Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 29 ARALIK 2009 SALI
6 HABERLER
BİLİM ve SİYASET
ORHAN BURSALI
Polis ve Ordu - 3
‘Eczacõlardan öç alõyorlar’Haber Merkezi - Başbakan Erdo-
ğan’õn eski danõşmanõ Cüneyd Zap-
su’nun ağabeyi Aziz Zapsu’nun or-
tağõ olduğu For You mağazalarõnda
“Drugstore” yazõsõnõn asõlmasõyla or-
taya çõkan ilaç tartõşmasõ, Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’õn önceki
günkü açõklamalarõyla yeniden gün-
deme geldi. Başbakan Erdoğan’õn
ABD’nin 53 eyaletinden yalnõzca
19’unda uygulanan ve her yõl binler-
ce kişinin ilaç zehirlenmesi nede-
niyle yaşamõnõ yitirmesine yol açan
market eczane uygulamasõnõn Türki-
ye’de yaşama geçirileceğini açõkla-
masõ, tepki çekti. CHP İstanbul Mil-
letvekili, Prof. Dr. Sacid Yıldız, 4
Aralõk’ta eczacõlarõn bir günlük ke-
penk kapatma eylemi nedeniyle ce-
zalandõrõldõğõnõ, eylemi yapan ecza-
cõlardan “öç alma” duygusu ile ilaç-
larõn marketlerde de satõlmasõnõn
gündeme konulduğunu söyledi.
CHP İstanbul Milletvekili, Sağlõk,
Aile, Çalõşma ve Sosyal İşler Komis-
yonu üyesi Prof. Dr. Sacid Yıldız, uy-
gulama ile eczacõlarõn tamamen dev-
re dõşõ bõrakõlmak istendiğini belirtti.
Yõldõz, “İlaçlar marketlerde satı-
lırsa denetimi de eczacı dışında
olacak. Örneğin marketten bir ağ-
rı kesici alan karaciğer hastası, o ağ-
rı kesicinin kanamayı arttıran özel-
liğini bilmediği için olumsuz etki-
lenecek, sağlık sorunları artacak, bu
da hükümete daha çok yük getire-
cek. Ayrıca uygulama ilaç reklamını
da arttıracak ki bu çok tehlikelidir”
dedi.
‘Yük yurttaşın sırtına’
İstanbul Eczacõ Odasõ Başkanõ Se-
mih Güngör ise uygulamanõn ulus-
lararasõ ilaç firmalarõnõ ve sermaye
gruplarõnõn yararõnõ gözettiğini sa-
vundu. Güngör “Marketlerden alı-
nan ilaçların geri ödenmesi Sosyal
Güvenlik Kurumu (SGK) tarafın-
dan yapılmayacak, yurttaşlar ilaç-
ların ödemesini ceplerinden yapa-
caklar” dedi.
Güngör şöyle konuştu:
“Eczacıların 4 Aralık’taki ey-
lemlerinin ardından SGK 3 yıllık
sözleşmeyi tek taraflı iptal etti, ec-
zacılarla tek tek sözleşme yapmak
istedi. Örgütlü mücadeleyi orta-
dan kaldırmak istemesinin gerekçesi
de ortaya çıktı. Ülkemizde yapılmak
istenen hızla artan ilaç tüketimi
harcamalarında, tasarrufu yurtta-
şın sırtından yapmaktır. Uygula-
manın hayata geçmesi ile hastalar
müşteri konumuna gelecek.”
İstanbul Tabip Odasõ Genel Sekre-
teri Dr. Hüseyin Demirdizen ise
Türkiye’nin de ABD’ye benzetilme-
ye çalõşõldõğõnõ belirterek “İlaçların
reklamı yapılacak ve yurttaşlar
reklamların etkisiyle bilinçsizce ilaç
alacak” dedi.
Tüm Eczacõ İşverenler Sendikasõ
(TEİS) Genel Başkanõ Nurten Say-
dan, tüm dünyanõn terk etmeye ça-
lõştõğõ bir sistemin Türkiye’de uygu-
lanmak istenmesinin çok iyi düşü-
nülmesi gerektiğini ifade etti. Saydan,
Erdoğan’õn “İlaç konusunda rekabet
alanını geliştireceğiz” açõklamasõna
da değinerek, Türkiye’de ilaç fiyatla-
rõnõn ve eczanelere verilen kâr oran-
larõnõn Sağlõk Bakanlõğõ’nca belir-
lendiğini, bu nedenle ilacõn rekabetsiz
bir ürün olduğunu kaydetti.
Avrupa’nõn bazõ ülkelerinde ve ABD’de reçetesiz
satõlabilen ilaçlar “tezgâh üstü ilaçlar” (Over the
counter-OTC) olarak biliniyor. Bu ilaçlar
marketlerde özel standlarda, eczacõ ya da
teknikerlerce satõlõyor. Dünyadaki OTC pazarõnõn da
100 milyar dolar olduğu belirtiliyor. ABD’de her yõl
yaklaşõk 7 bin kişinin ilaç zehirlenmesi nedeniyle
yaşamõnõ yitirdiği belirtilirken, Avustralya’da
ilacõnõ market eczanelerden alan hastalarõn yüzde
65’inin tedavi olamadõğõ için tekrar sağlõk
kurumlarõna başvurmak zorunda kaldõğõ
kaydedildi. ABD’deki sistemde OTC ilaçlar geri
ödeme listesinde yer almõyor, ilaçlarõn reklam ve
tanõtõmlarõ da rahatlõkla yapõlabiliyor.
A B V E A B D ’ D E D U R U M N E D İ R ?
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
YÖK Başkanõ Prof. Dr. Yusuf Ziya Öz-
can, Türkiye’de vakõflar dõşõnda da özel
üniversite kurulmasõ için 2010’da çalõş-
ma yapõlacağõnõ belirterek “Bu olduğu
takdirde vakıf üniversitelerinin bir
bölümü özel üniversite statüsüne ge-
çecektir. Çünkü maalesef bazı vakıf
üniversiteleri bu işi para için yapı-
yor” dedi.
Özcan, dün öğle yemeğinde basõn
mensuplarõyla bir araya gelerek 2010’da
kurulun gündemine gelecek çalõşmalar
hakkõnda bilgi verdi. Prof. Özcan, mesle-
ki eğitimin önemini anlatmak ve geliş-
mesini sağlamak için yeni yõlda Türkiye
genelinde bazõ görüşmeler yapacağõnõ
belirtti. Sanayi odalarõ ile meslek odalarõ-
nõn yanõ sõra TÜSİAD ve MÜSİAD gibi
sanayi derneklerini de ziyaret etmek iste-
diğini ifade eden Özcan, Koç ve Sabancõ
gibi büyük sanayi yatõrõmcõlarõyla da gö-
rüşeceğini ifade etti.
‘Türkiye 200 üniversiteyi kaldırır’
Türkiye’nin vakõf ve devlet üniversite-
leri ile birlikte toplam 200 üniversiteyi
kaldõracak düzeyde olduğunu ifade eden
Özcan, “Üniversiteye talep olduğu için
üniversiteler açılıyor. Türkiye 15-20
yıl içinde toplam 200 üniversite açılır
diye tahmin ediyorum” diye konuştu.
YÖK’te 2010’da özel üniversite kurul-
masõ yönünde bir çalõşma yapõlacağõnõn
sinyalini veren Özcan, “Ben özel üni-
versiteler açılsın istiyorum. Bunun için
anayasada değişiklik yapılması gereki-
yor. Bu olduğu takdirde vakıf üniver-
sitelerinin bir bölümü özel üniversite
statüsüne geçecektir. Çünkü maalesef
bazı vakıf üniversiteleri bu işi para
için yapıyor” ifadesini kullandõ.
Özcan, bu konuda anayasa değişikliği
yapõlmasõ gerektiğini kaydetti.
Y Ö K B A Ş K A N I
Özcan,özel
üniversiteiçin
düğmeyebasõyor
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
Eğitim-İş, Gazi Üniversitesi’nde rektö-
rün de aralarõnda bulunduğu üst düzey
yöneticilere döner sermayeden yüzde
400’e varan oranda “katkı payı” veril-
mesine ilişkin düzenlemenin iptali iste-
miyle idare mahkemesine dava açtõ.
Dava dilekçesinde, üniversite idarecile-
rine yönelik yüzde 400’e varan fahiş
oranlarõn, emeklerin karşõlõğõ olmaktan
çok haksõz kazanç sağlayõcõ nitelikte ol-
duğu vurgulanarak, artõşa olanak veren
düzenlemenin iptali istendi.
Ankara Nöbetçi İdare Mahkemesi’ne
verilen dava dilekçesinde, Gazi Üniver-
sitesi Döner Sermaye İşletmesi Dağõtõm
Esaslarõ Yönergesi’nde yapõlan değişik-
likle Performans Değerlendirme Kurulu
üyelerine çalõşma karşõlõğõ mesai dõşõn-
da, kurul başkanõna (rektör) yüzde 400,
başkan yardõmcõlarõna yüzde 270, üye-
lere yüzde 40 oranõnda katkõ payõ öde-
neceğine ilişkin hükmün yürütmesinin
durdurulmasõ ve iptali istendi.
Yüksek Öğretim Yasasõ uyarõnca, yö-
neticilere ödenebilecek döner sermaye
payõ için yüzde 10 sõnõrlamasõ bulundu-
ğu anõmsatõlan dilekçede şöyle denildi:
“Somut olayda, 2547 sayılı kanun
döner sermayeye katkı olmaksızın
alınabilecek katkı payı ödeme oranı-
nı yüzde 10 olarak sınırlandırmış ol-
masına rağmen davalı idare, düzen-
leyici işlem ile kanunda öngörülen
oranın katbekat üstünde ödeme ora-
nı belirlemiştir. Davalı idarece öngö-
rülen yüzde 400, yüzde 270, yüzde
40’lık fahiş oranlar, ödeme yapılan-
ların faaliyetlerinin, emeklerinin
karşılığı olmaktan çok haksız ka-
zanç sağlayıcı niteliktedir. Belirle-
nen bu oranlar Performans Değer-
lendirme Kurulu üyeliğini ek bir ge-
lir kapısına dönüştürmekten öteye
geçmemektedir. Dava konusu dü-
zenlemelerinde hukuka uyarlılık bu-
lunmamaktadır.”
Cumhuriyet’in yaşayan en eski öğretmeni Arslanerer:
Eğitimin kalitesi hızla düşüyor
İstanbul Haber Servisi - Cum-
huriyet döneminin yaşayan en
eski öğretmeni Ali Arslan Ars-
lanerer (97), eğitim kalitesinin
çok düştüğünü belirterek, “Şim-
diki üniversite mezunları, ne ya-
zık ki benim çalıştığım yıllar-
daki ortaokul mezunları ka-
dar dahi bilgiye sahip değiller-
dir” dedi. Özellikle eğitim ens-
titülerinin kapatõlmasõyla öğret-
menlik mesleği için kalifiye ele-
man yetiştirmenin zorlaştõğõnõ
belirten eğitimci Arslanerer, sõnõf
geçme sisteminin kolaylaştõrõl-
masõnõn eğitimi kalitesizleşme
sürecindeki temel nedenlerden
biri olduğunu söyledi.
Ali Arslan Arslanerer, Darüş-
şafaka Lisesi’nden 1931 yõlõnda
mezun oldu, Ankara Gazi Eğitim
Enstitüsü Pedagoji Bölümü’nü
1933 yõlõnda bitirerek aynõ yõl öğ-
retmenliğe başladõ ve 36 yõl bo-
yunca da çeşitli illerde öğret-
menlik, müfettişlik ve il milli
eğitim müdürlüklerinde görev
aldõ.
“O zamanlar Cumhuriyet
yeni yeni oturuyordu. Memle-
ketin yetişmiş insanlara ihtiya-
cı vardı. Bu nedenle hepimiz yo-
ğun bir çalışma içindeydik” di-
yen Arslanerer, öğretmenliğin,
yalnõzca bir meslek olarak değil,
aynõ zamanda bir yaşam biçimi
olarak algõlanmasõ gerektiğini
ifade etti.
Arslanerer, şunlarõ söyledi:
“Şimdiki eğitimin kalitesi
maalesef çok düştü. Bizler bir
sınıf geçmek için imtihana gir-
diğimizde geçmişteki sınıfların
derslerinden de sorumlu olur-
duk. Bu da geçmişte öğrendik-
lerimizi her yıl tekrar etmemi-
zi sağlıyordu. Diğer yandan
bir eğitim ve öğretim aracı ol-
ması gereken televizyon ve rad-
yodaki spikerler maalesef
Türkçeyi doğru konuşamıyor-
lar. Topluma örnek olması ge-
rekenlerin yanlış kelime kulla-
nımı ve şiveleri, Türkçeyi bir
hayli bozuyor. Eğitimcilerin
buna dikkat etmesi gerekir.
Öğretmenler, Atatürk devrim-
lerinin takipçisi ve savunucu-
sudur. Öğretmenler bu bilinçle
görev yapmalıdır.”
GÜ’de üst düzey yöneticilere verilen ‘katkõ payõ’ndaki yüzde 400’lük artõşõn iptali istendi
Eğitim-İş’ten zamma dava
Sağlõkçevreleri,Türkiye’debaşlatõlmayaçalõşõlanmarketeczaneuygulamasõnõndünyadaterkedildiğinibelirttiler
Cumhuriyet
döneminin
yaşayan en
eski
öğretmeni
Ali Arslan
Arslanerer
eşi Fikret
Arslanerer
ile birlikte.
(Fotoğraf:
SERKAN
YILDIZ)
TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com
“Ergenekon” ve “Kafes” derken sıra
“suikast” iddialarına kadar geldi!.. Tüm bu
aşamada önce emekli subayların yönettiği
ADD’ye girildi. O günlerde kiralık bir kalem
Atatürkçülüğü “terorizm”le ilintilendirecek
kadar zavallılaşmıştı.
Sonra görevdeki subayların önce cepleri
ve çantaları arandı, ardından da evlerine
girildi!... Savcılar ve polisler askeri
lojmanların kapılarına dayandığında bu
işlerin orada bitmeyeceği belliydi! Ve en
sonunda karargâha kadar ulaşıldı!.. Hem de
devletleri devlet yapan kozmik sırların
bulunduğu merkezlere kadar...
Oysa CHP lideri Deniz Baykal’ın da
önceki gün dışavurduğu gibi, son
günlerdeki “suikast” iddialarının derin bir
“tezgâh” olduğuna ilişkin kuşkular giderek
güçleniyor! Ne demişti Baykal: “Özel
Kuvvetler’e haber verip sizin aradığınız
muhbir şimdi Arınç’la bir araya geldi, ona
bilgi veriyor diyorlar. Buluşup Arınç’ın
adresini veriyorlar. Sonra da Arınç’a suikast
yapacaklar diye emniyete ihbar ediyorlar!..”
Çok ilginç... “Reşadiye saldırısını da
asker yaptı” iğrençliğinin palazlandığı,
ordunun “demokratikleşme” adı altında
taarruz altında tutulduğu, polisin, askeri
silahlarla donatılmasının tartışıldığı bir
süreçte, üstelik ülkeyi “laiklik karşıtlarının
odağı” bir partinin yönettiği sırada devletin
kozmik kilidi kırıldı!..
Acaba Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda
arama yapanlar aşağıdaki satırların da
yeraldığı belgenin orijinalini bulmuşlar mıdır?
“... Silahlarımızı, cephanelerimizi, bütün
müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya
çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve
subaylarımıza tecavüz ve taarruza
başladılar. Askerlik izzetinefsini yok etmeye
gayret ettiler. Ordumuzu tamamen
lağvederek milleti, bağımsızlığını muhafaza
için muhtaç olduğu dayanak noktasından
mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir
taraftan da müdafaasız, ordusuz
bıraktıklarını zannettikleri milletin de
izzetinefsine, her türlü haklarına ve
mukaddesatına taarruzla milleti alçaklığa,
boyun eğmeye alıştırmak planını takip
ettiler ve ediyorlar. Herhalde ordu,
düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu.
Orduyu imha etmek için mutlaka subayını
mahvetmek, aşağılamak lazımdır. Buna da
teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti
koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve
müşkülat kalmaz.”
Büyük Önder Atatürk, yukarıdaki
konuşmayı 31 Temmuz 1920’de
Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde
subaylara hitaben yapmış! Gerçi o
konuşmayı yaparken İngilizlerden
yakınıyormuş ama olsun!.. Ben “dahili ve
harici bedhahlar”ı da göz önünde
bulundurarak anımsatmak istedim!..
Kozmik Büronun Kilidi!.. İstanbul Emniyet Müdürü’ne Sorular!..
İrfan Erkan 20 Aralık Pazar
sabahı, eşi Binnaz ve çocukları
Zilan ve Destina’yla birlikte
Fatih’teki bir yakınına kahvaltıya
gitmek için otomobiliyle yola çıktı.
Tam Unkapanı Köprüsü
üzerindeyken, yarış yapan
Mercedes’in sürücüsü Bayram
Yıldırım karşı şeride geçerek
Erkan ailesinin içinde olduğu
otomobile vurdu. Aile bireyleri
paramparça olan otomobilde
kanlar içinde kaldı.
İşte burada sahiplilerle
sahipsizlerin çelişkisi insanlığın
süzgecinden geçti ve sonrasında
yaşananlarla birlikte utanç verici bir
tabloya dönüştü! Yıldırım’ın
sahipleri olay yerine geldi ve ne
hikmetse çocuklarını ta
Ümraniye’deki bir sağlık merkezine
götürerek tedavi, daha doğrusu
koruma altına aldılar!
Erkan ailesi ise kaderleriyle baş
başa kaldı. Anne ile babanın
durumu çok kötüydü. Aile
bireylerinin her biri farklı
hastanelere taşındı. Araçta can
çekişen İrfan Erkan sahipsiz
olduğu için kazadan tam dört saat
sonra, ne tuhaftır ki Kadıköy’deki
Haydarpaşa Numune Hastanesi’ne
götürüldü!
Talihsiz
adam ne
yazık ki kan
kaybından
yaşamını
yitirdi.
Anne Binnaz Erkan günlerdir
yoğun bakımda ve durumu çok
kritik. Doktorlar yaşama şansı
vermiyor! Hastanede tedavileri
süren Zilan ve Destina ise
babalarının öldüğünden habersiz
ağlıyor. İşte mutlu bir ailenin pazar
gezmesini kan ve ölüme götüren
süreç, bundan sonra tam bir
bürokratik rezalete dönüştü!
Sırtını siyasi odaklara dayayan
Yıldırım’ın baskısından olsa gerek,
trafik cinayetinin örtbas edilmesi
için yoğun çaba harcanıyor!
İstanbul Emniyet Müdürü
Hüseyin Çapkın şu soruları
yanıtlarsa hem babalarını
kaybetmiş iki çocuğun sahipsiz
olmadığını gösterecek, hem de
ekonomik ve siyasi güçlerini
hukukun üstünde sayan zavallılara
ders vermiş olacak:
Bölgeye ulaşan trafik polisleri,
İrfan Erkan’ın neden 30 kilometre
uzaklıktaki Haydarpaşa Numune
Hastanesi
yerine çok
yakınlardaki
Çapa,
Haseki ya
da Taksim
İlk Yardım
Hastanesi’ne götürülmesini
sağlamadılar?
TV görüntülerinden de
anlaşılacağı üzere ambulansa
yürüyerek binen Yıldırım’ın
kaldırıldığı Ümraniye’deki Hisar
Intercontinental Hospital’ın
Yıldırım ailesiyle ilişkisi var
mıdır?...
Hastanedeki odasında
mağdurların avukatı dahil
herkesle sohbet eden Yıldırım’ın
ifadesi, niçin ancak kazanın 6.
günü alınmak istendi?
411 No’lu odada yatan
Yıldırım’ın ifade vermeyecek
kadar rahatsız olduğunu ve
“yoğun bakımda” tutulduğuna
ilişkin hastane doktorlarınca
düzenlenen raporlar yerine Adli
Tıp niye devreye sokulmadı?
Yıldırım’a alkol testinin
kazadan 8 saat sonra yapıldığı
doğru mu?.. Bu kanunsuzluğa
kim göz yumdu? Bu
yakınmalarla ilgili acaba Sağlık
Bakanlığı ile İstanbul Tabip Odası
da harekete geçecek mi?..
Olayın üzerinden 8 gün
geçmesine karşın polisin bu
trafik cinayetiyle ilgili bir tek
yazıyı savcılığa ulaştırmaması ne
anlama geliyor?
Avukatların tüm çırpınışına
karşın trafik cinayetinin kanıtı
olabilecek mobese kayıtları 8
gündür niçin savcılığa
verilmiyor?
Bayram Yıldırım’ın müteahhit
olan babasının İSKİ ve AKP ile
ilişkileri ve bunun yanı sıra bir
tarikatla bağlantıları olduğu ve
bu nedenle korunup kollandığı
doğru mu?..
Mağdur ailenin avukatı Aydın
Mollaoğlu’nun, “Kaza sırasında
alkollü oldu belirlenen zanlı
derhal savcının önüne
çıkarılmalıdır” şeklindeki çığlığını
devletin hangi birimi dikkate
alacak?
Son soru İstanbul’u yöneten
vicdan sahibi herkese; bu
şehirde zengin çocuklarının yarış
yaparak trafik cinayeti işleme ve
masum yuvaları dağıtma
özgürlüğü mü var?
Erkan ailesi Bayram Yıldırım
obursali@cumhuriyet.com.tr
İktidarın akılverenleri diyor ki; “Yeni bir ordu
kurulmalıdır”. Bu, sıradan bir adam da değildir,
karısı milletvekilidir; geçmişi karanlık dönemlerin
MHP’sine uzanıyorsa da, bugün Fethullahçı
gazetenin gözde yazarıdır! Liberallerle ve eski
solcularla al takke ver külah içindedir, görüşleri
önemsenir.
Zaten ordunun yerine başka bir ordu kurulması
görüşü, AKP ve Fethullahçı iktidar çevresinde /
yazarlarında yaygındır. Yani, yeni ordu, salt eski
ülkücünün kendi görüşleri değil; bu kişi ortak görüşü
dile getirme cesaretini gösterdi!
Zaten, iktidarın yargısal / medya uygulamalarına
baktığımızda da, neredeyse ordunun mümkünse
feshedilip, yerine AKP - Fethullahçı bir ordunun
kurulması isteğinin izlerini görür gibiyiz...
TSK, her açıdan ve her bakımdan yerle bir
ediliyor... Bu amaçla kurulan, kurdurulan bir gazete,
bu görevi açıkça üstlendi. Bu gazete, CIA-
Fethullah’ın TSK programına öyle bir sadakatle
bağlıdır ki, Erdoğan’da minik bir politik-geçici
uzlaşma belirtisi bile görse, hemen Başbakan’a
balans ayarı çekiyor: “Paşaların Başbakanı!”
Dünkü yazıda, TSK’nin, kuruluş kaynakları,
geleneği, laik Cumhuriyet tarafgirliği vb
bakımlarından, AKP-Fethullah iktidarınınn orta ve
uzun vadeli programına uyum göstermesinin
mümkün olmadığını belirtmiştik. Ancak görüyoruz ki,
kısa vadede bile TSK’ye tahammülleri yok! Her
bahane ile, belki de komplolar kurarak, TSK’yi tam
teslim alma hedeflerine doğru ilerliyorlar!
Şimdi gelelim, Almanya örneğine.
TSK’ye karşı, iktidar koalisyonunun bu müthiş
güvensizliği, Meclis’e sevk edilen “Silah Yasası”nda,
askeri silah alım satımında Emniyet Genel
Müdürlüğü’nün ve bakanlığın devreye sokulması,
açıkça, polisin askeri silahlarla donatılmasını
gündeme getirdi. Bazı gazeteler buna “Polordu”
yakıştırmasını bile yaptı! AKP iktidarı polis
mevcudunu her yıl 10-15 biner arttırarak 211 bine
yükseltti!
İktidar, sürekli kalıcıymış gibi, uzun vadeli
programlarını yapıyor.
Toplumsal yaşam ve ülkeyi yönetim biçimi
konularında güçlü ideolojik bir görüşü olan partiler /
iktidarlar için en önemli konu, askeri gücü tam
denetim altına almak, güçlü bir polis kuvvetine
kumanda etmektir. Çünkü AKP / Fethullah gibi
ideolojik odaklar, düzeni pek çok açıdan değiştirme
savı taşır. Her türlü otoriter rejimin sorunu, bu
amaçlarını gerçekleştirmek için, sadık bir ordu ve
polisin varlığıdır.
Almanya’da Hitler de orduya güvenmedi ve
iktidarının geleceğini orduya emanet etmedi. Hitler’in
SA’ları (Sturm Abteilung - Saldırı / Hücum Birlikleri)
ve SS’leri (Schutzstaffel - Koruyucu Tim) vardı.
Hitler Almanyası’nın tarihini iyi bilen dostum Celal
Şengör’e göre SA’lar, Nazi Partisi’nin (NSDAP -
National Sosyalist Alman İşçi Partisi) mitinglerini
korumak ve karşı partilerin mitinglerini dağıtmak
amacıyla kurulan özel polis güçleriydi. SA’ların
başındaki Ernst Röhm ve başlangıçta Hitler’in
amacı, iktidara gelince Alman ordusunu feshetmek
ve yerine SA’ları geçirmekti.
Alman ordusunun mareşalları ve generalleri ise
Hitler iktidara gelince, uzlaşma ve biat etme koşulu
olarak, SA’ların dağıtılmasını istediler. Hitler SA’ların
dağıtılması kararını aldı. 1934’te, SA’ların yönetici
kadrosu öldürüldü, Röhm dahil.
Ancak Hitler, hiçbir zaman orduya tam güvenmedi,
orduda subaylar göreve başlarken Almanya’nın
üzerine değil, Hitler’in üzerine yemin etmelerine
rağmen! Hitler, SA’ların içinden de, önce kişisel
güvenliğini korumak için SS’i kurmuştu. Arkasından
SS’ler parti içinde polis görevini ve zamanla Alman
ordusunun da tüm denetimlerini üstlendiler. Katliam,
soykırım birlikleri olarak görev yaptılar...
Şüphesiz, AKP’nin Hitler partisine özendiği gibi
saçma bir sav ileri sürüyor değilim. AKP’nin en çok
yapabileceği, İran’a benzer bir yönetim biçimi ve
toplumsal düzen kurmaya yeltenmektir. Bu niyetin
gerçekleşmesine bile olanak tanımam! Hem de hiç!
Ama niyet ve yeltenmek ise her zaman başkadır...
İnsanoğlu neleri düşlemez!
Üç gündür irdelediğimiz konu, iktidar ve
ortaklarının niyeti ve bu niyete yönelik dışa vuran
düşünceleri ve girişimleridir!
AKP ve ortaklarının TSK’yi tam çökertme ve biat
ettirmeye yönelik eylemlerinin yanı sıra iktidarın
“Polordu”sunu gündeme getiren Silah Yasası
girişimi, bu niyetlere giderek daha büyük gerçeklik
kazandırıyor!