Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İ. GÜRŞEN KAFKAS
Türkçemiz bugün buruk bir
dönemi yaşamaktadır. Her şe-
yin hızla kirlendiği bu ortamda
Türkçede dil kirliliği öne çıktı.
Özdemir Asaf’ın “Her şeyimiz
hızla kirleniyordu / Birinciliği
Türkçemize verdiler” özlü sözü
gerçeğin anlatımıdır.
Zengin uygarlık geçmişi ve
dört mevsimini olanca güzelli-
ğiyle yaşayan ülkemizin insanı,
dilinin de güzelliğinin tadına
varmalıdır. Ulusallık, dilin et-
kinliği bakımından önemli bir
kavramdır. Mustafa Kemal’in,
“Ulus demek dil demektir” de-
yişi dilin ulusal bütünlükle öz-
deşleşmesinin anlatımıdır.
Anadolu, Ortadoğu, Orta As-
ya ve Avrupa ülkelerinde Türk-
çenin, yoğun ve etkince konu-
şulduğu görülmektedir. Türk-
çe, köklü geçmişiyle ve dünya
coğrafyasında kullanıldığı geniş
alanıyla saygın bir dil olma özel-
liğindedir.
Ozan Fazıl Hüsnü Dağlarca,
“Türkçem benim ses bayrağım”
betimlemesiyle bu güzel dili-
mizin özgün yapısına değiniyor.
Türkçemizdeki deyimler, terim-
ler, sözcükler ve kavramlar ses
ve soluğumuzun zengin anlatı-
mıdır.
“Türk dili, Türk toplumunun
kalbidir” özdeyişiyle Atatürk,
Türkçenin ülkemizin yaşamın-
daki önemli yerini belirtiyor.
Türkçemizin güzelliği ve kalı-
cılığı, özellikle son yıllarda eko-
nomik, sosyal, kültürel ve eği-
timsel olgular sonucunda, ya-
bancı dillerin etkisiyle örselen-
miştir. Konuşma ve yazın dilimiz
giderek kirlenmektedir. Günlük
konuşma dilinde, özellikle genç-
lerimizin Türkçenin içine kattığı
birçok yabancı sözcük, deyim,
terim ve hatta argo kavramların
yer alması düşündürücüdür.
Türkçenin içinde bulunduğu bu
durum “dil kirliliğidir.”
Nâzım Hikmet’in Ferhat’ın
Şirin’e seslenişi yapıtında “Ko-
nuştuğum dil kadar, Türkçem
kadar güzelsin” dizesi ozanın
Türkçeye olan tutkusunun açık
bir örneğidir. 1960’ta uygulanan
“Türkçe kullan, konuş, yaz” ça-
lışması büyük ilgi görmüştü.
Bugün ekonomik ve teknolojik
verilerin, kullanılan araç gereç-
lerin adlarının dilimizde yer al-
ması etkileyici bir unsurdur. Ay-
rıca, “moda dili” kavramı unu-
tulmamalıdır. “Özenti” denilen,
model alınan, aynen benimse-
nen söz, deyim, terimler azım-
sanmayacak sayıdadır. Bütün
bunların önlenememesi, uygar
uluslardan dilimize geçen söz-
cüklerin karşılığının bulunma-
masındandır.
1932’de kurulan, Cumhuri-
yetin önemli bir atılımı ve Ata-
türk’ün eseri olan “Türk Dil Ku-
rumu” siyasi çıkmazlar sonu-
cunda kapatıldı, yeniden açıldı
ve sonunda işlevinden uzak-
laştırıldı. Türk Dil Kurumu, Türk
Dil Derneği ve Vakfı gibi adlar-
la değişken dil yapıları ve ku-
rumları istenilen verimi sağla-
yamadı.
Yahya Kemal’in “Bu dil ağ-
zımda annemin sütüdür” özde-
yişindeki benzetme zenginliği, dil
sevgisinin önemli bir anlatımıdır.
“Türkçe giderse, Türkiye gider”
tanımlaması, dilin önemini vur-
gulamaktadır.
Bireyin yabancı dil, hatta dil-
leri bilmesi, konuşması önemli
bir kazanımdır. Ancak, yabancı
dil sözcük, deyim ve terimleri
Türkçeye katarak konuşmak,
“dil kirliliğidir.” Türkçe sevgisi-
ni güçlendirmek, yabancı söz-
cüklerden arındırarak konuş-
mak yaygınlaştırılmalıdır. Da-
yatmacı ve baskıcı unsuru içe-
ren yöntemler yerine “dil sevgi-
sini” geliştirecek çalışmalara gi-
dilmelidir. Yazın öğretmenleri,
seviyeli ve düzgün konuşmalı,
yazmalıdırlar. Öğretmenler dil
sevgisi, dil yeterliliği ve dil zen-
ginliği edinerek öğrencilerine
öğretmelidirler.
Türkçenin zenginleşmesi
amaçlı yurt çapında yapılacak
araştırmalarla halk folkloru, hal-
kın diline yerleşik sözcük, deyim
ve deyişler taranmalıdır. “Yerel
sözcükler” yeterince bulunarak
değerlendirilmelidir. Köy Ensti-
tülerinin devamı sürecinde ens-
titülü öğrenciler, halk dilini, kül-
türünü, mani, türkü ve atasöz-
lerini derliyorlardı. Bugün söy-
lenen birçok türkü, sözcük, de-
yim ve atasözü o çalışmaların
ürünüdür.
İşyerleri, fabrika ve tesislerde
yabancı sözlerle tanıtımın yapı-
lıyor olması, prim getirici diye
düşünüldüğündendir. Bu tür
özentiler prim getirisi diye algı-
lanıyorsa da dil kirliliğine neden
olduğu da bilinmelidir. “Açık-
gözler, vurguncular yararlanır
düzenden, / Dilimizi kirletip yok
ettiler güvenden, / İlgi çeker di-
ye, bilinmez sözlerin dilinden, /
Bir karmaşa yarattılar güzelim
Türkçeden. / G.K. şiirimdeki
dörtlükte dil kirliliğini anlatmaya
çalıştım.
Türkçeye eş dil olarak düşü-
nülen Kürtçenin, demokratik
açılım / Kürtçe açılım kavramları
içinde gündeme taşındığı bir
süreci yaşıyoruz. Türkçenin tüm-
leyici ve birleştirici kullanılırlığı-
nın etnik kökenlerle sorunluy-
muş gibi ayrışıma gidilmesini
doğru bulmamaktayım. Ülkeler
dilleriyle anılırlar. Türkçenin res-
mi dil olarak görülmesi anaya-
sal bir gerçektir. Atatürk “Türk
dili varsıl bir dildir” özdeyişinde
Türkçenin kullanım zenginliğini
anlatmaktadır.
SONUÇ: Dünyanın en eski ve
yetkin dillerinden biri olan Türk-
çe evrenselliğe kavuşturulmaya
çalışılmalıdır. Türkçe her tür dil
kirliliğinden soyutlanmalıdır. Tüm
eğitim kurumları, sivil toplum ör-
gütleri, yazılı ve görsel basın, ku-
rum, kuruluşlar ve devlet olarak
dil kirliliğine çözüm arayışında
bulunulmalıdır. Türkçenin öz-
gün, düzeyli ve seviyeli konu-
şulabilmesi için çalıştaylar ya-
pılmalıdır.
CMYB
C M Y B
DÜZ ÇİZGİ
ÜMİT ZİLELİ
Ne Yapmalı?..
“Türkiye nereye?..”
Soruyu, bu ülkenin yüz akı gazetecilerinden, yıl-
lardır yolsuzluklarla, hırsızlıklarla boğuşan Sevgili
Tuncay Mollaveisoğlu, telefonda soruyordu...
Tuncay, bir süredir çıkardığı aylık “Bağımsız” der-
gisinin ekim sayısında, aynı soruyu ülkenin aydın,
yurtsever kalemlerine de yöneltti. Bilgisayarın ba-
şına oturup bir süre düşündükten sonra, yaklaşık
iki sayfalık yazıma şu satırlarla başladım:
“Türkiye nereye?” sorusu 2000’li yıllara adım at-
tığımız sıralarda anlamı olan bir soruydu!..
Ancak bugün, 2010 eşiğindeki Türkiye’de bu so-
runun hiçbir anlamı, hiçbir “kıymet-i harbiyesi” kal-
madı!.. Çünkü, artık bu sorunun yanıtı olanca çıp-
laklığı ile ortaya çıkmış durumda:
- Yönetimi devşirilmiş, ekonomisi tamamen Ba-
tı’nın kontrolünde, toplumu en az ikiye çatlatılmış
ve soysuzlaştırılmış, ordusu 21. yüzyıl hegemon-
ya savaşlarında kullanılmak üzere “terbiye edilmiş”
ve yakın gelecekte fiziki olarak bölüştürülecek bir
Türkiye!..
Acıklı ama ne yazık ki doğru!..
Bu ortamı yaratmak için içerisi, dışarısı elbirliği
ile az çalışmadılar; çıkarılan yasalardan, yaratılan
davalara, karalanan yurtseverlere her adımı titiz-
likle attılar… Sonunda bu “sessizlik” ortamını, bu
faşizmi egemen kılmanın eşiğine kadar geldiler!..
Aylık Bağımsız dergisine yazdığım makalenin son
bölümünde ise “kaderimiz bu mu?” sorusunu ya-
nıtladım:
“Sırada son perde var; o da sahneye sürülmüş
durumda, önce art arda açılımlar başlatıldı. Kürt açı-
lımı, Ermeni açılımı birbiri ardına sahnedeki yerini
aldı. Son günlerde bakıyoruz, Silahlı Kuvvetler’e ABD
malı Patriot füzeleri satabilmek için ABD hüküme-
ti Kongre’den izin çıkarıyor!.. Aynı sıralarda İran’a
karşı yeni sertlik politikası Batı ülkelerinde yankı-
lanmaya başlıyor... İlginç biçimde Rusya’nın da bu
politikaya destek vermeye başladığı görülüyor.
Yine aynı sıralarda ABD’nin ‘füze kalkanlarını’
Türkiye’ye yerleştireceği konuşulmaya başlanı-
yor!.. Anımsayın; eski ABD Dışişleri Bakanı Rice ne
demişti:
- Bölgede 22 ülke yeniden dizayn edilecek!..
İşte şu anda o aşamayı yaşıyoruz.. Türkiye, bu ül-
kelerin dizayn edilmesinde ‘vurucu güç’ olarak kul-
lanılacak, sonra da 22. ülke olarak ABD Genelkur-
may dergisinde gösterildiği gibi bölüştürülecektir!..
Pekii, kaderimiz bu mudur?.. Yapılacak hiç mi bir
şey yoktur?.. Olmaz olur mu; bu ülkenin yurtsever
kitleleri bu oyunu da tıpkı geçen yüzyılda olduğu gi-
bi buruşturup tarihin çöp sepetine atabilir... Ama
yan yana gelmek, birlik olmak ve dimdik ayağa kalk-
mak şartıyla!.. Bugün yurtseverlerin yüksek sesle sor-
ması gereken şudur:
- Bu topraklarda yaşamımızı sürdürmek için NE
YAPMALI!..”
Bir Yurtsevere Mektup (XXVIII)
Sevgili kardeşim Balbay, senin telefonlarının ya-
sal dinleme kararı olmadan neredeyse bir yıl ön-
cesinden dinlenmeye başlandığının ortaya çık-
masıyla birlikte şu yaşadıklarımızın yalnızca bir tek
şekilde tanımlanabileceğine karar verdim:
- Kara komedi!..
Ülke bir “akıl gel-git”i içinde hiç durmaksızın çal-
kalanıyor... Hani, bizim de “Sesli Gazete”de çok
eleştirdiğimiz Genel Sağlık Sigortası uygulaması-
nın sonuçlarını dün Cumhuriyet veriyordu: muayene
ücretlerinde yüzde 650 artış, çokuluslu tekellerin
kârlarında katlamalı artış!.. Açlık ve yoksulluk sınırı
o hale geldi ki aileler çocuklarına verdikleri harç-
lıkta tasarrufa yönelmiş durumda!.. Sabrı tükenmiş,
gözü dönmüş bir toplum haline getirilmemizin bi-
lançosu ise gazetelerin üçüncü sayfalarında yü-
zümüze adeta bir tokat gibi çarpıyor, ortalık kan gö-
lüne dönmüş vaziyette... İşte böylesine çivisi çık-
mış bir ülkenin hangi karanlıklara doğru itilmeye ça-
lışıldığını anlatacak yurtseverler ise nerelerde, na-
sıl kotarıldığı açık senaryolarla içerde!.. Ama bir ke-
re daha vurgulamakta yarar var; karanlığın yırtıla-
cağı, aydınlığın mutlaka egemen olacağı günler ya-
kındır…
Sevgili kardeşim, seni ve tüm yurtseverleri, dı-
şarıdaki milyonlar adına, bir yurtseverin olanca gü-
cü, direnci ve sıcaklığı ile kucaklıyorum…
e-posta: umitzileli@gmail.com
Dil Devriminin
77. Yılında Dil Kirliliği
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 1 Ekim
HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com
1 EKİM 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
17
Cemaatlerin
serveti 50 milyar
dolar:
Paranın dini
cemaatin imanı
yoktur!
Azmettirici
Recep Nas: “Recep,
açılımı hazmettire
hazmettire
sürdürürken
bölünmenin
azmettiricisi
olmasın da!”
Başarı
Mustafa Pınar:
“Recep’in
‘demokrasi devrimi’
ile Türkiye, dünya
yolsuzluk ve
çürüme
batağında ilk
üçe girdi!”
AKKM
Canan Çamkır:
“Atatürk Kültür
Merkezlerini (AKM)
yıkımdan kurtarmak
için adlarını Adalet ve
Kalkınma Kültür
Merkezleri (AKKM)
yapalım!”
YağmurDeniz
Türkiye’nin hazımsız politikacıları
HOLLANDA İçişleri Bakanı’nın
bu yaz Türkiye’ye tatil için gelirken
ucuz bir havayolunu yeğleyip
uçakta sıradan bir yolcu gibi
seyahat ettiğini okuyunca Ahmet
Önen yıllar öncesini anımsamış:
“Yaklaşık 40 yıl önceydi. İlkokul
mezunu amcam, sıradan, vasıfsız
işçi olarak Hollanda’ya gitmişti. İlk
izine geldiğinde etrafını sarmış,
ondan oraları anlatmasını
istemiştik. Birçok ilginç anısının
içinde, en çok ilgimi çeken,
hastalığında yaşadığı hastane
anıları olmuştu.
Ciddi bir ameliyat sonrası
amcam, Hollanda Kraliçesi ile aynı
hastanede ve aynı serviste
yatmıştı.
O gün amcamın anlattıklarını bir
hayal ürünü olarak dinlemiş, fazla
abartılı bulmuş, belki de inanmak
bile istememiştim. Amcam ne
kadar doğruları anlatıyor olsa da,
bizim ülkemizdeki sosyal yapıya
ters düşen bu olaya inanmamakta
haklıydım.
Öyle ya, ulu önderimiz Atatürk
‘Beni Türk hekimlerine emanet
ediniz’ dese de bizim siyasilerimiz
nasırını aldırmaya Amerika’ya,
gazını çıkarttırmaya Avrupa’ya
gidiyorlardı.
Bütün bunlardan sonra Avrupa
Birliği’nin bizi arasına almak
istememesinin ya da ayak
sürümesinin asıl nedenlerini
yeniden düşünüp, ciddi
anlamda gözden geçirmemiz
gerekmez mi?”
Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in
günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar,
sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist
değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi
çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra
Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü
Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler;
benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
AKP-FG koalisyonunun yarı resmi televizyon
kanallarından atv’de yeni bir yerli dizi başlamış.
Dizide bir halı mağazasında geçen olaylar konu
ediliyormuş. Mustafa Saraç daha ilk bölümde
resmen “çocuk sömürüsü” ile karşılaşıldığını
anlatıyor:
“İflasın eşiğindeki halıcı, kapkaççılık yaparken
yakaladığı ve acıyıp polise teslim etmediği, 5-6
yaşlarındaki kız çocuğunun ‘incecik-tül gibi’
parmaklarını fark ederek, onun yeryüzündeki en
ince halıyı dokuyabileceğine kanaat getiriyor.
Küçük bir çocuğun parmaklarında yalnızca dolar
pırıltıları algılayabilen, minik insan ellerine düşük
maliyetli ve yüksek kazançlı bir yatırım aracı gibi
yaklaşan, emek istismarını fazlasıyla çağrıştıran bu
tiksindirici sahne, yandaş kanalın çalışan kesimle
ilgili konularda hiç de titiz davranmadığının
göstergesi oluyor. Küçük kızla ayaküstü bir ‘iş
görüşmesi’ yapan halıcı, kızın ‘para verecek
misiniz’ sorusunu ‘evet’ diye yanıtladıktan sonra,
kendisiyle el sıkışıp açıkça bir ‘sözel iş akdi’ de
gerçekleştiriyor.
Dizi, sevimli bir modern kent masalı gibi izlense
de, yandaş kanal, çocuk istihdamının büyük bir
insanlık suçu olduğunu herhalde unutmaktadır. 5-6
yaşında çocukların herhangi bir işyerinde ücretle
çalıştırılması, hem yasalara hem de İnsan Hakları
Beyannamesi’ne aykırıdır. Aslında, halıcılıkta çocuk
istihdamının, ticari açıdan pek akıllıca olduğu da
söylenemez; zira zengin ülkelerde hayli yaygın olan
‘çocuk emeği ürünlerini asla satın almayın’
kampanyaları, bilinçli tüketiciyi çocukların
dokuduğu halılardan uzak tutmaktadır. Ne var ki,
çocuk istihdamı gibi tüm dünyada nefret uyandıran
bir suç, Türkiye’de hükümet yandaşı televizyon
kanalında, açıkça sempatik gösterilebilmektedir.
Dizideki kimsesiz ve korunmasız kız çocuğunun
bir özel mekâna sığınması, bir başka suçun daha
sempatik gösterilmesi anlamındadır. Ülkemizde
kimsesiz çocuklar tekil ‘hayırsever’ yurttaşların
değil, kamu idaresinin sorumluluğu altındadır. Hiç
bir yurttaş, sokakta bulduğu bir çocuğu salt iyilik
amaçlı da olsa mekânında sürekli olarak
barındıramaz. Kimsesiz sokak çocuklarının hiç vakit
yitirmeden en yakın kamu idare birimine teslim
edilmeleri suiistimal olasılığının önlenmesi
açısından yasal zorunluluktur. Görünen o ki
hükümet yandaşı kanal, hükümeti sokak
çocuklarının sorumluluğundan da kurtarmaya
çalışmaktadır!”
Çocuk sömürüsü
SESSİZ SEDASIZ (!)
HARBİ SEMİH POROY
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Kendi değerle-
rine yabancõlaşmõş
kimse. 2/ Vücutta
biriken azotlu mad-
de... Yeni Zelan-
da’nõn yerli halkõ.
3/ Mersinbalõğõna
verilen bir başka
ad. 4/ Yapraklarõ
salata olarak yenen
baharlõ bir bitki...
Yardõm amacõyla
toplanan para. 5/
Rize’nin Çamlõhemşin il-
çesinde bir yayla... Sat-
rançta bir taş. 6/ Haç. 7/
Cezayir’de doğan ve Arap
müziğiyle Batõ müziğinin
karõşõmõ olan müzik türü...
Bir sanat yapõtõnda işlenen
ana düşünce; tema. 8/ Üs-
tü kapalõ olarak anlatma...
Yapraklarõ çay gibi haş-
lanarak içilen bir Güney
Amerika bitkisi. 9/ Bilgi-
siz, kültürsüz kimse... Tavlada “iki” sayõsõ... Tabaka.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Türk müziğinde bileşik bir makam. 2/ Musevi metin-
lerinde, kimi zaman iyi, kimi zaman da kötü işler yapan
göksel varlõğõn adõ... İlişkin, değgin. 3/ Torba biçiminde
yorgan çarşafõ. 4/ Yakõşõr, yerinde, uygun... Peygamber-
leri Hud’u dinlemedikleri için Tanrõ tarafõndan yok edi-
len kavim. 5/ İstek, arzu... Asya’da bir õrmak. 6/ Bebek
ve çocuklarda D vitamini eksikliğine bağlõ olarak ortaya
çõkan ve kemik büyümesinde bozukluğa neden olan has-
talõk. 7/ El sõkõşma... Üzerine ses kaydedilen daire biçi-
minde yaprak. 8/ Güzel, hoş, latif... Yunan abecesinde bir
harf. 9/ Boru sesi... Kitap, defter gibi şeylerin kime ait ol-
duğunu belirtmek için üzerlerine konan küçük kâğõt.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
G Ü M Ü Ş L Ü K
Ü R Ü N A Z R A
L E Ş O R L O N
L T E K Ü S T
Ü Z E R L İ K R
K İ R A Ç G A
K İ E V S Ü S
S İ T A T A R İ
U R B A E M E T
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9