22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 6 ARALIK 2009 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Türk Askeri Satılık Değil! PENCERE Kümes Devri Bitti mi?.. Her gazetede biraz değişik biçimde yayımlandı; ama, tümcenin özündeki anlam bir... Vatandaş kuş gribi nedeniyle tavuklarına el koymak isteyen yetkililere demiş ki: ‘’- Karılarımı alın, tavuklarıma dokunmayın!..’’ Kimi gazetede haber biraz değişik biçimde verildi: ‘’- İki karımı alın, tavuklarımı bırakın!..’’ Hangisi doğru olursa olsun, anlam değişmiyor... Tavuk mu, kadın mı, diye sorarsanız vatandaş diyor ki: - Tavuk!.. Bir akl-ı evvel çıkıp diyebilir ki: - Ne farkı var?.. Ha tavuk, ha kadın; al birini, vur ötekine!.. Gerçekte bir ilginç devrime mi tanık oluyoruz?.. Gazetelerde başlıklarla manşetler aynı yönde birbirine karışıyor: “- Kümes devri bitti!..” Ne demek kümes?.. Yemlik.. Tünek.. Folluk.. Horoz.. Dikkat edin kuş gribi salgınında öne çıkan tavuğun yanında horozun esamisi bile okunmuyor... Peki, horoz kuş gribine aşılı mı?.. “Kümes devri bitiyor...” - Peki, ne olacak?.. - Evlerde, bahçelerde tavuk beslenmeyecek!.. Dikkat edin horozdan kimse söz açmıyor... Herkesin aklı fikri tavuklarda... Kümes dönemi noktalanacakmış.. Kadınları erkekle eşit olmayan bir ülkenin koskoca bir kümesten ne farkı olacak?.. Kuş gribi dincilerin ya da takıyyecilerin iktidarına kuş kondurdu... Horozların egemenliğindeki aile yaşamında her ev bir kümestir... Kümeste demokrasi yoktur!.. Olamaz!.. Kadın-erkek eşitliği üzerine kurulan insan onurunu, işin başında çiğneyen bir kümes rejiminde horozların egemenliğine dayalı iktidar kuş gribinde fosladı... Gazeteler manşet atıyorlar: - Kümes devri bitti!.. Haydi canım sen de!.. Takıyyeci takımın iktidarı Türkiye’yi ülke çapında tam bir kümese çevirmek için elinden geleni ardına koymuyor... Devlet sanki koca bir yemlik.. Dev bir folluk.. Yurttaşın gözü bağlanmış; din iman pazarlamasında vakitsiz öten horozlar doğmayacak güneşin şamatasını yapıyorlar... Ama, kuş gribi araya girince geleceğin kuluçkasına oturmuş cahil birdenbire kendine mi geldi?.. Adam ne diyor: ‘’- Karılarımı alın, tavuklarımı almayın!..’’ Bütün gazetelerde yayımlanan bu olağanüstü deyiş, Türkiye’nin nereye doğru sürüklendiğini vurgulayan en çarpıcı uyarıcıdır... Akılsız horozların öttüğü yerde sabah geç olur!.. Türkiye akılsız horozların öttüğü bir kocaman kümes... ‘Kümes devri bitti’ diyorlar... İnanalım mı?.. (12 Ocak 2006 tarihli yazısı) R ahmetli hocam Prof. Tu- naya ile Tanzimat Ferma- nõ ile başlayan “ıslahat” çabalarõnõ konuşurken, bir- den durdu ve “Osmanlı büyük devlettir” dedi. Şaşõrmõştõm; inançlõ bir Cumhuriyetçi olan hoca acaba ne demek istemişti? Söyleşi biraz sonra bu “yargıyı” açõklõğa kavuştur- du: Tunaya hoca bu sözle geçmişe öz- lemi dile getirmiyordu. Söylediği geç- mişe ait bir tespitti: Geçmiş, geride kal- mõş bir dönemde, Osmanlõ devletinin görkemli, güçlü ve zamanõn kültürü olan donanõnmõş yapõsõnõ anlatõyordu. Bunun ardõndan gelen de, o zamanki koşulla- ra göre “mukadder” olan çöküştü. Bunu anlamayan, anakronik bir si- yasal yapõnõn zorunlu reformlar yapõl- madõğõ takdirde yõkõlacağõnõ bilmeyen bazõ “gafiller”, bu yõkõntõnõn vebalini Cumhuriyete mal etmeye kalkmõşlardõr. İşte, bugün de, hâlâ aynõ “kafada” olan, “O güzelim imparatorluğu Cumhuriyet ve Cumhuriyetçiler yık- tı” diyen “Osmanlı hayranları” var. Bu takõm, Osmanlõ’nõn, o görkemli döneminde ortaya çõkan uygarlõk ürün- lerini, kültürü, edebiyatõ vb. anarak, has- retlerini, yeniden o hayata dönmekle gi- dereceklerini düşünüyorlar. Osmanlı’nın olumlu yüzü Şunu bir kez daha belirtmek gerek: Gerçekten, “küffara seferler”, “fethi mübinler” gibi askeri başarõlarõn yanõ sõra imparatorluğun yaşamõnda “Os- manlının olumlu yüzü” diyebileceği- miz (tabir rahmetli Ç. Gülersoy’undur) bir kültür ve uygarlõk yapõsõ da vardõr. Ne ki, bu “yüze” bakarken, bir de “olumsuz yüze” dikkat etmeliyiz. En çarpõcõ örnek, sanõrõm, eşsiz bir uygar- lõk kurumu olarak anõlan vakıflardır. Gerçekten vakõflar, hem “kamu hiz- meti” mahiyetinde işler gören kuruluşlar olarak, hem de “hayır-hasenat” işleri yapõp bir çeşit sosyal dayanõşma kuru- mu işlevleri olan kuruluşlar olarak, im- paratorluğun en olumlu yapõtaşlarõ sa- yõlmõştõr. Vakõflar, varlıklı bireylerin yol, su, köprü yapõmõndan yoksul kõz- lara çeyiz düzmeye kadar çeşitli konu- larda hizmet sağlamak üzere, kişisel malvarlıklarından tahsisler yaparak kurduklarõ -eski deyimle- “hayır mü- esseseleridir”. Bunlarõn gücü, bugün Medeni Kanun’a göre kurulan birçok vakõf örneğinden farklı olarak, sadece vakfedilen bireyin kişisel servetine ve gelirine dayanõr. Bugünkü örneklerde sõkça gözlendiği gibi, bir grup “hayır- sever”(!)in ticaret yoluyla gelir sağ- lamak ya da cenazelerde teneke çiçek kiralamak türünden işlerle bağış top- lamak için birleşerek vakõf kurmalarõ gi- bi bir olguya Osmanlõ vakõflarõnda rast- lanmaz. Kişisel çıkar hesabı Ne var ki, Osmanlõ’da da vakõf ku- rumu ile gerçekleşen bu “olumlu yüz”ün arkasõnda, oldukça büyük oran- daki örneklerde kamusal hizmet arzu- su ve “hayır-hasenat” amacõ değil, “ki- şisel çıkar hesabı” yatmaktadõr. Bunun kõsa açõklamasõ şöyledir: Osmanlõ’da (Abbasi döneminden gelen) bir devlet geleneği olarak azledilen ve siyaseten katledilen devlet görevlilerinin meşru olmayan yoldan edindikleri varsayılan servetlerine devletçe el konulurdu. “Müsadere” denen bu yöntem sõk sõk uygulanõrdõ. Daha sonralarõ yaptõrõm (!) gitgide genişletilerek devlet görevlisi ol- sun olmasın ve servetinin kaynağı ne olursa olsun, ölen zenginlerin geriye bıraktıkları malvarlıklarına da uy- gulanmaya başlanmõştõr. Osmanlõ tebasõ olan varlõklõ kişiler, ta- bi olduğu hukuk düzeninde (şeriatta), “mülkiyet ve miras garantisi” bulun- madõğõ için, servetini korumak ve mi- rasçõlarõna bõrakmak için müsadere usulüne karşõ güvence aramõşlardõr. Vakfedilen mal “Allah’ın malı” hük- münde olduğundan ve Allah’õn malõna da devlet dahil kimse el koyamayaca- ğõndan vakfedilen servetler, bu yoldan müsadereye karşı zırhlanmıştır. Öte yandan, kurulan vakfõn yönetimi ve ge- lirinin toplanması işini de kural olarak vakfõn kurucusu üstlenir. Kendisinden sonra da bu işleri, çocuklarõna ve onla- rõn soyundan gelecek sonraki kuşakla- ra bõrakõr. Olayın altındakı gerçek Bunun yanõ sõra vakfeden tarafõndan düzenletilen belgeye (vakıfname), vak- fõn gelirlerinin nasıl kullanılacağı ve harcanacağı ile ilgili hükümler konur. Bu gelirlerin tamamõ “hayır-hasenat” için harcanacak ise bu tür vakõflara “hayrî” vakõf denir. Ama, geliri, vak- fedenin kendisi ve ondan sonra da so- yu sopu alõp kendilerine harcayacak- larsa, bu tür vakõflar artõk “hayrî” de- ğil “zürrî” vakõflardõr. Bundan başka bir de kõsmen zürrî, kõsmen hayrî olan va- kõf türü vardõr. Örneğin, bir zeytinlik vakfedilip, gelirin yüzde onu köy çeş- mesinin bakõmõ ve onarõmõ için tahsis edilir, yüzde doksanõ ise vakfedene ve soyuna sopuna verilirse, vakõf tipi hem hayrî hem zürrî’dir. Bunlara “yarı- hayri” denilebilir. İşte Osmanlõ’nõn en önemli “olumlu yüz”ü sayõlan, hayır- hasenat örneğine bakarken, olayõn al- tõnda yatan bu kõsa özetteki gerçeği de görmek gerekir. Şunu da eklemek ge- rekiyor: 17 ve 18. yüzyõlda kurulan va- kõflarõn yaklaşõk olarak yüzde yetmiş, sekseni “zürrî” ve “yarı-hayrî” tiple- rine giren vakõflardõr. Hayõr-hasenat kurumu olan vakfõn na- sõl kullanõldõğõnõ göstermek için so- mut ve çarpõcõ bir örnek de vereyim. Şam Valisi Süleyman Paşa “6 konak, 2 hamam, 1 fırın, 2 han, 1 nişasta ima- lathanesi, 1 ahır, 1 dükkân, 1 zeytin masarası, 16 kıta botsa, 5 bahçe, 2 su- lu ekimlik alan, 2 kıta arzdan ibaret” mal tahsisi ile 1735’te kurduğu vakfõn gelirlerinden “senevi 60 guruş”un ya- rõ yarõya Mekke ve Medine fukarasõna gönderileceğini, üst tarafının ise oğ- luna ve kızlarına ve onların soyuna verilmesini şart etmiştir. (H.Yüksel, Va- kõf-Müsadere İlişkisi, 1992.) Bu çarpõcõ örneğin dayandõğõ vakõf- nameyi günümüzde çoğaltõp, Osman- lõ hayranlarõna okutmak; bir Osmanlõ paşasõnõn, yedi yõllõk valilik dönemin- de edindiği ve konağõnõn dehlizlerine sakladõğõ (bugünün ölçüleriyle, mil- yonlarca lira tutan) altõn ve mücevher- lerinin, ölümünden sonra nasıl müsa- dere edildiğini anlatmak acaba yararlõ olur mu? Osmanlõ Hayranlõğõ ve Vakõf Kurumu Aydın AYBAY İşte, bugün de, hâlâ aynõ “kafada” olan, “O güzelim imparatorluğu Cumhuriyet ve Cumhuriyetçiler yõktõ” diyen “Osmanlõ hayranlarõ” var. Bu takõm, Osmanlõ’nõn, o görkemli döneminde ortaya çõkan uygarlõk ürünlerini, kültürü, edebiyatõ vb. anarak, hasretlerini, yeniden o hayata dönmekle gidereceklerini düşünüyorlar. Dün Kore idi, bugün Afganistan mı? Şehitler verdik ABD’nin komünizme karşı giriştiği savaşta... Şimdi de Müslüman Afgan halkıyla mı dövüşeceğiz? Sormaz mısınız, ne işi var Amerika’nın Afganistan’da? Bizim ne işimiz var Müslüman bir halkı kıyan yabancıların yanında! Onların anlamsız, sonuçsuz savaşında? Amerika Irak’ta milyonlara kıydı! Şimdi kaçacak yer arıyor!.. Afganistan Irak gibi değil. Kolayca teslim olmayan, dirençli bir halk var orda!.. Bugüne kadar hiçbir emperyalist devlet ona boyun eğdirememiş!.. Ne İngiliz, ne Rus, ne de kaç yıldır Amerika!.. Obama, Nobel Ödülü’nü aldı. Bu ödül dünya barışına bir katkı yapanlara verilir. Obama işbaşına gelişinin ardından nasıl kazandı bu ödülü?.. Şimdi Bush’a taş çıkartacak bir kanlı savaşın öncüsü! Bizden de muharip asker istiyor. Kaç bin? On bin, yirmi bin? Dövüşecekler.. hem de yoksul Müslüman bir halkla... Daha unutulmadı Kore’de verdiğimiz şehitler, gaziler... Ne uğruna? ABD’nin özel çıkarlarını korumak için değil miydi o da! İktidara yeni gelmiş Demokrat Parti’nin bağışlanmaz sorumsuz bir kararı, bir eylemi idi. Yıllar geçti acısı unutulmadı. Şimdi bir daha mı? “Türkiye’nin önemli yanı askerleridir” der onlar? Övgü gibidir; Türk, asker doğar asker ölür. Ama ancak vatanının bağımsızlığını korumak için dövüşür! Birtakım şaşkın kişiler, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni, dolayısıyla Türk askerini küçültücü yanlış bir tutum içindeler. İstedikleri, orduyu iktidarın emir eri yapmak!.. Atatürk’ün askeri bir susar iki susar.. sonra!.. Askerliğini yapmaya giden her delikanlı nasıl uğurlanıyor, görüyorsunuz? Davulla, zurnalarla oynaya oynaya, sevinçle, mutlulukla, coşkuyla... Bu asker ölümden korkmaz! Ata’sının Çanakkale’de “Size ölmeyi emrediyorum” dediği Türk askeridir bu... Hiçbir dış ya da iç güç onu yıpratamaz, görevini yapmaktan alıkoyamaz. Amerika elçisi dövüşecek asker istiyormuş! Obama Afganistan’a yeniden otuz bin asker yollamış! Yetmezmiş, Türkler de binlerce muharip askerle katılmalıymış! Böyle bir zorlamayı hiçbir Türk politikacısı kabul edemez! Neyin karşılığı olursa olsun gencecik insanlarımızın, Amerika’nın çıkarını korumak için savaşması, ölmesi istenemez! Böyle bir istek daha ilk adımda geri çevrilir, çevrilmelidir. Başbakan birkaç gün içinde Beyaz Saray’da Obama ile buluşacak... Afganistan’a dövüşecek Türk askerinin gönderilme önerisini nasıl karşılayacak? Tayyip Bey tarihsel bir sorumluluk yüklendiğini bilmelidir. Bir tek Türk askerinin Müslüman Afgan halkını öldürmeye gönderilmesi kabul edilemez! Barış Ödülü alan Obama’nın, Bush’lardan hiçbir farkı olmadığı birkaç ayda ortaya çıktı. AKP Başbakanı vereceği sözün, atacağı adımın ülkeyi nereye sürükleyeceğini düşünsün; Müslümanı Müslümana kırdırmaya yol açacak korkunç bir yanlışa düşmesin!.. İzmir’in Aydõnlõğõ Karartõlamaz!.. S on günlerde İzmir ulusal gündemde önemli bir yer tutu- yor. Bugüne kadar olum- lu yanlarõyla medyada hak ettiği ilgiyi yeterince gö- remeyen İzmir kentimiz, ‘DTP konvoyuna taş atılması’ olayõyla adeta ülke gündemine oturdu. Bu talihsiz olaydan yola çõkõlarak, İzmir’e ve İz- mirlilere yönelik saldõrõ başlatõldõ. Bir zamanlar kimilerince ‘gâvur’ olarak adlandõrõlan güzel kenti- miz, bu kez de, aklõ ve vic- danõ olan hiç kimsenin içine sindiremeyeceği ‘fa- şist’ suçlamasõyla yüz yü- ze... Elbette onaylamadõ- ğõmõz, doğru bulmadõğõ- mõz, eleştirdiğimiz küçük bir grubun taş atmasõ ola- yõ, haksõz biçimde bütün kente ve kentliye fatura edilmeye çalõşõlõyor. İzmir ve İzmirli, tarihin vicda- nõnda mahkûm edilmek isteniyor… Adeta ‘şey- tan taşlaması’ benzeri bir saldõrõya dönüşen İz- mir’e yönelik salvo atõşlar, İzmirlileri derinden yara- lõyor. Kõsacasõ, İzmir ve İzmirli hiç de hak etme- diği bir durumla karşõ kar- şõya… İzmir, 8 bin yõllõk geç- mişe uzanan tarihi bo- yunca barõşõn, dostluğun, hoşgörünün simgesi ol- muş bir kenttir. Farklõ top- lumlarõ, farklõ dinleri, fark- lõ dilleri, farklõ inançlarõ bünyesinde barõndõrmõştõr. Farklõlõklar bir zenginlik olmuştur bu diyarda… İzmir, bir demokrasi kentidir de… Ülkemizde yaşanan pek çok toplum- sal, siyasal yenilik önce bu topraklarda filizlenmiş, boy atmõştõr… Aynõ zamanda ulusal kurtuluşun da simgesidir İzmir… Yurdunu işgal eden güçlere karşõ ilk is- yan ateşini yakanlarõn, efelerin, zeybeklerin, di- renişçilerin kentidir… Bu yönüyle de elbette ulusal kurtuluşun taçlandõğõ şe- hirdir. Çağdaşlõğõn, de- mokrasinin, barõşõn, ulusal bağõmsõzlõğõn, toplumsal ilerlemenin gelenekleri güçlüdür İzmir’de… Sö- zün özü, İzmir aydõnlõk bir kenttir… Ülkemizin Batõ’ya dö- nük çağdaş yüzü olarak bi- linen İzmir’de, demokra- si kültürü önemli bir top- lumsal değerdir. Hemen her dönemde, yenilikçi hareketlere kucak açmõş, destek vermiştir İzmir ve İzmirli… Daha yakõn bir geçmişte, 12 Eylül karan- lõğõnõn ardõndan, siyasal yasaklarõn kaldõrõlmasõ oy- lamasõnda İzmir’in oyna- dõğõ başat rol unutulma- malõdõr. İzmir ve İzmirli özgürlüğüne düşkündür… Bağõmsõz ve başõ dik ya- şamayõ sever. Toplumsal yaşamõna ve değerlerine müdahale edilmesini iste- mez. Edildiğinde de, 9 Eylül direniş ruhunu can- landõrõr… Aynen, bir tür- lü içine sindiremediği AKP iktidarõna karşõ iki dönemdir efelendiği, di- rendiği gibi… AKP iktidarõ, seçim dö- nemlerinde vaatlerle kan- dõramadõğõ ve baskõlarla yõldõramadõğõ İzmir’i, bu kez bir başka yöntemle av- lamak istiyor… Talihsiz bir olayõ bahane ederek, İzmir’i ve İzmirlileri yal- nõzlaştõrõp, yalõtlamak is- tiyor. Bu oyun bozulmalõ, boşa çõkarõlmalõdõr… Mehmet Şakir ÖRS
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle