19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Zaman Geçer Utanç Kalır! “Çünkü beyaz bir gemidir ölüm/ siyah denizle- rin hep çağırdığı/ batık bir gemi/ sönmüş yıldızlar gibidir/ yitik adreslere benzer/ ölüm/ yanık otlar gi- bi/ sen bu şiiri okurken ben belki bir şehirde ölü- rüm.” Behçet Aysan Sıvas’a gelmeden mi yazmış? Bir sezgi mi? Bir çeşit bekleyiş mi, yoksa? Dok- tordu Behçet Aysan... Sendikacıydı, devrimciydi... Sevdiğine niye bu acı seslenişi duyurmak iste- mişti? Bugün 2 Temmuz! Sıvas’ta otuz altı kişinin ya- kıldığı, dumanlar içinde boğularak öldüğü gün... Öldürüldüğü demek daha doğru!.. Çünkü bir ote- le kapatılmış, dört yanı düşmanlarla çevrilmişti- ler. Telefonlarla ulaştırmak istedikleri çağrılar boşa gitmişti. Sıvas Valiliği bile yobaz yığınların gözetimindeydi. Otelin önünde kendinden geçmiş bir ilkel kalabalık meşaleleri pencerelere uzatıyor, sevinçli seslerle ‘ölüm’ü çağırıyorlardı. O meydanda askerler de vardı, polisler de, it- faiyeciler de... Filme çekildiğinde görüldü, su- bayların da yığınların içinde olduğu... Ama kim- se bu vahşete dur demiyordu. Belki de içlerinden alkışlıyorlardı! Aziz Nesin ve arkadaşlarını yok et- meyi kutsal bir görev mi sayıyorlardı, yoksa insan dışı varlıklarının bir gereği mi? Rastlantıyla ben Sıvas’ta değildim. Ama pek çok dostlarım ordaydı. Kimi, akıl almaz bir talihle ölüm- den kurtulabildi, ama şairler, yazarlar, genç sa- natçılar ölümden kaçamadı... İçlerinden biri de sev- gili Asım Bezirci’ydi. Son dakikaya kadar ellerinde sopalarla katilleri bekleyenlerden biri de oydu... O fotoğrafı nasıl çekmişler? Ellerine geçirdikleri sandalye parçaları, süpürge sapı gibi şeylerle ken- dilerini korumaya hazırlanmışlar! Üç şair... Metin Altıok, Behçet Aysan, Uğur Kaynar... O uydur- ma silahlar bir işe yaramadı. Alevler içinde, du- manlar altında, her an saldırgan kalabalıkların gel- mesini bekleyerek çekip gittiler dünyamızdan... Ya- zılmış yazılmamış şiirler bırakarak... Pek çok kitap yazıldı. Destanlaşan anlatımlar- la anıları ölmezleştirildi. Ama neye yarar? Katiller, o insanlık dışı yaratıklar şimdi bir yerlerde yaşamaktalar... Duruşmaları yıllarca sürdü. Yar- gıç karşısında, işledikleri suçun önemini anla- madan, otuz altı yurttaşın gözler önünde yok edi- lişinin sorumluları olduklarını benimsemeden, hatta bir çeşit gurur bile duyarak... Sıvas güzel bir kenttir. İnsanları da bizdendir. Ben kaç kez geldim gördüm, Sıvas’ı, Sıvaslıları... Hiçbir benzerlik yok, 2 Temmuz günü aydınlara saldıran o kalabalıktakilerle hiçbir yakınlıkları yok! Nerden, nasıl geldi o ilkel kalabalık, hangi kor- kunç dürtülerle insan olmaktan çıktı? 2 Temmuz 2009 günü okumanızı istediğim bir kitap var. Olayı yaşamış bir yazarın romanı.. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatan, nerdeyse tarihsel de bir önem taşıyan ‘Burhan Günel’in “Ateş ve Kuğu”su... Metin Altıok da Behçet Aysan gibi önceden duy- muş gelecekte bir şeylerin olacağını şöyle yazmış: “Üzülme altıok metin/ hüzünlerle geçen taraz- lanmış ömrüne/ Sen yoğun sis içinde sesi duyu- lan/ uzak bir çandın bir zaman”... Evet, zaman geçer utanç kalır! PENCERE Hukuk ve Ekonomi Yazısı... Kıdemli Kurmay Albay Dursun Çiçek’in tu- tuklanmasına hiç şaşmadım... Ergenekon bu... Tüm şaşkınlığımı birinci iddianamede bana yö- nelik sayfaları okurken harcamıştım... Daha önce de söylemiştim, yarım yüzyıldan be- ri mahkemelere girer çıkarım; hepsinden aklan- dım, tek sabıkam yoktur; Cumhuriyet Türkiye- si’nde şimdiye dek hukuk ve yasa mantığına ay- kırı, gerçeklere ters ve uçuk böyle bir iddianame yazılmadı... Ya soruşturmanın gelişmesine ne demeli?.. Tutuklanıp içerde yatanlara bir göz atınca, Er- genekon’un hukuk dışı bir siyasal eylemin terti- bine dönüştüğünü anlamak zor değil... Kıdemli Kurmay Albay Dursun Çiçek’in adını da Profesör Dr. Türkan Saylan’ın isminin yanına ya- zın... Ergenekon tertibine hukuk ve yasalar açısından el konulmazsa, bu eylemler sürecek, yayılacak, tırmanacak... Tertip şimdi Ankara’da Genelkurmay’a yöneldi... Tertibin “ucu açık”... Ilımlı İslam Devleti projesine dönük tertibin ce- maat lideri Amerika’da yerleşmiş Fethullah Gülen... Artık işin gizlisi saklısı da yok... Tertip şimdi Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’u hedefe oturttu... Ya Başbakan RTE?.. Milli Güvenlik Kurulu’nun toplandığı, Albay Dursun Çiçek’in sorguya çekilip tutuklandığı gece, RTE, TV’lerde ulusa sesleniyordu... Program önceden hazırlanmıştı... Suratı gergindi RTE’nin... Yüzü asıktı... Ekonomideki başarılarını yere göğe koyamıyor, umutları pompalamaya çalışıyor, müjdeler veri- yordu... Gerçeğin G’si bile yoktu konuşmasında... Ergenekon’da nasıl gerçeğin G’si yoksa, eko- nomik durumda da gerçeğin G’si yoktu... Peki, bu halk, bu millet, bu toplum daha ne ka- dar süre Ergenekon masallarıyla uyutulabile- cekti?.. Ekonomik çöküntüye ilişkin rakam vermeye- ceğim; TV’lerde, gazetelerde sayılar, çöküntü oranları, gerileme rakamları, korkutucu göstergeler sergileniyor... Ekonomik krizin dünya olimpiyatında birinciyiz... Halk RTE’nin “Kriz bize teğet geçecek” lafına inanmış mıydı?.. Ergenekon tertibinde RTE’nin laflarına ne ka- dar inanıyordu?.. “Eveleme, develeme, devekuşu kovalama, misk- ü amber, çengi çember” kabilinden palavralarla uyutulan bu millet elbette gerçeği görecektir... Çoğu gitti.. Azı kaldı... Ergenekon tertibindeki sahtekârlıkla ve eko- nomideki üçkâğıtçılıkla idare-i maslahat politikası sonuna yaklaştı... Hiçbir devlet, hiçbir millet, hiçbir halk böylesi- ne kandırılamaz... Y õllar önce okuduğum fakat adõnõ unuttuğum eserlerinin birinde Kerim Sadi, Fa- tih’in İstanbul’u aldõktan sonra istese bile Patrikhaneyi kaldõramayacağõnõ yazõyordu. Bu yargõ, bi- zim bildiklerimizle, öğrendiklerimizle çelişiyordu. Nasõl olabilirdi? Öyle ya, İs- tanbul’un fethiyle gücünün doruğuna ulaşan Fatih’in Patrikhane’yi kaldõrmak elinde değil miydi? Buna karşõ çõkacak herhangi bir güç olmadõğõna göre Fatih, Patrikhane’yi basõp kapatamaz mõydõ? Üs- telik Patriklik makamõ da boştu zaten. Bü- tün bunlara karşõn Fatih, Patrikhane’nin varlõğõna son verebilir miydi? Hayõr, ve- remezdi. Niçin? Çünkü bu, onun temsil et- tiği düzenin ruhuna, özüne aykõrõydõ. Konuyu biraz yakõndan irdeleyelim: Osmanlı zihniyeti Osmanlõlar gittikleri yerlerde var olan düzeni ihtilalci diyebileceğimiz yöntem- lerle değiştirmekten özenle kaçõndõlar. Ül- kelerin kargaşaya düşmemesi için eski alõşkanlõklarõ, gelenekleri, özellikle “ka- nunukadim”i korudular. Neydi kanunu- kadim? Kadim, kırk elli yıla denmez; kadim oldur ki evvelin kimesne bil- meye.. Bundan anlaşõlacağõ gibi kadim, kõrk elli yõllõk bir süreci kapsamõyor ter- sine, öncesini kimsenin bilemeyeceği bir zaman dilimini anlatõyordu. Bu yüzyõllarca Osmanlõ zihniyetine egemen olan temel bir görüştü. Ekonomik alanda da bu gelenekçilik ağõr basmaktadõr. Mehmet Genç’in be- lirttiği gibi, bütün ekonomik düzenleme- lerde gelenekçilik sõkõ bir biçimde uyulan bir ilke niteliğindedir. İşte Fatih’in Pat- rikhane’yi kaldõrmamasõnõn, kaldõrama- masõnõn ana nedenlerinden biri, belli baş- lõcasõ budur. Nitekim Yorga’nõn değindiği gibi, Türkler daha önce fethettikleri kentlerde piskoposlara ve metropolitlere bütün yar- gõ ayrõcalõklarõnõ, kimi gelir kaynaklarõ- nõ ve önemli makamlarõn bir kõsmõnõ bõ- rakmõşlardõr. Yine unutmamak gerekir ki o yüzyõllarda Batõ dünyasõnda asla gö- rülmeyen bir olgu, Osmanlõ İmparator- luğu’nda yaşanabiliyordu. Üç büyük di- nin ibadet yerleri, Topkapõ Sarayõ’nõn he- men ötesinde bir arada rahatlõkla yükse- lebiliyordu. Kiliseler arasındaki anlaşmazlık Fatih ne Rum ne Ermeni ne de Musevi cemaatini başsõz bõrakabilirdi. Ayrõca Ortodoks ve Katolik kiliseleri arasõndaki anlaşmazlõğõ da biliyordu. Bu çelişkiden yararlanmasõnõ bildi. Kaldõ ki Fatih, Hõ- ristiyan Ortodoks Kilisesi’nin hiyerarşik yapõsõnõ değiştirmek istemiyordu. Bu- nun kendisine de yararlõ olacağõnõn bi- lincindeydi. Fatih’in buyruğu üzerine ki- lisenin önde gelenleri, Doğu ve Batõ ki- liselerinin birleşmesine karşõ olan büyük bilgin Gennadius Scholarius’u patrik seçtiler. Gennadius, huzura çağrõldõ. Yeni patrik ilan edildi. Fatih’le birlikte yemek yedi. Kendisine değerli bir kaftan armağan edildi. Fatih avlunun ortasõna kadar ona eşlik etti ve Patrik, padişahõn atlarõndan birine binerek evine döndü. Fatih’in Patrikha- ne’yi iki kez ziyaret etmesi ve patriğin is- teklerini yerine getirmesi, Rumlar arasõnda son derece olumlu bir izlenim bõrakmõş- tõr. Rum Ortodoks Kilisesi’nin yeniden ör- gütlenmesi ve güçlenmesine karşõlõk Fa- tih, Şeyhülislamlõğõ daha işlevsel bir ko- numa getirmiştir. Fatih, Ortodoks Kilisesi’nin evrensel- liğini tanõmõş oluyordu. Ancak Bizans İm- paratorluğu’nun tersine, kilisenin iç işle- rine hiçbir biçimde karõşõlmamasõ, padi- şahlarõn “devlet reisi”, patriklerin de “ruhani reisleri” olarak kalabilmeleri il- kesi gözden uzak tutulmamalõdõr (Cum- huriyet, 5-6 Mayõs 1965). Balkanlar’da- ki Slav kiliselerine Rum ruhani reisleri- nin atanmasõ ile Patrikhane daha güçlen- di. Daha sonra Suriye, Filistin, Mõsõr, Kõb- rõs ve Rusya Ortodokslarõ da İstanbul Pat- rikliği’ne bağlandõ. Bütün bunlar düşü- nüldüğünde, İstanbul’un fethinin Ortodoks Kilisesi’ne ne kadar geniş olanaklar sağ- ladõğõ açõktõr. Fatih, Osmanlõ padişahlarõnõn, günü- müzdeki sözcüklerle, en hoşgörülülerin- den ve özgür düşüncelilerinden biriydi. Geçmişi günümüz kavramlarõyla açõk- lamak, tarihçilerin en büyük açmazlarõn- dan biridir. Hoşgörü, özgür düşünce vb. günümüzde kullanõlan sözcüklerdir. Yi- ne de bunlarõ geriye dönük olarak kulla- nõyoruz. Başka çaremiz de yoktur. Bunun öte- sinde Fatih her şeye ilgi duyan inanõlmaz ölçüde meraklõ biriydi. Hõristiyanlõğõ an- lamak için de özel bir ilgi ve çaba gös- termekten geri kalmadõ. Bu onun kişisel isteğine bağlõ olduğu gibi yönetimi altõ- na giren geniş bir kitlenin dinsel inanç- larõnõ anlamak kaygõsõndan da ileri gel- mektedir. Bunun dõşõnda bu merakõn, Fatih’in bütün uyruklarõnõ Hõristiyanlõğa döndürmek arzusundan ileri gelebileceği gibi iddialarõn hiçbir anlamõ yoktur. Günümüze ulaşmadı Fatih, Patrik Gennadius Scholarius’la Pamma Khristo Manastõrõ’nda (Fethiye Camii) Hõristiyan inancõ üzerine tartõş- maya girişti. “Bir tercüman aracılığıy- la” Patrik’ten bu dinin bütün esaslarõnõ açõkça anlatmasõnõ ve açõklamalarõn ya- zõya dökülmesini rica etti. Patrik’in kaleme aldõğõ, Türkçesi Fatih’e sunulan bu metin, Gennadius İtikatna- mesi olarak bilinir. Fakat bu ayrõntõlõ ra- por günümüze ulaşmamõştõr. Günümüze gelen özet metin, Grek harfleriyle fakat Türkçedir. İtikatnameyi, Kâtip Mahmut Çele- bi’nin babasõ Karaferye Kadõsõ Ahmet Türkçeye çevirmiştir. Fatih’e sunulan Türkçe çeviri, Grek harfleriyledir. Avru- pa’da basõlan ilk Karamanlõca (Grek harfleriyle Türkçe) risale budur. Bu İti- katnamenin, Türkçenin tarihsel gelişimi açõsõndan büyük bir değer taşõdõğõna şüp- he yoktur. Fatih,PatrikhaneveGennadiusİtikatnamesi Zeki ARIKAN Fatih, Patrik Gennadius Scholarius’la Pamma Khristo Manastõrõ’nda (Fethiye Camii) Hõristiyan inancõ üzerine tartõşmaya girişti. “Bir tercüman aracõlõğõyla” Patrik’ten bu dinin bütün esaslarõnõ açõkça anlatmasõnõ ve açõklamalarõn yazõya dökülmesini rica etti. Patrik’in kaleme aldõğõ, Türkçesi Fatih’e sunulan bu metin, Gennadius İtikatnamesi olarak bilinir. Fakat bu ayrõntõlõ rapor günümüze ulaşmamõştõr. H astalõklõ kapi- talist sistemin bizlere sundu- ğu ilişki ağlarõ yaşa- mõmõza her yönüyle müdahale ediyor. Bu müdahaleler uzun ve kõsa vadeli olmak üze- re günden güne etkisi- ni derinleştirirken, bu derinleşme ile birlikte aklõmõzdan geçenleri ve gelecek için neler planlayacağõmõzõ, na- sõl planlayacağõmõzõ da belirliyor. Artõk gençlerin en büyük hayali dünyayõ değiştirmek, keşfet- mek, derin ve unutul- maz aşklar yaşamak değil, yaşlandõklarõn- da ne kadar emeklilik parasõ alacaklarõnõ ve bu parayõ şimdiden na- sõl fazlalaştõracağõnõn hesabõnda. Yani yaşa- mõn başõnda, yaşamõn son dönemlerini plan- lama çabasõ. Kapitalist sistem Ülkemizde kapitalist ilişkilerin derinliği göz önünde olmakla birlik- te, Avrupa’da yaşanan sancõ, kapitalist siste- min yapõ taşlarõnõ oluş- turmasõ nedeniyle daha derin. Anaokulunda oyun oynamasõ gereken ço- cuklar, çocukluklarõnõ yaşayamadan, önleri- ne çõkacak büyük yarõ- şa hazõrlanõyorlar. Bir yabancõ dil yetmezken ikinci, üçüncü... Yaşamõn tek amacõ, bu yarõşa en iyi nasõl dahil olabilir ve kaza- nanlardan biri olabili- rim. Hiçbir sosyal etkin- likte bulunmayan, bu- nun zaman kaybõ oldu- ğuna inanan gençler, kapitalizmde yerimi en iyi şekilde nasõl alabi- lirim yarõşõnda. Dünya bu deliliğe kendini kaptõrmõş gi- derken, elbette eğitim sistemi de bu deliliğe kendini en iyi şekilde nasõl uydurabileceği- nin hesabõnõ yapõyor. İlkokullar, ortaokullar, liseler ve elbette üni- versiteler. Şaşkõn bakõşlarla ve ne yazõk ki bu duruma dahil olarak yaşarken, sevindirici haberlerin umut verici rüzgârõna kapõlmõyor değiliz. Kapitalist dünya eko- nomisinin insanõ bir alet gibi görüşü, eğitim ve iş alanõnda insan de- ğil birer alet yaratma girişimine karşõ sesler yükseliyor sokaklar- dan. Almanya’da geçen hafta organize edilen ve etkisi hâlâ devam eden bir haftalõk eğitim grevinden (Bildungss- treik 2009) bahsediyo- rum. Sadece ekonomik amaçlara hizmet etme yolunda hõzla ilerleyen eğitim sistemi, bir haf- talõk bir protesto ile ciddi eleştirilere uğru- yor. Velilerden öğret- menlere, üniversite öğ- rencilerinden akademik personele kadar herke- sin desteğini alan ve 17 Haziran Çarşamba günü en büyüğü dü- zenlenen protestolara Almanya’nõn farklõ kentlerinden 200.000’- den fazla insan katõldõ. Parasõz eğitim hakkõ başta olmak üzere “Bachelor” sistemi ile sadece 6 dönemde üni- versite mezunu yarat- maya çalõşan yeni Al- man eğitim planõ yer- den yere vuruluyor. Bu yeni sistemin Av- rupa’da eğitim içinde- ki birliği sağlayacağõ argümanõ ile gelen sis- tem savunucularõ, öğ- rencilerin kapitalist sis- teme, gerçek akademik bilgilerle donatõlmamõş insanlar yetiştirme ar- gümanõ ile karşõ çõkõlõ- yor. 6 dönemlik yani 3 yõllõk bir üniversite eği- timinin fabrikada mal üretmeye benzediği ifa- desinde bulunan öğ- renciler, bu yöntemle düşünen, üretken in- san yaratõlamayacağõ savõnda. Bir yandan bu geliş- meler devam ederken öte yandan Stuttgart Üniversitesi’nde Mas- ter Plan adõ altõnda or- taya atõlan ve amacõ teknik bölümlerin güç- lendirilerek sosyal bi- limlerin zayõflatõlmasõ ve süreç içinde kapa- tõlmasõ tehlikesi, geniş tartõşma ve tepkilere yol açõyor. Yetiştirdiği Kant’la, Habermas’la gurur duymuyor artõk Alman eğitim sistemi. Eğitim kurumları Öğrenci kimliğimle ben de bu protestolarda yerimi alõrken, “Böyle, Almanların ülkesi, aptalların ülkesi” pan- kartõ ile karşõlaşõyo- rum. Her ülkede en önemli kurumlar elbet- te eğitim kurumlarõdõr. Onlarõn niteliği gele- cek nesillerin de niteli- ğini belirleyecektir. Almanya’da kapita- list sistemin etkisi ile eğitim sisteminde orta- ya çõkan çatlaklarõ, ya- rõklarõ kendi gelecek- lerine bir saldõrõ olarak görüyor gençler, aileler. “Burdayız, sesimiz yüksek, çünkü birile- ri bizden eğitimi çalı- yor” sloganlarõ kula- ğõmda ayrõlõrken ey- lem yerinden, uzaklar- daki ülkem aklõmda hep. Eğitim sisteminin ayaklarõ üstüne basa- madõğõ, güçlü beyinle- rin ziyan edildiği, ge- leceğin çalõndõğõ ül- kem. Arkama dönüyo- rum tekrar ve bu dal- ganõn dünyaya dağõl- masõnõ umut ediyorum her şeye rağmen... Amerikan Rüyasõ: Her Şey Sadece Ekonomi İçin! Nurcan DİKME SAYFA CUMHURİYET 2 TEMMUZ 2009 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Her ülkede en önemli kurumlar elbette eğitim kurumlarõdõr. Onlarõn niteliği gelecek nesillerin de niteliğini belirleyecektir. Almanya’da kapitalist sistemin etkisi ile eğitim sisteminde ortaya çõkan çatlaklarõ, yarõklarõ kendi geleceklerine bir saldõrõ olarak görüyor gençler, aileler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle