23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 7 OCAK 2009 ÇARŞAMBA 6 HABERLER AVRUPA GÜRAY ÖZ İnsansız Stratejilerin Körlüğü Amerikalı siyaset bilimciler, gelecekle ilgili ön- görülerde bulunurken büyük sayılarla, kuru so- yutlamalarla konuşurlar, insansız stratejiler üre- tirler. Gelecekte ne olacak? ABD batacak mı? Avru- pa ile ilişkiler ne yönde gelişecek? Rusya yeniden büyük güç olur, doğalgaz silahını Batı’ya karşı da- ha etkin kullanmaya başlarsa, denetim altına al- maya çalıştığımız İslam gittikçe radikalleşir; Ha- mas, Hizbullah, El Kaide benzeri düşmanlar ço- ğalmaya, güç kazanmaya başlarsa... Amerikalı uzmanın korkuları bunlardır. Korku- nun temelinde ise çaresizlik yatıyor. Çaresizlik, at- tığınız her adımın kendi çelişkisini üretiyor olma- sındadır. Kapitalizm hiçbir zaman insanı temel al- maz, bu nedenle de ürettiği çözümler döner do- laşır, insanlardan oluşan toplumla çelişmeye, kendini inkâr etmeye başlar. Küresel kapitalizmin yaşadığı ve tüm insanlara yaşattığı krizin nedeni budur. Senaryolar olasılık hesaplarıyla yapılır. Atılacak adımların neleri çağrıştıracağı, hangi kaçınılmaz sonuçları ya da kaçınılabilir dönüşleri içereceği- ni ince ince hesaplar Amerikan siyaset bilimcile- ri. Ve sonunda yanılırlar. Çünkü kurdukları teoremin ilk adımının tartışılabilir olduğunu hiçbir zaman ka- bul etmemişlerdir. Onlar için çıkarlar önem taşır. Tarihi sık sık sona erdiren ve yeniden başlatan Fukuyama’nın yönettiği bir tartışmada söylendiği gibi: “Dış politika benzin istasyonlarında baş- lıyor”. Petrole gereksinim var. Otomobiller için benzin gerek. Başlangıç noktaları otomobildir. Sürücü koltu- ğunda oturan insan değil. Yıllar boyu sosyalizmle savaştılar. Her türlü yo- lu kullanarak, insanlık için yeni, güzel bir deneme olan sosyalizmin büyük ülkesini parçalamayı ba- şardılar. Şimdi ise kara kara düşünüyorlar. Orta- ya çıkan yeni devlet artık tıpkı onlar gibi düşünüyor, kapitalizmin yasalarına uygun olarak çıkarları peşinde koşuyor. Doğalgaz, petrol üzerine kuru- lu stratejilerin çarpıştığı tartışma sert geçiyor. O eski güzel günlerin silahların sınırlandırılması tar- tışmalarına benzemiyor. Bizse eski güzel günleri tıpkı Filistin halkı gibi unuttuk. Filistin halkı direnişini kendi yurdunda yaşamak üstüne kurmuştu. Topraklarını işgal etmiş olan İs- rail’le savaşırken elindeki en önemli silahı, kendi yurdunda bir ulus yaratmaktı. Müttefikleri üçün- cü dünya ülkeleriydi, sosyalizmdi. Herkesin ba- rış içinde yaşadığı demokrat halkçı bir devlet ola- caktı Filistin. Ülkemizin sosyalist delikanlıları da, sonradan bir kısmı saf değiştirmiş olsa bile, da- yanışmalarını onlarla birlikte çarpışarak, ölerek gös- termediler mi? Sonra Arafat’ların, Habbaş’ların Filistini gitti, ye- rine artık bir yurt için değil, ümmet için, Taliban tarzı bir din için savaşan Hamas geldi. Bu yeni du- rumun odak noktasında insan yok artık. Kadınları, çocukları, sivil halkı, insanı kolayca gözden çıkaran, uğradığı soykırımı soykırım yaparak sağaltacağı- nı zanneden İsrail’in önüne atan kör bir politika- dan söz ediyoruz bugün. Sovyetler’in dağıtılmasından sonra çılgın boğalar gibi Ortadoğu’ya dalan ABD kendine uygun dostlar, düşmanlar yarattı. Artık Ortadoğu’da geçmişle kıyaslanmayacak kadar güçlenmiş bir fanatizm egemendir. İsrail’in kendini her koşulda, her türlü kıyımı, kırımı yapmaya tarihsel olarak hak- kı olduğunu düşünen fanatizmi, Hamas’ın, Hiz- bullah’ın fanatizmiyle karşı karşıyadır. Kurban Fi- listin halkıdır, Filistin’dir. Bu savaşın arkasınday- sa emperyal güç ABD ve onun geleceği öngör- mekte her gün biraz daha tökezleyen stratejist- leri duruyor. Onların dış politikaları benzin istasyonlarında başlıyor. Peki, benzin pompalarından petrolle birlikte akan Filistin halkının kanı değil mi? Bu kanı kim dur- duracak? O dış politikaların sahipleri mi? “Ye- nilsem de zafer benim” diyen Hamas mı? ABD’nin gerçekte kendisine sopa gösterdiğini bi- len İran mı? Gazze’yi darmadağın eden İsrail mi? Kırımı seyreden Arap ülkeleri mi? Yoksa Ameri- kan stratejistlerinin planladığı BOP’un, İsrail’le bü- yük hacimli anlaşmalar imzalayan, saldırıdan kı- sa bir süre önce Olmert’le 5 saat görüşen, yine de saldırıdan haberi olmayan eşbaşkanı mı? Söyleyin kim? e-posta: guray@cumhuriyet.com.tr LEYLA TAVŞANOĞLU SOFYA - Kapõ komşumuz Bul- garistan’dayõm. AB’ye son geniş- leme halkasõ içinde tam üye oldu, ama ortada gözle görülür önemli bir değişiklik yok. Sokaktaki insanõn zihniyeti hâlâ AB kriterlerine uyum sağlayamamõş görünüyor. Trafikte çõlgõn sürücüler her tarafta. Taksi şo- förleri deseniz bir âlem. İki çeşit ta- rife uyguluyorlar. Sokaktan bir tak- si çevirseniz dört kilometrelik yola en fazla beş leva (yaklaşõk beş TL) ödüyorsunuz. Ama sakõn otellerin önünde park etmiş taksileri denemeyin. Aracõn üzerindeki yazõlarõ okuyamõyorsa- nõz cebiniz yandõ demektir. Çünkü beş levaya gidilecek aynõ mesafe için 49.50 leva ödemek zorunda ka- labiliyorsunuz. Üstelik buna yapabileceğiniz bir şey de yok. Çünkü aracõn üzerinde tarife yazõlõ. Ama ancak pertavsõzla okuna- bilecek büyüklükte harfler ve Kiril al- fabesiyle. Kiril alfabesini bilmiyor- sanõz işiniz bitik demektir. Bu yolla yabancõ turistler soyulup soğana çev- riliyor anlaşõlan. Caddeler ve sokaklarda da AB kri- terlerine uyum gösterdiklerinin belir- tisi görülmüyor. Kaldõrõm taşlarõnõn çoğu yerinden sökülmüş. Yağmurlu havalarda üzerine bastõğõnõzda her yanõnõz çamur içinde kalabiliyor. Tra- fik işaret levhalarõ eksik. Pek çok mağazada kredi kartlarõ için pos makineleri hâlâ levaya ayar- lõ çalõşõyor. Anlaşõlan yabancõ turist- lerden nakitle ödeme yapmalarõ bek- leniyor. Ancak bir ATM makinesin- den günlük para çekme limiti 400 le- va. Bu tutarõn üzerinde alõşveriş yap- manõz mümkün değil. Tanõdõklarla konuşurken ortalama aylõk ücretleri soruyorum. Anlatõlan- lar karşõsõnda ise şaşkõnlõktan ağzõm açõk kalõyor. “Devlette çalışıyorsan üst düzey bir memurun aldığı aylık ücret 400 ile 600 leva arasında de- ğişiyor. Emeklilik aylığı ise 150 le- va dolaylarında. Bu paralarla insan nasıl geçinir? O nedenle de yok- sulluk hâlâ yakamızı bırakmıyor.” Peki, Bulgaristan artõk serbest piyasa ekonomisine geçtiğine göre özel sek- törde durum nasõl? Yanõt şöyle oluyor: “Özel sektör daha yeni yeni gelişi- yor. Tabii ki özeldekilerin aldıkla- rı ücretler yüksek. Ama özel sek- törde çalışanların oranı hâlâ çok dü- şük.” “Yine de iyi ki AB’ye girmişiz. 1989 olaylarından sonra demokra- siye geçişte çok korkunç çatışmalar yaşayabilirdik. Sosyalizm döne- minde halkın yüzde 90’ı sosyal ko- nutlardan ev sahibi olmuştu. Bu sos- yal konutlar iyi malzemeden yapıl- masa, ufak da olsalar yine de in- sanların başlarını sokacak evleri vardı. Bu evler olmasaydı insanlar sokaklara dökülebilirdi. AB üyeliğine kadar ülke oradan oraya savruldu. Sosyalizmin çökü- şü ve liberalizmle demokrasinin gelişi işleri çığırından çıkardı. Ta- rihi binalar özelleştirilip ona buna peşkeş çekilmek istendi. Kısmen başarılı olundu. Ama halkın bir de farkındalığı var. O sayede örneğin, otel yapmak istedikleri Modern Sanat Müzesi binasını kurtardık. Şimdi AB’ye uyum yasaları çıktığı için isteyen istediğini yapamıyor.” AB üyesi Bulgaristan’da kriterlere uyan yok Sofya’da Bulgaristan Parla- mentosu’ndan içeri giriyorum. Koalisyon Hükümeti ortağõ Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Genel Başkan Yardõmcõsõ ve Parlamento Başkanvekili Ünal Lütfü’yle görüşeceğiz. Ünal Bey’in odasõndan içeri girer- ken aklõmdan şunlar geçiyor: “Hey gidi günler. Tanışmamız 1983 yılına dayanıyor. O sı- ralar Demir Perde ülkesi olan Bulgaristan’da etnik Türkle- re karşı yeni yeni asimilasyon kampanyası başlatılıyordu. Ünal Bey’le direnişçi Türkle- rin derneğinde gizli gizli gö- rüşmüştük. O dönemlerde işsizdi. 25 yıl sonra ise Ünal Lütfü hem Parlamento Baş- kan Yardımcısı hem Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’ndeki Bulgar Par- lamento Heyeti’nin Başkanı hem de HÖH’ün uluslararası ilişkiler sorumlusu. Ocak ayın- da da Avrupa Konseyi Parla- menterler Asamblesi’nin Baş- kan Yardımcılığı’na seçile- cek.” HÖH’ün çok ilginç bir siya- si yapõsõ var. 1986’da Bulgaris- tan’daki Bulgarlaştõrma kam- panyasõna tepki olarak etnik Türk Bulgar vatandaşlarõ tara- fõndan kurulmuş olmasõna ve 1990’da meşru bir siyasi parti haline gelmesine karşõn kesin- likle bir Türk partisi değil. Bü- yük ölçüde Bulgar nüfustan da oy alõyor. Şu anda da 240 kişilik Bulgar Parlamentosu’nda 34 milletve- kiliyle üçüncü büyük siyasi par- ti konumunda. Başõnõ 85 milletvekilliğine sahip Bulgaristan İçin Koalisyon Partisi’nin çektiği koalisyon ka- binesinde üç bakanõ bulunuyor. Başbakan Yardõmcõsõ Emel Etem de HÖH’ün milletvekili. Bulgaristan çapõnda da 30’dan fazla belediye başkanlõğõna sa- hip. Ünal Lütfü bu işi nasõl başar- dõklarõnõ şöyle anlatõyor: “Bulgaristan’da 1990 yılıy- la başlayan demokrasi hare- ketinin ilk yıllarında çok ger- gin bir hava vardı. Çünkü to- taliter rejim Türk azınlığı ve Bulgar çoğunluğuna birbirine karşı nefret tohumları ekmiş- ti. Türkler totaliter rejimde hapiste süründüler. Birçoğu analarını babalarını kaybetti. Başkanımız Ahmet Doğan üç yıl hapiste yattı. Dolayısıyla 1990’ın başla- rında bir kıvılcım çakmak or- talığı ateşe vermeye yetecekti. Makedonya ve Kosova olay- ları burada da olabilirdi. Ama partimiz daha 1986’da ille- gal olduğu zamanda şu kara- rı aldı: ‘Kanun, anayasa yoluyla Av- rupa standartlarõnõ Bulgaristan’a yerleştirmeliyiz. Bunu savaşarak değil, akõlcõ bir şekilde, insanlarõ ikna ederek yapmalõyõz.’ O zamanki temel kararla- rımız bugün de yürürlüktedir. Bugün Bulgaristan NATO ve AB üyesiyse bunda HÖH’ün büyük payı vardır.” Ünal Lütfü son zamanlarda HÖH ve üyelerini hedef alan aşõ- rõ milliyetçi Ataka Partisi’yle il- gili şunlarõ anlatõyor: “Biz Bulgaristan’da 19 yılı totaliter rejimden gerçek de- mokrasiye hep geçiş dönemi diye adlandırdık. Bizde de- mokrasinin temel unsurları mevcut. Ama öbür AB ülke- lerine kıyasla ekonomik dü- zeyimiz düşük. Bir de bu 19 yıl içinde küçük sayıda bir züm- re aşırı zengin oldu. Öte yan- dan nüfusun yüzde 60’ı yok- sulluk içinde yaşıyor. Ataka Partisi ise marjinal- lerden ortaya çıktı. Ben mü- hendisim. 30 yıl çalıştım. Be- nim emekli maaşım, inanma- yacaksınız ama 150 leva. Ya- ni 150 TL. Bu parayla Bulga- ristan’da çok zor yaşarsınız. Biz başlangıçta bu Ataka’nın gerçek milliyetçiler olduklarını sandık. Bu arada AB de Ata- ka’nın ortaya çıkmasıyla Bul- garistan’da aşırı milliyetçilik mi hortluyor, gibi endişelere kapıldı. Neyse ki artık Ata- ka’ya inananların sayısı dü- şüyor. Ataka’nın ideolojisi yok. Göstermelik milliyetçilik yapıyorlar. Ama yaşamların- dan memnun olmayan Bul- garlar Ataka çevresinde bir- leşiyor. Ne yazık ki gelecek se- çimlerde Ataka yüzde 4 olan barajı aşabilir. Ama dediğim gibi hiçbir zaman iktidara ge- lemeyecektir.” Ünal Bey Ataka’nõn Türklere ve başka azõnlõklara fiili bir sal- dõrõda bulunmadõğõnõ, sadece sözlü tacizlerde bulunduğunu ekliyor. “Bulgaristan halkı ar- tık Avrupalı gibi normal hayat yaşamak istiyor. Böyle bağı- rışlara çağırışlara prim ver- miyor” diyor. T Ü R K D İ Z İ L E R İ S A L G I N I Türk kanallarõndan televizyon dizilerini izlemek çok yaygõnlaşmõş. Kaldõğõm otelin kahvaltõ salonunda servis yapan Dani’yle konuşuyoruz. Dani hem kah- valtõnõn sorumlusu hem de bütün odalarõn bakõmõnõn. Odalarõn mini bar denetimleri de ona ait. O sabah pek dertli görünüyor. “Hayõrdõr Dani, ne oldu” diye so- ruyorum. Dani kaşlarõnõ havaya kaldõrõyor: “Bu akşam bir davet var. Onun hazõrlõklarõnõ yapmam gerekiyor. O yüzden de Binbir Gece dizisini kaçõracağõm. Ah si- zin Türk erkekleri. Bizim kõzlarla konuşuyoruz. Hepsi sizin dizilerdeki erkeklere hayran. Hele o Binbir Ge- ce’deki çocuk yok mu?” Sonra da bir kahkaha patla- tõyor. “Biliyor musun? Yakõnda Türkçe öğrenmeye baş- lõyorum. Bülbül gibi konuşacağõm artõk.” Sofya’nõn merkezindeki küçük Garibaldi Meydanõ’na bakan bir sokakta Bulgaristan Gazeteciler Birliği’nin binasõ. Dört katlõ bu bi- na birliğin kendi mülkü. İkinci ka- ta, Başkan Milen Valkov’un ça- lõşma odasõna çõkõyorum. Valkov aynõ zamanda Bulgaristan Elek- tronik Medyasõ Ulusal Konseyi Yönetim Kurulu üyesi. Valkov Bulgar Gazeteciler Bir- liği’nin hem bir cemiyet hem de bir sendika görevini yaptõğõnõ, üyele- rinin sayõsõnõn beş bini geçtiğini an- latõyor. Daha sonra şu dileği dile ge- tiriyor: “Biz Türk meslektaşları- mızla sık sık bir araya gelmek is- tiyoruz. Uluslararası toplantı- larda onların bulunmalarına ih- tiyacımız var. Ancak Türkiye’den hiçbir gazeteci örgütüyle teması- mız olmuyor. Bunu bize siz sağ- larsanız çok sevineceğiz. Bu noktada şöyle bir yakõnmayõ dile getiriyor: “İlişkilerimiz çok iyi. Ama hem AA hem de Zaman gazetesi mu- habirlerine Türkiye’deki meslek örgütleriyle temaslarımızı sağ- lamalarını rica etsek aldığımız ya- nıt şu oluyor: ‘Bu bizim işimiz de- ğil. Temaslarõ kendiniz kurun.’ Bunun nedenini anlayabilmiş de- ğilim.” Dört yõl kadar önce Edirne mer- kezli Trakya Gazeteciler Cemiye- ti’yle iyi ilişkileri olduğuna dikkat çeken Valkov şöyle konuşuyor: “Ama cemiyetin yönetimi de- ğişip yeni yöneticiler gelince te- maslar kesildi. İnternet çağında yaşıyoruz. Ama size şu soruyu sormak istiyorum: Bize bu te- masları kurmamızda yardımcı olabilir misiniz?” ÖZAL’IN DOSTU ÜNLÜ HEYKELTIRAŞ RAŞİDOV, ÖZAL AİLESİNE DARGIN Ünal Lütfü, 26 yıl sonra Tavşanoğlu’nun sorularını yanıtladı. Milen Valkov. Hem cemiyet hem de sendika Lütfü: HÖH etnik bir Türk partisi değil 360 derece Sofya. Bulgaristan’da demok- rasi rejimine geçilmesiy- le birlikte şimdiye ka- dar üç cumhurbaşkanõna kültür ve sanat danõş- manlõğõ yapan ünlü bir heykeltõraş var. Sanatõ Bulgaristan sõnõrlarõ dõ- şõna taşmõş olan bu hey- keltõraşõn adõ Vecdi Ra- şidov ya da Türkiye’de tanõndõğõ isimle Vecdi Raşit. Onunla Sofya’da Aleksandr Nevski Ka- tedrali’ne bakan bir köşk- lokantada bir araya geli- yoruz. Bulgaristan Cum- hurbaşkanõ Georgi Pa- ravanov’un geçen haf- taki Ankara ziyaretinde, resmi heyet içinde yer al- mõş. Paravanov ve Gül arasõndaki görüşmelerin son derece olumlu geçti- ğini anlatõyor. “Bulga- ristan ve Türkiye artık dost, kardeş ülke oldu- lar” diyor. İki cumhur- başkanõnõn enerji işbirli- ğini ve global krizi ele al- dõklarõnõ da sözlerine ek- liyor. İstanbul ve Anka- ra’da pek çok sergi açtõ- ğõnõ söylüyor. Sonra söz Türkiye’yle nasõl sõkõ iliş- kiler kurduğuna geliyor. Raşidov diyor ki: “1980’lerin sonunda rahmetli Turgut Özal, Naim Süleymanov’u (Süleymanoğlu) Tür- kiye’ye getirdi. O dö- nemde benim de Tür- kiye’ye gitmemi isti- yordu. Ama Naim’den sonra olay öylece kal- dı. Turgut Özal’ı ba- bam gibi severdim. Ama Semra Özal ve Ahmet Özal’ı hiç affe- demiyorum.” Raşidov’un Semra Özal ve Ahmet Özal’la ne alõp veremediği var? Ünlü heykeltõraş yaşa- nan olaylardan büyük üzüntü duyduğunu şu sözlerle dile getiriyor: “Dediğim gibi Özal’la çok dost olmuştuk. Ba- bam gibi seviyordum. Ölümünden bir akşam önce Orta Asya’dan ye- ni döndüğü ve yorgun olduğu halde beni kır- mayıp Ankara’da açtı- ğım sergime geldi. Kısa bir süre kalıp gitti. Er- tesi gün vefatı haberini alınca çok sarsıldım. Derken Semra ve Ah- met Özal çıkıp benim sergimde içtiği bir içki- den zehirlendiğini söy- lemeye başladılar. Na- sıl olur. Orada bir sürü şişe var. Hangi şişeye zehir konduğunu kim bilecek? Ayrıca Özal’ı neden zehirlemek iste- sinler ki? Onlara çok kırgınım. ” Raşidov’a bugün Bul- garistan’da kendisi açõ- sõndan nasõl bir resim or- taya çõktõğõnõ soruyorum. Sözlerinden demokrasi rejiminden çok şeyler beklediği ama bekledik- lerini bulamadõğõ anlaşõ- lõyor: “Ortaya yeniden çir- kin bir tablo çıktı. Ye- ni politikacılarımız çok eğri bir anlayışla siyaset yapıyorlar. Avrupa’dan gelen paralar çalındı. Herkes kendi kirli sis- temini kurdu.” Kendisi için bütün si- yasetçilerin kirli olduk- larõna ve bir liberal ola- rak bu durumu zor kabul edebileceğine dikkat çe- ken Raşidov şunlarõ ek- liyor: “Ben bu durumu sa- natçı kimliğimle de red- dediyorum. Bizim Hak ve Özgürlükler Hare- keti’ne de (HÖH) küf- rediyorum. Halkımız fakir kaldı. Partimiz artık parti gibi değil ekonomik grup gibi ça- lışıyor. Parti liderleri- miz çok zengin oldu- lar. Bunu bir sanatçı olarak kabul etmem mümkün değildir. Vecdi Raşidov. İmamoğlu CHP aday adayõ oldu İstanbul Haber Servisi - Trabzonspor Kulübü’nün eski yöneticilerinden işadamõ Ekrem İmamoğlu, CHP Beylikdüzü Beledi- ye Başkan aday adaylõğõ için başvurdu. İlçe Başkanõ Yücel Aslıoğlu, İmamoğlu’nun baş- vurusuyla ilgili “Bölgemizin tanınmış iş adamlarından ve başarılı bir yönetici olan Ekrem İmamoğlu’nun CHP’den aday ada- yı olmasından memnuniyet duyuyorum” değerlendirmesinde bulundu. Ekrem İmam- oğlu da, spor ve iş dünyasõndaki bilgi - biriki- mini artõk Beylikdüzü halkõ için kullanacağõ- nõ söyledi. Sosyal sorumluluk projelerine ağõrlõk vereceklerini ve sağlõklõ nesiller yarat- ma adõna çevreyi koruyacaklarõnõ belirten İmamoğlu, “CHP’nin duruşu belli. Ulu ön- der Atatürk’ün partisi, ülkenin geleceği için kararlılıkla adımlar atacaktır” dedi. BEYLİKDÜZÜ İÇİN BAŞVURDU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle