18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 29 HAZİRAN 2009 PAZARTESİ 10 SÖYLEŞİ DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ İsrail’de Oyun Bitmez.. Arap ve İslam dünyası ile ilişkilerin düzeltilerek Or- tadoğu’da kalıcı bir barışın sağlanmasının, İsrail- Filistin sorununun barışçı çözüme ulaştırılmasından geçtiği kimse için sır değil. Başkan Barack Oba- ma’nın Kahire’den İslam dünyasına seslenişi, kuş- kusuz, öncelikle bir Filistin devletinin kurulmasını hedeflemiş görünüyor. Ne var ki kırk yılı aşkın bir süreden bu yana yaşananlar İsrail-Filistin sorunu- nun barışçı çözüme ulaştırılmasının kolay olmadı- ğını gösteriyor. Nitekim W. Bush’un bu sorunun çö- zümüne yönelik Annapolis Konferansı, eski baş- kanın 2008 yılı sonuna kadar bir Filistin devletinin kurulacağıyla iligil sözüne karşın başarısızlıkla so- nuçlanmıştır. Anlaşılan o ki, sorunun İsrail ve Bir- leşik Devletler cephesinde barışın gerçekleştirilmesi iradesinde açık ve net bir zafiyet mevcuttur. Ancak Barack Obama’nın girişimi, şu ana kadar olan ge- lişmelere bakıldığında diğerlerinden farklı görün- mektedir. Bir Filistin devletinin kurulması düşüncesi, aşırı sağcı ve köktendinci ‘Evimiz İsrail’ partisinin, yurt- larından edilen Filistinli göçmenleri çöle sürmekten söz eden lideri Avigador Lieberman’ın duymak bi- le istemediği bir çözümdür. Netanyahu koalisyo- nunun kaderi ise onun elindedir. Bu yüzden sağ- cı Netanyahu’nun Obama’nın önerisine evet de- mesi, büyük bir olasılıklı koalisyonun sonu anlamına gelmektedir. Biraz da bu yüzden Netanyahu Was- hington’un yolunu tutmadan Obama’nın bir Filis- tin devleti kurulması önerisine sıcak bakmadığını açıklamıştı. Ne var ki Beyaz Saray görüşmesinden sonra Netanyahu, inanılması güç koşullar ileri sü- rerek de olsa bir Filistin devletinin kurulması dü- şüncesine yaklaşmış görünmektedir. İsrail Başbakanı’nın ileri sürdüğü koşullar aslın- da Filistinlilerin haklı olarak anında reddedeceği ko- şullardan oluşuyor. Zira Netanyahu’nun kabul et- tiği devlet, bağımsız bir devletten çok tamı tamına İsrail’in güdümünde bir ‘protectorat’dan ibarettir. Daha açık bir deyişle silahlı kuvvetleri olmayan, dış politikası da İsrail tarafından yürütülecek ‘kuşa çev- rilmiş’ bir devlet müsveddesi!.. Özetle, ‘hayır’ de- menin İsrailcesi! Bu arada barışın önündeki engeller arasında yer alan ve bizzat Obama tarafından da dile getirilen kolonizasyon, göçmenlerin yurtlarına dönmesi, sağlıklı bir Filistin ekonomisinin önündeki en büyük engeller arasında sayılan Batı Şeria’da do- laşımı engelleyen 640 geçiş noktası, Gazze am- bargosu, Ramallah, Beytüllahim ve Kudüs’ün par- çalara bölünmesi, dahası Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması da söz konusu engeller arasında yer alıyor. Filistin otoritesi başkanı Mahmut Abbas’ın ya- kın çalışma arkadaşı Yaser Rabbo, biraz da şa- kayla, “İsrail Filistinlileri de dünya Siyonist hareke- tinin içinde görmek istiyor” demiştir. Mahmut Ab- bas’ın sözcüsüne göre ise Netanyahu’nun Filistin sorununa kabul edilemez koşullarla yaklaşımı böl- gedeki barış girişimlerinin tümünü torpillemektedir. Netanyahu’nun Beyaz Saray görüşmelerinin ön- cesindeki katı tutumundan, koşullu da olsa bir Fi- listin devletinin kurulması düşüncesine yaklaş- ması Başkan Obama’nın bu konudaki kararlılığının sonucu olarak görünmektedir. Ve en azından Bir- leşik Devletler’in politikalarının artık Washing- ton’daki güçlü Yahudi lobisinin elvermesiyle Tel- Aviv’de oluşturulması geleneği, bölgedeki geliş- melerin doğrultusunda az buçuk da olsa gerilemiş görünmektedir. Gerçi eski vekil ve barış hareketi Gush Shalom’un kurucusu Uri Avnery’nin altını çiz- diği gibi Washington’daki Yahudi ve Hıristiyanlar- dan oluşan İsrail yanlısı lobi muazzam politik gü- ce sahip olmakta devem etmektedir. Amerikan Kon- gresi’ndeki etkisi ise yerli yerindedir. Biraz da bu yüzden Obama ile Netanyahu arasındaki güç den- gesini Amerikan devine karşı cüce İsrail arasında bir bilek güreşi olarak görmek gerçekçi bir yakla- şım değildir. Ancak her şey, yine de Obama’nın Arap ve İslam dünyasına açılımının Birleşik Devletler’in bölgede- ki çıkarlarının bu ülke için ne ölçüde yaşamsal önemde olduğuna bağlıdır. Daha açık bir deyişle Birleşik Devletler’in bölgesel ve küresel çıkarları ağır basarsa -ki öyle görünüyor- Tel Aviv’in yıllardır sür- dürdüğü barış karşıtı politikasını terk etmesi sağ- lanabilir. Bunun için elinde ikna edici düzineyle ola- nak mevcuttur. Ayrıca İsrail’in ABD’deki çıkarlarını koruyan güç- lü AIPAC’in mayıs başındaki yıllık konvansiyonun- da konumunun zayıflama olasılığından söz edil- miştir. Ayrıca AIPAC, Başkan Obama’nın Ulusal Da- nışmanı General Jones’un Washington Post’ta ya- yımlanan, “Washinton, İsrail-Filistin sorununda ve İran’la olan ilişkilerinde kendi görüşlerine göre ha- reket edecektir” şeklindeki demeci de, keza İsrail lobisini tedirgin eden gelişmeler arasındadır. Ama daha da önemlisi Washington’un elinde politik des- teğin yanı sıra İsrail’e her yıl yaptığı en az üç mil- yar dolarlık yardım silahı da vardır. İsrail özellikle bu yıl 2010’da verilmesi gereken yardımın 555 milyon dolarının ekonomisindeki dar boğaz nedeniyle hemen devreye sokulmasını is- temektedir. Kimi yorumlara bakılırsa bu Oba- ma’nın elindeki bir başka güçlü ‘barışa ikna’ sila- hı niteliğindedir. Gerçek şu ki, bu kez Başkan Oba- ma barış konusundaki kararlılığını sürdürürse bir Fi- listin devletinin kurulması bu kez ciddi bir olasılık- tır. Ancak yazının başlığında yer alan ‘İsrail’de oyun bitmez!’ uyarısını da göz önüne almak ve bölgede İsrail’in düşlediği, örneğin İran’la bir çatışmanın ger- çekleşerek Filistin sorununu gündemden düşür- memesi koşuluyla.. ‘Ortak akõl oluşturulmalõ’AYŞE SAYIN ANKARA - Siyasete 1974’te katõldõğõ CHP saflarõnda başlayan DTP Genel Başkanõ Ahmet Türk, 1989’da Paris’te- ki Kürt Konferansõ’na katõlmasõnõn ar- dõndan bu partiden ihraç edildikten son- ra, HEP’in kurucularõ arasõna girdi. Bu tarihten sonra Kürt siyasetinin en etkin isimlerinden biri durumuna gelen Türk, 1994’te 6 arkadaşõ ile birlikte Meclis’ten “derdest” edilerek götürülen DEP milet- vekilleri arasõnda yer aldõ. 21 Temmuz seçimlerinde parlamentoya yeniden dö- nüş yaptõktan bir süre sonra 2. kez DTP genel başkanlõk görevini üstlenen Türk, son dönemde başlatõlan “Kürt açılımı” tartõşmalarõnda “diyalog” ve “barış” çağrõlarõyla dikkat çekiyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’õn randevu talebine ya- nõt vermemesi üzerine bu talebi geri çe- ken, ancak köprüleri tamamen atmayan Türk, bunun gerekçesini, sorunun çözü- mü için ilk kez Türkiye’nin önünde “ta- rihi fırsat” bulunmasõna bağlõyor. PKK ile aralarõna “mesafe koymamaları ve kınamadıkları” için eleştirilen Türk, “Bugün Türkiye’de 61 parti var, 60’ı PKK’yi eleştiriyor, ama bunun çözü- me bir katkısı oluyor mu? Burada önemli olan etkileyici olabilmektir. Şimdi biz burada hem PKK’yi, hem devleti etkileyerek, ortak aklın oluş- masına katkı sağlamak istiyoruz” gö- rüşünü dile getiriyor. Ahmet Türk, son dönemdeki “Kürt açılımı” tartõşmalarõ ve güncel siyasi ge- lişmelere ilişkin sorularõmõzõ yanõtladõ: ‘Diyalogla sorunun çözümü için mutabakat oluştu’ - Parlamentoya girdikten sonra za- man zaman davetlerine katıldığınız AB ülkelerinin büyükelçilerini, ilk kez parti kurumsal kimliğiyle ağırladınız, neler konuşuldu, sizden beklentiler neler? - Tabii 1 aydan beri AB elçilerine ye- mek verme kararõ almõştõk. Türkiye’nin bugün içinden geçtiği süreç, bu konjonk- tür, bu konudaki düşüncelerimizi ve ola- bildiğince Kürt sorununun çözümü ko- nusunda fõrsatõn olduğu bir süreçte, dü- şüncelerimizi ifade ettik. Burada tabii ki sayõn Cumhurbaşkanõ’nõn “Kürt sorunu Türkiye’nin en önemli sorunudur” de- mesinden sonra biz de bu sürecin doğru değerlendirilmesi konusunda hem siyasi partilerle, hem hükümetle hem de ulus- lararasõ ilişkileri yoğunlaştõrarak, demo- kratik bir sürecin geliştirilmesi konusuna katkõ sunacak bir rolü oynamayõ esas al- dõk. Niçin diye sorarsanõz, Kürtlerin artõk geldiği nokta çok önemli. Artõk silah ve şiddetin dõşõnda diyalogla sorunun çözül- mesi için bir mutabakatõn oluştuğunu gö- rüyoruz. İşte bunun için fõrsat diyoruz... Hatta Genelkurmay’õn artõk -belki bizi tam tatmin etmese de- “bireysel haklar gündeme gelebilir” söylemi bile önem- lidir. Bu bir sorunun varlõğõnõn işaretidir, bir tartõşma dönemidir. Bu tartõşma dö- neminde ortaya çõkan fõrsatõn heba edil- memesi görüşündeyiz. Bunu yemekte de söyledim. Tabii ki önemli olan bunu iç dinamiklerle çözmektir. Ama Kürt soru- nunun artõk çok boyutlu kapsamlõ bir so- run olduğunu da görmemiz lazõm. ‘Kürt mahallesini de düşünmek zorundayım’ - AB ülkelerinden daha önce size “PKK ile aranõza mesafe koyun” telkini gelmişti, burada da benzer bir yakla- şım oldu mu? - Tabii ki bu zaman zaman gündeme gelebiliyor. Bu toplantõda da “Mesafeniz nedir, mesafe konulması gerekmiyor mu?” diye sordular. Biz de şunu çok sa- mimi bir şekilde söyledik: Elinde silahõ tutan PKK’dir. Bir sürecin başlatõlmasõ isteniyorsa, PKK’nin ikna edilmesi gere- kir. Ama geldiğimiz noktada PKK zaten Kürtleri tatmin edecek formüller ortaya çõktõğõ zaman, silahlarõ tamamen göm- meye, susturmaya hazõr olduklarõnõ söy- lüyor. Burada önemli olan bu sürecin doğru değerlendirilmesidir. Yoksa eski tartõşmalarõ yeniden alevlendirmeye, “yok işte PKK’ye ne kadar yakınsınız, uzaksınız” gibi bir mantõğõn, sorunun çözümüne bir katkõ sağlayacağõna inan- mõyorum. O yemekte şunu da söyledim: Bugün Türkiye’de 61 parti var, 60’õ PKK’yi eleştiriyor, terörist ilan ediyor. Peki bunun çözüme bir katkõsõ oluyor mu? Burada önemli olan etkileyici ola- bilmektir. Şimdi biz burada hem PKK’yi, hem devleti etkileyerek, ortak aklõn oluşmasõna katkõ sağlamak istiyo- ruz. Bunu söylediğimizde onlar da buna “evet” diyor. Tabii ki biz bir “köprü” olmak istiyoruz. Aynõ zamanda da tara- fõz. Kürt sorununun çözümünü isteyen tarafõz. Yani Türkiye mahallesini düşü- nürken, Kürt mahallesini de düşünmek zorundayõm açõkçasõ. - DEP’in “Kürtçe yemin” kriziyle parlamen- to zeminini iyi kullanamadığı eleştirileri, hat- ta özeleştiriler oldu... DTP olarak bu sefer fır- satı iyi değerlendirdiğinizi düşünüyor musunuz? - Yani biz parlamento zeminini iyi değerlendir- diğimize inanõyoruz. Tabii olanaklar ölçüsünde bu- nu yapõyoruz. Geldiğimiz günden bu yana diyalog kapõsõnõ açmak için çaba gösteriyoruz. En uçtaki MHP’ye bile, bizden önce oturduklarõ için gittik eli- mizi uzattõk. Ama bizden sonra gelenler elimizi sõk- madõ. Belli bir usul vardõr, yeni gelen gider otura- na merhaba der. Ama ötekileştiren bir mantõkla kar- şõ karşõya kaldõk. Sanki bize selam verdikleri za- man seçmenin oyunu kaybedecek gibi bir anlayõşla bize yaklaşõldõ. Yani biz mahalle baskõsõndan ken- dimizi kurtardõk ama diğer siyasiler kurtaramadõ, bunun etkisinde kaldõ. Diyaloğu oluşturma şansõ- na sahip olamadõk. Ama hâlâ bunun için õsrarõmõ- zõ sürdürüyoruz. Rolümüzü oynamaya devam edeceğiz. Ama inanõyorum ki bir gün “keşke da- ha önce bu süreç başlasaydı da bu ölümler ol- masaydı” gibi bir süreç de önümüze gelecektir. ‘Yanlışımız varsa eleştirsinler’ - Başbakan randevu vermiyor ama Kültür Ba- kanı, parti örgütünüzü ziyaret ediyor, bu çeliş- kili yaklaşımları nasıl değerlendiriyorsunuz? - Tabii bunu çelişki olarak görmemek lazõm. Ama o arkadaşlarõmõz bu akan kanõn durmasõ konusun- da önemli bir duyarlõlõk göstermişlerdir. Hem Cevdet Yılmaz, hem Ertuğrul Günay, hatta Cumhurbaşkanõ’nõn hassasiyetini de önemsiyoruz ve iyi niyetini de gözlüyoruz. Bunlar önemli bir tar- tõşma dönemi, formüllerin arandõğõ bir dönem. Bi- zim randevumuzu geri almamõz tüm bunlarõn önünü kapatmõyor. Tam tersi tartõşmalarõn içeriğinin zenginleşmesi için kapõ aralanõyor. Ben gerçekten AKP grubunun bu sürece müdahil olmasõ gerekti- ğine inanõyorum. Hele hele bölgeden gelen Kürt milletvekili arkadaşõmõzõn sorumluluk almasõ ge- rektiğine inanõyorum. Hatta eksiklerimiz, yanlõşõ- mõz varsa eleştirsinler. Ama yeter ki kendilerini or- taya koysunlar, çözüme katkõ sunacak rol oynasõnlar. ‘Sorun çözülsün işsiz olmaya hazırız’ Samimi, dürüst, Kürt halkõnõn taleplerini karşõ- layacak bir tavrõ ortaya koyarlarsa, biz onlarõ des- teklemeye hazõrõz. Yani dün bir büyükelçi, “Sorun çözülürse işinizi kaybetmez misiniz” diye sordu. Biz dedik ki: “Bu sorun çözülsün işsiz olmaya ha- zırız...” Tek amacõmõz normalleşme, burada ya- şayan Kürt yurttaşlarõmõzõn özgürleşmesi ve Tür- kiye’nin bütünlüğüne zarar vermeyen, tam tersi da- ha demokratik ve saygõn olmasõnõ beraberinde ge- tiren bu taleplerin yerine getirilmesidir. - DTP içinde bir de “şahin-güvercin” tartışması yaşandı. En son Diyarbakır’da bir toplantıda, bir partili yardımcınız Emine Ayna’ya, “Sizi dinleyince umutsuzluğa kapõlõyorum, Müslüm Gürses dinlemiş gibi oluyorum, hep çok sert ve radikalsiniz, iyi ki Ahmet Türk var” dedi. Bu üslup farkı parti içinde bir denge unsuru mu? - Biz bir misyon partisiyiz. Bizi bir araya getiren Kürt sorununun çözümüne katkõ sunmaya yönelik yaklaşõmõmõzdõr. Ben şahin-güvercin olayõ görmüyorum. Ama siyaset çok naziktir. Bazen bir cümleyi kullanõrsõnõz hak etmediğiniz halde şahin olursunuz, bazen bir cümleyi kullanõrsõnõz güvercin olursunuz. Ama özünde arzunuz, görmek istediğiniz durum, fotoğraf aynõdõr. Aynõ fotoğrafõn ortaya çõkmasõ için çaba gösteriyoruz. Ama o fotoğraf ortaya çõkarken, o fotoğrafõn çizgilerini belirlerken üslup farkõ olabiliyor. Yani yüzdeki gölgeyi, burundaki gölgeyi birisi böyle düşünür, başka arkadaş böyle düşünür. Temelde bir düşünce farkõmõz yok. ‘Şahin-Güvercin’ tartışması ‘Biz kendimizi mahalle baskõsõndan kurtardõk’ ‘Asker silah bõraksõn demedik’ - Siz bir süre önce PKK’nin eylemsizlik kararı aldığını ve bunun “fõrsata çevrilmesi” ge- rektiğini söylediniz. Ama tam da o süreçte şehit haberleri geldi, hatta siz de başsağlığı mesajı yayımladınız. Şimdi bir yandan PKK eylemlerini sür- dürürken, bu sürecin “fõrsata” çevrilmesi ne kadar gerçekçi? - Yani 29 Mart seçimlerinden sonra eylemlerin hiç olmadõğõ dönemde, birdenbire operasyon- lar başladõ. Şimdi siz dağõn ba- şõnda operasyon yaparsanõz, bi- rileri de refleksini ortaya koyar. Burada karşõlõklõ olarak barõşçõ sürecin gelişmesi için hassasiyet göstermezseniz zaten anlamõ ol- maz. Bir de diğer taraftan baka- lõm. Cumhurbaşkanõ, “Kürt meselesi önemli mesele, çözül- meli” diyor. Öte yandan Genel- kurmay Başkanõ, “Bir tek kişi kalmayana kadar temizleyece- ğiz” diyorsa, bunu da siz yo- rumlamalõsõnõz. ‘Hassasiyet iki yönlü olur’ Hassasiyet iki yönlü olur. El- bette ki hiçbir askerin burnunun kanamasõnõ istemeyiz. Türki- ye’nin barõşa ihtiyacõ varsa, so- rumluluk alan insanlarõn gerek- li hassasiyeti göstermesi lazõm. Bakõn benim mesajõm da şu: Herkes hassasiyet göstermeli, eller tetikten çekilmeli demiş- tim. Ama şimdi “Hayır efen- dim bildiğim gibi yaparım” derseniz, o zaman suçlamaya hakkõnõz yok. 9 asker öldürüldü diye yakõnmaya hakkõnõz yok. Biz ne söyledik? Bir fõrsat orta- mõ, barõşçõl süreç var, silahlar susmalõ dedik. Ama Başbakan ya da birileri çõkõp, “Devlet na- sıl silah bırakır, asker nasıl silah bırakır” diyor. Biz böyle bir şey söylemedik ki, böyle bir şey söylemek için de “aptal” olmamõz lazõm. Yani devletin de askerin de, polisin de, silah bõrakamayacağõnõ bilmiyor mu- yuz? Bunun sürece katkõsõ yok. Zaten bunlar yaşandõğõ için hassasiyet gösteriyoruz, çõrpõnõ- yoruz, bir provokasyon olmasõn diye uğraşõyoruz. ‘CHP doğru rotayõ seçmeli’ - Bir de hakkınızda açılan davalar ne- deniyle “zorla ifade” krizi çıktı. TBMM Başkanı, “DTP’liler sessizce gidip ifade verseler sorun çözülür” diyor. Sizin bundan sonraki tutumunuz ne olacak? - Ben de şunu sorayõm? 1960’lardan sonra, çok partili sisteme geçildikten sonra, suçüstü halleri dõşõnda, bugüne kadar böyle bir uygu- lamayla karşõlaşmõş mõydõk? Hayõr. 1994 yõ- lõnda dokunulmazlõklar kaldõrõldõğõ zaman da, daha önce de bu konuda hakkõmõzda açõ- lan davalar vardõ ama böyle bir şey gündeme gelmedi. O zaman da anayasanõn 14. madde- si vardõ, 83. madde vardõ. Bunu doğru yo- rumlamak gerekir. Bakõn 14. madde devletin bölünmez bütünlüğüne yönelik fiili eylem- lerden dolayõ diyor. Ama biz bugüne kadar devletin bölünmez bütünlüğünü hiç tartõşma- dõk ki. Türkiye’nin bütünlüğü içinde çözüm istedik. Bizim eylemlerimizin hiçbirisi 14. maddeye girmiyor. Ama sadece bizimle ilgi- li böyle bir şey oluyor. Yani Türkiye’de hu- kuku zorlarsanõz her yere çekersiniz. Vicda- na göre mi, hukuka göre mi hareket edece- ğiz; yoksa bizi ötekileştiren hukuk mantõğõna göre mi değerlendireceğiz. Böyle düşünü- yorlarsa, buyursunlar, sayõ var, dokunulmaz- lõklarõmõzõ kaldõrsõnlar. Bizi göndersinler bu- radan, cezaevine mi gönderirler, ne yaparlar- sa yapsõnlar. Bahane aramaya gerek yok, ço- ğunluklarõ var, dokunulmazlõğõmõzõ kaldõrõr- lar, ne isterlerse yapabilirler, bizim buna iti- raz hakkõmõz da, gücümüz de yok... ‘CHP, demokratik değişimin öncülüğünü yapacak bir parti’ - Geçmiş’te SHP’de siyaset yapmış bir politikacı olmanıza rağmen, CHP’ye en ağır eleştiriler sizden geldi. Son dönemde ise karşılıklı bir yumuşama, “açõlõm” ha- vası dikkat çekiyor. Acaba siz mi değişti- niz? CHP mi değişti? - Bakõn ben MHP’ye bugüne kadar ağõr eleştirilerde bulunmadõm. Çünkü MHP’yi ta- nõyorum, ne düşündüğünü biliyorum. Ama CHP Türkiye’nin en köklü partisi. Sosyal demokrat olduğunu söyleyen, halkõn beklen- tileri olan bir parti. CHP Türkiye’de çok önemli, demokratik değişimin öncülüğünü yapacak bir partidir, yani özü itibarõyla böy- ledir. Şimdi tartõşmalõ bir süreç yaşõyoruz, bir barõşçõl sürecin gelişmesi için çabalõyo- ruz. Bu beklentileri yerine getirmediği za- man öfkeyle üzerine gidiyorum. Bu insanõn doğasõnda olan bir şeydir. Ben samimiyetim- le söylüyorum, ancak CHP destek verdiği zaman iktidar bu konuda adõm atabilir. CHP’ye karşõ çõktõğõ bu hassas süreçte ikti- darõn fazla adõm atma şansõ yok. Beklentile- rimizin olduğu böyle bir süreçte, CHP’nin o işlevini yerine getirmemesi aslõnda halkta müthiş bir tepki oluşturuyor. ‘MHP’nin altında oy alıyor’ Bakõnõz bugün bölgede MHP’nin altõnda oy alõyor. Çünkü beklentisi karşõlanmayõnca, insanlar en fazla beklediğinde karşõlõğõnõ görmeyince öfke duyuyor. Tabii CHP’nin son dönemde umut veren, demokrasiyi savu- nan, sorunun çözümüne katkõ sağlayacak bir noktaya gelmesini önemsiyoruz, dikkatle de izliyoruz. CHP bu ülkede barõşõn gelişmesi- ne önemli katkõlar sunabilir. Belki rolü ve misyonu bizden daha etkilidir, daha fazladõr, belki bizim herkesi etkileme şansõmõz olma- yabilir ama CHP doğru bir rotada siyaset gö- türürse, Kürt yurttaşõnõn sorunlarõnõ çözmeye yönelik, onun haklarõnõn güvence altõna alõn- masõ konusunda öncülük yaparsa Türki- ye’nin değişmesine büyük katkõ olur. TÜRK KALP VAKFI Emekli Sandığı, SSK, Bağkur, Kamu Çalışanları Hastalarının Hizmetinde 19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL Tel: (212) 212 07 07 (pbx) http://www.tkv.org.tr DTP Genel Başkanõ Ahmet Türk, çözümün PKK’yi ve devleti etkilemekten geçtiğini söyledi (FOTOĞRAFLAR: NECATİ SAVAŞ)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle