23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Y aptõğõ işler ve yürekli duruşuy- la ölümsüzleş- miş ve tüm halka mal olan insanlar gibi 49 yõl değil, 1049 yõl geçse de unutulmayacak olan İ. Hakkı Tonguç, 23 Ha- ziran 1960 tarihinde ara- mõzdan ayrõlmõştõ. 1897’de Silistre’de doğ- muş, orta halli bir çiftçi ailesinin büyük oğludur. Atatürk hayatta ve Saffet Arıkan Kültür Bakanõ iken 3 Ağustos 1935 tarihinde İlköğre- tim Genel Müdürlüğü’ne vekâleten getirilmesi ile 31 Ocak 1940 tarihinde asalaten atanmasõ ara- sõndaki süreye, Köy Ens- titülerinin temel ilkele- rini belirleme, öncülleri olan eğitmen kurslarõnõ ve köy öğretmen okul- larõnõ açma, ilköğretim teşkilatlarõnõ incelemek üzere yurtdõşõna seya- hat, Köyde Eğitim ve Canlandõrõlacak Köy isimli iki kitabõnõ yazma işlerini sõğdõrmõştõr. Tonguç’un duygu ve düşünceleri, Atatürk’ün eğitim ve köylü konu- sunda düşünceleri teme- linde şekillenmiş ve Ba- tõ’dan öğrendikleri ile bes- lenmiştir. 10 bine yakõn köy gezip eğitbilim açõ- sõndan çağõnõn en ileri modellerinin sentezini yapmõş ve ülkemiz ko- şullarõna uyarlamõştõr. Üretirken öğrenmek Hedefi, sadece ilköğ- retim sorununu çözmek ya da öğretmen, sağlõk memuru, ebe yetiştir- mek değil; köklü ola- rak meslek edinme so- rununu çözmekti. Bu eğitim dizgesi, 1942 yõ- lõnda açõlan ve üniversi- te düzeyinde eğitim ve- ren Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’ne kadar uzanacaktõ. En önemlisi öğrencinin doğa ile iliş- kisini koparmadan, üre- tirken öğreneceği, doğ- rudan demokrasiyi, kafa- kol ve yürek birlikteli- ğini yaşayacağõ, sanatsal etkinlikler ve eğlenceler ile ruhsal dünyasõnõ zen- ginleştireceği ve bu or- tamda kişiliğinin geli- şeceği bir yaşam biçi- minin kurulmuş olma- sõydõ. İlişkilerde hümaniz- ma ağõr basõyor, büyük bir aile içinde birlikte üretip birlikte tüketerek, artan ürünlerini satõp başka ihtiyaçlarõnõ kar- şõladõklarõ bir işletme şeklinde çalõşõyorlardõ. Türkiye’nin 21 bölge- sinde kurulmuş olan her bir Köy Enstitüsü yer- leşkesi 3-5 şehri kapsõ- yordu ve her birinin üre- tim, eğitim ve kültür merkezi olmasõ amaç- lanmõştõ. Tonguç’un ku- ramcõ ve uygulayõcõsõ olduğu bu sistem geçmiş yõllarda siyasi açõdan çok tartõşmalara konu olmuştur. Liberal kapitalizmi be- nimseyen, fakat serma- ye birikiminde başarõlõ olamayan tek parti yö- netimi, kapitalizmin 1929 büyük krizinden sonra, devletçi/devlet destekli tutumu benim- semiştir. 1935 yõlõnda gündeme gelen Çiftçiyi Topraklandõrma Kanunu bu anlayõşla hazõrlan- mõştõr. Ancak, CHP içindeki toprak ağalarõnõn baskõ- sõ ve sağ kanadõn ağõrlõ- ğõnõ koymasõ sonucunda, yasa ancak 1945 yõlõnda kadük olarak çõkabil- miştir. Köy Enstitüleri siste- mi de, toprak reformu ile birlikte kurgulanmõş ol- sa gerektir. Diğer yan- dan, Prof. Dr. Çetin Yetkin’e göre, karşõ- devrim Atatürk’ün ölü- münden sonra başla- mõştõr. 1939 yõlõnda ABD, İngiltere, Fransa ile yapõlan ve bu ülkele- re imtiyaz tanõyan an- laşmalarla ülkemiz bü- yük ölçüde bağõmsõzlõ- ğõnõ yitirmiştir. 1946’da İstanbul’a ge- len ABD donanmasõna ait Missouri Zõrhlõsõ’nõn büyük devlet törenleriy- le karşõlanmasõ, sonraki yõllarda yaşanacaklarõn göstergesidir sanki. Ardõndan, ucu bugün- lere kadar uzanacak olan, başta IMF olmak üzere uluslararasõ eko- nomik örgütlere bağõm- lõlõk yõllarõ gelecekti. Buna karşõn, 1939-1946 arasõnda Hasan Âli Yü- cel gibi köklü değişim- ler yapabilecek değerli bir Cumhuriyet aydõnõ- nõn Milli Eğitim Bakanõ olmasõ, Türkiye için bü- yük bir şans olmuştur. Bu süre içinde Yücel ve Tonguç’un eseri olan Köy Enstitülerinde ba- ğõmsõzlõk rüzgârlarõ es- mekte, ulusal değerlerle, bilgiyle donanmõş, inançlõ ve yurtsever gençler, eğitim sefer- berliğine ve köylüye reh- berlik yapmaya hazõr- lanmaktaydõ. Karşıdevrim Yüksek Köy Enstitü- lüler uygulanan dõş po- litikanõn bağõmsõzlõğõ- mõzõ yitirme yönünde olduğunu ilk fark eden- lerdendi. Bu nedenle aci- len, 1947’de yüksek kõ- sõm kapatõlacak, daha sonra ardõ ardõna çõkan yasa ve genelgelerle or- ta kõsõmlar ve sistemin bütünü çökertilecek, 1954 yõlõnda ise tama- men kapatõlacaktõ. Böy- lece 1938 Kasõmõ’ndan sonra başlayan karşõ- devrim, eksiksiz olarak uygulanmaya konmuş ve mayasõ iyice tutmuş olacaktõ! Sonuçta, Osmanlõ’dan arta kalan sosyo-ekono- mik yapõsõyla ulusal ser- maye birikimini başa- ramayan Türkiye, bu işi daha önce başarmõş olan ülkelere, uluslararasõ ekonomik örgütlere ve onlarõn dayattõğõ siyasi tercihlere teslim olmuş- tur. Bu politikalara tes- lim olmayan bir Türkiye, kendi özkaynaklarõ ile var olmayõ seçseydi, bu- gün nasõl bir eğitim dü- zeyi ve nasõl bir ekono- mik ve kültürel yaşam olurdu? Bu sorunun ce- vabõ yaşanarak verilme- lidir kanõmca. Hayatõn nasõl bir cil- vesidir ki, günümüzde kapitalizmin yeni ve de- rin bir krizi daha ortaya çõktõ ve bu pek gelişmiş ülkeler devlet destekli kapitalizmin kurtarõcõ olacağõndan söz etmeye başladõlar! Yurtseverlik Gün, Tonguç’un eği- tim kurumlarõnda hayat bulan doğrudan demok- rasiyi savunma, sevgi, dayanõşma, paylaşma, üretme, öğrenme, bi- limsel gelişmeleri izle- menin yanõ sõra, bağõm- sõzlõk ve antiemperyalist politikalarõ benimseyen siyasileri destekleme, la- ik düzene sahip çõkma günüdür. Köy Enstitüleri siste- mini iyi öğrenip yeni bir eğitim seferberliği için güncel projeler üret- mek; vakõf, dernek, üni- versiteler ve yerel yö- netimler vasõtasõyla ha- yata geçirilmesi için ça- ba göstermek gerek- mektedir. Dün olduğu gibi bu- gün de toprağõmõza sa- hip çõkmak, doğru bir şe- kilde işlemek yurtsever- liğin gereğidir. Tonguç, iş yapmayan insana adam demez. Bunlarõ ve daha fazla- sõnõ yapabilirsek Ata- türk’ün, Hasan Âli Yü- cel’in, Tonguç Baba ve çoğunu kaybettiğimiz özverili Köy Enstititüsü öğretmenleri ve şimdinin koca çõnarlarõ olan öğ- rencilerinin bunca eme- ği boşa gitmeyecektir. Ancak o zaman, bireysel ve toplumsal mutlulu- ğun ucu görünecektir. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 29 HAZİRAN 2009 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Asimetrik Ölçmeler YUNANCANIN “alfa”sından başlayıp Lat- inceden geçerek bütün Batı dillerine giren “a” öneki çoğu zaman yokluk, olumsuzluk, terslik an- latır. “Anormal” sıfatında olduğu gibi. Geometride “simetri” belli bir eksene göre ne kadar ölçüm eşitliği taşırsa, asimetri de tam tersine eşitsizlik, dengesizlik demektir. Böyle olduğu içindir ki, or- tak ölçütlere sığmayan, bunlarla ölçülemeyecek bambaşka ve değişik niteliklere sahip kuvvetler arasındaki kapışmalara askerler asimetrik der- ler. Düzenli bir ordunun terör örgütüyle, çetelerle, gerillalarla karşılaştığı durumlarda olduğu gibi. Kimin kimi neresinden tutup nasıl yeneceği bel- li olmaz. Genelkurmay Başkanı, Silahlı Kuvvetler’e karşı girişilen yıpratma çabalarını böyle tanımladı. Bu çabalara şimdi bir yenisi, “askerî yargı- sivil yargı” tartışmasındaki asimetri eklendi. Bir farkla ki, ölçüt hep aynı, yani “adalet” ya da “hakçalık” olsa da, ölçülenler ve ölçüler farklıdır. Ama iki yargı alanı ve kavramı karşı karşıya ya da yan yana getirildiğinde genellikle estirilmek istenen küçümseme, yadırgama havası dünyanın her köşesinde hep aynıdır. Hatta çeşitli tarihsel nedenlerle askerliğe pek iyi gözle bakılmayan ki- mi Batı toplumlarının entel çevrelerinde, “Sen- fonik orkestraya göre bando neyse, sivil yargıya göre askerî bando da odur” türünden sözde aşağılayıcı tekerlemeler bile üretilmiştir. İki farklı kuruluşun niçin kullanıldığı, müziğin, çalgıların ve çalanların farklı olduğu unutularak. Oysa, bunların da ötesinde, bütün kurumlar ve kavramlar gibi, bu karşılaştırmada da, aşikâr fark- lılıklar dışında zaman ve mekân, yani dönem ve ülke öğelerinin de teraziye konması gerekir. Konunun ille de bir teraziye vurulması şartsa. Örneğin, cumhuriyet Türkiye’sinin bile askeri rejimlerinde değişik kurallara göre kurulmuş ve üyeleri arasında hukukçu olmayan askerlerin de bulunduğu sıkıyönetim mahkemeleri ile yine aynı dönemlerin bütünüyle yüksek rütbeli asker hukukçulardan oluşan bir Askerî Yargıtay’ı aynı kefeye koyabilir misiniz? 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinin emir komuta sözü edilmeyen, kılı kırk yaran, askerliğin mertliğini hukukun hakça titizliğiyle bütünleştirip adalet tarihi için anıt niteliği taşıyan bazı Askerî Yargıtay kararları un- utulabilir mi? Şurası artık yadsınamayacak bir gerçekliktir: Çivisi çıkmış Türkiye’de anlamsızca sürdürülen bir sivil-asker karşılaştırması gibi asimetrik kutuplaşmalar, sonuçta ülkenin toplam gücünü zayıflatmakta ve ancak cumhuriyetin g- eleceğini karartmak isteyenlerin işine yara- maktadır. mumtazsoysal@gmail.com Y üzyõllar sürmüş insanlõğõn de- mokrasi yürüyüşü. İlk çağla- rõn despotizmini ve ortaçağõn mutlakõyetçiliğini aşõp de- mokrasiye ulaşmak kolay ol- mamõş. Bedeller ödenmiş bu uğurda… Demokrasinin erdemlerini iyi kavrayan Batõ toplumlarõ klasik anlamda bir de- mokrasiyle yetinmemişler. Onu geliştirerek çağdaş boyuta ulaştõrmayõ da başarmõşlar.. Buna karşõn cehaletin kõskacõndaki Doğu uluslarõ da siyasette yer bulan demokrasi dõ- şõ akõmlarõn dayattõğõ baskõcõ rejimlerle ye- tinmişler. Çoğumuzun bildiği gibi demokratik hu- kuk devletinin kimi temel ilkeleri vardõr. He- men belirtelim ki bu ilkelerden birinin yokluğu demokrasiyi özürlü hale getire- cektir... Bunlarõn başõnda da “Güçler Ay- rılığı İlkesi” gelmektedir. Yani yasama, yü- rütme ve yargõ yetkilerinin birbirinden ba- ğõmsõz ve ayrõ ayrõ erklerin elinde bulun- masõ. Bunun da ötesinde yargõ erkinin yü- rütme erki karşõsõnda tam bağõmsõz olma- sõ gerekmektedir. Yargıç güvencesi Yargõ bağõmsõzlõğõnõn olmazsa olmazõ da hiç kuşkusuz yargõç güvencesidir. Yani yar- gõçlarõn ve savcõlarõn yürütme erki ve baş- ka bir deyişle siyasal iktidar karşõsõnda ana- yasal güvencede olmasõ. Bilindiği gibi Türkiye bu anlamda ba- ğõmsõz bir yargõ erkine ilk kez 1961 Ana- yasasõ’yla kavuşmuştu.. Yürürlükte kaldõ- ğõ yirmi yõllõk süreçte de yargõ altõn çağõnõ yaşamõştõ.. Güven doruktaydõ. Ne yazõk ki 12 Eylül yönetiminin getirdiği 1982 Ana- yasasõ yargõ bağõmsõzlõğõnõ ve yargõç gü- vencesini alõp götürdü.. Aslõnda yürürlükteki 1982 Anayasasõ’nõn 9. ve 138. maddesinde yargõnõn bağõmsõz ol- duğu yazõlõdõr... Ancak bu sözde kalmak- tadõr. Anayasanõn sadece 144. maddesine göz attõğõmõz da bunu kolayca görebil- mekteyiz. Maddede aynen şöyle denmektedir: “Hâ- kim ve savcıların görevlerini, kanun, tü- zük, yönetmeliklere ve genelgelere (Hâ- kimler için idari nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını de- netleme; görevlerinden dolayı veya gö- revleri sırasında suç işleyip işlemedikle- rini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve so- ruşturma Adalet Bakanlığı’nın izni ile adalet müfettişleri tarafından yapılır. Adalet Bakanı soruşturma ve inceleme iş- lemlerini, hakkında soruşturma ve in- celeme yapılacak olandan daha kıdem- li hâkim veya savcı eliyle de yaptırabilir.” Hemen belirtelim ki, adalet müfettişleri- nin bu göreve getirilmeleri ve görevden alõn- malarõ konusundaki yetki, adalet bakanõn- dadõr. Bunun dõşõnda bir yargõç ve savcõ hak- kõnda soruşturma açõlõp açõlmayacağõ ko- nusunda son söz hakkõ da bakana aittir. Maddede açõkça görüldüğü gibi siyasal ik- tidarõn bir üyesi konumunda bulunan ada- let bakanõ yargõç ve savcõlarõn yazgõsõ üze- rinde söz sahibidir. Sonuçta bu siyasal ik- tidarõn söz sahibi olmasõ demektir. Öte yandan anayasaya göre yargõç ve sav- cõlarõn mesleğe kabulü, atanmasõ, nakle- dilmesi, yükselmesi hakkõnda disiplin ce- zasõ verilmesi ve görevden uzaklaştõrõlma- sõ konularõnda yetkili bulunan Hâkimler ve Savcõlar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) baş- kanõ adalet bakanõdõr. Bakanõn müsteşarõ da kurulun doğal üyesidir. (Mad. 159) Yürürlükteki anayasada 90’lõ yõllardan bu- güne kadar “Demokratikleşme” adõ altõnda çok sayõda değişiklik gerçekleştirilmiştir. Ancak demokratik hukuk devletinin en te- mel kuralõ olan yargõ bağõmsõzlõğõnõ alõp gö- türen maddeler her zaman görmezden ge- linmiştir.. Yargının siyasallaşması Günümüzde de farklõ demokrasi ve hu- kuk devleti algõlamalarõyla gereksiz, onun da ötesinde kaygõ verici başka değişiklik is- tekleri gündeme getirilmektedir. Ancak yargõ bağõmsõzlõğõna ilişkin değişiklikler bu istekler arasõnda yer almamaktadõr. Oysa yürütme ve yargõ arasõndaki ilişki- yi düzenleyen, demokrasiyle bağdaşmayan mevcut anayasal kurallar ülkede hukuk devletinin sürekli biçimde sorgulanmasõna yol açmaktadõr. Bu olgu ayrõca yargõnõn siyasallaşmasõ gi- bi son derece sakõncalõ söylemlere zemin ha- zõrlamaktadõr. Tüm bunlar da sonuçta gü- ven konusunu gündeme getirmektedir. Sonuç Ülkede gerçek anlamda özürsüz bir de- mokrasi isteniyorsa, öncelikle onun en te- mel ilkesi olan yargõ bağõmsõzlõğõ ve yar- gõç güvencesini sağlayõcõ anayasal deği- şikliklerin zaman geçirmeden gerçekleşti- rilmesi gerekir. Bu konuda 1961 Anayasa- sõ’ndaki kurum ve kurallarõn örnek alõnmasõ yeterli olacaktõr. Yargõ bağõmsõzlõğõ ol- mayan bir ülkede hiçbir hak ve özgürlüğün ve demokrasinin güvencede olamayacağõ unutulmamalõdõr. Özürlü Demokrasi ve Yargõ... M. Naci ÜNVER Yargõtay Sekizinci Ceza Dairesi Onursal Başkanõ Ülkede gerçek anlamda özürsüz bir demokrasi isteniyorsa, öncelikle onun en temel ilkesi olan yargõ bağõmsõzlõğõ ve yargõç güvencesini sağlayõcõ anayasal değişikliklerin zaman geçirmeden gerçekleştirilmesi gerekir.Bu konuda 1961 Anayasasõ’ndaki kurum ve kurallarõn örnek alõnmasõ yeterli olacaktõr.Yargõ bağõmsõzlõğõ olmayan bir ülkede hiçbir hak ve özgürlüğün ve demokrasinin güvencede olamayacağõ unutulmamalõdõr. Bağõmsõzlõğõmõz ve Sorumluluklarõmõz... Prof. Dr. Güler YALÇIN Köy Enstitülerini Araştõrma ve Eğitimi Geliştirme Derneği Başkanõ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle