16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 13 NİSAN 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Üç Eğilim, İki Soru Geçen hafta Obama Türkiye ziyare- tine başlarken, Savunma Bakanı Gates de yeni savunma bütçesini açıklıyordu. Hafta boyunca bu iki olay yoğun tar- tışmalara yol açtı. Her iki olay da, “yeni bir yönelim” ola- rak tanımlanıyordu. Ziyaretin ABD dış politikası “kümesine”, bütçenin de sa- vunma politikası “kümesine” ait oldu- ğundan hareketle, bu iki kümenin ke- siştiği noktada acaba Türkiye ile ilgili bir gözlem yapılabilir mi? ‘Küçük savaşlar’-‘sömürge savaşları’ Savunma Bakanı Robert Gates’in bütçe taslağında (Kongre’de onay- lanması gerekiyor) yüksek teknolojiye dayalı, pahalı projelere ayrılan kay- naklarının kısıldığı görülüyordu. Kimi- lerine göre Gates, mali krizi bahane ederek, denetimi zor, maliyeti yüksek Pentagon projelerinden nemalanan “Askeri Sinai Kompleks”i hedef alı- yordu. Dış politika çevrelerinde mu- hafazakâr kanadın realist kesimin- den gelen Gates’in, “Askeri Sinai Kompleks” denen yapıyı hedef al- ması çok uzak bir olasılık. Aşırı sağ- cı, çoğu “neo-con” yorumcular ise Obama yönetimini, Pentagon’un içi- ni boşaltmakla, ABD’nin küresel askeri ağırlığını azaltmakla suçladılar. Sa- vunma bütçesi hemen, Cumhuriyetçi Parti’nin Obama yönetimine karşı başlattığı, “Devlet özgürlüklerimizi eli- mizden alıyor” kampanyasının parçası haline geldi. Obama’nın Türkiye’deki konuşmasındaki “Biz Hıristiyan bir ulus değiliz, Musevi bir ulus değiliz… Vatandaşlardan oluşan bir ulusuz” sözleri, hemen bu tartışmaya malze- me oldu. Dengeli bir bakış, Obama - Gates ikilisinin Pentagon’un içini boşaltma- dığını, bu mali kriz ortamında, kendi- sinden sonra gelen 25 ülkenin toplam savunma harcamalarından daha bü- yük olsa bile, Pentagon bütçesinde bir kısıntıya gitmediklerini, hatta, Irak ve Afganistan savaşlarıyla birlikte yakla- şık 100 milyar dolarlık bir artışın söz konusu olduğunu görebilir. Bütçenin en önemli özelliği, Penta- gon’un önceliklerinde, büyük küresel güçler arası savaş olasılıklarına (uzak gelecekteki savaş olasılıklarına) değil, Irak ve Afganistan deneylerinin ders- lerinden hareketle, “küçük savaşlara” (yakın gelecekteki savaşlara) odakla- nan bir değişiklik yaratmayı amaçlıyor olmasıydı. Bu yaklaşım, geçen Eylül ayında yayımlanan, Genelkurmay Baş- kan Yardımcısı General Stephen Speaks imzalı, “Ordu Modenleştirme Stratejisi 2008” başlıklı raporla da uyum halinde. Bu rapor, “sürekli ve ka- lıcı çatışmalar dönemine girildiğini, büyük güçlerle, siyasi askeri karşılaş- maların, doğrudan değil, doğal kay- nakların havzalarında, yerel piyasalar üzerinde gündeme geleceğini, yerli halk arasında savaşmak gerekeceğini” vurguluyor, “gelişmekte olan ülkeler- de hızla artan genç nüfusun, çöken devletlerin, büyük göç hareketlerinin yarattığı risklere” dikkat çekiyordu. Gates’in önerdiği yeni Pentagon bütçesi F-22 savaş uçağı, havada kul- lanılacak lazer silahı, radarda görün- meyen destroyer, yeni uçak gemileri gibi “büyük savaşlar” (hegemonya savaşları) olasılıklarına göre oluşturu- lan pahalı projelerin kaynaklarından ke- sinti yapıyor. Gates; kaynakları, yerdeki hedeflere saldırabilen jet uçaklarının, sahil şeridindeki savaşlara katılabile- cek savaş gemilerinin, helikopterlerin, insansız uçakların (drones), savaş alanlarında kullanılacak füze savunma sistemlerinin yapımına, Özel Güçlerin, Kara Kuvvetleri ve Deniz Piyadeleri personelinin sayısının arttırılmasına, sağlık sistemlerine, hizmet sonrası refah düzeylerinin arttırılmasına kay- dırmayı amaçlıyor. “Küçük savaşların” gereksinimleri- ne odaklanan bu yönelimi, Kongre’nin 6.5 milyon dolar harcayarak hazırlat- tığı, Ulusal Savunma Reformu Proje- si raporundaki, Dışişleri bütçesinin ve personelinin, USAID (başka ülke- lerde sivil toplum örgütlerini etkiliyor, finanse ediyor) bütçesinin en az yüz- de 50 arttırılmasına ilişkin önerilerin ışı- ğında düşünürsek, savunma bütçe- sinin; gündemde Afganistan, Irak sa- vaşlarına benzeyen yeni savaşların, “ülke/devlet inşa” projelerinin olduğu varsayımıyla hazırlandığını, dolayısıy- la, sömürgeci bir geleceğe açıldığı- nı görebiliriz. ‘Çok önemli ülke’ Türkiye… Kaynak havzaları, genç nüfus, riskli ülkeler deyince karşımıza, öncelikle Hazar Denizi bölgesi, İran-Afganistan- Pakistan hinterlandı, Arap dünyası, Af- rika ülkeleri geliyor. Ancak, ABD’nin bu bölgelerde NATO’ya dayanarak hâki- miyet kurma olasılığı, Avrupa’nın is- teksizliğine, Çin’in bu bölgelerde art- maya başlayan ekonomik etkisine bağ- lı olarak giderek zayıflıyor. Obama’nın gezisi sırasında, ABD basınında, Tür- kiye’nin “çok önemli ülke” tanımla- masıyla öne çıkmasını işte bu dina- miklerden hareketle anlamlandırabiliriz. Bu bağlamda Türkiye; Afganistan ve Pakistan gibi Müslüman ülkelerde- ki operasyonlarda ABD’nin yanında olacak.. askeri, kültürel, lojistik destek sağlayacak.. Ortadoğu sorununda böl- ge ülkeleriyle ilişkilerinde aracılık ya- pacak.. ABD Irak’tan çıktıktan sonra, İran’ı dengeleyecek.. Mezopotamya’ya geri dönecek.. gerektiğinde Afrika’da, Somali’den Sudan’a Kuzey Afrika’ya ye- ni görevler üstlenebilecek bir ülke ola- rak öne çıkıyor. ABD’nin terorizme, “aşırılara” karşı sa- vaş, “Uygarlıklar Çatışması/Diyaloğu” kavramlarıyla ifade ettiği bu stratejiye ek olarak, Türkiye’ye yaklaşırken iki he- sabı daha olduğu söylenebilir. Bunlar- dan daha kolay görülebilecek olanına göre, Karadeniz’de ve Kafkaslar’da Rusya ile yakın ve önemli ekonomik, si- yasi ilişkilere sahip Türkiye, Rusya’ya karşı kaldıraç olarak kullanılabilir. İkincisi, görülmesi daha zor, ama çok daha ilginç bir hesap: ABD, Türki- ye AB ilişkilerine, çelişkili görünmekle bir- likte, birbirini “heç” eden (zararlarını kar- şılayan), iki farklı stratejiyle yaklaşıyor. Birinci stratejide, ABD, sürekli, Türki- ye’nin AB üyeliğini destekleyerek aslında hem AB ülkelerini kızdırarak üyeliği zorlaştırıyor, hem de Türkiye’nin, AB ile arasını açarken aynı anda güvenini ka- zanıyor. Böylece bir gün ABD’ye rakip hegemonya odağı olması beklenen AB karşısında, özellikle enerji bölgeleri, Doğu Akdeniz ve Karadeniz bağlamın- da, dengeleyici bir unsur elde etmeyi he- saplıyor. İkinci stratejiye göre ABD, AB’nin Türkiye’yi eğer bir gün üye alır- sa, homojen ve tutarlı bir siyasi güç oluş- turamayacağını hesaplıyor. Bu şekillenme, Prof. Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik başlıklı çalışmasında, “Büyük bir güce dayanarak bölgede güç yansıtma” stratejisiyle tam anlamıyla uyum halinde. Ama bu “uyum”, aynı an- da, akla, “Şeytan, ‘bir dilekte bulu- nurken dikkat et’ dermiş.. ‘ya ger- çekleşirse’…” uyarısını getiriyor: ABD kaldıracıyla bölgede güç yansıtmaya hazırlanan Türkiye, kendini, giderek artan sayıda sömürge projelerinin ve sa- vaşlarının, bunaltıcı düzeyde mali ve in- sani maliyetini üstlenmek zorunda ka- lacağı bir konumda bulabilir. Yukarıda özetlemeye çalıştığım şe- killenmenin bir başka ilginç, ama AKP açısından da tatsız bir boyutu daha ola- cak gibi görünüyor. Başlangıçta, AKP’nin “ılımlı İslam” özelliklerinden ya- rarlanmayı hesaplayanlar arasında (İs- rail savunma çevrelerinin de yardımıy- la), şimdilerde, AKP’nin bu “çok önem- li ülkede” otoriter ve siyasal İslam’ın et- kisine açık bir rejim yaratmaya başla- dığına ilişkin kaygılar giderek artıyor. Türkiye’nin askeri kapasitesine duyu- lan gereksinim, Türkiye’de ordunun seküler özelliği, ABD yönetiminin bu kaygıları paylaşma eğiliminde olacağı- nı düşündürüyor. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com Obama’nın Ziyareti, Gates’in Bütçesi Seçimler siyaseti biçimlendiren üç eğilimi da- ha da netleştirdi. Bu eğilimler şunlar: Liberal İs- lamcılık; milliyetçi İslamcılık ve solcu İslamcılık. Bir başka anlatımla, siyasetin gövdesi, “İslam- cılık parantezine” alınmış bulunuyor. Liberal İslamcılık, esas olarak AKP tarafından temsil ediliyor. AKP ekonomide, kapitalizmin ahlak değerleri- ni ve hukuk kurallarını hiçe sayabilecek ölçüde li- beraldir. Son ekonomik bunalım, New York, Lon- dra gibi kapitalizmin kalelerinde devletçi uygula- malara başvurulmasına yol açmakta ancak AKP, özel girişime bağlılığında ısrar etmektedir. Aslın- da AKP’nin IMF desteğiyle, “özel girişim yatırım yapsın” diye dua etmekten ve devletin ekonomik olanaklarını kendi zenginini yaratma çabasından başka bir ekonomik kalkınma politikası da bu- lunmuyor. Gelgelelim, temel siyasal haklar ve emekçilerin hakları konusunda AKP, hiçbir biçimde özgürlükçü değildir. Çünkü düşünsel kökeninin niteliği öz- gürlüğe izin vermez. Son günlerin uluslararası ra- porları bunu kanıtlıyor. AKP’nin özgürlük kavramından çok ama çok uzak kaldığının öbür, büyük, kalıcı ve çok daha teh- likeli olan kanıtı, eğitim ve bilime bakışında ya- şanıyor. AKP, MEB, YÖK ve TÜBİTAK uygula- malarıyla, özgürlüğün en gerekli olduğu noktada; düşüncenin özgürleşmesi ve bilgi üretimi süre- cinde, bırakalım genişlemesine çalışmayı, olan öz- gürlükleri de boğuyor! AKP’nin Cumhuriyet’in de- ğerleriyle büyük çelişkisi bu noktada yaşanıyor. La- iklikten uzaklaşma kalıcılaştırılıyor! Milliyetçilik, tam bir karışım; bu karışımın alanı çok geniş, AKP, CHP’nin bir yönü ve MHP’nin önemli bir bölümü burada bulunuyor. İçinde, aşırı ırkçılıktan yabancı düşmanlığına uzanan çok geniş bir yelpaze var; çoğu siyaset milliyet- çiliğin bir hücresinde kendine yer arıyor. Milliyetçiliğin ayrı bir “sermaye birikimi mode- li” bulunmuyor; bu nedenle de netleşemiyor. Gerçekte, niteliği gereği milliyetçi değil “ümmet- çi” olan İslamcılık burada da bir çelişki yaşıyor. İslamcı sol ise kendini SP’de filizlendirmenin pe- şindedir. Gerçekte, İslamcı sol ile Türkiye siyasetine yeni bir siyasal İslamcılık, içinde hiçbir yenilik ta- şımadan şırınga edilmek isteniyor. Eski kardeşleri AKP’nin kendi zenginini yaratma politikasını “Ha- run gibi geldiler, Karun oldular” diye eleştirmek ya da “cipe binen türbanlı değil, otobüs durağında bekleyen” türbanlıya sahip çıkılması solculuk sa- yılıyor. Ve bu “bütünüyle türbanlı” çözümleme, sı- nıfsal bulunuyor; sol diye övülüyor. İçine, “içerik- siz” bir antiemperyalist şerbet ekleniyor; İslamcı solculuk tamamlanıyor. İslamcı solun, gerçek sol ile uzaktan yakından bir ilişkisi kurulamaz. Solculuğun doğuşu kapitalizmle başlar; son 150 yılın olgusudur. Bu dönem boyunca, özellikle de son yüz yılda siyasal İslamın içinde sol düşünce ve uygulama yakınlığı bulunmuyor. Batı’da, özellikle de Latin Amerika’da kilise, za- man zaman solcuların sığınağı olmuştur. Bizde, A- levilik dışında, İslamın hiçbir öğesi sola olumlu bak- mamıştır. Bu özgeçmişten sol İslamcılık diye bir şey çıkmaz. Seçimlerde DTP bağlamında etnik kimlik siya- seti de netleşiyor. Türkiye siyaseti, Kürt sorunu- na istese de istemese de çözüm arama noktası- na geliyor. Siyasal İslam mağazasında her şey var. Kürt so- runu da bir yanda çözüm bekliyor. Ancak bu fotoğraftan, hukukta, eğitimde, top- lumsal yaşamda çağdaşlaşmacı, ilerlemeci, öz- gürlükçü, demokratikleşmeci ve solcu bir siyasal oluşum çıkmıyor. Bir, bu alanın CHP tarafından doldurulması, dol- durulmuyorsa bunun “sorgulanması” gerekmez mi? İki, gerekiyorsa ne yapılmalı? [email protected] PAMUK EKİMİ YAPILAMIYOR Üretici sigorta mağduru TEVFİK AKBAŞ AYDIN - Pamuk ekimi için tarlasõna giremeyen üretici, kõş sel ve taşkõnlardan zarar gören kõş mahsulü için tarõm sigortasõndan da yararlanamõyor. Yasanõn, üreticinin tüm mal varlõğõnõn yüzde 40’õnõ kaybetmesini öngörmesi, çiftçileri zorda bõrakõyor. Geçen yõl aralõk ayõndan bu yana 7 kez taşkõna uğ- rayan Büyük Menderes Nehri, Aydõn’õn batõ böl- gesinde binlerce dönümlük hububat tarlasõnõ sular altõnda bõrakmõştõ. Ürünü sular altõnda kalan çiftçiler, tarõm müdürlüklerine giderek, gördükleri za- rarlarõ tutanak altõna aldõrmõşlardõ. Sa- dece Koçarlõ Ovasõ’nda 60 bin dö- nümlük arazinin taşkõndan zarar gördüğünü söyleyen Koçarlõ Zi- raat Odasõ Başkanõ Rıza Arslan, “Menderes’in taşkın suları hâlâ tarlalardan çekilmedi. Bu nedenle pamuk ekimi şim- dilik zora girdi. Söke ve Ko- çarlı ovalarında durum böyle. Üreticiler zaten pamuktan uzaklaşırken, bir de taşkınların tarlaları esir alması, ekim sezonu- nun sarkmasına yol açtı” dedi. Arslan, “Afet yasasına göre üreticilerimizin sa- dece tarlalarında gördükleri zarardan dolayı si- gortadan yararlanmaları mümkün görünmüyor. Yasaya göre üreticilerimizin tüm mal varlığının yüzde 40’lık bölümünü afette yitirmesi gereki- yor. Yani yasaya göre üreticinin ev, traktör, tar- la gibi tüm mal varlığının yüzde 40’ını kaybet- mesi gerekiyor. Böyle bir yasa olmaz. Bu yasa hakkında iyileştirici çalışmalar yapılmasını bek- liyoruz” diye konuştu. KAMUYA İHALESİZ ET Et ve Balõk Kurumu canlandõrõlacak Nielsen araştõrmasõnõn 15. yõl sonuçlarõna göre Arçelik, markada 10 yõldõr lider Firmada Arçelik, sporda Şükür ANKARA (AA) - Kamu İktisadi Teşek- külü (KİT) sõfatõ ile uzun yõllar kamu ve özel sektörün et ihtiya- cõnõ kombinalarõndan karşõlayan Et ve Balõk Kurumu (EBK) fonksi- yonel olarak yeniden eski konumuna kavuş- turulacak. Kamu İhale Kanunu ile ka- mu ihale söz- leşmeleri kanu- nunda yapõlan de- ğişikliğe istinaden kamu kurum ve kuruluşlarõ et ve et ürünleri ihtiyaçla- rõnõ, EBK’den ihale ya- põlmaksõzõn karşõlaya- bilecek. Kanunda yapõlan de- ğişiklikle istisnai ku- ruluşlar kapsamõna da- hil edilen EBK Genel Müdürlüğü’nün yapa- cağõ alõmlarla besicili- ğin de desteklenmesi amaçlanõyor. 8 kombina bulunuyor Edinilen bilgiye göre, geçen yõllarda özelleş- tirilerek bazõ kombina- larõ özel sektöre devre- dilen EBK’nin elinde, bölgelerin hayvan- cõlõk potansiyeli- ne bağlõ olarak toplam 8 kom- bina bulunuyor. Halen Türk Si- lahlõ Kuvvetleri Komu- tanlõğõ ve ilgili birimler ile çeşitli kamu kurum kuruluşlarõn et ihtiyacõ- nõn bir bölümünü kar- şõlayan EBK’ye bağlõ olarak faaliyetini sür- düren Adana, Bingöl, Diyarbakõr, Erzurum, Sakarya, Van-Et, Ağrõ, Sincan et kombinalarõ bulunuyor. Bilinirlik düzeyi en hõzlõ artan marka TTNet olurken, İbrahim Tatlõses, marka olmuş sanatçõlarõn başõnda gösterildi. Sporcular arasõnda ise markalaşmada Hakan Şükür, David Beckham’õ geride bõraktõ. Ekonomi Servisi - Dünya ça- põnda 100’den fazla ülkede pazar dinamikleri ve tüketici davranõş- larõ alanõnda faliyet gösteren Ni- elsen’in Türkiye’ye yönelik “Markalar” araştõrmasõnõn 15. yõl sonuçlarõ açõklandõ. 120 kate- goride gerçekleştirilen araştõr- mada, kişilerin ilk aklõna gelen marka sorgulamasõnda Arçelik 10 yõldan uzun süredir sürdürdü- ğü liderliğini bu yõl da korudu. Adidas, Arçelik’in ardõndan en çok hatõrlanan ikinci marka olur- ken, Nike ve Ülker üçüncülüğü paylaştõ. Yakõn hissedilen marka sor- gulamasõnda da geçen yõl olduğu gibi Arçelik birinci, Ülker ikinci sõrada yer aldõ. İnternet Servis Sağlayõcõ kategorisinde TTNet, geçen yõl olduğu gibi bu yõl da önemli bir sõçrama yaptõ. TTNet bir önceki seneye göre bilinirliğini yüzde 23.1 arttõrdõ. Kategorilere göre lider mar- kalara bakõldõğõnda, cep telefonu kategorisinde Nokia, tüm kate- gorilere göre belirtilme oranõ en yüksek lider marka. Nokia’nõn ardõndan Coca Cola ve İpana geldi. Marka olmuş sanatçõ sorgula- masõnda ilk 3 değişmedi ancak İb- rahim Tatlıses’i belirtenlerin oranõ önemli ölçüde artarak ken- disini liderliğe taşõdõ. Geçen yõl ça- lõşmaya dahil edilen marka olmuş sporcu kategorisinde de Hakan Şükür oylarõnõ önemli düzeyde arttõrarak liderliğini pekiştirdi. Arçelik, ilk hatõrlanan firma ka- tegorisinde de birinci olurken, ardõndan Koç ikinci, Ülker üçün- cü sõrada yer aldõ. TBB’nin 2003’te başlattõğõ “Çok Yaşa Bebek” projesi kapsamõnda bugüne kadar Türkiye’nin 56 ilinde ihtiyacõ olan 134 hastanenin yenidoğan, çocuk acil ve yoğun bakõm bölümlerine tõbbi cihaz bağõşõnda bulunuldu. 6 yõlda 4.5 milyon TL’lik cihaz bağõşõyla 15 bini aşkõn bebek ‘hayat’a tutunuyor. TBB 9 Nisan’da Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi’ni ziyaret etti. Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi Çocuk Hastalõklarõ Yenidoğan Bakõmõ Birim Başkanõ Prof. Dr. Yakup Aslan, “700 hastanõn yüzde 6’sõ ölüyor. Bağõşlanan cihazlarla bu ölümlerin önüne geçiyoruz. En büyük sorunumuz personel ve cihaz. Onlarca çocuk hayata döndü. Bundan sonra da bu bağõşlarõn devamõnõ bekliyoruz” dedi. KTÜ Farabi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Tevfik Özlü de son Sosyal Güvenlik Kanunu uygulamalarõyla birkaç yõldõr üniversite hastanelerinin döner sermaye bakõmõndan sõkõntõ yaşadõğõna işaret ederek “En çok sorun yaşadõğõmõz alanlardan biri, yenidoğan yoğun bakõm ünitesine olan talep. Yer buladõğõmõz için, birçok bebek bize ulaşamadõğõ için hayatõnõ kaybediyor” diye konuştu. 15 BİN BEBEK HAYATA TUTUNDU ŞEHRİBAN KIRAÇ TRABZON - Türkiye Ban- kalar Birliği (TBB) Genel Se- kreteri Dr. Ekrem Keskin, kredilerin yeniden açõlabilme- si için belirsizliğin ortadan kalkmasõ gerektiğini söyledi. Keskin, “Beklentilerin iyi- leşip üretimin, iç talebin bü- yümeye başladığını görme- miz lazım. Bu bankalar için ne demek? ‘Kredi verirsem riskim düşüyor’ demek. Şu anda kredi verirsem riskim yüksek anlayışı devam edi- yor” dedi TBB’nin “Çok Yaşa Be- bek” projesi kapsamõnda 9-10 Nisan tarihleri arasõnda Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi ziyareti sonrasõnda gazetecile- rin sorularõnõ yanõtlayan Kes- kin, bankalarõn risklerinin art- masõ nedeniyle tanõmadõğõ, bi- lançosu hak- kõnda net bil- giye sahip ol- madõğõ şir- ketlere kredi kullandõrõr- ken ihtiyatlõ davrandõğõnõ k a y d e t t i . Keskin, “Eğer bu krediler za- manında geri dönmezse ban- kacılık sisteminin sorunlu ak- tifleri büyür. Banka dışı ke- simin başına bir şey geldiği zaman bu aynı zamanda ban- kacılık sektörünün de sıkıntısı olur. Bu sıkıntıları bilerek, hesaplayarak, yönetebilir şe- kilde almak gerekiyor. Aksi takdirde bankacılık sistemi- nin sıkıntısı milletin sırtına bi- ner” dedi. Keskin, küresel kriz sürecine girerken reel sektörün çok cid- di dõş borç yükünden ve bun- larõn çevrilmesinde yaşanabi- lecek sorunlardan bahsedildi- ğine işaret ederek “Bu süreçte TL şok yedi, ihracat yap- makta zorlanıyoruz. Kredi açılan sektörlerin bilançola- rında bazı sorunlar olabilir. Geçmişte yaşanan tecrübele- ri dikkate alarak bankacılık sistemi ihtiyatlı davranıyor” diye konuştu. ‘Sorun, tasarruf açığı’ Keskin, hem dünyada hem Türkiye’de küçülme olduğuna değinerek bu küçülmenin iyi yö- netilmesi gerektiğini savundu. Keskin, şu uyarõda bulundu: “Küçülmeye karşı, büyümeye devam edelim çabası, Türki- yenin tasarruf açığı üzerinde baskı yaratacaktır. Bu kez tasarruf açığının nedeni özel sektörden çok kamu kesimi olacaktır. O zaman dünya iyi- leşmeye başladığı zaman biz kendi sorunlarımızla uğraş- maya başlarız ve büyüme trendini yakalamakta zorla- nırız.” Reel sektörün bankalara yönelik eleştirilerini değerlendiren TBB Genel Sekreteri Keskin, “Banka dõşõ sektörlerin sõkõntõlarõnõ hesaplayarak almak gerekiyor Aksi takdirde bankacõlõk sisteminin sõkõntõsõ milletin sõrtõna biner” dedi. Keskin, finans kesiminin daha çok sorun yaşamamak için kredi verirken ‘ihtiyatlõ’ olduğunu söyledi: Bankalarriskigözardõedemez
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle