23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Postal Önce başlıktaki “postal”ın bildiğimiz ayağa gi- yilen postal ile bir ilgisinin olmadığını söylemeli- yim; bu postal sevgili Andree-Bekir Coşkun çif- tinin koca patili, kangal-av köpeği kırması kö- pekleridir. Daha bir yaşına basmamış şirin mi şi- rin, sevilesi bir köpektir Postal. Onun bebekliği- ni biliyorum, geçen yaz birkaç günlüğüne gittiğim Cunda’da tanımıştım onu, yalnız onu değil, kar- deşlerini de. Andree Coşkun’un insansız bir yaz- lığın bahçesinde onlar için hazırladığı köşelerin- de bir sokak köpeği olan anneleri Caniko ile ya- şıyorlardı. Bir anne, altı yavru, yedi köpeklik bir ai- leydiler. Bir kangal olan baba, anneyi hamile bı- raktıktan sonra çekip gitmişti. Evinde konuk olduğumuz dostumuz, heykeltı- raş Sakine Özkan’ın evi hem köpeklerin yaşadığı o insansız evle hem de Coşkun’ların eviyle aynı sokaktaydı. Orada kaldığımız dört gün boyunca tanık olduğum görüntüler “hayvan sevgisi” nedir, bilmeyenler için uygulamalı bir ders niteliğindey- di. Karı kocanın günlerinin büyük bölümü köpek ailesine yemek taşımak, barındıkları o köşeyi te- mizlemek, her türlü önleme karşın kaldıkları evin bahçe parmaklıklarını aşmayı başarıp ortadan kay- bolan yavruları aramakla geçiyordu. Daha o günlerde Coşkun’lar yavru köpekler için hayvansever aileler bulmak için seferber olmuş- lardı. Beş yavru için buldular, geriye kalan, Pos- tal adını verdikleri o koca patili yavruyu da ken- dileri aldılar. Anne Caniko ise yavrularının şefkatli ellerde ol- duğunu bilerek -köpekler bunu hissederler- aklı geride kalmadan bir süre sonra göçtü bu dün- yadan. Postal şimdi Ankara’da mutlu bir yaşam sürüyor. Epey zamandır -Musa Kart dostumuzun çiz- diği o kedi karikatüründen beri- Sayın Başbakan’ın arasının kedilerle iyi olmadığını biliyorduk. Binme girişiminde bulunduğu bir atın onu nasıl yere sa- vurduğunu anımsayacak olursak atları da “Baş- bakanca sevilmeyen hayvanlar” arasına rahatça katabiliriz. Çünkü çok duyarlı bir hayvan olan ve insan dostu olarak bilinen at, kendisini sevmeyeni hiç sevmez, yoksa bir binek atı sırtına bineni ne- den yere savursun? Şimdi görüyoruz ki içinde köpek sevgisi de yok- muş Sayın Başbakan’ın. Öyle ki “bunlar köpek- leriyle yatarlar” diyerek yazılarına sinirlendiği bir köşe yazarını, Bekir Coşkun’u aklınca aşağılıyor. Ona göre köpek sevgisi, kişinin sevdiği köpeğiyle sarmaş dolaş yatma noktasına geldiğinde bir “aşa- ğılama” aracı olabiliyor. Sanıyorum Sayın Başbakan, kendisinin sev- mediklerini başkalarının sevmesini, kendisinin yapmadıklarını başkalarının yapmasını, kendisi- nin yemediklerini başkasının yemesini, kendisinin içmediklerini başkalarının içmesini çok yadırgıyor. Kendi davranışlarını “ölçüt” olarak görüyor ve her- kesin bu “ölçüt”e göre davranmasını istiyor, bekliyor. Sayın Başbakan’a göre insanın sevgili kedisiyle, köpeğiyle sarmaş-dolaş olması anlaşılabilir ol- maktan öte eleştirilmesi, işaret edilmesi gereken bir durum, bir ayıp. Aynı mantık onu içki içenleri “dünyayı içki şişesinden görenler” diye nitelemeye götürüyor. Benim de kedilerim var, onların yatağımın bir kö- şesine ilişmeleri, başlarını göğsüme dayamaları be- ni mutlu ediyor. Eskiden Bella adında İskoç ço- ban bir köpeğim vardı, kolumu boynuna dolayıp uyurdum. Arada bir içki içmekten de büyük keyif alıyorum. Ama çevremde üzerinde yolsuzluk, üçkâğıtçı- lık şaibesi taşıyan hiç kimse yok; onları yanıma yaklaştırmıyorum, aynı çatı altında bulunmuyorum. Kediler, köpekler, atlar değil, ama böyle insanlar beni tiksindiriyor. Bilmem anlatabiliyor muyum? dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com “TBMM İnsan Hakları Ko- misyonu Başkanı ve AKP Mil- letvekili Zafer Üskül, belediye başkan adaylarından insan haklarını gözetmelerini iste- di...” (ANKA-11 Şubat 2009) Haberin devamõnda ne göre- yim? Son yõllardaki, insanõ değil, rantõ gözeten imar politikalarõna yönelik ne kadar eleştirimiz var- sa, tümüne “katılan” bay Üskül diyor ki: “Adaylar bunlardan vazgeçsin...” Örneğin başta Ankara’yõ yö- neten Melih Gökçek olmak üze- re, ondan esinlenen birçok AKP’li başkanõn, yaya alanlarõ- nõ çoğaltmak yerine otomobile sevdalõ “bat-çık kavşaklar”la kentlerimizi delik deşik etmele- rine karşõ şunu söylüyor: “Toplu taşım, özel araba- lar, yayalar ve bisikletliler gi- bi tüm yol kullanıcıları ara- sında, birbirinin hareket ka- biliyetini kısıtlamayan uyum- lu bir düzen sağlayın...” Bu görüş, aynõ katlõ kavşakla- rõn iptal edildiği yargõ kararlarõ- nõn da gerekçesi... Gökçek’in ise mahkemeleri dinlemeyerek uygulamalarõna devam etmesi herkesi çileden çõkartõrken; hat- ta Başbakan da yargõyla ve bi- limle bu inatlaşmaya, “aferin” dercesine açõlõş törenlerine katõ- lõrken; Üskül’ün kendi partisine ses çõkarmadan sadece adaylara nasihat etmesi acaba ne anlama geliyor? Tarih, mimari ve TOKİ Habere göre Bay Üskül, “mi- mari” için de uyarõlarda bulu- nuyor: “Tarihi yapı mirasının duyarlı bir biçimde restoras- yonu ve nitelikli çağdaş mi- marinin uygulanmasıyla, uyumlu ve güzel fiziksel me- kânların yaratılması...” Tarihi mimarinin restorasyo- nunda uzmanlarõ isyan ettiren duyarsõz ve tahrip edici örnekle- rin çoğunu Vakıflar Genel Mü- dürlüğü yaratõyor. Bilinçsiz ve denetimsiz uygulamalarla süre- gelen bu katliamõ durduracak yasal düzenleme ise “restoras- yon pazarının yeteneksiz yük- lenicileri”ni kollama adõna yõl- lardõr gerçekleşemiyor. Kimliksiz bir “sözde çağdaş” mimarinin, tarihsel zenginliği- mizden asla esinlenilmeden, “Anadolu’ya yabancı”, kişilik- siz ve tekdüze beton kütleler şeklinde yurt düzeyinde yaygõn- laşmasõnõn şampiyonu da TOKİ... Başbakanlõk’a bağlõ ve Baş- bakan’õn da gözdesi olan bu ku- rumun yeşil alanlara ve tarõm ara- zilerine, şehircilik ilkelerini hiçe sayan yoğunluklarda ve üstelik “İngilizce” isimlerle “rant silo- ları” dikmesine, acaba Üskül ne diyor? Örneğin yine TOKİ’yi böylesine çirkinliklerin imar im- paratoru kõlan mimarlõk düşma- nõ yasada oyu var mõ, yok mu? İnsan Haklarõ Komisyonu Baş- kanõ profesörün, Avrupa Konse- yi’nin “Yerel Yönetimler Dek- larasyonu”na Türkiye’den be- lediyelerin imza atmadõğõnõ eleş- tirmesine ise bilmem ki ne de- meli? Benzer sayõsõz sözleşmeyi “hükümet”ler imzaladõ da ne ol- du? Örneğin arkeolojik mirasõn korunmasõndaki imzalar, Allia- noi antik kentinin DSİ barajõnda boğulmasõ kararõnõ durdurdu mu? “Türkiye’de ne yazık ki çev- reyi kirletenlere ‘çevre ödülü’ veriliyor” diyen Üskül, hiç değilse bu açõk kültür katliamõna karşõ çõkõp, kendini “en çevreci” ilan eden DSİ’nin AKP’li k u r m a y l a r õ n õ eleştir(ebil)di mi? Tarihi kurtarmak isteyen ar- keologlar görevlerinden alõnõrken, insan haklarõnõ aklõna getir(ebil)di mi? ‘İstanbul’ milletvekili! Üskül’ün 20 maddelik çağrõ- sõnda “vay canına” dedirtecek uyarõlarõndan biri de “kentli haklarına saygı” ve “doğası ve doğal kaynakları korunan bir çevre...” Acaba hangi örneği vermeli? Sadece şu seçim öncesinde ya- salaşan ve belki de Üskül’ün de oy verdiği “2B yasası” bile ya- salara saygõlõ kentlilerin haklarõ- nõ açõkça çiğnemenin ve doğaya en büyük saygõsõzlõğõn tartõşma- sõz kanõtõdõr... İstanbul’un ormanlõk alanla- rõ, tüm İstanbullularõn kuşaktan kuşağa yaşam kaynağõdõr. Bu hakkõ “yok edenleri ödüllendi- ren bir siyaset”in insan haklarõ sorumlusu, üstelik “İstanbul milletvekili” sorumluluğuyla... önce kendisine bakmalõdõr. Şimdi özellikle AKP adaylarõ aynõ yasa sayesinde, işgal edilmiş orman alanlarõndaki “yasadışı yapı sahipleri”e tapu sözü ve- rerek oy istiyorlar. Üskül “aday”lara içtenliksiz tavsiye- lerde bulunacağõna, bir hukukçu olmasõna rağmen onayladõğõ ya- saya iptal davasõ açmalõ... Bekliyoruz... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Zafer Üskül’ün Tavsiyeleri!.. HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com Yüksek Yerilim Hattı erdincutku@yahoo.com Altın devri geçti; şimdi İstanbul’un taşı toprağı oy! ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com HARBİ SEMİH POROY 18 Şubat SAYFA CUMHURİYET 18 ŞUBAT 2009 ÇARŞAMBA 16 Madımak A. Tarık Emre: “Madımak Oteli’ndeki kebapçı taşınmış. İster misiniz yerine mahrukat (yakacak maddeleri) deposu açsınlar!” Hırsız Gülfatma Carlık: “Tevrat’ta öldürmeyeceksin yazıyor da Kuran’da çalmayacaksın yazmıyor mu!” Zerzevat Zekai Buluç: “Hangi taşı kaldırsan, altından ‘Brüksel Lahanaları’, ‘Washington Portakalları’ ve ‘Vahabi Hurmaları’ çıkıyor!” Selam durdurmanın dayanılmaz hazzı! 12 EYLÜL döneminde cunta lideri orgeneral Kenan Evren’in katılacağı herhangi bir toplantı öncesi tok bir ses salonu inletirdi: “Sayın Devlet Başkanımız teşrif ediyorlar!” Başka bir uyarıya gerek kalmadan salondaki herkes ayağa kalkar ve geldiği yöne bakarak diktatörü karşılardı. Bunun adı “selamlama”ydı. Dünya lideri Fatih Sultan Recep, yerel seçimlerde sandıkların kendilerine selam duracağını söyleyince nedense cunta günleri geldi aklıma. Sonra da Fatih Sultan Recep’in ağababası mücahitler sultanı Necmettin Erbakan’ın “Rektörler türbanlı öğrencilere selam duracak” lafı takıldı aklıma. Askeri düzen içinde selam durmanın önemli bir yeri vardır. Sivil yaşamda da insanların selamlaşması bir uygarlık göstergesidir. Ama... Sivil yaşamda insanları askeri düzendeymiş gibi selama durdurma hevesine kapılırsanız işte o zaman sizin demokrasi kültürünüzden kuşku duyulur ve faşizme olan yatkınlığınız su üstüne çıkar. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” GEÇEN gün Sinop’ta seçim nutku atan dünya lideri Fatih Sultan Recep’ı, sıra meydandaki ekrana yansıyacak görüntülerle açılış yapmaya geldiğinde sinirlendirmişler. Canlı yayın için bağlantı kuramamışlar. Fatih Sultan Recep, önündeki mikrofonun açık olduğunu unutup yanına yaklaşan görevliye çıkışmış: “Beni şimdi küfür ettireceksiniz.” Başbakanlık basın sözcülüğü ve sultanın medya yalakaları tarafından yalanlanmayan bu veciz tümce, medya editörlerinin yaptığı düzeltmelerle “Bana şimdi küfür ettireceksiniz” şekline dönüştürülerek yayımlandı, halkın kullanımına sunuldu! Acaba sultan, “Beni şimdi küfür ettireceksiniz” derken ne demek istemiş olabilirdi? Böylesine veciz bir tümcede hangi gizlemler gizliydi, bambaşka bir keramet mi aranmalıydı? Neden olmasın! Sultan, “Beni şimdi...” diye başladığı lafın sonunu acaba şöyle tamamlamak istemiş olabilir miydi: “Beni şimdi öfkelendireceksiniz”, “Beni şimdi fena kızdıracaksınız”, “Beni şimdi çok sinirlendireceksiniz”, “Beni şimdi zıvanadan çıkartacaksınız”, “Beni şimdi çıldırtacaksınız”, “Beni şimdi delirteceksiniz”, “Beni şimdi tımarhanelik edecekseniz.” Öfkeyi bir hitabet sanatı olarak kullanmaktaki ustalığı tartışma götürmeyen ve ünü bütün dünyaya yayılmış bulunan Fatih Sultan Recep tabii ki ve velev ki yukarıda örnekleri verilen lafları edecek değildir. Kendisinin asabileştiği asla görülmemiştir. O öfkeyi hitabette kullanan bir sanatkârdır ama hiçbir zaman öfkesine yenik düşmemiştir. Ancak ağzından “beni” ve “şimdi” sözcükleri zıp diye çıktığı için başladığı lafın devamını getirmek siyasi bir sorumluluk olarak dünya lideri büyük sultanın haşmetli omuzlarında duruyordu, hepsi bu. Fatih Sultan Recep, “Beni şimdi keyiflendireceksiniz” demek isterken dili sürçtü ve “keyiflendireceksiniz” oldu küfür ettireceksiniz. Ayrıca küfür etmek gibi kötü bir alışkanlığın sultanın hayatında yeri olmadığı için Sinop nutkunun aslı astarı işte budur. Gelelim Nevşehir nutkunda açıkladığı gerçeğe; aynen sultanın söylediği gibi: Eşek ölür kalır eseri! Beni-Bana SESSİZ SEDASIZ (!) İstanbul Şehir Hatları İşletmesi’ne rakip: İstanbul Rant Hatları İşletmesi! YağmurDeniz BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Mardin yö- resine özgü, et ve soğanla yapõlan bir tür pide. 2/ Kü- çük erkek kar- deş... Aruz öl- çüsünde uzun okunmasõ ge- reken bir he- ceyi kalõba u y d u r m a k için kõsaltma. 3/ Ün- lü bir Mõsõr firavu- nu... Rutenyum ele- mentinin simgesi. 4/ İlaç... Utanç duy- ma... Üstün bir yet- kinin gücünü sim- geleyen değnek. 5/ Eti yenen bir tür mürekkepbalõğõ. 6/ Bireyler arasõnda ortak simgeler sistemiyle gerçekleştirilen anlam ve bilgi alõşverişi. 7/ Parlak kõrmõzõ renkte bir süs taşõ... Sakalarõn, içinde su taşõdõklarõ deriden yapõlmõş kap. 8/ Kayõsõ, erik, zerdali gibi mey- velerin kurusu... Balõk yakalama aracõ. 9/ Hay- van ağõlõ... Zaviye. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Hatay iline özgü, bir tür yoğurtlu pilav. 2/ Ku- ran’da bir sure... Argoda genç ve yakõşõklõ erke- ğe verilen ad. 3/ Temeli taklide dayanan sözsüz oyun... Eski ayakkabõ. 4/ “Hiç şaşmayan --- gi- bi işler durur kader” (Y.K.Beyatlõ)... Eski Mõ- sõr’da güneş tanrõsõ. 5/ Nazar değmesine karşõ tütsü olarak kullanõlan bir bitki. 6/ Zülfü Liva- neli’nin bir filmi... Aynõ adlõ kemikle oynanan bir çocuk oyunu. 7/ Yarõ memnunluk anlatan bir ünlem... Buyurucu. 8/ Kar ve pekmezle, bazen de şerbetle yapõlan kar helvasõ. 9/ Büyük pana- yõr... Zehir. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Y A L A N K O Z A G A H A R U Z L O L İ T A H O A R L İ T Y U M Z A M İ R A R A A F A K A N İ N O T O V A Ç B İ N D A L L I D İ Z D A R A N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Orhangazi’ye ‘abanan’ TOKİ mimarisi!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle