Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 14 ARALIK 2009 PAZARTESİ
10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr
DEĞİŞEN DÜNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
Savaş ve Barış
Başkan Barack Obama‘nın selefi savaşçı W.
Bush gibi NATO’Iu güçleri de yanına alıp
Afganistan’a takviye güç göndererek savaşa
devam kararı verdiği bir sırada Nobel Barış
ödülü alması, neresinden bakılırsa bakılsın
talihsiz bir raslantıdır. Nobel seçici kurullarının
özellikle barış ödülü söz konusu olduğunda her
zaman isabetli davrandığını söylemek zor.
Geçmişte bunun çarpıcı örneklerine rastlamak
olası. Nazi geçmişli eski BM Genel Sekreteri
Waldheim, barışa hizmetten bir hayli uzak
İsrail Cumhurbaşkanı Perez, sözü edilen
örnekler arasındadır. Aslında yanlışlığın
Obama’nın kişiliğinden çok ülkesinin,
sorunların silaha davranarak çözüme
ulaştırılması politikalarından kaynaklandığını da
kuşkusuz, söylemek gerekmektedir.
Nitekim Başkan Obama, ödülü alırken yaptığı
geleneksel konuşmada ülkesinin Afgan
savaşının sürdürülmesi ve bu işin bitirilmesi
kararında olduğunu açıklamıştır. Başkana göre
Afgan savaşı, tıpkı Irak savaşı gibi Amerikan
çıkarları için gerekli bir savaştır. Bölgeyi ve
dünyayı terörden kurtarma savı ise açıkça
görüldüğü üzere savaşın sürdürülmesinin
bahanesidir. Bu durumda ABD’nin yanında
savaşan, dahası onun dayatmasıyla bir de
takviye gönderen ülkelerin orada kendi ulusal
çıkarları için değil, Amerika’nın ulusal çıkarları
için savaştıkları en açık şekliyle ortaya
çıkmaktadır. Barack Obama başkanlık
koltuğuna oturduğu günlerde ülkesinin
sorunlarını savaşla değil, barışçı yöntemlerle
çözüme ulaştıracağını ilan etmişti. Bugün
yaptığı, bu sözleriyle çelişmektedir. Bu da
Amerikan başkanlarının ne denli iyi niyetli
olursa olsunlar, sonuçta er ya da geç, ünlü
‘establisment’in tutsağı haline gelmelerinin
kaçınılmaz olduğunu ortaya koymaktadır.
Bütün bunlar olurken Kopenhag’da 7-18
Aralık’ta gezegenin kaderini belirleyecek
BM’nin küresel ısınmayı frenleyecek, giderek
azaltacak Kyoto türü bir ikinci milatla ilgili
görüşmeler sürmektedir. Sorun, kuşkusuz, son
derecede karmaşıktır; bu niteliğiyle de
konferansta bugünden yarına küresel ısınmanın
frenlenmesi için gerekli ve acil önlemlerin
alınmasının bugünden yarına gerçekleşmesi
beklenmemektedir. Nitekim 7 Aralık’tan bu
yana gerçekleşen görüşmelerde bu açık bir
biçimde ortaya çıkmaktadır. Görülen o ki,
zengin sanayi ülkeleri ve gelişmekte olan
ülkeler, önceki iklim zirvelerinde olduğu gibi
acil ve somut adımlar atmak yerine gezegenin
ölüm-kalım sorununu savsaklayarak gerekli
önlemlerin alınmasının bir kez daha bir başka
bahara ertelenmesi yönünde çaba
göstermektedirler. Oysa gezegen ve üzerinde
yaşayanlar için yaşamsal önemde olan küresel
ısınma sorununda dönülmez bir noktaya
gelinmesine ramak kalındığı kimse için sır
değildir.
Başkan Obama’nın konferansa son gününde
katılacağının açıklanması da esasen ABD’nin
küresel ısınmanın önlenmesi konusunda, haklı
olarak, yeterli ve somut adımlar atmaya kararlı
olmadığı şeklinde yorumlanmaktadır. Başkanın
rakibi Bayan Sarah Palin’in, Obama‘yı
konferansı boykot etmeye çağırması ise pek
anlamlı değildir. Zira başkanın konferansa
neredeyse eli boş gitmesi, boykotla eş
anlamlıdır. Bayan Palin’e göre ortaya konulmak
istenen politikalar iklimleri değiştirmeyecektir,
ama ekonomiyi değiştireceği kesindir. Dahası
çok sayıda sanayileşmiş ülkenin patronları ve
ticaret odaları yöneticileri de Kopenhag’ın
ekonomik gelişmeyi boğacağı görüşünü
paylaşmaktadır. “Dünyanın bütün zenginleri
kaybedeceğiniz alt tarafı sadece bir dünya,
buna karşılık kazanacağınız büyük bir servet
var!” diyen yazara hak vermemek olası değil.
(Maurice Ulrich, L’Humanite, 10 Aralık 09).
Yine aynı yazara göre küresel ısınmanın
önlenmesi aynı zamanda küresel eşitsizlikleri
de içermektedir. Nitekim konferansa ev
sahipliği yapan Danimarka tarafından önerilen
bir metnin içerdiği düzenlemeler yoksul ülkeleri
ayağa kaldırmış, G77’nin (gelişmekte olan 130
ülke)başkanı Sudan delegesi Lumumba Di-
Aping, “Dünya nüfusunun yüzde 80’ini
oluşturan ülkelerde daha fazla haksızlığa ve
acıya yol açacak bu tür düzenlemeleri kabul
etmeyeceğiz” demiştir. Bugün işin özünün
paraya dayandığı kimsenin saklısı değildir.
Küresel ısınmanın baş sorumlusunun öncelikle
sera etkili gaz salımı olduğu da keza
bilinmektedir.
Oysa küresel ısınma başta sanayileşmiş
ükeler ve gelişmekte olan ülkelerden
kaynaklanmaktadır. Bu nedenle de bu konuda
önlem almak öncelikle bu ülkelerin
sorumluluğundadır. Ayrıca bu yönde Önlemler
almaları için yoksul ülkelere gerekli ve yeterli
yardımların yapılması da başarının olmazsa
olmaz koşulları arasındadır. Bu konuda Birleşik
Devletler’in kesenin ağzını açmaya pek de
niyetli olmadığı görülmektedir. Avupa’nın
yardım önerileri de gerekenin çok altındadır.
İngiltere sadece 800 milyon sterlini gözden
çıkarmıştır. Almanya’da tık yoktur. Polonya ise
Kopenhag’a beş kuruş bile ödemeye niyetli
olmadığını açıklamıştır. Avrupa Birliği’ni
oluşturan 27 ülke o da birkaç yıl içinde 2 milyar
Avro ödeyebilecektir. Yani ‘devede kulak’!
Oysa aynı AB, bankalarını batmaktan
kurtarmak için tereddütsüz 1000 milyar Avro’yu
gözden çıkarmıştır. Ne var ki, yine Maurice
Ulrich’in vurguladığı gibi sorun salt yapılacağı
söylenen yetersiz yardımlarla sınırlı değildir.
Sorun küreselleşen ekonominin işleyiş
biçimindedir. Söz konusu olan salt varsayımsal
bir gelişmezlik de değildir. Yapılması gereken
sanayide ve tarımda finansal zincirden
koparılmış, halkın ve bireyin ekonominin
yönetimine ve sonuçlarına katılacağı bir başka
gelişme tarzının yapılandırılmasıdır. Gerisi, ne
yazık ki, hikâyedir. Günün tatlı kârları varken,
uzun yıllar sonra ortaya çıkacağı varsayılan
tehlikelerden gezegeni sakınmak, gelecek
kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmak kimin
umurunda!
Bolivya’da yüzde 90’a varan katõlõmla elde edilen zafere rağmen ABD yenilgiyi kabul etmeyecek
Evo’nun zaferi ve tehditler
ANGEL GUERRA CABREA
Evo Morales’in (Bolivya Devlet Başkanõ) seçimlerdeki
göz kamaştõran zaferi, kendi hükümetinin moral
gücünün ve bu yönetimi savunan neredeyse her kesimden
Bolivyalõ çoğunluğun desteğinin göstergesi. Evo Morales
yeniden başkan seçilmekle kalmadõ, partisi MAS imkânsõz
gibi görüneni başararak yeni anayasaya hayat verecek
yasalarõ geçirmek için mecliste gerekli üçte iki çoğunluğu
elde etmiş durumda. Seçmenlerin yüzde 90’a varan katõlõmõ
“gelişmiş demokrasi”lerde hayal bile edilemeyecek bir
ilgiyi gösteriyor. Bu oran, And ülkesindeki politik katõlõmõn
yükselişinin kanõtõ. Özellikle Evo gelene dek yasal olarak
yok sayõlan ve hiçbir seçme hakkõnõ kullanamayan,
yüzyõllar boyu dõşlanmõş ve tüm haklarõndan yoksun
bõrakõlmõş yerli halklarõn politik katõlõmõ önemli.
Medya ahtapotlarõ ne derse desin, Bolivya’daki ekonomik,
sosyal ve politik gelişmeler, Evo’nun ulusal egemenliğin
korunmasõna ve çoğunluğun çõkarlarõnõn gözetilmesine
dayanan yönetiminin sonucu. İlk kez seçildiğinden bu yana
10 puan artan seçim yengisi Evo’ya verilen desteğin artõşõnõ
da gösteriyor. Dünyada kaç devlet başkanõ böyle bir desteğe
sahip? Bu zafer Evo’nun da dediği gibi sadece Bolivya’nõn
değil, kõtadaki tüm antiemperyalist güçlerin ve hükümetlerin
de zaferi. Esinlenilecek ve ders alõnacak, özellikle bölgede
henüz seçimle yönetime gelememiş ve toplumsal dönüşümü
başlatamamõş diğer halk hareketlerini ve yerli direnişlerini
yüreklendirecek bir deneyim. Aynõ şey bölgenin ilerici
hükümetleri için de geçerli, bu yönetimlerin başkanlarõ bu
sonucu kendilerinin de
zaferi olarak kutladõlar.
Ama ayaklarõmõz yere
değmeli, ABD ve kõtanõn
oligarşileri Amerikamõzõn
bu yeni döneminde
yenilgiyi kabul
etmeyecekler. Ilõmlõ
reformlarõ bile
kaldõramayacaklar. Ne
Venezüella, Ekvador ve
Bolivya’daki devrimci
sürecin güçlenmesi
karşõsõnda kollarõnõ
kavuşturup oturacak, ne de
devrimci öncü rolü nedeniyle
Küba’yõ bağõşlayacak...
Honduras darbesi, Latin
Amerika’da demokratik
seçimler yoluyla başlayan
toplumsal ve politik değişim
sürecinin zorla önünün
kesilmesi için Washington’da
kotarõlmõş bir örnek. Şimdi
İmparatorluk utanmadan
bölgedeki işbirlikçileriyle
birlikte Honduras darbesini
mahkûm ettiklerini, ama darbe
hükümetinin organize ettiği,
darbeci adaylarõn katõldõğõ,
darbeci kurumlarõn
gözetiminde ve sõkõyönetim
altõndaki ülkede
gerçekleştirilen “seçimleri”
tanõyacağõnõ söylüyor.
Seçmenlerin çoğu diktatörlüğün hazõrladõğõ seçim
dalaveresini yasadõşõ sayõp oy vermeye gitmedi.
Obama’yla yükselen umutlar
MERCOSUR (Güney Pazarõ) zirvesinin bu sirk gösterisini
kategorik olarak tanõmadõğõnõ ve Honduras’ta anayasal
düzenin yeniden kurulmasõ gerektiğini açõklamasõ çok önemli.
Montevideo’daki toplantõda Hugo Chavez çoğumuzun
düşüncesini dile getirdi. “Böyle bir darbe yarın
Venezüella’da olsa darbecilerin yaptığı seçimi Peru ve
Kolombiya hükümetleri hemen tanırlar” dedi. Latin
Amerika bir paradoksla karşõ karşõya: Obama iktidara
geldiğinde Latin Amerika’yla ilişkilerin daha saygõlõ daha az
agresif olacağõ umudu yükselmişti. Oysa daha bir yõl
dolmadan darbeciliğin geri döndüğünü gördük. Uyuşturucu
trafiği ve terörle mücadele bahanesiyle bölgenin ABD’nin
uşağõ gibi davranan Kolombiya, Peru ve Panama gibi
ülkelerinde yeni askeri üsler kuruldu. 4. Filo’nun yeniden
aktive edilmesi yeterince açõk bir işaretti zaten. Bu militarist
ve yõkõcõ eylemler Latin Amerika’nõn egemenliğine karşõ ciddi
bir tehdit oluşturmakta. İmparatorluk, askeri ve medyatik
çemberini sağlamlaştõrarak Güney ve Orta Amerika’nõn ilerici
yönetimlerini ve devrimci güçlerini kuşatmaya çalõşõyor.
İspanyolcadan çeviren Engin Demiriz,
(La Jornada, 12.09, Meksika)
Yunanistan’la ibret dersi
LUCAS ZEİSE
Finans krizi yeni başladõğõnda,
kredi derecelendirme
ajanslarõnõn itibarõ politikacõlar
nezdinde de düşmüştü. Bu
kurumlarõn yasalarla
düzenlenmesi, denetlenmesi ve
faaliyetlerinin de iyice bir
sõnõrlanmasõ gerektiği
belirtiliyordu. O dönem geçti.
Şimdi sanki hiçbir şey olmamõş
gibi, sözü geçen ajanslar,
sermaye piyasasõnda kime uygun
koşullar sağlanacağõ yolunda
kararlar alõyor.
Şu sõralarda Yunanistan’õn
üstüne çok geliyorlar. Standart
and Poor’s, kredi notunu
düşürmekle tehdit
ediyor, Fitsch ise
Yunan devletinin
çõkardõğõ tahvilleri o
pek istenen “A”
notuyla
değerlendirmiyor.
Böylelikle
borçlanmanõn maliyeti
yükseliyor, finans
piyasalarõnda daha
yüksek faiz talep
ediliyor. Önümüzdeki
yõl sonunda, eğer
Avrupa Merkez
Bankasõ, finans krizinde
sağlamak zorunda kaldõğõ özel
koşullardan tekrar vazgeçerse,
“A”dan daha kötü
derecelendirdiği Yunan devlet
tahvillerini bankalara kredi
verirken güvence olarak kabul
edemeyebilir. O zaman da
Yunan devleti yeni
borçlanmalarda gerçek sorunlar
yaşar. Her durumda, Avrupa
Merkez Bankasõ, derecelendirme
ajanslarõnõn Avro bölgesindeki
üye ülkelerin mutluluk ve
felaketlerini belirlemesini gayet
normal karşõlamaktadõr.
Yunanistan’õn devlet borçlarõ
yüksek, ama olağanüstü yüksek
değil. Şu andaki açõk, ülke
GSYİH’sinin yüzde 10’larõ
civarõnda, ama burada ABD gibi
öyle devletler var ki, bunlarõn
borçlarõ krizde çok daha fazla
artmõş durumdadõr.
PASOK’a baskı
Yunanistan örneğinde, aslõnda
bir ibret dersi vermeye
çalõşõyorlar. Birinci konu,
sosyal demokrat PASOK
tarafõndan kurulmuş yeni
hükümeti daha önce sosyal
güvenlik alanõnda halka verdiği
sözlerden geri adõm atmaya
zorlamaktõr. Şimdiye kadarki
büyük kesintiler henüz yeterli
bulunmuyor. Önceki yõllarda
yükselmiş ücretler çerçevesinde,
reel ücretlerde artõşõn olmadõğõ
Alman koşullarõnõn sisteme dahil
edilmesi gerekiyor.
IMF reçetesi
İkinci bir konu, parasal birliğin
sõnanmasõdõr. Finans sektörünün
belirlediği kapitalizmde, normal
koşullarda iflas edeceği kuşkusu
bulunan devletler, Uluslararasõ
Para Fonu (IMF) tarafõndan
krediyle desteklenmektedir.
IMF, kredi verdiği devletlere
daha sonra sert, sosyal adalete
aykõrõ tasarruf programlarõndan
oluşan bir reçete yazar.
Burada ise durum farklõdõr.
Yunanistan, Avrupa Para Birliği
(Avro) üyesi. Dolayõsõyla
dünyanõn bankacõlarõyla
yatõrõmcõlarõ, heyecan içinde,
Almanya, Fransa ve diğer
Avro devletlerinin bu
durumu nasõl temize çõkaracağõnõ
bekliyor. Bu devletler,
Yunanistan üzerindeki
baskõlarõnõ arttõrõyor, çünkü Avro
bölgesinin birinci kategoride bir
pazar ve kredi adresi olarak
tutulmasõnda yoğun çõkarlarõ
bulunmaktadõr.
İş, gerçekten devletin
iflasõ noktasõna
gelmeden önce,
Avro devletleri tatlõ
ve büyük bir kredi
ayarlayacaktõr. Tabii
böyle bir kredinin
bedelini, tõpkõ IMF’de
olduğu gibi, yine
Yunan halkõ ödeyecektir.
Bir dünya gücü
olma yolundaki
Avrupa’nõn
çõkarlarõ için,
devlet yöneticileri arasõnda
dayanõşma şart. Sermaye,
sonuçta, faturayõ kimin
ödeyeceğini bilmek ister.
Yunanlõlarõn tek şansõ var:
Çok gürültü çõkararak
ortalõğõ karõştõrmak ve
hükümetlerini kendi halkõndan,
yukarõda değindiğimiz
karşõtlarõndan daha fazla korkar
bir hale getirmek.
Almancadan çeviren:
Osman Çutsay (Junge Welt,
10 Aralık 2009)
Medya ahtapotlarõ
ne derse desin,
Bolivya’daki
gelişmeler Evo’nun
ulusal egemenliğin
korunmasõna ve
çoğunluğun
çõkarlarõnõn
gözetilmesine
dayanan yönetiminin
zaferi. Ama ABD,
askeri ve medyatik
çemberiyle devrimci
güçleri kuşatmaya
devam edecek.
KÜÇÜKÇEKMECE 4. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN GAYRİMENKULÜN AÇIK ARTTIRMA İLANI
Dosya No.: 2009/5172 Tal.
Satõlarak paraya çevrilmesine karar verilen gayrimenkulün;
TAPU KAYDI: Satõşa konu edilen İstanbul İli, Küçükçekmece İlçesi, Safra Mahallesi, Papaz Köprüsü mevkii 8 pafta, 9711 parsel sayõlõ 4,649.97 m2 yüzölçümlü, tarla nitelikli taşõnmazda 43/4771 arsa paylõ, A Blok 4 kat
17 bağõmsõz bölüm No’lu meskenin tamamõnõn satõlarak paraya çevrilmesine (TEK lehine kira şerhi vardõr.)
İMAR DURUMU: Küçükçekmece Belediye Başkanlõğõ İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’nün 18.08.2009 tarih ve 11708 sayõlõ imar durumu yazõlarõna göre K.Çekmece İlçesi Sefaköy İnönü Mah. 8 pafta, 9711 parsel sayõlõ
söz konusu parsel 1/1000 ölçekli 22.06.2005/26.02.2007/21.07.2007/06.11.2007 tasdik tarihli Sefaköy Revizyon Uygulama İmar Planõ’nda, plan notlarõnõn 1.27 maddesindeki hükümlerine haiz Emsal 1.25 konut alanõnda ve
park alanõnda kalmaktadõr. Parsel üzerinde enerji nakil hattõ geçmekte olup uygulama aşamasõnda ilgili kurum görüşüne uyulacaktõr. Havamania kriterlerinden dolayõ maksimum bina yüksekliği ve kat adedi Emlak ve İstim-
lak Müdürlüğü’nce tespit edilecek RS kotuna göre belirleneceği dosyanõn tetkikinden anlaşõlmõştõr.
TAŞINMAZIN ÖZELLİKLERİ: Söz konusu taşõnmaz İstanbul ili, Küçükçekmece ilçesi, Sefaköy İnönü Mahallesi, Lale Sok. No: 34/17 adresinde mevcut tapunun 8 pafta, 9711 parsel sayõlõ 4649.97 m2 alanlõ arsa üzerin-
de birçok yapõnõn mevcut olduğu değer tespitine konu olan mesken A Blok’ta olup blok 1 bodrum, 1 zemin, 4 adet normal kattan müteşekkil ve her katõnda 3’er dairesi olan B.A.K bir yapõnõn mevcut olduğu tespit edilmiş olup
değer tespitine konu olan mesken binanõn 4. katta 17 No’lu mesken olduğu; mesken 2 oda, l salon, mutfak, banyo, hol, antre ve balkondan müteşekkil olup; meskenin tüm õslak alanlarõ balkon dahil seramik, salon ve odalarõn
taban alanlarõnõn tamamõ PVC, iç doğramalarõ kapõ, kanat ve kasalarõ beyaz ahşap yağlõboyalõ, dõş doğramalarõ pencere, kanat ve kasalarõnõn tamamõ pimapen, mesken kombi kaloriferli, mutfak dolaplarõ laminant, tezgâhõ mer-
mer, duvarlarõ fayans, banyosu klozetli, küvetli, duvarlarõ fayans, elektriği-suyu mevcut, plastik badanalõ, takribi olarak 85 m2 alanlõ bir meskendir.
TAŞINMAZIN MİKTARI: Bulunduğu mevkii, imarõ, yüzölçümü, halihazõr durumu, civarõndaki emsal emlak alõm ve satõm rayiçleri, ulaşõmõ, iş merkezlerine, meskun yerlere, ana artere, alõşveriş merkezlerine yakõnlõğõ,
belediye hizmetlerinden yararlanma durumu, inşaatõnda kullanõlan malzeme ve işçilik kalitesi, yõpranma payõ olduğu gibi kullanõlmasõ halinde getirebileceği geliri, değerine tesir eden tüm etkenler ile günün ekonomik koşul-
larõ da göz önüne alõnarak 8 pafta, 9711 parsel, A blok 4 kat 17 bağõmsõz bölüm No’lu meskenin tamammm değeri 80.000.00 TL’DİR.
SATIŞ ŞARTLARI:
1- Gayrimenkulün 1. satõşõ 01.02.2010 günü saat 14.30-14.40 arasõnda Küçükçekmece 4. İcra Müdürlüğü’nde açõk arttõrma suretiyle yapõlacaktõr. Bu arttõrmada tahmin edilen kõymetin %60’õnõ ve rüçhanlõ alacaklõlar varsa
alacaklarõ mecmuunu ve satõş masraflarõnõ geçmek şartõ ile ihale olunur. Böyle bir bedel ile alõcõ çõkmaz ise en çok arttõranõn taahhüdü baki kalmak kaydõ ile birinci sõradaki yazõlõ gayrimenkul, 11.02.2010 günü aynõ yerde ve
aynõ saatte açõk arttõrmaya çõkarõlacaktõr. Bu arttõrmada, arttõrma bedelinin malõn tahmin edilen kõymetinin %40’õnõ bulmasõ ve satõş isteyenin alacağma rüçhanõ olan alacaklarõn toplamõndan fazla olmasõ ve bundan başka pa-
raya çevirme ve paylaştõrma masraflarõnõ geçmesi lazõmdõr. Böyle bir bedelle alõcõ çõkmaz ise satõş talebi düşecektir.
2- Arttõrmaya iştirak edeceklerin tahmin edilen kõymetin %20’si nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanõn teminat mektubunu vermeleri lazõmdõr. Satõş peşin para iledir, alõcõ istediğinde 10 günü geç-
memek üzere mehil verilebilir. Katõna değer vergisi, ihale damga vergisi, tapu alõm harcõ ve masraflarõ alõcõya ait olup tellaliye resmi, tapu satõm harcõ ve birikmiş vergi borcu satõş bedelinden ödenecektir.
3- İpotek sahibi alacaklõlarla diğer ilgililerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarõnõ hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarõnõ dayanağõ belgeler ile 15 gün içinde dairemize bildirmeleri lazõmdõr. Aksi takdirde hakla-
rõ tapu sicili ile sabit olmadõkça paylaşmadan hariç bõrakõlacaklardõr.
4- İhaleye katõlõp daha sonra ihale bedelini yatõrmamak sureti ile ihalenin feshine sebep olan tüm alõcõlar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasõndaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrõca temerrüt faizin-
den müteselsilen mesul olacaklardõr. İhale farkõ ve temerrüt faizi ve masraflar ayrõca hükme hacet kalmaksõzm müdürlüğümüzce tahsil olunacak bu fark varsa teminat bedelinden öncelikle alõnacaktõr.
5- Şartname ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açõk olup masrafõ verildiği takdirde isteyene bir örneği verilecektir.
6- Satõşa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatõnõ kabul etmiş sayõlacaklarõ, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2009/5172 Talimat sayõlõ dosya numarasõ ile Müdürlüğümüze başvurmalarõ ilan olunur. 03.12.2009
İİK 126 (*) İlgililer tabirine irtifak hakkõ sahipleri de dahildir. Basõn: 71207
Birinci konu, sosyal demokrat PASOK
tarafõndan kurulmuş yeni hükümeti
daha önce sosyal güvenlik alanõnda halka
verdiği sözlerden geri adõm atmaya
zorlamaktõr. İkincisi ise, parasal birliğin
sõnanmasõdõr. Yunanlõlarõn tek şansõ var: Çok
gürültü çõkararak ortalõğõ karõştõrmak ve
hükümetlerini kendi halkõndan, daha fazla
korkar bir hale getirmek.