25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ekonomi@cumhuriyet.com.tr 9 MART 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Neden Üçü de?.. Belediye seçimlerinde üç büyük kentin CHP adaylarınca kazanılması öznel ve nesnel bir ge- rekliliktir. Öznel gereklilik, İstanbul’da Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’da Murat Karayalçın ve İzmir’de Aziz Ko- caoğlu’nun aday oldukları kentlerle ilgili somut pro- je önermelerinden geliyor. Üç adayın da özellik- le “yoksullukla ve işsizlikle savaşım ve ulaşım” ko- nularında somut tasarımları bulunuyor. Bu “ortak” noktalarını, üçlünün her birinin bireysel niteliği çok daha yukarılara çekiyor. En büyük kentten başlarsak, Kılıçdaroğlu’nun AK yolsuzluklarını kamuoyuna mal etmede gösterdi- ği büyük ustalık ve başarı, görülmedik düzeye çı- kıyor. Bu yaklaşımın egemen olması, yalnız on yıl- lardır rant talanının alanı olan İstanbul’un değil, ül- ke siyasetinin sağlığı için de yaşamsaldır. Ankara, yerel ve merkez yönetimlerinin elinde Cumhuriyetin değeri olarak sahip olduğu her şe- yi bir bir yitiriyor. Bu gidiş Karayalçın’ın belediye başkanı seçilmesiyle durdurulmalıdır. Kaldı ki Ankara, başta metrosu olmak üzere, Karayalçın’ın her alanda bir kent için gerekli bilgi, deneyim ve birikimine her zamankinden çok daha fazla gerek duyuyor. İzmir’de Kocaoğlu, son beş yıl boyunca “çal- mıyor, çaldırmıyor ve iş yapıyor”. Böylece, toplu- ma yerleştirilen bir büyük yanılgıyı, yani, “Solcu- lar çalmasını da bilmez, iş yapmasını da; diğerle- ri, yiyor ama iş yapıyor” anlayışını yerle bir ediyor! Üçlünün seçilmesi, ülke için de bir “nesnel” ge- rekliliktir. Çünkü ülke siyaseti, her geçen gün, adım adım, hiçbir denetleyici engeli; hukuk kuralını; de- mokrasi ilkesini; ve özgürlük değerini tanımaz bir özellik kazanıyor. Esasen çok eksikli ve yetersiz olan “demokra- si”, var olduğu kadarıyla bile “tutunamıyor”; özel- liğini de gerileyerek ve ilkelleşerek yitiriyor; iyice kalitesizleşiyor; tam anlamıyla tanınmaz bir duruma geliyor; kırıntılarıyla da kayıplara karışıyor; bu- harlaşıyor; yerini korkuya bırakıyor. Toplum, Cumhuriyetle biçimlenen “çağdaşlaş- ma” yolundan, kanalından çıkarılan su gibi çıka- rılıyor, aşırı tutuculuğun alacakaranlığına doğru hız- la yol alıyor. İktidarı ve muhalefetiyle siyaset, tutuculuk ya- rışı yapıyor. Parti genel başkanları, biribirlerini en ağza alınmaz biçimde “suçlamanın” ötesine ge- çemiyor. Konuşmalarında, ülkenin gençlerini ge- leceğin umuduna taşıyacak yapıcı bir açılımın ay- dınlığının parçası bulunmuyor. Ülke, tek kişinin egemenliğine giriyor; onun mülkü ya da siyaset bilimindeki adıyla Tayyipland oluyor. Dahası, hangi kuramsal yaklaşıma oturtularak AKP’nin Cumhuriyetin değerlerini ve bunların içinde laikliği koruyacağı kanıtlanmaya çalışılırsa çalışılsın, yaşananlar bunu doğrulamıyor. AKP bu- nun tersi yönde hızla yol alıyor. İktidarın, özellik- le iki alanda, devlet bürokrasisindeki kadrolaşma ve dış politikada ülkeyi Ortadoğululaştırma giri- şimleri bunun kanıtıdır. A’dan Z’ye eğitim basa- maklarında olanlar ise bu yolun uzun dönemli alt- yapısının asfaltını döküyor. Bu sağlıksız, giderek yıkıcı gidişin öncelikle dur- durulması gerekiyor. Bunu sağlayacak olan tek araç da AKP’nin san- dıkta durdurulması; en azından üç büyük kentte be- lediye seçimlerini yitirmesidir. 29 Mart bu nedenle bir büyük siyasal dönemeç anlamına geliyor. Bu satırlar, hiçbir biçimde, diğer belediyelerin se- çimlerinin önemsenmediği anlamına alınmamalı- dır. Ancak, üç büyük kentin seçimleri yalnız sayı- sal olarak değil, asıl, niteliksel olarak çok büyük bir önem taşımaktadır. Önemli olan iktidara yerel seçimlerde bir sarı ışık yakmak; çok geç olmadan bir dur uyarısı yap- maktır. Üçü de bu nedenle kazanmalıdır! Sevgili Mustafa Balbay’ın sıkıntılarını paylaşıyor, sevenlerine, gazetemize ve okurlarımıza geçmiş ol- sun diyorum. Sonunda Cumhuriyet kazanacak! Ekonomik kriz derinleşmeye devam ediyor. Alınan tüm tedbirlere karşın henüz tünelin ucunda bir ışık yok. Yi- ne de Çin’de farklı bir dinamiğin iş- lediği söylenebilir. Obama yönetiminin geçen hafta yoğunlaşan diplomasi trafiğini izler- ken, “Acaba, bu yoğunlaşmayla, Çin’in dünya ekonomisinin geri kala- nından daha farklı bir yol izliyor olması arasında bir ilişki kurulabilir mi?” di- ye düşündüm. Robert Kaplan’ın Foreign Affaires dergisinin Mart/Ni- san sayısında yayımlanan “Centre stage for the twenty - First Century - Power Plays in the Indian Ocean” başlıklı denemesini okurken bu algım daha da güçlendi. ‘L’ biçimi ve 3-5 yıl… Ekonomik krizden başlarsak, Prof. Roubini’ye göre “L” biçimi, bir dep- resyon durumuna çok yakın, 2010 sonuna kadar sürmesi olasılığı git- tikçe artan bir küresel resesyon ya- şıyoruz… Bazı Çin kaynaklı uluslara- rası ekonomi analistleri, örneğin China Reform dergisinden Wu Ji- andong, krizin üç ile beş yıl sürme- sini bekliyorlar (The Asia Times 06/03). “Depresyon” sözcüğü, anlamı üzerinde tartışmalar sürse bile, 2007’den bu yana yaşanan sarsıntı- ları betimlerken giderek daha çok kul- lanılır oldu. Yayın yaşamına 19. yüz- yılda başlamış olan The Nation der- gisine göre bu “İkinci Büyük Dep- resyon”. Bankacılar, krizi kemiklerinde hissettiklerinden olacak, artık reses- yon - depresyon arasındaki ince ay- rımlarla uğraşmadan, içgüdüsel ola- rak, örneğin Monument Secuiti- es’den Stephen Lewis gibi, “Eko- nomi politikaları sonuç alıyorsa re- sesyondur, almıyorsa depresyon” (The Guardian, 26/02) diye düşüne- biliyorlar. Önde gelen borsalarda yaşanan rekor düzeylerdeki kayıplar, geçen hafta aktardığım gibi dünya ti- caretindeki çarpıcı daralma, IMF’nin bu yıl dünya ekonomisinde en fazla yüzde 0.5 büyüme hızı beklentisi bu algıları haklı olarak güçlendiriyor. Mali sektör ile reel sektör arasında oluşan fasit dairede, batık alacaklar ve kapasite fazlası önemli ölçü- de yok edilmeden, kârlılıkta iyi- leşme belirtileri görülmeden dü- ze çıkılamayacağını söylüyor. Bu sırada Çin Bu koşullarda, Çin ekonomisi- nin büyüme hızında, belirgin bir düşüş olmasına karşın yine de geçen yıl yüzde 5-6 düzeyinde gerçekleşmesi, farklı bir dina- miğe işaret ediyor. ABD’de Oba- ma’nın krize müdahale paketi daha şimdiden 1.75 trilyon dolar bütçe açığı öngörürken, Çin’in elinde, 2 trilyon dolardan fazla re- zerv kaynak olması, Başbakan Wen Jiabo’nun geçen perşem- be günü Ulusal Halk Kongre- si’nde yaptığı iddialı konuşma bu “farklı dinamiğin” göstergeleri. Nitekim Jiabo, hükümetinin bu yıl yüzde 8 büyüme hızını yaka- lamak için gereken harcamaları yapmaya hazır olduklarını açıklama- sı, yerlerde sürünen dünya borsala- rında olumlu bir rüzgâr estirdi. Birçok finans gazetesi bu gerçeği yakalar- ken, Financial Times Deutschland’ın yorumu özellikle ilginçti. FT De- ustchland’a göre “Kötü ekonomik ha- berlerin ardının arkasının kesilmedi- ği ve ülkelerin yıkımın eşiğinde dur- duğu bir dönemde, dünyanın bir li- derlik beklentisi içinde olması doğal. ABD krizde başarı vaat eden gerçek bir reçetesi olduğunu göstereme- yince, dünyanın dikkati Çin’e döndü” (Der Spiegel, 06/03). Dünyanın ama özellikle de ABD yö- netiminin dikkatinin Çin’e dönmesi- nin bir başka nedeni daha var. ABD’nin Uzakdoğu’daki en önemli müttefiki ve Çin’i dengeleme kapsi- tesine sahip Japonya, derin bir eko- nomik krize ek olarak bir de siyasi li- derlik krizi yaşıyor (Far Eastern Eco- nomic Review 25/02). Bu sırada Yo- muiri Shimbun, Çin’in krize rağmen savunma harcamalarını 2009’da yüz- de 14.9 arttırmasının ne anlama gel- diğini sorarak (07/03) iki ülke ara- sındaki ilişkilerin, dengenin askeri bo- yutuna dikkat çekiyordu. Ancak ABD’nin Çin’e ilişkin kaygı- larının başında sanırım, Çin’in kriz içinde sergilediği, ekonomik dina- mikleriyle, örneğin 2 trilyon dolarlık re- zervlerini kullanma tarzının, olası jeo- politik sonuçları geliyor. The Asia Times’da yayımlanan, Antoaneta Bezlova, Robert M. Cuttler imzalı iki araştırma, Çin’in, dünyanın, enerji, ham madde kay- nakları alanlarında bir satın alma ve kredi dağıtma telaşı içinde ol- duğuna dikkat çekiyordu. Böy- lece Çin, Rusya’dan Afrika’ya, Latin Amerika’ya ve Ortado- ğu’ya kadar birçok enerji edinim kontratı imzalıyor; karşılığında, çok uygun koşullarda toplam 50 milyar dolar kredi dağıtıyor.. hem de kredi piyasasının tam anlamıyla kuruduğu bir dönem- de... Böylece, kendine gittikçe genişleyen bir ekonomik siyasi etki alanı inşa ediyor, ekonomi- sinin gereksinimlerini de garan- tilemiş oluyor. Kimi analistler, Çin’in doğal kaynak edinimle- rinden, giderek ABD ve AB’de sanayi şirketlerini satın almaya yöneleceğine, örneğin Tsingua Üniversitesi’nden Çin Merkezi Direktörü Li Caoku, “Çin’in ABD ve Avrupa’nın bazı otomotiv devlerini listesine aldığına” ina- nıyorlar. ‘Zarif gerileme’ Kaplan’ın Foreign Affaires’deki de- nemesi de geçen yıllarda artık iyice yerleşen “ABD sonrası dünya düze- ni” üzerineydi ve ABD’nin bir “zarif ge- rileme” (elegant decline) sürecini ba- şarıyla yönetebilme koşullarını tartı- şıyor, 21. yüzyılda dünyanın jeopo- litik merkezinin Hint Okyanusu’nda yer aldığını ileri sürüyordu. Kaplan’a göre bu bölge, dünyanın en önemli enerji ve deniz ticareti yollarının ya- nı sıra, Sahra’dan Endonezya’ya ka- dar İslamın merkezi önemiyle enerji politikasını birleştiren, Hindistan ve Çin’in yükselmesini içeren çok mer- kezli ve çok katmanlı bir özelliğe sa- hip. Kaplan, ABD’nin bu bölgede üç jeopolitik sorunla karşı karşıya oldu- ğunu düşünüyor: Büyük Ortado- ğu’nun stratejik kâbusu, eski SSCB’nin güney bölgesini etkileme yarışı, Hindistan ve Çin’in bu bölge- de gittikçe artan varlığı. Kaplan’a gö- re ABD, bu bölgede etkisinin giderek azaldığının bilinciyle, büyük güçleri birbirine karşı dengeleyerek, vazge- çilmez ülke konumunu koruyarak bir “zarif gerileme” süreci inşa etmek istiyor. Obama yönetiminin yoğunlaşan diplomasi trafiği, bu zeminde, Çin’le ilişkilendirilebilir diye düşünüyorum. ABD, NATO-Rusya konseyini can- landırarak, Rusya’yı, İran’a baskı yapması karşılığında da Füze Kal- kanı Projesi’ne katmayı, Ukrayna ve Gürcistan’ın AB’ye üyeliğini gün- demden kaldırmayı önererek Rus- ya ile arasındaki buzları eritmeyi amaçlıyor; İran’ı Afganistan konfe- ransına çağırarak görüşme yolları- nı açıyor. Sanırım, ABD, Bush dö- neminin dayatmacı, ABD’yi yalnız- laştırıcı, hatta adeta yeni bir “soğuk savaş” kışkırtıcı dış politikasını terk ediyor; Avrupa, Rusya, İran ve Bü- yük Ortadoğu’da (Batı Asya- Do- ğu Afrika), işbirliğine dayalı ilişkiler oluşturmaya çabalıyor. Böylece ABD, çok geniş bir bölgede ger- ginlikleri yumuşatmak, Hindistan ve Pakistan çelişkisini bu ilişkiler ağı içine hapsetmek, Çin karşısında dengeleyici bir platform kurmanın olanağını arıyor. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com Derinleşen Kriz, Yoğunlaşan Diplomasi Trafiği Üzerine… yakupkepenek06@hotmail.com Ekonomi Servisi - İstih- dam ve ihracatta Türki- ye’nin lokomotif sektörleri arasõnda yer alan mobilya sektöründe en iyi tasarõmlar ödüllendirildi. Dõş Ticaret Müsteşarlõğõ ve Orta Ana- dolu İhracatçõ Birlikleri’nin düzenlediği Mobilya Tasarõm Yarõşmasõ kapsa- mõnda profesyonel ve öğrenci olmak üzere 19 ay- rõ dalda verilen 94 bin YTL ödül, törenle sahiple- rini buldu. Ev, ofis ve mutfak-banyo mobilyalarõ ol- mak üzere üç ana kategoride düzenlenen yarõşma- da ödül alan projeler, bugün I-deco İstanbul De- korasyon ve Tasarõm Fuarõ’nda, 10-13 Mart 2009 tarihleri arasõnda da İstanbul Dõş Ticaret Kom- pleksi’nde sergilenecek. İstanbul trafiği Turkcell ile iPhone’da Ekonomi Servisi - Turkcell, iPhone 3G kulla- nõcõsõ aboneleri için ilk operatör uygulamasõnõ Uy- gulama Mağazasõ’na ekledi. iPhone 3G kullanõcõ- sõ Turkcell’liler bu uygulamayla, ‘Turkcell İBBT- rafik’ servisinden 30 Haziran’a kadar ücretsiz ya- rarlanabilecekler. Turkcell ile bağ- lanõldõğõnda data trafiği için ayrõca üc- ret ödemeye gerek olmayan İBBT- rafik servisi, İstanbul’un o andaki tra- fik durumunu, yoğunluk haritasõ ve canlõ trafik kamerasõ görüntüleriyle kullanõcõlara anlõk olarak gösteri- yor. Turkcell İBBTrafik, İstanbul’un farklõ noktalarõndaki yüzden fazla tra- fik kamerasõna bağlanõp anõnda gö- rüntü aktarabiliyor. Önce erkekler işini kaybetti ama görünmeyen emeğin sahibi milyonlarca kadõn krizin boyutunu gizliyor Krizhepkadõnlarõvuruyor Ekonomi Servisi - Uluslararasõ Çalõşma Örgütü (ILO), süregiden ekonomik kriz yü- zünden, bu yõl dünyada, 22 milyon kadõnõn daha işsiz kalacağõnõ açõkladõ. ILO, ka- dõnlarõn çalõşma hayatõnda izlediği çizgiye ilişkin olarak yayõmladõğõ yeni raporda ar- tan işsizliğin öncelikle erkek çalõşanlarõ et- kilemiş olmasõna rağmen, özellikle geliş- mekte olan ülkelerde kadõnlarõn da eko- nomik gerilemeden kurtulamayacağõnõ kaydetti. ILO, bu yõl dünya çapõnda işsiz sa- yõsõnõn 51 milyon artacağõnõ ve bunun 22 milyonunu kadõnlarõn oluşturacağõnõ kay- detti. ILO, hükümetleri, devreye sokacak- larõ ekonomik canlandõrma programlarõy- la, eşit ücret ve sosyal güvenlik koşullarõ içeren yeni iş alanlarõ yaratmaya çağõrdõ. Dünyanõn yaşadõğõ ekonomik kriz, ön- ce en varlõklõ ülkelerin finans ve emlak sek- törlerinde patlak vermişti. Bu sektörler, er- kek çalõşanlarõn egemen olduğu alanlardõ, dolayõsõyla da önce erkekler işleri kaybetti. İşsizlik dalga dalga yayılıyor Yeni ILO raporunu kaleme alan Jeff Johnson, işsizliğin, bu sektörlerin ötesine de yayõlmakta olduğunu bildirdi. Johnson, önce Kuzey Amerika’da görülmeye baş- lanan ekonomik yavaşlamanõn, ilk aşama- da finans, sigortacõlõk, emlak, inşaat ve ima- lat sektörlerini etkilediğine ve bu alanlar- da daha çok erkekler çalõştõğõ için, öncelikle erkeklerin işsiz kaldõğõna işaret etti. Jeff Johnson, krizin kapsamõ genişledikçe, eko- nominin diğer sektörlerinin de etkilendiğini, birçok sanayileşmiş ülkede kadõnlarõ ça- lõştõran hizmet sektörüyle, toptan ve pera- kende satõş sektörünün de işsizlikten payõnõ aldõğõnõ belirtti. Tüketiciler arasõnda güven duygusunun azalmasõyla, geleneksel olarak kadõnlarõn çalõştõğõ garsonluk ve mağaza tezgâhtarlõ- ğõ gibi çalõşma alanlarõnda da daralma görülüyor. ILO, kalkõnmakta olan ülkelerde yaşayan ve boğaz tokluğuna, tarõm alanõnda veya evlerde hizmetçi olarak çalõşan ka- dõnlar konusunda özellikle kaygõ duydu- ğunu vurguladõ. Bu kesimlerde çalõşan kadõnlar, herhangi bir sosyal güvenceye sa- hip değiller ve bir ekonomik kriz döne- minde yaşamlarõ daha da zorlaşõyor. ILO’ya göre 2009’da kriz nedeniyle en az 22 milyon kadõn daha işsiz kalacak. Buna bir de gizli işsizlik gibi görünen kadõn emeği eklendiğinde tablo gittikçe kararõyor.  Türkiye’de durum şu: 15.7 milyon erkek istihdamõna karşõ, kadõn istihdamõ 5.6 milyon. Çalõşabilir yaştaki 25 milyon kadõndan 20 milyonu iş hayatõna katõlamõyor.  50 milyondan fazla insanõn işsiz kalmasõna yol açan 1929’daki Büyük Bunalõm da kadõnlarõ iş dünyasõndan dõşlayarak krizin faturasõnõ çocuklarla birlikte kadõnlara çõkarmõştõ.  İş hayatında kadının adı yok 1920’lerde ABD’de iş hayatına girmeye başlayan kadınlar, kısa sürede çalışan kesimin beşte birine ulaştı. Ancak 1929’daki Büyük Bunalım’dan da en çok etkilenenler yine kadınlar oldu. Fotoğraftaki (sol) yedi çocuk annesi Kaliforniyalı kadın da 1929 krizinin kadınlar üzerinde yarattığı tahriba- tı gözler önüne seriyor. 2009’a gelindiğinde de milyonlarca işsiz yaratan kriz, işten çıkarmalarda yine en çok kadınları sarsmaya devam ediyor. Ekonomi Servisi - Türkiye Oda- lar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanõ Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB olarak kadõnlarõn hem sos- yal hayatta hem de iş hayatõnda da- ha fazla görev üstlenmesini iste- diklerini söyledi. Hisarcõklõoğlu, TOBB Kadõn Girişimciler Kurulu Başkanõ Aynur Bektaş ile birlikte, 8 Mart Dünya Emekçi Kadõnlar Gü- nü dolayõsõyla bir toplantõ düzenledi. Son verilere göre, Türkiye’de 15.7 milyon erkek istihdamõna karşõ, kadõn istihdamõnõn ancak 5.6 mil- yonda kaldõğõnõ anlatan Hisarcõklõ- oğlu, çalõşabilir yaştaki 25 milyon kadõndan yaklaşõk 20 milyonluk kõs- mõnõn işgücüne dahil edilemediği- ni söyledi. Hisarcõklõoğlu, 1 milyon 259 bin işverenin sadece yüzde 7’si, yani 83 bininin kadõn olduğu- na işaret ederek, iş hayatõna kadõnõn girmesi ve orada tutunmasõnõn zor olduğunu vurguladõ. Bektaş da Tür- kiye’nin daha fazla demokratik- leşmesi, sürdürülebilir bir kalkõnma gerçekleştirmesi, insan haklarõna saygõlõ bir işgücü oluşturulabilme- si için yönetimde kadõn-erkek eşit- liğinin önemli olduğunu söyledi. T Ü R K - İ Ş : T E M E L S O R U N E Ş İ T S İ Z L İ K Ekonomi Servisi - Türk-İş Genel Başkanõ Mustafa Kumlu, “Kadın ve erkek arasındaki dengesizlik ile kadın üzerindeki eğitimden sosyal yaşama kadar her alandaki baskılar, dünyadaki birçok sorunun temel kaynağıdır” dedi. Kumlu, yaşanan ekonomik krizin de bu dengesizliğin bir sonucu olduğunu ifade ederek şöyle konuştu: “Kriz, büyük sermaye gruplarının daha fazla kâr hırsının, ‘hep bana’ anlayışının sonucudur. Bu krizden kadınlarımız daha çok etkilenmektedir.” Kadõnlarõn küçük ölçekli işlerden atõlmalarõnõn ülkemizde kolay olduğunu belirten Kumlu, “Krizden darbeyi ilk yiyen işyerleri de buraları olmaktadır. Ülkemizde tekstil işkolu bunların başında gelmektedir. Kadınlar evde de ekonomik zorluklarla baş etmek için yoğun çaba harcamaktadırlar” dedi. EMO: ASIL SIKINTI KADINLARIN OMZUNDA Ekonomi Servisi - Elektrik Mühendisleri Odasõ (EMO) Yönetim Kurulu, krizin yükünün kadõnlarõn omzunda olduğunu açõkladõ. EMO yaptõğõ açõklamada, kadõnlarõn özgürlük ve eşitlik mücadelesini simgeleyen 8 Mart Dünya Emekçi Kadõnlar Günü’nün küresel kriz ortamõnda kadõnlar açõsõndan yaşam koşullarõnõn daha da ağõrlaştõğõ bir dönemde kutlandõğõ belirtildi. Açõklamada, daha çocukluktan itibaren eğitim başta olmak üzere eşit olanaklardan yoksun bõrakõlan kadõnlarõn, aile, iş, siyasal yaşam ve toplumsal hayatta da ayrõmcõlõklara karşõ mücadele yürütmek zorunda kaldõklarõ kaydedildi. Bu mücadelenin, yaşanõlan küresel kriz ortamõnda daha da derinleştiği ifade edilen açõklamada, işsizlik oranõnõn yüksek olduğu Türkiye’de ekonomik krizin yükünün kadõnlarõn sõrtõnda olduğu kaydedildi. Mobilya sektörü tasarõma odaklanacak (AP)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle