Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Yeni Ali Kemal’ler
Aramızda mı?
“Bugün bütün Anadolu Türkü, Kuvayı
Milliye’ye lanet etmekte ve Tanrı’dan imdat
beklemektedir. Kuvayı Milliye’den zulüm gören
bir sürü halk ise Yunan istilasını hiç de felaket
saymıyor ve ona katılıyor. Ona yardım etmekten
de çekinmiyor. Mustafa Kemal tarihte elbet bir
isim bırakacak. Fakat bu Profesör
Lombroso’nun inceleyip araştırdığı siyasal
mecnunlar arasında bir isim olacaktır.
Anadolu’daki direniş bir blöf, bu haydut
çetelerine hadlerini bildirmek de bir zarurettir.
Bunlar cezalandırılmalı ve temizlenmelidir.
Nitekim cezalandırılacak ve temizleneceklerdir.”
(Rıza Tevfik)
“İstedikleri kadar kafama vursunlar. Hangi
‘teşkilat’tan hangi ‘kahraman’ olurlarsa olsunlar
hayal kurmanın bu derecesine,
‘uydurmasyon’un bu biçimine ben
dayanamayıp, kuzum Mustafa sen deli misin,
diyeceğim.”
(Refik Halit)
“Mustafa Kemal ve arkadaşları çapulculuğun
tadını bir kez tatmışlardır. Bu lezzetten
kendilerini artık mahrum bırakamazlar.
Hedefleri, niyetleri belirlenmiştir. Hangi
hükümet zamanında olursa olsun çalmakla,
çırpmakla, soymakla yaşayabileceklerini
anlamışlardır. Hükümette olurlarsa resmen
çalarlar. Olmazlarsa dağa çıkıp eşkıyalık
yaparlar.”
(Refii Cevat Ulunay)
“Mustafa Kemal ve ‘hempaları’ Eskişehir’de
karargâhlarını kurmuşlar, Karabekir’ler,
Kazım’lar, Nurettin’ler, Fuat’lar, Selahattin’ler
sözde kolordularının başına geçip Yunanlılara
karşı büyük taarruza hazırlanıyorlarmış. Bu
çılgınca teşebbüsün acı sonucu ne olacaktır?
Size bir kelimeyle özetleyelim: İzmihlal. Gene
izmihlal, daima izmihlal. Çünkü Yunanistan’ın
orduları var, cephanesi var. Sonuçta İngiltere
gibi büyük bir yardımcısı var. Bizim serserilerin
ise yoksunlukları her bakımdan yürekler
acısıdır.”
(Ali Kemal)
Orhan Karaveli’nin yeni çıkan “Ali Kemal:
Belki de Bir Günah Keçisi’ adlı belgesel
kitabından aldım bu ilginç parçaları... Mütareke
yazarlarının o günlerde yazdıkları!.. Şu işe
bakın, günümüzde de buna benzer yazılar
çiziktirenler var! Atatürk’e sataşmalar, Türk
askerini suçlamalar, Cumhuriyet’in
değiştirilmesi çabaları!..
Bakın bu umutsuz çabanın öncülerinden
birinin, Taraf’ın patronu Ahmet Altan Bey’in
yıllar önce dedikleri!..
“Hiçbir komutan iyi bir insan değildir. Bir
kitlenin ölümü için emir veren biri iyi bir insan
olamaz. Bu bağlamda Mustafa Kemal de kötü
bir insandır.”
Altan Bey bu konuşmayı, Şehir Tiyatroları
Kültür Etkinlikleri Birimi tarafından düzenlenen
9. Gençlik Günleri’nde yapmış... Şeyh Sait
isyanını, Menemen olayını, Tunceli harekâtını,
buna benzer Cumhuriyet karşıtı eylemleri
Mustafa Kemal asker gücüyle ezmiş, bu
yüzden “kötü” bir insan!..
Savaşmayı bilmek, ülkeyi düşmandan
kurtarmak, hiçbir dış güce boyun eğmemek,
dövüşmeyi, kazanmayı başarmak, yurdunu
sevmek büyük bir suç oluyor!..
Ali Kemal’ler, Ulunay’lar, Refik Halit’ler, Rıza
Tevfik’ler ve onlar gibiler yüz ellilik olarak
yurttan kovulmuşlardı.
Günümüzün “mütareke yazarları”nı bilmem
nasıl bir sonuç bekliyor?
PENCERE
Tarikat Koalisyonu
ve Ulusal Koalisyon...
Hazreti Muhammet döneminde,
Müslümanlıkta tarikat yoktu; İslamda bu
marifet sonradan ortaya çıktı.
‘Tarik’ yol anlamına geliyor, sözüm ona yol
gösterici bir ‘şeyh’ ortaya çıkıyor, Müslümana
diyor ki:
- Ben Allah ile senin aranda
komisyoncuyum!.. Cennet’e gitmek istiyorsan
benim örgütüme gir!..
Peki, tarikata girmeyen Müslüman
Cehennem’e mi gidecek?..
Zamanla İslamda bir araba dolusu tarikat
oluştu...
Atatürk bunları yasaklamıştı, ama şimdi
ortalıkta tarikattan geçilmiyor, ülkemizde
bugün için en etkilisi ve geçerlisi
Nakşibendiliktir... İki meşhur şeyhinin adını
bilmeyen yoktur...
Kim bunlar?..
Mehmet Zahit Kotku ..
Ve Esat Coşan ..
Necmettin Erbakan, “Mehmet Zahit Kotku
Hoca Efendi”ye biat edenlerdendir...
Peki, “Fethullah Gülen Hoca Efendi”
nerede?..
Nakşiliğin Said-i Nursi kanadından
Nurculuğun bir yerinde...
Ya RTE nereden geliyor?..
Sorulur mu!.. Erbakan’ın tilmizi Erdoğan’ın
kimliği belli değil mi?..
Tarikatçılığın iyice dal budak saldığı
Türkiye’de bir de cemaatçilik mesleği gelişti...
Cemaat çok geniş yelpazeli bir sözcük;
‘İslam cemaati’ dediğiniz zaman dünyadaki
tüm Müslümanlar anlaşılır; ama bir camide
toplananlara da ‘cemaat’ denir..
Günümüzde, bir tarikata bağlı bulunmakla
birlikte, kendi tezgâhını kuranların çevresinde
toplananlar da ‘cemaat’ diye vurgulanıyor...
Sözgelimi:
“Fethullah Gülen Cemaati!..”
Bilmem dikkat ettiniz mi, ‘Hoca Efendi’ kimi
zaman ‘Hocaefendi’ diye bitişik yazılıyor...
Tarikatın başına ‘şeyh’ denir; cemaatin
başına da ‘Hocaefendi’ demek münasip
kaçıyor...
Ülkemizde tarikatçılık ve cemaatçilik öyle bir
palazlandı ki tutabilene aşkolsun!..
Çünkü eski tarikatların tasavvuf erbabı
sizlere ömür!.. Artık bu tezgâhta ticaret ve
siyaset var!..
Eskiden tarikat şeyhleri saf Müslümanı
Allah’a ulaşmak yolunda ‘itikâf’a çağırırdı,
şimdiki Hocaefendi’ler ‘iktidara’ ulaşmak
yolunda kullanıyor...
Bugün Türkiye’ye egemen tek parti olan
AKP tarikatlar ve cemaatler koalisyonudur...
Laik Türkiye Cumhuriyeti elden gitti gidiyor...
Deniyor ki:
- Dinci koalisyonun karşısında alternatif
olarak bir ‘ulusal koalisyon’ oluşturulamaz
mı?..
Kolay değil...
Dinci koalisyondaki şeyhler, hocaefendiler
politikayı ve stratejiyi laik kesimdekilerden çok
daha iyi biliyorlar; amaçta birleşebiliyorlar...
Bizim kesimde ise burnunun ucunu
göremeyen takımı ya da tayfası en
yakınındakilere saldırmayı bireysel doyumu
için bir marifet sayıyor...
(7 Nisan 2006 tarihli yazısı)
F
ransa Cumhurbaşkanõ Sar-
kozy’nin Türkiye’ye karşõ izle-
diği onur kõrõcõ, istiskal edici, kü-
çümseyici, hiçe sayõcõ, söylem,
tutum ve davranõşlarõ uzunca bir
süredir devam ediyor. Sarkozy, Türki-
ye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini en-
gellemeyi bir siyasi malzeme olarak kul-
lanõyor ve bu amaçla Türk-Fransõz ilişki-
lerini tehlikeye atmak hususunda en ufak
bir kaygõ dahi duymadan õsrarla Türk hal-
kõnõn duygularõnõ incitici beyanlarda bu-
lunuyor.
Esasõnda Sarkozy’nin bu tutumunun te-
melinde, Fransa’da Müslüman nüfusa
karşõ duyulan nefretle karõşõk õrkçõ duy-
gularõn siyasi amaçla istismarõ yatõyor.
Fransa’da, çoğunluğu Cezayirli, Tunuslu ve
Faslõ olan altõ milyona yakõn Fransõz uyruklu
Müslüman yaşõyor. Bu büyük kitlenin
Fransa’daki hayat şartlarõna intibak etme-
si için hiçbir ciddi çaba göstermemiş olan
Fransõz yöneticileri ve halkõn büyük ço-
ğunluğu, maruz kaldõklarõ ayrõmcõlõk, bas-
kõ ve dõşlanmõşlõğa karşõ tepkilerini zaman
zaman aşõrõ şiddetin de hâkim olduğu nü-
mayişlerle ortaya koyan Müslüman nüfusa
bağırlarındaki habis bir ur gibi bakı-
yorlar.
Fransõz kamuoyunun genellikle şöyle bir
düşünce tarzõnõ benimsediği algõlanõyor:
Fransa, tüm vatandaşlarõna eşitlik ve iler-
leme imkânõnõ sağlayan, demokratik, ileri
gelişmişlik düzeyinde bir ülkedir. Müslü-
man halkõn ise Fransa’ya intibak edeme-
mesinin yegâne nedeni, İslam dininin uy-
gar ve modern bir toplumun koşullarõna
uyum sağlayamamasõndan kaynaklanmak-
tadõr. Nitekim 60 milyon nüfuslu Fransa’nõn
hapishanelerindeki mahkûmlarõn yüzde
70’ini Müslümanlarõn oluşturmasõ da bu
gerçeğin çarpõcõ kanõtõdõr.
Böyle bir ortamda Fransõz politikacõsõ,
kayda değer bir oy tabanõ oluşturan kendi
Müslüman nüfusunu aşağõlamaktan çekin-
diği için, Fransõz halkõndaki İslama karşõ
derin antipati hissini Türkiye’ye saldõrarak
tatmin etme yoluna gitmekte ve Türkiye’nin
sõrtõndan oy avcõlõğõ yapmaktadõr. Nitekim,
Sarkozy, Türkiye’yi aşağõlamakta faşist
nitelikteki Ulusal Cephe Partisi lideri Le
Pen ile girdiği yarõşõ kazanarak, son AB Par-
lamentosu seçimlerinde normal olarak Le
Pen’e gitmesi gereken oylarõn büyük kõs-
mõnõ kendi partisine çekmiştir.
Durum böyle olmakla birlikte, Sar-
kozy’nin, Fransa’daki “Türk Mevsimi”
faaliyetleri çerçevesinde yapõlan sergi açõ-
lõmõ için Paris’e giden Cumhurbaşkanõ
Gül’e karşõ sõrf oy avcõlõğõ için kabalõk ve
saygõsõzlõk yapacağõ hatõra gelmezdi. “Türk
Mevsimi”, Fransa’nõn eski Cumhurbaşka-
nõ Jacques Chirac tarafõndan 2006 yõlõnda
kararlaştõrõlan ve Türkiye’nin Fransa’da da-
ha iyi tanõtõlmasõnõ öngören ve bir yõla ya-
kõn bir süre devam edecek çok sayõda kül-
türel etkinliği kapsõyor.
Sayõn Abdullah Gül, bu etkinlikleri baş-
latmak üzere Paris’te Grand Palais Müze-
si’ndeki “Bizans’tan İstanbul’a: İki Kı-
tanın Limanı” adlõ sergiyi açmak üzere re-
fikalarõyla birlikte Paris’e gittiler. Progra-
ma göre, serginin Fransa Cumhurbaşkanõ
Sarkozy ile birlikte açõlmasõ ve dolaşõlma-
sõ öngörülüyordu. Ancak, Cumhurbaşkanõ
Sarkozy, ülkemize karşõ alerjisini ortaya
koymak için sergi ziyaretini bir fõrsat ola-
rak değerlendirmiş ve Türkiye Cumhur-
başkanõ’na karşõ son derece nezaketsiz ve
kaba bir şekilde davranmõştõr.
Sarkozy, “kerhen” katõldõğõ sergi açõlõ-
şõnda Cumhurbaşkanõ Gül’ü ağzõnda sa-
kõz çiğneyerek karşõlamõştõr. Sakõz çiğne-
diğinin fark edilmesine de özen göstermiştir.
Muhteşem sanat eserleriyle dolu muazzam
sergide ilgisizliğini yansõtan tavõrlarla sa-
dece 12 dakika kalmõş ve ayrõlmõştõr. Çõkõşta
mutat olduğu üzere resmi deftere anlamlõ bir
şeyler yazmasõ ve imzalamasõ gerekiyor. Fa-
kat Sarkozy sinirlenmiş gibi gösterişli ha-
reketler yaparak, deftere hiçbir şey yaz-
mamõş sadece imzasõnõ atmõştõr.
Cumhurbaşkanı Gül’e karşı
bilinçli kabalıklar
Olaydan kõsa süre sonra Paris’e yaptõğõ-
mõz ziyaretten hemen önce “Le Monde”
gazetesinde, Sayõn Abdullah Gül’e gerek-
li üst düzey protokolün uygulanmasõndan
sarfõnazar edildiği yolunda bir haber oku-
muştuk. Ancak, Sarkozy’nin yaptõğõ küs-
tahlõk konusunda bilgimiz yoktu. Lakin, Pa-
ris’e gidince olayõn yukarda belirttiğim ay-
rõntõlarõnõ gazeteci ve resmi şahõslar da da-
hil birçok kişiden öğrendik. Ayrõca, yap-
tõğõmõz araştõrma, olaylarõn tüm çõplaklõğõyla
Türk medyasõnõn küçük de olsa bir bölümü
tarafõndan yansõtõldõğõ gibi, kameralarla
da tespit edildiğini ortaya koydu.
Sayõn Cumhurbaşkanõ’nõn Paris ziyare-
ti sõrasõnda bilinçli olarak yapõlan başka ka-
balõklar ve nezaketsizlikler de var. Örneğin,
Fransa Uluslararasõ İlişkiler Enstitüsü ta-
rafõndan Sayõn Gül’e verilen yemeğe hiç-
bir Fransõz bakanõn katõlmamõş olmasõ,
açõk bir saygõsõzlõk ve bilinçli bir küçüm-
seme jestidir. Kõrmõzõ beyaz renklerle
õşõklandõrõlan Eyfel Kulesi’ne ay yõldõzõn
resmedilmemesi de, İslamõn sembolü ola-
rak görülen hilal ve yõldõza karşõ duyulan
tepkinin yanõnda “Türk Mevsimi” etkin-
liklerinin “kerhen” yapõldõğõnõn bir ni-
şanesidir.
AKP Hükümeti hakarete
davetiye çıkarıyor
Ağzõnda çiklet çiğneyerek Türkiye Cum-
hurbaşkanõ’nõ aklõnca küçük düşürmeye
yeltenen Sarkozy, esasõnda adabõ muaşeret
kaidelerine saygõsõzlõğõ ve terbiye nok-
sanlõğõyla, hem Fransa Cumhurbaşkanlõğõ
makamõnõ, hem de Fransa’yõ küçük dü-
şürmüştür.
Bu olaylar Fransa gibi bir devlete yakõş-
mõyor. Ancak, bu olayda görülmesi gere-
ken bir gerçek daha var. Bu da, Türk hü-
kümetinin Sarkozy’nin uzunca bir süredir
devam eden bu davranõşlarõna karşõ pasif
kalmõş olmasõ -tabir caizse- onlarõ yalayõp
yutmasõdõr. Eğer Türkiye, zamanõnda bir ta-
võr koyabilseydi, Cumhurbaşkanõ Gül böy-
le yakõşõksõz durumlarla karşõlaşmazdõ. Bu
hususta en hassas olmasõ gereken kişi kuş-
kusuz Dõşişleri Bakanõ Davutoğlu’dur. Ne
var ki Sayõn Davutoğlu, Türkiye Cum-
hurbaşkanõ’na reva görülen bu hakaretamiz
muameleyi protesto etme yerine, olaydan
hemen sonra, hiçbir şey olmamõş gibi ko-
şa koşa Paris’e gitmiştir.
Davutoğlu’nun bu davranõşõ, anayasamõza
göre Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şe-
refini koruyan ve Türk milletini temsil
eden Cumhurbaşkanõ Gül’e karşõ yapõlan
hakaret ve küstahlõğõ onaylamaktan başka
hangi anlama gelebilir? Davutoğlu’nun bu
konudaki umursamazlõğõ hayret vericidir.
Dõşişleri Bakanlõğõ bütçesinin ele alõndõ-
ğõ TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda
geçen hafta yaptõğõm konuşmada yukarda
belirttiğim hususlarõ açõkladõktan sonra,
Sayõn Davutoğlu’na şu sorularõ yönelttim:
“Paris’e gitmemeniz ve Cumhurbaşka-
nı Gül’e karşı yapılan ağır saygısızlığın
yakışık almadığını dile getirerek bir ta-
vır koymanız gerekirdi. Ne için gittiniz?
Teşekkür etmek için mi? Yoksa Fran-
sızlardan hesap mı sordunuz? Bu uya-
rılarımdan sonra ne yapmayı düşünü-
yorsunuz?”
Davutoğlu bu sorularõmõ yanõtlayamadõ...
Bu tutumuyla Fransa’ya verdiği mesaj,
“Türk hükümetine karşı sıfır bedelli
politika uygulayabilirsiniz”dir. Bu da,
“Türk hükümetinden karşılık ve tepki
görmeden ona her istediğiniz hakarette
bulunabilirsiniz” anlamõna gelir. Her ha-
lükârda, Davutoğlu’nun sergilediği bu tes-
limiyetçi ve edilgen tutumun, Sarkozy’nin
Türkiye’ye karşõ giderek daha da pervasõz
hareket etmesine davetiye çõkartmaktan
başka bir şey olmadõğõ görülecektir.
Sarkozy’nin Gül’e Ağõr Saygõsõzlõğõ
Şükrü M. ELEKDAĞ CHP İstanbul Milletvekili
Ağzõnda çiklet çiğneyerek karşõladõğõ Türkiye Cumhurbaşkanõ’nõ aklõnca
aşağõlamaya yeltenen Sarkozy, esasõnda adabõ muaşeret kaidelerine
saygõsõzlõğõ ve küstahlõğõyla hem Fransa Cumhurbaşkanlõğõ makamõnõ, hem
de Fransa’yõ küçük düşürmüştür.
Ö
nce Atatürkçülüktü he-
def… Şimdi ise 68 dö-
nemi İlerici Gençlik Ha-
reketi… Atatürkçülük; Ata-
türk’ün kendi deyimi ile “tam
bağımsızlık ve özgürlük ka-
rakterini” taşõr. Siyasal ve
sosyal olarak ilerici ve laik de-
ğerlerle donanmõştõr. 68 döne-
mi ilerici hareketi ise sömürü-
nün ortadan kalktõğõ, sol siya-
sal ve toplumcu bir ekonomik
sistem istemine dayanõr. Ama
meşalesi tam bağõmsõzlõk ve
gerçek demokrasidir…
Bu iki dönemin hedef yapõl-
masõnõn bir nedeni, siyasal ola-
rak; bağımsızlığın yitirildiği bir
globalleşme, yasaklar ayõbõndan
arõnmamõş bir demokrasi, çõ-
kara ve kazanca yönelik bir öz-
gürlük, ekonomik olarak; in-
sani olmayan toplumsal özden
uzak bireyci ve çõkarcõ bir ya-
şam anlayõşõnõn toplumda yer-
leşmesi özlemidir.
Diğer bir neden ise bu tesli-
miyetçi ve bireyci özleme kar-
şõn, her iki dönem anlayõş de-
ğerlerinin Türk tarihinde yurt-
severliğin somutlaştõğõ birer
onur anõtlarõ olarak halen in-
sanlarõmõza yön verdiklerini
görmeleridir.
Sonuç olarak kendimizi ara-
dõğõmõzda onur duyacağõmõz
ve bir atardamar gibi tarihimi-
zi ve geleceğimizi besleyen bu
saygõn değerler zenginliğini
söküp atarak ulusumuzu köksüz
bir ağaca benzetmektir isteni-
len.
1968 inancõnõn özünde insa-
nõn toplumsallaşmasõ vardõ…
Bu bireysel olarak ülkemiz ve
insanlõğõn sorunlarõ ile hem
düşünce hem eylem olarak öz-
deşleşmek demektir… Yaşam
bakõşõ toplumculuğa uygun ola-
rak teke tek düzeyde dostluk,
arkadaşlõk, özveri, paylaşõm, ül-
ke düzeyinde tam bağõmsõzlõk
ve gerçek demokrasi, evrensel
düzeyde kardeşlik, barõş ve
sevgi…
Bu saygõn değerlerle donan-
dõk 1968’de… Halen bu saygõn
değerlerin doğruluğunu yaşõ-
yoruz onurluca… Hele 12 Ey-
lül faşizminin ülkemiz insanlarõ
üzerinde yaptõğõ tahribatõ ve ye-
ni dünya düzeni adõ altõnda
kurulmaya çalõşõlan aslõnda
hem bizim gibi ülkeleri sö-
mürme hem de insanlarõmõzõ
yozlaştõrma ve yalnõzlaştõrma
politikasõnõ gördükten sonra…
İnsanlarõmõzõn getirildiği nok-
ta… Yeni yaşam biçimi… Ar-
tõk her ilişkinin temeli olan çõ-
kar, çõkar, çõkar… Ne olursa
hep bana anlayõşõ… Hedef gös-
terilen bireycilik çukuru, ayak-
lar altõna alõnan yüzyõllarõn bi-
rikimi insani değerler… Cüce-
leşen koca koca adamlar… Çõ-
kar uğruna dönenler ve insan
olarak bitenler… Şimdi düşü-
nüyorum da şu kõsa yaşam sü-
recinde kişinin insanileşmesi
bakõmõndan ciddi bir kazanç 68
dönemini yaşamak.
Bireysel dürtülerin en yo-
ğun olduğu daha 18’inde,
20’sinde birer delikanlõ iken yü-
reğimiz, beynimiz Uzak As-
ya’da, Ortadoğu’da, Güney
Amerika’da ve Afrika’daki in-
sanlarõn sorunlarõ için çalõş-
tõ… Onlarõn sevinci ile sevin-
dik, üzüntüleri ile üzüldük…
Hem ülkemizin hem de diğer
ülkelerin bağõmsõzlõk ve öz-
gürlük şarkõlarõnõ söyledik
hep… Kimseyi dinine, õrkõna,
rengine, mezhebine göre ayõr-
madõk… Sadece sömürüyü,
baskõyõ, savaşõ lanetledik… İs-
tedik ki insan insanõ sömür-
mesin… Sömürmesinler ülke-
mizi…
Saygõn ozanõmõz Nâzım Hik-
met’in belirttiği gibi “Yaşa-
mak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçe-
sine” olsun istedik… Bunun
için katledildik, işkenceler gör-
dük, cezaevlerine girdik onur-
luca… Ama yaşamadõk kendi-
mizi, gençliğimizi, mesleğimi-
zi, inancõmõzõn aracõ yaptõk da;
şu köşeye de bir şey atalõm de-
medik… Ama attõk bir köşeye
yüreğimizi halkõmõzõn mutlu-
luğu ve ülkemizin bağõmsõzlõ-
ğõ uğruna…
Bu inançla, kimliğimizi sor-
guladõk… Kendimizi yakaladõk
ve halkõmõza ulaştõk… Hak-
sõzlõğa başkaldõrdõk… Kurtuluş
Savaşõ ile başlayan onurlu bir
anti-emperyalist başkaldõrõ ge-
leneğimizi toplumcu inançla
güçlendirdik… Demokrasinin
gelişimine laikliğin güçlenme-
sine, insan haklarõnõn yaygõn-
laşmasõna öncülük eden dü-
şünce ve eylem neferleriyiz…
Halk kültürünün tarihi geli-
şimi ile beraber tekrar fiili iz-
lenmenin öncüleriyiz… Biz
Şeyh Bedrettin’iz, biz Yu-
nus’uz, biz Köroğlu’yuz, biz
Pir Sultan’õz, biz Mustafa
Kemal’iz, biz Nâzım Hik-
met’iz, biz Yılmaz Güney’iz,
biz Ruhi Su’yuz, biz Deniz
Gezmiş’iz, biz Taylan Öz-
gür’üz, biz Uğur Mum-
cu’yuz… Bir bağõmsõzlõk uğ-
runa Dumlupõnar’da, Sakar-
ya’da, Çanakkale’de, devrim
uğruna idam sehpalarõnda, Nur-
hak’ta, Kõzõldere’de özgürlük
ve eşitlik uğruna, 12 Mart ve 12
Eylül askeri cuntanõn işkence
merkezi zindanlarõnda, laiklik
uğruna Menemen’de, Sõvas’ta
ölenleriz… Biz Anadolu’nun
tarihi geleceğinin sahibiyiz.
Siz kimsiniz?.. Kiminlesiniz?..
Kimdensiniz?..
68’lilik Onuru...
Av. Sedat VURAL Ankara Barosu
SAYFA CUMHURİYET 26 KASIM 2009 PERŞEMBE
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Onlarõ Tanõrsõnõz
O
nlar için dilimizde yeni yeni söz-
cükler, kavramlar türetilmiştir.
“Yanaşma, yalaka, yurtsevmez,
liboş, tetikçi, iliştirili gazeteci” vb.
Sakallõ-sakalsõz tontonlardõr. Yüzlerini ez-
berlemişsinizdir. Açõk oturumlara daha
çok onlar çağrõlõdõrlar. Aralarõnda bir de
oturumlarõn “vazgeçilmezi” ciyak ciyak
öten sarõşõn bülbülleri vardõr.
Oturuma katõlan yurtsever, namuslu,
gerçek gazetecilere saldõrõr dururlar.
Kiminin adlarõnõn önünde Prof. sanõ var-
dõr. “Atatürk diktatördü” derler, “De-
mokrasiyi niye getirmedi” gibi ahmak-
ça sözler ederler.
İndirin maskelerini, kimilerinin altõn-
dan dönek baba portreleri çõkar.
Avrupa’ya, AB toplantõlarõna konuşmacõ
olarak davet edilirler. Mustafa Kemal’in la-
ik Cumhuriyetine ne denli saldõrõrlarsa, cep-
lerine konan zarflar o denli şişkin olur.
Demokrasi âşõğõdõrlar(!). Bir meslek-
taşlarõ, ne ile suçlandõğõnõ bilmeden 9 ay-
dõr içerdedir, çõtlarõ çõkmaz.
“Oh olsun” diyecek kadar alçalmõşlar-
dõr. Amerikancõdõrlar. Irak’ta öldürülen
1.5 milyon insan onlarõ õrgalamaz!
AB kapõsõna bağlanmõş, içeri alõnmayan
ve alõnmayacak olan bir ülkenin örselenen
onuru karşõsõnda duyarsõzdõrlar.
Dönektirler aile boyu. Kara Kemal
bunlarõn yanõnda masum kalõr.
Metin DEMİRTAŞ