõn fõkhi, kelami anlayõşlarõ, din psi- kolojileri ve tarihsel gelenekleri bu tür- den reflekslere engel. Ortadoğu’da şeriatla yönetilen di- ğer İslam devletlerinden İran’õ farklõ kõ- lan da bu özelliğidir. Diğerlerinde gö- rülen İslami kurallarõn icrasõ ve dene- timi devletin başõndaki yönetici eliyle ya- põlõrken İran’da bu görev ulemanõndõr. Daha doğrusu bu farklõlõk İran ve diğer İslam devletleri arasõndaki farktan çok Ehl-i Sünnet ile Şia arasõndaki farktan kaynaklanmaktadõr. İslam ulemasõ, Şii ve Sünni bölgelerde farklõ iki tür itika- di, tarihsel, sosyal ve siyasal koşullarõn etkisiyle yetişmiş ve bu durum bulun- duklarõ bölgenin yönetim anlayõşõna da yansõmõştõr. İran’ın tarihsel arka planı Biz bu dizide İran’õn bugün yaşadõğõ çalkantõnõn nedeni olarak görülen yö- netim anlayõşõnõn, bu yönetim anlayõşõ- nõn dayandõğõ siyasi düşüncenin ve bu si- yasi düşüncenin merkezinde yer alan ule- manõn mutlak otoritesinin tarihsel arka planõnõ ele alacağõz. Bu tarihsel arka pla- na bakarken aslõnda gözden geçirece- ğimiz konu İran’õn tarihinden ziyade Şia’nõn tarihi ve Ehl-i Sünnet’ten ay- rõşma noktalarõ olacaktõr. Çünkü İran’õ bölgedeki diğer İslam toplumundan ay- rõ kõlan farklõlõklar, ülkenin ve İran halkõnõn özelliklerinden değil, Şii İsla- mõn kendini özgü fikhi, kelami, itikadi ve psikososyal anlayõşõndan kaynaklan- maktadõr. Sorunlardan kurtulamayan ülke Obama’nõn diyalog kurma amacõna yönelik sõcak mesajlar gönderdiği İran, Cumhurbaşkanlõğõ seçiminin yarattõğõ iç sorunlardan başõnõ kaldõrabilirse Ortadoğu’daki yeni rol dağõlõmõ için hesaplara başlayabilecek M E Z H E P L E R İ N O R T A Y A Ç I K I Ş I Bu iki ekol arasõnda fõkõh açõsõndan bir farklõlõk görün- memekle birlikte en temel ay- rõlõk, hilafet ve imamet maka- mõyla ilgili tanõmlarda görülü- yor. Peygamberden sonra karşõ karşõya kalõnan sorunlara İsla- ma uygun çözümler bulmak için başlatõlan Ku- ran’õn tefsir çalõşmalarõnõ Peygamber’in söz ve fiillerinin toplanmasõ ve üzerinde çalõşõlmasõ ta- kip etti. Sünnet adõ verilen Peygamber’in gö- rüşleri ve yaşam tarzõ, Müslümanlarõn ya- şamlarõnõ İslama göre düzenlemede Kuran’dan sonra ikinci referans kaynağõ oldu. Yaşamõ, sahabelerden gelen hadis ve takrir- lere göre düzenleyen, Muhammed’den sonra- ki halifeleri toplumu yöneten siyasi otorite ola- rak kabul eden ekol, ilk dönem halifelerine ve sahabelere kutsallõk atfeden ekoller Ehl-i Sün- net adõnõ alõrken bu görüşe muhalefet eden ve imamet teorisini İslamõn en temel kurallarõn- dan biri olarak gören ekol ise İslamõn Şii ko- lu olarak gelişti. Tarihsel süreçte eriyenler de var Ehl-i Sünnet şemsiyesi altõnda günümüze Hanbeli, Maliki, Hanefi ve Şafilik olmak üze- re dört mezhep ulaştõ. Takipçileri az olanlar ta- rihsel süreçte eriyip gittiler. Halifelerin insanlar tarafõndan seçilmesi ge- rektiğine ve seçilen kişide ilahi özellikler aran- masõna gerek olmadõğõna inanan Sünni ekol, Ra- şid halifeler, sahabe ve tabiin (sahabelere ya- kõn olanlar) dönemindeki İslamõ referans alõr. Buna karşõlõk hilafet makamõnõ hem dini hem siyasi bir otorite olarak gören ve bu göreve ge- lecek kişiyi insanlarõn değil ancak ilahi irade- nin tayin edebileceğini öne süren Şii ekol, İs- lamõn ilk dönemine, ilk Müslümanlarõn kro- nolojik tarihinden öte bir anlam yüklemez. Sün- netin kaynağõnõn ancak ilahi iradenin tayin et- tiği imamlar olabileceğini öne süren Şii düşünce, Raşid halifeler ve sahabenin aktarõmlarõna gü- venmez. Sünnet kavramõnõn içine giren söz ve eylemler ile bunlarõn yorumlanmasõna ilişkin Sünni ulemanõn vardõğõ icma (konsensüs) Şia’ya göre geçersizdir. Şia için sadece Pey- gamber ve onun vasisi saydõğõ birinci imam Ali’den başlayarak onun evlatlarõ olan imam- lar silsilesinin aktardõğõ hadis ve eylemleri sa- hihtir. Ehl-i Sünnet, bu dönemi, İslamõn bütün yönleriyle şekillendiği ve oluşumunu tamam- ladõğõ bir dönem olarak görürken, Şii anlayõşa göre ise bu dönemde nübüvvet makamõ ve Pey- gamber’in şahsõ hariç, hiçbir merci ve bireyin özel bir kutsiyeti bulunmamaktadõr. Birinde ilk dönem halifeleri ve sahabeler alabildiğine yüceltilirken diğerinde olabildiğince sõ- radanlaşõr. Bir yerde imamet ve hi- lafet makamõna dünyevi bir an- lam yüklenirken diğerinde ila- hi bir anlam yükleniyor. Siyasi sorunlara dini kılıflar İmamet-velayet mese- lesi dõşõnda, kaza ve ka- derin sõnõrlarõ ile İslamda içtihat kapõsõnõn açõk olup olmadõğõ meselesi iki mez- hebin başlõca ihtilaf konularõ olarak günümüze kadar gelmiş- tir. Ancak bu dizideki önceliğimiz, siyasi düşüncelerinin hangi temelle- re dayandõğõ sorusuna yanõt aramaktõr. Şia ve Ehl-i Sünnet’in yöneten ve fakih (ulema) sõnõfõna bakõş açõsõndaki temel farklõlõklar nelerdir? Bu farklõ bakõş açõlarõ, her iki ekolün dini ve siyasi tarihini nasõl şekillendirmiştir? Bu- güne yansõmasõ nasõl olmuştur? Tüm bu soru- lara yanõt bulmak için yine İslamõn ilk döne- mine gitmek gerekiyor. Aslõnda iki siyasi akõ- mõn ayrõşma noktasõnõn odağõnda dinsel so- runlardan ziyade siyasi meseleler yatmaktadõr. Ancak siyasi sorunlara zaman içinde dini kõ- lõflar uydurulmuştur. YARIN: Ehl-i Sünnet’in hilafet anlayışı B Yaşamı,sahabelerden gelen hadis ve takrirlere göre düzenleyen, Muhammed’den sonraki halifeleri toplumu yöneten siyasi otorite olarak kabul eden ekol, ilk dönem halifelerine ve sahabelere kutsallık atfeden ekoller Ehl-i Sünnet adını alırken bu görüşe muhalefet eden ve imamet teorisini İslamın en temel kurallarından biri olarak gören ekol ise İslamın Şii kolu olarak gelişti. Hemen her bölgede yoğun tartışmalar yaşanıyor, hadisler toplanıyor, bu hadislere herkes farklı bir yorum getiriyor, birbirini tutmayan fikirler yüzünden gruplaşmalar oluyordu. Farklı metodolojiler, farklı doktrinlerin doğmasına yol açtı. Ehl-i Sünnet ile Şia ayrõşma noktalarõ Halkın egemenliğini temsil eden yasama organına karşı Allah’ın egemenliğini temsil eden mollalar İran’da karşı karşıya.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle