18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 30 OCAK 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Gazeteci Adem Yavuz’u Kim Öldürdü? Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’nı, Kıbrıs Barış Ha- rekâtı sırasında birisi 19 yaşında olan 10 Rum esi- rini öldürdüğünü söyleyen tiyatro sanatçısı Atilla Ol- gaç hakkında soruşturma açmasından dolayı kutla- mak gerekir. Askerliğini Lefkoşa’daki Kıbrıs Türk Alayı’nın mutfağında yaptığı ve eline silah bile almadığı, dahası sözü edilen birliğin harekâtta aktif görev yapmadığı söylentileri de dikkate alınarak, bir canlı televizyon söy- leşisinde rol kesmeye kalkışan bu kişinin anlattıkla- rı karşısında duyarsız kalınabilinirdi. Ama o zaman, anlattıklarının bir senaryo çalışma- sı olduğunu söyleyerek çark etmek istemiş olsa bi- le, Olgaç’ın Rum ve Yunan makamlarına verdiği koz güçlü hale gelirdi. Bir yandan Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Başsavcısı Pet- ros Kleridis; öte yandan Yunanistan Dışişleri Ba- kanlığı, Olgaç hakkında Cenevre Savaş Suçları Mah- kemesi’ne suç duyurusu yapmaya hazırlanadursunlar, Türk adaleti, Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’nın giri- şimi ile aynı doğrultuda çoktan harekete geçerek in- siyatifi almıştır. Öylece, Türkiye 1974’te yapılmış o zorunlu as- keri harekâtın, uluslararası yasalar açısından da her zaman hesabını verebileceğinin altını bir kez daha çizmiş olmaktadır. Olgaç’ın ilk açıklamaları geçerli ise, savaş suçlu- su şüphelisi olarak elbette uluslararası yargıya tes- lim edilmelidir. Değilse soruşturmanın başlatıldığı Ba- kırköy’de bulunan akıl hastanesinde kendilerini Na- polyon, hatta Hitler sanarak çeşitli masallar anla- tanların gördüğü tedaviden, onun da yararlanması sağlanmalıdır. 35 yıldır aynı yalanda ısrar Mademki Rumlar, 1974 Barış Harekâtının aradan 35 yıl geçtikten sonra bile, adadaki Türklerin kendi- leri tarafından yok edilmesini önlemek amacıyla ya- pılmadığına ve o savaş sırasında esir düşen 1500 soy- daşlarının yok edildiğine Batı dünyasını inandırma is- teğini inatla sürdürüyorlar. KKTC ve Türkiye de, Ce- nevre Savaş Suçları Mahkemesi ile Avrupa Konse- yi’nde, Akridas Planı’nın failleri için davacı olmalıdırlar. Kuzey Kıbrıslı gazeteci, eski politikacı ve mücahit dostum İsmet Kotak, Lefkoşa’da yayımlanan Hal- kın Sesi gazetesinde o plan gereğince düzenlenen toplu kıyım saldırılarının sonuçlarını değerlendirmek için Birleşmiş Milletler’in görevlendirdiği Ortega’nın hazırlamış olduğu raporu önceki gün gündeme ge- tirmişti. Ortega Raporu’nda “...103 köy, mahalle ve yerle- şim biriminin yakılıp yıkıldığı resimleri ile yayımlandı. 