22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 3 EKİM 2009 CUMARTESİ 18 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 3 Ekim GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Zam Çözüm Değil Ekonomimizi yönetenler, bunalım içinde geçen 2009’daki yüksek harcamalar nedeniyle hızla yük- selmiş bulunan bütçe açıklarını kapatabilmenin yol- larını aramaya ve bunun için de vergiler ile devletçe tespit edilen fiyatları artırmaya başlamışlardır. Bunalım içinde devlet bütçesi açığı kapatmanın devlet har- camalarını kısarak yapılmasının büyük zorlukları vardır. Uygulanan ekonomi politikalarından ve biraz da bunalımdan kaynaklanan önceki dönemlerin yüksek hazine harcamalarının, er/geç yüksek bütçe açıkları yaratacağı bilinmekteydi. Ancak bunalımdan etkilenen tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de bunalımla savaşımın başka yolları bulunamamıştı. Bu konuda önlem almamak, enflasyonun hızlanma- sı tehlikesini yeniden yaratacaktı. Geçen haftaki yazımızda özetlenmiş olan üç yıllık ekonomik programla ilgili rakamlar, 2009’da merkezi devlet bütçesi açığının çok artacağını ve devlet ge- lirlerinin yüzde 25’ine, vergi gelirlerinin yüzde 31’ine ve Milli Gelir’in (GSYH) yüzde 6.6’sına yükseleceği- ni varsaymaktadır. Bütçe açığının bu yükselişten son- ra, 2010’dan 2012’ye kadar, sırasıyla, her yılın Milli Gelir’inin yüzde 4.9’una, yüzde 4.0’ına ve yüzde 3.2’si- ne düşürüleceği programlanmıştır. Anlaşılan, üç yıl içinde bu hedeflere ulaşabilmek için, vergi gelirleri- nin ve devletçe tespit edilen fiyatların hızla artırıl- masının kaçınılmaz olacağına inanılmaktadır. Ekonomi tarihimiz, ekonomimizi yönetenlerin, yüksek enflasyonlardan korunmak için çoğu zaman devlet fiyatlarını ve vergileri artırmaktan sakındıkla- rını ve sonunda ekonominin şiddetli bunalımlara gir- mesine neden olduklarını göstermektedir. 1950’den beri girilen yedi büyük ve yaklaşık 20 küçük ekono- mik bunalımda yapılan ekonomi politikası yanlışla- rından alınacak dersler çoktur. Şimdi zam kararları alınırken aynı yanlışların yapılmasını önleyebilmeliyiz. Çünkü her toplum gibi bizim de vergi, fiyat ve borç verme gücümüzün sınırları vardır. Bu sınırlar kişile- rin ve ailelerin gelir düzeyleri, satın alma güçleri ve tüketim alışkanlıkları ile belirlenebilir ve ancak uzun sürelerde yavaş yavaş artırılabilirler. Halkın satın al- ma gücü, program öngörülerine göre 2009’da art- mayacak, aksine en az yüzde 6 oranında azalmış ola- caktır. Üç yıllık ekonomik program, üretimin önü- müzdeki üç yılda ancak, sırasıyla, yüzde 3.5, yüzde 4.0 ve yüzde 5.0 oranında artabileceğini öngör- mektedir. İlk iki yılın büyümesi, 2009’daki küçülme- yi ancak karşılayabilecek, ancak üçüncü yılda eko- nomi büyük bunalımın zararlarından kurtulabilecek ve uzun vadeli büyümesine yeniden başlayabilecektir. Nitekim bunalımdan çıkmanın güç olacağını düşü- nen üç yıllık ekonomik programın yapımcıları da, iş- sizlik oranındaki düzelmenin gecikeceğini ve ancak 2012’de yüzde 13.3 oranına gerileyebileceğini prog- ramlamışlardır. Bu öngörüler, önümüzdeki üç yılda halkımızın vergi ve fiyat ödeme gücünün fazla art- mayacağını göstermektedir. Çok gerilere gitmeye gerek yoktur; son 10 yıl bo- yunca, Milli Gelirimizin oranları olarak, devletin ver- gi gelirleri toplamının yüzde 17-18 arasında, toplam devlet gelirlerinin yüzde 22-24, toplam devlet gi- derlerinin de yüzde 23-30 aralığında dolaştığı, hat- ta toplam devlet gelirlerinin, 2000 yılındaki yüzde 30.8’lik düzeyinden 2008’de yüzde 23.1’e düştüğü görülmektedir. Bu rakamlar, bu 10 yıl boyunca, hal- kın devlete fiyat ve vergi ödeme gücünün fazla de- ğişmediği biçiminde yorumlanabilecektir. Bana göre çözüm, devletin mal ve hizmetlerinin hal- ka mümkün olan en düşük maliyetle sunulmasının sağ- lanmasındadır. Devlet harcamalarını hızla artırmaktan her zaman kaçınmalı ve zorunlu artışların kaçınılmaz olduğu konusundaki gerekçeler haklı olmalıdır. Bu dönemde, devlet fiyatları ile vergi zamlarının dü- şük tutulması, halkın tasarruflarıyla karşılanamaya- cak büyük ve verimi düşük yatırım projelerinin erte- lenmesi, diğerlerinin de uzun vadeli planlarla önce- lik sırasına konması zorunluluğu vardır. Halkın ödeme gücünün devletçe vergi ve devlet fi- yatı ödemeye gereğinden fazla zorlanması, kayıt dı- şı işlemlerin artması, birçok işletmenin kapanması, işsizliğin dayanılmaz sınırları zorlaması demektir. Bu tür zorlamaların geçmişte önemli sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlar yaratması önlenememiştir. [email protected] [email protected] İnsanın ağzından çıkanı kulağının duyması gerek. CHP’ye küsüp soluğu AKP’de alan Ertuğrul Günay, işi, Atatürk ile Recep Tayyip Erdoğan’ı kıyaslamaya kadar götürdü: “Yüzyılın başında Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetle büyük devrim yaptıysa şimdi de biz AKP eliyle millete sırtımızı dayayarak bir demokrasi devrimi, bir bütünlük devrimi yapmaya çalışıyoruz.” Ne yaptıkları ortada. Kısaca, “karşıdevrim” diyoruz biz buna. Sanduka Birkaçı dışında işçi sendi- kalarının çoğunu ele geçirdiler. Konfederasyonlar deseniz, ay- nısı... Ama, yetmiyor. Muhalefet eden kalmamalı! Recep Tayyip Erdoğan’ın şu söylediklerinin üzerinden bir yıl geçmedi: “Öyle sendikalar görüyorum ki ben, bazen bakıyorsunuz, he- men bir grev ilan ediyorlar, ondan sonra 1 ay maaş öde- yemiyorlar. İkinci aya taham- mülleri yok. Hele hele kayna- ğından işçinin parası kesilme- se sendikalar belki de kaynak bulamayacaklar.” Reform sevdalısı Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, bu söz- leri ikiletmedi. İşçi konfede- rasyonlarının yöneticilerini ge- çen günlerde çağırdı ve sen- dikalara kaynağından üye ai- datı kesilmesine ilişkin yasa maddesini kaldıracaklarını açık- ladı. Sendikacılar da kendisini kuzu kuzu dinledi. Gazeteciler olmasa, bu gelişmeden kim- senin haberi olmayacaktı... Hoş, duydu da ne olacak? Sendikalar olmuş sanduka. İçindekiler ölü kadar suskun. Sürü Geçenlerde toprağa ve- rilen Abdülhamit’in to- runu Ertuğrul Osman Osmanoğlu’nu kimi televizyon kanallarındaki söyleşilerinden tanıdık. Beyefendi bir insandı, iz- lediğimiz kadarıyla Cum- huriyete ve onun kaza- nımlarına yönelik kötü bir sözü de olmadı. Hatta tersini yaptı, saygı duy- duğunu açıkladı. Cenazesini gericilik ey- lemine dönüştüren ve 1923’ten bu yana özgür olan yurttaşların başına bir “efendi” oturtmak iste- yen sürüdekilere hiç ben- zemiyordu. Yorumsuz Fıkra, dostumuz Ser- dar Şahinkaya’dan, ida- reimaslahatçılar için: Papaz, ölmek üzere olan adamın üzerine eğilir: “Öte tarafa uçmak üze- resin, şeytanı ve onun kö- tülüklerini lanetle.” Adamdan ses çıkmaz. Papaz sabırlıdır: “Ölmeden önce şeytanı ve onun kötülüklerini la- netle.” Yine ses yok. Papaz sinirlenmiştir, ses tonunu yükseltir: “Evladım, neden şeyta- nı ve kötülüklerini lanetle- miyorsun?” Adam, yattığı yerden hafifçe doğrulur: “Kusura bakma peder, nereye gideceğimi bilme- den kimse hakkında yorum yapmak istemiyorum.” Açılım bahanesiyle Türkiye’de Kürt dilinin sürekli baskılandığı aklımıza bir kez daha, bir kez daha sokuluyor adeta. Oysa, gerçek yaşamda durum çok farklı. Şöyle ki: 1990’lı yıllardan bu yana Türkiye’de, Kürt dili ile yayımlanan dergi ve gazeteler arasında Welat, Welatê Me, Azadiya Welat, Nûbihar, Jiyana Rewşen, War, Govend, Pêlin, Gulistan, Kevan, Vesat ve Tîroj öne çıkıyor. Geçen temmuz ayında yapılan bir araştırmaya göre; yerel dergilerin dışında Türkiye çapında 4 bin tirajlı Nûbihar ile birlikte W, Tîroj, Çirûsk ve Zend dergileri yayımını sürdürüyor. Dini çizgideki Nûbihar, 15 yıldır çıkıyor. Edebiyat dergisi olan Tîroj iki ayda bir Türkçe ve Kürtçe yayımlanıyor ve 3 bine yakın okuyucuya ulaşıyor. W, Diyarbakır’da yayımlanıyor, son sayısının baskı adedi 1500. Yazın ve düşünce dergisi olan Çirûsk de Diyarbakır’da hazırlanıp basılıyor. Dört ayda bir yayımlanan derginin ortalama tirajı 700. Belirli tarih düzeni içinde yayımlanmayan Zend, İstanbul Kürt Enstitüsü tarafından hazırlanıyor. Ayrıca Nûbihar, Avesta, Pêrî, Aram, Sî, Doz, Belkî, Lîs, Deng gibi yayınevleri Kürtçe kitaplar basıyor. Bunlar arasında Kürtçe dil bilgisi kitapları ile sözlükler de bulunuyor. Aynı yayınevleri, Latin alfabesi dışında “eski Kürtçe” adı altında Arap alfabesi ile de yayın yapabiliyor. Günlük siyasi gazete Azadiya Welat ise Diyarbakır’da yayımlanıyor. Azadiya Welat’ın yine günlük servis yapan bir bilgisunar sitesi de bulunuyor. Daha ne olsun? Kürtçe dergi ve gazeteler Avrupa’nın En Obez Ülkesi Olmaya Doğru… SADIK ÇELİK Obezitenin salgın gibi yayıl- ması Avrupa’nın neredeyse en obez ülkesi olmamıza yol açtı. Yapılan çeşitli araştırma- lar, obezitenin Türkiye için cid- di sorun haline geldiğini gös- teriyor. Öyle ki 30 yaş üzerindeki ka- dınların yüzde 21’inin, erkek- lerin ise yüzde 43’ünün obez olduğunu; ülkemiz nüfusunun ise yüzde 20- 25’inin (yaklaşık 15 milyon kişinin) açık ifade ile obez olduğunu bu araştırma- lar ürkütücü bir biçimde orta- ya koyuyor. Dünya Sağlık Ör- gütü, dünyada 400 milyonun üzerinde obez bulunduğunu, bu sayının 2015 yılına kadar şayet tedbir alınmazsa 700 milyonu aşacağını da bildiriyor. Durum ülkemiz ve dünyamız açısından pek de iç açıcı gö- zükmüyor, karamsar bir du- rumla karşı karşıyayız. Obezite, tanım olarak, insan vücudunda yağ hücrelerinde depolanan doğal enerji re- zervlerinin ciddi risk oluştura- cak düzeyde artmasıdır. İn- sanlarda vücut fazlalığının de- ğerlendirilmesi için en yaygın kabul edilmiş parametre vücut kitle endeksidir; halk dilinde vücut ağırlığının boya oranı olarak ifade edilir. Midede başlayan, sırasıyla vücudun bütün organlarını ele geçiren, beyinsel fonksiyonla- rımıza kadar insan vücudunu etkisine alabilen obezite kalp, diyabet, hipertansiyon, uyku apnesi, eklem hastalıkları, saf- ra kesesi, pankreas hastalıkları, Alzheimer, psikiyatrik bozuk- luklar, depresyon, sosyal prob- lemler ve kansere varana ka- dar daha birçok hastalığa ve rahatsızlığa sebep olmakta- dır. Sebep olduğu bu büyük sağlık riskleri nedeni ile gerek bireylere gerekse toplumlara büyük bedeller ödetmektedir. Avrupa’nın en obez ülkesi ol- maya doğru kararlı adımlarla yürüyen Türkiye, obezite ile sa- vaşta ne yapıyor? Sağlık Bakanlığı geçen sene “Türkiye Obeziteyle Mücade- le Programı ve Ulusal Eylem Planı Taslağı”nı hazırladığını açıklamıştı. Açıklanan planın ana hatları ise şunlardı: Ulusal boyutta bir “Obezite ile Mü- cadele Danışma Kurulu” oluş- turulacak; ülke genelinde okul ve işyerlerinde sağlıklı besin- lere erişim imkânlarının sağ- lanmasına yönelik gerekli ya- sal düzenlemeler yapılacak; toplumun sağlıklı beslenmesi için temel besinlerin yanı sıra, lif içeriği yüksek buğday, çav- dar ve yulaf unlarından üreti- len ekmek çeşitlerinin KDV’le- ri azaltılacak; yaş, cinsiyet, bölge ve sosyoekonomik dü- zeye göre kilo ve obezite sık- lığı belirlenecek; 2010 yılına ka- dar toplum genelinde obezite ve sağlık riskleri konusunda farkındalık yaratılması için ça- lışılacak; topluma sağlıklı, ge- leneksel gıdalarla beslenme ve düzenli fiziksel aktivite alış- kanlığının kazandırılması; top- lumda obezite riskinin azaltıl- ması için ülke genelinde “Bes- lenme Başöğretmeni” statü- sünün oluşturulması; 2012’ye kadar okullardaki fiziksel akti- vite imkânları yüzde 50 arttırı- larak beslenme hizmetlerinde yüzde 80 oranında standardi- zasyon sağlanması; beden eğitimi derslerinin süresinin arttırılması; çocukluk ve er- genlik döneminde sıkça tüke- tilen, obezite açısından risk oluşturan yiyecek/içeceklerin okul ve dershanelerdeki tüke- timi sınırlandırılacak; sosyo- ekonomik düzeyi düşük böl- gelerde ücretsiz taze sebze- meyve ve süt dağıtılması; ça- lışanlara yönelik önlemler çer- çevesinde, 500’den fazla ça- lışanı olan işyerlerine spor merkezi kurulması, buralarda uzmanlarca eğitim programları yürütülmesi planlanmıştı. Bunların yanı sıra, gıdalara yönelik düzenlemeler kapsa- mında, tüketicilerin sağlıklı be- sin seçimine yönlendirilmesi amacıyla uluslararası yakla- şımlar dikkate alınarak yağ, şe- ker, enerji miktarı düşük gıda ve içeceklerin diğer ürünlerden ayırt edilebilmesi için etiket- lerde özel renkli işaretler (tra- fik lambası sistemi gibi) bu- lundurulmasına geçilecekti. Yine 2012 yılına kadar reklam ve tanıtıcı faaliyetlerle ilgili ya- sal düzenlemeler güncellene- cek, çocuklara yönelik rek- lamlarda istismar önlenecek, toplumu yanıltıcı ve bilimsel ka- nıta dayalı olmayan haberler yayımlanmayacaktı. Bunların ne kadarı gerçek- leştirildi bilemiyoruz; bildiğimiz henüz somut bir adım atıla- madı ya da yapılanlar iyi du- yurulamadı. Her iki durumda da konuya yeterince önem verilmediği ortada. Bugün dün- yanın süper gücü ABD’nin karşısında çaresiz kaldığı obe- zite belasını hafife almak çok büyük bir hata olur. Obezite gerek bireye gerekse topluma verdiği zarar açısından siga- radan hiç de aşağı kalma- maktadır, en az onun kadar yaygın ve uygulamada etkili bir kampanyayla mücadele ge- rekmektedir. Devletin “obezite ile müca- dele planı” bunlar gibi kökten, ulusal çözümlere muhtaçtır. Bu uygulamalar elbette ki ilk başta tıpkı sigarada olduğu gi- bi bazı üretici gruplarının güç- lü lobisi ile karşı karşıya kala- caktır, ancak hiçbir ticari gru- bun menfaati, çıkarı toplumsal sağlığımızın ve bunun doğu- racağı maddi ve manevi be- dellerin önünde tutulamaz. UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] Açıl susam açıl TİSK’in son aylık ekonomik bülteninden: “Eylül, hükümetin krize ve gelecek üç yıla ilişkin yaklaşımını içeren belgelerin açıklandığı bir ay olmuştur. Yine bu ay içinde açıklanan 2009 yılı ikinci çeyrek GSYH rakamları ile ülkemizin 2008 son çeyreğinden, 2009’un ilk iki çeyreğine, üç çeyrek üst üste küçülerek resesyona girdiği kesinleşmiştir. 2009’un ikinci üç aylık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre sabit fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasıla yüzde 7’lik azalışla 23.513 milyon TL düzeyine gerilemiştir. Cari fiyatlarla dolar cinsinden ekonomideki küçülme oranı yüzde 22.9 olurken GSYH’de II. çeyrekte 145.630 milyon dolar düzeyinde kalmıştır. Açıklanan büyüme verileri Türkiye ekonomisinde krizin derinleşmeye devam ettiğini göstermektedir. Her ne kadar ilk çeyrek revize edilmiş büyüme oranına (yüzde -14.3) göre yüzde 7’lik küçülme bir iyileşme gibi görünse de aynı dönemde Fransa, Almanya ve Japonya’nın küçük oranlarla da olsa pozitif büyümeyi yakalamış olması, krizin Türkiye’yi ağır bir biçimde etkilediğini göstermektedir.” TİSK anlayamamış meseleyi: Türkiye -kırk bir kere maşallah- küçüle küçüle açılıyor. Devrimci Günay [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kanuni Sultan Süleyman’õn son seferi ve savaşõ olan Macar kenti. 2/ Arap abecesinin ilk harfi... Bir işe gönlü olma. 3/ Trabzon ilinde bir yayla... Üye. 4/ Güreşte bir oyun. 5/ Bir kişinin ya da toplumun yaşa- mõndaki yüce bir olayõ anmak üzere yazõ- lan lirik şiir türü... Sõkõn- tõ verme, üzme... Sod- yum elementinin simge- si. 6/ Giysilerde, omuz- larõn dik durmasõnõ sağ- lamak amacõyla konulan parça... Dünya edebiyat- çõlarõnõ bir araya getir- meyi amaçlayan kurulu- şun simgesi. 7/ Karõşõk renkli... Bir tür taze ve tuzsuz beyaz peynir. 8/ Bir spor dalõ. 9/ Eskimolarõn kendilerine verdikleri ad... “ --- ve Siyah”: Halit Ziya Uşaklıgil’in romanõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yurdumuzun Muş ve Siirt yöresinde de yetişen, çok dekoratif görünümlü bir ağaç. 2/ Asya’da bir õr- mak... İnce, narin, zarif. 3/ Bilet ya da para alõp veri- len küçük yer... Eskiden Karagöz oynatõlan kahvelere verilen ad. 4/ “Labada” da denilen ve yapraklarõ seb- ze olarak kullanõlan bitki... Adlarõ sõfat yapan bir ya- põm eki. 5/ Toplumun duygularõnõ inciten olay ya da durum. 6/ Bir bağlaç... Olumsuzluk belirten bir önek... Bilgisiz, kültürsüz kimse. 7/ Doğu Anadolu’da bir õr- mak... Sigorta için verilen ücret. 8/ Hoş kokulu ve ba- harlõ meyveleri tat verici olarak kullanõlan otsu bir bit- ki... Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi. 9/ Es- ki dilde su... Toplumda ya da bireyde, ölçü ve değer- lerin çökmesi sonucunda oluşan dengesizlik durumu. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 O S M A N L I S S U A R E S A P M A T F A L S O A R B E T A R N E F E S M A L A T T A Y F I S L A M A N E A S A Y N A Z S P O R F E Z A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle