Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 13 TEMMUZ 2009 PAZARTESİ
10 PAZARTESİ SÖYLEŞİLERİ
DEĞİŞEN DÜNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
Dağ Bir Kez Daha
Fare Doğurdu..
İtalya’nın L’Aquile kentinde 8-10 Temmuz tarihleri
arasında gerçekleşen, gezegenin en gelişmiş sekiz
sanayi ülkesinden oluşan G-8’lerin toplantısından söz
ediyoruz.
BM’nin küresel ölçekte Kyoto Protokolü’nün ye-
rini alması beklenen Kopenhag konferansına beş ay
kala, doğanın çivisini çıkaran, yaşam alanlarının da-
ralması sonunda biyo-çeşitliliğinin yok olmasına yol
açan, az beslenenlerin sayılarını milyarın üzerine çı-
karan iklim değişikliklerinin bir numaralı suçlusu se-
ra etkili gaz salımlarının 2050 yılına kadar yarıya in-
dirilmesi (yedi zengin ülke için yüzde 80) bir kez da-
ha bir başka bahara kalmış görünmektedir.
G-8 zenginlerinin bu konuda yan çizmek için ba-
hanesi çok. Kural tanımaz piyasa ekonomisinin kı-
yasıya rekabet ortamı bahanesini ileri sürerek ge-
zegenin kısa, orta ve uzun vadelerde karşılaşması ka-
çınılmaz olan büyük felaketlerin önlenmesi için se-
ra etkili gaz salımlarının azaltmaya bir türlü yanaş-
mıyorlar. Tek dertleri bizzat yarattıkları finansal kri-
zin enkazını kaldırmak. Bunun için halkın vergilerin-
den gelen milyarlarca doları, krizin merkezinde yer
alan batık bankaları kurtarmak için tereddütsüz
gözden çıkarmakta sakınca görmüyorlar. İş, iklim de-
ğişikliklerinden kaynaklanan ve sayıları krizle birlik-
te bir milyar sınırını aşan açların derdine çare aramaya
gelince, çözümü her defasında bir başka bahara ha-
vale ediyorlar. Oysa bankaları kurtarmaya harcadıkları
dolarların yüzde biri ile açlığın önünü kesmek, da-
hası ortadan kaldırmak mümkün!
L’Aquile’da G-8’ler iklim değişiklikleri konusunda
somut ve bağlayıcı adımlar atmayı başaramamışlardır.
Ancak açlığın önlenmesi için üç yıl içinde 20 milyar
dolar sağlayacakları yolunda taahhütte bulunmala-
rını yine de olumlu bir adım olarak görmek mümkün.
Ne var ki taahhütte bulunmak başka, verilen sözle-
ri zamanında ve eksiksiz yerine getirmek başkadır.
Umarız bu kez verilen sözler yerine getirilir...
Oysa bilimsel verilerin de doğruladığı gibi açlık de-
nilen afetle karşı karşıya gelen milyarı aşkın insanın
kaderinin salt para yardımlarıyla değişmesi mümkün
değildir. Yardımlar ancak sorunun çözümüne yönelik
çok sayıda önlemin, giderek açlığın nedenlerinin ara-
sında yer alan gıda güvenliğini sağlayacak politika-
larla birlikte devreye sokulmasıyla sonuç verebile-
cektir. Nitekim tarım politikaları açlık ve gıda gü-
venliğiyle doğrudan ilgilidir. Tarım ticaretinin libe-
ralleşmesi, kısa vadede çok kâr sağlamayı hedefleyen
endüstriyel tarım tasarılarıyla gezegendeki açlık
sorununun çözüme ulaştırılamayacağı gibi tam ter-
sine açlığın daha vahim boyutlara tırmanmasına yol
açacağından kuşku yoktur. Nitekim G-8’lerin gün-
deminde olmayan bir başka gelişme, şimdiden kü-
çük çiftçilerin, aile tarımının yok olmasına yol aça-
cak boyutlara ulaşma eğilimindedir. Onlarca yoksul
ülkede binlerce hektar verimli tarım alanı büyük fi-
nans şirketlerine satılmakta ya da uzun sürelerle ki-
ralanmaktadır. Örneğin elektrik ticareti sektöründe
çalışan Powea şirketi, buğday üretmek için Ukray-
na’da bir agroholding aracılığıyla 22 bin hektar
toprak edinmiştir. Aynı amaçla Afrika ve Latin Ame-
rika’da da büyük tarım alanlarına sahip olmayı
planlamaktadır. (L’Humanite, 8 Temmuz 2009).
Tarım pazarının küreselleşmesi ise spekülatif ve
yıkıcı sonuçlar vermekte, gıda fiyatlarının artmasını
tetiklemekte, gıdaya dönük küçük aile üreticilerinin
giderek yok olmasına yol açmaktadır. Dahası, Çin ha-
riç gıda güvenliği stoklarının ortadan kaldırılmasının
da açların sayısının artmasında önemli payı bulun-
maktadır.
Gerçek şu ki bugün gezegendeki az beslenenle-
rin sayıları bir milyar sınırını aşmış bulunmaktadır.
BM’nin verilerine göre yoksulların yüzde 70’i tarım
kesiminde yer almaktadır. 2009 yılında var olan yok-
sullara, kriz öncesine göre 50 ila 90 milyon daha faz-
la insanın katıldığı hesap edilmektedir. BM Gıda ve
Tarım Örgütü’ne (FAO) göre az beslenenlerin, açla-
rın sayılarının yarıya indirilmesi için her yıl 30 milyar
dolar yatırım gerekmektedir. Oysa L’Aquila’da G-8’le-
rin cömertçe taahhüt ettikleri yardımlar, gerekenin
bir hayli altındadır. Tarıma yapılacak yatırımların aç-
lığı geriletmesi isteniyorsa önceliğin gıdaya yönelik
tarım yapan aile tarımı kesimine verilmesi gerek-
mektedir.
Ama çok daha vahim olan, G-8’lerin sayılan tüm
olumsuzlukların ana nedeni olan iklim
değişikliklerinin önde gelen suçlusu sera etkili gaz
salınımlarının 2050 yılına kadar yarısı kadar azaltıl-
ması gibi belirleyici bir konuda anlaşmayı bu kez de
başka bahara, bu yılın sonunda Kopenhag’da ya-
pılması beklenen konferansa ötelemeleridir. Bilim-
sel araştırmalar iklim değişiklikleri ve çarpık tarım po-
litikaları nedeniyle çok sayıda bitki ve canlının yaşam
alanlarının daralması karşısında büyük bir hızla ta-
rihe karıştığını ortaya koyarak tehlikenin kapıda ol-
duğunu çarpıcı bir biçimde anımsatmışlardır. 45 bin
bitki ve hayvan türünün 16 bin 928’i bugün tarihe ka-
rışmanın eşiğine gelip dayanmıştır. Dünya ülkeleri-
nin önlem için artık kayıkçı kavgalarını bir yana bı-
rakıp somut adımlar atmasının zamanı çoktan gel-
miş, geçmektedir!
Kültür ve Turizm Bakanõ Günay, 33 aydõnõn katledildiği otelde 1 yõl içinde ‘Anõ Evi’ oluşturulacağõnõ söyledi
Madõmak için beklenmeyecek
SELDA GÜNEYSU
ANKARA - Kültür ve Turizm Bakanõ Ertuğ-
rul Günay, 2 Temmuz 1993 yõlõnda 33 aydõnõn
yaşamõnõ yitirdiği Madõmak Oteli’nde bir-bir
buçuk yõl içinde “Anı Evi” oluşturulacağõnõ
açõkladõ. “Madımak için bir 15 yıl daha bekle-
meyeceğiz” diyen Günay, işe oteldeki kebapçõ-
nõn çõkarõlmasõyla başladõklarõnõ söyledi.
Kültür ve Turizm Bakanõ Günay’la Hasan-
keyf’ten kazõ çalõşmalarõna, Ankara’daki kültür
faaliyetlerinden Madõmak’a, ülkedeki müzelerin
durumuna dek pek çok konu hakkõnda konuştuk:
- Geçen günlerde, Ilısu Baraj’ını finanse
eden Alman, Avusturyalı ve İsviçreli kredi
kuruluşları, projeden desteklerini çekti. Ba-
kanlığın Hasankeyf’teki tarihi eserleri koru-
ma anlamında bir projesi bulunuyor mu?
- Hasankeyf, çok uzun süreden bu yana devam
eden bir yatõrõm projesi. 40 yõla yakõn araştõrma
ve inceleme serüveninden geçtiği söyleniyor.
Bizi ilgilendiren yanõ, orada tarihi bir kent, kül-
türel bir miras var. Elbette tarihi bir kentin, kül-
türel mirasõn, bir dönem için bile olsa yok olma-
masõ, korunmasõ bizim dileğimizdir. Ama ülke-
nin bir kalkõnma, bir baraj, toprak sulama ihtiya-
cõ da var. Bu konuda da başka bir bakanlõğõmõz
çalõşõyor. Bizden istenen oradaki tarihi yapõlarõn
envanterinin çõkarõlmasõ, hangilerinin yerinde
korunabileceğinin, hangilerinin taşõnacağõnõn
belirlenmesi. Bu çerçevede biz, Devlet Su İşleri
(DSİ) Genel Müdürlüğü’nün sponsorluğunda bir
çalõşma yürütüyoruz. Bu işin içinde koruma ku-
rullarõmõz, bilim insanlarõmõz var. Orada 15’e
yakõn eserle ilgili güçlendirme çalõşmasõ yapõlõ-
yor şu anda. Güçlendirme çalõşmasõndan sonra,
eserlerin taşõnacağõ ya da taşõnmayacağõ, ya da
su altõnda kalõp kalmayacağõ konusunda bilim
insanlarõ karar verecekler. Benim dileğim, tabii
başka bir yöntem bulunabilirse, Hasankeyf’i su-
lar altõnda bõrakmamak. Ama bazen yaşamõn ih-
tiyaçlarõ bizim istediklerimizin hepsinin gerçek-
leşmesine izin vermiyor. Ayrõca eserler su altn-
da kalsa bile bu barajlarõn bir ömrü var. Barajlar
küresel õsõnma çağõnda sanõyorum bir 50 yõl,
tekrar havzalarõnõ terk ediyorlar. Şu anda çalõş-
malarõn zamanõnda yürümemesinden ötürü bir
kredi tartõşmasõ var. Kredi verecek olan bazõ ül-
keler desteklerini çektiklerini söylüyorlar ama
bizim ilgili bakanlõğõmõz, Çevre ve Orman Ba-
kanlõğõ da kendi imkânlarõmõzla yapabileceğimi-
zi söylüyor. Biz bu tartõşmanõn biraz dõşõndayõz.
Yerinde ya da bir başka yerde korunmasõyla il-
gili çalõşmalar yapõyoruz.
‘Genel bütçede kazı payı az’
- Bakanlığın kazı projelerine ayırdığı bütçe
ne kadar? Kazı çalışmaları sonunda ortaya
çıkan yeni eserler var mı?
- Geçen yõldan bu yana kazõ bütçesinde ciddi
bir artõş oldu. Bu yõl da aynõ şekilde. 20 trilyo-
na, 25 trilyona yakõn bir kazõ giderini bütçe
içinde planlamaya çalõşõyoruz. Genel bütçeden
bize ayrõlan kazõ bedeli son derece düşük. Baş-
ka imkânlarõ, maliyenin, planlamanõn verdiği ek
imkânlarõ, bizim döner sermaye kaynaklarõmõzõ
kazõlarõmõz için seferber etmeye çalõşõyoruz.
Arkeoloji otoritelerinin yaptõğõ açõklamalara gö-
re, dünya çapõndaki on önemli buluntunun iki
tanesi Türkiye’dendi. Bir tanesi Gaziantep Zin-
cirli Höyük’teki Geç Hitit dönemi eserleriydi.
Ayrõca Sagalassos antik kentinden çõkarõlan ve
uluslararasõ yankõ uyandõran imparator Marcus
Aurelius heykelinin başõ da çok değerli bulun-
tu. Bu heykelin başõ salt bir metre boyunda. Ben
bunun dünya literatürüne girmesinden ötürü ül-
kem adõna sevinç duyuyorum. Kendim bizzat
bu heykeli görmek için iki kez Burdur Müze-
si’ne gittim.
- Peki, yurtdışındaki tarihi eserlerin ülkeye
yeniden kazandırılması için yaptığınız çalış-
malar nelerdir?
- Son yõllarda bu konuda çalõşmalar yapõlõyor.
Geçen yõl binleri bulan eser, sadece bizim değil,
Emniyet ve Dõşişleri Bakanlõğõ’nõn da girişimle-
ri doğrultusunda ülkeye getirildi. Getirilen eser-
lerin arasõnda çok değerli sikkeler de var. Bu-
nun yanõ sõra gümrüklerden çok sayõda kaçak
tarihi eser yakalanõyor. Edirne Müzesi’nde bir
bölüm var, müzenin bir bölümü neredeyse kapõ-
larda yakalanan eserlerden oluşuyor. Yurtdõşõn-
da ne yazõk ki hâlâ çok değerli eserlerimiz var.
Bu sürede devletler birbirlerinin hukuklarõna
saygõlõ olduğu müddetçe bu eserlerin geri alõna-
cağõnõ düşünüyorum. Bu dünyaya, bizim dõşõ-
mõzda çõkarõlan eserlerin geri kazandõrõlmasõ ba-
kõmõndan, bize haklõlõk kazandõracak.
- Bakanlığa bağlı müze ve ören yerlerinde-
ki satış mağazalarının bir bölümü özelleşti-
rildi... Bir anlamda müzelerin özelleştirilme-
sine de olanak sağlandı...
- Hayõr, müze ve ören yerleri özelleştirilmedi.
Kamusal müzelerimizdeki satõş mağazalarõmõz-
la ilgili bir özelleştirme yapõldõ. Bizler, 11 satõş
mağazasõnõn yanõ sõra 44 yerde daha yeni satõş
mağazasõ açõlmasõnõ öngördük ve bu konuda
ciddi bir ihale süreci başlattõk. Sonuç alma nok-
tasõna geldik. İhaleyi Bilkent, Bilintur kazandõ.
11 satõş mağazasõnõn yanõ sõra 44 yerde daha sa-
tõş mağazasõ 18 ay içinde açõlabilecek. Bu da bi-
ze ciddi bir kâr getirecek. Böylece müze satõş
mağazalarõnda bir standart ve satõlacak ürünler-
de bir kalite garantisi sağlamõş olacağõz. Bizim
ne yazõk ki hem satõş mağazalarõmõz yetersiz,
hem de mağazalarõn konsepti düşük. Ürün kali-
tesi çok iddialõ değil. Şimdi özel bir girişimci-
likle, tabii bütün denetim haklarõ bizde olmak
kaydõyla, böyle bir uygulama başlattõk.
- 2010’da, yani bir yıl sonra İstanbul, dünya başkenti
olacak. Ancak ne yazık ki bugüne kadar İstanbul için
gerekli düzenlemeler yapılamadı. AKM’nin inşaatı bile
bitirilemedi...
- 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi’nin İstanbul’da
bir yürütme kurulu var. Sivil toplum örgütlerinin ve ka-
munun bazõ temsilcilerinden oluşuyor bu yürütme kuru-
lu. Birçok bakanlõk da konuyla ilgili, biz de. İlgili bakan-
lõklarõn başõnda Tanõtma Fonu’ndan sorumlu Devlet Ba-
kanlõğõ var. Atatürk Kültür Merkezi (AKM) ile ilgili de
biz, bize düşen kõsmõ yaptõk. AKM’yi geçen sanat sezo-
nunun başõnda boşalttõk. Oradaki birimlerimizi Üskü-
dar’daki Tekel Deposu’na yerleştirdik. Hatta Üsküdar
Tekel Deposu’nda bir yeni tiyatro sahnesi açtõk. Fakat
bir yõldan bu yana ajans, çalõştõğõ teknik kişilerle, işleri
tamamlayõp, binaya girilmesini sağlayamadõ. Geçen
ayõn sonunda ihale yapõldõ, bu ay içinde de başvuran fir-
malar arasõnda bir seçim yapõlõyor. Ayõn sonu itibarõyla
da oraya girilecek. Bana sorarsanõz AKM’yi biz bir yõl-
dan fazla bir süre önce boşalttõk. Bu kadar gecikmiş ol-
masõ bir talihsizliktir. Ama yapacak fazla bir şey yok.
Çünkü ajansõn seçmiş olduğu proje firmasõ işleri tamam-
layamadõ. 6 ay içinde ciddi bir firma içeri girerse, biz
2010 yõlõnõn birinci ayõnda olmasa da ikinci ayõnda
AKM’yi daha modern bir yapõya kavuşturabiliriz.
‘AKM2010başındabiter’
- Peki, Madımak’ın müze olması
için girişimleriniz var mı?
- Madõmak utancõ ve ayõbõ, 2 Temmuz
1993’te yaşandõ. Sayõn Süleyman De-
mirel cumhurbaşkanõydõ, Sayõn Erdal
İnönü de başbakanvekili. Tansu Çiller,
faciadan iki gün sonra başbakan oldu.
Bir dolu arkadaşõmõz da o süreçten sonra
kültür ve turizm bakanõ oldular. Facia-
nõn yaşandõğõ yerde yeniden bir kebapçõ-
nõn açõlmasõna izin verdiler, göz yumdu-
lar. 15 yõl sonra, TBMM’de, bir bütçe
görüşmesi sõrasõnda, bana bir soru sorul-
duğunda, ben “İnsanların yakılarak öl-
dürüldüğü bir yerde, bir et pişirme
lokantasının olması utanç vericidir”
demiştim. Rahatsõzlõğõmõ dile getirmiş-
tim. Bir yõl sonra da o lokantanõn kapa-
tõlmasõnõ sağladõm. Tabii bazõ çevreler,
memnun olmamak için, bu kebapçõnõn
çõkarõlmasõna teşekkür etmek yerine,
başka yapõlan işleri gündeme getirmeye
başladõlar. “Anıt olsun”, “utanç
müzesi” olsun dediler. Bunlarõn hiçbiri-
ne itiraz etmiyorum ama önce kebapçõ-
nõn çõkarõlmasõndan ötürü galiba bir
hakkõn teslim edilmesi gerekiyor. Bunu
biz yaptõk. Ben, “Orası bir çiçekçi ol-
sun” da demedim. Orada bir anõ evi dü-
zenlenmesi gerektiğini söyledim. Bir
bölümü çiçek, bir bölümü kitap, yaşam-
larõnõ yitiren kişilerin eserlerinin ve fo-
toğraflarõnõn, onlara ait şeylerin yer aldõ-
ğõ bir anõ evi olsun dedim. Ayrõca anõ
evleri sadece Madõmak’la da sõnõrlõ ol-
masõn dedim. Madõmak olayõnõn 30 gün
öncesinde yaşanmõş bir Bingöl faciamõz
var, 33 çocuğumuz öldürüldü o faciada.
Madõmak’tan sonra da Başbağlar katlia-
mõ yaşandõ. Hepsini belleğimize yazaca-
ğõmõz bir anõsal düzenleme olsun dedim.
Hâlâ da o karardayõm. Ancak ne yazõk
ki devletin sõnõrsõz imkânlarõ yok. Ben
15 yõl sonra bir eksikliği dile getirdim.
Bir 15 yõl daha beklemeyiz. Bir-bir bu-
çuk yõl içinde, o binanõn içinde ya da
katlarõnda bir anõ evi düzenlemesi yapa-
cağõz. Orada yaşanan olayõ unutturma-
yan ve yeniden yaşanmamasõnõ sağlaya-
cak bir anõsal düzenleme yapmak gere-
kir, öyle bir düzenleme yapacağõz.
‘İtirazlarasözümyok,hakteslimedilsin’
‘Sahneleri arttırmaya çalışıyoruz’
- Bir dönem Devlet Tiyat-
roları’nın (DT) yerel yöne-
timlere devredilmesi durumu
söz konusuydu...
- Biz sahnelerimizi çoğalt-
maya çalõşõyoruz. Göreve baş-
ladõğõmdan bu yana 12 yeni
sahne açtõk. İstanbul, Çorum,
Samsun, Elazõğ, Malatya yeni
sahne açõlan yerler arasõnda.
Arkasõndan da birçok yer geli-
yor. Ama tabii bakanlõğa bağlõ
bütün sanat kurumlarõmõza ye-
ni bir çalõşma anlayõşõ getir-
mek gibi bir arayõşõmõz da var.
Çünkü sanat daha çok amatör
ruhla, heyecanla yapõlabilecek
bir şey. Bir memur rutini için-
de yeterince verimli olunamõ-
yor. O nedenle performans de-
ğerlendirmesi üzerinden yeni
bir çalõşma statüsü belirlenebi-
lir mi? Bu konuda bizim bütün
birimlerimiz hazõrlõk yapõyor-
lar. DT Genel Müdürlüğü,
Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü, Güzel Sanatlar
Genel Müdürlüğü ile birlikte
ortak arayõşõmõz var. Bizim ru-
tin bürokratik giderlere, cari
harcamalara harcağõmõz para-
yõ, sanat için Anadolu’daki
amatör kuruluşlara veya pro-
fesyonelce bu işi yapan ama
amatör ruhunu yitirmeyen ku-
rum ve kuruluşlara dağõtsak,
bütün Anadolu sanatla iç içe
gelebilir diye düşünüyorum.
- Sözünü ettiğiniz uygula-
ma nasıl olacak?
- Biz çok önemli bürokratik
harcamalar yapõyoruz. Oysa
sanatçõlarla performans değer-
lendirmesi üzerinden sözleş-
meler yapõlabilir. Böylece doğ-
rudan doğruya sanatçõyõ ya da
doğrudan doğruya oyunu des-
tekleyebiliriz. Rutin harcama-
lar yerine doğrudan doğruya
sanat kurumlarõnõ destekleye-
rek, belki de Anadolu’da sanatõ
sõçratan, devrimci bir şekilde
yükselten sürece girebiliriz.
Kolay değil tabii. Henüz tam
anlamõyla bir çõkõş yolu bulun-
muş değil.
- İstanbul’da pek çok yeni kültür merkezinin
faaliyete geçtiğini söylediniz. Başkentte durum
nasıl?
- Ankara’da geçen yõlõn başõnda, CSO’nun şu an
konserlerini verdiği bina ile ilgili bir sponsorluk
anlaşmasõ yaptõk Doğuş Holding ile. CSO’yu
çağdaş bir kurum haline getirdik. Ardõndan Sayõn
İstemihan Talay döneminde başlatõlmõş bir pro-
je vardõ. Cer Atölyeleri’nin bir sanat merkezine
dönüştürülmesi için başlatõlan proje. 2000 eko-
nomik krizinden sonra bu proje yarõm kalmõştõ. Onu
da iki yõl içinde ayaklandõrdõk. Bu yõlõn sonunda
Ankara halkõnõn hizmetine sunulacak hale getiri-
yoruz. Orada bir kültür adasõ oluşuyor. O adanõn
bir ucunda da, cadde üzerinde, 12 yõl önce teme-
li atõlan, temel çukuru halinde bulunan yeni CSO
Konser Salonu inşaatõ var. Geçen yõl en azõndan
biraz kaynak bularak, bu inşaatõn toprak üzerinden
görünmesini sağladõk.
- Kültür ve sanat faaliyetleri açısından An-
kara’yı nasıl değerlendiriyorsunuz? Başkentte
ne yazık ki hâlâ ciddi anlamda bir konser ve ope-
ra salonu yok...
- Evet. Ankara’nõn Atatürk döneminde bir
kültür başkenti olduğu söylenebilir. Ondan sonra
İsmet Paşa’yõ da katarak söylüyorum, son yõlla-
ra değin yapõlmõş hiçbir büyük özel yatõrõm yok.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi bir eski kervan-
saray, bir bedesten, CSO ve Opera’nõn kullandõ-
ğõ bina, sergi salonu olarak yapõlmõş, sonra kon-
ser salonlarõna döndürülmüş. Bizim oturduğumuz
bina, Ulus’taki, 1926 yõlõnda Atatürk zamanõnda
yapõlmõş. Resim Heykel Müzesi 1926 yõlõnda
Atatürk döneminde, Etnografya Müzesi de öyle...
Bunlarõn ötesinde parmakla gösterilen, mimari açõ-
dan yeni bir bina yok. Bu nedenle Ankara 1960’lõ
yõllarda iyiydi, 1980’li yõllardan sonra kötü oldu
yargõsõ yanlõş. Benim Ankara için büyük bir ha-
yalim var. Türkiye, arkeoloji açõsõndan son dere-
ce zengin. Ama müzelerimiz bu çapta değil. Tür-
kiye’de bütün uygarlõklarõn izlerinin sergilenebi-
leceği, British Museum’la kõyaslayabileceğimiz bir
müzemiz olmalõ.
- Ekonomik kriz ülkedeki sanatsal faaliyetle-
ri etkiledi mi?
- Bir ölçüde belki de. Ben ekonomik krizin in-
sanlarõ psikolojik olarak etkilediğini düşünüyorum.
Türkiye’de çok hissedilmiyor. Avrupa ülkelerinde
sõkõntõ daha büyük. Herhangi bir sponsorluk tale-
binde etkili oluyor tabii. Ancak biz de bizden istenen
yardõm projelerinde aynõ şeyi söylüyoruz. Krize kar-
şõn iyi noktadayõz. Turizmde de iyi noktadayõz.
- Ankara Sanat Tiyatrosu’nun (AST), Anka-
ra’da kapanacak olmasını nasıl değerlendiri-
yorsunuz?
- AST kapanmayacak. Rutkay Aziz’le görüştük.
Onlarõn kira ile ilgili sorunlarõ var. Bir ölçüde çö-
zebiliyorlar, biz de destek olmaya çalõşacağõz.
Ben kapanmamasõ için elimden ne geliyorsa ya-
pacağõm.
‘AnkaraSanatTiyatrosukapanmayacak’
AFYONKARAHİSAR (Cumhuriyet) -
Butik otel olarak restore edilen tarihi bir
konağõn açõlõşõ için Afyonkarahisar’a gelen
Kültür ve Turizm Bakanõ Ertuğrul Gü-
nay, Frig Vadisi’ni de gezerek inceleme-
lerde bulundu. Gezisi sõrasõnda Döğer Bel-
desi girişinde bir dananõn kurban edileceği-
ni gören Bakan Günay sinirlendi. Hayvanõn
kesilmesini istemeyen ve korumalarla ha-
ber gönderen Günay, dananõn hemen yer-
den kaldõrõlmamasõ üzerine kendisi de ara-
badan inerek duruma tepki gösterdi. Bakan
Günay, “Hangi devirde yaşıyoruz? Ne
var da bu hayvanı keseceksiniz? Kurban
kesmenin de bir yeri ve zamanı vardır.
Yazık değil mi bu hayvana?” dedi.
Günay’dan kurban
kesilmesine tepki
‘HANGİ DEVİRDE YAŞIYORUZ?’