14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KKTC’nin ilanından önceki gece eve gittiğinde ağladığını yeni çıkan bir kitabın yazarına söylemiş. Gazetede bunu oku- yunca, önce “sevincinden ağla- mıştır” diye düşünüyor insan. Meğer üzüntüdenmiş. Kişi, o zamanlar Kuzey Kıbrıs’ın Cumhuriyetçi Türk Partisi’nde üye olan ve şimdi “cumhurbaş- kanı” mevkiinde oturan Sayın Mehmet Ali Talat’tır. Böyle bir bağımsızlık ilanının Ada’daki sorunlara çözüm bul- mayı güçleştireceğine inandığı için üzülmüşmüş. Yine de öyle düşünüyor ve Güney’in başındaki Hristofias’la anlaşmaktaki güç- lüğü buna bağlıyor. Böyle ol- masaymış, sorunun çoktan çö- zülmüş olabileceğine inanmakta. Oysa çok iyi bilmesi gerekir ki, sağlıklı bir birleşme, ister fe- derasyon ya da konfederasyon biçiminde, ister tek bir devletle küçük ortaklık zemininde olsun, tarafların özgür iradeleriyle ger- çekleşmelidir ve öncesinde ba- ğımsızlık ilan etmek, bu özgür ira- deye sahip olmanın kaçınılmaz gereğidir. Nitekim, 15 Kasım 1983’te Kuzey’in cumhuriyeti ilan edilirken amacın federatif bir çözüm olduğu da özellikle vur- gulanmıştı. Bu, Kuzey’in ve Türkiye’nin lehine kaydedilmesi gereken bir adım olduğu halde, ardından Güney’de ve Batı dünyasının neredeyse bütününde koparılan şamata, gösterilen tepki furyası ve başvurulan haksız sınırlama- lar yığını onların utanç hesabına yazılması daha doğru bir ayıplar listesi oluşturur. Asıl yanlış olan, bu kararın ön- cesinde 1975 Şubatı’nda ilan edilen devlete, henüz ortalıkta fe- derasyon ya da karşı tarafın za- limlerinde bir dirhemlik birleşme niyeti yokken, hiç görülmemiş hu- kuk garabeti olarak bir “federe” devletin ilan edilmesiydi. Ama şimdi daha da garip olan, Kuzeyde kurulan cum- huriyetin başına geçerken ve o cumhuriyetin anayasasıyla bu mevkiye gelirken “devletin var- lığını ve bağımsızlığını, halkının kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağım” diye ant içmiş bir kişinin yapmak istediği işin önünde bunu bir engel olarak görmesidir. Bulunduğu mevki- de iki yılını tamamladığı o 17 Ni- san 2007 gününde bile “Kimse benden KKTC’nin tanınması için çalışmamı istemesin” diyerek nasıl bir “çözüm” düşündüğünü belli eden devlet başkanı gö- rülmüş müdür? Bir devletin şeref mevkilerine yükselirken edilen yeminler ile o mevkilerin üstünlüklerinden ya- rarlanırken ortaya konan davra- nışlar arasındaki çelişki çok şa- şırtıcı değil mi? KKTC Devlet Başkanı’nın tutumu ile değiştiril- mesini önermek bile yasaklanmış anayasa maddelerini değiştir- mek isteyen Türkiye’deki DTP yö- neticilerinin davranışı arasında üzücü, düşündürücü ve hele ye- minlerini anımsadıkça biraz da tiksindirici bir benzerlik görmüyor musunuz? CMYB C M Y B GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Baştarafı 1. Sayfada yana, çevremizdeki ülkelerin çoğundan daha kötü durumdayız. Aslında basın özgürlüğü konusunda ne durumda olduğumuzu görmek için ille de Sınır Tanımayan Gazeteciler Birliği’nin raporlarına gerek yok. Medya yelpazesinin genel görünümü, gazetelerin birbirine karşı tutumu, iktidarın medyaya bakışı her şeyi ortaya koyuyor. Medyadaki genel değişim, daha doğru anlatımla başkalaşım, “basın özgürlüğü” konusundaki sorunun klasik “sansür” tanımından çok daha öte olduğunu gösteriyor. Uluslararası raporlardaki standart değerlendirmeleri aşan bir tablo ile karşı karşıyayız. İletişim Fakültesi’nde basın özgürlüğü, fikir ve ifade özgürlüğü konularını işlerken hocamız şöyle bir tanım kullanmıştı: “Çocuklar, basın özgürlüğü bazen kişilerin ifade özgürlüğünü engellemek için kullanılabilir.” Hoca tanımı açtıkça, konunun farklı bir boyutunu öğrenmiştik. “Basın özgürlüğü” kavramını tutsak alan bir medya gücü, egemen yapının istemi dışında ortaya atılan görüşlerin üzerine öyle bir gider ki... O düşünceleri ortaya koyan kişiler ya geri çekilmek zorunda kalır ya da pek çok şeyi göza almalıdır! Medyadaki başkalaşımın öteki boyutu da şu: Medyanın gücü arttıkça, gazetecilerin gücü zayıflıyor. Neden? Çünkü medyanın etkin, toplumu yönlendirebilen, hatta neredeyse yeni bir toplum yaratabilen gücü çok çekici! Başta iktidarlar olmak üzere pek çok güç, “medya gücünden” edinmek istiyor. Medyayı elinde tutanların gücü arttıkça da gazeteciler çok büyük ölçüde bağımsızlıklarını yitiriyorlar. Artık güncelliğini yitirmiş görünen bağımsızlık kavramı pek çok gazetecinin sözlüğünde de yok. O nedenle böyle bir “sorun” da yok. Belki “adanmış gazetecilik” diye bir kavram üretmek gerekecek. Bu yeni bir sorun değil. Gerek ülkemizde, gerekse demokrasinin “rayında” gittiği yerlerde medyanın kullanımı ne yazık ki yaygın. Ancak bir ölçüde “anlatılabilir” yöntemlerle yapılırdı. Bugün, medyayı, gazetecileri, planlanan bir adım için “biçimlendirmek”, “yönlendirmek” üzere açık toplantılar yapılıyor. Medya da “basın özgürlüğünden” gelen gücünü kullanarak yönlendirme doğrultusunda işlevini yerine getiriyor! Geçen günlerde bir grup gazeteci birbirini tamamlar şekilde aynı şeyi söylerken, bir meslektaşımız şu vurguyu yapmak zorunluluğunu hissetti: “Hepimiz aynı görüşteyiz, bu adıma destek burada yüzde yüz. Ancak toplumun önemli bir diliminde buna muhalefet olduğunu görmek durumundayız.” Başka yorum yok! Basın özgürlüğü kavramının giderek çatallaşan sonuçlarından ikisini paylaştık. Sevdiğim bir anlatımdır: Bir sorun, masaya konduğu an çözüm başlamış demektir! Yukarıda aktardıklarımız ne yazık ki henüz “sorun” bile kabul edilmiyor ki çözüm başlasın! En azından “başlangıç” olarak bir vurgu yapmak gerekirse Atatürk’ün şu sözünü anımsatalım: Basın özgürlüğünden kaynaklanan sorunların çözümü, basın özgürlüğüdür! GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada Muhalefet partileri kıyameti koparıyor. Baykal “bu hareketin bir anlamı olması gerek” diyor. MHP sözcüsü Vural “10 Kasım nereye, kime batıyor?” diyor. Muhalefetin ağır eleştirilerine iktidarın baş aktörlerinin tek bir cümleyle değinmemeleri, AKP’de en azından Atatürk’e saygı noksanlığını gösteriyor. Ağzı söz kalabalığına yatkın bir milletvekili, iktidar grup başkanvekili Suat Kılıç muhalefetin sert eleştirilerini karşılamaya çalışan bir konuşma yaptı. Ama kaş yapayım derken göz çıkardı; AKP yönetiminin Atatürk’le ilgili olumsuz duygu ve görüşlerini de açığa vurdu. Açılımın 10 Kasım’da TBMM’de görüşülmesini AKP adına savunan Bay Kılıç’ın; hiçbir gazetede yer almayan, ancak TV haberlerinde izleyebildiğimiz konuşmasından bir iki cümle verelim: Bay Kılıç, 10 Kasım açılım gününü savunurken o günü takvimden herhangi bir gün demeye getiriyor ve: “…Ne var? 10 Kasım resmi tatil değil ki...” diyor. Konuşmadan bir başka örnek: Bay Kılıç 10 Kasım’ı herhangi bir güne eşdeğerde sayıyor ve… “Bir gün öncesi, bir gün sonrası fark etmez” diyor. Fakat kurnaz mı kurnaz! Zevahiri kurtarmak isteyen cümlesi ise güya Atatürk’e saygılı. Şöyle diyor: “...10 Kasım sabahı Atatürk’le ilgili törenleri yapar... öğleden sonra Meclis’te açılımı görüşürüz.” Atatürk’ün ölüm gününü iktidar yöneticilerinin herhangi bir güne indirgedikleri böylece kanıtlanıyor ve: Ucu açık, ülkenin bölünmesine kadar uzanabilecek bir çizgide gelişen Kürt açılımını, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne son derece duyarlı olan Atatürk ile özdeşleştirmek istiyorlar! 10 Kasım ile ilgili bu denli pervasız konuşan “Suat Kılıç kimdir?” sorusunu dünkü Sözcü gazetesi manşetten verdiği bir haberle yanıtladı. Suat Kılıç, RTE ile Çankaya’dakinin bağlı olduğu Milli Görüş’ün Almanya’daki örgütünde uzun yıllar genel sekreterlik yapan… 1990 yılında Almanya İslam Konseyi tarafından Avrupa Şeyhülislamı ilan edilen ve beş yıl bu unvanı kullanan… üç eşli… Devlet Bakanı Faruk Çelik’in danışmanlığına atanan… Bay Ali Yüksel’in damadı! Sözcü’nün yazdığına göre Ali Yüksel, damadının AKP grup başkanvekilliğine getirilmesini... Suat Kılıç’ın eşi olan kızının da Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı BELSO’da yönetim kurulu üyeliğine gelmesini sağlamış. Tabii AKP takımının vazgeçemediği süreç işletilecek; Devlet Bakanı Çelik, danışman Ali Yücel ve damadı Suat Kılıç haberleri, yorumları yalanlayacaklar! Bekleyip göreceğiz. Okur da kamuoyu da bu türden atamalarla devlet kadrolarını dolduran AKP iktidarını izlemekten… bir türlü kurtulamadıkları Atatürk’ten kerhen söz etmelerinden o denli usandı ki… Ali Yüksel (Suat Kılıç) olayını belki de yine dinci iktidarın yeni bir marifeti diye değerlendirecek, bu da yedi yıldır izlenen olaylara bir yeni örnek diyecektir... Diyecektir, diyebilir ve belki üzerinde durmak istenmeyebilir ama; işte “bu kadro”; böyle böyle, Milli Görüş’ten kaynaklanan hedeflerine göre laiklik örtüsü altında devleti A’dan Z’ye kendilerine çevirdiler. Yargıyı ele geçirme ve siyasallaştırma projelerinde hayli yol aldılar. Medyayı susturdular. Halkın askere güvenini sarsmayı amaçlayan her türden yayına, belgeye destek verdiler. Ergenekon soruşturması ile topluma korku saldılar. Şimdi sıra asla yenemeyecekleri “mavi gözlü dev” Atatürk’e geldi. Boşuna heveslenmesinler… AKP gidici, ama Atatürk dünya var oldukça kalıcı! ankcum@cumhuriyet.com.tr İstanbul PB 20 Edirne Y 17 Kocaeli B 21 Çanakkale Y 19 İzmir B 23 Manisa B 21 Aydın B 22 Denizli PB 22 Zonguldak B 20 Sinop B 20 Samsun B 21 Trabzon B 19 Giresun B 16 Ankara B 18 Eskişehir B 17 Konya S 17 Sıvas S 4 Antalya PB 24 Adana B 20 Mersin B 21 Diyarbakır B 18 Şanlıurfa B 19 Mardin B 15 Siirt S 19 Hakkâri PB 12 Van PB 13 Kars S 11 Oslo K 3 Helsinki K 4 Stockholm Y 8 Londra B 12 Amsterdam Y 11 Brüksel Y 9 Paris B 10 Bonn Y 9 Münih Y 8 Berlin PB 11 Budapeşte Y 11 Madrid Y 18 Viyana PB 9 Belgrad Y 11 Sofya PB 18 Roma Y 16 Atina Y 23 Zürih PB 11 Moskova K 2 Aşkabat PB 22 Astana K - 3 Taşkent B 22 Bakû PB 15 Bişkek PB 15 Tiflis Y 21 Kahire B 26 Şam B 22 Ülkemizin batı ke- simleri parçalı ve çok bulutlu, Edirne, Ça- nakkale ile Balıke- sir’in Edremit ve Ay- valık ilçeleri hafif sa- ğanak yağmurlu, di- ğer yerler az bulutlu ve açık geçecek. Sa- bah saatlerinde iç ve doğu bölgelerimizde sis görülecek. SAYFA CUMHURİYET 6 KASIM 2009 CUMA 8 HABERLERİN DEVAMI AÇI MÜMTAZ SOYSAL Devletler ve Mevkiler mumtazsoysal@gmail.com Özkök’ün Balbay öfkesi HATİCE TUNCER İkinci Ergenekon davasõnda sa- vunmasõnõ yapan tutuklu sanõk emekli Albay Atilla Uğur, Türk Silahlõ Kuvvetleri’nde her şeyin İç Hizmet Kanunu’na göre emir ve komuta zinciri içerisinde cere- yan ettiğini belirterek “Türk Or- dusu iddianamede lanse edil- meye çalışıldığı gibi beşinci sınıf bir Afrika ülkesinin ordusu de- ğildir” dedi. “1999 yılının şubat ayında terörist başının sorgu- lanması görevini devletim bana ve arkadaşlarıma verdi” diyen Uğur, şunlarõ şöyledi: “Daha sonra terörist başının, avukatlarına defalarca ‘beni sorgulayan kim, adõnõ öğrenin’ şeklinde talimatlar verdiği bil- gisini aldım. Devletim ve şahsım bu konuyu yaklaşık 10 yıl gizli tutmayı başardık. Bu dava ile gözaltına alınıncaya kadar bu konu gizli kalabildi. Ciddi dev- let anlayışının da gereği zaten buydu. Ancak bu gözaltından sonra tamamen deşifre oldum.” 2002 yõlõnda Jandarma Genel Komutanlõğõ Teknik Daire Baş- kanlõğõ görevine atandõğõnõ belir- ten Uğur, “2003-2004 yıllarında iç hizmet kanununa göre emir- lere harfiyen riayet etmek du- rumunda olan muvazzaf bir askerdim. Yani verilen emir suç teşkil etmediği sürece yapı- lır. Verilen emirlerin amacı ve niyeti ast tarafından komutana sorulamaz. Askerliğini yapan herkes bunu bilir” diye konuş- tu. Uğur, şunlarõ söyledi: “Eğer benim bir istihbarat gö- revlisi olmam, kamu hizmetinin gereği olarak hiyerarşik yapı içerisinde bulunmam örgüt üye- liği veya örgüt yöneticiliğine gerekçe gösterilecekse, Jandar- ma Genel Komutanlığı, dolayı- sıyla Türk Silahlı Kuvvetle- ri’nin örgütü oluşturması ve mensuplarının da üye veya yö- neticileri olması gerekir.” Zekeriya Öz’ün kendisine “Biz seni geçen sene alacaktık, bak- tım yeni emekli olmuşsun, bı- rakalım biraz emekliliğini ya- şasın” diye düşündüklerini söy- lediğini belirten Uğur, “Bu nasıl savcılık anlayışıdır, kollukla savcının bu derece ahbap çavuş ilişkisinde olduğu başka bir ül- ke daha var mıdır? Bu kanun- suz tekliflere itibar etmeyince bana tutuklanma yolu görün- dü” diye konuştu. Uğur: Öz, Baykal için Ergenekoncu dedi 9 Ekim 2008 günü cezaevinden Beşiktaş Adliyesi’ne götürüldü- ğünü belirten Uğur, Zekeriya Öz’ün kendisine, hatõrlayabildiği kadarõyla “Hilmi Özkök Ge- Emekli Albay Uğur ‘Balbay’la görüşmemesi için uyarõldõğõnõ’ söyledi nelkurmay Başkanı iken ye- meğini bile evinden getirtiyor- muş, neler çektirmişsiniz adam- cağıza”, “Biz Şener ve Hur- şit’le ilgili her şeyi biliyoruz, sen de bize anlat ve altına imzanı at, hakkında iyi düşünelim”, “De- niz Baykal ve Nur Serter’in de Ergenekoncu olduklarını bili- yoruz. Nur Serter’in gizli top- lantılar yaptığı evlerin yerini bi- ze söyle” şeklinde ifadeler kul- landõğõnõ iddia etti. Zekeriya Öz’ün kendisine “Bi- zim Genelkurmay’la mutabık olmadığımızı sanıyorsun, öyle olsa Güneydoğu’da PKK ope- rasyonunda olan teğmeni nasıl paketleyip getirebilirdik” de- diğini öne süren Uğur, “O ana ka- dar örgüt üyeliği ile suçlanan ben, işbirliğine yanaşmayınca bir anda örgüt ara yöneticiliği- ne terfi ettirildim” dedi. Genelkurmay’daki görüşme Uğur, 12 Mart 2004 günü İs- tihbarat Başkanõ Tuğgeneral Le- vent Ersöz ile Orgeneral Öz- kök’ün yanõna gittiklerini anlattõ. Uğur, Özkök ile baş başa görüş- mesinde şunlarõ söylediğini iddia etti: “Bana ‘Sen geleceği olan bir albaysõn, neden başkomutanõn, yani benim aleyhimde yazõ yazan gazeteci ile görüşüyorsun’ dedi. Bana gazeteci Balbay’a çok kız- dığını, bir daha kendisi ile gö- rüşmemi istemediğini söyledi, ayrıca beni çağırıp görüştüğü- nü jandarma genel komutanına söyleyip söylememekte serbest olduğumu da belirtti.” Özkök’ün, görüşmede kendi kadro onayõ ile kurulmuş olan tek- nik istihbarat merkezinin çalõşma usullerini sorduğunu söyleyen Uğur, şunlarõ kaydetti: “İstihba- rat başkanı ve ben detaylı ola- rak merkezin çalışma şeklini anlattık, ayrıca ‘sivil istihbarat birimleri beni dinleyebilirler mi, bilgisayarõma girebilirler mi’ di- ye sordu.” Özkök’ün Ersöz’ü ve kendisi- ni “Yasadışı dinleme yaptığını- zı duydum, sizi uyarıyorum” di- ye bir uyarõda bulunmadõğõnõn altõnõ çizen Uğur, şöyle devam et- ti: “Anladığım kadarı ile Öz- kök’ün esas kızdığı konu, ga- zeteci Balbay ile yapılan gö- rüşme idi. Ben de kendisine görüşme yapılacak kişileri seç- me gibi bir görevimin olmadı- ğını, emir gereği icra edilen faaliyetler olduğunu anlattım.” Burhan Felek Ödülleri verildi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafın- dan meslekte 50. yılını doldurmuş, halen ga- zetecilik yapanlara verilen “Burhan Felek Ba- sın Hizmet Ödülleri” önceki gün TGC’nin Cağaloğlu’ndaki binasında düzenlenen tören- le sahiplerine verildi. Mustafa Kemal Ata- türk, Burhan Felek ve yaşamını yitiren diğer gazeteciler adına saygı duruşu ile başlayan gecede konuşan İstanbul Valisi Muammer Güler, “Her şey değişiyor, ama değişmeyen bir şey, bana göre basının gücü. Her şey gaze- tecilikten geçiyor. Ölümünün 27. yılında sev- gili Burhan Felek’i ve TGC’ye başkanlık ya- pan diğer ustaları rahmetle anıyorum” dedi. Konuşmaların ardından geçilen ödül törenin- de TGC Başkanı Orhan Erinç’in de araların- da bulunduğu Refik Erduran, Agah Güçlü, Coşkun Özarı, Ahmet Güner Elgin, Adnan Özyalçıner, A.Zeki Sözer, Sökmen Baykara, Erdoğan Sevgin, Mehmet Mercan, Yalçın To- ker, Orhan Ayhan, Togay Bayatlı ve Ergüder Tırnova gibi usta gazecilere ödülleri verildi. Tören verilen kokteylin ardından sona erdi. (Fotoğraf: SERKAN YILDIZ) Berin Nadi’yi özlemle andõk İstanbul Haber Servisi - Yaşamõ boyunca Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyet Devrimi’ni rehber alan Cumhuriyet Vakfõ Başkanõ, gaze- temizin eski imtiyaz sahibi Berin Nadi’yi aramõzdan ayrõlõşõnõn 8. yõldönümünde Edir- nekapõ Şehitliği’ndeki mezarõ başõnda düzen- lenen törenle özlemle andõk. Berin Nadi anõsõna dün düzenlenen törene Berin Nadi’nin gelini Betül Erozan, Nadir-Be- rin Nadi çiftinin yakõn arkadaşõ Sevda Derbil, Cumhuriyet Vakfõ 2. Başkanõ Alev Coşkun, gazetemiz yazarlarõ Şükran Soner ve Meriç Velidedeoğlu’nun da aralarõnda bulunduğu çok sayõda gazetemiz çalõşanõ, dostlarõ katõldõ. Tö- rende konuşan Alev Coşkun, Berin Nadi’nin eşi Nadir Nadi’nin ölümünden sonra Cumhuri- yet’in yaşamasõ için her fedakârlõğõ yaptõğõna dikkat çekti. Velidedeoğlu ise Nadi’nin Cum- huriyet’i yaratanlarõn kuşağõndan olduğunu vurgulayarak “Berin Nadi, 1923 devriminin bütün ilkelerini içinde hissetmiş önemli bir Cumhuriyet kadınıdır” dedi. Fotoğraf:VEDATARIK DÖRT BUÇUK SAAT SÜRDÜ TİB’de telekulak incelemesi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Dinleme- nin merkezi olarak bilinen Telekomünikasyon İle- tişim Başkanlõğõ’nda (TİB) yasadõşõ telefon dinle- me incelemesi yapõldõ. TİB’de 4 saat süren ince- lemeye, Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimi Hayri Kes- kin ve beraberindeki bilirkişiler katõldõ. Yargõçlar ve Savcõlar Birliği (YARSAV) Baş- kanõ Ömer Faruk Eminağaoğlu, hem görevli ol- duğu Yargõtay Cumhuriyet Başsavcõlõğõ’ndaki hem de başkanlõğõnõ yürüttüğü YARSAV’daki te- lefonlarõnõn dinlendiği ve izlendiği gerekçesiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcõlõğõ’na suç duyuru- sunda bulunmuştu. Ancak başsavcõlõk gizlilik il- kesini gerekçe göstererek başvuruyu reddetmiş ve takipsizlik kararõ vermişti. Eminağaoğlu, bunun üzerine karara itiraz etmişti. İtirazõ görüşen üst mahkeme olan Sincan 1. Ağõr Ceza Mahkemesi, Ankara Cumhuriyet Başsavcõlõğõ’nõn kararõnõ ip- tal etmişti. TİB’deki incelemenin ardõndan açõkla- ma yapan Telekomünikasyon İletişim Başkanõ Fethi Şimşek, konuyla ilgili gazetecilere yaptõ- ğõ açõklamada, “Burada yapılan işlemlerin tümü, hem iletişimin tespiti hem de dinlen- mesi konuları, kesinlikle gizlidir. (...) Bu giz- lilik kararını hiçbir kurum, merci, mahke- me kaldırmaz. Biz burada yapılacak işlemle- rin Türk Ceza Kanunu’nun 285/1 ve 258. maddeleri gereğince hukuka uygun olmaya- cağı kanaatinde olduğumuzu belirttik” dedi. Savcıları yanıtlamadı İkinci Ergenekon davasõnda sanõk emekli Albay Atilla Uğur’un savunmasõnõ tamamlamasõnõn ar- dõndan Başkan Şengün, çapraz sorgu için iddia ma- kamõna söz verdi. Ancak Atilla Uğur, “İddiana- mede şahsıma yöneltilen suçlamalar onur kırı- cı ve husumet içerisinde olduğu için savcıların hiçbir sorusuna cevap vermeyeceğim” dedi. Savcõlar Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taş- kın’õn 1 saati aşkõn bir süreyle Uğur’un yanõtla- mamasõna karşõn sorular yöneltti. Savcõlar Uğur’a “Mustafa Balbay ile ne konuştunuz, görüntü- sünün kaydedildiğinden haberi var mıydı?” so- rularõnõ yönelten savcõlar “Tuncay Özkan sizinle gö- rüşmediğini söylemesine karşılık görüşme ka- yıtları var, açıklar mısın?” şeklinde sorularõ sõrayla sordular. Uğur’un avukatõ Zeki Aksoy “Deliller aşa- masına geçilmediği için bu şekilde soru sorula- mayacağını” belirterek birçok kez itiraz etti. ‘Görüşmelerin hiçbiri suç değil’ Bütün görüşmelerin Jandarma Genel Komutan- lõğõ’nõn emri ile yapõldõğõnõ ve kayda alõndõğõnõ söy- leyen Uğur, Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi İl- han Selçuk’u hayatõnda hiç görmediğini belirtti. Yaptõğõ görüşmelerin hiçbirinin suç teşkil etmedi- ğini savunan Uğur, “Görüşmeler İstihbarat Baş- kanı Levent Ersöz’e Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur tarafından verilen emir doğrul- tusunda yapılmıştır. Emirle yapılmış ve üst makama arz edilmiştir” dedi. Yakamoz, Ayõşõğõ, Eldiven ve Sarõkõz darbe id- dialarõna yönelik çok sayõda soru yöneltilen Uğur, Orgeneral Özkök’ün ifadesinde darbe ile ilgili so- mut bir şey olmadõğõnõ ve sağdan soldan temin edi- len ve saklanan silahlarla yönetimin ele geçirili- meyeceğini söyledi. Uğur õsrarlõ darbe sorularõ üze- rine şöyle konuştu: “Ben Jandarma Genel Ko- mutanlığı’nda görev yaptığım 2003-2004 yılla- rında emirerinde çalıştığım Genelkurmay Baş- kanı Özkök, 2. Başkan Orgeneral Başbuğ, dö- nemin jandarma genel komutanları Aytaç Yal- man ve Şener Eruygur, tuğgeneraller Halil Hel- vacıoğlu ve Levent Ersöz’den yasaların dışında, darbe veya bu anlamın yüklenebileceği hiçbir ta- vırlarına rastlamadım.” Duruşmalara bir süredir katõlmayan tutuksuz sa- nõk emekli Orgeneral Hurişt Tolon dünkü duruş- maya geldi. Duruşma ertelendi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle