Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 4 OCAK 2009 PAZAR
8 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr
Eşit, kardeş ve özgür bir 2009
Rosengård, Malmö
ilinde, Arap
Müslümanlarõn
çoğunlukta olduklarõ bir
İsveç mahallesi...
Yunanistan’da, gençlik
hareketlerinin yaşandõğõ
yõlõn son günlerinde,
Rosengård mahallesi de
Müslüman gençlerin
şiddet eylemlerine sahne
oldu. Ancak, bu
eylemlerin
Yunanistan’daki gençlik
hareketiyle bir bağõ yoktu.
Rosengård mahallesindeki
bazõ İslam kültür
merkezleri ve mescitler,
Malmö Belediyesi’nin
aldõğõ bir kararla
kapatõlmõştõ; Müslüman
gençlerin ortalõğõ yakõp,
yõkmalarõnõn nedeni
buydu.. 3 gün süren
olaylarda, polis ve itfaiye
araçlarõ taşlandõ. Barikatlar
kuruldu. Meydanlarda
lastikler yakõldõ. Reklam
panolarõ, otobüs duraklarõ
parçalandõ. Çöp bidonlarõ
ateşe verildi...
Adõ geçen İslami dernekler
1990’lõ yõllarõn başlarõnda
devletin kültür fonlarõyla
desteklenerek, belediye
sorumlularõnca, “farklı
inançların gelişimine
katkı” nutuklarõ
atõlarak
açõlmõştõ. O
girişimlerle,
İsveç
varoşlarõnõn da
temelleri atõlmõş
oldu...
Rosengård,
İsveç’e ilk
geldiğim yõllarda benim de
yaşadõğõm bir mahalleydi.
“Gül bahçesi” anlamõna
gelen Rosengård, o
yõllarda, geniş yeşil
alanlarõ, parklarõ apartman
girişlerindeki çiçek
bahçeleriyle, gerçekten de
gül bahçesi
görünümündeydi. Her
yaştan insanõn spor
yapabildiği salonlar,
yüzme havuzlarõ vardõ. O
yõllarda mahalle nüfusunun
çoğunluğu İsveçliydi.
Sokaklarda müzik çalõp,
dans ederek halkõ
eğlendiren coşkulu
çingene gruplarõ vardõ. 10-
15 yõldõr etkinliğini
sürdüren İslami dernek ve
mescitler, mahallenin
görüntüsünü de değiştirdi.
Bu süre içinde belediye
konutlarõnõn bodrum
katlarõ İslami dernek ve
mescitlere açõldõ.
Buralarda, başlarõ bağlõ
küçük kõzlarõn gittiği
Kuran kurslarõ açõldõ.
Rosengård, zamanla,
sokaklarda sakallõ, beyaz
entarili adamlarõn, kara
çarşaflõ kadõnlarõn, sarõklõ,
cüppeli küçücük
çocuklarõn dolaştõğõ bir
mahalle haline geldi.
Yaşanan değişimden
sonra, mahalleyi, önce
özgürlük tutkunu
çingeneler, sonra da
İsveçliler terk etmeye
başladõ. Spor salonlarõ
ilgisizlikten kapandõ. Açõk
yüzme havuzlarõnõn
kenarlarõ çarşaflõ
kadõnlarõn piknik alanlarõ
haline geldi. Rosengård,
kendi içinde yalnõzlaşan,
gettolaşan İslami
kurallarõn egemen olmaya
başladõğõ bir mahalleye
dönüştü. Yõllar önce,
oturduğum belediyeye ait
konutun bodrum katõnõn
bir tarikat okuluna
kiralanmasõ üzerine ben de
mahalleyi terk ettim...
Devlet ve belediye
yetkilileri, zamanla bir
şeylerin yolunda
gitmediğini anlamaya
başladõlar. Birkaç yõldõr
mercek altõna alõnan
dernek ve mescitlerden
bazõlarõnõn çalõşmalarõ
sakõncalõ bulundu.
Belediye meclisi, geçen
yõlõn ağustos ayõnda aldõğõ
bir kararla, bu dernek ve
mescitlerden bazõlarõnõn
kapatõlmasõnõ
kararlaştõrdõ.
Rosengård’daki
İslam Kültür
Merkezi ve
mescidi de
kapatõlanlar
arasõndaydõ.
Üyelerinin,
kapatõlan
merkezin lokalini işgal
etmeleri üzerine polis zor
kullandõ. Çõkan olaylar
aralõklarla 3 gün sürdü.
Mahalle girişlerine
barikatlar kuruldu. Park
halindeki araçlar ve çöp
bidonlarõ ateşe verildi.
Yakõnlardaki bir benzin
istasyonuna ait römorklar,
mahalle içlerine çekilerek
yakõldõ. Olaylarda 17 kişi
gözaltõna alõndõ, 1 kişi
tutuklandõ. Olaylardan
sonra, bir dernek üyesi
yakõnmasõnõ şöyle dile
getiriyordu: “Önce,
inancınıza saygılıyız
diyerek bize yardım
ettiler. Çalışmalarımızı
devlet fonlarıyla
desteklediler. Şimdi de,
siz çok ileri gittiniz,
diyerek kapatıyorlar.”
Önce sõrtõnõzõ sõvazlayõp
sizi yönlendiriyorlar.
Eteğinizdeki bütün taşlarõ
döktürdükten sonra da,
“Fazla radikalleştiniz,
çok ileri gittiniz” diyerek
tepenize iniyorlar. Bu da,
“ılımlı İslam”õn İsveç
versiyonu olsa gerek...
alinergis@yahoo.se
Hindistan’da
kadõnlar boz renkli
kirli duvarlara karşõ,
tozlu kaldõrõmlarda
bitiveren mucizevi
çiçekler gibiler. Esmer
belleri açõkta, sarilerinin bir ucunu uçura
uçura, alõmlõ, yürüyorlar kalabalõk
sokaklarda. Bedenlerine dolana dolana
bellerinden omuzlarõna çapraz tõrmanan
rengârenk kumaşlar sõrtlarõndan aşağõ
renkli sular gibi iniyor. Tahta kovasõna
yol kazõsõndan toprak doldurup, başõnõn
üstünde taşõyan kadõn bile, en ucuzundan
beş altõ metre bir kumaşa sarõndõ mõ, sõra
sõra bilezikleri, halhallarõ, küpeleriyle,
sarinin içinde kraliçelere benziyor. Nar
çiçeği veya koyu yeşil bir sari edinip
Aralõk’õn sõcağõnda Bombay’in, yeni
adõyla Mumbai’nin tozlu sokaklarõna
aldõrmadan, parmak arasõ terliklerle,
eteklerimi sürümek istiyorum ben de.
Hindistan’da güneşin renklendirdiği
teni de giyip, bu kraliçelerden biri gibi
olmak zamanõ.
Tam olarak nasõl bir model seçsem diye
sarili kadõnlarõn sarilerini süzerken
gizliden, aralarõndan geçen simsiyah
çarşaflõlar acõtõyor gözlerimi.
Simsiyahlar. “Bir kadına en çok
yakışan giysi sariyse, en yakışmayanı
da kara çarşaf” dedirten, bir kadõn
olarak, kadõn namõna içlendiren bir
görüntüde takõlõp kalõyorum. Nasõl bir şey
acaba o güzelim sari yerine, simsiyah
çarşaf içinde bir genç kõz, bir kadõn
olmak? Sõcacõk güneşin altõnda, belini,
kollarõnõ, sõrtõnõ açõkta bõrakan ifil ifil, cõvõl
cõvõl sarilere bürünenler sağdan soldan
geçerken, kapkara çarşafa girmek zorunda
olmak veya girmek zorunda hissetmek?
Peki bu iki giysi nasõl yaşar bir arada?
Kadõnõn saçõnõn telini görmeye
tahammülsüz aşõrõ İslamcõlar, ince bellere,
derin sõrt dekoltelerine, uzun siyah saçlara,
çiçeklerle bezenmiş başlara, aslõnda
yüzlerce yõllõk bir geleneğe; pantolonu da,
çarşafõ da kendine uyduramayan; özetle
“kadının alabildiğine kadın” gibi
görünmesi geleneğine gözleri takõldõğõnda
ne düşünürler?
Vakti zamanõnda, İngiliz marifetiyle
koskoca Hindistan’õn din temelinde
parçalanmasõnda, Müslümanlarla
Hindularõn birbirlerini yemelerinde,
“sarili” kadõnlarõn çõplak bellerinin de
rolü olmuş muydu acaba? 1947’de
İngilizlerden özgürlüklerini alõr almaz
Hindistan’dan kopan topraklar ve
Müslüman halkõn bir kõsmõ
Pakistanlaştõktan sonra bu iki ülke, o
günden bugüne tam üç kez savaşa
tutuştular. Paylaşõlamayan Cammu-
Keşmir’deki dinmek bilmeyen din
kavgalarõ yetmezmiş gibi Mumbai
saldõrõlarõ eklendi
şimdi de... Bu aralar
gerginlik tõrmanmakta
gene. Bir ayõ geçti
ama 179 kişinin
yaşamõna mal olan
26/11 saldõrõlarõ ile
ilgili Pakistan-
Hindistan ilişkilerini
geren haberler hâlâ
gazete manşetlerinde.
The Times Of India gazetesindeki bir
haberde, “Parmak tetikte” başlõğõ altõnda
Hindistan’la Pakistan’õn nükleer füze
başlõklarõnõn sayõsal karşõlaştõrmasõ yer
aldõ mesela. Haberde Hindistan’õn nükleer
füzeyle “ilk vuran olmama kararı”
vurgulanõrken, Pakistan’õn böyle bir
politikasõ olmadõğõna ve nükleer silahlarõn
kontrolünün tümüyle Pakistan
Genelkurmay Başkanõ’na ait olmasõna
dikkat çekiliyor. İslamabad’õn 26/11
olaylarõnõn elebaşlarõnõ ortaya çõkarmak
için söz verdiği işbirliğinden geri adõm
atmasõnõn akabinde, Hindistan Başbakanõ
Manmohan Singh’in ülkenin Nükleer
Donanõm Yetkilileri ile gizlice bir
görüşme yaptõğõ ileri
sürülüyor. Başka bir
başlõk ise “Pakistan
ordusuyla Taliban’ın
Hindistan’a karşı
birleşebileceğini”
duyuruyor. Canlõ ele geçirilen tek
teröristin, kendisinin ve ölen diğer dokuz
arkadaşõnõn “Pakistanlı” olduğunu
söylemesi iki ülke arasõndaki ilişkileri zora
sokuyor. Hindistan, FBI’õn İslamabad’a,
teröristlerin Pakistan’la olan ilişkisini
ortaya koyan güçlü kanõtlar sunduğunu
iddia ediyor.
Mumbai sokaklarõ ise durduk yerde yediği
can alõcõ darbeden dolayõ kõrgõn, ama canlõ.
Bütün Brüksel’i sokağa atsalar
görülemeyecek cinsten bir kalabalõk akõyor
her zamanki gibi kaldõrõmlardan. Bir
önceki ziyaretimden bu yana
havaalanõndaki, alõşveriş merkezlerinin,
büyük otellerin yaya ve araba
girişlerindeki güvenlik önlemleri hayli
artmõş. Noel ve yeni yõl eğlenceleri ise
büyük ölçüde azaltõlmõş. Mumbai’nin en
büyüleyici yeri olan, koloniyel döneme ait
görkemli Taj Otel yaralarõnõn bir kõsmõnõ
sarõp, farklõ dinlerden dualarla, saatlerce
süren ritüellerden sonra denize karşõ
kapõlarõnõ müşterilerine yeniden açmõş.
Otelde yaşamõnõ yitiren 31 kişinin
adlarõnõn yer aldõğõ geçici anõtõn önünde
açõlan kocaman defter, duygu ve öfke dolu
yazõlarla yarõlanmõş bile. Öfkeyi
paylaşanlar arasõnda Hindistan’õn
Müslümanlarõ da var. Ölü ele geçirilen
teröristlerin Hindistan topraklarõna
gömülmesini şiddetle reddediyorlar.
Fanatik Hindularõn, azõnlõktaki
Müslümanlarõn üzerindeki baskõsõna
bahane olan terör eylemlerine karşõ nefret
dolular. Hindistan’õn bir milyar yüz elli
milyonluk nüfusunun yüzde 13.5’i
Müslüman. Bu hesapla “sarili” kadõnlar
çoğunlukta. Buna rağmen, onlar öylesine
“açık”, Müslüman kadõnlarõn bir kõsmõ ise
öylesine “kapalı” ki, Hindistan’daki bu
zõtlõğõn iç içe geçmişliği bir mucize gibi
geliyor insana.
Ruslardaözür
kampanyası
başlatırmı?
“Soykırım yapıldı”,
“Geçmişle yüzleşmenin
zamanı geldi” türünden sözlere,
son yõllarda sõkça rastlõyoruz.
Ukrayna’dan söz ediyorum. Geride
bõrakmakta olduğumuz 2008 yõlõ,
“Holodomor” olarak adlandõrõlan
büyük açlõk felaketinin 75. yõlõydõ.
Söz konusu açlõk felaketi, 1932 - 33
yõllarõnda, Sovyet yönetiminin
tarõmda kolektifleştirme
politikasõnõn ve köylülerin tarõm
ürünlerine el konmasõnõn
sonucunda Ukrayna’da, Rusya’nõn
Don ve Volga havzalarõnda ve
Sibirya’da yaşanmõş ve milyonlarca
köylü hayatõnõ kaybetmişti.
Ukrayna yönetimi, bazõ tahminlere
göre 3, bazõ tahminlere göre ise 10
milyondan fazla insanõn ölümüyle
sonuçlanan bu felaketin, dönemin
Moskova yönetimi tarafõndan
bilinçli olarak planlanmõş ve
Ukrayna ulusunu ortadan
kaldõrmayõ amaçlayan bir soykõrõm
politikasõ olduğunu savunuyor. Bu
iddiaya göre Don bölgesi de
Ukrayna kökenli Kazaklarõn
bulunduğu bir alan olduğu için, o
bölgede de Ukraynalõlarõn imhasõ
hedeflenmiş. Bu iddiaya karşõ
çõkanlar, felaketin kõrsal alanlarda
yaşandõğõnõ ve dönemin Ukrayna
toplumunun büyük ölçüde köylü
olmasõndan ötürü Ukraynalõlarõn
çok kayõp verdiğini, diğer taraftan
Ruslardan da aynõ dönemde
milyonlarca kişinin hayatõnõ
kaybettiğini söylüyor.
Holodomor’un soykõrõm olduğu
iddiasõ Soğuk Savaş döneminde
Ukrayna diasporasõ tarafõndan
ortaya atõldõ. 2004’teki turuncu
devrimden sonra ise bu iddiayõ
içeride ve dõşarõda kabul ettirmek,
resmi devlet politikasõ haline geldi.
Konu, Devlet Başkanõ Viktor
Yuşçenko’nun ulusal proje olarak
gördüğü konulardan biri. İçeride,
yayõn organlarõ ve okullar
aracõlõğõyla yeni nesillere,
Ukraynalõlarõn sõrf Ukraynalõ
olduğu için öldürüldükleri
düşüncesi aşõlanmak isteniyor. Bu
amaçla, iki yõl önce parlamentoda,
Holodomor’un soykõrõm olduğunun
inkârõnõ suç sayan bir yasa kabul
edildi. Ancak söz konusu yasanõn
cezai yaptõrõmõ yok; yani
“soykırımı” kabul etmeyene ceza
verilmiyor. Yuşçenko, geçen sene
de “soykırımı
inkâra” cezai
yaptõrõm
getiren bir
yasayõ
parlamentoya
sundu. Ancak
ülke içinde bu
konuda görüş
birliği olmadõğõ
için, halkõn
yarõya yakõnõnõ cezalandõrabilecek
böyle bir tasarõ kabul edilmedi.
Diğer taraftan, Kiev’de, İkinci
Dünya Savaşõ’nda ölenlerin anõsõna
yapõlmõş olan meçhul asker anõtõnõn
yanõbaşõna, Erivan’daki “soykırım
anıtını” çağrõştõran bir Holodomor
anõtõ dikildi geçen haftalarda.
Meçhul asker anõtõ, Kiev’i ziyaret
eden yabancõ devlet yetkililerinin
resmi ziyaret programõnõn ilk
sõrasõnda yer alõyor. Böylece,
Kiev’i ziyaret eden yabancõ devlet
yetkilileri, Ukrayna’nõn “soykırım
anıtını” da ziyaret etmiş olacaklar.
Yuşçenko, yabancõ ülkelere
düzenlediği ziyaretlerin hemen
hemen tamamõnda, “soykırımın
tanınmasını” gündeme getiriyor.
Zaten ABD ve Doğu Avrupa
ülkeleri gibi Rusya’yla gergin
ilişkilere sahip pek çok ülke,
“soykırımı” tanõmõş durumda.
Avrupa Parlamentosu’nda da geçen
aylarda Holodomor’u “Ukrayna
ulusuna karşı işlenmiş insanlık
suçu” olarak tanõyan bir karar kabul
edildi. Fakat Rusya’nõn çabalarõ
sonucunda, “soykırım” ifadesi
metinden çõkarõldõ. “Soykırımı”
tanõyan ülkelerin, başta Ukrayna
olmak üzere, söz konusu eylemlerin
Sovyet yönetimi tarafõndan
işlendiğini ve bugünkü Rusya’nõn
suçlanmadõğõnõ söylemelerine
karşõlõk, resmen Sovyetler
Birliği’nin “devam eden devleti”
olarak tanõnan ve Sovyet geçmişi ile
övünen Rusya’nõn bu sözlere uyup
“anlayış göstereceğini” beklemek,
pek gerçekçi değil; göstermiyor da
zaten. Ruslar, konunun uluslararasõ
kuruluşlarda gündeme gelmesinin
önlenmesinde Türklerin kendilerine
yardõmcõ olduğunu söylüyorlar.
Rusya ise her ne kadar
parlamentosu sözde Ermeni
soykõrõmõnõ tanõmõş
olsa da, Ermeni sorununda sessiz
kalmayõ tercih ediyor.
Sarili kadõnlar
‘Ilõmlõ İslam’õn
İsveç versiyonu...
Birileri kinli bir hararetle “Yılbaşı kâfir
âdetidir” diye dünyanõn döndüğünü
reddededursun, ötekiler dünyaya doğan her
günün daha barõşçõl “eşit, kardeşçe ve özgür”
yaşanmasõ dilek ve düşünü sürdürüyor.
İnsanoğlu 21. yüzyõlda her yakalayanõn
inanõlmaz bir bencillik ve vahşetle bir ucunu
dişlemeye çalõştõğõ şu yeryüzünde “asil
kan”larla, “yüce kat”lardan öte, insanõ insana
bağlayacak öğelere, erdemlere sahip
çõkamayacak mõ? Evrensel düzeyde emeğin
hakkõ, dürüstlüğün ücreti, yaratõcõlõğõn payõnõ
teslim etmek için; dinler-diller-gelenekler-
aşiretler-uluslar ötesi bir ahlak, bir zihniyet için
“Aydınlıklar devri”ne, 18. yüzyõlõn başõna geri
dönmek, “ortaçağ” karanlõğõnõ yeniden yaşamak
zorunda mõyõz? Mucidi kim olursa olsun
herkesin gündelik yaşamda sahiplendiği elektrik,
telefon, otomobil, tren gibi araçlar ne kadar
doğalsa, 1789 Fransõz Devrimi’nin insanlõğa mal
ettiği “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” şiarõnõn o
denli doğal olmasõ gerektiğini düşünürken, böyle
düşünenlerin küçük bir azõnlõğa düştüğünü
görmek ne acõ... Sõnõrlõ ve zaman zaman ikiyüzlü
de olsa Avrupa’nõn ve bugün kõsmen Güney
Amerika’nõn dünya genelinde savunuculuğunu
üstlendiği bu şiarõn kalbi, isim babasõ Fransa, ilk
uygulamacõsõ Fransõzlar bu konuda ne
düşünüyor? Fransõz Anayasasõ’nõn girişten
sonraki ilk iki maddesinde, “Fransa’nın
bölünmez bir laik, demokratik ve sosyal
cumhuriyet; bayrak renklerinin mavi-beyaz-
kırmızı, dilinin Fransızca, ulusal marşının ‘La
Marseillaise’, şiarının ‘özgürlük, eşitlik,
kardeşlik’ ve ilkesinin de ‘halk tarafõndan halk
için halk hükümeti’ ile yönetilmek” olduğu
yazar. Kõsa süreli devrimci anlarõnda (1830,
1848, 1871, 1936 ve de birazcõk 1981-82) bu
hassasiyetlerini kâğõt üstünden hayata geçirmeyi
başarmõş Fransõzlar artõk epeyce
kötümser. Geçen yõl (2008) uzun
zamandõr gerçekleştirmek
istediğimiz bir gezi vesilesiyle
Fransa’nõn Bordeaux kadar ünlü
üzüm bağlarõna sahip Burgonya
bölgesine gitmiştik. Yörenin
tanõnmõş şarap beldelerinden
Beaune’da katõldõğõmõz ‘tadım
seansları’ndan birinde mesleğine
âşõk bir üreticiyle sohbetimizde Fransõzlarõn ‘iyi
şarap’ konusunda ne denli ayrõcalõklõ olduklarõnõ
söylemek gafletinde bulunmuştum. “Herkes
içmekte özgür içmesine de, satın alabilene...”
demişti. “Büyük dağıtımcılar ele aldı alalı -ki
neredeyse 30-40 yıl geçmiş- kaliteli şarap
tüketimi çoktan eşitlik ilkesini rafa kaldırdı”
diye yakõnmõştõ.
Birkaç gün önce bir Fransõz dostumuzun doğum
gününe davetliydik. Yemekte taşradan gelen 36
yõllõk subay kayõnbiraderiyle tanõştõk.
Kayõnbirader Türk olduğumuzu öğrenince, “Ben
sıradan bir Fransızım. Bilgim de ortalamadır
ama tanıyabildiğim kadarıyla Atatürk, De
Gaulle’le bile karşılaştırılamıyacak kadar
büyük bir asker ve devlet adamı. Kurduğu
ordu, çok tartışmalı darbelerine karşın bugün
ülkenin en etkili, en saygın kurumu olarak
kalabiliyor” demeden edemedi. Sonra da, “Ve
belki de hepsinden önemlisi Türk ordusu
temelden kendi içinde çok ‘eşitlikçi ve
kardeşçe’ bir yapılanma kurmuş.
Buralarda özgürüz, özgürlüğüne de
benim gibi halk çocuklarının orduda
subay olma şansı pek kalmadı. Hatta
içerdeki ilişkiler ‘özel şirket’
dünyasına dönüştü. Anladığıma göre
Türk ordusunda halen durum farklı”
deyince hem adamõn ilgisine, hem
saygõsõna şaşõrõp kaldõk. İki örnek, son
yõllarda Fransõz toplumunda yaşanan değişim
olgusunu oldukça iyi yansõtõyor. Geçen hafta
Fransõz basõnõnda yayõmlanan bir kamuoyu
araştõrmasõnõn sonuçlarõna bakõlõrsa Fransõzlar en
demirbaş değerlerini hõzla yitirmekteler.
Toplumun üç sacayağõndan en az yara alanõ
“özgürlük”. O bile, 2003’te toplumun yüzde
75’inin geçerli olduğuna inandõğõ bir değermiş.
Bugün Fransõzlarõn yüzde 60’õ ülkede göreli bir
‘özgürlük’ten söz edilebileceğini savunuyor.
CSA araştõrma kurumunun göz önüne serdiği
açõk iki gerçek var ki, pek iyimserliğe
elvermiyor. 2003 ortasõnda Fransõzlarõn yüzde
52’si ülkede ‘kardeşlik’ olduğunu
söyleyebiliyorlarmõş. Bu oran Aralõk 2008’de
yüzde 45’e düşmüş. Belki de 21. yüzyõlõn
en nadirleşecek siyasi erdemi ‘eşitlik’.
Fransõzlarõn nezdinde 2004 yõlõnda yüzde 40 ile
yeni yüzyõldaki en yüksek düzeyine ulaşabilen
‘eşitlik’ bugün yüzde 32’lik skoruyla
kötümserliğin simgesi. Neoliberal zihniyet
Fransa gibi en ilerici ‘kapitalist’ ülkelerde bile
açtõğõ gedikle insanlarõ bir yanõyla bencillik ve
bireysellik, bir yanõyla da dincilik ve
milliyetçiliğin koynuna itmekte. Mücadele
özgüllüğünü henüz tümüyle yitirmemiş
Fransõzlarõn yüzde 39’u dernekler
(“Hükümetler dışı kuruluşlar” veya
sendikalarla değil, tümüyle bağõmsõz
derneklerle), yüzde 36’sõ da okulda verilecek
mücadeleyle bu gidişatõ değiştirmeyi umuyor.
Yüzde 62’si bu örgütlere katõlmaya, yüzde 97’si
de bir biçimde desteklemeye hazõr. En
kötümserler de gençlerle yaşlõlar...
2009 yõlõnõn sõnõf, köken, inanç, cinsiyet, renk,
yaş ve benzeri ölçütleri ne olursa olsun
insanlõğõn yarõnõnõ “eşit, kardeş ve özgür” bir
toplum temelinde kurma ütopya ve mücadelesini
sürdürenler yõlõ olmasõ umut ve dileğiyle...
ugur.hukum@gmail.com
KİEV
DENİZ
BERKTAY
MUMBAİ
ÇİMEN TURUNÇ
BATURALP
MALMÖ
ALİ HAYDAR
NERGİS
PARİS
UĞUR HÜKÜM
Buz
gibibir
evlilik!
Kanadalı Jan ve
Gerhard Pyper,
hayatlarını
birleştiren bağlılık
yeminini buz gibi
sularda etti.
Yeni evlenen çift
Vancouver’da
yapılan 89.
Kutup Ayısı
Yüzüşü etkinliğine
katıldı.
Çift soğuk sularda
kısa süre
yüzdükten sonra,
damat Gerhard’ın
öptüğü gelin koşar
adımlarla kıyıya
çıktı.
(Fotoğraf:
REUTERS)