17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 14 ARALIK 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Mayın! Çocukluğumda Doğu Karadeniz kıyılarında mayınlar patlardı. Bunlar, Almanya ya da Sovyetler Birliği tarafından karşı tarafın gemilerini batırmak amacıyla denize salınan serseri mayınlardı. Ayda yılda bir de olsa, bu mayınlardan biri kıyıda sert bir cisme çarptığında büyük ve sersemletici bir gürültü ile patlardı. Yapabileceğimiz bir şey yoktu. Mayın patlayınca, olan “olmuş olurdu” artık. Yaklaşık 10-15 yıl sonra, 1950’lerin sonunda siyaset mayını patladı. Siyaset, ülkeyi barış içinde ve demokratikleştirerek geliştiremeyince çatışmalı bir ortam oluştu ve ilk askeri darbe yaşandı. Bu patlama sonrasının demokratik anayasasının tadına bile varılamadan, “hak ve özgürlükler bu topluma fazla geliyor” denilerek ve yine siyasetin beceriksizliği sonucu 12 Mart 1971’de yeniden gencecik yaşamları paramparça eden bir siyasal mayın daha patladı. O patlamanın parçaları toplanmadan ve yaraları sarılmadan güçlü bir mayın göz göre göre geldi. Büyük, parça tesirli, bütünüyle yıkıcı ve yok edici olan 12 Eylül 1980 mayını patladı. Her üç mayında da sorumlu siyasetti. Özellikle 12 Eylül’de, önceki deneylerden ders alınmadı ve parti genel başkanları, ağırlaşan teröre karşı barış için kol kola girmedi. Siyaset bir kez daha toplumsal barışı, dayanışmayı ve demokratikleşmeyi gerçekleştirme becerisini gösteremedi. Toplum, öncekilerle kıyaslanmayacak kadar karanlık ve sonu belirsiz bir serseri mayın ortamına sürüklendi. Aradan 30 yıla yakın bir süre geçti. 12 Eylül’de patlayan o büyük mayının yıkıcı etkileri devam ediyor. Doğrudur, o faşizan süreç tersine çevrilemedi; toplumu 12 Eylül’e getiren iç ve dış etkenler ve oluşumlar, nedenleri ve sonuçlarıyla bilimsel ve nesnel olarak ele alınmadı. Yapılan hukuksuzlukların hesabı sorulmadı. Şimdi de, 12 Eylül bataklığından beslenen ve çeyrek yüzyıldır terörle beslenen Kürt mayınının patlama noktasına yaklaşılıyor… Kürt mayınının patlamasının önüne geçilmesi olanaklı mı; olanaklıysa nasıl? Bu yaşamsal soruların yanıtının bulunması, tartışmasız sivil siyasetin işidir. Bunda hiç kuşku yok. Ancak bir gerçek var; siyaset, bundan önceki mayın patlamalarına engel olamadı. Buna da engel olabileceği izlenimini vermiyor. Bu durumda asıl yapılması gereken; siyasetçiyi, toplumsal baskıyla barış çözümü bulma noktasına getirmektir. Başka bir çıkış yolu bulunmuyor. Siyasetin barış noktasında birleşmesi için sonuç alabilecek toplumsal baskı yalnız ve ancak kurum ve kuruluşlarla yapılabilir; bireysel, dağınık ve kendiliğinden oluşan girişimlerle değil. Bu amaçla “üç alanda” bulunan kurumsal yapılar, hiç zaman yitirmeden harekete geçmek zorundadır. Bu üç alan, sendikalar, üniversiteler ve meslek oda ve birlikleridir. İşçi ve işveren sendikaları el ele vererek bu mayının patlamasını önlemek amacıyla her olanağı kullanmalıdır. Üniversiteler, ayrı ayrı ve birlikte kurulları aracılığıyla ortak aklın egemen kılınması için gereken uyarıyı yapmalıdır. Başta barolar, TMMOB ve bağlı odaların tamamı; basın yayın kuruluşları, diğer dernek ve örgütler kesinlikle ve hiç zaman yitirmeden harekete geçmelidir. Bu toplumsal harekete geçiş yalnızca kuru duyurularla sağlanamaz. Kuşkusuz, dayanışma, sağduyu, barış ve demokrasi çağrıları yapılmalıdır. Ancak; asıl yapılması gereken, sendikaların, meslek oda ve birliklerinin ve üniversitelerin bir araya gelmesi ve onların eşgüdümünde ve öncülüğünde milyonların kenetlenerek barış için omuz omuza yürümesinin sağlanmasıdır. Bu büyük barış yürüyüşü hiçbir ayırım yapılmaksızın tüm barışseverlerin katılımıyla gerçekleştirilmelidir. Siyaset, barışın sağlanması amacıyla toplumsal baskı altına alınmalıdır. Mayın patlamak üzereyken, birilerinin haklı olup olmadığının tartışılmasının hiçbir anlamı yoktur. Bunun gibi, toplumsal bir barış başkaldırısının siyasette kimlere çıkar sağlayacağına bakmak da tamamıyla anlamsızdır. Çünkü konu toplum olarak var olma ya da yok olmadır. Yok olduktan sonra haklı-haksız aramanın artık anlamı kalmaz. Bu toplumu “haklı ama ölü” olmaktan kurtaracak toplumsal aklı ortaya koymanın sorumluluğu ile davranmanın; topluca barış için ayağa kalkmanın -herkes için- en kritik zamanıdır. DTP’nin kapatılması, toplumsal barış istemini çok daha öncelikli, güncel ve önemli kılıyor. Toplum barış için ayağa kalkarak sivil siyasetin Kürt mayınının patlamasını önlemesini mutlaka sağlamalıdır. Bir kez daha mayın patlaması yaşanmamalıdır. [email protected] Geçen hafta mali piyasalarda yaşananlar, ne yazık ki “kötümserlerin” öngörülerini destekler yöndeydi. Daha Dubai tartışmaları yatışmadan Yunanistan’ı konuşmaya başladık. Dahası, arkası var gibi görünüyor: İspanya, Portekiz, İtalya… Böylece, Avrupa Birliği’nin, doğusundaki ve Baltık kıyılarındaki hastalarına, bu kez Akdeniz kıyılarında, yenileri ekleniyor. Bu listeye geçen hafta, Londra Borsası sayesinde dünyanın mali merkezi olmakla övünen İngiltere’nin de eklenmesi, ayrıca düşündürücüydü. Mali piyasalarda başlayan kredi krizinin üretken sektör üzerindeki etkisinin bir depresyona yol açmasını önlemek için devreye giren kurtarma paketlerinin devlet bütçeleri üzerindeki mali yükü, tam da beklendiği gibi, yeni bir köpükle, yeni bir risk alanı yarattı. Devletlerin, Moody’s’e göre 50 trilyon dolara ulaşan toplam mali sorumluluklarını azaltmak için devreye sokmaya hazırlandıkları politikalar ise iki dipli “W” tipi bir resesyon olasılığını arttırıyor. Avrupa Birliği ise iki ateş arasında kalmış gibi. Yunanistan’ın kurtarılması, Baltık ve Doğu Avrupa ülkelerinin desteklenmesi, İspanya ve Portekiz’in krize girmesinin engellenmesi bağlamında devreye girecek mali politikalar, Avro’nun dolar karşısındaki değerini etkileyerek dolar kaynaklı “carry trade” dalgasının geri çekilişini hızlandırarak piyasaları yine allak bullak edebilir. Yok Brüksel bu yola gitmez de krizdeki ülkelerin devletlerine neo liberal bir mali disiplin dayatmaya kalkarsa bu kez de daraltıcı mali politikaların ekonomik ve toplumsal etkileri, Avro’nun geleceğini tehlikeye atacak siyasi krizleri gündeme getirebilir. Şimdilik aşılması olanaksız görülen bu ikilem, kredi krizinin, devletlerin mali krizine dönüşerek yeni bir aşamaya girmeye başladığını düşündürüyor. Tarih de zaten mali krizlerin, en son aşamalarında devlet iflaslarına yol açtığını gösteriyor. Bir laboratuvar olarak Yunanistan Geçen hafta kredi değerlendirme kuruluşu Fitch Yunanistan’ın notunu düşürdü. Standard & Poor’s, Yunan hükümetini uyardı. Cuma günü Financial Times “Yunanistan bono piyasası bu hafta Avro tarihinin en görkemli düşüşünü sergiledi” diyordu. Dolar, Avro karşısında değerlenmiş, Yunanistan devlet bonolarıyla Alman bonolarının getirileri arasındaki fark (spread) 250 puana çıkmış, kredi sigorta primleri (CDS) 250 puana yükselmişti. Kimi yorumculara göre, Yunanistan devlet bonoları, AB Merkez Bankası nezdinde karşılık olma özelliklerini kaybedebilir, böylece tüm kredi muslukları kapanabilirdi. Üstelik ekonomik mali istikrarsızlık bir siyasi istikrarsızlığın üzerinde gelmişti. İşin aslına bakılırsa, Yunanistan’ın, kolay borçlanmaya dayalı ekonomik büyümesinin içinin boş olduğunu, mali kriz, resesyon olasılığını yıl başından bu yana da konuşuyorduk. Muhafazakâr hükümet, hem bir taraftan neo liberal politikalar uyguluyor hem de, ekonominin büyümeye devam ettiğinden, krizin bütçe açığının sürdürülebilir, borçların servis edilebilir olduğunu söyleyerek piyasalara güven veriyordu. İki ay önce seçimleri kazanarak hükümet olan sosyal demokratlar, maliyeyi devralınca, önceki hükümetin “verilerle oynayarak, piyasaları ve AB’yi atlatmış olduğu” ortaya çıktı (Financial Times10/12). Yeni hükümetin elindeki veriler, gerçek bütçe açığının, önceki yönetimin varsaydığının iki katı, AB “istikrar paktı” sınırının dört katı olduğunu gösterdi. Yunanistan ekonomisiyse büyümek bir yana bir yıldır resesyon içindeydi (Bloomberg, 11/12). Yunanistan’ın dış borcuysa 300 milyar Avro’yla GSMH’sinin yüzde 112.6’sına ulaşmıştı. Eğer Yunanistan AB üyesi değil de bağımsız bir ülke olsaydı, belki parasını devalüe eder, para ve kredi musluklarını açar, enflasyon yoluyla iç borcunu aşındırma, pazarlık yoluyla da dış borcunu erteleme, hatta moratoryum ilan etme yoluna gidebilirdi. Ancak Yunanistan AB üyesi olduğundan bağımsız bir maliye ve para politikası izleyemiyor. Bu yüzden AB Merkez Bankası’ndan ve Brüksel’den (Aslında Almanya ve Fransa’dan) yardım istemek zorunda. Şimdilik gelen yardım vaatleriyse, “mali dengeyi düzeltecek tedbirleri alma”… koşuluna bağlanmış durumda. Diğer bir deyişle, Yunanistan’dan, İrlanda’nın yolundan gitmesi isteniyor. İrlanda çarşamba günü açıkladığı yeni bütçesinde, kamu sektörü ücretlerinde yüzde 5-20 oranlarında kesintiye gidiyor, işsizlik, çocuk yardımı, refah düzeyi ödeneklerini, çocuk yardımı, iş arama destek yardımları ödeneklerini azaltıyor, benzin ve dizele yüzde 4-5 oranında zam yapıyordu. Böyle bir öneri, Yunanistan’ın durumunda, Wolfgan Munchau’nun (Financial Times, Financial Times Almanya) yönettiği Euro Intelligence sitesinin deyişiyle “Rum ateşine petrol dökmek” anlamına gelecekti (10/12). ‘Rum ateşine petrol dökmek…’ Yunanistan’da mali kriz patlak verdiğinde sokaklar zaten yanıyordu. Bir öğrencinin 2008’de polis tarafından öldürülmesinin yıldönümünde, öğrenciler polisle çatışıyor, üniversiteleri işgal ediyorlar, polisi sokmamak için direniyorlardı. Bu sırada, Ekhatimerini gazetesinin aktardığına göre Atina’da çöpçülerin grevi tüm şiddetiyle, kamu sağlığını tehdit eden bir düzeyde devam ediyordu (09/12). Atina’dan bildiren siyasi analist Iason Athanasiadis’e göre, “bir taraftan ekonomik kriz, öbür taraftan karaborsa silahların bolluğu, geleneksel Hıristiyan-Müslüman fay hattı üzerinde kötü muamele gördükleri için gittikçe tedirgin olmaya başlayan Müslüman göçmenlerin sayısındaki denetimsiz artış, birleşerek Yunanistan’da mükemmel bir jeopolitik fırtınanın koşullarını hazırlıyor”. Athanasiadis, geçen yıl yaşanan ayaklanmalardan sonra, Yunanistan’da en az 10 sol gerilla örgütünün doğduğuna işaret ediyor (GlobalPost, 07/12). Siyasal iklim böyleyken Başbakan, AB’den destek alabilmek için seçim vaatlerinden vazgeçmeyi planlıyor, Devlet Başkanı Papoulias, “sorunları çözebilmek için ulusal birlik” çağrısı yaparken, Başbakan Papandreu “Gelecek hafta gerçekleştireceğimiz toplantıyla tüm dünyaya güçlü bir mesaj, Yunan vatandaşlarına umut vereceğiz” diyor. Buna karşılık Ajans France Press muhabiri Atina’dan, “sol partilerin diyalog arzusu taşımadıklarını”… Komünist Parti lideri Papariga’nın “Ne diyaloğu bu bir savaş çağrısıdır. İşçi sınıfının kazanılmış haklarını tehdit eden uygulamalara karşı hükümeti uyardık” dediğini aktarıyor (AFP, 10/12). Der Spiegel Yunanistan borç krizine ilişkin “Avro için bir zaman ayarlı bomba” (08/12) deyişini kullanırken olası bir iflasın ortak para birimi üzerinde yaratacağı yıkıcı etkileri kastediyordu. Ama aslında Yunanistan’da yaşanacak olanlar Avrupa ülkeleri açısından çok daha ciddi siyasi dinamikleri harekete geçirecek özelliklere sahip. Örneğin, İrlanda ve Yunanistan’da krizi emekçilerin sırtına yıkma çabaları, diğer Avro ülkelerinde işçileri, halkı nelerin beklediğini gösteriyor. Diğer taraftan eğer Yunanistan’da işçiler ve sosyalist muhalefet bu acı ilaca direnebilirse, Brüksel ve AB Merkez Bankası’nın (Almanya’nın) adı AB olan hegemonya projesini kurtarmak için kesenin ağzını açmaktan başka çareleri yok. Bu da krizin yönetimine ilişkin yeni ekonomik model arayışlarına yön verebilecek dinamikleri harekete geçirebilir. Kriz Yeni Bir Aşamaya mı Giriyor? DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com GfK’nin araştõrmasõna katõlanlarõn yüzde 58’i, “Bu kriz bizi direkt vurdu, tüketim ve alõşveriş alõşkanlõklarõmõzõ büyük ölçüde değiştirdi” görüşünü dile getirdi. Ekonomi Servisi - Ekonomik krizle birlikte yurttaşlar temel gõda ürünlerine yaptõklarõ harcamalarõ azaltmak zorun- da kaldõ. Fiyat artõşlarõ nedeniyle yurt- taşlarda kredi kartõ borcu ve diğer fatu- ralarõ ödeyememe korkusu hâkim. Ki- rayõ ödeyememe, evden atõlma, elektrik- suyun kesilmesi, haciz gelmesi yurtta- şõn yaşadõğõ endişeler arasõnda yer alõ- yor. GfK Türkiye tarafõndan gerçekleşti- rilen “Kimlerin Krizi Araştırma- sı”nda 2008 krizinin tüketiciyi nasõl et- kilediği değerlendirildi. Araştõrmaya göre, tüketicinin hayatõndaki krizin baş- lõca göstergeleri maaşlarõn geç ya da ek- sik ödenmesi, uzun süre zam alamama ya da işten çõkarõlma. İş bulma zorluğu özellikle gençlerin en büyük endişesi arasõnda yer alõyor. İş bulamama halinde erkekler askere gitmeyi tercih ediyor. Yurttaş idareli yaşamaya kendini alõş- tõrõyor, var olanla yetinmeye, kendini ga- rantiye almaya çalõşarak kötü senaryo- lara karşõ hazõrlõklõ davranmaya çalõşõ- yor. Araştõrmaya göre giyim ve ayakkabõ giderleri yüzde 27 ile en fazla kõsõlan har- camalarõn başõnda geliyor. İkinci sõra- da temel gõda gelirken, üçüncü sõrada ki- şisel bakõm ürünleri yer alõyor. Sosyal yaşam yok Tüketiciler krizle başa çõkmak için çe- şitli metotlar geliştiriyor. Tüketiciler plansõz harcamalardan, ani kararlardan kaçõnõyorlar. Tüketiciler market market geziyorlar ya da markette daha fazla za- man harcayarak, fiyat karşõlaştõrmasõ ya- põyorlar. Sosyal yaşamlarõnda da kõsõn- tõya giden tüketiciler, seyahat, tatil, gezme planlarõnõ erteliyor. Krizin etki- leriyle uygulanan tasarruflar arasõnda ye- mek õsmarlamak yerine pişirmek, evi kendisinin temizlemesi, saçlarõnõ ken- disinin boyamasõ, ufak tefek tamiratla- rõ kendisinin yapmasõ da bulunuyor. Rize, Trabzon ve Giresun’da faaliyet gösteren 11 sendika ve ziraat odasõ bir araya gelerek Çay Plat- formu’nu oluşturdu. Platformun dönem söz- cüsü Nevzat Paliç, Türkiye’de tarõmsal KİT’lerin özelleştirilmesinin tarõm sek- törünü büyük bir çöküşe sürüklediğini vurguladõ. Paliç, “ÇAYKUR’un özel- leştirilmesi halinde çay tarõmõ ve üreti- cisi aynõ akõbete uğrayacak” dedi. Reklam verenler artõk Nöro-pazarlama yön- temiyle (Pazarlamada Fonksiyonel Man- yetik Rezonanz Görüntüleme (fMRI) tekni- ğinin kullanõlmasõ) reklamõ izleme sõrasõn- da tüketicinin beyninde “beyin hücreleri, beyin lopçuklarõ, kan hõzõ” gibi tepkileri- ni izleyebiliyor. fMRI tekniği ile tüketicinin beynine girip hangi reklam öğesine hangi tep- kiyi verdiğini ayrõntõsõyla raporluyor. Metro Toptancõ Market, Türkiye’deki 14. mağazasõnõ İstanbul Pendik’te açtõ. Mağazanõn açõlõşõna DİSK Başkanõ Süleyman Çelebi ve Başmüzakereci Egemen Bağõş katõldõ. Metro Toptancõ Market Genel Müdü- rü Hakan Ergin, mağazanõn 23 milyon Avro’ya mal olduğunu, 250 kişiye doğrudan,150 kişiye de dolaylõ iş ola- nağõ sağlayacağõnõ söyledi. İKİNCİ ODAK NOKTASILİMANLAR Hintliler Çelebi’nin önünü açtı Ekonomi Servisi - Çelebi Holding’in Yöne- tim Kurulu Başkanvekili Canan Çelebioğlu Tokgöz, 2009’un Çelebi için çok iyi bir yõl ol- duğunu, hedefledikleri birçok projeyi gerçek- leştirdiklerini, 2010’un hem Türkiye hem de Çe- lebi için çok daha güzel bir yõl olacağõnõ söyledi. Hindistan Bombay (Mumbai) yer hizmetleri ihalesini geçen yõl alan şirket, şu anda Lufthansa, Swiss Air, British Airways gibi şirketlere hizmet veriyor. Hindistan’da Delhi Indira Gandhi Ulus- lararasõ Havaalanõ’nda 400 bin tonluk kargo terminali ihalesini de alan Çele- bi, geçen ay Delhi Indira Gandhi Ulus- lararasõ Havaalanõ yer hizmetleri ihale- sini de kazandõ. Tokgöz, “Bu ihaleyle Hin- distan’daki iki tane ana meydandaki yer hiz- metleri servisini, artık verebiliyor durumda olacağız” dedi. İspanya’nõn yer hizmetleri şirketi Accio- na’ya teklif veren Çelebi, İspanya’daki genel se- çimler nedeniyle duraklayan proje dõşõnda yi- ne İspanyol Newco Airport Services firmasõnõ almak için bağlayõcõ olmayan teklif verdi. Tokgöz, “Hindistan pazarını, şu an Tür- kiye’den sonra en çok önemsediğimiz pazar olarak görüyoruz. Hindistan’ı Avrupa’daki birtakım fırsatlara nazaran daha hızlı bü- yüyebileceğimiz, cirolar oluşturabileceğimiz bir pazar olarak tanımlıyoruz. Hindistan’da oluşabilecek fırsatlara öncelik veriyoruz. Şu anda Hindistan pazarında Çelebi’nin ismi, ar- tık bundan sonra yapacağı yatırımlarla bü- yümeyecek, zaten belli iyi diyebileceğim bir referansa şimdiden ulaştık” diye konuştu. Şu anda Türkiye’de yaklaşõk hitap edilebilir ha- vayolu yolcusunun yüzde 97-98’ine ulaştõklarõ- nõ kaydeden Tokgöz, “Geçen yıl bütün dünya- da uçak trafiği ciddi azalmalar gösterdi. 2009’da yaklaşık yüzde 4 gibi bir azal- mamız var. Bu tabii dünya ortalama- sının bayağı altında. Dünya ortalama- sı, aşağı yukarı yüzde 7’ler civarında de- ğişiyor ülkesine göre. Macaristan’ın ötesinde Belçika’da Charleroi-Brüksel Sud Uluslararası Havalimanı’nda yer hizmetleri lisans ihalesini aldık. Türki- ye’de bu sene Sabiha Gökçen Havali- manı’nda operasyona başladık” dedi. Çelebi Holding İş Geliştirme Mali İşler Bölüm Başkanõ Ümit Bozer de Çelebi Hava Servisi’nin Hindistan pazarõnda 80’le 100 milyon dolar arasõnda bir ciro hedefinin ol- duğunu açõkladõ. Çelebi’nin havacılıktan sonra ikinci ana yoğunlaştığı iş de liman hizmeti. 2006’nın ekim ayında bir konsorsiyum ile TMSF’den Antalya Limanı’nı aldılar. Şirket tek başına Mayıs 2008’de de Bandırma Liman ihalesini kazandı. Bütün liman ihalelerine olan itirazdan dolayı, Bandırma Limanı’nı teslim alamadılar. İzmir Limanı, Derince Limanı’nın iptal edilmesi için çağrıda bulunuldu. Şu anda belli süreler bitiminde liman sahiplerinin ya yeri teslim alması ya da özelleştirmenin veya hükümetin buna bir çözüm bulması bekleniyor. Çelebi, İzmir Limanı’nda ikinci sırada. Canan Çelebioğlu Tokgöz, Hindistan’õ Türkiye’den sonra en fazla önemsedikleri pazar olarak gördüklerini belirterek burada yaşadõklarõ fon sõkõntõsõnõ orada yaşamadõklarõnõ söyledi. ‘Konutazamkapıda’ Ekonomi Servisi - MESA Mesken Sanayii A.Ş. Yö- netim Kurulu Başkanõ Erhan Boysanoğlu, kriz- le birlikte konut fiyatlarõnõn olabilecek en düşük seviyeye geldiğini belirterek, “Sektör bu fiyat- larla devam edemez, mevcut stokların eritil- mesinden sonra, zannediyorum 2010’un ikin- ci yarısından sonra sektörün zamları basa ba- sa yürümesi lazım” dedi. Boysanoğlu, bu yõl sektörde inşaat yapõlan alanda yüzde 19.6, bina sayõsõnda yüzde 14.8, değer ola- rak da yüzde 25.1 gerileme olduğunu ifade etti. TOKİ ucuz ve çok konut yapma savaşõna girin- ce, birtakõm aksaklõklar oluşmaya başladõğõnõ be- lirten Boysanoğlu, “Bir konutun yaşam süre- si 40-50 yıldır, TOKİ’nin hiçbir sosyal konu- tu bu süre kadar kalamaz” dedi. Kriz nedeniyle tüketicilerde elektrik-su faturalarõnõ ödeyememe, evden atõlma, haciz gelmesi korkusu hâkim Yurttaş yemekten de kõstõ ÇAY PLATFORMU KURULDU METRO 14. MAĞAZASINI AÇTIREKLAMDA BEYİN OKUNACAK Canan Çelebioğlu Tokgöz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle