22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 13 TEMMUZ 2009 PAZARTESİ 10 PAZARTESİ SÖYLEŞİLERİ DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Dağ Bir Kez Daha Fare Doğurdu.. İtalya’nın L’Aquile kentinde 8-10 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşen, gezegenin en gelişmiş sekiz sanayi ülkesinden oluşan G-8’lerin toplantısından söz ediyoruz. BM’nin küresel ölçekte Kyoto Protokolü’nün ye- rini alması beklenen Kopenhag konferansına beş ay kala, doğanın çivisini çıkaran, yaşam alanlarının da- ralması sonunda biyo-çeşitliliğinin yok olmasına yol açan, az beslenenlerin sayılarını milyarın üzerine çı- karan iklim değişikliklerinin bir numaralı suçlusu se- ra etkili gaz salımlarının 2050 yılına kadar yarıya in- dirilmesi (yedi zengin ülke için yüzde 80) bir kez da- ha bir başka bahara kalmış görünmektedir. G-8 zenginlerinin bu konuda yan çizmek için ba- hanesi çok. Kural tanımaz piyasa ekonomisinin kı- yasıya rekabet ortamı bahanesini ileri sürerek ge- zegenin kısa, orta ve uzun vadelerde karşılaşması ka- çınılmaz olan büyük felaketlerin önlenmesi için se- ra etkili gaz salımlarının azaltmaya bir türlü yanaş- mıyorlar. Tek dertleri bizzat yarattıkları finansal kri- zin enkazını kaldırmak. Bunun için halkın vergilerin- den gelen milyarlarca doları, krizin merkezinde yer alan batık bankaları kurtarmak için tereddütsüz gözden çıkarmakta sakınca görmüyorlar. İş, iklim de- ğişikliklerinden kaynaklanan ve sayıları krizle birlik- te bir milyar sınırını aşan açların derdine çare aramaya gelince, çözümü her defasında bir başka bahara ha- vale ediyorlar. Oysa bankaları kurtarmaya harcadıkları dolarların yüzde biri ile açlığın önünü kesmek, da- hası ortadan kaldırmak mümkün! L’Aquile’da G-8’ler iklim değişiklikleri konusunda somut ve bağlayıcı adımlar atmayı başaramamışlardır. Ancak açlığın önlenmesi için üç yıl içinde 20 milyar dolar sağlayacakları yolunda taahhütte bulunmala- rını yine de olumlu bir adım olarak görmek mümkün. Ne var ki taahhütte bulunmak başka, verilen sözle- ri zamanında ve eksiksiz yerine getirmek başkadır. Umarız bu kez verilen sözler yerine getirilir... Oysa bilimsel verilerin de doğruladığı gibi açlık de- nilen afetle karşı karşıya gelen milyarı aşkın insanın kaderinin salt para yardımlarıyla değişmesi mümkün değildir. Yardımlar ancak sorunun çözümüne yönelik çok sayıda önlemin, giderek açlığın nedenlerinin ara- sında yer alan gıda güvenliğini sağlayacak politika- larla birlikte devreye sokulmasıyla sonuç verebile- cektir. Nitekim tarım politikaları açlık ve gıda gü- venliğiyle doğrudan ilgilidir. Tarım ticaretinin libe- ralleşmesi, kısa vadede çok kâr sağlamayı hedefleyen endüstriyel tarım tasarılarıyla gezegendeki açlık sorununun çözüme ulaştırılamayacağı gibi tam ter- sine açlığın daha vahim boyutlara tırmanmasına yol açacağından kuşku yoktur. Nitekim G-8’lerin gün- deminde olmayan bir başka gelişme, şimdiden kü- çük çiftçilerin, aile tarımının yok olmasına yol aça- cak boyutlara ulaşma eğilimindedir. Onlarca yoksul ülkede binlerce hektar verimli tarım alanı büyük fi- nans şirketlerine satılmakta ya da uzun sürelerle ki- ralanmaktadır. Örneğin elektrik ticareti sektöründe çalışan Powea şirketi, buğday üretmek için Ukray- na’da bir agroholding aracılığıyla 22 bin hektar toprak edinmiştir. Aynı amaçla Afrika ve Latin Ame- rika’da da büyük tarım alanlarına sahip olmayı planlamaktadır. (L’Humanite, 8 Temmuz 2009). Tarım pazarının küreselleşmesi ise spekülatif ve yıkıcı sonuçlar vermekte, gıda fiyatlarının artmasını tetiklemekte, gıdaya dönük küçük aile üreticilerinin giderek yok olmasına yol açmaktadır. Dahası, Çin ha- riç gıda güvenliği stoklarının ortadan kaldırılmasının da açların sayısının artmasında önemli payı bulun- maktadır. Gerçek şu ki bugün gezegendeki az beslenenle- rin sayıları bir milyar sınırını aşmış bulunmaktadır. BM’nin verilerine göre yoksulların yüzde 70’i tarım kesiminde yer almaktadır. 2009 yılında var olan yok- sullara, kriz öncesine göre 50 ila 90 milyon daha faz- la insanın katıldığı hesap edilmektedir. BM Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre az beslenenlerin, açla- rın sayılarının yarıya indirilmesi için her yıl 30 milyar dolar yatırım gerekmektedir. Oysa L’Aquila’da G-8’le- rin cömertçe taahhüt ettikleri yardımlar, gerekenin bir hayli altındadır. Tarıma yapılacak yatırımların aç- lığı geriletmesi isteniyorsa önceliğin gıdaya yönelik tarım yapan aile tarımı kesimine verilmesi gerek- mektedir. Ama çok daha vahim olan, G-8’lerin sayılan tüm olumsuzlukların ana nedeni olan iklim değişikliklerinin önde gelen suçlusu sera etkili gaz salınımlarının 2050 yılına kadar yarısı kadar azaltıl- ması gibi belirleyici bir konuda anlaşmayı bu kez de başka bahara, bu yılın sonunda Kopenhag’da ya- pılması beklenen konferansa ötelemeleridir. Bilim- sel araştırmalar iklim değişiklikleri ve çarpık tarım po- litikaları nedeniyle çok sayıda bitki ve canlının yaşam alanlarının daralması karşısında büyük bir hızla ta- rihe karıştığını ortaya koyarak tehlikenin kapıda ol- duğunu çarpıcı bir biçimde anımsatmışlardır. 45 bin bitki ve hayvan türünün 16 bin 928’i bugün tarihe ka- rışmanın eşiğine gelip dayanmıştır. Dünya ülkeleri- nin önlem için artık kayıkçı kavgalarını bir yana bı- rakıp somut adımlar atmasının zamanı çoktan gel- miş, geçmektedir! Kültür ve Turizm Bakanõ Günay, 33 aydõnõn katledildiği otelde 1 yõl içinde ‘Anõ Evi’ oluşturulacağõnõ söyledi Madõmak için beklenmeyecek SELDA GÜNEYSU ANKARA - Kültür ve Turizm Bakanõ Ertuğ- rul Günay, 2 Temmuz 1993 yõlõnda 33 aydõnõn yaşamõnõ yitirdiği Madõmak Oteli’nde bir-bir buçuk yõl içinde “Anı Evi” oluşturulacağõnõ açõkladõ. “Madımak için bir 15 yıl daha bekle- meyeceğiz” diyen Günay, işe oteldeki kebapçõ- nõn çõkarõlmasõyla başladõklarõnõ söyledi. Kültür ve Turizm Bakanõ Günay’la Hasan- keyf’ten kazõ çalõşmalarõna, Ankara’daki kültür faaliyetlerinden Madõmak’a, ülkedeki müzelerin durumuna dek pek çok konu hakkõnda konuştuk: - Geçen günlerde, Ilısu Baraj’ını finanse eden Alman, Avusturyalı ve İsviçreli kredi kuruluşları, projeden desteklerini çekti. Ba- kanlığın Hasankeyf’teki tarihi eserleri koru- ma anlamında bir projesi bulunuyor mu? - Hasankeyf, çok uzun süreden bu yana devam eden bir yatõrõm projesi. 40 yõla yakõn araştõrma ve inceleme serüveninden geçtiği söyleniyor. Bizi ilgilendiren yanõ, orada tarihi bir kent, kül- türel bir miras var. Elbette tarihi bir kentin, kül- türel mirasõn, bir dönem için bile olsa yok olma- masõ, korunmasõ bizim dileğimizdir. Ama ülke- nin bir kalkõnma, bir baraj, toprak sulama ihtiya- cõ da var. Bu konuda da başka bir bakanlõğõmõz çalõşõyor. Bizden istenen oradaki tarihi yapõlarõn envanterinin çõkarõlmasõ, hangilerinin yerinde korunabileceğinin, hangilerinin taşõnacağõnõn belirlenmesi. Bu çerçevede biz, Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü’nün sponsorluğunda bir çalõşma yürütüyoruz. Bu işin içinde koruma ku- rullarõmõz, bilim insanlarõmõz var. Orada 15’e yakõn eserle ilgili güçlendirme çalõşmasõ yapõlõ- yor şu anda. Güçlendirme çalõşmasõndan sonra, eserlerin taşõnacağõ ya da taşõnmayacağõ, ya da su altõnda kalõp kalmayacağõ konusunda bilim insanlarõ karar verecekler. Benim dileğim, tabii başka bir yöntem bulunabilirse, Hasankeyf’i su- lar altõnda bõrakmamak. Ama bazen yaşamõn ih- tiyaçlarõ bizim istediklerimizin hepsinin gerçek- leşmesine izin vermiyor. Ayrõca eserler su altn- da kalsa bile bu barajlarõn bir ömrü var. Barajlar küresel õsõnma çağõnda sanõyorum bir 50 yõl, tekrar havzalarõnõ terk ediyorlar. Şu anda çalõş- malarõn zamanõnda yürümemesinden ötürü bir kredi tartõşmasõ var. Kredi verecek olan bazõ ül- keler desteklerini çektiklerini söylüyorlar ama bizim ilgili bakanlõğõmõz, Çevre ve Orman Ba- kanlõğõ da kendi imkânlarõmõzla yapabileceğimi- zi söylüyor. Biz bu tartõşmanõn biraz dõşõndayõz. Yerinde ya da bir başka yerde korunmasõyla il- gili çalõşmalar yapõyoruz. ‘Genel bütçede kazı payı az’ - Bakanlığın kazı projelerine ayırdığı bütçe ne kadar? Kazı çalışmaları sonunda ortaya çıkan yeni eserler var mı? - Geçen yõldan bu yana kazõ bütçesinde ciddi bir artõş oldu. Bu yõl da aynõ şekilde. 20 trilyo- na, 25 trilyona yakõn bir kazõ giderini bütçe içinde planlamaya çalõşõyoruz. Genel bütçeden bize ayrõlan kazõ bedeli son derece düşük. Baş- ka imkânlarõ, maliyenin, planlamanõn verdiği ek imkânlarõ, bizim döner sermaye kaynaklarõmõzõ kazõlarõmõz için seferber etmeye çalõşõyoruz. Arkeoloji otoritelerinin yaptõğõ açõklamalara gö- re, dünya çapõndaki on önemli buluntunun iki tanesi Türkiye’dendi. Bir tanesi Gaziantep Zin- cirli Höyük’teki Geç Hitit dönemi eserleriydi. Ayrõca Sagalassos antik kentinden çõkarõlan ve uluslararasõ yankõ uyandõran imparator Marcus Aurelius heykelinin başõ da çok değerli bulun- tu. Bu heykelin başõ salt bir metre boyunda. Ben bunun dünya literatürüne girmesinden ötürü ül- kem adõna sevinç duyuyorum. Kendim bizzat bu heykeli görmek için iki kez Burdur Müze- si’ne gittim. - Peki, yurtdışındaki tarihi eserlerin ülkeye yeniden kazandırılması için yaptığınız çalış- malar nelerdir? - Son yõllarda bu konuda çalõşmalar yapõlõyor. Geçen yõl binleri bulan eser, sadece bizim değil, Emniyet ve Dõşişleri Bakanlõğõ’nõn da girişimle- ri doğrultusunda ülkeye getirildi. Getirilen eser- lerin arasõnda çok değerli sikkeler de var. Bu- nun yanõ sõra gümrüklerden çok sayõda kaçak tarihi eser yakalanõyor. Edirne Müzesi’nde bir bölüm var, müzenin bir bölümü neredeyse kapõ- larda yakalanan eserlerden oluşuyor. Yurtdõşõn- da ne yazõk ki hâlâ çok değerli eserlerimiz var. Bu sürede devletler birbirlerinin hukuklarõna saygõlõ olduğu müddetçe bu eserlerin geri alõna- cağõnõ düşünüyorum. Bu dünyaya, bizim dõşõ- mõzda çõkarõlan eserlerin geri kazandõrõlmasõ ba- kõmõndan, bize haklõlõk kazandõracak. - Bakanlığa bağlı müze ve ören yerlerinde- ki satış mağazalarının bir bölümü özelleşti- rildi... Bir anlamda müzelerin özelleştirilme- sine de olanak sağlandı... - Hayõr, müze ve ören yerleri özelleştirilmedi. Kamusal müzelerimizdeki satõş mağazalarõmõz- la ilgili bir özelleştirme yapõldõ. Bizler, 11 satõş mağazasõnõn yanõ sõra 44 yerde daha yeni satõş mağazasõ açõlmasõnõ öngördük ve bu konuda ciddi bir ihale süreci başlattõk. Sonuç alma nok- tasõna geldik. İhaleyi Bilkent, Bilintur kazandõ. 11 satõş mağazasõnõn yanõ sõra 44 yerde daha sa- tõş mağazasõ 18 ay içinde açõlabilecek. Bu da bi- ze ciddi bir kâr getirecek. Böylece müze satõş mağazalarõnda bir standart ve satõlacak ürünler- de bir kalite garantisi sağlamõş olacağõz. Bizim ne yazõk ki hem satõş mağazalarõmõz yetersiz, hem de mağazalarõn konsepti düşük. Ürün kali- tesi çok iddialõ değil. Şimdi özel bir girişimci- likle, tabii bütün denetim haklarõ bizde olmak kaydõyla, böyle bir uygulama başlattõk. - 2010’da, yani bir yıl sonra İstanbul, dünya başkenti olacak. Ancak ne yazık ki bugüne kadar İstanbul için gerekli düzenlemeler yapılamadı. AKM’nin inşaatı bile bitirilemedi... - 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi’nin İstanbul’da bir yürütme kurulu var. Sivil toplum örgütlerinin ve ka- munun bazõ temsilcilerinden oluşuyor bu yürütme kuru- lu. Birçok bakanlõk da konuyla ilgili, biz de. İlgili bakan- lõklarõn başõnda Tanõtma Fonu’ndan sorumlu Devlet Ba- kanlõğõ var. Atatürk Kültür Merkezi (AKM) ile ilgili de biz, bize düşen kõsmõ yaptõk. AKM’yi geçen sanat sezo- nunun başõnda boşalttõk. Oradaki birimlerimizi Üskü- dar’daki Tekel Deposu’na yerleştirdik. Hatta Üsküdar Tekel Deposu’nda bir yeni tiyatro sahnesi açtõk. Fakat bir yõldan bu yana ajans, çalõştõğõ teknik kişilerle, işleri tamamlayõp, binaya girilmesini sağlayamadõ. Geçen ayõn sonunda ihale yapõldõ, bu ay içinde de başvuran fir- malar arasõnda bir seçim yapõlõyor. Ayõn sonu itibarõyla da oraya girilecek. Bana sorarsanõz AKM’yi biz bir yõl- dan fazla bir süre önce boşalttõk. Bu kadar gecikmiş ol- masõ bir talihsizliktir. Ama yapacak fazla bir şey yok. Çünkü ajansõn seçmiş olduğu proje firmasõ işleri tamam- layamadõ. 6 ay içinde ciddi bir firma içeri girerse, biz 2010 yõlõnõn birinci ayõnda olmasa da ikinci ayõnda AKM’yi daha modern bir yapõya kavuşturabiliriz. ‘AKM2010başındabiter’ - Peki, Madımak’ın müze olması için girişimleriniz var mı? - Madõmak utancõ ve ayõbõ, 2 Temmuz 1993’te yaşandõ. Sayõn Süleyman De- mirel cumhurbaşkanõydõ, Sayõn Erdal İnönü de başbakanvekili. Tansu Çiller, faciadan iki gün sonra başbakan oldu. Bir dolu arkadaşõmõz da o süreçten sonra kültür ve turizm bakanõ oldular. Facia- nõn yaşandõğõ yerde yeniden bir kebapçõ- nõn açõlmasõna izin verdiler, göz yumdu- lar. 15 yõl sonra, TBMM’de, bir bütçe görüşmesi sõrasõnda, bana bir soru sorul- duğunda, ben “İnsanların yakılarak öl- dürüldüğü bir yerde, bir et pişirme lokantasının olması utanç vericidir” demiştim. Rahatsõzlõğõmõ dile getirmiş- tim. Bir yõl sonra da o lokantanõn kapa- tõlmasõnõ sağladõm. Tabii bazõ çevreler, memnun olmamak için, bu kebapçõnõn çõkarõlmasõna teşekkür etmek yerine, başka yapõlan işleri gündeme getirmeye başladõlar. “Anıt olsun”, “utanç müzesi” olsun dediler. Bunlarõn hiçbiri- ne itiraz etmiyorum ama önce kebapçõ- nõn çõkarõlmasõndan ötürü galiba bir hakkõn teslim edilmesi gerekiyor. Bunu biz yaptõk. Ben, “Orası bir çiçekçi ol- sun” da demedim. Orada bir anõ evi dü- zenlenmesi gerektiğini söyledim. Bir bölümü çiçek, bir bölümü kitap, yaşam- larõnõ yitiren kişilerin eserlerinin ve fo- toğraflarõnõn, onlara ait şeylerin yer aldõ- ğõ bir anõ evi olsun dedim. Ayrõca anõ evleri sadece Madõmak’la da sõnõrlõ ol- masõn dedim. Madõmak olayõnõn 30 gün öncesinde yaşanmõş bir Bingöl faciamõz var, 33 çocuğumuz öldürüldü o faciada. Madõmak’tan sonra da Başbağlar katlia- mõ yaşandõ. Hepsini belleğimize yazaca- ğõmõz bir anõsal düzenleme olsun dedim. Hâlâ da o karardayõm. Ancak ne yazõk ki devletin sõnõrsõz imkânlarõ yok. Ben 15 yõl sonra bir eksikliği dile getirdim. Bir 15 yõl daha beklemeyiz. Bir-bir bu- çuk yõl içinde, o binanõn içinde ya da katlarõnda bir anõ evi düzenlemesi yapa- cağõz. Orada yaşanan olayõ unutturma- yan ve yeniden yaşanmamasõnõ sağlaya- cak bir anõsal düzenleme yapmak gere- kir, öyle bir düzenleme yapacağõz. ‘İtirazlarasözümyok,hakteslimedilsin’ ‘Sahneleri arttırmaya çalışıyoruz’ - Bir dönem Devlet Tiyat- roları’nın (DT) yerel yöne- timlere devredilmesi durumu söz konusuydu... - Biz sahnelerimizi çoğalt- maya çalõşõyoruz. Göreve baş- ladõğõmdan bu yana 12 yeni sahne açtõk. İstanbul, Çorum, Samsun, Elazõğ, Malatya yeni sahne açõlan yerler arasõnda. Arkasõndan da birçok yer geli- yor. Ama tabii bakanlõğa bağlõ bütün sanat kurumlarõmõza ye- ni bir çalõşma anlayõşõ getir- mek gibi bir arayõşõmõz da var. Çünkü sanat daha çok amatör ruhla, heyecanla yapõlabilecek bir şey. Bir memur rutini için- de yeterince verimli olunamõ- yor. O nedenle performans de- ğerlendirmesi üzerinden yeni bir çalõşma statüsü belirlenebi- lir mi? Bu konuda bizim bütün birimlerimiz hazõrlõk yapõyor- lar. DT Genel Müdürlüğü, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ile birlikte ortak arayõşõmõz var. Bizim ru- tin bürokratik giderlere, cari harcamalara harcağõmõz para- yõ, sanat için Anadolu’daki amatör kuruluşlara veya pro- fesyonelce bu işi yapan ama amatör ruhunu yitirmeyen ku- rum ve kuruluşlara dağõtsak, bütün Anadolu sanatla iç içe gelebilir diye düşünüyorum. - Sözünü ettiğiniz uygula- ma nasıl olacak? - Biz çok önemli bürokratik harcamalar yapõyoruz. Oysa sanatçõlarla performans değer- lendirmesi üzerinden sözleş- meler yapõlabilir. Böylece doğ- rudan doğruya sanatçõyõ ya da doğrudan doğruya oyunu des- tekleyebiliriz. Rutin harcama- lar yerine doğrudan doğruya sanat kurumlarõnõ destekleye- rek, belki de Anadolu’da sanatõ sõçratan, devrimci bir şekilde yükselten sürece girebiliriz. Kolay değil tabii. Henüz tam anlamõyla bir çõkõş yolu bulun- muş değil. - İstanbul’da pek çok yeni kültür merkezinin faaliyete geçtiğini söylediniz. Başkentte durum nasıl? - Ankara’da geçen yõlõn başõnda, CSO’nun şu an konserlerini verdiği bina ile ilgili bir sponsorluk anlaşmasõ yaptõk Doğuş Holding ile. CSO’yu çağdaş bir kurum haline getirdik. Ardõndan Sayõn İstemihan Talay döneminde başlatõlmõş bir pro- je vardõ. Cer Atölyeleri’nin bir sanat merkezine dönüştürülmesi için başlatõlan proje. 2000 eko- nomik krizinden sonra bu proje yarõm kalmõştõ. Onu da iki yõl içinde ayaklandõrdõk. Bu yõlõn sonunda Ankara halkõnõn hizmetine sunulacak hale getiri- yoruz. Orada bir kültür adasõ oluşuyor. O adanõn bir ucunda da, cadde üzerinde, 12 yõl önce teme- li atõlan, temel çukuru halinde bulunan yeni CSO Konser Salonu inşaatõ var. Geçen yõl en azõndan biraz kaynak bularak, bu inşaatõn toprak üzerinden görünmesini sağladõk. - Kültür ve sanat faaliyetleri açısından An- kara’yı nasıl değerlendiriyorsunuz? Başkentte ne yazık ki hâlâ ciddi anlamda bir konser ve ope- ra salonu yok... - Evet. Ankara’nõn Atatürk döneminde bir kültür başkenti olduğu söylenebilir. Ondan sonra İsmet Paşa’yõ da katarak söylüyorum, son yõlla- ra değin yapõlmõş hiçbir büyük özel yatõrõm yok. Anadolu Medeniyetleri Müzesi bir eski kervan- saray, bir bedesten, CSO ve Opera’nõn kullandõ- ğõ bina, sergi salonu olarak yapõlmõş, sonra kon- ser salonlarõna döndürülmüş. Bizim oturduğumuz bina, Ulus’taki, 1926 yõlõnda Atatürk zamanõnda yapõlmõş. Resim Heykel Müzesi 1926 yõlõnda Atatürk döneminde, Etnografya Müzesi de öyle... Bunlarõn ötesinde parmakla gösterilen, mimari açõ- dan yeni bir bina yok. Bu nedenle Ankara 1960’lõ yõllarda iyiydi, 1980’li yõllardan sonra kötü oldu yargõsõ yanlõş. Benim Ankara için büyük bir ha- yalim var. Türkiye, arkeoloji açõsõndan son dere- ce zengin. Ama müzelerimiz bu çapta değil. Tür- kiye’de bütün uygarlõklarõn izlerinin sergilenebi- leceği, British Museum’la kõyaslayabileceğimiz bir müzemiz olmalõ. - Ekonomik kriz ülkedeki sanatsal faaliyetle- ri etkiledi mi? - Bir ölçüde belki de. Ben ekonomik krizin in- sanlarõ psikolojik olarak etkilediğini düşünüyorum. Türkiye’de çok hissedilmiyor. Avrupa ülkelerinde sõkõntõ daha büyük. Herhangi bir sponsorluk tale- binde etkili oluyor tabii. Ancak biz de bizden istenen yardõm projelerinde aynõ şeyi söylüyoruz. Krize kar- şõn iyi noktadayõz. Turizmde de iyi noktadayõz. - Ankara Sanat Tiyatrosu’nun (AST), Anka- ra’da kapanacak olmasını nasıl değerlendiri- yorsunuz? - AST kapanmayacak. Rutkay Aziz’le görüştük. Onlarõn kira ile ilgili sorunlarõ var. Bir ölçüde çö- zebiliyorlar, biz de destek olmaya çalõşacağõz. Ben kapanmamasõ için elimden ne geliyorsa ya- pacağõm. ‘AnkaraSanatTiyatrosukapanmayacak’ AFYONKARAHİSAR (Cumhuriyet) - Butik otel olarak restore edilen tarihi bir konağõn açõlõşõ için Afyonkarahisar’a gelen Kültür ve Turizm Bakanõ Ertuğrul Gü- nay, Frig Vadisi’ni de gezerek inceleme- lerde bulundu. Gezisi sõrasõnda Döğer Bel- desi girişinde bir dananõn kurban edileceği- ni gören Bakan Günay sinirlendi. Hayvanõn kesilmesini istemeyen ve korumalarla ha- ber gönderen Günay, dananõn hemen yer- den kaldõrõlmamasõ üzerine kendisi de ara- badan inerek duruma tepki gösterdi. Bakan Günay, “Hangi devirde yaşıyoruz? Ne var da bu hayvanı keseceksiniz? Kurban kesmenin de bir yeri ve zamanı vardır. Yazık değil mi bu hayvana?” dedi. Günay’dan kurban kesilmesine tepki ‘HANGİ DEVİRDE YAŞIYORUZ?’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle