25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 13 TEMMUZ 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL ‘Nüfus Artışı’: Ekonomik ve Sosyal Krizler Geri kalmõş ve gelişmekte olan toplumlarõn günümüzdeki “in- san manzaralarına” bakõldõğõnda, gelecekteki görüntülerinin umut verici olmadõğõ anlaşõlmaktadõr. Günümüzde bütün top- lumlarõ baskõ altõna alan ekonomik ve sosyal krizler daha da artacağa benzemektedir. Bu olumsuzluklarõn kaynağõ, denetim altõna alõnmayan (ya da alõnmak istenmeyen) “hızlı nüfus artışında” aranmalõdõr. İstatistikler, dünyadaki nüfus artõş hõzõnõn gelişmiş ülkeler- de yüzde 0.5 olmasõna karşõn, gelişmekte olan ve geri kalmõş ülkelerde, yüzde 2-3 gibi çok yüksek oranlara ulaştõğõnõ gös- termektedir. Bu hõzlõ nüfus artõşõ da dünyanõn doğal, ekonomik ve sosyal dengelerini değiştirmekte, etkileyip bozmaktadõr. Bugün gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki çoğunluk, aç, susuz, barõnaksõz ve eğitimden yoksun yaşamakta, daha doğ- rusu hayatta kalmaya çalõşmaktadõr. Dünyanõn gelişmiş ülkelerinin yarõnlarõ da sorunlara gebe- dir. Bilim insanlarõna göre insan vücudundaki “sağlıklı hücre- ler” bilinçlidir ve bu bilinçle bölünüp çoğalarak ölen hücrelerin yerini alõrlar. Sağlõklõ hücreler, yaralanan dokularõ da onarma yeteneğine sahiptir. “Kanser hücreleri” ise bilinçsiz ve denetimden çõkmõş ola- rak sõnõrsõz bir biçimde çoğalõp kitle (tümör) oluşturarak do- kularõ ya da organlarõ tahrip edip işlevsiz duruma getirmekte- dir. Kanser hücreleri ayrõca, kan ya da lenf dolaşõmõ yolu ile baş- ka bölgelere göç ederek (metastaz) yeni koloniler oluştururlar. Geri kalmõş toplumlar gözlemlendiğinde, “Toplumlar da kanser olabilir mi?” sorusu insanõn aklõna takõlmaktadõr. Küresel õsõnma, ekonomik ve sosyal krizlerin kaynağõnõ “hız- lı nüfus artışında” aramanõn doğru olacağõ görüşündeyiz. Bu nüfus artõşõ sürdüğü sürece, geri kalmõş toplumlarõn so- runlarõnõn ve krizlerinin engellenmesi olanaksõz görünmektedir. Ekilebilir tarõm alanlarõ hõzla azalmakta, küresel õsõnma ile birlikte azalan yağõşlar, dünyanõn her yöresinde suyu, en kõy- metli madde olarak ortaya çõkarmõştõr. Ayrõca küresel kapital dünyayõ, özellikle de geri kalmõş ül- kelerin, “taşına, toprağına el koyarak” bu ülke insanlarõnõ yok- sulluk, açlõk ve susuzlukla baş başa bõrakmaktadõr. Bu konuda en geçerli kanõt da “nüfus istatistikleri”dir. 1800’lü yõllarda 1 milyar, 1900’lü yõllarda 2 milyar olan dün- ya nüfusu, 2009 yõlõnda 7 milyara ulaşmak üzeredir. Son 100 yõllõk sürenin dünya nüfusunun tarihte en fazla artõş gösterdi- ği dönem olarak gösterilmektedir. Robert Thomas Malthus (1788-1834), yõllar önce nüfus ar- tõşõnõn denetim altõna alõnmasõnõn gerektiğini savunan bir İn- giliz ekonomisti ve nüfus bilimcidir (demograf). Malthus’a göre nüfus artõşõ denetim altõna alõnmayan top- lumlarda nüfus, “geometrik dizi” olarak (1, 2, 4, 8, 16, 32,64…..) artarken insanlarõn yaşamlarõnõ sürdürmeleri için ge- rekli gõda, barõnma, sağlõk, eğitim vb. temel gereksinimleri “arit- metik dizi” (1, 2, 3, 4, 5 …) olarak artacağõ için, sonuçta top- lumlar açlõk, savaş ve salgõn hastalõklarla karşõ karşõya kala- caktõr. Malthus’un bu görüşü ortaya attõğõ 1800’lü yõllarda ista- tistikler, dünya nüfusunun 1 milyar kişi olduğunu açõklamak- tadõr. Bugünkü istatistiklere göre dünya nüfusunun 7 milyara yaklaştõğõ varsayõlmaktadõr. Bugünün penceresinden bakõldõğõnda, bu nüfus artõşõ ile ge- lecekteki “insan manzaralarının” iç açõcõ olamayacağõ gö- rülmektedir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 13 Temmuz İşte o yontular Yukarıdaki fotoğrafları M. Murat Önder, Gençlik Parkı havuz başındaki iki yontunun buharlaşmasından az önce çekmiş. Şimdi o yontular yok. Nerede oldukları, ne olacakları belli değil. CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün dediği gibi: “Kamuoyu duyarlı olmak zorunda. Yoksa o yontuların yerinde çaydanlık ya da semaver görebiliriz.” Bakanlığın ünsüzleri Prof. Dr. Emrullah Güney, Milli Eğitim Bakanlığı’nca yayımlanan “Öğretmen Okullarının 160. Yılı” başlıklı kitabında bu okullardan mezun “ünlüler”den sayılmayanları belirlemiş: Mahmut Makal, Mustafa Özer, Fakir Baykurt, Mahmut Yağmur, Osman Bolulu, Mehmet Başaran, Talip Apaydın, Adnan Binyazar, Osman Şahin, Emin Özdemir, Hazım Zeyrek, Dursun Akçam, Ümit Kaftancıoğlu, Ali Yüce, Behzat Ay, Abdullah Demirtaş, Hayati Tahsin Yılmaz. Emrullah Güney, Öğretmen Dünyası dergisinde konuya ilişkin yazısını, Milli Eğitim Bakanlığı görmezden gelse de, sayısız aydının ışığının sönmeyeceğini vurgulayarak bitirmiş: “Güneşler balçıkla sıvanarak karartılamıyor.” Hastane TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üs- kül’ün, cezaevlerinde hastalanan tutuklular için “hastane hapishane” kurulması önerisini biliyorsunuz. Aynı Zafer Üskül’ün, anayasa hukukçusu olmamasına karşın, medyada kendisine anayasa hu- kukçusu denmesine itiraz etmeyip anayasa hukukçusu olarak ko- nuştuğunu da biliyorsunuz. O zaman, anayasa hukukçusu olmayıp anayasa hukukçusu ola- rak konuşan Zafer Üskül’ün insan hakları komisyonu başkanlığına getirildiğinde insan hakları adına yaptığı “hastane hapishane” öne- risini niye yadırgıyorsunuz? Hem de hapishane içinde lüks duruşma salonları yapılıp adalet dağıtılırken... Milli irade AB Uyum Komisyonu üyesi CHP’li Osman Coşkunoğlu, AB’ye sunulan “Katılım Öncesi Ekonomik Program”a (KEP) ulaş- mak istedi. Ulaşamadı. Çünkü, gizli tutuluyordu. Soru önergesi verdi: “Milletimizi yakından ilgilendiren KEP gibi raporları milli iradenin temsilcisine göstermeden, TBMM ile veya ulusumuzla paylaşmadan önce AB’ye sunulmasının gerek- çesi nedir?” Devlet Bakanı ve Başmüzake- reci Egemen Bağış yanıtladı: “KEP, TBMM tarafından yetki- lendirilmiş yürütme organı olan hükümetlerin onayından geçmek- tedir.” Kısacası, “Yetki bende; KEP, milletvekilinin neyine” demeye ge- tirmiş. “Milli irade, milli irade” diyorlar ya, al sana milli irade... Her şey, Bartınlı gazetecilerin Gazze saldırıları sonrası Filistin Gazeteciler Sendikası’na yolladıkları destek mektubu ile başladı. Mektup başta Birleşmiş Milletler olmak üzere birçok uluslararası kuruluşa yollandı. Sonrasında, Irak’ta yaşanan olaylara da tepki gösterilmesi, bu konuda girişimlerde bulunulmasına karar verildi. Bartınlı gazeteciler, kolları sıvadılar. Kimi fotoğraflar buldu, kimi Türkmenlerle buluştu, kimisi de Türkmen örgütleri temsilcileri ile söyleşi yaptı. 8 sayfadan oluşan bir gazete hazırladılar. Adını da “Kerkük’ün Sesi” koydular. Gazeteyi Bartın’da bastıracak matbaa bulamadılar. Karadeniz Ereğlisi imdatlarına yetişti. Gazeteci Ali Ceylan matbaasının kapılarını bu girişim için açtı ve gazetenin ilk sayısı şubat sonunda yayımlandı. Bin adedi de Kerkük’e gönderildi. Bartın Gazeteciler Derneği Başkanı Güngör Yavuzaslan, coşkuyla diyor ki: “Irak’ta haklı bir mücadele veren Türkmen kardeşlerimize destek olmak amacıyla aylık olarak bu gazeteyi arkadaşlarımızla hazırladık. Düzenli olarak yayımlanacak gazetemiz ile Bartınlılar olarak milli meselelerimize sessiz kalmadığımızı göstermiş olduk. Yakında dernek olarak gerekli izinleri alırsak ‘kardeş mektuplar’ kampanyası ile Bartınlı ve Kerküklü öğrencilerimizi mektup arkadaşı yapacağız. Bize destek veren tüm dostlarımıza teşekkürlerimizi sunuyoruz.” Kerkük’ün Sesi HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Yine Tütün Yasağı Üzerine Bizim Orhan’la (Bursalı) arkadaşlığımızın geç- mişi 1960’lı yılların sonuna uzanır. Şimdi olduğu gibi o yıllarda da önce düşünüp sonra konuşan, soğukkanlı, öfkesini bastırmayı bilen bir insandı. Dünkü yazısını sigara yasağına ve bireysel öz- gürlüğe ayırmış; ilk paragrafında benim 6 Temmuz tarihli “Nikotin Yasağına 13 Gün Kaldı” başlıklı ya- zımdan da söz ediyor. Yazılarında görmeye alıştığım o soğukkanlı bi- çeminin tersine dünkü yazısında söz konusu ya- sağa ilişkin farklı düşünenlere karşı duyduğu öf- keyi saklamayı başaramamış, belki de saklamak istememiş, bilemiyorum. Başkaları ne düşünür, ne söyler, ne yazar be- ni bağlamaz ama ben bugün de bir hafta önce- ki yazımda dile getirdiklerimin arkasındayım. Tütünün insan sağlığına verdiği zararı bilmek- le birlikte tütün ürünleri tüketicilerinin bireysel öz- gürlüklerine tüketmeyenlerinki kadar saygı gös- terilmesi gerektiğini düşünüyorum. “Sigara yasağı olmamalı” demiyorum, özellikle kamusal alandaki toplu mekânlarda bu yasağın titizlikle uygulan- masını savunuyorum. Fakat tütün ürünleri tüketicilerinin de bir yemek sonrasında kahvesinin yanında bir sigara tüttür- meye hakkı olduğuna inanıyorum. Sorun da bu- rada başlıyor zaten. Orhan Bursalı gibi düşünenler “her yerde ve herkese yasak” anlayışındalar, bense burada bir seçenek oluşturulabilir görü- şündeyim. Orhan, “Pek yakın gelecekte, sigara içimi gibi ‘bireysel özgürlük tercihleri’, sağlıkta ekstra prim ödemelerini de gündeme getirebilir. Yanlış da ol- maz!” diyor buna katıldığım gibi, zararları bilim- sel olarak saptanmış tüm ürünlerin kullanıcıları- nın da bu kapsama alınmalarını doğru buluyorum. Türkiye’de içkili lokanta kadar, hatta çok daha fazla içkisiz lokanta var; yemekte alkollü içki tü- ketmek isteyen içkilisine, tüketmek istemeyen de içkisizine gidiyor. Benzer bir uygulama tütün konusunda niçin uygulanamasın? Lokantalar, kahvehaneler, barlar vb. mekânla- rın kapılarına “Burada sigara içilir” ya da “Bura- da sigara içilmez” diye tabelalar asılır, dileyen di- lediği yere gider. Yoksa sigara, puro, pipo kul- lanmayanların, sağlıklarına özen gösteren “bilinçli” insanların ille de bunların içildiği “hava- sı zehirli” mekânlara gitmeleri bir zorunluluk mu- dur? Ya da bu “bilinçli” insanlar elbirliği edip top- lumun bilinçsiz kesimi olarak gördükleri “tütün mahkûmlarını” kurtarmak için kutsal bir seferberliğe mi soyunmuşlardır? Konu alkollü içki olduğunda ne yapacağız? Öy- le ya kim, alkolün insan sağlığına tütünden daha az zararlı olduğunu söyleyebilir ki? Yükselen itirazları duyar gibiyim: “Alkol havayı zehirlemediğinden pasif içicilik diye bir şey yok ki!” Doğru, ama bu itiraz, tütünün “her yerde” ya- saklanmasını haklı çıkarmıyor; söz konusu me- kânların “sigara içilir” ya da “sigara içilmez” diye ayrılmamasına, tütün tüketicilerine hiçbir hak ta- nınmamasına, topyekûn yasakçılığa gerekçe oluşturmuyor. Özellikle eğitim düzeyi yüksek toplum kesim- lerinde tütün ürünlerinin kullanımına karşı güç- lendiği günümüz ortamında, tütün kullanıcılarının seçim özgürlüklerini savunmanın hiç kolay ol- madığının farkındayım. Buna karşın yine de dev- letin yurttaşlarının gidecekleri mekânı seçmeleri- ne olanak tanıyacakları yasal düzenlemeleri yap- ması gerektiğine inanıyorum. Ne var ki devlet bugün, “laiklik karşıtı eylemle- rin odağı” olduğu Anayasa Mahkemesi’nce tes- cil edilmiş bir iktidar tarafından yönetiliyor. Bu yö- netim altında, “Sigara içmek isteyen gitsin, evin- de içsin!” yaklaşımını doğru bulmuyorum, yarın sı- ra alkole geldiğinde bugünkü yasak savunucu- larının yine aynı katılıkla “Alkol almak isteyen evin- de alsın!” deyip demeyeceklerini merak ediyorum. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Osmanlõ dev- letinde saray ve yönetim görev- lileriyle din adamlarõna ve- rilen ödenek. 2/ Harman dövü- lüp kalktõktan sonra yerde ka- lan toz ve sa- manla karõşõk ta- neler. 3/ Kalõn su buğusu... Yurdumuzda bir õr- mak. 4/ Mahkeme so- nucunu gösteren resmi belge... İskambilde bir renk. 5/ Isõ sağlamak için yakõlan madde. 6/ Sevinç belirten bir ün- lem... Kore Savaşõ sõ- rasõnda, VIII. ABD or- dusunun yok olmak- tan Türk birliğinin di- renişi sayesinde kurtulduğu savaş. 7/ “Bu dünyayõ ku- ran ---/Ne hoş sağlam temel atmõş” (Âşõk Veysel)... Ka- radeniz Bölgesi’nin doğusunda yaşayan bir halk. 8/ Ar- sõz, sõrnaşõk. 9/ Bir çeşit çörek... Müzikte, armoni ku- rallarõna göre üst üste bindirilmiş sesler. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Klasik mantõk ve matematikte, kanõtlamaya gerek duymaksõzõn doğru olduğu kabul edilen önerme. 2/ Bü- tün varlõk türlerinin Tanrõ birliğinde var olduğu inan- cõ. 3/ Kir, leke... Donuk renkli. 4/ Bir zaman birimi... Bir düşünce yazõsõ türü. 5/ Söz, lakõrdõ... Bir çeşit kü- çük atmaca. 6/ Sõcaklõğõ çok yüksek ya da çok düşük olmayan yer... Akõm şiddeti birimi kiloamperin kõsa ya- zõlõşõ. 7/ Osmanlõ devletinde haberci olarak kullanõlan görevlilere verilen ad. 8/ Spor karşõlaşmasõ... Radyum elementinin simgesi. 9/ Kimyasal tepkimenin olmasõ- nõ ya da hõzõnõn değişmesini sağlayan madde. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B O M B A R D O N A M İ R A U R A R E T İ H R A Z A G A Ç M A K A R S E K İ M O T İ T M E K A B A N B E T Ö R E N S E C İ K A R A D Ü Z E N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 İnşaat Mühendisleri Odası Su Çalışma Grubu’nun hazırladığı “Su Hakkı Raporu”ndan, kent şebeke suyu özelleştirmelerinden kimi örnekler: İzmit: Özelleştirilmiş suyu İstanbul Büyükşehir Belediyesi “fiyatı yüksek” olduğu gerekçesiyle satın almayınca, anlaşma “al veya öde” kapsamında Hazine garantili olduğu için dereye akıtılan suyun parası firmaya ödendi. Antalya: Kentin suyu Fransız su devi Suez firmasına geçti ve su fiyatları özelleştirmeden sonra yüzde 130 arttı. Edirne: Suyun özelleştirilmesinde yolsuzluk yaptığı ortaya çıkan konsorsiyumun, aynı yöntemlerle 9 kentte daha suyu özelleştirmeye çalıştığı ortaya çıktı. Çeşme: 2001 yılının ilk çeyreğinde 1 metreküp suyun 1 dolara satıldığı Çeşme, su fiyatlandırılmasında Türkiye birincisi olurken, borç veren kuruluş Dünya Bankası su fiyatının 2.4 dolara çıkarılması için belediyeyi zorlamaktadır. Su özelleşirse
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle