Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KKTC’nin ilanından önceki
gece eve gittiğinde ağladığını
yeni çıkan bir kitabın yazarına
söylemiş. Gazetede bunu oku-
yunca, önce “sevincinden ağla-
mıştır” diye düşünüyor insan.
Meğer üzüntüdenmiş.
Kişi, o zamanlar Kuzey Kıbrıs’ın
Cumhuriyetçi Türk Partisi’nde
üye olan ve şimdi “cumhurbaş-
kanı” mevkiinde oturan Sayın
Mehmet Ali Talat’tır.
Böyle bir bağımsızlık ilanının
Ada’daki sorunlara çözüm bul-
mayı güçleştireceğine inandığı
için üzülmüşmüş. Yine de öyle
düşünüyor ve Güney’in başındaki
Hristofias’la anlaşmaktaki güç-
lüğü buna bağlıyor. Böyle ol-
masaymış, sorunun çoktan çö-
zülmüş olabileceğine inanmakta.
Oysa çok iyi bilmesi gerekir ki,
sağlıklı bir birleşme, ister fe-
derasyon ya da konfederasyon
biçiminde, ister tek bir devletle
küçük ortaklık zemininde olsun,
tarafların özgür iradeleriyle ger-
çekleşmelidir ve öncesinde ba-
ğımsızlık ilan etmek, bu özgür ira-
deye sahip olmanın kaçınılmaz
gereğidir. Nitekim, 15 Kasım
1983’te Kuzey’in cumhuriyeti
ilan edilirken amacın federatif
bir çözüm olduğu da özellikle vur-
gulanmıştı.
Bu, Kuzey’in ve Türkiye’nin
lehine kaydedilmesi gereken bir
adım olduğu halde, ardından
Güney’de ve Batı dünyasının
neredeyse bütününde koparılan
şamata, gösterilen tepki furyası
ve başvurulan haksız sınırlama-
lar yığını onların utanç hesabına
yazılması daha doğru bir ayıplar
listesi oluşturur.
Asıl yanlış olan, bu kararın ön-
cesinde 1975 Şubatı’nda ilan
edilen devlete, henüz ortalıkta fe-
derasyon ya da karşı tarafın za-
limlerinde bir dirhemlik birleşme
niyeti yokken, hiç görülmemiş hu-
kuk garabeti olarak bir “federe”
devletin ilan edilmesiydi.
Ama şimdi daha da garip
olan, Kuzeyde kurulan cum-
huriyetin başına geçerken ve o
cumhuriyetin anayasasıyla bu
mevkiye gelirken “devletin var-
lığını ve bağımsızlığını, halkının
kayıtsız ve şartsız egemenliğini
koruyacağım” diye ant içmiş
bir kişinin yapmak istediği işin
önünde bunu bir engel olarak
görmesidir. Bulunduğu mevki-
de iki yılını tamamladığı o 17 Ni-
san 2007 gününde bile “Kimse
benden KKTC’nin tanınması için
çalışmamı istemesin” diyerek
nasıl bir “çözüm” düşündüğünü
belli eden devlet başkanı gö-
rülmüş müdür?
Bir devletin şeref mevkilerine
yükselirken edilen yeminler ile o
mevkilerin üstünlüklerinden ya-
rarlanırken ortaya konan davra-
nışlar arasındaki çelişki çok şa-
şırtıcı değil mi? KKTC Devlet
Başkanı’nın tutumu ile değiştiril-
mesini önermek bile yasaklanmış
anayasa maddelerini değiştir-
mek isteyen Türkiye’deki DTP yö-
neticilerinin davranışı arasında
üzücü, düşündürücü ve hele ye-
minlerini anımsadıkça biraz da
tiksindirici bir benzerlik görmüyor
musunuz?
CMYB
C M Y B
GÜNDEM MUSTAFA BALBAY
Baştarafı 1. Sayfada
yana, çevremizdeki ülkelerin çoğundan daha
kötü durumdayız.
Aslında basın özgürlüğü konusunda ne
durumda olduğumuzu görmek için ille de Sınır
Tanımayan Gazeteciler Birliği’nin raporlarına
gerek yok. Medya yelpazesinin genel
görünümü, gazetelerin birbirine karşı tutumu,
iktidarın medyaya bakışı her şeyi ortaya
koyuyor.
Medyadaki genel değişim, daha doğru
anlatımla başkalaşım, “basın özgürlüğü”
konusundaki sorunun klasik “sansür”
tanımından çok daha öte olduğunu gösteriyor.
Uluslararası raporlardaki standart
değerlendirmeleri aşan bir tablo ile karşı
karşıyayız. İletişim Fakültesi’nde basın
özgürlüğü, fikir ve ifade özgürlüğü konularını
işlerken hocamız şöyle bir tanım kullanmıştı:
“Çocuklar, basın özgürlüğü bazen kişilerin
ifade özgürlüğünü engellemek için
kullanılabilir.”
Hoca tanımı açtıkça, konunun farklı bir
boyutunu öğrenmiştik. “Basın özgürlüğü”
kavramını tutsak alan bir medya gücü, egemen
yapının istemi dışında ortaya atılan görüşlerin
üzerine öyle bir gider ki... O düşünceleri ortaya
koyan kişiler ya geri çekilmek zorunda kalır ya
da pek çok şeyi göza almalıdır!
Medyadaki başkalaşımın öteki boyutu da şu:
Medyanın gücü arttıkça, gazetecilerin gücü
zayıflıyor.
Neden?
Çünkü medyanın etkin, toplumu
yönlendirebilen, hatta neredeyse yeni bir
toplum yaratabilen gücü çok çekici! Başta
iktidarlar olmak üzere pek çok güç, “medya
gücünden” edinmek istiyor. Medyayı elinde
tutanların gücü arttıkça da gazeteciler çok
büyük ölçüde bağımsızlıklarını yitiriyorlar.
Artık güncelliğini yitirmiş görünen bağımsızlık
kavramı pek çok gazetecinin sözlüğünde de
yok. O nedenle böyle bir “sorun” da yok. Belki
“adanmış gazetecilik” diye bir kavram üretmek
gerekecek.
Bu yeni bir sorun değil. Gerek ülkemizde,
gerekse demokrasinin “rayında” gittiği yerlerde
medyanın kullanımı ne yazık ki yaygın. Ancak
bir ölçüde “anlatılabilir” yöntemlerle yapılırdı.
Bugün, medyayı, gazetecileri, planlanan bir
adım için “biçimlendirmek”, “yönlendirmek”
üzere açık toplantılar yapılıyor. Medya da
“basın özgürlüğünden” gelen gücünü
kullanarak yönlendirme doğrultusunda işlevini
yerine getiriyor!
Geçen günlerde bir grup gazeteci birbirini
tamamlar şekilde aynı şeyi söylerken, bir
meslektaşımız şu vurguyu yapmak
zorunluluğunu hissetti:
“Hepimiz aynı görüşteyiz, bu adıma destek
burada yüzde yüz. Ancak toplumun önemli bir
diliminde buna muhalefet olduğunu görmek
durumundayız.”
Başka yorum yok!
Basın özgürlüğü kavramının giderek
çatallaşan sonuçlarından ikisini paylaştık.
Sevdiğim bir anlatımdır:
Bir sorun, masaya konduğu an çözüm
başlamış demektir!
Yukarıda aktardıklarımız ne yazık ki henüz
“sorun” bile kabul edilmiyor ki çözüm başlasın!
En azından “başlangıç” olarak bir vurgu
yapmak gerekirse Atatürk’ün şu sözünü
anımsatalım:
Basın özgürlüğünden kaynaklanan sorunların
çözümü, basın özgürlüğüdür!
GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK
Baştarafı 1. Sayfada
Muhalefet partileri kıyameti koparıyor. Baykal
“bu hareketin bir anlamı olması gerek” diyor. MHP
sözcüsü Vural “10 Kasım nereye, kime batıyor?”
diyor.
Muhalefetin ağır eleştirilerine iktidarın baş
aktörlerinin tek bir cümleyle değinmemeleri,
AKP’de en azından Atatürk’e saygı noksanlığını
gösteriyor.
Ağzı söz kalabalığına yatkın bir milletvekili,
iktidar grup başkanvekili Suat Kılıç muhalefetin
sert eleştirilerini karşılamaya çalışan bir konuşma
yaptı. Ama kaş yapayım derken göz çıkardı; AKP
yönetiminin Atatürk’le ilgili olumsuz duygu ve
görüşlerini de açığa vurdu.
Açılımın 10 Kasım’da TBMM’de görüşülmesini
AKP adına savunan Bay Kılıç’ın; hiçbir gazetede
yer almayan, ancak TV haberlerinde
izleyebildiğimiz konuşmasından bir iki cümle
verelim:
Bay Kılıç, 10 Kasım açılım gününü savunurken
o günü takvimden herhangi bir gün demeye
getiriyor ve: “…Ne var? 10 Kasım resmi tatil değil
ki...” diyor.
Konuşmadan bir başka örnek: Bay Kılıç 10
Kasım’ı herhangi bir güne eşdeğerde sayıyor ve…
“Bir gün öncesi, bir gün sonrası fark etmez” diyor.
Fakat kurnaz mı kurnaz! Zevahiri kurtarmak
isteyen cümlesi ise güya Atatürk’e saygılı. Şöyle
diyor: “...10 Kasım sabahı Atatürk’le ilgili törenleri
yapar... öğleden sonra Meclis’te açılımı
görüşürüz.”
Atatürk’ün ölüm gününü iktidar yöneticilerinin
herhangi bir güne indirgedikleri böylece
kanıtlanıyor ve:
Ucu açık, ülkenin bölünmesine kadar
uzanabilecek bir çizgide gelişen Kürt açılımını,
Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne son derece
duyarlı olan Atatürk ile özdeşleştirmek istiyorlar!
10 Kasım ile ilgili bu denli pervasız konuşan
“Suat Kılıç kimdir?” sorusunu dünkü Sözcü
gazetesi manşetten verdiği bir haberle yanıtladı.
Suat Kılıç, RTE ile Çankaya’dakinin bağlı
olduğu Milli Görüş’ün Almanya’daki örgütünde
uzun yıllar genel sekreterlik yapan… 1990 yılında
Almanya İslam Konseyi tarafından Avrupa
Şeyhülislamı ilan edilen ve beş yıl bu unvanı
kullanan… üç eşli… Devlet Bakanı Faruk Çelik’in
danışmanlığına atanan… Bay Ali Yüksel’in
damadı!
Sözcü’nün yazdığına göre Ali Yüksel,
damadının AKP grup başkanvekilliğine
getirilmesini... Suat Kılıç’ın eşi olan kızının da
Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı BELSO’da
yönetim kurulu üyeliğine gelmesini sağlamış.
Tabii AKP takımının vazgeçemediği süreç
işletilecek; Devlet Bakanı Çelik, danışman Ali
Yücel ve damadı Suat Kılıç haberleri, yorumları
yalanlayacaklar! Bekleyip göreceğiz.
Okur da kamuoyu da bu türden atamalarla
devlet kadrolarını dolduran AKP iktidarını
izlemekten… bir türlü kurtulamadıkları Atatürk’ten
kerhen söz etmelerinden o denli usandı ki… Ali
Yüksel (Suat Kılıç) olayını belki de yine dinci
iktidarın yeni bir marifeti diye değerlendirecek, bu
da yedi yıldır izlenen olaylara bir yeni örnek
diyecektir...
Diyecektir, diyebilir ve belki üzerinde durmak
istenmeyebilir ama; işte “bu kadro”; böyle böyle,
Milli Görüş’ten kaynaklanan hedeflerine göre
laiklik örtüsü altında devleti A’dan Z’ye kendilerine
çevirdiler.
Yargıyı ele geçirme ve siyasallaştırma
projelerinde hayli yol aldılar. Medyayı susturdular.
Halkın askere güvenini sarsmayı amaçlayan her
türden yayına, belgeye destek verdiler. Ergenekon
soruşturması ile topluma korku saldılar.
Şimdi sıra asla yenemeyecekleri “mavi gözlü
dev” Atatürk’e geldi.
Boşuna heveslenmesinler… AKP gidici, ama
Atatürk dünya var oldukça kalıcı!
ankcum@cumhuriyet.com.tr
İstanbul PB 20
Edirne Y 17
Kocaeli B 21
Çanakkale Y 19
İzmir B 23
Manisa B 21
Aydın B 22
Denizli PB 22
Zonguldak B 20
Sinop B 20
Samsun B 21
Trabzon B 19
Giresun B 16
Ankara B 18
Eskişehir B 17
Konya S 17
Sıvas S 4
Antalya PB 24
Adana B 20
Mersin B 21
Diyarbakır B 18
Şanlıurfa B 19
Mardin B 15
Siirt S 19
Hakkâri PB 12
Van PB 13
Kars S 11
Oslo K 3
Helsinki K 4
Stockholm Y 8
Londra B 12
Amsterdam Y 11
Brüksel Y 9
Paris B 10
Bonn Y 9
Münih Y 8
Berlin PB 11
Budapeşte Y 11
Madrid Y 18
Viyana PB 9
Belgrad Y 11
Sofya PB 18
Roma Y 16
Atina Y 23
Zürih PB 11
Moskova K 2
Aşkabat PB 22
Astana K - 3
Taşkent B 22
Bakû PB 15
Bişkek PB 15
Tiflis Y 21
Kahire B 26
Şam B 22
Ülkemizin batı ke-
simleri parçalı ve çok
bulutlu, Edirne, Ça-
nakkale ile Balıke-
sir’in Edremit ve Ay-
valık ilçeleri hafif sa-
ğanak yağmurlu, di-
ğer yerler az bulutlu
ve açık geçecek. Sa-
bah saatlerinde iç ve
doğu bölgelerimizde
sis görülecek.
SAYFA CUMHURİYET 6 KASIM 2009 CUMA
8 HABERLERİN DEVAMI
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Devletler ve Mevkiler
mumtazsoysal@gmail.com
Özkök’ün Balbay öfkesi
HATİCE TUNCER
İkinci Ergenekon davasõnda sa-
vunmasõnõ yapan tutuklu sanõk
emekli Albay Atilla Uğur, Türk
Silahlõ Kuvvetleri’nde her şeyin İç
Hizmet Kanunu’na göre emir ve
komuta zinciri içerisinde cere-
yan ettiğini belirterek “Türk Or-
dusu iddianamede lanse edil-
meye çalışıldığı gibi beşinci sınıf
bir Afrika ülkesinin ordusu de-
ğildir” dedi. “1999 yılının şubat
ayında terörist başının sorgu-
lanması görevini devletim bana
ve arkadaşlarıma verdi” diyen
Uğur, şunlarõ şöyledi:
“Daha sonra terörist başının,
avukatlarına defalarca ‘beni
sorgulayan kim, adõnõ öğrenin’
şeklinde talimatlar verdiği bil-
gisini aldım. Devletim ve şahsım
bu konuyu yaklaşık 10 yıl gizli
tutmayı başardık. Bu dava ile
gözaltına alınıncaya kadar bu
konu gizli kalabildi. Ciddi dev-
let anlayışının da gereği zaten
buydu. Ancak bu gözaltından
sonra tamamen deşifre oldum.”
2002 yõlõnda Jandarma Genel
Komutanlõğõ Teknik Daire Baş-
kanlõğõ görevine atandõğõnõ belir-
ten Uğur, “2003-2004 yıllarında
iç hizmet kanununa göre emir-
lere harfiyen riayet etmek du-
rumunda olan muvazzaf bir
askerdim. Yani verilen emir
suç teşkil etmediği sürece yapı-
lır. Verilen emirlerin amacı ve
niyeti ast tarafından komutana
sorulamaz. Askerliğini yapan
herkes bunu bilir” diye konuş-
tu. Uğur, şunlarõ söyledi:
“Eğer benim bir istihbarat gö-
revlisi olmam, kamu hizmetinin
gereği olarak hiyerarşik yapı
içerisinde bulunmam örgüt üye-
liği veya örgüt yöneticiliğine
gerekçe gösterilecekse, Jandar-
ma Genel Komutanlığı, dolayı-
sıyla Türk Silahlı Kuvvetle-
ri’nin örgütü oluşturması ve
mensuplarının da üye veya yö-
neticileri olması gerekir.”
Zekeriya Öz’ün kendisine “Biz
seni geçen sene alacaktık, bak-
tım yeni emekli olmuşsun, bı-
rakalım biraz emekliliğini ya-
şasın” diye düşündüklerini söy-
lediğini belirten Uğur, “Bu nasıl
savcılık anlayışıdır, kollukla
savcının bu derece ahbap çavuş
ilişkisinde olduğu başka bir ül-
ke daha var mıdır? Bu kanun-
suz tekliflere itibar etmeyince
bana tutuklanma yolu görün-
dü” diye konuştu.
Uğur: Öz, Baykal için
Ergenekoncu dedi
9 Ekim 2008 günü cezaevinden
Beşiktaş Adliyesi’ne götürüldü-
ğünü belirten Uğur, Zekeriya
Öz’ün kendisine, hatõrlayabildiği
kadarõyla “Hilmi Özkök Ge-
Emekli Albay Uğur ‘Balbay’la görüşmemesi için uyarõldõğõnõ’ söyledi
nelkurmay Başkanı iken ye-
meğini bile evinden getirtiyor-
muş, neler çektirmişsiniz adam-
cağıza”, “Biz Şener ve Hur-
şit’le ilgili her şeyi biliyoruz, sen
de bize anlat ve altına imzanı at,
hakkında iyi düşünelim”, “De-
niz Baykal ve Nur Serter’in de
Ergenekoncu olduklarını bili-
yoruz. Nur Serter’in gizli top-
lantılar yaptığı evlerin yerini bi-
ze söyle” şeklinde ifadeler kul-
landõğõnõ iddia etti.
Zekeriya Öz’ün kendisine “Bi-
zim Genelkurmay’la mutabık
olmadığımızı sanıyorsun, öyle
olsa Güneydoğu’da PKK ope-
rasyonunda olan teğmeni nasıl
paketleyip getirebilirdik” de-
diğini öne süren Uğur, “O ana ka-
dar örgüt üyeliği ile suçlanan
ben, işbirliğine yanaşmayınca
bir anda örgüt ara yöneticiliği-
ne terfi ettirildim” dedi.
Genelkurmay’daki görüşme
Uğur, 12 Mart 2004 günü İs-
tihbarat Başkanõ Tuğgeneral Le-
vent Ersöz ile Orgeneral Öz-
kök’ün yanõna gittiklerini anlattõ.
Uğur, Özkök ile baş başa görüş-
mesinde şunlarõ söylediğini iddia
etti: “Bana ‘Sen geleceği olan bir
albaysõn, neden başkomutanõn,
yani benim aleyhimde yazõ yazan
gazeteci ile görüşüyorsun’ dedi.
Bana gazeteci Balbay’a çok kız-
dığını, bir daha kendisi ile gö-
rüşmemi istemediğini söyledi,
ayrıca beni çağırıp görüştüğü-
nü jandarma genel komutanına
söyleyip söylememekte serbest
olduğumu da belirtti.”
Özkök’ün, görüşmede kendi
kadro onayõ ile kurulmuş olan tek-
nik istihbarat merkezinin çalõşma
usullerini sorduğunu söyleyen
Uğur, şunlarõ kaydetti: “İstihba-
rat başkanı ve ben detaylı ola-
rak merkezin çalışma şeklini
anlattık, ayrıca ‘sivil istihbarat
birimleri beni dinleyebilirler mi,
bilgisayarõma girebilirler mi’ di-
ye sordu.”
Özkök’ün Ersöz’ü ve kendisi-
ni “Yasadışı dinleme yaptığını-
zı duydum, sizi uyarıyorum” di-
ye bir uyarõda bulunmadõğõnõn
altõnõ çizen Uğur, şöyle devam et-
ti: “Anladığım kadarı ile Öz-
kök’ün esas kızdığı konu, ga-
zeteci Balbay ile yapılan gö-
rüşme idi. Ben de kendisine
görüşme yapılacak kişileri seç-
me gibi bir görevimin olmadı-
ğını, emir gereği icra edilen
faaliyetler olduğunu anlattım.”
Burhan Felek
Ödülleri verildi
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafın-
dan meslekte 50. yılını doldurmuş, halen ga-
zetecilik yapanlara verilen “Burhan Felek Ba-
sın Hizmet Ödülleri” önceki gün TGC’nin
Cağaloğlu’ndaki binasında düzenlenen tören-
le sahiplerine verildi. Mustafa Kemal Ata-
türk, Burhan Felek ve yaşamını yitiren diğer
gazeteciler adına saygı duruşu ile başlayan
gecede konuşan İstanbul Valisi Muammer
Güler, “Her şey değişiyor, ama değişmeyen
bir şey, bana göre basının gücü. Her şey gaze-
tecilikten geçiyor. Ölümünün 27. yılında sev-
gili Burhan Felek’i ve TGC’ye başkanlık ya-
pan diğer ustaları rahmetle anıyorum” dedi.
Konuşmaların ardından geçilen ödül törenin-
de TGC Başkanı Orhan Erinç’in de araların-
da bulunduğu Refik Erduran, Agah Güçlü,
Coşkun Özarı, Ahmet Güner Elgin, Adnan
Özyalçıner, A.Zeki Sözer, Sökmen Baykara,
Erdoğan Sevgin, Mehmet Mercan, Yalçın To-
ker, Orhan Ayhan, Togay Bayatlı ve Ergüder
Tırnova gibi usta gazecilere ödülleri verildi.
Tören verilen kokteylin ardından sona erdi.
(Fotoğraf: SERKAN YILDIZ)
Berin Nadi’yi özlemle andõk
İstanbul Haber Servisi - Yaşamõ boyunca
Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyet Devrimi’ni
rehber alan Cumhuriyet Vakfõ Başkanõ, gaze-
temizin eski imtiyaz sahibi Berin Nadi’yi
aramõzdan ayrõlõşõnõn 8. yõldönümünde Edir-
nekapõ Şehitliği’ndeki mezarõ başõnda düzen-
lenen törenle özlemle andõk.
Berin Nadi anõsõna dün düzenlenen törene
Berin Nadi’nin gelini Betül Erozan, Nadir-Be-
rin Nadi çiftinin yakõn arkadaşõ Sevda Derbil,
Cumhuriyet Vakfõ 2. Başkanõ Alev Coşkun,
gazetemiz yazarlarõ Şükran Soner ve Meriç
Velidedeoğlu’nun da aralarõnda bulunduğu çok
sayõda gazetemiz çalõşanõ, dostlarõ katõldõ. Tö-
rende konuşan Alev Coşkun, Berin Nadi’nin
eşi Nadir Nadi’nin ölümünden sonra Cumhuri-
yet’in yaşamasõ için her fedakârlõğõ yaptõğõna
dikkat çekti. Velidedeoğlu ise Nadi’nin Cum-
huriyet’i yaratanlarõn kuşağõndan olduğunu
vurgulayarak “Berin Nadi, 1923 devriminin
bütün ilkelerini içinde hissetmiş önemli bir
Cumhuriyet kadınıdır” dedi.
Fotoğraf:VEDATARIK
DÖRT BUÇUK SAAT SÜRDÜ
TİB’de telekulak
incelemesi
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Dinleme-
nin merkezi olarak bilinen Telekomünikasyon İle-
tişim Başkanlõğõ’nda (TİB) yasadõşõ telefon dinle-
me incelemesi yapõldõ. TİB’de 4 saat süren ince-
lemeye, Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimi Hayri Kes-
kin ve beraberindeki bilirkişiler katõldõ.
Yargõçlar ve Savcõlar Birliği (YARSAV) Baş-
kanõ Ömer Faruk Eminağaoğlu, hem görevli ol-
duğu Yargõtay Cumhuriyet Başsavcõlõğõ’ndaki
hem de başkanlõğõnõ yürüttüğü YARSAV’daki te-
lefonlarõnõn dinlendiği ve izlendiği gerekçesiyle
Ankara Cumhuriyet Başsavcõlõğõ’na suç duyuru-
sunda bulunmuştu. Ancak başsavcõlõk gizlilik il-
kesini gerekçe göstererek başvuruyu reddetmiş ve
takipsizlik kararõ vermişti. Eminağaoğlu, bunun
üzerine karara itiraz etmişti. İtirazõ görüşen üst
mahkeme olan Sincan 1. Ağõr Ceza Mahkemesi,
Ankara Cumhuriyet Başsavcõlõğõ’nõn kararõnõ ip-
tal etmişti. TİB’deki incelemenin ardõndan açõkla-
ma yapan Telekomünikasyon İletişim Başkanõ
Fethi Şimşek, konuyla ilgili gazetecilere yaptõ-
ğõ açõklamada, “Burada yapılan işlemlerin
tümü, hem iletişimin tespiti hem de dinlen-
mesi konuları, kesinlikle gizlidir. (...) Bu giz-
lilik kararını hiçbir kurum, merci, mahke-
me kaldırmaz. Biz burada yapılacak işlemle-
rin Türk Ceza Kanunu’nun 285/1 ve 258.
maddeleri gereğince hukuka uygun olmaya-
cağı kanaatinde olduğumuzu belirttik” dedi.
Savcıları yanıtlamadı
İkinci Ergenekon davasõnda sanõk emekli Albay
Atilla Uğur’un savunmasõnõ tamamlamasõnõn ar-
dõndan Başkan Şengün, çapraz sorgu için iddia ma-
kamõna söz verdi. Ancak Atilla Uğur, “İddiana-
mede şahsıma yöneltilen suçlamalar onur kırı-
cı ve husumet içerisinde olduğu için savcıların
hiçbir sorusuna cevap vermeyeceğim” dedi.
Savcõlar Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taş-
kın’õn 1 saati aşkõn bir süreyle Uğur’un yanõtla-
mamasõna karşõn sorular yöneltti. Savcõlar Uğur’a
“Mustafa Balbay ile ne konuştunuz, görüntü-
sünün kaydedildiğinden haberi var mıydı?” so-
rularõnõ yönelten savcõlar “Tuncay Özkan sizinle gö-
rüşmediğini söylemesine karşılık görüşme ka-
yıtları var, açıklar mısın?” şeklinde sorularõ sõrayla
sordular. Uğur’un avukatõ Zeki Aksoy “Deliller aşa-
masına geçilmediği için bu şekilde soru sorula-
mayacağını” belirterek birçok kez itiraz etti.
‘Görüşmelerin hiçbiri suç değil’
Bütün görüşmelerin Jandarma Genel Komutan-
lõğõ’nõn emri ile yapõldõğõnõ ve kayda alõndõğõnõ söy-
leyen Uğur, Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi İl-
han Selçuk’u hayatõnda hiç görmediğini belirtti.
Yaptõğõ görüşmelerin hiçbirinin suç teşkil etmedi-
ğini savunan Uğur, “Görüşmeler İstihbarat Baş-
kanı Levent Ersöz’e Jandarma Genel Komutanı
Şener Eruygur tarafından verilen emir doğrul-
tusunda yapılmıştır. Emirle yapılmış ve üst
makama arz edilmiştir” dedi.
Yakamoz, Ayõşõğõ, Eldiven ve Sarõkõz darbe id-
dialarõna yönelik çok sayõda soru yöneltilen Uğur,
Orgeneral Özkök’ün ifadesinde darbe ile ilgili so-
mut bir şey olmadõğõnõ ve sağdan soldan temin edi-
len ve saklanan silahlarla yönetimin ele geçirili-
meyeceğini söyledi. Uğur õsrarlõ darbe sorularõ üze-
rine şöyle konuştu: “Ben Jandarma Genel Ko-
mutanlığı’nda görev yaptığım 2003-2004 yılla-
rında emirerinde çalıştığım Genelkurmay Baş-
kanı Özkök, 2. Başkan Orgeneral Başbuğ, dö-
nemin jandarma genel komutanları Aytaç Yal-
man ve Şener Eruygur, tuğgeneraller Halil Hel-
vacıoğlu ve Levent Ersöz’den yasaların dışında,
darbe veya bu anlamın yüklenebileceği hiçbir ta-
vırlarına rastlamadım.”
Duruşmalara bir süredir katõlmayan tutuksuz sa-
nõk emekli Orgeneral Hurişt Tolon dünkü duruş-
maya geldi. Duruşma ertelendi.