Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
[email protected]
13 NİSAN 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Üç Eğilim, İki Soru
Geçen hafta Obama Türkiye ziyare-
tine başlarken, Savunma Bakanı Gates
de yeni savunma bütçesini açıklıyordu.
Hafta boyunca bu iki olay yoğun tar-
tışmalara yol açtı.
Her iki olay da, “yeni bir yönelim” ola-
rak tanımlanıyordu. Ziyaretin ABD dış
politikası “kümesine”, bütçenin de sa-
vunma politikası “kümesine” ait oldu-
ğundan hareketle, bu iki kümenin ke-
siştiği noktada acaba Türkiye ile ilgili bir
gözlem yapılabilir mi?
‘Küçük savaşlar’-‘sömürge
savaşları’
Savunma Bakanı Robert Gates’in
bütçe taslağında (Kongre’de onay-
lanması gerekiyor) yüksek teknolojiye
dayalı, pahalı projelere ayrılan kay-
naklarının kısıldığı görülüyordu. Kimi-
lerine göre Gates, mali krizi bahane
ederek, denetimi zor, maliyeti yüksek
Pentagon projelerinden nemalanan
“Askeri Sinai Kompleks”i hedef alı-
yordu. Dış politika çevrelerinde mu-
hafazakâr kanadın realist kesimin-
den gelen Gates’in, “Askeri Sinai
Kompleks” denen yapıyı hedef al-
ması çok uzak bir olasılık. Aşırı sağ-
cı, çoğu “neo-con” yorumcular ise
Obama yönetimini, Pentagon’un içi-
ni boşaltmakla, ABD’nin küresel askeri
ağırlığını azaltmakla suçladılar. Sa-
vunma bütçesi hemen, Cumhuriyetçi
Parti’nin Obama yönetimine karşı
başlattığı, “Devlet özgürlüklerimizi eli-
mizden alıyor” kampanyasının parçası
haline geldi. Obama’nın Türkiye’deki
konuşmasındaki “Biz Hıristiyan bir
ulus değiliz, Musevi bir ulus değiliz…
Vatandaşlardan oluşan bir ulusuz”
sözleri, hemen bu tartışmaya malze-
me oldu.
Dengeli bir bakış, Obama - Gates
ikilisinin Pentagon’un içini boşaltma-
dığını, bu mali kriz ortamında, kendi-
sinden sonra gelen 25 ülkenin toplam
savunma harcamalarından daha bü-
yük olsa bile, Pentagon bütçesinde bir
kısıntıya gitmediklerini, hatta, Irak ve
Afganistan savaşlarıyla birlikte yakla-
şık 100 milyar dolarlık bir artışın söz
konusu olduğunu görebilir.
Bütçenin en önemli özelliği, Penta-
gon’un önceliklerinde, büyük küresel
güçler arası savaş olasılıklarına (uzak
gelecekteki savaş olasılıklarına) değil,
Irak ve Afganistan deneylerinin ders-
lerinden hareketle, “küçük savaşlara”
(yakın gelecekteki savaşlara) odakla-
nan bir değişiklik yaratmayı amaçlıyor
olmasıydı. Bu yaklaşım, geçen Eylül
ayında yayımlanan, Genelkurmay Baş-
kan Yardımcısı General Stephen
Speaks imzalı, “Ordu Modenleştirme
Stratejisi 2008” başlıklı raporla da
uyum halinde. Bu rapor, “sürekli ve ka-
lıcı çatışmalar dönemine girildiğini,
büyük güçlerle, siyasi askeri karşılaş-
maların, doğrudan değil, doğal kay-
nakların havzalarında, yerel piyasalar
üzerinde gündeme geleceğini, yerli
halk arasında savaşmak gerekeceğini”
vurguluyor, “gelişmekte olan ülkeler-
de hızla artan genç nüfusun, çöken
devletlerin, büyük göç hareketlerinin
yarattığı risklere” dikkat çekiyordu.
Gates’in önerdiği yeni Pentagon
bütçesi F-22 savaş uçağı, havada kul-
lanılacak lazer silahı, radarda görün-
meyen destroyer, yeni uçak gemileri
gibi “büyük savaşlar” (hegemonya
savaşları) olasılıklarına göre oluşturu-
lan pahalı projelerin kaynaklarından ke-
sinti yapıyor. Gates; kaynakları, yerdeki
hedeflere saldırabilen jet uçaklarının,
sahil şeridindeki savaşlara katılabile-
cek savaş gemilerinin, helikopterlerin,
insansız uçakların (drones), savaş
alanlarında kullanılacak füze savunma
sistemlerinin yapımına, Özel Güçlerin,
Kara Kuvvetleri ve Deniz Piyadeleri
personelinin sayısının arttırılmasına,
sağlık sistemlerine, hizmet sonrası
refah düzeylerinin arttırılmasına kay-
dırmayı amaçlıyor.
“Küçük savaşların” gereksinimleri-
ne odaklanan bu yönelimi, Kongre’nin
6.5 milyon dolar harcayarak hazırlat-
tığı, Ulusal Savunma Reformu Proje-
si raporundaki, Dışişleri bütçesinin
ve personelinin, USAID (başka ülke-
lerde sivil toplum örgütlerini etkiliyor,
finanse ediyor) bütçesinin en az yüz-
de 50 arttırılmasına ilişkin önerilerin ışı-
ğında düşünürsek, savunma bütçe-
sinin; gündemde Afganistan, Irak sa-
vaşlarına benzeyen yeni savaşların,
“ülke/devlet inşa” projelerinin olduğu
varsayımıyla hazırlandığını, dolayısıy-
la, sömürgeci bir geleceğe açıldığı-
nı görebiliriz.
‘Çok önemli ülke’ Türkiye…
Kaynak havzaları, genç nüfus, riskli
ülkeler deyince karşımıza, öncelikle
Hazar Denizi bölgesi, İran-Afganistan-
Pakistan hinterlandı, Arap dünyası, Af-
rika ülkeleri geliyor. Ancak, ABD’nin bu
bölgelerde NATO’ya dayanarak hâki-
miyet kurma olasılığı, Avrupa’nın is-
teksizliğine, Çin’in bu bölgelerde art-
maya başlayan ekonomik etkisine bağ-
lı olarak giderek zayıflıyor. Obama’nın
gezisi sırasında, ABD basınında, Tür-
kiye’nin “çok önemli ülke” tanımla-
masıyla öne çıkmasını işte bu dina-
miklerden hareketle anlamlandırabiliriz.
Bu bağlamda Türkiye; Afganistan
ve Pakistan gibi Müslüman ülkelerde-
ki operasyonlarda ABD’nin yanında
olacak.. askeri, kültürel, lojistik destek
sağlayacak.. Ortadoğu sorununda böl-
ge ülkeleriyle ilişkilerinde aracılık ya-
pacak.. ABD Irak’tan çıktıktan sonra,
İran’ı dengeleyecek.. Mezopotamya’ya
geri dönecek.. gerektiğinde Afrika’da,
Somali’den Sudan’a Kuzey Afrika’ya ye-
ni görevler üstlenebilecek bir ülke ola-
rak öne çıkıyor.
ABD’nin terorizme, “aşırılara” karşı sa-
vaş, “Uygarlıklar Çatışması/Diyaloğu”
kavramlarıyla ifade ettiği bu stratejiye
ek olarak, Türkiye’ye yaklaşırken iki he-
sabı daha olduğu söylenebilir. Bunlar-
dan daha kolay görülebilecek olanına
göre, Karadeniz’de ve Kafkaslar’da
Rusya ile yakın ve önemli ekonomik, si-
yasi ilişkilere sahip Türkiye, Rusya’ya
karşı kaldıraç olarak kullanılabilir.
İkincisi, görülmesi daha zor, ama
çok daha ilginç bir hesap: ABD, Türki-
ye AB ilişkilerine, çelişkili görünmekle bir-
likte, birbirini “heç” eden (zararlarını kar-
şılayan), iki farklı stratejiyle yaklaşıyor.
Birinci stratejide, ABD, sürekli, Türki-
ye’nin AB üyeliğini destekleyerek aslında
hem AB ülkelerini kızdırarak üyeliği
zorlaştırıyor, hem de Türkiye’nin, AB ile
arasını açarken aynı anda güvenini ka-
zanıyor. Böylece bir gün ABD’ye rakip
hegemonya odağı olması beklenen AB
karşısında, özellikle enerji bölgeleri,
Doğu Akdeniz ve Karadeniz bağlamın-
da, dengeleyici bir unsur elde etmeyi he-
saplıyor. İkinci stratejiye göre ABD,
AB’nin Türkiye’yi eğer bir gün üye alır-
sa, homojen ve tutarlı bir siyasi güç oluş-
turamayacağını hesaplıyor.
Bu şekillenme, Prof. Davutoğlu’nun
Stratejik Derinlik başlıklı çalışmasında,
“Büyük bir güce dayanarak bölgede güç
yansıtma” stratejisiyle tam anlamıyla
uyum halinde. Ama bu “uyum”, aynı an-
da, akla, “Şeytan, ‘bir dilekte bulu-
nurken dikkat et’ dermiş.. ‘ya ger-
çekleşirse’…” uyarısını getiriyor: ABD
kaldıracıyla bölgede güç yansıtmaya
hazırlanan Türkiye, kendini, giderek
artan sayıda sömürge projelerinin ve sa-
vaşlarının, bunaltıcı düzeyde mali ve in-
sani maliyetini üstlenmek zorunda ka-
lacağı bir konumda bulabilir.
Yukarıda özetlemeye çalıştığım şe-
killenmenin bir başka ilginç, ama AKP
açısından da tatsız bir boyutu daha ola-
cak gibi görünüyor. Başlangıçta,
AKP’nin “ılımlı İslam” özelliklerinden ya-
rarlanmayı hesaplayanlar arasında (İs-
rail savunma çevrelerinin de yardımıy-
la), şimdilerde, AKP’nin bu “çok önem-
li ülkede” otoriter ve siyasal İslam’ın et-
kisine açık bir rejim yaratmaya başla-
dığına ilişkin kaygılar giderek artıyor.
Türkiye’nin askeri kapasitesine duyu-
lan gereksinim, Türkiye’de ordunun
seküler özelliği, ABD yönetiminin bu
kaygıları paylaşma eğiliminde olacağı-
nı düşündürüyor.
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com
Obama’nın Ziyareti, Gates’in Bütçesi
Seçimler siyaseti biçimlendiren üç eğilimi da-
ha da netleştirdi. Bu eğilimler şunlar: Liberal İs-
lamcılık; milliyetçi İslamcılık ve solcu İslamcılık.
Bir başka anlatımla, siyasetin gövdesi, “İslam-
cılık parantezine” alınmış bulunuyor.
Liberal İslamcılık, esas olarak AKP tarafından
temsil ediliyor.
AKP ekonomide, kapitalizmin ahlak değerleri-
ni ve hukuk kurallarını hiçe sayabilecek ölçüde li-
beraldir. Son ekonomik bunalım, New York, Lon-
dra gibi kapitalizmin kalelerinde devletçi uygula-
malara başvurulmasına yol açmakta ancak AKP,
özel girişime bağlılığında ısrar etmektedir. Aslın-
da AKP’nin IMF desteğiyle, “özel girişim yatırım
yapsın” diye dua etmekten ve devletin ekonomik
olanaklarını kendi zenginini yaratma çabasından
başka bir ekonomik kalkınma politikası da bu-
lunmuyor.
Gelgelelim, temel siyasal haklar ve emekçilerin
hakları konusunda AKP, hiçbir biçimde özgürlükçü
değildir. Çünkü düşünsel kökeninin niteliği öz-
gürlüğe izin vermez. Son günlerin uluslararası ra-
porları bunu kanıtlıyor.
AKP’nin özgürlük kavramından çok ama çok
uzak kaldığının öbür, büyük, kalıcı ve çok daha teh-
likeli olan kanıtı, eğitim ve bilime bakışında ya-
şanıyor. AKP, MEB, YÖK ve TÜBİTAK uygula-
malarıyla, özgürlüğün en gerekli olduğu noktada;
düşüncenin özgürleşmesi ve bilgi üretimi süre-
cinde, bırakalım genişlemesine çalışmayı, olan öz-
gürlükleri de boğuyor! AKP’nin Cumhuriyet’in de-
ğerleriyle büyük çelişkisi bu noktada yaşanıyor. La-
iklikten uzaklaşma kalıcılaştırılıyor!
Milliyetçilik, tam bir karışım; bu karışımın alanı
çok geniş, AKP, CHP’nin bir yönü ve MHP’nin
önemli bir bölümü burada bulunuyor. İçinde,
aşırı ırkçılıktan yabancı düşmanlığına uzanan
çok geniş bir yelpaze var; çoğu siyaset milliyet-
çiliğin bir hücresinde kendine yer arıyor.
Milliyetçiliğin ayrı bir “sermaye birikimi mode-
li” bulunmuyor; bu nedenle de netleşemiyor.
Gerçekte, niteliği gereği milliyetçi değil “ümmet-
çi” olan İslamcılık burada da bir çelişki yaşıyor.
İslamcı sol ise kendini SP’de filizlendirmenin pe-
şindedir. Gerçekte, İslamcı sol ile Türkiye siyasetine
yeni bir siyasal İslamcılık, içinde hiçbir yenilik ta-
şımadan şırınga edilmek isteniyor. Eski kardeşleri
AKP’nin kendi zenginini yaratma politikasını “Ha-
run gibi geldiler, Karun oldular” diye eleştirmek ya
da “cipe binen türbanlı değil, otobüs durağında
bekleyen” türbanlıya sahip çıkılması solculuk sa-
yılıyor. Ve bu “bütünüyle türbanlı” çözümleme, sı-
nıfsal bulunuyor; sol diye övülüyor. İçine, “içerik-
siz” bir antiemperyalist şerbet ekleniyor; İslamcı
solculuk tamamlanıyor.
İslamcı solun, gerçek sol ile uzaktan yakından
bir ilişkisi kurulamaz.
Solculuğun doğuşu kapitalizmle başlar; son 150
yılın olgusudur. Bu dönem boyunca, özellikle de
son yüz yılda siyasal İslamın içinde sol düşünce
ve uygulama yakınlığı bulunmuyor.
Batı’da, özellikle de Latin Amerika’da kilise, za-
man zaman solcuların sığınağı olmuştur. Bizde, A-
levilik dışında, İslamın hiçbir öğesi sola olumlu bak-
mamıştır. Bu özgeçmişten sol İslamcılık diye bir
şey çıkmaz.
Seçimlerde DTP bağlamında etnik kimlik siya-
seti de netleşiyor. Türkiye siyaseti, Kürt sorunu-
na istese de istemese de çözüm arama noktası-
na geliyor.
Siyasal İslam mağazasında her şey var. Kürt so-
runu da bir yanda çözüm bekliyor.
Ancak bu fotoğraftan, hukukta, eğitimde, top-
lumsal yaşamda çağdaşlaşmacı, ilerlemeci, öz-
gürlükçü, demokratikleşmeci ve solcu bir siyasal
oluşum çıkmıyor.
Bir, bu alanın CHP tarafından doldurulması, dol-
durulmuyorsa bunun “sorgulanması” gerekmez
mi? İki, gerekiyorsa ne yapılmalı?
[email protected]
PAMUK EKİMİ YAPILAMIYOR
Üretici
sigorta mağduru
TEVFİK AKBAŞ
AYDIN - Pamuk ekimi için tarlasõna giremeyen
üretici, kõş sel ve taşkõnlardan zarar gören kõş
mahsulü için tarõm sigortasõndan da yararlanamõyor.
Yasanõn, üreticinin tüm mal varlõğõnõn yüzde 40’õnõ
kaybetmesini öngörmesi, çiftçileri zorda bõrakõyor.
Geçen yõl aralõk ayõndan bu yana 7 kez taşkõna uğ-
rayan Büyük Menderes Nehri, Aydõn’õn batõ böl-
gesinde binlerce dönümlük hububat tarlasõnõ sular
altõnda bõrakmõştõ. Ürünü sular altõnda kalan çiftçiler,
tarõm müdürlüklerine giderek, gördükleri za-
rarlarõ tutanak altõna aldõrmõşlardõ. Sa-
dece Koçarlõ Ovasõ’nda 60 bin dö-
nümlük arazinin taşkõndan zarar
gördüğünü söyleyen Koçarlõ Zi-
raat Odasõ Başkanõ Rıza Arslan,
“Menderes’in taşkın suları
hâlâ tarlalardan çekilmedi.
Bu nedenle pamuk ekimi şim-
dilik zora girdi. Söke ve Ko-
çarlı ovalarında durum böyle.
Üreticiler zaten pamuktan
uzaklaşırken, bir de taşkınların
tarlaları esir alması, ekim sezonu-
nun sarkmasına yol açtı” dedi.
Arslan, “Afet yasasına göre üreticilerimizin sa-
dece tarlalarında gördükleri zarardan dolayı si-
gortadan yararlanmaları mümkün görünmüyor.
Yasaya göre üreticilerimizin tüm mal varlığının
yüzde 40’lık bölümünü afette yitirmesi gereki-
yor. Yani yasaya göre üreticinin ev, traktör, tar-
la gibi tüm mal varlığının yüzde 40’ını kaybet-
mesi gerekiyor. Böyle bir yasa olmaz. Bu yasa
hakkında iyileştirici çalışmalar yapılmasını bek-
liyoruz” diye konuştu.
KAMUYA İHALESİZ ET
Et ve Balõk Kurumu
canlandõrõlacak
Nielsen araştõrmasõnõn 15. yõl sonuçlarõna göre Arçelik, markada 10 yõldõr lider
Firmada Arçelik, sporda Şükür
ANKARA (AA) -
Kamu İktisadi Teşek-
külü (KİT) sõfatõ ile
uzun yõllar kamu ve
özel sektörün et ihtiya-
cõnõ kombinalarõndan
karşõlayan Et ve Balõk
Kurumu (EBK) fonksi-
yonel olarak yeniden
eski konumuna kavuş-
turulacak.
Kamu İhale
Kanunu ile ka-
mu ihale söz-
leşmeleri kanu-
nunda yapõlan de-
ğişikliğe istinaden kamu
kurum ve kuruluşlarõ et
ve et ürünleri ihtiyaçla-
rõnõ, EBK’den ihale ya-
põlmaksõzõn karşõlaya-
bilecek.
Kanunda yapõlan de-
ğişiklikle istisnai ku-
ruluşlar kapsamõna da-
hil edilen EBK Genel
Müdürlüğü’nün yapa-
cağõ alõmlarla besicili-
ğin de desteklenmesi
amaçlanõyor.
8 kombina
bulunuyor
Edinilen bilgiye göre,
geçen yõllarda özelleş-
tirilerek bazõ kombina-
larõ özel sektöre devre-
dilen EBK’nin elinde,
bölgelerin hayvan-
cõlõk potansiyeli-
ne bağlõ olarak
toplam 8 kom-
bina bulunuyor.
Halen Türk Si-
lahlõ Kuvvetleri Komu-
tanlõğõ ve ilgili birimler
ile çeşitli kamu kurum
kuruluşlarõn et ihtiyacõ-
nõn bir bölümünü kar-
şõlayan EBK’ye bağlõ
olarak faaliyetini sür-
düren Adana, Bingöl,
Diyarbakõr, Erzurum,
Sakarya, Van-Et, Ağrõ,
Sincan et kombinalarõ
bulunuyor.
Bilinirlik düzeyi en hõzlõ
artan marka TTNet olurken,
İbrahim Tatlõses, marka
olmuş sanatçõlarõn başõnda
gösterildi. Sporcular
arasõnda ise markalaşmada
Hakan Şükür, David
Beckham’õ geride bõraktõ.
Ekonomi Servisi - Dünya ça-
põnda 100’den fazla ülkede pazar
dinamikleri ve tüketici davranõş-
larõ alanõnda faliyet gösteren Ni-
elsen’in Türkiye’ye yönelik
“Markalar” araştõrmasõnõn 15.
yõl sonuçlarõ açõklandõ. 120 kate-
goride gerçekleştirilen araştõr-
mada, kişilerin ilk aklõna gelen
marka sorgulamasõnda Arçelik
10 yõldan uzun süredir sürdürdü-
ğü liderliğini bu yõl da korudu.
Adidas, Arçelik’in ardõndan en
çok hatõrlanan ikinci marka olur-
ken, Nike ve Ülker üçüncülüğü
paylaştõ.
Yakõn hissedilen marka sor-
gulamasõnda da geçen yõl olduğu
gibi Arçelik birinci, Ülker ikinci
sõrada yer aldõ. İnternet Servis
Sağlayõcõ kategorisinde TTNet,
geçen yõl olduğu gibi bu yõl da
önemli bir sõçrama yaptõ. TTNet
bir önceki seneye göre bilinirliğini
yüzde 23.1 arttõrdõ.
Kategorilere göre lider mar-
kalara bakõldõğõnda, cep telefonu
kategorisinde Nokia, tüm kate-
gorilere göre belirtilme oranõ en
yüksek lider marka.
Nokia’nõn ardõndan Coca Cola
ve İpana geldi.
Marka olmuş sanatçõ sorgula-
masõnda ilk 3 değişmedi ancak İb-
rahim Tatlıses’i belirtenlerin
oranõ önemli ölçüde artarak ken-
disini liderliğe taşõdõ. Geçen yõl ça-
lõşmaya dahil edilen marka olmuş
sporcu kategorisinde de Hakan
Şükür oylarõnõ önemli düzeyde
arttõrarak liderliğini pekiştirdi.
Arçelik, ilk hatõrlanan firma ka-
tegorisinde de birinci olurken,
ardõndan Koç ikinci, Ülker üçün-
cü sõrada yer aldõ.
TBB’nin 2003’te başlattõğõ “Çok Yaşa Bebek”
projesi kapsamõnda bugüne kadar Türkiye’nin 56
ilinde ihtiyacõ olan 134 hastanenin yenidoğan, çocuk
acil ve yoğun bakõm bölümlerine tõbbi cihaz
bağõşõnda bulunuldu. 6 yõlda 4.5 milyon TL’lik cihaz
bağõşõyla 15 bini aşkõn bebek ‘hayat’a tutunuyor.
TBB 9 Nisan’da Trabzon Karadeniz Teknik
Üniversitesi Farabi Hastanesi’ni ziyaret etti.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi
Çocuk Hastalõklarõ Yenidoğan Bakõmõ Birim Başkanõ
Prof. Dr. Yakup
Aslan, “700
hastanõn yüzde
6’sõ ölüyor.
Bağõşlanan
cihazlarla bu
ölümlerin önüne
geçiyoruz. En
büyük sorunumuz
personel ve
cihaz. Onlarca çocuk hayata döndü. Bundan sonra
da bu bağõşlarõn devamõnõ bekliyoruz” dedi. KTÜ
Farabi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Tevfik Özlü
de son Sosyal Güvenlik Kanunu uygulamalarõyla
birkaç yõldõr üniversite hastanelerinin döner
sermaye bakõmõndan sõkõntõ yaşadõğõna işaret ederek
“En çok sorun yaşadõğõmõz alanlardan biri,
yenidoğan yoğun bakõm ünitesine olan talep. Yer
buladõğõmõz için, birçok bebek bize ulaşamadõğõ için
hayatõnõ kaybediyor” diye konuştu.
15 BİN BEBEK HAYATA TUTUNDU
ŞEHRİBAN KIRAÇ
TRABZON - Türkiye Ban-
kalar Birliği (TBB) Genel Se-
kreteri Dr. Ekrem Keskin,
kredilerin yeniden açõlabilme-
si için belirsizliğin ortadan
kalkmasõ gerektiğini söyledi.
Keskin, “Beklentilerin iyi-
leşip üretimin, iç talebin bü-
yümeye başladığını görme-
miz lazım. Bu bankalar için
ne demek? ‘Kredi verirsem
riskim düşüyor’ demek. Şu
anda kredi verirsem riskim
yüksek anlayışı devam edi-
yor” dedi
TBB’nin “Çok Yaşa Be-
bek” projesi kapsamõnda 9-10
Nisan tarihleri arasõnda Trabzon
Karadeniz Teknik Üniversitesi
ziyareti sonrasõnda gazetecile-
rin sorularõnõ yanõtlayan Kes-
kin, bankalarõn risklerinin art-
masõ nedeniyle tanõmadõğõ, bi-
lançosu hak-
kõnda net bil-
giye sahip ol-
madõğõ şir-
ketlere kredi
kullandõrõr-
ken ihtiyatlõ
davrandõğõnõ
k a y d e t t i .
Keskin, “Eğer bu krediler za-
manında geri dönmezse ban-
kacılık sisteminin sorunlu ak-
tifleri büyür. Banka dışı ke-
simin başına bir şey geldiği
zaman bu aynı zamanda ban-
kacılık sektörünün de sıkıntısı
olur. Bu sıkıntıları bilerek,
hesaplayarak, yönetebilir şe-
kilde almak gerekiyor. Aksi
takdirde bankacılık sistemi-
nin sıkıntısı milletin sırtına bi-
ner” dedi.
Keskin, küresel kriz sürecine
girerken reel sektörün çok cid-
di dõş borç yükünden ve bun-
larõn çevrilmesinde yaşanabi-
lecek sorunlardan bahsedildi-
ğine işaret ederek “Bu süreçte
TL şok yedi, ihracat yap-
makta zorlanıyoruz. Kredi
açılan sektörlerin bilançola-
rında bazı sorunlar olabilir.
Geçmişte yaşanan tecrübele-
ri dikkate alarak bankacılık
sistemi ihtiyatlı davranıyor”
diye konuştu.
‘Sorun, tasarruf açığı’
Keskin, hem dünyada hem
Türkiye’de küçülme olduğuna
değinerek bu küçülmenin iyi yö-
netilmesi gerektiğini savundu.
Keskin, şu uyarõda bulundu:
“Küçülmeye karşı, büyümeye
devam edelim çabası, Türki-
yenin tasarruf açığı üzerinde
baskı yaratacaktır. Bu kez
tasarruf açığının nedeni özel
sektörden çok kamu kesimi
olacaktır. O zaman dünya iyi-
leşmeye başladığı zaman biz
kendi sorunlarımızla uğraş-
maya başlarız ve büyüme
trendini yakalamakta zorla-
nırız.”
Reel sektörün
bankalara yönelik
eleştirilerini değerlendiren
TBB Genel Sekreteri
Keskin, “Banka dõşõ
sektörlerin sõkõntõlarõnõ
hesaplayarak almak
gerekiyor Aksi takdirde
bankacõlõk sisteminin
sõkõntõsõ milletin sõrtõna
biner” dedi.
Keskin, finans kesiminin daha çok sorun yaşamamak için kredi verirken ‘ihtiyatlõ’ olduğunu söyledi:
Bankalarriskigözardõedemez