21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Prof. Dr. MAHİR AYDIN İstanbul Üniversitesi Renk ölçeğinde mayıs, bir bakıma erguvandır. Ve bu gü- zellik, ilkbaharın “geldim işte” deyişidir, sanki. Daha çok, İstanbul ve Bursa’ya uğrar. İs- tanbul’da boğazı, “mor gelin- lik” gibi süsler. Kendi dillen- dirmez ama “zor güzelliğin” derin üzüntüsü gizlidir, onun morluğunda. Belki bu yüz- den, bir Roma sözü “Büyük acılar, dilsizdir” der. Morarmak da, acının, dile gelemeyeni değil mi? Bu kez erguvanlar, daha bir anlam yüklü. Tam 90 yıl ön- ce görmüştü Mustafa Ke- mal’i, Bandırma vapuru gü- vertesinde. Ve Tanzimat ile başlayan sömürgeleşme sü- recinin, kırılma noktasını. İna- nılır gibi değildi. Hem biz, hem Avrupa için. Aradaki tek fark, şaşkınlığın ters yönlü oluşuydu. Bu yıl 19 Mayıs’ı, bilmiyorum hangi coşkuyla kutlayacağız? Yine “yasak savma” türünden mi? Eğer öyleyse, 600 yıllık yanlış, yineleniyor. Ve erguvan gibi, bir kez daha morarma- mız, yakın görünüyor!.. Öte yandan, bir “Osmanlı hayranlığı”dır gidiyor. Sanki; Macaristan’dan Yemen’e, Gürcistan’dan Tunus’a, bi- zim. Tam bir “düşman üşüş- türen” sorumsuzluk. Yorum- ları, gittikçe “saf”laştırılmak istenen yurttaşımız için “afyon” gibi. Bu tipler için Bernard Shaw: “Çağımız uygarlığına hayran olanlar, onu; buharlı makine ya da telsiz telgraf sa- nanlardır” örneğini verir. Onlar da tarihi, “gül bahçesi” sanıyor. Silah, kan ve gözyaşı- dır tarih. Barış, bu “sac ayağı” gölgesinde. Acı ve gerçek. Bu- gün Avrupa’nın, tuzu niçin ku- ru? Onlar ulusal kozasını, 500 yıl önceden örmeye başladı. Hani, nerede, şiir ve şarkılara konu ettiğimiz Endülüs? Kö- künden kazıdılar İslamı, Kato- lik mezhebinin batı kalesinde. Ve 1492, İspanya’daki uzun sürecin, son darbesiydi. Bo- ğazına kızgın yağ akıtılmak- tan, onları biz çekip aldık. Ya- hudi-Müslüman ayırmadan. Hep güzel şeyler yaptık. Yaptık da onların gerçekçili- ğini, hiç sorgulamadık. Bu yüzden de, madalyonun arka yüzünü işleyemedik. “Sen- sin” denilen yerde, bıraktık. Asli unsurumuzu dışladık. “Ka- fası basmayan Türk” deyip, köyde bıraktık. Devlet dizginini bile, ötekilere verdik. Sonuç- ta onlar, yüzyıllardır yaşadığı toprakta, kendi ulus devletini kurdu. Bize de, erguvan gibi, morarmak düştü. Koskoca imparatorluktan, bir avuç va- tan toprağı kalmamıştı. Bu nasıl, “dede-baba” mirası? Avusturya da Osmanlı gi- biydi. Ama o, en üst kültür dü- zeyini, hep elinde tuttu. İmpa- ratorluk içinde, asli unsur oldu. Toprak kaybedişini bile, aşa- malandırdı. Bizim gibi “yalın ayak, başı kabak” kalmadı. Canını ve malını yağmalatma- dı. Çökerken de, en seçkin toprağı, kendine vatan yaptı. Biz; yurtsuz, devletsiz, “iyot gi- bi” açıkta kaldık. Anadolu’ya tutunabilmek için bile, bir “Kur- tarıcı”nın gelmesini bekledik. Tarihçilik anıtımız Halil İnal- cık, Fatih üzerine çalışması- nı şöyle bitirir: “Osmanlı; ken- di egemenliğini yaymaktan başka hiçbir amacı olmayan, hanedan imparatorluğudur.” Bu çarpıklık yüzünden, geriye iki fatura kaldı: Ermenilere ya- pıldığı iddia edilen soykırım, Avrupa’ya ödenecek dış borç. Bu ağır yük, hiç hak etmedi- ği halde, Türkiye Cumhuriye- ti’ne yüklenecektir. Bugün Osmanlı’ya övgü dü- zenler, ya tarih nedir bilmiyor ya da Cumhuriyet düşmanlı- ğı yapıyor. Dahası, Osmanlı’ya da haksızlık ediyor. Eğer Os- manlı’ya bir tanı gerekirse, “duygusal alaturkalık”tır. 2009 ölçeğinde; güzel ül- kemizin saygın yöneticileri, değerli bürokratlar! “Türki- ye’den nasıl toprak koparılır” konulu, “Batı klasiği”ne, ta- rihten bir örnek ister misiniz? İşte, 11 Mart 1870-5 Ekim 1908, Bulgaristan. Bu bilginin, günümüz için “yön yorumu” sizlerin!.. Hıristiyanlık inancına göre erguvan, beyaz renk çiçekler açarmış. İsa’yı aldatan Ye- huda, pişman olup, kendini er- guvan ağacına asmış. Ve o gün bugündür erguvan mo- rarmış!.. CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Bir Yurtseverden Mektup ‘Morarmak’ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com7 Mayıs HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 7 MAYIS 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Töre cinayetinde 44 ölü var. AB yolunda önemli bir sayı! Hüküm Ertan Somunkıran: “Tarih baba diyor ki: Herhangi bir bakanı Meclis dışından atanan hükümet son perdeyi oynuyor demektir!” Suç Suat Özbilgi: “Deniz Feneri’ni savsaklayanlar, Ergenekon’da görevini kötüye kullananlar kadar suçludurlar!” Sahipsiz Işık İşgüden: “Ergenekon’un malum kazılarındaki silahlar, üstündeki toprak gibi sahipsiz kaldı!” YağmurDeniz Treni havaya uçuracaklar! SİVİL darbe yapılmış olmalı ki sıranın darbe hukukunun yazılmak istenmesine geldiğinden söz ediyor Hilmi Kayıhan ve şöyle diyor: “Cumhuriyetin ırzına sarkıntılıktan suçlu biri hukuk yapıcı olursa; tecavüzcünün gönül rızasıyla cumhuriyetin ırzına geçmesinin suç sayılmayacağını, tecavüz silah zoruyla yapılırsa suç sayılabileceğini yazacaktır. Böyle bir niyet, dinamit fitilinin ateşlenmesi demektir. Demokrasiyi bir tren gibi görenler, inilecek istasyona birkaç durak kala anayasa değişikliği yaparak treni havaya uçurmanın hukuksal yollarını arıyor. Fakat ne yaparlarsa yapsınlar, istedikleri menzile asla ulaşamayacaklar. Cumhuriyet treninin makas değiştirdiğini, uçuruma doğru hızla sürüklendiğini ve dahi imdat kolunun söküldüğünü; kömür yerine trenin döşemelerini yakmaya başladıklarını söyleyen vatanseverler vicdansızca derdest edildiler. Halkımız gözü kulağı olan gazete ve televizyonlar akıl almaz hilelerle hipnozcu soytarıların eline geçti. Karanlık bir tüneldeyiz; televizyonları kanal, kanal dolaşan bu hipnozcu soytarıların gösterdikleri ışık üstümüze hızla yaklaşan trenin ışığı. Değiştirmeye çalıştıkları anayasa değil, Atatürk Cumhuriyeti’nin hukuku! Buna izin verecek miyiz? İstedikleri istasyonda indiklerinde treni havaya uçurmalarına öküz gibi bakacak mıyız?” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” GAZETENİN adını “Cumhuriyet” koyan Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, çıkış tarihi olarak 23 Nisan 1924’ü önermişti. Gazetenin kurucusu Yunus Nadi iki hafta gecikmeyle 7 Mayıs 1924’te çıkardı Cumhuriyet’i. O günden bu güne 85 yıl geçti. Mondros sonrası işgal yıllarında Yunus Nadi, İstanbul’da Yeni Gün gazetesini yayımlıyordu. Düşmanla işbirliğine karşı yazılar yazıyordu. Önceden tutuklanmıştı. Yine tutuklanacağını anlayınca Ankara’ya gitti. Hem 23 Nisan 1920’de ilk Meclis’te milletvekili olarak görev aldı hem de Anadolu’da Yeni Gün gazetesini çıkarıp bağımsızlık savaşının sesi oldu. İkinci Meclis’te anayasa komisyonu başkanıydı; 28 Ekim 1923’te devletin şeklinin cumhuriyet olduğuna ilişkin anayasa değişikliği önerisini hazırladı ve ertesi gün cumhuriyet ilan edildi. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan altı ay kadar sonra yayın hayatına başlayan Cumhuriyet gazetesi Aydınlanma Devriminin sesi oldu. Bayrağı Yunus Nadi’den Nadir Nadi aldı. Nadir Nadi’den sonra bayrağı çalışanlar adına İlhan Selçuk taşıyor. Böyle bir gazete dünyada yok! Fakat ülkede karşıdevrim var... Düşman işgali sırasında Yunus Nadi tutuklanmamak için İstanbul’dan Ankara’ya gitmişti. Cumhuriyet’in Ankara temsilcisi Mustafa Balbay’ı Ankara’dan İstanbul’a getirip tutukladılar. Balbay’ın hapishanedeki tek kişilik hücresinin yanına Cumhuriyet yazarı Erol Manisalı’yı koydular. İlhan Selçuk’u da sanık yapıp 242 yıldan 580 yıla kadar hapsini istediler. Davalardan biri sürüyor. Öteki henüz başlamadı. Berikinin iddianamesi yazılacak. Yapılacak soruşturmaları ve açılacak yeni davaları ise sadece müneccimler biliyor. Karşıdevrimde dava çok. İster birleştir ister ayır ama hepsi aynı kapıya çıkıyor. Çünkü dava eski bir dava; Cumhuriyet yazarları Cavit Orhan Tütengil, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı’yı öldürdüler. Darbe dönemlerinde sayısız Cumhuriyet yazarını gözaltına aldılar, işkenceden geçirdiler, tutukladılar. Vız geldiler tırıs gittiler! Ne yazarlarını ne okurlarını tüketebilirsiniz Cumhuriyet’in! Devrimcilere vız gelirsiniz ve her karşıdevrimci gibi tırıs gidersiniz! Vız SESSİZ SEDASIZ (!) HARBİ SEMİH POROY e-posta: [email protected] Bugün 7 Mayıs 2009… Bugün, parçası ol- maktan onur duyduğum, adını Büyük Dev- rimci Mustafa Kemal’in koyduğu gazetem Cumhuriyet’in 85’inci doğum günü… Bugü- nü içerideki ve dışarıdaki tüm yurtseverlerle, bu ülkenin aydınlık ve çağdaş insanlarıyla pay- laşmanın, kutlamanın sevinç ve kıvancını ya- şıyorum. Ama bugün sevincime bir de derin- den “iç sızısı” eşlik ediyor… Bugünü, bugün- leri asla “unutmamaya” yeminliyim… Ve bu- gün, köşemi bir yurtseverden gelen mektuba bırakıyorum… Sağ üst köşesindeki damgada şöyle yazıyor: - Silivri 4 No’lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Mektup Okuma Ko- misyonu GÖRÜLMÜŞTÜR. Çok sevgili kardeşim Ümit, can dostum, Haftalardır mektuplarını alıyorum! Her Per- şembe gazetemizi elime aldığımda ilk tara- madan hemen sonra “Perşembe mektubunu” okuyorum. Senin yazına ben bu adı taktım… Çok teşekkür ediyorum. Şimdi “bırak teşek- kürü” diye çıkıştığını duyar gibiyim. Ama ben yine de teşekkürü bırakmayacağım. Çünkü haftalardır üst üste köşenin kâh bir bölümü- nü, kâh tümünü bana ayırman tarifsiz bir da- yanışma. Oradan nasıl görünüyor bilemem ama, buradan böyle görünüyor. Ümitçiğim, basınla ilgili bir sorun olduğun- da seninle hemen Atatürk’ün sözünü anım- satırdık: - Basın özgürlüğünden kaynaklanan so- runların çözümü, basın özgürlüğüdür. Şimdi aynı şeyi hukuk için düşünmek zo- rundayız: -Hukukun dışına çıkan yargı uygulamala- rından kaynaklanan sorunların çözümü hu- kuktadır. Sözü şuraya getirmek istiyorum: Karşı kar- şıya kaldığım tabloda gazeteci olduğumu, bu mesleği en iyi şekilde yapmaktan başka ama- cım olmadığını hukukçulara ve meslektaşla- rıma anlatmak durumundayım. Çünkü iddia- namenin ruhunda bu var. Beni düşündüren önemli durumlardan biri şu: Bir gazetecinin, sa- dece kendisinde kalacağını, gerekirse yarar- lanabileceğini düşünerek tuttuğu mesleki not- lar montajlanıyor, belli bir amaç doğrultusun- da bir araya getiriliyor. Bunlar suç olarak id- dianameye konuyor. Meslektaşlarımızın çok çok büyük bölümünün kılı kıpırdamıyor. Bu du- rumun kendi başlarına geldiğini bir düşün- sünler!.. Bence bir gazetecinin bu tür notları, bir dok- torun hastalarıyla ilgili bilgi arşivi gibidir. Na- sıl bir doktor, hastalarıyla ilgili özel bilgileri açık- lamazsa, açıklamaya zorlanamazsa, gazete- cinin de mesleki notları öyledir. Gel gör ki; ben- de açıklandığı gibi her türlü yoruma açık hal- de “oluşturuldu!” Ümitçiğim, bir teşekkür edeyim derken ko- nuyu nerelere getirdim. Önümüzde zorlu bir sü- reç var. Bu süreçte iki önemli güç görüyorum: 1- Hukuk... 2- Dayanışma... Sen her ikisinin de önemini ve değerini çok iyi biliyorsun ve hakkını veriyorsun. Ben de sa- na zaman zaman yazacağım. Sen zaten ya- zıyorsun… Tüm okurlara, tüm dinleyenlere, tüm izle- yenlere, tüm soranlara kucak dolusu selam- lar ve sevgiler… Ve sana bitmeyen enerji, direnç ve istenç di- liyorum… Mustafa Balbay, Silivri.” BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Trabzon ilinde, kiremit kaplõ çatõsõyla ünlü bir köprü. 2/ Yünden dö- vülerek yapõ- lan kalõn ve kaba kumaş... Bir deniz ya da liman manzarasõnõ betimleyen tablo. 3/ Avrupa’da küçük bir ülke. 4/ Şarkõ, türkü... Mek- ke’nin doğusunda, hacõlarõn toplandõk- larõ tepenin adõ. 5/ Türk müziğinde bir makam... Tekil ikin- ci kişi adõlõ. 6/ Top mermisinin ucuna vidalanan ve mermi atõldõktan sonra patlamasõnõ sağlayan ayarlõ ka- pak... İskambilde bir kâğõt. 7/ Eski Yunan kent- lerinde pazaryeri... Hõristiyan ermişlerine verilen san. 8/ Amerika’da yaşayan bir papağan cinsi. 9/ Üstü kapalõ olarak anlatma... Batman’õn Hasan- keyf ilçesini sular altõnda bõrakacak olan baraj. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Eskişehir ilinde bir kaplõca. 2/ Saban demiri- nin tarla sürülürken açtõğõ çizgi... “Bana derler - --- yükünü sen götür/Benim yük götürür derma- nõm mõ var” (Karacaoğlan). 3/ Sinemacõlõkta, ka- merayla geniş bir mekânõn taranmasõna verilen ad... Bitkilerde gaz alõşverişine yarayan aralõklar. 4/ Omza ya da bele asõlõ olarak taşõnan su kabõ. 5/ Bayõndõrlõk... Ispanağa benzer bir bitki. 6/ Jo- hann Strauss’õn üç perdelik hafif operasõ... “O” gösterme sõfatõnõn eski biçimi. 7/ Dinsel bay- ramlardan bir önceki gün... Yaşanmõş olaylarõn anlatõldõğõ yazõ türü. 8/ İdare lambasõ. 9/ Kõsa ya- zõ... İslamlõktan önceki Türk edebiyatõnda ağõta verilen ad. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M U H A T A R A Ü L Ü Ş R E Z E S A L A Z M A K T L A M İ P E Ş E L E K L A C A A R A L I K İ B İ K S U O R A K I M L A V Ş A R A Ş U R A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle