18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
İ. GÜRŞEN KAFKAS Türkçemiz bugün buruk bir dönemi yaşamaktadır. Her şe- yin hızla kirlendiği bu ortamda Türkçede dil kirliliği öne çıktı. Özdemir Asaf’ın “Her şeyimiz hızla kirleniyordu / Birinciliği Türkçemize verdiler” özlü sözü gerçeğin anlatımıdır. Zengin uygarlık geçmişi ve dört mevsimini olanca güzelli- ğiyle yaşayan ülkemizin insanı, dilinin de güzelliğinin tadına varmalıdır. Ulusallık, dilin et- kinliği bakımından önemli bir kavramdır. Mustafa Kemal’in, “Ulus demek dil demektir” de- yişi dilin ulusal bütünlükle öz- deşleşmesinin anlatımıdır. Anadolu, Ortadoğu, Orta As- ya ve Avrupa ülkelerinde Türk- çenin, yoğun ve etkince konu- şulduğu görülmektedir. Türk- çe, köklü geçmişiyle ve dünya coğrafyasında kullanıldığı geniş alanıyla saygın bir dil olma özel- liğindedir. Ozan Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Türkçem benim ses bayrağım” betimlemesiyle bu güzel dili- mizin özgün yapısına değiniyor. Türkçemizdeki deyimler, terim- ler, sözcükler ve kavramlar ses ve soluğumuzun zengin anlatı- mıdır. “Türk dili, Türk toplumunun kalbidir” özdeyişiyle Atatürk, Türkçenin ülkemizin yaşamın- daki önemli yerini belirtiyor. Türkçemizin güzelliği ve kalı- cılığı, özellikle son yıllarda eko- nomik, sosyal, kültürel ve eği- timsel olgular sonucunda, ya- bancı dillerin etkisiyle örselen- miştir. Konuşma ve yazın dilimiz giderek kirlenmektedir. Günlük konuşma dilinde, özellikle genç- lerimizin Türkçenin içine kattığı birçok yabancı sözcük, deyim, terim ve hatta argo kavramların yer alması düşündürücüdür. Türkçenin içinde bulunduğu bu durum “dil kirliliğidir.” Nâzım Hikmet’in Ferhat’ın Şirin’e seslenişi yapıtında “Ko- nuştuğum dil kadar, Türkçem kadar güzelsin” dizesi ozanın Türkçeye olan tutkusunun açık bir örneğidir. 1960’ta uygulanan “Türkçe kullan, konuş, yaz” ça- lışması büyük ilgi görmüştü. Bugün ekonomik ve teknolojik verilerin, kullanılan araç gereç- lerin adlarının dilimizde yer al- ması etkileyici bir unsurdur. Ay- rıca, “moda dili” kavramı unu- tulmamalıdır. “Özenti” denilen, model alınan, aynen benimse- nen söz, deyim, terimler azım- sanmayacak sayıdadır. Bütün bunların önlenememesi, uygar uluslardan dilimize geçen söz- cüklerin karşılığının bulunma- masındandır. 1932’de kurulan, Cumhuri- yetin önemli bir atılımı ve Ata- türk’ün eseri olan “Türk Dil Ku- rumu” siyasi çıkmazlar sonu- cunda kapatıldı, yeniden açıldı ve sonunda işlevinden uzak- laştırıldı. Türk Dil Kurumu, Türk Dil Derneği ve Vakfı gibi adlar- la değişken dil yapıları ve ku- rumları istenilen verimi sağla- yamadı. Yahya Kemal’in “Bu dil ağ- zımda annemin sütüdür” özde- yişindeki benzetme zenginliği, dil sevgisinin önemli bir anlatımıdır. “Türkçe giderse, Türkiye gider” tanımlaması, dilin önemini vur- gulamaktadır. Bireyin yabancı dil, hatta dil- leri bilmesi, konuşması önemli bir kazanımdır. Ancak, yabancı dil sözcük, deyim ve terimleri Türkçeye katarak konuşmak, “dil kirliliğidir.” Türkçe sevgisi- ni güçlendirmek, yabancı söz- cüklerden arındırarak konuş- mak yaygınlaştırılmalıdır. Da- yatmacı ve baskıcı unsuru içe- ren yöntemler yerine “dil sevgi- sini” geliştirecek çalışmalara gi- dilmelidir. Yazın öğretmenleri, seviyeli ve düzgün konuşmalı, yazmalıdırlar. Öğretmenler dil sevgisi, dil yeterliliği ve dil zen- ginliği edinerek öğrencilerine öğretmelidirler. Türkçenin zenginleşmesi amaçlı yurt çapında yapılacak araştırmalarla halk folkloru, hal- kın diline yerleşik sözcük, deyim ve deyişler taranmalıdır. “Yerel sözcükler” yeterince bulunarak değerlendirilmelidir. Köy Ensti- tülerinin devamı sürecinde ens- titülü öğrenciler, halk dilini, kül- türünü, mani, türkü ve atasöz- lerini derliyorlardı. Bugün söy- lenen birçok türkü, sözcük, de- yim ve atasözü o çalışmaların ürünüdür. İşyerleri, fabrika ve tesislerde yabancı sözlerle tanıtımın yapı- lıyor olması, prim getirici diye düşünüldüğündendir. Bu tür özentiler prim getirisi diye algı- lanıyorsa da dil kirliliğine neden olduğu da bilinmelidir. “Açık- gözler, vurguncular yararlanır düzenden, / Dilimizi kirletip yok ettiler güvenden, / İlgi çeker di- ye, bilinmez sözlerin dilinden, / Bir karmaşa yarattılar güzelim Türkçeden. / G.K. şiirimdeki dörtlükte dil kirliliğini anlatmaya çalıştım. Türkçeye eş dil olarak düşü- nülen Kürtçenin, demokratik açılım / Kürtçe açılım kavramları içinde gündeme taşındığı bir süreci yaşıyoruz. Türkçenin tüm- leyici ve birleştirici kullanılırlığı- nın etnik kökenlerle sorunluy- muş gibi ayrışıma gidilmesini doğru bulmamaktayım. Ülkeler dilleriyle anılırlar. Türkçenin res- mi dil olarak görülmesi anaya- sal bir gerçektir. Atatürk “Türk dili varsıl bir dildir” özdeyişinde Türkçenin kullanım zenginliğini anlatmaktadır. SONUÇ: Dünyanın en eski ve yetkin dillerinden biri olan Türk- çe evrenselliğe kavuşturulmaya çalışılmalıdır. Türkçe her tür dil kirliliğinden soyutlanmalıdır. Tüm eğitim kurumları, sivil toplum ör- gütleri, yazılı ve görsel basın, ku- rum, kuruluşlar ve devlet olarak dil kirliliğine çözüm arayışında bulunulmalıdır. Türkçenin öz- gün, düzeyli ve seviyeli konu- şulabilmesi için çalıştaylar ya- pılmalıdır. CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Ne Yapmalı?.. “Türkiye nereye?..” Soruyu, bu ülkenin yüz akı gazetecilerinden, yıl- lardır yolsuzluklarla, hırsızlıklarla boğuşan Sevgili Tuncay Mollaveisoğlu, telefonda soruyordu... Tuncay, bir süredir çıkardığı aylık “Bağımsız” der- gisinin ekim sayısında, aynı soruyu ülkenin aydın, yurtsever kalemlerine de yöneltti. Bilgisayarın ba- şına oturup bir süre düşündükten sonra, yaklaşık iki sayfalık yazıma şu satırlarla başladım: “Türkiye nereye?” sorusu 2000’li yıllara adım at- tığımız sıralarda anlamı olan bir soruydu!.. Ancak bugün, 2010 eşiğindeki Türkiye’de bu so- runun hiçbir anlamı, hiçbir “kıymet-i harbiyesi” kal- madı!.. Çünkü, artık bu sorunun yanıtı olanca çıp- laklığı ile ortaya çıkmış durumda: - Yönetimi devşirilmiş, ekonomisi tamamen Ba- tı’nın kontrolünde, toplumu en az ikiye çatlatılmış ve soysuzlaştırılmış, ordusu 21. yüzyıl hegemon- ya savaşlarında kullanılmak üzere “terbiye edilmiş” ve yakın gelecekte fiziki olarak bölüştürülecek bir Türkiye!.. Acıklı ama ne yazık ki doğru!.. Bu ortamı yaratmak için içerisi, dışarısı elbirliği ile az çalışmadılar; çıkarılan yasalardan, yaratılan davalara, karalanan yurtseverlere her adımı titiz- likle attılar… Sonunda bu “sessizlik” ortamını, bu faşizmi egemen kılmanın eşiğine kadar geldiler!.. Aylık Bağımsız dergisine yazdığım makalenin son bölümünde ise “kaderimiz bu mu?” sorusunu ya- nıtladım: “Sırada son perde var; o da sahneye sürülmüş durumda, önce art arda açılımlar başlatıldı. Kürt açı- lımı, Ermeni açılımı birbiri ardına sahnedeki yerini aldı. Son günlerde bakıyoruz, Silahlı Kuvvetler’e ABD malı Patriot füzeleri satabilmek için ABD hüküme- ti Kongre’den izin çıkarıyor!.. Aynı sıralarda İran’a karşı yeni sertlik politikası Batı ülkelerinde yankı- lanmaya başlıyor... İlginç biçimde Rusya’nın da bu politikaya destek vermeye başladığı görülüyor. Yine aynı sıralarda ABD’nin ‘füze kalkanlarını’ Türkiye’ye yerleştireceği konuşulmaya başlanı- yor!.. Anımsayın; eski ABD Dışişleri Bakanı Rice ne demişti: - Bölgede 22 ülke yeniden dizayn edilecek!.. İşte şu anda o aşamayı yaşıyoruz.. Türkiye, bu ül- kelerin dizayn edilmesinde ‘vurucu güç’ olarak kul- lanılacak, sonra da 22. ülke olarak ABD Genelkur- may dergisinde gösterildiği gibi bölüştürülecektir!.. Pekii, kaderimiz bu mudur?.. Yapılacak hiç mi bir şey yoktur?.. Olmaz olur mu; bu ülkenin yurtsever kitleleri bu oyunu da tıpkı geçen yüzyılda olduğu gi- bi buruşturup tarihin çöp sepetine atabilir... Ama yan yana gelmek, birlik olmak ve dimdik ayağa kalk- mak şartıyla!.. Bugün yurtseverlerin yüksek sesle sor- ması gereken şudur: - Bu topraklarda yaşamımızı sürdürmek için NE YAPMALI!..” Bir Yurtsevere Mektup (XXVIII) Sevgili kardeşim Balbay, senin telefonlarının ya- sal dinleme kararı olmadan neredeyse bir yıl ön- cesinden dinlenmeye başlandığının ortaya çık- masıyla birlikte şu yaşadıklarımızın yalnızca bir tek şekilde tanımlanabileceğine karar verdim: - Kara komedi!.. Ülke bir “akıl gel-git”i içinde hiç durmaksızın çal- kalanıyor... Hani, bizim de “Sesli Gazete”de çok eleştirdiğimiz Genel Sağlık Sigortası uygulaması- nın sonuçlarını dün Cumhuriyet veriyordu: muayene ücretlerinde yüzde 650 artış, çokuluslu tekellerin kârlarında katlamalı artış!.. Açlık ve yoksulluk sınırı o hale geldi ki aileler çocuklarına verdikleri harç- lıkta tasarrufa yönelmiş durumda!.. Sabrı tükenmiş, gözü dönmüş bir toplum haline getirilmemizin bi- lançosu ise gazetelerin üçüncü sayfalarında yü- zümüze adeta bir tokat gibi çarpıyor, ortalık kan gö- lüne dönmüş vaziyette... İşte böylesine çivisi çık- mış bir ülkenin hangi karanlıklara doğru itilmeye ça- lışıldığını anlatacak yurtseverler ise nerelerde, na- sıl kotarıldığı açık senaryolarla içerde!.. Ama bir ke- re daha vurgulamakta yarar var; karanlığın yırtıla- cağı, aydınlığın mutlaka egemen olacağı günler ya- kındır… Sevgili kardeşim, seni ve tüm yurtseverleri, dı- şarıdaki milyonlar adına, bir yurtseverin olanca gü- cü, direnci ve sıcaklığı ile kucaklıyorum… e-posta: [email protected] Dil Devriminin 77. Yılında Dil Kirliliği KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 1 Ekim HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 1 EKİM 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 17 Cemaatlerin serveti 50 milyar dolar: Paranın dini cemaatin imanı yoktur! Azmettirici Recep Nas: “Recep, açılımı hazmettire hazmettire sürdürürken bölünmenin azmettiricisi olmasın da!” Başarı Mustafa Pınar: “Recep’in ‘demokrasi devrimi’ ile Türkiye, dünya yolsuzluk ve çürüme batağında ilk üçe girdi!” AKKM Canan Çamkır: “Atatürk Kültür Merkezlerini (AKM) yıkımdan kurtarmak için adlarını Adalet ve Kalkınma Kültür Merkezleri (AKKM) yapalım!” YağmurDeniz Türkiye’nin hazımsız politikacıları HOLLANDA İçişleri Bakanı’nın bu yaz Türkiye’ye tatil için gelirken ucuz bir havayolunu yeğleyip uçakta sıradan bir yolcu gibi seyahat ettiğini okuyunca Ahmet Önen yıllar öncesini anımsamış: “Yaklaşık 40 yıl önceydi. İlkokul mezunu amcam, sıradan, vasıfsız işçi olarak Hollanda’ya gitmişti. İlk izine geldiğinde etrafını sarmış, ondan oraları anlatmasını istemiştik. Birçok ilginç anısının içinde, en çok ilgimi çeken, hastalığında yaşadığı hastane anıları olmuştu. Ciddi bir ameliyat sonrası amcam, Hollanda Kraliçesi ile aynı hastanede ve aynı serviste yatmıştı. O gün amcamın anlattıklarını bir hayal ürünü olarak dinlemiş, fazla abartılı bulmuş, belki de inanmak bile istememiştim. Amcam ne kadar doğruları anlatıyor olsa da, bizim ülkemizdeki sosyal yapıya ters düşen bu olaya inanmamakta haklıydım. Öyle ya, ulu önderimiz Atatürk ‘Beni Türk hekimlerine emanet ediniz’ dese de bizim siyasilerimiz nasırını aldırmaya Amerika’ya, gazını çıkarttırmaya Avrupa’ya gidiyorlardı. Bütün bunlardan sonra Avrupa Birliği’nin bizi arasına almak istememesinin ya da ayak sürümesinin asıl nedenlerini yeniden düşünüp, ciddi anlamda gözden geçirmemiz gerekmez mi?” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” AKP-FG koalisyonunun yarı resmi televizyon kanallarından atv’de yeni bir yerli dizi başlamış. Dizide bir halı mağazasında geçen olaylar konu ediliyormuş. Mustafa Saraç daha ilk bölümde resmen “çocuk sömürüsü” ile karşılaşıldığını anlatıyor: “İflasın eşiğindeki halıcı, kapkaççılık yaparken yakaladığı ve acıyıp polise teslim etmediği, 5-6 yaşlarındaki kız çocuğunun ‘incecik-tül gibi’ parmaklarını fark ederek, onun yeryüzündeki en ince halıyı dokuyabileceğine kanaat getiriyor. Küçük bir çocuğun parmaklarında yalnızca dolar pırıltıları algılayabilen, minik insan ellerine düşük maliyetli ve yüksek kazançlı bir yatırım aracı gibi yaklaşan, emek istismarını fazlasıyla çağrıştıran bu tiksindirici sahne, yandaş kanalın çalışan kesimle ilgili konularda hiç de titiz davranmadığının göstergesi oluyor. Küçük kızla ayaküstü bir ‘iş görüşmesi’ yapan halıcı, kızın ‘para verecek misiniz’ sorusunu ‘evet’ diye yanıtladıktan sonra, kendisiyle el sıkışıp açıkça bir ‘sözel iş akdi’ de gerçekleştiriyor. Dizi, sevimli bir modern kent masalı gibi izlense de, yandaş kanal, çocuk istihdamının büyük bir insanlık suçu olduğunu herhalde unutmaktadır. 5-6 yaşında çocukların herhangi bir işyerinde ücretle çalıştırılması, hem yasalara hem de İnsan Hakları Beyannamesi’ne aykırıdır. Aslında, halıcılıkta çocuk istihdamının, ticari açıdan pek akıllıca olduğu da söylenemez; zira zengin ülkelerde hayli yaygın olan ‘çocuk emeği ürünlerini asla satın almayın’ kampanyaları, bilinçli tüketiciyi çocukların dokuduğu halılardan uzak tutmaktadır. Ne var ki, çocuk istihdamı gibi tüm dünyada nefret uyandıran bir suç, Türkiye’de hükümet yandaşı televizyon kanalında, açıkça sempatik gösterilebilmektedir. Dizideki kimsesiz ve korunmasız kız çocuğunun bir özel mekâna sığınması, bir başka suçun daha sempatik gösterilmesi anlamındadır. Ülkemizde kimsesiz çocuklar tekil ‘hayırsever’ yurttaşların değil, kamu idaresinin sorumluluğu altındadır. Hiç bir yurttaş, sokakta bulduğu bir çocuğu salt iyilik amaçlı da olsa mekânında sürekli olarak barındıramaz. Kimsesiz sokak çocuklarının hiç vakit yitirmeden en yakın kamu idare birimine teslim edilmeleri suiistimal olasılığının önlenmesi açısından yasal zorunluluktur. Görünen o ki hükümet yandaşı kanal, hükümeti sokak çocuklarının sorumluluğundan da kurtarmaya çalışmaktadır!” Çocuk sömürüsü SESSİZ SEDASIZ (!) HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kendi değerle- rine yabancõlaşmõş kimse. 2/ Vücutta biriken azotlu mad- de... Yeni Zelan- da’nõn yerli halkõ. 3/ Mersinbalõğõna verilen bir başka ad. 4/ Yapraklarõ salata olarak yenen baharlõ bir bitki... Yardõm amacõyla toplanan para. 5/ Rize’nin Çamlõhemşin il- çesinde bir yayla... Sat- rançta bir taş. 6/ Haç. 7/ Cezayir’de doğan ve Arap müziğiyle Batõ müziğinin karõşõmõ olan müzik türü... Bir sanat yapõtõnda işlenen ana düşünce; tema. 8/ Üs- tü kapalõ olarak anlatma... Yapraklarõ çay gibi haş- lanarak içilen bir Güney Amerika bitkisi. 9/ Bilgi- siz, kültürsüz kimse... Tavlada “iki” sayõsõ... Tabaka. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Türk müziğinde bileşik bir makam. 2/ Musevi metin- lerinde, kimi zaman iyi, kimi zaman da kötü işler yapan göksel varlõğõn adõ... İlişkin, değgin. 3/ Torba biçiminde yorgan çarşafõ. 4/ Yakõşõr, yerinde, uygun... Peygamber- leri Hud’u dinlemedikleri için Tanrõ tarafõndan yok edi- len kavim. 5/ İstek, arzu... Asya’da bir õrmak. 6/ Bebek ve çocuklarda D vitamini eksikliğine bağlõ olarak ortaya çõkan ve kemik büyümesinde bozukluğa neden olan has- talõk. 7/ El sõkõşma... Üzerine ses kaydedilen daire biçi- minde yaprak. 8/ Güzel, hoş, latif... Yunan abecesinde bir harf. 9/ Boru sesi... Kitap, defter gibi şeylerin kime ait ol- duğunu belirtmek için üzerlerine konan küçük kâğõt. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 G Ü M Ü Ş L Ü K Ü R Ü N A Z R A L E Ş O R L O N L T E K Ü S T Ü Z E R L İ K R K İ R A Ç G A K İ E V S Ü S S İ T A T A R İ U R B A E M E T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle