Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 TEMMUZ 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
CMYB
C M Y B
A
rzõn merkezinin neresi olduğu
konusu sorusuna bilim adam-
larõ bugüne kadar bir yanõt ve-
rebilmiş değil. Yerküreye dõşarõdan
biri gelse ve bu soruya muhatap ol-
sa, dünya siyasetindeki çatõşmalara,
nüfuz savaşlarõna, siyasi trafiğine ba-
karak “Vallahi de billahi de bu Or-
tadoğu dedikleri yerdir” der herhal-
de. Arzõn merkezi olmasa da dünya si-
yasetinin ve güç savaşlarõnõn merkezi
olduğu muhakkak. Üstelik bu du-
rum yeni de değil. Ortadoğu, tarih bo-
yunca gün yüzü görmemiş, dünya si-
yasetinin devlerinin bilek güreşleri-
ne ev sahipliği yapmõştõr. Bölge hal-
kõnõn kaderlerini ne hikmetse hep baş-
kalarõ yazmõş, onlara da kendilerine
biçilen rolleri oynamak düşmüştür.
Kabadayõlõklarõ ve güçleri, ancak
birbirlerine yetmiş bu coğrafya in-
sanõnõn. Yabancõlar tarafõndan õslah
edilecek, ehilleştirilecek mahluklar
olarak görülmüşler nedense. Tanrõ
Baba da böyle görmüş olmalõ ki, tek
tanrõlõ üç dinin peygamberini de yo-
la gelsinler diye mi nedir, bu bölge in-
sanlarõna gönderivermiş. Pek yara-
rõ olmuşa da benzemiyor ya…
Önceleri, İpek Yolu üzerinde ol-
duğu için iştah kabartan bu toprak-
larõn, 20. yüzyõlõn başlarõndan itiba-
ren de mucizevi sõvõ petrolün membasõ
olduğu keşfedilmiş ve “Yedi Kocalõ
Hürmüz”e dönmüş. Eh adõ Hürmüz
olan bir de boğazlarõ var nasõl olsa…
Devrim diye bildikleri
Kabilecilikten kurtulup uluslaş-
mayõ beceremedikleri gibi ne sana-
yileşme ne de aydõnlama devrimini
gerçekleştirebilmişler. Devrim diye
bildikleri, ya bir süper gücün deste-
ğiyle yapõlan askeri darbeler ya da
onlarõ bulunduklarõ durumdan daha
da geriye götüren ve adõ cumhuriyet
de olsa radikal İslami yönetim bi-
çimleri. Bütün bu açmazlardan ya-
kasõnõ kurtarõp kendi kaderlerini ta-
yin etme şanslarõ da yakõn zamanda
görünmüyor. Ya Arap yarõmadasõn-
daki gibi uslu, söz dinleyen birer uy-
du devlet olacaklar ya da Suriye ve
İran örneği gibi “Sen sana pişir sen
sana ye” mönüsünün geçerli olduğu,
dünyadan izole bir devlet modelini
tercih edecekler. Ancak ikinci seçe-
neği tercih ettiklerinde Demokle-
sin’in kõlõcõnõn başlarõnõ uçurmasõ an
meselesi. Petrol parasõna güvenip azõ-
cõk diklenmeye kalktõklarõnda Mu-
saddõk’õn, Abdül Nasõr’õn ve son
olarak da Saddam’õn akõbetine uğ-
ramalarõ kaçõnõlmaz.
Ancak Ortdadoğu’nun kaygan ze-
mininde ayakta kalmak da oldukça
güç. Bölgede güçlü aktör olmanõn iki
koşulu var. Ya bölgenin jandarmasõ
İsrail’e karşõ nükleer silah da dahil
silahlanma yarõşõna gireceksin -ki bu
durumda da Irak örneğinde olduğu
gibi “Bölge için tehlike arz ediyor”
suçlamasõna maruz kalõp açõk hedef
olma durumu da var- ya da güçlü bir
hami bulmak zorundasõn. İki kutup-
lu dünyada bunu yapmak kolaydõ, an-
cak tek kutuplu günümüz dünyasõnda
bu da mümkün görünmüyor.
Güç dengeleri sürekli
değişiyor
Güç dengeleri sürekli değişiyor, it-
tifaklar kuruluyor, ortaklõklar bozu-
luyor, bölgesel aktörler hamle üstü-
ne hamle yapõyorlar. Bütün amaç, Or-
tadoğu’daki petrol paylaşõm sava-
şõnda mevzi kapmak, pastadan daha
büyük pay koparmak.
Bölgede önemli aktörler olarak
İsrail, İran, Suriye ve yakõn zamana
kadar da Irak sayõlõyordu. Irak’õn
ABD işgaliyle icabõna bakõldõ. Suri-
ye ise Hafõz Esad’õn ölümü ve Lüb-
nan’daki politikalarõ nedeniyle “te-
rörist ülke” suçlamasõna maruz ka-
lõnca kabuğuna çekildi. Obama yö-
netimindeki ABD’nin BOP yerine
farklõ planlarõ devreye sokmasõnõn
beklendiği bu dönemde, kartlarõn
yeniden dağõtõlacağõ bir oyunda Su-
riye’nin de konumunun değişmesi
bekleniyor.
Geriye kalõyor İran. Obama’nõn di-
yalog kurma amacõna yönelik sõcak
mesajlar gönderdiği İran, Cumhur-
başkanlõğõ seçiminin yarattõğõ iç so-
runlardan başõnõ kaldõrabilirse Or-
tadoğu’daki yeni rol dağõlõmõ için he-
İ
slamõn ilk dönemlerinde, yani pey-
gamberin sağlõğõnda ve ilk üç halife
döneminde toplum, sõnõrlõ bir coğ-
rafyaya sõkõşmõş, dõşa kapalõ, fakir ve
ilkel siyasi örgütlenmeye sahip toplum
özelliğini yitirmemişti. Ancak özellikle
ikinci Halife Ömer’den sonra İslam toplu-
munun sõnõrlarõ Arap Yarõmadasõ’nõn dõşõ-
na taşmaya başladõ. Mõsõr, Suriye, Irak ve Fi-
listin topraklarõnõn fetihlerinden sonra ku-
ruluş aşamasõndaki bir devletin karşõlaşa-
bileceği sorunlar ortaya çõktõ. Beytülmale
akan hatõrõ sayõlõr servetin yanõnda yeni fet-
hedilen topraklarda farklõ kültürlerde in-
sanlarõn İslam toplumuna karõşmasõ ve bu
topluluklarõn eski dinsel ve toplumsal kül-
türlerinden bir anda kopamayõşlarõ, geniş bir
coğrafyaya yayõlan İslam toplumunun ida-
resi gibi daha önce karşõlaşõlmayan sorun-
larõ da beraberinde getirdi. Yeni ortaya çõ-
kan dinsel, sosyal, politik ve ekonomik so-
runlarõn çözümü için yeni düzenlemeler yap-
ma ihtiyacõ doğdu.
‘Bidat’ tartışmaları
En başta yeni fethedilen topraklarda elde
edilen ve adõna “ganimet” denen taşõnabi-
lir varlõklarõn paylaşõmõ, taşõnamayan mülk-
lerin kullanõm hakkõnõn kimlere verileceği,
bu bölgelerdeki gayrimüslimlerin ödemek-
le yükümlü olduklarõ vergilerin nasõl topla-
nacağõ, yeni fethedilen illere atanacak vali-
lerin hangi kõstaslara göre belirleneceği ve
bürokrasinin nasõl kurulacağõ gibi sorunlar
acilen çözüm bekliyordu. Bunun yanõnda
peygamberin ölümünden sonra eski kabi-
lecilik kültürünün hortlamasõ ve fetihlerle ye-
ni bir zengin sõnõfõn türemesi İslamda “bi-
dat” tartõşmalarõnõ da başlatmõştõ. İslamõn ilk
dönemlerinde görülmeyen eski gelenekler ve
alõşkanlõklara geri dönüş başlamõştõ. Mua-
viye ile başlayan Emeviler döneminde or-
taya çõkan diğer bir sorun da İslam coğraf-
yasõnda Arap olmayanlara karşõ õrkçõ tutum,
onlarõn “Mevali” olarak adlandõrõlmasõ ve
ikinci sõnõf işlerde çalõştõrõlmasõndan doğan
hoşnutsuzluktu. Emeviler, parlak dönemle-
rinde siyasi iktidarlarõnõn kalõcõ olmasõna ver-
dikleri önemi dini amellere yeğliyordu. Bu
dönemde öncelikli konu, Arap õrkõnõn ve Em-
evi kabilesinin üstünlüğünü korumaktõ. Bu
durum da dine bağlõ muhalif gruplarõn sa-
yõsõnõ arttõrõyordu.
Tüm bu sorunlarõn çözümü için hem cid-
di bir devlet örgütlenmesini hõzla kurmak
hem de yeni ortaya çõkan sosyal sorunlara
dinsel hükümler çerçevesinde çözüm getir-
mek gerekiyordu. Peygamber döneminde-
ki siyasi örgüt ve dini yasalar sorunlarõ çöz-
mede yetersiz kalõyordu. Günümüzde özel-
likle siyasal İslamcõlarõn “İslamiyet eksiksiz
bir sistem olarak doğdu” iddialarõna kar-
şõn, peygamber kendi döneminde sadece acil
ihtiyaçlar için dinsel bağlõlõğa dayalõ bir si-
yasi cemaat tasarõmõ kurmuştu. Ancak bu dü-
zen, genişleme döneminde ortaya çõkan ih-
tiyaçlara cevap vermekten uzaktõ.
Hemen her bölgede yoğun tartõşmalar ya-
şanõyor, hadisler toplanõyor, bu hadislere her-
kes farklõ bir yorum getiriyor, birbirini tut-
mayan fikirler yüzünden gruplaşmalar olu-
yordu. Farklõ metodolojiler, farklõ doktrin-
lerin doğmasõna yol açtõ. İhtiyaçtan doğan
bu tartõşmalar, din bilginlerinin ortaya çõkõşõnõ
ve bunlarõ sorunlara dinin yasalarõna uygun
çözüm üretme konusunda düşünmeye sevk
etti. Fetihler yoluyla kazanõlan yeni ülke ve
şehirlere Arap Yarõmadasõ’ndan yoğun göç-
lerle birlikte göçebe Arap kabileleri şehir-
lileştiler. Köklü devletlerin hüküm sürdüğü
bu yeni topraklarda zamanla kentli bir aris-
tokrat sõnõf ve kentli bir İslam kültürü oluş-
tu. Bu sõnõf içinde kendini Kuran’õn araştõ-
rõlmasõ, peygamberin hadislerinin yorum-
lanmasõ, fõkõh, kelam ve tasavvuf konusu-
na adayan, bilgili ve imanlõ kimseler hiçbir
resmi sõfatlarõ olmaksõzõn halk arasõnda
saygõ uyandõrdõlar. Böylelikle halifelik dõ-
şõnda bir dini otoritenin oluşumu da başla-
mõş oluyordu. Kõsa sürede bu din ulemasõ-
nõn takipçileri de oluştu. Bunun doğal sonucu
olarak çeşitli mezhepler ve tasavvuf akõm-
larõ ortaya çõktõ.
Sadece yorum farkı değil
Mezheplerin ortaya çõkõşõnõ sadece Ku-
ran’õn ve hadislerin yorum farkõna bağlamak
yanõltõcõ olur. Halifelik kurumuna atfedilen
özellikler ve halife olanlarõn bu özellikleri
haiz olup olmadõklarõ tartõşmasõ da İslam üm-
metinin çeşitli mezheplere bölünmesinde et-
kin rol oynadõ.
Başlangõçta hepsinin aynõ amaca hizmet
ettiği düşüncesiyle mezheplerin hepsine
karşõ hoşgörü ve saygõyla yaklaşõlõyordu. O
nedenle henüz aralarõnda derin uçurumlarõn
oluşmadõğõ bu dönemde sõk sõk mezhep de-
ğiştirenler de hoş görülüyordu. Muhammed
bin Khalaf’a çok sõk mezhep değiştirdiği
için “Hanfaş” lakabõ takõlmõştõ. Khalaf, ön-
ce Hanbeli mezhebine girmiş, sonra Hane-
fi’liği kabul etmiş, son durağõ Şafiilik olmuş.
Arka arkaya girdiği üç mezhebin imamla-
rõnõn isminin kõsaltõlmasõyla ona “Han-
faş” lakabõ takõlmõş. (Ignaz Goldziher – İs-
lamda Fıkıh ve Akaid)
saplara başlayabilecek. Gerçi Cumhur-
başkanlõğõ seçiminden sonra Musavi
yandaşlarõnõn başlattõğõ sokak eylemle-
ri, moda deyimle “orantõsõz güç” kulla-
nõlarak bertaraf edildi, ama rejimin ku-
rucusu ve koruyucusu mollalar oligar-
şisinin kulağõna kar suyu kaçtõ bir kez.
Şişeden çıkan cin tekrar
içeri girecek mi?
Halkõn egemenliğini temsil eden ya-
sama organõna karşõ Allah’õn egemen-
liğini temsil eden mollalar, kendi iç he-
saplaşmalarõnõ ve iktidar savaşlarõnõ er-
teleyip şişeden çõkan cini tekrar içeri sok-
mak için otoritelerini daha da sağlam-
laştõrma yoluna mõ gidecekler, yoksa Ha-
temi’nin başlattõğõ reformlarõ bir adõm
öteye mi taşõyacaklar yaşayõp göreceğiz.
Ancak mollalardan iktidarlarõnõ sar-
sacak, halkõn egemenliği üzerindeki ve-
sayetlerini kaldõracak adõmlarõ kendi-
lerinden beklemek nafile olur. Zira on-
larõn fõkhi, kelami anlayõşlarõ, din psi-
kolojileri ve tarihsel gelenekleri bu tür-
den reflekslere engel.
Ortadoğu’da şeriatla yönetilen di-
ğer İslam devletlerinden İran’õ farklõ kõ-
lan da bu özelliğidir. Diğerlerinde gö-
rülen İslami kurallarõn icrasõ ve dene-
timi devletin başõndaki yönetici eliyle ya-
põlõrken İran’da bu görev ulemanõndõr.
Daha doğrusu bu farklõlõk İran ve diğer
İslam devletleri arasõndaki farktan çok
Ehl-i Sünnet ile Şia arasõndaki farktan
kaynaklanmaktadõr. İslam ulemasõ, Şii
ve Sünni bölgelerde farklõ iki tür itika-
di, tarihsel, sosyal ve siyasal koşullarõn
etkisiyle yetişmiş ve bu durum bulun-
duklarõ bölgenin yönetim anlayõşõna da
yansõmõştõr.
İran’ın tarihsel arka planı
Biz bu dizide İran’õn bugün yaşadõğõ
çalkantõnõn nedeni olarak görülen yö-
netim anlayõşõnõn, bu yönetim anlayõşõ-
nõn dayandõğõ siyasi düşüncenin ve bu si-
yasi düşüncenin merkezinde yer alan ule-
manõn mutlak otoritesinin tarihsel arka
planõnõ ele alacağõz. Bu tarihsel arka pla-
na bakarken aslõnda gözden geçirece-
ğimiz konu İran’õn tarihinden ziyade
Şia’nõn tarihi ve Ehl-i Sünnet’ten ay-
rõşma noktalarõ olacaktõr. Çünkü İran’õ
bölgedeki diğer İslam toplumundan ay-
rõ kõlan farklõlõklar, ülkenin ve İran
halkõnõn özelliklerinden değil, Şii İsla-
mõn kendini özgü fikhi, kelami, itikadi ve
psikososyal anlayõşõndan kaynaklan-
maktadõr.
Sorunlardan kurtulamayan ülke
Obama’nõn diyalog kurma amacõna yönelik sõcak mesajlar gönderdiği İran, Cumhurbaşkanlõğõ seçiminin
yarattõğõ iç sorunlardan başõnõ kaldõrabilirse Ortadoğu’daki yeni rol dağõlõmõ için hesaplara başlayabilecek
M E Z H E P L E R İ N
O R T A Y A Ç I K I Ş I
Bu iki ekol arasõnda fõkõh
açõsõndan bir farklõlõk görün-
memekle birlikte en temel ay-
rõlõk, hilafet ve imamet maka-
mõyla ilgili tanõmlarda görülü-
yor.
Peygamberden sonra karşõ
karşõya kalõnan sorunlara İsla-
ma uygun çözümler bulmak için başlatõlan Ku-
ran’õn tefsir çalõşmalarõnõ Peygamber’in söz ve
fiillerinin toplanmasõ ve üzerinde çalõşõlmasõ ta-
kip etti. Sünnet adõ verilen Peygamber’in gö-
rüşleri ve yaşam tarzõ, Müslümanlarõn ya-
şamlarõnõ İslama göre düzenlemede Kuran’dan
sonra ikinci referans kaynağõ oldu.
Yaşamõ, sahabelerden gelen hadis ve takrir-
lere göre düzenleyen, Muhammed’den sonra-
ki halifeleri toplumu yöneten siyasi otorite ola-
rak kabul eden ekol, ilk dönem halifelerine ve
sahabelere kutsallõk atfeden ekoller Ehl-i Sün-
net adõnõ alõrken bu görüşe muhalefet eden ve
imamet teorisini İslamõn en temel kurallarõn-
dan biri olarak gören ekol ise İslamõn Şii ko-
lu olarak gelişti.
Tarihsel süreçte eriyenler de var
Ehl-i Sünnet şemsiyesi altõnda günümüze
Hanbeli, Maliki, Hanefi ve Şafilik olmak üze-
re dört mezhep ulaştõ. Takipçileri az olanlar ta-
rihsel süreçte eriyip gittiler.
Halifelerin insanlar tarafõndan seçilmesi ge-
rektiğine ve seçilen kişide ilahi özellikler aran-
masõna gerek olmadõğõna inanan Sünni ekol, Ra-
şid halifeler, sahabe ve tabiin (sahabelere ya-
kõn olanlar) dönemindeki İslamõ referans alõr.
Buna karşõlõk hilafet makamõnõ hem dini hem
siyasi bir otorite olarak gören ve bu göreve ge-
lecek kişiyi insanlarõn değil ancak ilahi irade-
nin tayin edebileceğini öne süren Şii ekol, İs-
lamõn ilk dönemine, ilk Müslümanlarõn kro-
nolojik tarihinden öte bir anlam yüklemez. Sün-
netin kaynağõnõn ancak ilahi iradenin tayin et-
tiği imamlar olabileceğini öne süren Şii düşünce,
Raşid halifeler ve sahabenin aktarõmlarõna gü-
venmez. Sünnet kavramõnõn içine giren söz ve
eylemler ile bunlarõn yorumlanmasõna ilişkin
Sünni ulemanõn vardõğõ icma (konsensüs)
Şia’ya göre geçersizdir. Şia için sadece Pey-
gamber ve onun vasisi saydõğõ birinci imam
Ali’den başlayarak onun evlatlarõ olan imam-
lar silsilesinin aktardõğõ hadis ve eylemleri sa-
hihtir. Ehl-i Sünnet, bu dönemi, İslamõn bütün
yönleriyle şekillendiği ve oluşumunu tamam-
ladõğõ bir dönem olarak görürken, Şii anlayõşa
göre ise bu dönemde nübüvvet makamõ ve Pey-
gamber’in şahsõ hariç, hiçbir merci ve bireyin
özel bir kutsiyeti bulunmamaktadõr. Birinde ilk
dönem halifeleri ve sahabeler alabildiğine
yüceltilirken diğerinde olabildiğince sõ-
radanlaşõr. Bir yerde imamet ve hi-
lafet makamõna dünyevi bir an-
lam yüklenirken diğerinde ila-
hi bir anlam yükleniyor.
Siyasi sorunlara
dini kılıflar
İmamet-velayet mese-
lesi dõşõnda, kaza ve ka-
derin sõnõrlarõ ile İslamda
içtihat kapõsõnõn açõk olup
olmadõğõ meselesi iki mez-
hebin başlõca ihtilaf konularõ
olarak günümüze kadar gelmiş-
tir. Ancak bu dizideki önceliğimiz,
siyasi düşüncelerinin hangi temelle-
re dayandõğõ sorusuna yanõt aramaktõr. Şia
ve Ehl-i Sünnet’in yöneten ve fakih (ulema)
sõnõfõna bakõş açõsõndaki temel farklõlõklar
nelerdir? Bu farklõ bakõş açõlarõ, her iki ekolün
dini ve siyasi tarihini nasõl şekillendirmiştir? Bu-
güne yansõmasõ nasõl olmuştur? Tüm bu soru-
lara yanõt bulmak için yine İslamõn ilk döne-
mine gitmek gerekiyor. Aslõnda iki siyasi akõ-
mõn ayrõşma noktasõnõn odağõnda dinsel so-
runlardan ziyade siyasi meseleler yatmaktadõr.
Ancak siyasi sorunlara zaman içinde dini kõ-
lõflar uydurulmuştur.
YARIN: Ehl-i Sünnet’in hilafet anlayışı
B
Yaşamı,sahabelerden gelen hadis ve
takrirlere göre düzenleyen,
Muhammed’den sonraki
halifeleri toplumu yöneten
siyasi otorite olarak kabul
eden ekol, ilk dönem
halifelerine ve sahabelere
kutsallık atfeden ekoller
Ehl-i Sünnet adını alırken
bu görüşe muhalefet eden
ve imamet teorisini İslamın
en temel kurallarından biri
olarak gören ekol ise İslamın Şii
kolu olarak gelişti.
Hemen her bölgede yoğun
tartışmalar yaşanıyor, hadisler
toplanıyor, bu hadislere herkes
farklı bir yorum getiriyor,
birbirini tutmayan fikirler
yüzünden gruplaşmalar
oluyordu. Farklı metodolojiler,
farklı doktrinlerin doğmasına
yol açtı.
Ehl-i Sünnet ile Şia ayrõşma noktalarõ
Halkın egemenliğini temsil eden yasama organına karşı Allah’ın
egemenliğini temsil eden mollalar İran’da karşı karşıya.