Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
7 KASIM 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
HABERLER 7
Gazeteci, yazar ve eski milletvekili Altan Öymen’in ‘Öfkeli Yõllar’ kitabõ tarihe õşõk tutuyor
Öfkeli yıllar...
‘Yönetmeliğin
anayasal
dayanağõ yok’
MURAT KIŞLALI
ANKARA - Tarõm ve Köyişleri Bakanlõğõ ta-
rafõndan hazõrlanarak yürürlüğe sokulan Genetiği
Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ile ilgili yö-
netmeliğin anayasaya aykõrõ olduğu ortaya çõktõ.
Anayasaya göre, çõkarõlan yönetmeliklerin
“kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunla-
rın ve tüzüklerin uygulanmasını sağlaması”
gerekirken, GDO yönetmeliğinin kendi alanõn-
da bir yasa veya tüzük bulunmuyor.
İptal davası açılmıştı
Türk Sağlõk-Sen Başkanõ Önder Kahveci
tarafõndan hafta içinde Danõştay’da açõlan iptal
davasõnõn dilekçesinde şu ifadelere yer verildi:
“Yönetmeliklerin anayasal dayanağı: 1982
Anayasası’nın 124. maddesinin 2. fıkrasın-
da, ‘Başbakanlõk, bakanlõklar ve kamu tüzel-
kişileri, kendi görev alanlarõnõ ilgilendiren ka-
nunlarõn ve tüzüklerin uygulanmasõnõ sağla-
mak üzere ve bunlara aykõrõ olmamak şartõyla,
yönetmelikler çõkarabilirler’ hükmü yer al-
maktadır. Anılan hükümden de anlaşılacağı
üzere yönetmeliklerin sebep unsurunu, bir
kanun veya tüzük teşkil eder.
Anılan yönetmelikte dayanak olarak ifade
edilen mevzuat hükümleri incelendiğinde
gıdaların ve yemlerin genetiğinin değiştiril-
mesi ile ilgili bir düzenleme yer almadığın-
dan GDO Yönetmeliği’nin hukuki dayanağı
bulunmamaktadır. Anılan yönetmelik içeri-
ğinden de anlaşılacağı üzere kendi alanında
ilk ve tek mevzuat hükmü olma vasfını taşı-
maktadır. Henüz Ulusal Biyogüvenlik Ya-
sası olmadan GDO’larla ilgili yönetmelik
çıkarılması yasamanın asilliği ilkesine aykı-
rılık teşkil etmektedir.”
GDO TARTIŞMASI SÜRÜYOR
Maliye CHP’nin mallarına el koyuyor.
Karikatür, ikinci Menderes kabinesinin
kuruluşunu konu almış.
Atatürk’ün alnında Stalin’in resmi mi var? O
dönemde Meclis’in gizli oturumunda konuşan
askeri hâkim albayın iddiası buydu. Ve bu,
“komünistlerin her gazeteye sızdıkları’nın bir
örneğiydi. Albaya göre komünistler sadece
gazetelere değil tiyatrolara, derneklere,
bakanlıklara, her yere sızmışlardı.”
MİYASE İLKNUR
Gazeteci-yazar ve eski CHP
Genel Başkanõ Altan Öymen’in
anõ kitaplarõnõn üçüncü cildi “Öf-
keli Yıllar” adõyla çõktõ. Öy-
men, Doğan Kitap’tan çõkan
ücüncü ciltte 1950’li yõllarõ an-
latõyor. Öğrencilik ve Ulus’taki
gazetecilik yõllarõ, DP iktidarõnõn
muhalefet ve basõn üzerindeki
baskõlarõ, soğuk savaş döneminin
Türkiye’ye olumsuz yansõmala-
rõ, 1951 komünist tevkifatõ,
CHP’nin mallarõna el konulma-
sõ, “besleme basın” tartõşmalarõ
ve 6-7 Eylül olaylarõ, kitaptaki
bölümlerden öne çõkanlar. 1950’li
yõllarõ Öymen’in belgesel tar-
zõndaki anlatõmõndan okuyunca
günümüzdeki güncel tartõşma-
larla ne çok benzeyen yönleri ol-
duğu da görülüyor. Seçmene kö-
mür dağõtõlmasõ, McCarthy’cili-
ğin Türkiye’de uygulamaya kon-
masõ, “besleme basın” tartõş-
malarõ, yargõ bağõmsõzlõğõnõn göl-
gelenmesi, irticai faaliyetlerin
tõrmanõşa geçmesi, Menderes’in
bir türlü dizginlenemeyen öfke-
si, Başbakan’õn hayvan ve kadõn
kõlõğõnda karikatürlerinin çizil-
mesi gibi o döneme damgasõnõ
vuran gelişmelerin aynõ adla ol-
masa da 2000’li yõllarda hâlâ
güncelliğini koruduğuna tanõk
oluyoruz.
Bu da Menderes’in
“velev ki...”si
Necip Fazõl’õn, çõkardõğõ Bü-
yükdoğu’da, hem eserlerinden
alõntõlar yaparak, hem de hayatõ-
nõ anlatarak öne çõkardõğõ isim-
lerden biri, Said-i Nursi’ydi.
“Nurculuk” akõmõnõn kurucu-
suydu. Çok sayõda talebesi ve iz-
leyicisi vardõ. Hayranlarõ gibi
Büyükdoğu dergisi de onu say-
gõyla anõyordu. Büyükdoğu, onun
ağzõndan “fıkra”lar naklediyor,
örtünmenin önemine işaret eden
görüşlerini ve Atatürk’e karşõ
sözlerini yayõmlõyordu.
Bu alõntõlar (hele Atatürk’le il-
gili olanlar), Büyükdoğu’nun di-
ğer bazõ yayõnlarõ gibi, iktidarõn
bir bölümünü (en başta Cum-
hurbaşkanõ Celal Bayar’õ) ra-
hatsõz edici yayõnlardõ. Fakat
Menderes hükümeti bunlarõ gör-
mezlikten gelmeyi tercih edi-
yordu.
Çünkü ortada -hele Said-i Nur-
si açõsõndan- önemli bir gerçek
vardõ: Said-i Nursi kendi yan-
daşlarõna açõk açõk, DP’nin des-
teklenmesini telkin ediyordu. O
destek -yõllar önce söylenmiş
sözler yüzünden- feda edilemez-
di. Özellikle Said-i Nursi konu-
sunda dikkatli bir tutum izleyen
Menderes hükümeti, Büyükdo-
ğu’nun yayõnlarõna karşõ da ben-
zeri bir tutum izlemek eğilimin-
deydi. Ama Necip Fazõl, Said-i
Nursi’ye göre, çok daha hareketli
haldeydi. Nursi, kendi hedefine
doğru derinden derine ilerleyen
bir İslamcõ ‘din adamõ’ görüntü-
sündeydi. Necip Fazõl ise acele-
ci bir ‘İslamcõ politikacõ’ydõ. Po-
lemikçiydi ve zaman zaman çok
saldõrgan olabiliyordu.
O yayõnlarõn etkilerinin art-
maya başladõğõnõ gösteren işa-
retler zaten vardõ. Demokrat
Parti’nin bazõ örgütlerinin kon-
grelerinde, kadõn haklarõnõn sõ-
nõrlanmasõ, çokeşliliğin yasal-
laştõrõlmasõ, kõlõk kõyafetin İs-
lamileştirilmesi talepleri yük-
seliyordu.
Demokrat Parti dönemini Ata-
türk dönemiyle hesaplaşmanõn
fõrsatõ sayanlar her yerde kendi-
ni gösteriyordu. Şeyh olduklarõ-
nõ ilan edip devrimleri suçlayan
kişiler ortaya çõkmõştõ. Buna pa-
ralel olarak, Atatürk heykelleri-
ne gece vakti baltalarla, çekiçlerle
saldõrõp heykelleri parçalayan-
lar oluyordu. Bu arada DP’nin il
ve ilçe kongrelerinde, fes ve sa-
rõk giyilmesini, birden fazla ev-
lenmeye müsaade edilmesini,
hafta tatilinin pazar yerine cuma
günü yapõlmasõnõ, kadõnlarõn açõk
saçõk gezmelerinin yasaklanma-
sõnõ, tekke ve zaviyelerin açõl-
masõnõ, okullarda Kuran dili oku-
tulmasõ talepleri kürsüden dile ge-
tiriliyordu.
Bu olaylara başta öğrenci ku-
ruluşlarõ olmak üzere çeşitli ku-
ruluşlardan tepkiler başlamõştõ.
Başta Kõrşehir ve Konya olmak
üzere belirli illerde “irticaya
karşı” mitingler düzenlenmişti.
Cumhurbaşkanõ Celal Bayar
da 10 Ocak 1951’de yaptõğõ ko-
nuşmada, irticai hareketlerin
münferit hadiseler olmayõp bir
teşekkül olduğuna dikkat çeki-
yor ve bir zümrenin Müslü-
manlõğõ tekellerine almak iste-
diğini söylüyordu. O gün, Ba-
yar’õn yanõnda bulunan Men-
deres de üniversiteli gençlere hi-
tap etmiş, “İrticanın uyanma-
ya çalıştığı bir vakıadır” de-
mişti. Ancak 10 Ocak gününden
sonraki olaylar, malum, üniver-
site öğrencilerinin çoğunluğunu
“müsterih” kõlacak (içini rahat
ettirecek) şekilde gelişmemişti.
O zamanki öğrenci kuruluşlarõ-
nõn çoğu, başbakanõn 10 Ocak
günü “uyanmaya çalıştığı bir
vakıadır” dediği o tehlike kar-
şõsõnda çok duyarlõydõlar.
İstanbul’daki gösterilerin ba-
zõsõ, Cağaloğlu’nda Büyükdo-
ğu’nun bulunduğu binanõn önün-
deydi. Polis bunlara, izinsiz ol-
duğu gerekçesiyle müdahale edi-
yordu. Bazõ göstericiler gözaltõ-
na alõnõyordu. Ve Menderes için-
de bulunduğu ikilemden çõk-
makta güçlük çekiyordu. Mart
ayõnda Konya’daki gelişmelerle
ilgili bir demecinde, 10 Ocak’ta-
ki sözleriyle çelişkili sözler söy-
lemişti. 10 Ocak’ta varlõğõ için
“vakıa” (gerçek) dediği irtica
tehlikesini bu defa reddetmiş,
üstelik asõl o tehlikeden söz eden-
lerin bağnazlõk yaptõğõnõ öne
sürmüştü. Şöyle:
“Konya’nın bir kazasında
bir parti kongresinde, velev
dini taasup (bağnazlık) ifade et-
se dahi, bir vatandaşın sözleri
ele alınarak, memlekette irtica
vardır diyerek heyecan uyan-
dırmaya çalışmayı, vicdan hür-
riyetine karşı bir nevi taassup
ve baskının tezahürü saymak
icap eder.”
İki ay önce: “irtica tehlikesi
var…” İki ay sonra: “Yok…”
Komünist mi ithal
etsek?
Sol akõmlar tarihine “16 Ara-
lık Tevkifatı” diye geçen ko-
münist tevkifatõ, eskilerinden çok
daha kapsamlõydõ. Tutuklanan-
larõn ve tutuklanacaklarõn hayli
fazla olacağõ anlaşõlõyordu. İşin
“büyük” olduğunun duyulmasõ,
hükümetçe de isteniyordu.
Çünkü Türkiye’de “komünist
tehlikesi”nin var olmasõ, Ame-
rika’nõn Türkiye’ye ilgisinin, do-
layõsõyla “Amerikan yardı-
mı”nõn artmasõ demekti. Fakat
Türk hükümeti, “Amerikan yar-
dımı” alma konusunda Yuna-
nistan’dan çok daha geride kal-
dõğõndan şikâyetçiydi. Yunanis-
tan’õn daha fazla yardõm almasõ-
nõn gerekçesi, malum oradaki
komünizm tehlikesinin çok cid-
di sayõlmasõydõ. O günlerde “
“Acaba Yunanistan’dan ko-
münist mi ithal etsek?” esprisi
üretilmişti.
DP Milletvekili Şevket Mocan
“komünist avcısı” diye tanõm-
lanõyordu. Siyasetteki ününü ilk
olarak, 1950 Temmuz’undaki af
kanunu çõkarken yapmõştõ. O ka-
nunun kapsamõna Nâzım Hik-
met’in de girmesine karşõydõ.
Onun affedilmemesi için, Mec-
lis’te arkadaşlarõyla birlikte bir
kampanya açmõştõ. Ama başarõ-
lõ olamamõştõ.
Mocan’õn “komünist avcılı-
ğı”nõn nedenleri arasõnda kişisel
meseleleri de vardõ. İlk eşi Sa-
re Hanım, Nâzõm Hikmet’in
teyzesiydi. Onunla geçinemeyip
boşanmõş, ikinci bir evlilik yap-
mõştõ. Fakat asõl derdi kõzõydõ.
Kõzõ Ayşe Mocan, onun karşõ
çõkmasõna rağmen bir “komü-
nist”le evlenmişti. Trabzonlu
Baştõmar ailesinden Dündar
Baştımar’la. Baba Mocan buna
o kadar kõzmõştõ ki, damadõnõ ve
kõzõnõ “komünisttirler” diye
savcõlõğa ihbar etmişti. Ama
ciddi bir kanõt bulunamadõğõ
için sonuçsuz kalmõştõ.
İşte o Şevket Mocan, komünist
tevkifatõndan sonraki gelişme-
ler sõrasõnda yeniden gündem-
deydi. Komünistler hakkõnda çok
önce verdiği bir yasa önerisini ha-
tõrlatõyordu.
Yasa önerisini Meclis’e bir yõl
önce, elli iki arkadaşõnõn daha im-
zasõnõ alarak vermişti. Türk Ce-
za Kanunu’nun komünistlikle il-
gili 141’inci maddesinin ağõr-
laştõrõlmasõnõ istiyordu. Ama
Meclis’in Adalet Komisyonu’na
sevk edilen önerinin görüşülme-
si çok uzun sürmüştü. Hüküme-
tin -TCK’nin daha birçok mad-
desinin değiştirilmesini öngö-
ren- bir tasarõsõyla birlikte ele
alõnmõştõ. Meclis’in gündemine
bir türlü girmemişti. Mocan şim-
di bunu hatõrlatõyordu. Konunun
bir an önce Meclis genel kurulu-
na gelmesini ve komünistlere
karşõ gerekli tedbirlerin alõnma-
sõnõ istiyordu. Mocan’õn önerisi-
nin özeti kamuoyunca da belliy-
di: Komünistlere karşõ şu ön-
lemleri içeriyordu:
“1. Komünist veya -adı baş-
ka da olsa- komünist oldukla-
rı kanaatine varılan partilerde
merkez yöneticiliğinden hücre
yöneticiliğine kadar görev ala-
nı ne kadar aktif üye varsa
hepsi idam edilsin…
2. Sadece partilerde değil,
edebi, ilmi, hukuki, iktisadi,
mesleki adlar altında kurulup
aynı yönde faaliyette bulunan
derneklerde aktif üye olanlar
da idam edilsin.
3. Aynı yöndeki faaliyeti,
sendikalar, işçi teşekkülleri, iş-
çi çalışma yerleri, sivil-asker
devlet kuruluşları içinde gös-
terenler de idam edilsin.
4. Aynı yöndeki fiiller hak-
kında propaganda yapanlar
da idam edilsin…”
Hükümetin tasarõsõ Meclis’te
görüşülürken söz alan DP mil-
letvekili Arif Nihat Asya da
benzer bir konuşma yapacaktõ:
“Komünizmin azılılarını
ölüm temizler. Bu hakikat ka-
bul edilsin ki, kızıl Don Ki-
şot’ların ara sıra bunu düşü-
nerek enseleri seğirsin. Yahut
kurşunu düşünerek kulakları
çınlasın.”
Menderes’in “Besleme basın”ı
Komisyonda domuz gribi krizi
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Milli
Eğitim Bakanõ Nimet Çubukçu, TBMM Plan ve
Bütçe Komisyonu sõrasõnda sunum yaparken ök-
sürmesi üzerine CHP’li Muharrem İnce, komis-
yon toplantõsõna yanõna maske alarak girdi. İn-
ce’nin maske ile gelmesi üzerine Bakan Çubukçu
da, “Hasta birine benziyor muyum?” yanõtõnõ ver-
di. Çubukçu, aşõ olup olmayacağõ konusunda ise,
“Önce risk gruplarõna yapõlmalõ” diye konuştu.
Topbaş’ın aşı yanıtı güldürdü
İstanbul Haber Servisi - İstanbul Bü-
yükşehir Belediyesi (İBB) Başkanõ Kadir Top-
baş, 4. Levent-Hacõosman metro hattõnõn Sana-
yi-Seyrantepe istasyonlarõ arasõndaki yeni hat-
tõnda metro aracõyla test sürüşü yaptõ. Test sü-
rüşünün ardõndan Topbaş, “Domuz gribine kar-
şõ aşõ olacak mõsõnõz” sorusuna, “Herkes kendi-
ni bilir. Ne kadar tahammüllü, ne kadar soğuğa
sõcağa filan diye. Ben kõşõn kar yağarken bile iç
çamaşõrõ giymiyorum” dedi. Topbaş, yanõtõ
kahkahalarla karşõlanõnca “Yani fanila giymi-
yorum, atlet giymiyorum” diyerek düzeltti.
Eczacılar aşılanacak
ANKARA (AA) - Sağlõk Bakanlõğõ, Türk
Eczacõlarõ Birliği’nin (TEB) talebi üzerine
serbest eczacõlarla çalõşanlarõnõ da diğer
sağlõkçõlar gibi öncelikli risk grubuna alarak
domuz gribine karşõ aşõlanmalarõna karar verdi.
TEB Genel Sekreteri Özgür Özel, bu doğrultuda
uygulama ile ilgili il sağlõk müdürlükleri ile
irtibata geçilmesi gerektiğini belirtti.
Tekne battı 7 kaçak öldü
BODRUM (AA) - Bodrum’un Turgutreis
beldesinden Yunanistan’õn İstanköy (Kos)
Adasõ’na yasadõşõ yollardan kaçmak isteyen
kaçaklarõ taşõyan tekne, önceki gün alabora oldu.
Sahil güvenlik ekipleri, 13 kaçağõ yaralõ olarak
kurtardõ. 7 kaçağõn ise cesedine ulaşõldõ. Olayla
ilgili soruşturma başlatõldõ.
1950’lerin başlarõnda kamuoyunu meşgul eden ge-
lişme, Atatürk devrimlerine karşõ hareketlerin hõz ka-
zanmasõydõ. Türkçe ezandan Arapça ezana geçilmesi-
ni “dine dönüş”diye anlayan ve anlatan çevreler, ikti-
dardan o yolda daha başka adõmlar bekliyorlardõ.
Necip Fazıl Kısakürek’in Büyükdoğu dergisi, o bek-
lentilerin bir sözcüsü
gibiydi. 1943’ten
itibaren yayõmla-
dõğõ ve Demokrat
Parti’nin iktidara
gelişinden sonra,
yayõn politikasõnõ
daha da belirgin,
daha da radikal ha-
le getirdiği Bü-
yükdoğu dergisi,
o yolun temsilci-
siydi. Siyasi olay-
lar üzerine çizil-
miş kapak resim-
lerinin üzerinde
sloganlar yayõm-
lanõyordu.
Sloganlarõn ve iç
sayfadaki siyasi yazõ-
larõn ana çizgisi şöyle özetlenebilirdi:
- Her şey İslami kurallara uymalõdõr.
- Cumhuriyet dönemi kötüdür. Osmanlõ dönemi iyi-
dir.
- Yahudiler ve onlarla birlikte hareket eden Avrupa-
lõlar ile Amerikalõlar kötüdür. İslam âlemi iyidir.
NECİP FAZIL VE
BÜYÜKDOĞU
İktidarõn kurduğu sistemin ortaya
çõkardõğõ “yeni gazeteler” üzerinde
duralõm. Bunlar gazeteciler çevrele-
rinde “resmi ilan gazeteleri”, “sa-
tışsız gazeteler”, “besleme gazeteler”
gibi isimlerle de anõlõrdõ. Fakat han-
gisiyle anõlõrlarsa anõlsõnlar, özellikle
bazõlarõnõn yayõn hayatõna atõlõşlarõn-
da, dönemin iktidarõnõn basõnõ yön-
lendirme usullerini gösteren ilginç
örnekler vardõ.
Akın gazetesi bunlardan biriydi.
DP’ye yakõn biri olarak tanõnan Re-
cep Bilginer, Başbakan Menderesle
görüştükten sonra arkadaşõ Tekin
Erer ve Cavit Yamaç’la yeni gazete çõ-
karmayõ düşünür. Yamaç, hükümet
hisselerinin çoğunlukta olduğu ve
başõnda murahhas aza olarak Men-
deres’in has adamõ Üzeyir Avun-
duk’un bulunduğu İş Bankasõ’ndan 25
bin lira kredi alarak Akõn’õ çõkarõrlar.
Menderes de bu girişimden haberdar
edilir ve Menderes, “Biz elimizden
gelen desteği veririz” der. Bu destek
en fazla resmi ilanlardan beklen-
mektedir.
‘Besleme’ sözü nerden çıktı?
Satõşlarõ çok az, hatta bazõsõnõnki
“hiç”e yakõn da olsa, iktidarõ gökle-
re çõkaran bu gazeteler için muhale-
fetin kullandõğõ bir ad vardõ: “Besle-
me”...
Necip Fazõl Kõsakürek de, o “yeni
gazeteler”den birini çõkaranlardan...
1950’lerin başlarõnda Büyükdoğu
dergisini günlük gazete haline getir-
mek istiyordu. Dergisini büyütüp ga-
zete yapmak isteyen Kõsakürek, o sõ-
ralarda DP’li Milli Eğitim Bakanõ
Tevfik İleri ile temas halindedir.
Kõsakürek onunla görüşür. Başba-
kan’dan randevu alõr. Görüşmede
Necip Fazõl, Menderes’in “İhlas ve
dava sahibi bir gazetenin çıkması-
na katkı yapması gerektiğini” söy-
ler. O gazete için de “Bu, Büyükdo-
ğu’dan başkası olamaz” der. Men-
deres’in cevabõ şudur:
“Büyükdoğu günlük gazete ola-
caktır. Tevfik İleri ile temasınızı lüt-
fen devam ettiriniz.”
Görüşme bittikten sonra Kõsakürek
doğru Tevfik İleri’nin makamõna gi-
der. Gerisini kitabõnda şöyle anlatõr:
“Başvekâletten çıkınca doğru
Tevfik İleri’ye koştum ve Başve-
kil’le bütün konuşmalarımızı tek
tek anlattım ve müjdeyi verdim.
- Evet, dedi, arkanızdan telefon
etti ve o da kısaca anlattı. Beni gör-
meden gitmeyeceğinizi bildiği için
de siz gelir gelmez kendisini tele-
fonla aramamı istedi.
Tevfik İleri onu arayıp de ne
olacak?
Telefon ahizesi Tevfik İleri’nin
kulağında:
- Her şeyi anladım. Kendisine an-
latır ve onun adına teşekkür ede-
rim.
Tevfik İleri ahizeyi yerine bı-
raktı ve mes’ut gözlerle bana bak-
tı:
- Size söyleyemediği bir sözü ba-
na söyletiyor: Öğleden sonra Baş-
vekâlete gidecek ve Müsteşar Salih
Koru’yu göreceksiniz! Size Bey-
efendinin emriyle 5 bin lira takdim
edecek. Bu, gazete kuruluncaya
kadar hususi masraflarınız ve ra-
hatınız içindir. Gazete en kısa za-
manda kurulacak... Gereken ka-
rarları vermek ve işi tertiplemek
üzere benimle Samet’i tayin ediyor.
Yakında İstanbul’a geleceğiz.”
Hususi masraflarõ ve rahatõ için
hükümetten 5 bin lira alan Necip Fa-
zõl’a, Samet Ağaoğlu ve Tevfik
İleri’nin talimatõyla gazetenin çõkõ-
şõ için 30 bin lira daha ödenir. Hü-
kümetin Necip Fazõl’a iyiliği 35 bin
lira ile sõnõrlõ değildir. Gazete çõk-
tõktan sonra da resmi ilan taahhü-
dünde de bulunulur.