Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
30 KASIM 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Bütçe 2010
Şimdilerde bizde az önemsenmesine
bakmayın, devlet bütçesi bir hükümetin
ekonomi anlayışını ve toplumun değişik
kesimlerine bakışını yansıtır. Bu nedenle
ekonomi politiğin çok önemli bir gerçek
fotoğrafı sayılır.
Görüşülmekte olan 2010 bütçesi, gerek
temel büyüklükleri, gerekse bunların alt
başlıkları ya da dağılımları bakımından bundan
önceki bütçelerin tekrarından başka bir şey
değildir. Oysa içinden geçilmekte olan 2009’da
ekonominin yüzde 6.5 gibi rekor bir oranda ve
başka ülkelerle karşılaştırılamayacak kadar
daralacağı, hükümetin kendi öngörüsüdür.
Böyle olunca da bütçenin, yine hükümetçe
öngörüldüğü gibi ekonominin 2010’da yüzde
3.5 büyümesi için, önceki yılların bütçelerinden
çok değişik bir ekonomi politikası sepeti
içermesi gerekirdi.
Örneğin iç talebi ve bu yoldan ekonomiyi
canlandırmak için hükümet harcamalarını
arttırmak yoluna gidilmesi, “kendi mantığı
içinde” çok daha tutarlı olurdu. Böyle
yapılmıyor; Maliye Bakanı “bütçe disiplini”
ilkesine bağlı kalınacağını ısrarla vurguluyor ve
bu anlayış olduğu gibi bütçe büyüklüklerine de
yansıyor.
Geçmişin hızlı ekonomik büyüme yıllarında
“enflasyon olur” kaygısı ve IMF baskılarıyla
uygulanan bütçe disiplini, yani, gelir ve giderleri
olabildiğince azaltarak dengeli tutma
politikasına AKP hükümeti anlaşılan çok alıştı,
ondan bir türlü vazgeçemiyor. Tarihinin en ağır
bunalımlarından birini yaşayan ekonomiye aynı
uygulamayı, yani ekonominin yüzde 6-7
büyüdüğü yılların bütçe politikasını “uygun”
buluyor.
Hükümet çok yanılıyor. Açıklandığı gibi başta
şeker sanayisi ve elektrik dağıtımı olmak üzere
yapılacak özelleştirmelerden 10 milyar dolar
gibi bir gelir elde edilecek olsa bile, bu
bütçeyle ekonominin 2010’da yüzde 3.5
büyümesi ve özellikle de giderek bir toplumsal
yıkıma dönüşen ve kalıcılaşan işsizliğin bir
ölçüde de olsa azaltılması hiçbir biçimde
olanaklı değildir.
Bütçenin geçmişin tekrarı olma özelliği, en
kilit değişkeninde, vergilerde de görülüyor.
Türkiye yıllardır ve giderek yükselen oranda
dolaylı vergi topluyor. Dolaylı vergiler, vergiyi
verenler arasında varlık durumuna göre ayrım
yapmaz; yoksul ve varsıldan eşit oranda alınır.
Bu nedenle de halkın oylarıyla işbaşına gelen
ve toplumsal duyarlılığı bulunan hükümetler, bu
tür vergileri sınırlı tutmak zorunda kalır.
Demokratik ülkelerde vergiler, ilke olarak
ekonomik güce göre, yani gelir ve kazancın
büyüklüğüne göre alınır.
Nitekim gelir ve kazanç üzerinden alınan
vergilerin toplam yurtiçi üretim içindeki payı,
OECD ülkelerinde 2007’de “ortalama” yüzde
13.5; Türkiye’de ise OECD ülkelerinin en düşük
oranıyla yüzde 5.6’dır. Maliye Bakanı’nın
açıklamalarında bu veriler kullanılabiliyor,
ancak vergilerdeki bu büyük adaletsizliği
düzeltme yönünde bir adım bulunmuyor. İç ve
dış sermaye kesimlerine, “biz gelirden vergi
almayız” mesajı veriliyor.
Oysa içinden geçilmekte olan ağır ekonomik
bunalımın hafifletilmesi amacıyla dolaylı
vergilerin, bu yaz geçici bir süre dayanıklı
tüketim mallarında yapıldığı gibi değil, başta
gıda olmak üzere temel tüketim mallarında ve
kalıcı olarak indirilmesi yoluna gidilebilirdi.
Vergi toplamak kuyudan su çekmeye benzer;
bunun için önce, pompaya biraz su konulması
gerekir. Bu bütçe pompaya su koymuyor.
Bütçede bu yola başvurulmuyor; bu en haksız
vergi türü, 2010’da toplam vergi gelirlerinin
yaklaşık yüzde 70’i dolayında olacaktır.
AKP hükümeti, 2010 bütçesi ile yaşanmakta
olan ağır ekonomik bunalımdan çıkış için
parlak büyüme yıllarından farklı bir bütçe
uygulamasına, bir bunalım çıkış programı
yapmaya gitmiyor. Ekonomi, en fırtınalı
koşullarda bile komutasız kalıyor, esen
rüzgâra, kabaran dalgalara bırakılıyor.
Bayramınızı kutlarım.
yakupkepenek06@hotmail.com
Dubai World, Kurban
Bayramı’yla, Şükran Günü tatilleri,
diğer bir deyişle, tam medyada ölü
dönem başlarken borçlarını askıya
aldığını açıkladı. Yaklaşık sekiz aylık
bir dinginlikten sonra, Dubai’den
gelen bu açıklama, piyasalarda
panik yarattı. Wall Street Journal’ın
bir yorumcusunun deyişiyle
“yatırımcıları, krizden çıkmaya ilişkin
uzun dönemli varsayımları gözden
geçirmeye zorladı” (27/11).
Yeni bir rekor mu?
İngiltere’de Daily Telegraph da
Beckett’in Oyunun Sonu
piyesindeki, “Telaşlanacak bir şey
yok, olay kendi seyrini izliyor”
sözlerini anımsatan bir yaklaşımla
“Gelin hakkını verelim. Belki de
Dubai yeni bir rekor kırmaya
çalışıyordur. Önce bize en büyük
binayı, en büyük kapalı salon ski
slalomunu, en büyük eğlence parkını,
en büyük alışveriş merkezini verdi.
Dubai, şimdi de bize en büyük borç
piyasası fiyaskosunu vermeye
çalışıyor olabilir” (27/11/09) diyerek
dalga geçiyordu.
Bloomberg, Financial Times,
Business Week, aklınıza gelen
hemen tüm finans piyasasıyla ilgili
“blog”lar, Perşembe’den bu yana
Dubai ile ilgili, mali krizin en büyük
devlet borcu iflasının (sovereign debt
default) gündemde olduğuna, aşırı
borçlu ülkelere yönelik risk algısının
değişeceğine, “Dubai’nin buz
dağının görünen ucu” olduğuna
ilişkin yorumlarla doluydu. Ama tüm
bu haber ve yorumların içinde ben
en çok “Sabahları napalm
kokusuna bayılıyorum” başlığını
sevdim (Naked Capitalism,
27/11/10). Yazar “Ben piyasaların
tarumar olmasından zevk almıyorum,
ama bunların olacağını biliyordum,
portföyümü de ona göre
düzenledim” diyordu.
Benim portföyüm filan yok. Ama
ben de, toplumsal ve ekonomik
süreçlere ilişkin benimsediğim
perspektifin bana düşündürdüğü
öngörüler gerçekleşince, “napalm
kokusu” olmasa bile, hele Dubai’nin
devasa kitch binalarını düşününce,
Almanların deyimiyle bir
“Schadenfreude” (üzülür gibi
yaparken, aslında haz almak)
yaşıyorum. Geçen yıl 24 Kasım
tarihli yazıma bakarsanız, “Dubai’de
vinçlerin sustuğuna” ilişkin bir
gözlemi size aktarmış olduğumu
göreceksiniz…
İşin “sırrı” şurada: Önce
piyasaların rasyonel, kapitalizmin
insan doğasına en uygun üretim tarzı
olduğunu kanıtlamaya çalışmaktan
vazgeçeceksiniz. “İyimserlerin”, her
gün önlerindeki haber kırıntılarına
odaklandığı için burunlarının
ucundan ötesini göstermeyen
merceklerine itibar etmeyecek, her
olasılıkta hem ileri hem de geriye
doğru, uzun ve orta dönem
gelişmeleri, sistemin tektonik
hareketler gibi yavaş gelişen,
gözlemlenmesi çok zor eğilimlerini
düşünmeye çalışacaksınız. Günlük
bilgi kırıntılarını bu zeminde
yorumlayacaksınız… Ama,
doğrusunu isterseniz ben
iyimserlerin de hakikaten iyimser
olduklarına inanamıyorum. Geçen yıl
bu zamanlar, Dubai’nin başının
dertte olduğunun eğer ben ayırdına
vardıysam, her gün piyasayla haşır
neşir olan bu insanların, durumu çok
daha önceden, tüm ayrıntısıyla
biliyor olmaları gerekmez mi?
Gerçekten de toplam 60 milyar
borcun aslında gerçeği yansıtmadığı,
bilanço dışı kalemlerle birlikte iki
misli bir büyüklüğün söz konusu
olabileceğine ilişkin uyarılar hemen
ortaya dökülmeye başladı. Kısacası,
ben bu “iyimserlerin” aslında bizi
kasıtlı olarak yanılttıklarına
inanıyorum. Ama kim bilir.. bekli de
bunlar, gerçekten de burunlarının
ucundan ötesini göremiyorlar.
Buz dağının görünen ucu mu?
Dubai krizinin ilk elde, toplam 60
milyar dolarlık gecikmiş siparişlerini
teslim etmeyi bekleyen Boeing ve
Airbus gibi dev uçak şirketlerini,
HSBC, RBS gibi İngiltere bankalarını
sarsması kaçınılmaz (Business
Week, 27/11). Ama, Dubai’nin borç
yükü, 60 milyar dolar değil de, kimi
yorumcuların vurguladığı gibi 90-120
milyar dolar (Prudentbear,
Bloomberg, 27/11) bile olsa, son
tahlilde, Lehman Borthers’ın 613
milyar dolara ulaşan
yükümlülükleriyle karşılaştırılınca
oldukça mütevazı bir düzeyde
kalıyor; tek başına yeni bir kredi krizi
yaratması olanaklı görünmüyor.
Üstelik bu yükümlülüklerinin bir
kısmının Abu Dabi gibi petrol zengini
ülkeler tarafından karşılanması
olasılığı da var. Paniğe yol açan,
“Dubai yeni bir çöküşün ilk
dominosu mu?” (The Guardian
26/11) “Diğer borçlu ülkelere de
bulaşacak mı?” (Wall Street Journal,
28/11) gibi soruların yeniden
gündeme gelmesi.
Gözlemciler, Dubai’nin borçlu
ülkelere ilişkin risk algısını
etkileyerek, Kredi İflas Sigortalarının
(CDS) fiyatlarını hızla yükseltmeye
başladığına, bir bulaşıcılık olasılığına
dikkat çekiyorlar. Tam bu noktada
Dubai, bizi doğrudan ilgilendirmeye
başlıyor. Çünkü bir bulaşıcılık
senaryosu bağlamında, Endonezya,
Macaristan, Polonya, Letonya,
Bulgaristan, Güney Afrika, Baltık
ülkeleri, özellikle Yunanistan gibi
ülkelerin yanı sıra, ne yazık ki
Türkiye’nin de adı geçiyor (Market
Watch, 27/11; Wall Street Journal,
27/11). Danske Bank’tan Lars
Christiansen “Bulaşıcılığın
Dubai’den Emirliklere, Türkiye ve
Güney Afrika’ya kadar bulaşması,
sandığınızdan çok daha doğal bir
süreç” (Financial Times 27/11) diyor.
Gerçektende Dubai’deki durum da,
son tahlilde, bir borçlanarak
ekonomi çevirme olayı değil mi?
Prosperity Capital Management, adlı
yatırım kuruluşunun genel müdürü
Mattias Westman da bu,
“Alacaklılara güvensizlik sorunundan
başka bir şey değil.. Önce morgıç
alacaklarından kaygı duyuluyordu.
Sonra aşırı kaldıraçlı bankalar geldi.
Şimdi top Dubai’ye kadar
yuvarlandı” (WSJ). Buradan nerelere
gideceğini bu hafta görmeye
başlayacağız.
Ama bu sırada, piyasacıların “reel
ekonomi” dediği şeyi de
unutmayalım. Burada, kısa dönemli
veriler, Asya ülkelerinin, Almanya,
Fransa, Japonya ekonomilerinin
toparlandığını, resesyonun sona
ermekte olduğunu gösteriyor. ABD
için de benzer bir saptama yapmak
olanaklı. Üzerinde büyük şamata
yapılan ABD büyüme verileri, ilk
gözden geçirmeden, yüzde 3.5’ten
yüzde 2.8’e geri çekildi; bu oran
gelecek değerlendirmede biraz
daha küçülecektir ama.. tüketici
harcamalarında, var olan evlerin
satışlarında ufak da olsa bir
toparlanma var. Buna karşılık, beyaz
eşya siparişlerinin ekim ayında
beklenmedik bir düşüş sergilemesi,
yeni yapılan evlerin satışlarındaki
gerilemenin devam etmesi
görüntüyü bulanıklaştırıyor. Avrupa
Merkez Bankası’nın verileri, hane
halkına ve şirketlere verilen
kredilerde eylül ayında yaşanan yıllık
gerilemenin ekimde de devam
ettiğini, kredi piyasasının
açılmamakta ısrar ettiğini gösteriyor
(Bloomberg 26/11).
Resesyondan çıkışın arkasındaki
kurtarma paketlerinin enerjisi
tükenirken, IMF, “yeni bir kurtarma
paketinin sokaktaki insan tarafından
hoşgörüyle karşılanmayacağını,
demokrasiyi zedeleyeceğini”
söylüyor (The Times, 23/11).
Dubai’den gelen mali sarsıntı da,
resesyondan çıkışın uzun, sancılı bir
süreç olacağını bir kez daha
gösteriyor.
‘Sabahları Napalm Kokusuna Bayılıyorum’
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
ŞirketlerObama’nınseçimkampanyasınıpazarlamadakullanacak
Obama’nõn da
kullandõğõ
‘nöropazarlama’nõn
geleneksel
pazarlamadan farkõ
tüketicinin duygu
durumu ve
davranõşsal önemini
vurgulamasõ.
Ekonomi Servisi - Tüketici tepkisi-
nin kökenine “şimdiye kadar en faz-
la yaklaşan sistem” olarak gösterilen
nöropazarlamayõ, artõk Türkiye’deki
şirketler de pazarlama politikalarõnõ
belirlerken kullanabilecek.
Nöropazarlama, “pazar ve pazar de-
ğişimiyle bağlantılı insan davranışı-
nın, fizyolojik–biyolojik temelleri-
ni, karar veriş süreçlerini anlamak
amacıyla, görüntüleme cihaz, fizyo-
lojik ekipman ve araştırma teknik-
lerinin tüketiciyi temsil eden örnek-
leme uygulanmasıyla elde edilen ger-
çek zamanlı bilgilerin satış ve pa-
zarlama sürecine uyarlanması” şek-
linde tanõmlanõyor. Geleneksel pazar-
lamanõn, geçmiş demografik den-
klemleri kullanarak “hedef” kitlesine
ulaşmaya çalõştõğõ, nöropazarlamanõn ise
psiko-grafiksel katman sürecinin, tü-
keticinin duygu durumu ve davranõşsal
önemini vurguladõğõna işaret ediliyor.
Yöntemle, tüketicinin duygularõ “ger-
çek zamanlı” olarak öğrenilebiliyor.
Merkezi Londra’da bulunan uluslar-
arasõ “neuromarketing” araştõrma
grubu MINDLAB International’õn Tür-
kiye ortağõ SKG Nöroekonomi ve Nö-
ropazarlama Ar-Ge Ltd. Şti. Genel
Müdürü Yavuz Bayraktar, AA’nõn so-
rularõnõ yanõtlarken, insanlarõn “tüke-
tici”den “karar verici”ye dönüşmesi
gerektiğine inandõğõnõ ifade etti. Bay-
raktar, araştõrmalarõn her sektör, alan
için kullanõlabileceğinin altõnõ çizerken,
Türkiye’de henüz laboratuvarlarõnõ
kurmadõklarõnõ ancak talep olduğunda
İngiltere’den ekiplerinin, Türkiye’ye ge-
lerek deneyleri yaptõğõnõ belirtti.
DİYARBAKIR İLK SIRADA
69 ilin bütçesi
açık verdi
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Yõ-
lõn ilk dokuz ayõnda 81 ilden 69’unun büt-
çesi açõk verdi.
Maliye Bakanlõğõ’nõn verilerine göre,
2009 yõlõnõn Ocak-Eylül döneminde yalnõzca
12 il bütçe fazlasõ verdi. Bütçe açõğõ sõrala-
masõnda 1 milyar 561.5 milyon TL ile Di-
yarbakõr yine ilk sõrada yer alõrken, en çok
bütçe fazlasõnõ ise 57 milyar 323 milyon TL
ile İstanbul verdi.
En çok bütçe fazlasõ veren illerde bile ge-
çen yõlõn aynõ dönemine göre fazlanõn ge-
rilemesi dikkat çekti. Geçen yõl ekim ayõ iti-
barõyla 20 milyar 58 milyon TL bütçesi faz-
la veren Kocaeli, bu yõl aynõ dönemde 17
milyar 437 milyon TL fazla verdi. Söz ko-
nusu dönemde Bursa’nõn bütçe fazlasõnda
ise 18.8’lik bir azalma görüldü. İstanbul’un
bütçe fazlasõ yüzde 0.5 oranõnda gerilerken,
İzmir’in yüzde 8.9, Hatay’õn yüzde 54.4
azaldõ. 2009 yõlõ Ekim ayõ itibarõyla 10 mil-
yar TL’nin üzerinde bütçe fazlasõ veren An-
kara’nõn bütçe fazlasõnda ise geçen yõlõn ay-
nõ dönemine göre 14.4’lük artõş gözlendi.
Yurttaşa göre
kimse vergisini
ödemiyor
ANKARA (AA) - Vergi konusunda ya-
põlan bir araştõrma, Türkiye’de herkesin ver-
gisini tam olarak ödediğine dair inancõn ol-
madõğõnõ ortaya koydu.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölü-
münden Yardõmcõ Doçent Dr. Murat As-
lan ile araştõrma görevlisi Gamze Öz’ün ha-
zõrladõğõ araştõrmaya göre, “Türkiye’de
herkes vergisini tam olarak ödüyor
mu?” sorusuna katõlõmcõlarõn yüzde 98’i
“hayır” cevabõ verdi. Katõlõmcõlarõn yüz-
de 82.6’sõ vergi ödemenin “kutsal bir va-
tandaşlık görevi” olduğunu belirtirken, ver-
gilendirmenin ahlaki ve hukuki bir konu ol-
duğuna inananlarõn oranõ yüzde 80’i aştõ.
Yurttaşlar, ödenen vergilerin şeffaf bir şe-
kilde nerede kullanõldõğõnõn bilinmesinin
vergi bilincini arttõrdõğõnõ savunurken ka-
tõlõmcõlarõn yarõdan fazlasõ vergisini öde-
meyenlerin çeşitli cezalara çarptõrõlmasõnõn
ödemenin yaygõnlaştõrõlmasõ konusunda
olumlu sonuç vereceğini düşünüyor.
Türkiye doğrudan etkilenmez
Ekonomi Servisi - Uluslararasõ kredi dere-
celendirme kuruluşlarõ, Dubai’de ortaya çõkan
borç krizinin Türkiye’yi etkilemeyeceği görü-
şündeler. AA muhabirinin görüşlerini aldõğõ, ara-
larõnda JCR’nin de bulunduğu reyting kuru-
luşlarõnõn analistleri, Türk bankalarõnõn gerek ya-
bancõ ülkelerdeki varlõk ve ilişkileri, gerekse ma-
li bünyelerinin sağlamlõğõ nedeniyle, Dubai’de
ortaya çõkan krizin Türk mali sistemini etkile-
meyeceğini vurguladõlar.
Analistler, ekonominin resesyonda olmasõna
ve varlõk kalitesinde belirli oranda bozulma bek-
lentilerine rağmen Türk bankalarõnõn, güçlü ser-
maye yapõsõ ve kârlõlõk durumlarõnõn finansal
sağlõklarõnõ sürdürmekte yardõmcõ olacağõnõ
ifade ettiler. Türk bankalarõnõn “finansal güç-
lülük notlarının” kötü durumda olmadõğõna da
dikkat çeken analistler, Türkiye’deki bankala-
rõn notlarõnõn gözden geçirilmesinin genellikle
ulusal para cinsinden mevduat notlarõ ile ilgili
olduğunu, bu notlarõn devletin ve hissedarlarõn
destek sağlama isteklerini ve kabiliyetlerini de
içerdiğini kaydettiler.
Analistler, Türk bankalarõnõn, küresel çap-
ta kötüleşen koşullara dayanmada, Avru-
pa’daki diğer bankalardan daha iyi durum-
da olduğunu da vurguladõlar.
Türk bankalarõnõn, küresel kriz ortamõnda, risk
yönetiminde de başarõlõ olduklarõnõ, bu neden-
le, risk unsuru olabilecek dõş açõlõmlara girme-
diğini ifade eden analistler, Türk bankalarõnõn
konut kredisi yükümlülüklerinin az olmasõnõn
da dayanõklõlõkta etkili bir başka unsur olduğunu
kaydettiler. Türk bankalarõnõn toplam yüküm-
lülüklerinin sadece yüzde 7’sinin sendikasyon
yükümlülükleri olduğunu belirten analistler,
Türk bankalarõnõn dayanõklõlõğõnda, geçmişte-
ki finansal ve siyasi krizlerde aldõğõ önlemlerin
etki-
l i
o l -
duğu, ban-
kalarõn uluslar-
arasõ borçlanmalarõnõn
sõnõrlõ olmasõnõn da küre-
sel likiditedeki azalmanõn
yanõ sõra Körfez ülkelerin-
deki mali risklerden olum-
suz etkilenmesini önle-
diğini kaydettiler.
RİSK SIRALAMASINDA ‘NİSPETEN İYİYİZ’
Kredi derecelendirme kuruluşlarõnõn
analistlerine göre, Türk bankalarõnõn
gerek yabancõ ülkelerdeki varlõk ve
ilişkileri, gerekse mali bünyelerinin
sağlamlõğõ nedeniyle, Dubai’deki kriz
Türk mali sistemini etkilemez.
Uluslararasõ piyasalarda endişelere yol açan
Dubai’de borç krizi, Abu Dabi’nin “şartlı des-
tek” açõklamasõyla Türkiye’nin “risk primi
(CDS)” olarak da isimlendirilen sigorta prim-
leri gerilemeye başladõ. Analistler, Dubai’deki
krizin ardõndan, Yunanistan’õn risk priminin
yükselerek, Türkiye’yi geçtiğini vurguladõlar.
CDS oranõ, Türkiye riskinden korunmak için
ödenmesi gereken primi yansõtõyor. Türk tah-
villerini alan ve bu tahvilin geri ödenmesin-
den çekinen yatõrõmcõlar, buna karşõn bir “si-
gorta” satõn alõyorlar. Bunun için de her yõl
CDS oranõ kadar bir prim ödüyorlar.
Türkiye’nin borçlarõnõ ödememe olasõlõğõna
karşõ alõnan sigortaya ödenen sigorta primle-
rinin, mevcut kredi notunu da yansõttõğõ ifade
edildi. Türkiye, 5-10 yõl vadeli tahvillerde, yük-
selen piyasalarda nispeten daha
iyi bir risk primine sahip bulu-
nuyor. Ukrayna, Macaristan ve
Romanya gibi ülkelerde IMF
programlarõnõn bulunduğunu,
buna rağmen o ülkelerde fa-
izlerin yükseldiğini vurgula-
yan analistler, Türkiye’de ise
faizlerin bu denli yükselmedi-
ğine dikkat çekiyorlar.
Türkiye’nin sigorta pri-
mi şu anda, Yunanis-
tan, Macaristan, Rus-
ya ve birçok Doğu
Avrupa ülkesin-
den daha düşük
düzeyde.
Yenilenebilir enerjiye
2030’a kadar 10
trilyon dolar yatırım
ANKARA (AA) - İhracatõ Geliştirme ve Etüd
Merkezi (İGEME), dünyada yenilenebilir enerji (YE)
kaynaklarõna yatõrõmõn 2030 yõlõna kadar 10 trilyon
dolarõ bulacağõnõ kaydetti.
Türkiye’nin son yõllarda geliştirdiği enerji politi-
kasõnõn doğalgaza yönelik olmasõ, yenilenebilir
enerjilere yönelik desteklerin istenen düzeye çõk-
masõnõ engelliyor.
İGEME’nin “Yenilenebilir Enerjiler ve Tek-
nolojileri” araştõrmasõna göre, 2020 yõlõnda 400-500
milyar kilovat saat olarak öngörülen enerji gerek-
siniminin yalnõz 200 milyar kilovat saatini kendi kay-
naklarõndan üretebilecek olan Türkiye ise güneş, jeo-
termal ve rüzgârda önemli potansiyele sahip olma-
sõna rağmen, bu konuda hâlâ yeterli adõm atmõyor
ve fosil yakõtlara, dolayõsõyla ithalata bağõmlõlõk bü-
yük oranda devam ediyor.
Türkiye’nin son yõllarda geliştirdiği enerji politi-
kasõnõn doğalgaza yönelik olmasõnõn, yenilenebilir
enerjilere yönelik desteklerin istenen düzeye çõk-
masõnõ engellediği belirtiliyor. Jeotermal kaynak zen-
ginliği açõsõndan Türkiye dünya sõralamasõnda 5. sõ-
rada bulunuyor, jeotermal enerjiden elde edilen elek-
trik üretimi içerisinde Türkiye 14. sõrada, jeotermal
enerjinin doğrudan kullanõmõnda ise 7. sõrada bu-
lunuyor. Mevcut durumdaTürkiye, toplam potan-
siyelinin ancak yüzde 2.97’sini kullanõyor.
Dubai krizi yabancı sermayeyi ürküttü
Analistler, Dubai’deki
krizin, zaten çekingen
olan yabancı
sermayenin yükselen
piyasalara gitme
isteğini daha da
azaltacağı uyarısında
bulunuyor. Birleşik
Arap Emirlikleri’ni
(BAE) oluşturan
emirliklerden biri olan
Dubai’nin ağır borç
yükünü (yaklaşık 60
milyar dolar) erteleme
talebi, ikincil bir
finansal kriz
korkularını
canlandırmış ve Dubai
World şirketinin
borçlarını ödemeyi
erteleyeceği açıklaması,
ABD, Asya borsaları ve
Avrupa borsalarında
kayıplara yol açmış ve
birçok ülkenin risk
primi yükselmişti.