32 bin Türkün bu minnacık adada yerinden, yurdun- dan edildiğini görürsünüz.Tam 11 yıl kuşatma altın- da geçen azap dolu günler, Bosna’dan önce yaşanan soykırımı anlatıyor. Hâlâ şehitlerimizi kuyulardan top- luyoruz” diyor İsmet Kotak ve Rum Başsavcısı’na Kü- çük Kaymaklı’yı, Ayvasıl’ı, Muratağa, Atlılar ve San- dallar’daki toplu mezarlarda yatan yaşlı, genç, sivil Türkleri hatırlatıyor. Ya Adem Yavuz? Ya, 11 meslektaşı ile birlikte o savaşı izlemek için Kıbrıs’a giden Anka Ajansı muhabiri Adem Yavuz’un akıbeti? Rum Başsavcı, o çatışma sırasında yollarını kaybeden Adem Yavuz’un, Engin Konuksever ve Cengiz Kapkın ile birlikte Rum askerleri tarafından esir alındığını belki de yaşı nedeni ile bilmiyor olabilir. Bu üç sivil, silahsız Türk gazetecisinin çok kısa öyküsünü hem Rum Başsavcısı’na, hem de bugün- kü kuşaklara ben özetleyeceğim. Rum askerler, silahsız gazetecilere ateş etmişler, Engin Konuksever’i elinden yaralamışlardı. Üç ga- zeteciyi bağlayarak hastane bahçesine getirip yere yatırdılar. “12 Ağustos 1974”. Aralarından makineli tüfekli bir asker yerde gözle- ri bağlı olarak yatan Adem Yavuz’a doğrulttuğu silahını ateşleyerek, karın bölgesini delik deşik etti. Adem ağır yaralı halde Kızılhaç aracılığı ile Türk ta- rafına teslim edildi ve helikopterle Adana Tıp Fakültesi Hastanesi’ne gönderildi. Ama kurtarılamadı ve şehit oldu. “26 Ağustos 1974”. Kıbrıs çıkarmasına karar veren Cumhuriyet Hükü- meti’nin bir üyesi, dahası sözcüsü olarak harekât sı- rasında görev yapan bu satırların yazarı Atlılar ve San- dallar’daki toplu mezarların açılması ile ilgili belgelerin de bire bir tanıklığını da yapmıştır. AP ajansının Kıbrıs Muhabiri Peter Arnet, Alimo- nos köyünde 12 sivil Türkün Rumlar tarafından kur- şuna dizildiğinin tanığı oldu ve bütün dünyaya Lef- koşa’nın Rum kesimindeki posta ofisinden bildirdi. “24 Ağustos 1974”. Silahlı Kuvvetlerimizce esir alınan 1500 Rumun ada- ya geri dönmediği yolundaki ısrarlı söylentiler de özel maksada dayanan haberlerdir. Esirlerin getirildikle- ri Adana Cezaevi’nde kalışları, bir bölümünün yer dar- lığı nedeniyle Kayseri’ye nakledildikleri biliniyor. Tüm işlemleri üstlenen Kızılay görevlileri gelişmelerden başbakanı anında bilgilendiriyorlardı. Başbakan Ecevit’in talimatıyla, ilk fırsatta onlar da adaya iade edildi. Kıbrıs Rum Başsavcılığı, öteki soydaşlarımızın değilse bile; sadece Adem Yavuz dosyasının akıbe- tini açıklasın. Görevini yapması için adaya gönderi- len bir gazeteciyi, elleri ve gözleri bağlanarak hasta- ne bahçesinde öldürenler için ne yapıldı? Onu söy- lesin. Meraklısına Not: Şehit Adem Yavuz’un cenazesi Devlet Töreni ile Ankara’dan Sıvas’a gönderildi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin doğduğu köyde yaptırttığı anıtmezara defnedildi. Anısını yaşatmak amacı ile İstanbul Şehir Hat- ları’nın bir gemisine Adem Yavuz adı verildi... Ama nedendir anlaşılmaz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi çürüğe çıkartılan geminin yerini alan ye- ni deniz taşıtına Adem Yavuz’un adını vermedi! Faks: 0 216 302 82 08 [email protected] Eşi Zerrin’den Gaffar Okkan’a mektup H ava erken kararõrdõ bu kentte, o gün sanki daha erken çökmüştü karanlõk. Zerrin Hanõm evde sekiz yaşõndaki oğlu Can ile beraberdi. Akşam saatlerinde ka- põ çalõndõ. Karşõsõnda iki komşusu duruyordu. Zerrin Hanõm, her zamanki gibi güleryüzle kar- şõladõ konuklarõnõ. Ama bir terslik vardõ. Kom- şularõ hiç konuşmuyordu. Şaşkõn şaşkõn bak- tõ yüzlerine. “Kötü bir şey mi oldu? Sizin çok acayip bir haliniz var. Renginiz benziniz uç- muş” dedi. Zerrin Hanõm yine yanõt alamadõ. Bu kez, “Birine bir şey mi oldu? Ne oldu? İnsanı çıldırtmayın, delirtmeyin” diye söy- lenirken, komşularõ ona sakin olmasõnõ, bir olay olduğunu ama olayõn içeriğini bilmediklerini söylediler. O sõrada Can içerden koşarak yan- larõna geldi: “Anne, televizyon babamı söy- lüyor!” Zerrin Okkan, olaydan sonra birçok mektup yazdõ eşine. Zerrin Okkan sorularõmõzõ yanõt- lamak yerine, pek çok soruya yanõt olabilece- ğine inandõğõ bu mektuplardan birini iletti bize. Canımın içi, canım benim Sensizliğimin dördüncü yõlõ bitmek üzere. O tarih, o kahrolasõ gün yaklaşõyor. Ben yine dev- re dõşõ olmaya başladõm. Her yerde varõm. Ama yokum. Kurulmuş bir makine gibi üstüme dü- şeni yapmaya çalõşõyorum. Bu arada yazmaya çabalõyorum. Seni anlatmak en büyük gayre- tim. “Yazmak, yazmak, yazmak…” diyor ho- camõz. Çok zor iş biliyor musun? Uğraşõyorum, didiniyorum, elimden geleni yapmaya çalõşõ- yorum. Biraz seni, biraz kendimi. Duygularõ- mõ yazdõm şimdiye dek. Kimselerle paylaşa- madõğõm duygularõmõ paylaşõyorum yeni ta- nõştõklarõmla. Rahatlõyor muyum? Daha çok çõkmaza mõ giriyorum? Galiba paylaşmak bana iyi geliyor. Düşünüyorum. Seni düşünüyorum. Toplu- mu, insanlarõ düşünüyorum. “Bana dokun- mayan yılan bin yaşasın” diyen suskun in- sanlarõ düşünüyorum. Susmak, susmak, hep susmak. Birçok insan yaşamõ boyunca hep bu görevi üstlendi. Ken- di kabuğunda sessiz sakin yaşamayõ marifet saydõ. Zannetme ki bir şeyler değişti. Halen bu böyle sürüp gidiyor. Ne vardõ memleket so- runlarõnõ bu kadar irdelemeye. Üstüne gitme- ye. Sen de birçok meslektaşõn gibi dur denilen yerde durmasõnõ bilseydin. Salla başõnõ, al maa- şõnõ çalõşsaydõn. Yüreksiz olsaydõn. Sorumlu- luk sahibi olmasaydõn. Medeni cesaretin ol- masaydõ. Direnmeseydin, birçok şeye. Nabza göre şerbet verseydin. Sen mi kurtaracaktõn bu memleketi? Özür dilerim sevgilim, beni tanõmõyorsun de- ğil mi? Bu benim karõm değil diyorsun. Kusura bakma. Sensizliğin özlemi söyletiyor bunlarõ bana. Biliyorum şu an yaşõyor olsaydõn, nasõl kõzardõn bana kim bilir? “Benim gibi bir ada- mın eşine bu düşünceler yakışmaz” dediği- ni duyar gibiyim. Lakin bana da hak ver. Öz- lemin bir çõğ gibi büyüyor her gün. Zaman her şeyin ilacõ diyorlardõ, nasõl da yanõlõyorlar. Ge- çen zamanla birlikte özlem büyüyor, büyüyor… Sensizlik gün geçtikçe yüreğime taş gibi otu- ruyor. Günbegün ağõrlaşõyor. Bu ağõrlõğõn al- tõnda eziliyorum. Biliyor musun? Senin yokluğunu ne anam, ne kardeşlerim, ne oğlum, ne kõzõm, hiç kim- se dolduramõyor. Yanlõş anlama. Herkesin yeri ayrõ. Onlar benim canõm ciğerim. Hep- sinden önemlisi yaşam kaynağõm. Beni haya- ta bağlayan varlõklar. Ümitsizce seni özlüyorum. Sana ihtiyacõm var. Aç insanõn ekmeğe, toprağa, suya ihtiya- cõ gibi. Seninle konuşmayõ, sohbet etmeyi öz- ledim. Hâlâ sabaha karşõ uyanõyorum biliyor musun? “Hadi kalk hoca, biraz sohbet ede- lim” diyecekmişsin gibi geliyor. Yanõmdaymõşsõn gibi sohbet edelim istersen. Önce sana Can’õ anlatayõm. Can olanca hõzõyla büyüyor. Altõncõ sõnõfta. Ergenlik çağõna gir- di. Boyu benim boyumu geçti. Senin boyunu da geçecek gibi gözüküyor. Elleri, ayaklarõ ko- caman. Daha şimdiden kõrk bir numara ayak- kabõ giyiyor. Senin gibi, insanlarõ çok seviyor. Senin kokunu, sõcacõk, sõmsõcak ona sarõlõp öpü- şünü hatõrlõyor. Ketum bir çocuk, senin yok- luğunu fazla dile getirmiyor. Bir de arabada mü- zik dinlemeni, müzikle birlikte tempo tutuşu- nu anlatõyor. Geçen yõl, “Anne, babamın me- zarına bir kaset koyalım, babam dinlesin” demişti. Babam olsaydı, babam görseydi Sezin master programõnõ tamamladõ. İki yõldõr, iyi bir hukuk bürosunda avukatlõk ya- põyor. Sevgiyle, saygõyla büyümüş olduğu belli. Hatõrnaz, kişiliği oturmuş. Duyarlõ, sev- gi dolu, insanlarõ incitmekten korkan, insanlara değer veren bir yapõya sahip. Sezin nişanlan- dõ biliyor musun? Hani tanõşmayõ bir türlü ka- bul etmediğin arkadaşõ vardõ ya, onunla. Mut- lu. Çok mutlu. İşi iyi, eşi iyi. Mutlu olduğun- da veya bir şeye üzüldüğünde sana çok ihtiyaç duyuyor. “Babam olsaydı, babam görseydi” diyor. Oralardan senin bizi kolladõğõnõ, sõkõn- tõlõ anlarõmõzda Hõzõr gibi yetiştiğini düşünü- yor hep. Bana gelince… çocuklarõmõza senin yoklu- ğunu hissettirmemeye çalõşõyorum. Babasõna sarõlan bir çocuk gördüğümde içim titriyor. Can’õn kin, intikam, nefret duygularõndan uzak büyüyebilmesi için uğraşõyorum. Biraz da- ha büyüyünce senin olayõnõ irdeleyeceğinden, soracağõ sorulardan korkuyorum. Senin yok- luğun canõmõ çok acõtõyor. Çocuklarõmõ baba- sõz bõrakmalarõnõ, yapõlan canice suikastõ ke- sinlikle kabul edemiyorum. Hepsine lanet ediyorum. Medyada; “Gaffar Okkan sui- kastının tetikçisi yakalandı”, “Gaffar Ok- kan suikastının tetikçisi serbest bırakıldı” gibi haberler çõkõyor. Bu haberler beni çileden çõkarõyor. Bunlarõ kim koşullandõrdõ? Kimler bu emri verdi? Bunlarõn başõ nerde? Kimler? Kimler? Cevabõnõ bulamadõğõm birçok soru beynime üşüşüyor. Sen ve senin gibiler. Gazeteciler, polisler, öğ- retmenler ve daha niceleri… Vatanõ için çalõ- şõp şehit edilenler. Sizden sonra da hiçbir şey değişmedi. PKK, Hizbullah, mafya, rüşvet, yol- suzluk, kaçakçõlõk, ahlaksõzlõk, gasp, cinayet, her şey mevcut. Haksõzlõklar karşõsõnda toplum olarak sustuğumuz sürece bu memlekette ne şe- hitler biter ne de kötülükler biter sevgilim. Daha fazla yazamayacağõm. Hazan yaprağõ gibi titriyorum şu anda. Sezin, Can ve ben; se- nin gibi onurlu ve şerefli yaşõyoruz. Senin ço- cuğun, senin eşin olmanõn gururunu taşõyoruz. Bir kahraman eşi, çocuklarõ olmak herkese na- sip olmaz. Ç ocuklarõmõza senin yokluğunu hissettirmemeye çalõşõyorum. Babasõna sarõlan bir çocuk gördüğümde içim titriyor. Can’õn kin, intikam, nefret duygularõndan uzak büyüyebilmesi için uğraşõyorum. Biraz daha büyüyünce senin olayõnõ irdeleyeceğinden, soracağõ sorulardan korkuyorum. Senin yokluğun canõmõ çok acõtõyor. Çocuklarõmõ babasõz bõrakmalarõnõ, yapõlan canice suikastõ kesinlikle kabul edemiyorum. Hepsine lanet ediyorum. Sezin, Can ve Zerrin Okkan Elinde telsiz dini radyo dinliyordu Silahlõ saldõrõ sonucu öldürülen Necip Hablemitoğlu’nun komşularõ ve eşi aynõ kişiyi tarif etti İfadeler doğrultusunda çizilen robot resim hiçbir işe yaramadõ, ‘faili meçhul cinayet’ sayõldõ A nkara Üniversitesi Öğretim Üye- si Dr. Necip Hablemitoğlu, 18 Aralõk 2002 günü, akşam evinin önünde uğradõğõ silahlõ saldõrõ sonucu yaşamõnõ yitirdi. Hablemitoğlu, üni- versiteden çõktõktan sonra evinin ya- kõnõndaki alõşveriş merkezine uğra- yõp, saat 20.30 sõralarõnda Çankaya Por- takal Çiçeği Sokak, 40 numaradaki evi- nin önüne gelen Hablemitoğlu, park ye- rinde kendisine ait 06 TF 647 plakalõ araçtan indiği sõrada silahlõ saldõrõya uğ- radõ. 9 milimetrelik silahla başõna iki el ateş edilen Hablemitoğlu olay ye- rinde yaşamõnõ yitirdi. Saldõrgan ya da saldõrganlar ka- ranlõktan yararlanarak kaçarken, silah sesini duyan Hablemitoğ- lu’nun komşularõ 155 Polis İmdat servisine olayõ bildirdiler. Hable- mitoğlu suikastõ, Galatasaray-An- karagücü maçõ sõrasõnda işlendi. Ahmet Taner Kışlalı’yõ öldürdüğü gerekçesiyle mahkûm olan Kudüs Savaşçõlarõ örgütü üyesi Ferhan Özmen ve arkadaşlarõ da, Kõşla- lõ’nõn otomobiline bomba koyduk- larõ saatte Galatasaray-Liverpol ma- çõ oynandõğõnõ söylemişti. Dr. Hablemitoğlu’na yönelik saldõ- rõ, tüm yurtta büyük tepki yarattõ. Olay; sevenleri, meslektaşlarõ, üniver- siteler, sivil toplum örgütleri, siyasi par- tiler, yargõ ve emniyet yetkililerince kõ- nandõ. Evinin önüne, öldürüldüğü nok- taya karanfiller bõrakõldõ. Sürpriz tanık Hablemitoğlu’nun eşi Şengül Hab- lemitoğlu, cinayet günü sabah saatle- rinde “Fiat Brava” marka bir aracõn içinde dini müzik dinleyen bazõ kişiler gördüğünü söyledi. Akşam saatlerinde cinayetin duyulmasõnõn ardõndan aynõ apartmanda oturan komşu bir kadõn, ay- nõ gün öğle saatlerinde arabasõyla dö- nüş için manevra yaparken yolun kar- şõsõnda bekleyen ve içinde iki kişinin bulunduğu bir araca çarptõğõnõ, bu ha- fif çarpma sonrasõnda arabadan inen eli telsizli bir kişinin, onunla tartõştõğõnõ an- lattõ. Komşu kadõn, öğleyin kendisine hakaret eden eli telsizli kişiyi akşam ci- nayet sonrasõnda da evin önünde gör- düğünü, bu kez bir bere takmõş oldu- ğunu söyledi. Şengül Hablemitoğ- lu’nun sabah radyo dinlerken gördüğü kişinin eşgali ile komşu kadõnõn tarif et- tiği kişi birbirine benziyordu. Tanık ve Şengül Hablemitoğlu’nun ifadesi doğ- rultusunda zanlõnõn robot resmi çizil- di. Ancak, “Fiat Brava” gümüş rengi araca ulaşõlamadõ. S Ü R E C E K A nkara’da 1954 yõlõnda doğan Necip Hablemitoğlu, 1977 yõlõnda Anka- ra Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fa- kültesi Basõn Yayõn Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. 1977-1978 yõllarõnda “Dilde Fikirde İşde Birlik” adlõ aylõk bir dergi çõ- kardõ. Uzun yõllar çeşitli kuruluşlarda basõn müşaviri olarak çalõştõktan sonra An- kara Üniversitesi Türk İnkõlap Tarihi Enstitüsü’nde master ve doktora yaptõ. Türkiye dõşõndaki Türk topluluklarõnõn yakõn tarihi ile ilgili olarak çalõşmalar ya- pan Hablemitoğlu, Orta Avrupa ve Bal- kanlar’da Türk eserleri, Türk azõnlõklarõ ve şehitliklerimiz konusunda alan çalõş- malarõ yürüttü. Bu çalõşmalar çeşitli ga- zetelerde yazõ dizisi olarak yayõmlandõ. 1995-1996 yõllarõ arasõnda Birleşmiş Mil- letler Örgütü’nün bir projesinde (UNDP) görev alarak Moldova’da Gagauz Türk- leri’nin Latin alfabesine geçişi ile ilgili ola- rak danõşmanlõk hizmeti verdi. Buradaki görevi sõrasõnda, Cumhuriyet döneminin başõnda bölgede Atatürk tarafõndan gö- revlendirilen öğretmenlerin bulunduğunu belirleyerek, bu öğretmenlerin bugün ya- şayan öğrencilerinin anõlarõnõ derledi ve bir kõsmõnõ “Kemal’in Öğretmenleri” başlõğõ ile yayõmladõ. İlk kitabõ, II. Dünya Savaşõ sõrasõnda Sovyet Rusya tarafõndan Kõrõm Türkle- ri’nin kendi topraklarõndan zorunlu göç et- tirilişini anlatan ve 1974 yõlõnda yayõm- lanan “Yüz Binlerin Sürgünü”nden sonra “Çarlõk Rusyasõ’nda Türk Kongreleri (1905-1917)”, “Şefika Gaspõralõ ve Rusya’da Türk Kadõn Hareketi (1893-1920)”, “Alman Vakõflarõ ve Bergama Dosyasõ” ve “Kõrõm’da Türk Soykõrõmõ” adlõ çalõşmalarõnõ yayõmladõ. Hablemi- toğlu, çalõşma alanõna ilişkin Tür- kiye’de ve yabancõ ülkelerde sem- pozyum, panel gibi toplantõlarda sa- yõsõz konferanslar verdi, çeşitli te- levizyon ve radyo programlarõna ka- tõldõ. Siyasal İslam ve İslamcõ terör örgütlerinin Türkiye’deki yapõlan- malarõna ilişkin araştõrmalarõyla tanõnan Hablemitoğlu, Fethullah Gülen davasõna müdahil oldu. Alman Vakõfla- rõ ile Avrupa Birliği Uyum Yasalarõ için- de yer alan vakõflar yasasõ konularõnda çe- şitli araştõrmalarõ da bulunuyordu. Ça- lõşma alanõna ilişkin çok sayõda kitap ve makalesi bulunan Hablemitoğlu, Ankara Üniversitesi’nde Doktor Öğretim Görev- lisi olarak Atatürk İlkeleri ve Devrim Ta- rihi dersini veriyordu. Kendisi gibi öğre- tim üyesi olan Şengül Hablemitoğlu ile ev- li, Kanije ve Uyvar adõnda iki kõz çocuk ba- basõydõ. GÜLEN DAVASINDA MÜDAHİLDİ Dr. Hablemitoğlu’na yönelik saldırı, yurtta büyük tepki yarattı. G3 mermisi bulundu ESKİŞEHİR/İZMİR (Cumhuriyet) - Eskişehir’in 71 Evler Mahallesi’nde boş arazide 51, İzmir’in Balçova ilçesinde Ata Caddesi üzerindeki çöp bidonu yanõnda da 23 adet içi boşaltõlmõş G-3 tüfek mermisi bulundu. Her iki olayla ilgili soruşturma sürüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle