23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 19 EKİM 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Yenidünya’da, ‘Yeni Bir Dünya’ Kurmak 18. yüzyõlda Avrupa ve Amerika’da köle ticaretine karşõ yo- ğun eleştiriler ve tepkiler oluşmaya başlamõştõr. 19. yüzyõla gelindiğinde ise artõk köleliğe karşõ tepkiler ye- rini örgütlenmeye bõrakõr. Abraham Lincoln, köleliğin insanlõk dõşõ bir uygulama olduğunu ileri sürer ve köleliğe karşõ oldu- ğunu açõkça dile getirdikten sonra, 1861 yõlõnda oylarõn büyük çoğunluğunu alarak Amerika’nõn 16. başkanõ olur. Başkan olduktan sonra, köleliğin kaldõrõlmasõ için elinden geleni yapar ve 1863’te ABD’de kölelik “resmen kaldırılır.” Ancak, Lincoln “köleliği” kaldõrsa da, “doğa boşluğu kal- dırmaz.” Amerika’da köleliğin kaldõrõlmasõndan doğan boş- luğu doldurmak için, bu kez “işçi köleler” aranõr. 1. Dünya Savaşõ sonrasõnda Avrupa, yorgundur, bitkindir; insanlar işsiz, aç ve umutsuzdur. Avrupa’daki işsizler, açlar ve umut arayanlar yõğõnlar ha- linde gemilerle, Amerika’ya doğru yola çõkarlar ve “Yeni- dünya”da “yeni bir dünya” kurmak için kendilerine yer bul- maya gelirler. “Yenidünya” adõnõ verdikleri Amerika, onlar için, hayal- ler ülkesidir, fõrsatlar ve umutlar ülkesidir. Amerika’ya, kendilerine “yeni dünya” kurmak için gelen- ler, Amerika’nõn yeni köleleri olacaklarõndan habersizdir. Amerika’da onlarõ, umut ve fõrsat yerine, en pis, en ağõr iş- ler, oturulmaz köhne evler, yoksulluk ve açlõk beklemektedir. Ve onlar da “sözde özgür” zencilerle birlikte, Yenidün- ya’nõn “yeni köleleri” olarak en düşük ücretle, karõn tokluğuna çalõşõp, Amerika’yõ zengin etmeye koyulurlar. Amerika’ya gelmiş eski göçmenler arasõnda, kendilerine iş bulabilmiş iki de İtalyan göçmeni vardõr. İkisi de kendi halle- rinde, “ekmek kavgası” peşindedir. Bunlardan biri; Nicola Sacco diğeri de Bartolomeo Van- zetti’dir Sacco bir ayakkabõ fabrikasõnda işçi olarak çalõşmakta, Vanzetti ise işportacõlõk yapmaktadõr. Soygunlarõn, cinayetlerin “olağan sayıldığı”, Amerika’nõn Boston kentinde, 15 Nisan 1920 günü sabahõn erken saatlerinde, işçilerin haftalõk ücretlerini götüren iki görevli soyulur ve öl- dürülür. Soygunun ardõndan polis, yakaladõğõ üç kişiyi elinden kaçõrõr ve yeniden suçlu avõna çõkar. Polis, suçlu aramayõ “göç- men avına” dönüştürür ve bu “avda” iki İtalyan göçmen, suç- lu olarak avlanõr. Bu iki İtalyan göçmen, “Sacco ile Vanzetti”dir. Sacco ve Vanzetti hemen tutuklanõr. Düzmece bir yargõ ile göçmen düşmanlarõndan oluşan bir jüriye karşõ kendilerini ye- di yõl savunurlar. Yedi yõl boyunca “ölümün bekleme oda- sında” tutulduklarõndan haberleri yoktur. 9 Nisan 1927 günü yargõç, kararõ açõklar: “Yüce Mahkememiz, vücudunuza elektrik verilmek su- retiyle ölüm cezasına çarptırılmanızı uygun görmüştür.” Yedi yõl bekletildikleri bekleme salonundan alõnõp, elektrikli sandalyeye oturtulurlar ve “ölüme yolculukları” da yedi da- kika sürer. Bu cinayeti, Nâzım Hikmet dünyaya aktarõr: “Yedi yıl ölümün karşısında gülerek durdular. Elektrikli iskemleye kadife bir koltukmuş gibi oturdular. Yürekleri dört bin volta yedi dakka dayandı. Yandı yürekleri yedi dak- ka yandı!.. Cani değildiler, kurban gittiler bir cinayete, kur- ban gittiler dolarların emrindeki adalete!” Bir hukuk cinayeti olan Sacco ve Vanzetti’nin ölümlerinin üzerinden 50 yõl geçtikten sonra, 1977’de yapõlan incelemeler sonunda, “Sacco ve Vanzetti aklanır.” Bu iki İtalyan göç- menine, yargõcõn ve savcõnõn taraflõ davrandõğõ sonucuna va- rõlõr ve yargõlamanõn “bir politik histeri atmosferi içinde” yü- rütüldüğü anlaşõlõr. Sacco ile Vanzetti’nin “itibarları iade edi- lerek” dava kapanõr. Albert Einstein için bu dava hiç kapanmaz: “Sacco-Vanzetti’yi insanlığın vicdanında canlı tutmak için her şey yapılmalıdır...” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN HARBİ SEMİH POROY 19 Ekim Hiç Korkmayın! Emperyalizmin resmi ideolojisi küreselleşme ile birlikte, tüm dünyada, bağımsızlık savaşlarının simgelerini, toplumcu düşünce önderlerinin heykellerini yıktılar. Sıra geldi, Atatürk’e... Avrupa, “Atatürk’ü yasa ile korumayın” buyurmuş. Atatürk yasa ile korunmaz zaten... Kaldırılması istenen o yasalar, kamçıladığı karşıdevrim sürecinin azgınlaşması karşısında ne yapacağını bilemeyen Demokrat Parti’nin icadıdır. Tasaya yer yok! Batı’da yüzyıllar alan reform ve rönesansı, 1789 Fransız devriminin ve onun peşi sıra gelen sanayi devriminin kazanımlarını, 1917 Rus devriminin esintilerini Anadolu kültürü ve yaşamı ile harmanlayarak, yaklaşık 10-15 yıl içinde, dünyada eşi, benzeri bulunmayan, özgün ve tüm mazlum uluslara örnek olmuş Türk devrimini yaratan Atatürk’ü kendi halkı korumasını bilir. Kuşkuya yer yok! Halk önderi Atatürk’e olan sevgi bağını ve Türk devriminin yeşerttiği bilinci bu topraklardan, dahası mazlum ulusların gönlünden kimse koparıp atamaz! İsmet Paşa’nın dediği gibi: “Devletimizin banisi ve milletimizin fedakâr, sadık hadimi, insanlık idealinin âşık ve mümtaz siması; eşsiz kahraman Atatürk, vatan sana minnettardır.” Gerisi ayrıntıdır, ayrıntı! Azerilerin Düş Kırıklığı Azeri gazeteci Araz Aslanlı’ya, güdümlü Türkiye-Ermenistan protokolünün, kardeş ül- ke Azerbaycan’da halk tarafından nasıl kar- şılandığını sorduk. İşte izlenimleri: “Karabağ Azatlık Teşkilatı isimli sivil toplum kuruluşu Gül, Erdoğan ve Davutoğlu’nu ‘is- tenmeyen kişiler’ ilan etti. Bu kuruluş ve bir parti Bakû’daki Türkiye Büyükelçiliği önün- de 1 gün arayla protesto gösterisi yaptı. Kamuoyunda ve yetkililerde tepkinin ana hedefi Türkiye’deki hükümetti. Yani, tamamen Türkiye değildi. Bunda Türkiye’ye duyulan ge- nel sevginin yanı sıra CHP ve MHP’nin, ba- zı medya kuruluşlarının tutumlarının da rolü büyüktü. Ama, Bursa’daki maça Azerbaycan bay- rağının alınmaması, hatta çöp kutularına atılması tepkinin boyutunu arttırdı. Oysa, Azerbaycan’da Türk bayrağına kar- şı sevgi, saygı çok yüksek. İnsanların evle- rinde, işyerlerinde Türk bayrağı asılıdır. Hat- ta Türkiye-Ermenistan maçıyla aynı günde Ba- kû’da Azerbaycan-Rusya maçı oynanırken sa- hada büyük Türkiye bayrakları açılmıştı. Son yaşananlar bu süreci tersine çevirecek. Bu- nu rahatlıkla gözlemek mümkün. Televizyonlar, özellikle Azerbaycan bayra- ğının çöpe atılmasına çok tepkili. Türk takımları başarılı sonuçlar alınca Azerbaycan sokak- larında, Türkiye’den daha büyük gösteriler, kutlamalar yapıldığını, dev bayraklar açıldığını hatırlatarak, arkasından Bursa’da çöpe atıl- mış Azerbaycan bayrağı görüntüsünü veri- yorlar. Son yaşananlar, toplumda hem AKP’ye tepkileri arttırdı, hem de Türkiye’ye olan gü- ven duygusunun ciddi derecede sorgulan- masına neden oldu. Onarılması çok zor, belki de imkânsız yaralar açıldı. Bazı Batı destekli araştırmacılar hariç, toplumun büyük kesiminde, sade vatan- daşlarda Türkiye ile ilgili algılarda ciddi de- ğişim yaşanmaya başladı. Bu da, Türkiye ve Azerbaycan dışında bir- çok ülkenin istediği bir sonuç olarak görülü- yor.” Güdümlü protokol, özetle hançer işlevi gör- dü. Arkadan vurulan hançer. Hem bize, hem onlara... Başta Turhal’daki olmak üzere Cumhuriyet’in Anadolu vahaları di- ye tanımladığımız şeker fabrikaları- nın satışına ilişkin yazılarımıza okur tepkileri sürüyor. Ayşe (Kalaç) Ceyhan şöyle yaz- mış: “Turhal Şeker Fabrikası’nın için- deki Kocakavak Sokağı. Dizi dizi ev- ler, biz çocuklar için uçsuz bucak- sız gibi görünen bahçeler, oyun alanları. 29 Ekim’de krapon kâğı- dından elbiselerle, kendimizden bir- kaç kat büyük bayraklarla yürüyü- şümüz; okul müsamereleri, korolar, tiyatro oyunlarımız; büyüklerin ken- di aralarında düzenledikleri toplan- tılar; bir Cumhuriyet balosundan çıkıp yollarda merhum Hikmet Ha- gur Bey’in akordeonu eşliğinde şarkı söyleyip dans ederek evlerine gelişleri; bir gün için hanımları otur- tup beylerin yemek hazırlamaları, oluşan komik olaylar ve o günlerde temeli atılan köklü dostlukların yıllar geçmesine rağmen sürmesi… Çok küçük yaşta oradan ayrılmam belki de oradaki yaşantının ne de- recede öğretici ve modern olduğu- nu algılamama fırsat vermedi. Ama bunca yıl sonra bile hâlâ ‘Turhal Şe- ker Fabrikası’ dendiğinde heye- canlanmam benim çocuk belleğime de birçok şeyin kazınmış olduğunun göstergesi. Böylesine dostluklar kurulmasını sağlayan, eğitici işlevi olan, küçücük bir Anadolu kasabasına o yıllarda bi- le Avrupa ölçülerinde ileri bir yaşam sağlayan fabrika ortamının yetiştir- diği çocuklar bugünün orta yaşlı ve yaşlıları… Özelleştirme ve satış kararına yal- nızca ‘çok yazık’ diyebiliyorum.” Doğan Kapkıner de, bir başka vahadan söz etmiş. Elden çıkarılmış bir vahadan: “Benim babam da Malatya Sü- merbank Mensucat Fabrikası’nda çalışıyordu. Malatya’nın neredeyse yarısı olan fabrika ve arsası, ölmüş eşek fiyatına gitti. Ben de Sümer İlk- okulu mezunuyum.Yaşam koşulla- rımız hemen hemen aynıydı. Benzeri sinema salonunda yapılan okul mü- sameresinde çekilmiş bir resmim de var. Malatya’ya her gidişimde oku- lun karşısında durur ve geçmişi öz- lemle anarım.” Yurt tüccarları unutmasın: Anılarımızı ve düşlerimizi sata- mazsınız! Cumhuriyet Vahaları GÖRÜŞ NUSRET ERTÜRK Kime Güvenelim? İsmet İnönü’ye sorarlar: - Paşam, siz 195O’de iktidarı kaybettiniz ama hep itibarlı (saygın) kaldınız. Bunun nedenini açıklar mısınız? İnönü tatlı tatlı gülümser: - Hiç yalan söylemedim, der. İnsanın en aşağılık sapmalarından biri de yalandır. Dün söylediğinin, bugün tersine gitmek. Verdiği sözü unutmak. Bizde, çoğunlukla politikacı sözcüğü, yalan sözcüğünü çağrıştırıyor. ‘…laik Cumhuriyet’e ve Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı kalacağıma… Büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.’ Milletvekili andı ile Atatürk’ün Gençliğe Söylevi’ni çok önemsiyorum. Her gün bu ikisinin yüksek sesle okunması, unutanları, uyuyanları uyarır. Yalana, yanlışa sapanları silkeler… Gönüllü ve görüntülü yukarıdaki sözü veriyorlar, kürsüden iner inmez laikliğin kuyusunu kazıyorlar. Anımsatılmalı… Yalan, ikiyüzlülük, takıyye aldı yürüdü. Demokrasi amaç değil, araç görülüyor. Gidilecek yere gidilir, orada inilirmiş. Gerçek kimlik işte bu. Gerisi yalan. En büyük yalan, demokrasi üzerinden yürütülüyor. Demokrasi diyenlerin önce kendilerinin demokrat olması gerekir. Karnelerine bir göz atınız; orada bilime ters gidişi, dinciliği, kadına çağdışı bakışı, kendinden olmayanı dışlamayı… görürsünüz. Bizde sağcı ve tutucu yönetimler hep “demokrasi” demiştir. Ses sese uyuyor, söylenen demokrasi sanılıyor. Gerçekten demokrasi isteniyorsa, örneğin önce Ahmet Türk Mardin’deki on binlerce dönüm toprağını on binlerce marabasına dağıtmakla başlasın. Bu açılım, diğer ağalarla sürsün… Ertesi güne hiçbir sorun kalmaz. Devrim sözcüğü bugünkü yönetimce pek seviliyor. Ne yapsalar devrimmiş! Oysa adımlar ileri değil, geri atılıyor. Devrim, ilerleme, yenileşme, daha iyi bir duruma gelme anlamı içerir. Böyle bir durumu gören var mı? Tüm çağdaş değerlere sırtını dön, sonra da uydur bir yalan, devrim de… İran’daki mollalar rejimi de devrim adıyla anılıyor. Sevsinler… Atatürk’ün ve devrimlerinin amacı, “çağdaş uygarlığa ulaşmak”tı. Şimdi bir vali çıkmış, “çağdaş uygarlık saçmalıktır” diyor. Büyük bir aferin almıştır. Vali beyimiz, kişiliğini yalanla dolanla nasıl taşımıştır? İkiyüzlülükle beslenmiş, sonunda açılmış… Altmış yıldır halkın dinsel duyguları okşanıyor. Eğitim Kuran kursuna, imam hatibe indirgendi. Kimin için? Yoksul halk çocukları için. Avrupa’da ortaçağda önce papaz olunurmuş, Sonra devlet memuru. Biz de onlara mı benziyoruz? Arpa ekilen yerden buğday biçilmiyor. Kime güvenelim? İnönü ne demişti? (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com Fark Birkaç liderini “uyuşturucu kaçakçısı” ilan ettiği için ABD’nin PKK terör örgütünü tasfiyeye giriştiği yorumlarına... Dikkat buyurunuz: Adamları “terörist” ilan etmiyor... Siyaseten suçlamıyor yani. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kõrmõzõ renkli ve mayhoş bir elma cinsi. 2/ Kokmuş hay- van ölüsü.... Futbolda gol pasõna verilen ad. 3/ “Kara- tavuk” da denilen bir kuş... Kavga, dalaş. 4/ Damlarõn üstündeki karõ at- makta kullanõlan büyük tahta kürek. 5/ Akciğerleri din- lerken hekimin duyduğu patolojik ses... Bir çeşit yu- murtalõ ve hafif ha- mur tatlõsõ. 6/ “Şiir- ler” anlamõnda eski sözcük... Nikel elementinin simgesi. 7/ İskam- bilde bir kâğõt... Kazak başkanlarõna verilen ad. 8/ Şarlatan, yalancõ, hileci. 9/ Birleşmiş Milletler’e bağlõ “Gõda ve Tarõm Örgütü”nün simgesi... Hilal. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kõrmõzõ renkli, tatlõ ve kokulu bir erik cinsi. 2/ Osmanlõ devletinin Müslüman olmayan uyruk- larõna verilen ad... Katõşõksõz, halis. 3/ Erzu- rum’un bir ilçesi... Bir nota. 4/ “Ben havada uçar idim / --- ilen tuttun beni” (Türkü)... Franz Kaf- ka’nõn bir romanõ. 5/ İri taneli bir zeytin cinsi. 6/ Sahip... Çiftçilikte, toprağõ işleyerek ürüne or- tak olan kimse. 7/ Aruz ölçüsünde, uzun okun- masõ gereken bir heceyi kalõba uydurmak için kõsaltma... Konya ilinde bir baraj. 8/ Hararet... Bir düşünceye gönülden bağlõ bulunma. 9/ Me- melilerde asalak olarak yaşayan ipsi solucan. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 G Ü Z E L L E M E A N O T E S İ K Z İ R E V E R E E T K R E M L E K E N E F İ A B A T İ N L A B E L E B E E M İ R Ö D E V K A L E N D E R İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle