Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Zaman Geçer
Utanç Kalır!
“Çünkü beyaz bir gemidir ölüm/ siyah denizle-
rin hep çağırdığı/ batık bir gemi/ sönmüş yıldızlar
gibidir/ yitik adreslere benzer/ ölüm/ yanık otlar gi-
bi/ sen bu şiiri okurken ben belki bir şehirde ölü-
rüm.”
Behçet Aysan Sıvas’a gelmeden mi yazmış?
Bir sezgi mi? Bir çeşit bekleyiş mi, yoksa? Dok-
tordu Behçet Aysan... Sendikacıydı, devrimciydi...
Sevdiğine niye bu acı seslenişi duyurmak iste-
mişti?
Bugün 2 Temmuz! Sıvas’ta otuz altı kişinin ya-
kıldığı, dumanlar içinde boğularak öldüğü gün...
Öldürüldüğü demek daha doğru!.. Çünkü bir ote-
le kapatılmış, dört yanı düşmanlarla çevrilmişti-
ler. Telefonlarla ulaştırmak istedikleri çağrılar
boşa gitmişti. Sıvas Valiliği bile yobaz yığınların
gözetimindeydi. Otelin önünde kendinden geçmiş
bir ilkel kalabalık meşaleleri pencerelere uzatıyor,
sevinçli seslerle ‘ölüm’ü çağırıyorlardı.
O meydanda askerler de vardı, polisler de, it-
faiyeciler de... Filme çekildiğinde görüldü, su-
bayların da yığınların içinde olduğu... Ama kim-
se bu vahşete dur demiyordu. Belki de içlerinden
alkışlıyorlardı! Aziz Nesin ve arkadaşlarını yok et-
meyi kutsal bir görev mi sayıyorlardı, yoksa insan
dışı varlıklarının bir gereği mi?
Rastlantıyla ben Sıvas’ta değildim. Ama pek çok
dostlarım ordaydı. Kimi, akıl almaz bir talihle ölüm-
den kurtulabildi, ama şairler, yazarlar, genç sa-
natçılar ölümden kaçamadı... İçlerinden biri de sev-
gili Asım Bezirci’ydi. Son dakikaya kadar ellerinde
sopalarla katilleri bekleyenlerden biri de oydu...
O fotoğrafı nasıl çekmişler? Ellerine geçirdikleri
sandalye parçaları, süpürge sapı gibi şeylerle ken-
dilerini korumaya hazırlanmışlar! Üç şair... Metin
Altıok, Behçet Aysan, Uğur Kaynar... O uydur-
ma silahlar bir işe yaramadı. Alevler içinde, du-
manlar altında, her an saldırgan kalabalıkların gel-
mesini bekleyerek çekip gittiler dünyamızdan... Ya-
zılmış yazılmamış şiirler bırakarak...
Pek çok kitap yazıldı. Destanlaşan anlatımlar-
la anıları ölmezleştirildi. Ama neye yarar? Katiller,
o insanlık dışı yaratıklar şimdi bir yerlerde
yaşamaktalar... Duruşmaları yıllarca sürdü. Yar-
gıç karşısında, işledikleri suçun önemini anla-
madan, otuz altı yurttaşın gözler önünde yok edi-
lişinin sorumluları olduklarını benimsemeden,
hatta bir çeşit gurur bile duyarak...
Sıvas güzel bir kenttir. İnsanları da bizdendir.
Ben kaç kez geldim gördüm, Sıvas’ı, Sıvaslıları...
Hiçbir benzerlik yok, 2 Temmuz günü aydınlara
saldıran o kalabalıktakilerle hiçbir yakınlıkları
yok! Nerden, nasıl geldi o ilkel kalabalık, hangi kor-
kunç dürtülerle insan olmaktan çıktı?
2 Temmuz 2009 günü okumanızı istediğim bir
kitap var. Olayı yaşamış bir yazarın romanı.. Her
şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatan, nerdeyse
tarihsel de bir önem taşıyan ‘Burhan Günel’in
“Ateş ve Kuğu”su...
Metin Altıok da Behçet Aysan gibi önceden duy-
muş gelecekte bir şeylerin olacağını şöyle yazmış:
“Üzülme altıok metin/ hüzünlerle geçen taraz-
lanmış ömrüne/ Sen yoğun sis içinde sesi duyu-
lan/ uzak bir çandın bir zaman”...
Evet, zaman geçer utanç kalır!
PENCERE
Hukuk ve Ekonomi
Yazısı...
Kıdemli Kurmay Albay Dursun Çiçek’in tu-
tuklanmasına hiç şaşmadım...
Ergenekon bu...
Tüm şaşkınlığımı birinci iddianamede bana yö-
nelik sayfaları okurken harcamıştım...
Daha önce de söylemiştim, yarım yüzyıldan be-
ri mahkemelere girer çıkarım; hepsinden aklan-
dım, tek sabıkam yoktur; Cumhuriyet Türkiye-
si’nde şimdiye dek hukuk ve yasa mantığına ay-
kırı, gerçeklere ters ve uçuk böyle bir iddianame
yazılmadı...
Ya soruşturmanın gelişmesine ne demeli?..
Tutuklanıp içerde yatanlara bir göz atınca, Er-
genekon’un hukuk dışı bir siyasal eylemin terti-
bine dönüştüğünü anlamak zor değil...
Kıdemli Kurmay Albay Dursun Çiçek’in adını da
Profesör Dr. Türkan Saylan’ın isminin yanına ya-
zın...
Ergenekon tertibine hukuk ve yasalar açısından
el konulmazsa, bu eylemler sürecek, yayılacak,
tırmanacak...
Tertip şimdi Ankara’da Genelkurmay’a yöneldi...
Tertibin “ucu açık”...
Ilımlı İslam Devleti projesine dönük tertibin ce-
maat lideri Amerika’da yerleşmiş Fethullah Gülen...
Artık işin gizlisi saklısı da yok...
Tertip şimdi Genelkurmay Başkanı Orgeneral
İlker Başbuğ’u hedefe oturttu...
Ya Başbakan RTE?..
Milli Güvenlik Kurulu’nun toplandığı, Albay
Dursun Çiçek’in sorguya çekilip tutuklandığı
gece, RTE, TV’lerde ulusa sesleniyordu...
Program önceden hazırlanmıştı...
Suratı gergindi RTE’nin...
Yüzü asıktı...
Ekonomideki başarılarını yere göğe koyamıyor,
umutları pompalamaya çalışıyor, müjdeler veri-
yordu...
Gerçeğin G’si bile yoktu konuşmasında...
Ergenekon’da nasıl gerçeğin G’si yoksa, eko-
nomik durumda da gerçeğin G’si yoktu...
Peki, bu halk, bu millet, bu toplum daha ne ka-
dar süre Ergenekon masallarıyla uyutulabile-
cekti?..
Ekonomik çöküntüye ilişkin rakam vermeye-
ceğim; TV’lerde, gazetelerde sayılar, çöküntü
oranları, gerileme rakamları, korkutucu göstergeler
sergileniyor...
Ekonomik krizin dünya olimpiyatında birinciyiz...
Halk RTE’nin “Kriz bize teğet geçecek” lafına
inanmış mıydı?..
Ergenekon tertibinde RTE’nin laflarına ne ka-
dar inanıyordu?..
“Eveleme, develeme, devekuşu kovalama, misk-
ü amber, çengi çember” kabilinden palavralarla
uyutulan bu millet elbette gerçeği görecektir...
Çoğu gitti..
Azı kaldı...
Ergenekon tertibindeki sahtekârlıkla ve eko-
nomideki üçkâğıtçılıkla idare-i maslahat politikası
sonuna yaklaştı...
Hiçbir devlet, hiçbir millet, hiçbir halk böylesi-
ne kandırılamaz...
Y
õllar önce okuduğum fakat
adõnõ unuttuğum eserlerinin
birinde Kerim Sadi, Fa-
tih’in İstanbul’u aldõktan
sonra istese bile Patrikhaneyi
kaldõramayacağõnõ yazõyordu. Bu yargõ, bi-
zim bildiklerimizle, öğrendiklerimizle
çelişiyordu. Nasõl olabilirdi? Öyle ya, İs-
tanbul’un fethiyle gücünün doruğuna
ulaşan Fatih’in Patrikhane’yi kaldõrmak
elinde değil miydi? Buna karşõ çõkacak
herhangi bir güç olmadõğõna göre Fatih,
Patrikhane’yi basõp kapatamaz mõydõ? Üs-
telik Patriklik makamõ da boştu zaten. Bü-
tün bunlara karşõn Fatih, Patrikhane’nin
varlõğõna son verebilir miydi? Hayõr, ve-
remezdi. Niçin? Çünkü bu, onun temsil et-
tiği düzenin ruhuna, özüne aykõrõydõ.
Konuyu biraz yakõndan irdeleyelim:
Osmanlı zihniyeti
Osmanlõlar gittikleri yerlerde var olan
düzeni ihtilalci diyebileceğimiz yöntem-
lerle değiştirmekten özenle kaçõndõlar. Ül-
kelerin kargaşaya düşmemesi için eski
alõşkanlõklarõ, gelenekleri, özellikle “ka-
nunukadim”i korudular. Neydi kanunu-
kadim? Kadim, kırk elli yıla denmez;
kadim oldur ki evvelin kimesne bil-
meye.. Bundan anlaşõlacağõ gibi kadim,
kõrk elli yõllõk bir süreci kapsamõyor ter-
sine, öncesini kimsenin bilemeyeceği bir
zaman dilimini anlatõyordu. Bu yüzyõllarca
Osmanlõ zihniyetine egemen olan temel
bir görüştü.
Ekonomik alanda da bu gelenekçilik
ağõr basmaktadõr. Mehmet Genç’in be-
lirttiği gibi, bütün ekonomik düzenleme-
lerde gelenekçilik sõkõ bir biçimde uyulan
bir ilke niteliğindedir. İşte Fatih’in Pat-
rikhane’yi kaldõrmamasõnõn, kaldõrama-
masõnõn ana nedenlerinden biri, belli baş-
lõcasõ budur.
Nitekim Yorga’nõn değindiği gibi,
Türkler daha önce fethettikleri kentlerde
piskoposlara ve metropolitlere bütün yar-
gõ ayrõcalõklarõnõ, kimi gelir kaynaklarõ-
nõ ve önemli makamlarõn bir kõsmõnõ bõ-
rakmõşlardõr. Yine unutmamak gerekir ki
o yüzyõllarda Batõ dünyasõnda asla gö-
rülmeyen bir olgu, Osmanlõ İmparator-
luğu’nda yaşanabiliyordu. Üç büyük di-
nin ibadet yerleri, Topkapõ Sarayõ’nõn he-
men ötesinde bir arada rahatlõkla yükse-
lebiliyordu.
Kiliseler arasındaki anlaşmazlık
Fatih ne Rum ne Ermeni ne de Musevi
cemaatini başsõz bõrakabilirdi. Ayrõca
Ortodoks ve Katolik kiliseleri arasõndaki
anlaşmazlõğõ da biliyordu. Bu çelişkiden
yararlanmasõnõ bildi. Kaldõ ki Fatih, Hõ-
ristiyan Ortodoks Kilisesi’nin hiyerarşik
yapõsõnõ değiştirmek istemiyordu. Bu-
nun kendisine de yararlõ olacağõnõn bi-
lincindeydi. Fatih’in buyruğu üzerine ki-
lisenin önde gelenleri, Doğu ve Batõ ki-
liselerinin birleşmesine karşõ olan büyük
bilgin Gennadius Scholarius’u patrik
seçtiler.
Gennadius, huzura çağrõldõ. Yeni patrik
ilan edildi. Fatih’le birlikte yemek yedi.
Kendisine değerli bir kaftan armağan
edildi.
Fatih avlunun ortasõna kadar ona eşlik
etti ve Patrik, padişahõn atlarõndan birine
binerek evine döndü. Fatih’in Patrikha-
ne’yi iki kez ziyaret etmesi ve patriğin is-
teklerini yerine getirmesi, Rumlar arasõnda
son derece olumlu bir izlenim bõrakmõş-
tõr. Rum Ortodoks Kilisesi’nin yeniden ör-
gütlenmesi ve güçlenmesine karşõlõk Fa-
tih, Şeyhülislamlõğõ daha işlevsel bir ko-
numa getirmiştir.
Fatih, Ortodoks Kilisesi’nin evrensel-
liğini tanõmõş oluyordu. Ancak Bizans İm-
paratorluğu’nun tersine, kilisenin iç işle-
rine hiçbir biçimde karõşõlmamasõ, padi-
şahlarõn “devlet reisi”, patriklerin de
“ruhani reisleri” olarak kalabilmeleri il-
kesi gözden uzak tutulmamalõdõr (Cum-
huriyet, 5-6 Mayõs 1965). Balkanlar’da-
ki Slav kiliselerine Rum ruhani reisleri-
nin atanmasõ ile Patrikhane daha güçlen-
di. Daha sonra Suriye, Filistin, Mõsõr, Kõb-
rõs ve Rusya Ortodokslarõ da İstanbul Pat-
rikliği’ne bağlandõ. Bütün bunlar düşü-
nüldüğünde, İstanbul’un fethinin Ortodoks
Kilisesi’ne ne kadar geniş olanaklar sağ-
ladõğõ açõktõr.
Fatih, Osmanlõ padişahlarõnõn, günü-
müzdeki sözcüklerle, en hoşgörülülerin-
den ve özgür düşüncelilerinden biriydi.
Geçmişi günümüz kavramlarõyla açõk-
lamak, tarihçilerin en büyük açmazlarõn-
dan biridir. Hoşgörü, özgür düşünce vb.
günümüzde kullanõlan sözcüklerdir. Yi-
ne de bunlarõ geriye dönük olarak kulla-
nõyoruz.
Başka çaremiz de yoktur. Bunun öte-
sinde Fatih her şeye ilgi duyan inanõlmaz
ölçüde meraklõ biriydi. Hõristiyanlõğõ an-
lamak için de özel bir ilgi ve çaba gös-
termekten geri kalmadõ. Bu onun kişisel
isteğine bağlõ olduğu gibi yönetimi altõ-
na giren geniş bir kitlenin dinsel inanç-
larõnõ anlamak kaygõsõndan da ileri gel-
mektedir. Bunun dõşõnda bu merakõn,
Fatih’in bütün uyruklarõnõ Hõristiyanlõğa
döndürmek arzusundan ileri gelebileceği
gibi iddialarõn hiçbir anlamõ yoktur.
Günümüze ulaşmadı
Fatih, Patrik Gennadius Scholarius’la
Pamma Khristo Manastõrõ’nda (Fethiye
Camii) Hõristiyan inancõ üzerine tartõş-
maya girişti. “Bir tercüman aracılığıy-
la” Patrik’ten bu dinin bütün esaslarõnõ
açõkça anlatmasõnõ ve açõklamalarõn ya-
zõya dökülmesini rica etti.
Patrik’in kaleme aldõğõ, Türkçesi Fatih’e
sunulan bu metin, Gennadius İtikatna-
mesi olarak bilinir. Fakat bu ayrõntõlõ ra-
por günümüze ulaşmamõştõr. Günümüze
gelen özet metin, Grek harfleriyle fakat
Türkçedir.
İtikatnameyi, Kâtip Mahmut Çele-
bi’nin babasõ Karaferye Kadõsõ Ahmet
Türkçeye çevirmiştir. Fatih’e sunulan
Türkçe çeviri, Grek harfleriyledir. Avru-
pa’da basõlan ilk Karamanlõca (Grek
harfleriyle Türkçe) risale budur. Bu İti-
katnamenin, Türkçenin tarihsel gelişimi
açõsõndan büyük bir değer taşõdõğõna şüp-
he yoktur.
Fatih,PatrikhaneveGennadiusİtikatnamesi
Zeki ARIKAN
Fatih, Patrik Gennadius Scholarius’la Pamma Khristo Manastõrõ’nda
(Fethiye Camii) Hõristiyan inancõ üzerine tartõşmaya girişti. “Bir tercüman
aracõlõğõyla” Patrik’ten bu dinin bütün esaslarõnõ açõkça anlatmasõnõ ve
açõklamalarõn yazõya dökülmesini rica etti. Patrik’in kaleme aldõğõ, Türkçesi
Fatih’e sunulan bu metin, Gennadius İtikatnamesi olarak bilinir. Fakat bu
ayrõntõlõ rapor günümüze ulaşmamõştõr.
H
astalõklõ kapi-
talist sistemin
bizlere sundu-
ğu ilişki ağlarõ yaşa-
mõmõza her yönüyle
müdahale ediyor. Bu
müdahaleler uzun ve
kõsa vadeli olmak üze-
re günden güne etkisi-
ni derinleştirirken, bu
derinleşme ile birlikte
aklõmõzdan geçenleri
ve gelecek için neler
planlayacağõmõzõ, na-
sõl planlayacağõmõzõ da
belirliyor.
Artõk gençlerin en
büyük hayali dünyayõ
değiştirmek, keşfet-
mek, derin ve unutul-
maz aşklar yaşamak
değil, yaşlandõklarõn-
da ne kadar emeklilik
parasõ alacaklarõnõ ve
bu parayõ şimdiden na-
sõl fazlalaştõracağõnõn
hesabõnda. Yani yaşa-
mõn başõnda, yaşamõn
son dönemlerini plan-
lama çabasõ.
Kapitalist sistem
Ülkemizde kapitalist
ilişkilerin derinliği göz
önünde olmakla birlik-
te, Avrupa’da yaşanan
sancõ, kapitalist siste-
min yapõ taşlarõnõ oluş-
turmasõ nedeniyle daha
derin.
Anaokulunda oyun
oynamasõ gereken ço-
cuklar, çocukluklarõnõ
yaşayamadan, önleri-
ne çõkacak büyük yarõ-
şa hazõrlanõyorlar. Bir
yabancõ dil yetmezken
ikinci, üçüncü...
Yaşamõn tek amacõ,
bu yarõşa en iyi nasõl
dahil olabilir ve kaza-
nanlardan biri olabili-
rim.
Hiçbir sosyal etkin-
likte bulunmayan, bu-
nun zaman kaybõ oldu-
ğuna inanan gençler,
kapitalizmde yerimi en
iyi şekilde nasõl alabi-
lirim yarõşõnda.
Dünya bu deliliğe
kendini kaptõrmõş gi-
derken, elbette eğitim
sistemi de bu deliliğe
kendini en iyi şekilde
nasõl uydurabileceği-
nin hesabõnõ yapõyor.
İlkokullar, ortaokullar,
liseler ve elbette üni-
versiteler.
Şaşkõn bakõşlarla ve
ne yazõk ki bu duruma
dahil olarak yaşarken,
sevindirici haberlerin
umut verici rüzgârõna
kapõlmõyor değiliz.
Kapitalist dünya eko-
nomisinin insanõ bir
alet gibi görüşü, eğitim
ve iş alanõnda insan de-
ğil birer alet yaratma
girişimine karşõ sesler
yükseliyor sokaklar-
dan.
Almanya’da geçen
hafta organize edilen
ve etkisi hâlâ devam
eden bir haftalõk eğitim
grevinden (Bildungss-
treik 2009) bahsediyo-
rum.
Sadece ekonomik
amaçlara hizmet etme
yolunda hõzla ilerleyen
eğitim sistemi, bir haf-
talõk bir protesto ile
ciddi eleştirilere uğru-
yor.
Velilerden öğret-
menlere, üniversite öğ-
rencilerinden akademik
personele kadar herke-
sin desteğini alan ve
17 Haziran Çarşamba
günü en büyüğü dü-
zenlenen protestolara
Almanya’nõn farklõ
kentlerinden 200.000’-
den fazla insan katõldõ.
Parasõz eğitim hakkõ
başta olmak üzere
“Bachelor” sistemi ile
sadece 6 dönemde üni-
versite mezunu yarat-
maya çalõşan yeni Al-
man eğitim planõ yer-
den yere vuruluyor.
Bu yeni sistemin Av-
rupa’da eğitim içinde-
ki birliği sağlayacağõ
argümanõ ile gelen sis-
tem savunucularõ, öğ-
rencilerin kapitalist sis-
teme, gerçek akademik
bilgilerle donatõlmamõş
insanlar yetiştirme ar-
gümanõ ile karşõ çõkõlõ-
yor. 6 dönemlik yani 3
yõllõk bir üniversite eği-
timinin fabrikada mal
üretmeye benzediği ifa-
desinde bulunan öğ-
renciler, bu yöntemle
düşünen, üretken in-
san yaratõlamayacağõ
savõnda.
Bir yandan bu geliş-
meler devam ederken
öte yandan Stuttgart
Üniversitesi’nde Mas-
ter Plan adõ altõnda or-
taya atõlan ve amacõ
teknik bölümlerin güç-
lendirilerek sosyal bi-
limlerin zayõflatõlmasõ
ve süreç içinde kapa-
tõlmasõ tehlikesi, geniş
tartõşma ve tepkilere
yol açõyor.
Yetiştirdiği Kant’la,
Habermas’la gurur
duymuyor artõk Alman
eğitim sistemi.
Eğitim kurumları
Öğrenci kimliğimle
ben de bu protestolarda
yerimi alõrken, “Böyle,
Almanların ülkesi,
aptalların ülkesi” pan-
kartõ ile karşõlaşõyo-
rum. Her ülkede en
önemli kurumlar elbet-
te eğitim kurumlarõdõr.
Onlarõn niteliği gele-
cek nesillerin de niteli-
ğini belirleyecektir.
Almanya’da kapita-
list sistemin etkisi ile
eğitim sisteminde orta-
ya çõkan çatlaklarõ, ya-
rõklarõ kendi gelecek-
lerine bir saldõrõ olarak
görüyor gençler, aileler.
“Burdayız, sesimiz
yüksek, çünkü birile-
ri bizden eğitimi çalı-
yor” sloganlarõ kula-
ğõmda ayrõlõrken ey-
lem yerinden, uzaklar-
daki ülkem aklõmda
hep. Eğitim sisteminin
ayaklarõ üstüne basa-
madõğõ, güçlü beyinle-
rin ziyan edildiği, ge-
leceğin çalõndõğõ ül-
kem. Arkama dönüyo-
rum tekrar ve bu dal-
ganõn dünyaya dağõl-
masõnõ umut ediyorum
her şeye rağmen...
Amerikan Rüyasõ: Her Şey Sadece Ekonomi İçin!
Nurcan DİKME
SAYFA CUMHURİYET 2 TEMMUZ 2009 PERŞEMBE
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Her ülkede en önemli kurumlar elbette eğitim kurumlarõdõr.
Onlarõn niteliği gelecek nesillerin de niteliğini belirleyecektir.
Almanya’da kapitalist sistemin etkisi ile eğitim sisteminde ortaya
çõkan çatlaklarõ, yarõklarõ kendi geleceklerine bir saldõrõ olarak
görüyor gençler, aileler.