16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ MERİÇ VELİDEDEOĞLU 13 Nisan Gününün Utancı! Geride bıraktığımız pazartesi günkü “Balbay’ın Yanı Başındayız Nöbeti”nde, hem katılanlar ço- ğalmış hem de dizginlenemeyen bir öfke şidde- tini arttırarak dışa vurulmuştu. Ayrıca 39 gündür sürdürdüğümüz ve kadın ka- tılımcıların hep daha yoğun olduğu bu nöbet, ilk kez kadın erkek eşitliğiyle tutuluyordu. Bir ara “Cumhuriyetçi Kadınlar Derneği”nin İs- tanbul Başkanı Pervin Öztabağ: “Böyle bir sabaha uyanacağımı hiç aklımdan geçirmezdim” dedi. Haklıydı. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde yer alacak “utanç” dolu kara bir gün daha başlatılmıştı, ülkeye yaşatmak üzere. Ama dahası da vardı. Nöbetimiz bitince toplu olarak ÇYDD’nin Genel Başkanı Türkân Saylan’a destek vermeye gittiğimizde yaşayacaktık bunu. Saylan’ın evindeki arama beş saat sürmüştü. Sonunda görevliler ellerinde bir iki torba ile dışarı çıktıklarında, topluluk onları şiddetle kınamaya baş- ladı; bindikleri arabayı vuruyor; yumrukluyorlardı. Öfke durmak bilmedi. Yargıya, emniyet güçle- rine, kısacası “devlet”e karşı bir protestoydu bu, kuşkusuz anlayanlara... Görevliler ayrılınca, pencerede Türkân Saylan göründü. Sahibi görülmeyen iki el, bedenini kav- ramış ayakta durmasını sağlıyordu. Saylan dingin bir tutumla, sıcak bir sesle ko- nuşmaya başladı. Teşekkür ettikten sonra top- luluğa sitem etti. “Neden görevlileri kınadınız” de- di, ardından da: “Ne yapsınlar onlar emir kulu” di- ye ekledi. Öyleydi kuşkusuz. Ama onlara emir verenler de öyle. Ve bu “emir kulu” zinciri birbirine bağlı ola- rak böylece uzayıp gider; hükümetin başındaki- ne dek uzanır; “başbakan”a dayanır. Bu aşama- da Bush’lar, Obama’lar devreye girer “emir” ve- riciler olarak. Saylan sürdürdü konuşmasını, “Olanlar Türki- ye için çok acı, çok acı!” diyordu, bu acıyı tüm yü- reğiyle duyumsayarak. Soluk aldı, desteği taze- lendi, üşümemesi için önlem alındı. Ve “Gözaltı- na alınan arkadaşlarımla birlikte olmak isterdim ama, şu sıralarda yaşamak için çok.. çok zorlanı- yorum!” dedi. Artık çoğumuz ona bakamıyorduk, bakışlarımızı yere çevirdik. 13 Nisan sabahı, Arnavutköy’ün Beyaz Gül So- kağı’ndaki bu pembe evin sardunyalı pencere- sinden görünenler yalnız ülkemiz için değil, tüm “insanlık” için de “utanç” vericiydi. Pencerenin altına toplanan bizler bu utancı “el”le tutulurcasına yaşıyorduk. Saylan konuşmasını, se- sinin sıcaklığı hiç eksilmeden, beş saatlik yor- gunluğunu hiç belli etmeden bitirdi; el sallayarak yavaşça pencereden çekildi. Biz bir süre daha penceredeki sardunyalara öylece bakakaldık... Yakın çevredeki esnaf da katılmıştı topluluğa. Boş dükkânlardaki TV’lerden sesler geliyordu. Say- lan’ın yardımcısı Prof. Dr. Filiz Meriçli de alınmıştı gözaltına, ÇYDD’nin Türkiye genelindeki şube- lerinin başkanlarıyla birlikte. AKP ve iktidarı, temel hedeflerine ulaşmak için tasarladıklarını bir bir, sindire sindire uygu- ladılar, uyguluyorlar; kuşkusuz dış güçlerin de des- teğiyle. Bu aşamaya gelmek için büyük bir dirençle her yolu “mubah” sayarak, gözlerini kırpmadan “din”i bile kullanmaktan çekinmediler. “Yasama”, “yürütme” zaten ellerinde; “yargı” ha düştü, ha düşecek. “Anayasal kurumlar”a sinsi sin- si bulaştılar; tam ele geçiremedilerse bile olduk- ça yol aldılar. TSK, direnmesini hep olduğu gibi sürdürüyor. “Sivil Toplum Kuruluşları”na çengellerini attılar. Sıra “gönüllü” sivil toplum kuruluşlarına gelmiş- ti. Kuşkusuz çağdaş, laik, gerçek demokrasi yanlısı, “Atatürkçü” düşünce doğrultusunda sa- vaşım verenlere; evet yalnızca onlara. ADD ile başlattılar: “12. Dalga” ile “darbe”yi in- dirdiler. Ama öyle sanıyorlarsa aldanıyorlar. Budandıkça daha kuvvetli olarak yeniden ye- şerip, çoğalacağız. Kesinlikle susmayacağız. Söylemi, “eylem”le destekleyeceğiz. İ. GÜRŞEN KAFKAS 17 Nisan Köy Enstitülerinin unutulmaz mucizesini hatırlatı- yor. Yakılan ışıkla, insanları- mıza akla dayalı, laik bir dünya görüşü kazandırılıyordu. Sis- tem, köylerden gelen gencecik insanların üretim yaşamını, ime- ce yoluyla bireysel ve toplum- sal yardımlaşmayı öğrenmele- rini içeriyordu. Cumhuriyetin ve devrimle- rin gerçek amacı eğitim dün- yasındaki aydınlanmaydı. Bu- nun yolu da köylere ve köylü- lere eğitim ışığını ulaştırmaktı. Köylü vatandaş, asırlarca ver- gi yükümlüsü, asker görevlisi olarak görüldü. Oysa Köy Enstitüleri pro- jesiyle, devlet ile kırsal kesim kucaklaşacaktı. Elbette Köy Enstitüleri olgusu uzun, ince bir yoldu. Bu yüzden İsmail Hak- kı Tonguç, diline doladığı, usundan kovamadığı “Dik yol- ları denerim ben / Her zorluğu yenerim ben” dizelerini söyler dururdu. Tonguç, köylüyü eğiterek, köye uygun, meslek sahibi, ışık saçacak bireyler yetiştirilece- ği için keyifliydi. Mustafa Ne- cati zamanındaki köy öğret- meni ve eğitmen yetiştirme görevi, çok amaçlı ve tam do- nanımlı Köy Enstitülerine dev- redilmişti. Eğitimdeki bu değişim, yeni gelişmelerin peşindeydi. Nüfu- sunun çoğu köylerde yaşayan halkı, uygar ve gönençli bir ulusun bireyi/toplumu olarak yaşatmak hedefleniyordu. Kö- leci bir zihniyetin mahkûmu ol- muş bir topluma birey özgür- lüğü düşüncesini aşılamaktı amaç. Köylünün eğitilmesi ile birlikte, sosyal planda kalkın- ması, düşünce ve eylem ba- zında gelişimi sağlanacaktı. Köy Enstitüleri projesi, köy- den kente göçü de engelle- yecekti. Büyük şehirlerin ge- cekondu sorunu önlenmiş olacak, kalkınmış köy bilinci oluşacak, gelişmiş yerleşim birimleriyle bugünlere geli- necekti. Öte yandan sağlık, teknik sorunlar, doğa ve çevre bilinci, etik değerler konuların- da da aydınlatıcı önderler ye- tiştiriliyordu. Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un ge- ceyi gündüze katarak, yılmadan uğraşları sonunda “Köy Ensti- tüleri Yasası” hazırlandı. Köylüyü eğitecek bireyler yi- ne köyden alınmalı, bu kişiler tarım ve hayvancılık bilgilerine, köylülük bilincine sahip, yerle- şim koşullarının yarattığı alış- kanlıklara, çeşitli doğa şartları- na uyumlu olmalıydılar. Köy Enstitülerinin kuruluş felsefe- sinde, elbirliği, gönül birliği, imece açılımı ve sevgi bağı önemli bir koşuldu. Savaş alan- larında verilen zorlu mücade- leler sonrası kazanılan ulus- devlet, şimdi toprağıyla vatan olma, bireyiyle insan olma sos- yolojik savaşıyla karşı karşı- yaydı. Daha iyi bir yaşam için eğitilmeli, aydınlanmalı ve üret- ken olmalıydılar. Bu bilinci ve- rebilecek eğitimcileri yetiştirmek ve köylere hizmete gönder- mek gerekliydi. Köy Enstitüle- ri gerçeği de buydu işte! Ken- di tüketeceğini, kullanaca- ğını kendi üreten bireyler ye- tiştiren, işe ve emeğe daya- lı, “yaparak/yaşayarak/üreterek eğitim”. Köy öğretmenleri, doğal şart- ların yarattığı sorunları bir bir çö- zümlüyor, sosyal sorumlulukları, kadın haklarını ve insan olma erdemliliğini anlatıyorlardı. Kül- türel eğitim, iş uygulamalarıyla görülüyor, araştırarak sonuca ulaşılıyordu. Üretici eğitim yön- temiyle her gence, kendine gü- venme, inanma ve başarma kavramları kazandırılıyor, ce- saret veriliyordu. Batı Rönesansı’nın klasikle- ri elden ele dolaşıyor, okun- dukça gözlerdeki perdeler ara- lanıyor, karanlıklar aydınlığa duruyordu. “Aynı yolda aynı emek/Gönüllerde bir tek di- lek/Köylümüzü önde gör- mek/Köyümüzü kalkındırmak” dizeleri o günlerden bugünlere ulaşan söylemlerdir. Köy Enstitüleri geleceğimizin umudu olacaktı, gelecek onlarla kurulacaktı. Yeni devletin şek- li cumhuriyet, tacı demokrasi, ışığı ise eğitimdi. Bu eğitim ol- gusunda Cumhuriyetin övün- düğü kaynak Köy Enstitüleriy- di. Eli nasırlı, ayağı çarıklı, top- rağın bağrını tırnaklarıyla kazan köylülerin çocukları, eğitilip köylere hizmete koşuyorlardı. Öğrenci merkezli eğitimle, ez- bere, öğüde uzak, bilgisizlik ve yoklukla savaşabilen, genç- leri yarınlara hazırlayan bir sis- temdi. Köy Enstitülü gençler açlığı umursamayan, yatağı yer, yas- tığı taş bilen, dayanıklı, kötü yazgıyı güzelliklere taşıyan ay- dınlık bireylerdi. Bu sistemle köylü okuya- cak, öğrenecekti. Tarımı fenni yöntemlerle yapacak, davarına bilimsel yöntemlerle bakacak, folklorunu sevinçle bölüşecek- ti. Köyden alınanlar, yine köye ışık olup, yıldız olup doğacak, karanlığı aydınlatacaktı. Köylü bilinçlenecek, Türkçesini ge- liştirecek, ulusal bilince ere- cek, ulus-devleti bir başka göz- le sevecekti. Bayrağını, özgürlük marşını, Atatürk’ünü ulusal bütünlü- ğün simgesi olarak yüreğinde taşıyacaktı. Çünkü Köy Ensti- tüleri ulus bilincini, ulus-devlet saygınlığını veriyordu. Karanlık eller, acımasız diller köylünün aydınlanmasına karşı koydu. Siyaset/ticaret/tarikatlar ve toprak ağaları gibi işbirlikçiler, eğitim tarihimizin yüz akı olan bu okulları kapatarak karanlığa güç kazandırdı. Seksen altı yıllık Cumhuriye- timizde, eğitim sistemi arayışı- mız sürüp gitmekteyken ger- çekçi deneyimlerden, eğitim tarihimizin bu aydınlanmacı ka- zanımından yararlanmamakta- dırlar. Köy Enstitülerinin yazgı- sı aydınlanmayla başladı, fe- nerin ışığı gitgide kısıldı ve ka- patıldı. Yazık oldu! Köy Enstitüleri Mucizesi [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com17 Nisan OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 17 NİSAN 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 İşsizlikte rekor artış: Hükümetin en büyük işi! Nereye? Avni Kurtuldu: “İlker Başbuğ ‘Bu cemaatlerle nereye gideceğiz’ diye sormuş. Bir yere gitmiyoruz, zaten geldik geleceğimiz yere!” Sürek T. Doğan Özdinç: “Suyun taşı delmesi damlaların sürekliliğindendir. Ergenekon dalgalarındaki süreklik de Cumhuriyeti delmek içindir!” 13. dalga Kemal Öncü: “Sanatçılar Ergenekon’daki devlet terörünü kınamış. 13. dalga çok sanatkârane olacak demektir!” YağmurDeniz Gençay Gürsoy ve yaftalama ERGENEKON dalgalarında savcıları ve polisleri destekleyen Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Gençay Gürsoy son dalgada Türkan Saylan’ın evinin basılması üzerine konuştu ve “Türkan Saylan’ın temsil ettiği kimlik bizim hekim kimliğimizin kutsalıdır ve bugün hepimiz Türkan Saylan’ız” dedi. Gençay Gürsoy’un Ergenekon savcılarına ve polislerine karşı bir tavır sergilemesi çok önemli bir gelişme ve gerçekten şaşırtıcı bir durumdu. Güzel insan Türkan Saylan’ın sadece hekimler arasında değil Gençay Gürsoy’un iyi gözle bakmadığı ve kimilerini “faşist”likle suçladığı yurtsever cumhuriyetçiler arasında da çok özel bir yeri vardı. Ve yurtseverler, Ergenekon’da evleri basılan, gözaltına alınan, tutuklanan tüm yurtseverlere hep aynı şekilde aynı değerde, aynı kutsallıkta sahip çıktı. Şimdi bir grup hekim soruyor: “Birer hekim olan Kemal Alemdaroğlu, Serhan Bolluk, Gürbüz Çapan, Mehmet Haberal, Ferit Bernay, Fatih Hilmioğlu, Mustafa Yurtkuran neden Gürsoy’un kutsalı değil; neden bu meslektaşlarımıza yapılan tertipler ve haksızlıklar Gürsoy’u rencide etmiyor; büyük bir tertibin mağduru olan meslektaşlarımızı Gürsoy nasıl oluyor da darbecilikle yaftalayabiliyor?” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” İSLAM âleminin son halife adayı Fatih Sultan Recep’in birincil savcısı olduğu Ergenekon dalgalarının ikincil savcısı Zekeriya Öz adliye önünde bekleyen gazetecilere sinirlenmiş. Anlaşılan bulaşıcı bir durum var; sultan hazretleri de sinirleniyor! Eskiler “silsileyi meratip” derdi, birincil savcı sultan hazretlerinden sonra ikincil savcının sinirliliği hiç kuşkusuz operasyonlarda kullanılan polislere de yansıyor. Çünkü Çağdaş Yaşam’ın güzel insanlarına gözaltında hiç de insanca davranılmadığı anlaşılıyor. Yerin iki kat altında izbe bir ortamda, uyuşturucu krizi geçiren şüphelilerin çığlıkları arasında, kirli bir gazete kâğıdına sarılmış yumruk kadar bayat bir ekmekle günde iki öğün karınlarını doyurması ve pislikten sararmış suları içmesi istenen güzel insanlara bir de eli tespihli polislerin “Kadın başınıza bundan sonra artık evinizde oturursunuz” nasihatleri etmesi “silsileyi meratip”in sinir krizine dönüşmekte olduğunun işaretini veriyor! İkincil savcı Öz ve öteki savcı arkadaşları ile polis ekipleri bu kez baltayı taşa vurmuşa benziyor. İktidarın sayın Cumhurbaşkanı yaptığı sultanın kardeşi Abdullah Gül’ün favori gazetesi Vakit, Çağdaş Yaşam’ın başkanı, Türkiye’nin en güzel insanı Türkan Saylan hakkında iğrenç yayınlarına “özgürce” devam etse de... İktidarın Meclis Başkanı yaptığı Köksal Toptan savcılık ve polis marifeti ile yürütülen gözaltı operasyonlarını “yargının bağımsızlığı”na bağlayarak kafasının ne denli karışık olduğunu gösterse de... Ortada bir panik havası estiği görülüyor. Bu arada Ergenekon için özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Turan Çolakkadı’nın da tedirgin olduğu anlaşılıyor. Çolakkadı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği yetkililerinin başvurması durumunda polisin bilgisayarlarda el koyduğu öğrenci burs kayıtlarını hemen vereceklerini söylüyor. Pardon başsavcı vekili... Polisin el koyarken bilgisayar belleklerinden birer kopyayı şüpheliye zaten verilmesi yasa gereği değil miydi? Acaba başsavcı vekili, elemanlarına yasadışı işler yaptıran İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah hakkında işlem başlatmayı düşünür mü? Baltayı taşa vurursan sapı elinde kalır! Balta SESSİZ SEDASIZ (!) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bildiri. 2/ Başkalarõnõn sõrtõndan geçi- nen kimse... Öğütülmüş ta- hõl. 3/ “Misket limonu” da denilen, acõ su- lu küçük limon cinsi... Osman- lõ devletinde padişahõn mu- hafõzlõğõnõ yapan as- ker sõnõfõ. 4/ Köpek... Kõsa ve kolsuz kadõn ceketi. 5/ Sonbahar... Saçõ dökülmüş olan. 6/ Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu’nun kõ- sa yazõlõşõ.. Çin ve Ja- ponya’dan tüm dün- yaya yayõlmõş bir strateji oyunu. 7/ As- ya’da bir õrmak... “Bir garip ölmüş diyeler / --- gün- den sonra duyalar / Soğuk su ile yuyalar / Şöyle ga- rip bencileyin” (Yunus Emre). 8/ Zonguldak yö- resine özgü bir halkoyunu. 9/ Aynõ adlõ ağaçtan el- de edilerek hekimlikte ve koku yapõmõnda kulla- nõlan bir tür reçine. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Karasevda. 2/ İstanbul’un eski adlarõndan bi- ri. 3/ Şöhret... Dinç, canlõ. 4/ İsrail’in plaka imi... Dumanõ ocaktan çekip havaya vermeye yarayan yol. 5/ Çözgü ya da atkõnõn kumaş yüzeyi üzerinde kendiliğinden bir desen oluşturduğu her tür ku- maşa verilen ad... Evrensel alõcõ olan kan grubu. 6/ Bir bilim ya da sanat kolunda özel ve belirgin yöntem... Dumanrengi. 7/ Arnavutluk’un para bi- rimi... Çanakkale’nin bir ilçesi. 8/ Büyük Sahra’da göçebe olarak yaşayan bir halk... Briçte sanza- tunun kõsa yazõlõşõ. 9/ Urlarõ inceleyen tõp dalõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B A R B A R İ Z M A L A R G A N A R A K A B A R A T I L A R A S T İ T A T A R I A N A B K A V R İ K K A T F A Y M A N A Z A N A V A D A V A T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle