Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 18 OCAK 2009 PAZAR
8 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr
AB’de
alaturka
tuvalet krizi
“AB’den öylesine nefret ediyor
ki, tabii ki Vaclav Klaus,
Türkiye’nin üyeliğini bütün kalbiyle
destekleyecek. Çünkü biliyor ki Türkiye
üye olduğu anda, AB’de herkes
birbirine düşecek…” Çek arkadaşõm
Vaclav yüzüne yerleştirdiği sevimli tilki
ifadesi, Çek Cumhurbaşkanõ saygõdeğer
adaşõndan söz ederken kõkõrdõyordu. Bir
yõl önceki sohbet sõrasõnda belli olmuştu
Çek Cumhuriyeti’nin altõ aylõk AB dönem
başkanlõğõnõn pek eğlenceli geçeceği.
Başkanlõğõ Fransõzlardan devralõr almaz,
Çekler, AB zirve sonralarõndaki basõn
toplantõlarõnõ olağan sürelerinin üç katõna
çõkaran Sarkozy’nin bol kahkahalõ “one
man show”larõnõ bile gölgede bõrakacak
bir bombayõ hiç akla gelmeyecek bir
yerden patlattõlar. Brüksel’de herkes bu
bombayõ konuşuyor bugünlerde…
Çek Cumhuriyeti hükümeti aylar
öncesinden, David Cerny adlõ Çek
sanatçõya altõ ay boyunca AB Konseyi
binasõnda sergilenmek üzere yüzbinlerce
Avro’ya bir enstalasyon õsmarladõ. Binanõn
geniş girişinde, dönem başkanõ her ülkenin
mermerli soğuk mekânõ süsleyen bir eser
sergilemesi bir gelenek Brüksel’de. Çekler
görevi devralõnca, altõndan her geçişimde
Sarkozy’yi anõmsatõp, tebessüm ettiren,
Fransa’nõn tavandan sarkan içi boş dev
balonu gitti. Yerini Çek Cumhuriyeti’nin
hediyesi “Entropa” adlõ eser aldõ.
Entropa, AB üyesi 27 ülkeye ilişkin
önyargõlarõn yansõtõldõğõ kendi haritalarõ
üzerindeki plastik heykellerin
bileşiminden oluşuyor. Aslõnda her
parçanõn ülkelerin kendi sanatçõlarõ
tarafõndan yaratõlmasõ gerekiyordu. Ama
sonradan anlaşõldõğõna göre muzipliği ile
tanõnan David Cerny, üç arkadaşõ ile
birlikte ortaya çõkardõğõ eser için
hazõrladõğõ kataloğa tamamen uydurma
isimler ve özgeçmişler koyarak AB’ye
kendince bir “şaka” yapmak istemiş. Olay
meydana çõkõnca Cerny “Avrupa’nın
kendisine gülüp gülemeyeceğini merak
ediyorduk” dedi. İşin doğrusunu son anda
öğrenen Çek Başbakan Yardõmcõsõ ise
burnundan soluyor.
AB’nin görkemli konsey binasõ Justus
Lipsius’dan içeri girdiğimde karşõdaki
duvara yerleştirilmiş 16 metrekarelik
enstalasyonu görünce,
kulağõmda sevgili
dostum Vaclav’õn
sözleri, bõyõk altõndan
kõkõrdayan benim bu
defa. İroni müthiş!
AB, gazõ, Gazze’yi bir
kenara bõrakõp kendi
çapõnda birbirine girdi
gerçekten. Üstelik
sebep AB’ye girmiş bir Türkiye bile değil,
enstalasyonun tanõtõm kataloğuna girmiş
“Turkish Toilet” sözü sadece. Eserde
Bulgaristan haritasõ irili ufaklõ bembeyaz
alaturka tuvaletlerle kaplõ. AB haritasõnda,
“Turkish Toilet” olarak betimlenmek,
Bulgarlarõ öylesine kõzdõrdõ ki olay
diplomatik bir skandala dönüştü.
Bulgaristan, Sofya’daki Çek büyükelçisini
karşõsõna çağõrõp “gerekeni” söyledi.
Bulgaristan’õn AB nezdindeki büyükelçisi,
eseri “Bulgaristan halkına ağır bir
hakaret” olarak nitelendirdi. “Eserin
açılışı tehlikede” söylentilerine rağmen,
“Entropa” 15 Ocak’ta Çek Cumhuriyeti
Başbakan Yardõmcõsõ Alexandr
Vondra’nõn da katõldõğõ bir törenle tüm
AB’ye nanik yaparcasõna yüzünü açtõ.
Vondra törende “bunun sadece bir sanat
eseri olduğunu” söyledi ve bu eser
yüzünden “rencide olanlardan” özür
diledi. Ancak Bulgaristan’õn itirazlarõ
sürerse Bulgaristan ile ilgili parçanõn
enstalasyondan ayrõlma ihtimali hâlâ söz
konusu. Aslõnda o çirkin görünümlü, ama
pek matrak, avantgard sanat harikasõnda
kendi ülkesinin nasõl betimlendiğini görüp
de homurdanmayan yok. Almanlar gamalõ
haçõ anõmsatan otobanlardan, Danimarka
legolardan, İsveç mukavva bir Ikea
kutusundan ibaret. Hollanda sular altõnda
kalmõş, su yüzünde sadece cami minareleri
görünen bir yer. Romanya Kont
Drakula’lõ, Fransa ise sürekli grevde olan
bir ülke. Belçika bir kutu çikolata olarak
gösteriliyor. Lüksemburg’un üzerinde
“satılık” tabelasõ var. İtalya, futbolcularõn
ellerindeki futbol toplarõyla mastürbasyon
yaptõklarõ yeşil bir saha. İngiltere AB’ye
takõndõğõ “uzak ve soğuk” tavõrdan dolayõ
haritaya bile alõnmamõş tek ülke.
Muhafazakârlõğõ ile tanõnan Polonya
coğrafyasõ üzerinde bir grup rahip,
eşcinsellerin bayrağõnõ taşõyor. İşin kötüsü,
AB’yi betimleyen enstalasyonda, bütün bu
parçalar birbirlerine, yeni alõnmõş
oyuncaklarõn parçalarõ gibi, yatay ve
dikey, kolayca ayrõlõveren, mavi plastik
çubuklarla tutturulmuşlar.
Ayağõnõn tozuyla polemiğin ortasõnda
kendisini bulan Çek Cumhuriyeti’nin
dönem başkanlõğõ için seçtiği slogan ise
“Sınırsız bir Avrupa”...
cimenbaturalp@skynet.be
BirDonKişotyazarõnardõndan
Hitler Almanya’dan gelip anavatanõ
Avusturya’ya el koymasõnõn hemen
ardõndan 1938 yõlõnda Viyana’nõn
Kahramanlar Alanõ’nda bağõra çağõra
yaptõğõ konuşmada onu coşkuyla dinleyen
yüz binlerin arasõnda 14 yaşõnda ürkek bir
erkek çocuğu da vardõ. Adõ Johannes
Mario Simmel idi… Aradan tam elli yõl
sonra yine Viyana. Ürkek çocuk çoktan
ünlenmiş, yazar olmuş, tüm dünya tanõyor
onu, yazdõklarõ otuz dile çevrilmiş 70
milyona yakõn basmõş. Romanlarõnõn yanõ
sõra 1958’de yazmõş olduğu “Okul
Arkadaşı” adlõ tiyatro oyunu Sydney’den
Stockholm’a birçok büyük kentte
sahnelenmesine, iki kez filme çekilmesine
karşõn Avusturya’da hiçbir tiyatro onu
programõna almaya cesaret edememiş. Ta
ki sosyal demokrat Franz Vranitzky
ülkenin başbakanõ olana kadar! “Okul
Arkadaşı” Nazilerle alay eden, onlarla
işbirliği yapmõş Avusturyalõlarõ sert bir
dille eleştiren bir tiyatro oyunu.
Viyana’daki prömiyerine geldiğimizde
haykõran dazlaklarõn arasõndan geçip
tiyatro binasõna girebilmiştik. İki saat
sonra perde kapanõrken ülke başbakanõ
ayakta alkõşlõyordu.
Yazdõklarõyla tüm yaşamõ
boyunca õrkçõlõkla, faşizmle
savaşmõş olan Simmel, söz
Nazilerden açõldõ mõ her
defasõnda hemen
heyecanlanõrdõ. “Savaş
bittiğinde biz gençler
gelecekten çok ümitliydik”
derdi. “Nazi vebasından
kurtulduğumuz inancını taşıyorduk, ne
de güzel planlarımız vardı!” Gazeteciliğe
atõlmõştõ, görevi gereği ülkeden ülkeye
gidiyor, savaş sonrasõnõn insanlarõnõ ve
politikacõlarõnõ tanõyordu. En geç 1960’lõ
yõllara girildiğinde değişen pek bir şey
olmadõğõnõ fark etmişti. Her şey eski
hamam, eski tastõ! “Hitler’i seçmiş
olanlar 60 milyon insanın öldüğü savaşa
karşın ‘ben sadece görevimi yaptõm’
demekle sorumluluktan kurtulacağını
sanıyordu… 1945 öncesinin
yardakçıları yine aramızdaydı, onlar
sadece giysilerini değiştirmişti…”
Johannes Mario Simmel ile 1973-2008
arasõ süren yakõn dostluğumuz bir yazar-
çevirmen tanõşlõğõndan öteye idi. Kimi
yerde bir ağabey-kardeş, kimi
yerde bir baba-oğul ilişkisiydi.
Viyana, Münih, Stuttgart, Monte
Carlo, Zug’daki buluşmalar,
sohbetler, uzun telefon
konuşmalarõ, yazõşmalar havadan
sudan değildi. İçerikleri politika,
sanat, edebiyat olan heyecanlõ
düşünce alõşverişlerini
vefatõndan 5 ay öncesine kadar
sürdürmüştük. 12 Eylül ihtilalinin
ardõndan Türkiye’de gazetecilerin ve
solcu düşünürlerin hapislere atõlmasõ,
düşünce ve basõn özgürlüğünün
kõsõtlanmasõ üzerine Simmel, eserlerinin
ülkemizde yayõmlanmasõna izin
vermekten vazgeçmişti. Ve bu kararõ ta
2007 yõlõna kadar sürmüştü. Türkiye o
günden bugüne düşünce özgürlüğünde
pek olumlu adõmlar atmamõş olmasõna,
Erdoğan iktidarõnõ beğenmemesine
karşõn, “Eserlerinizi tanımayan yeni
neslin aydınlatıcı düşüncelerinize çok
gereksimi var!” sözleriyle onu
‘inadı’ndan vazgeçirmeyi sonunda
başarmõştõm! Şimdi Türkiye’de
Simmel’ler yeniden basõlõyor…
Geçen yaz yapmõş olduğumuz son telefon
sohbetlerinden birinde keyfi yerinde
değildi. Her zamankinden daha karamsar
konuşmuştu: “Yazar olarak bu dünyayı
değiştiremezsiniz, fakat kimi kötülüğe
engel olabilirsiniz. Günde 40 bin
çocuğun öldüğü günümüz dünyasında
insanların başarılı olduğu tek şey
küresel kapitalizm!” Simmel’in savaş
sonrasõ düşleri kõsa sürede yõkõlmõş,
ayaklar altõnda parçalanmõştõ. Koskoca bir
kütleydi onlar. “Ben yine de bu düşler
kütlesini omuzlayıp, dağa çıkardım. O
ise her defasında yine uçuruma
yuvarlandı. Ve ben hep yeniden
denedim”.
Son yõllarda geriye dönüp baktõkça
kendini Don Kişot’a benzettiği anlarõn
gittikçe arttõğõnõ söylerdi. Böyle birini 35
yõl boyunca tanõmõş olduğum için
kendimi mutlu hissediyorum. “Üzerinde
yaşadığımız dünyada bir insan başka
bir insanı mutlu yapabilseydi bütün
dünya mutlu olurdu” diyen Johannes
Mario Simmel yaşam görüşlerimi olumlu
etkilemiştir.
www.ahmet-arpad.de
2008 bitti, 2009
oldu, ocağõn
yarõsõ bitti,
neredeyse şubat
oldu, Amerika’da
Beyaz Saray’a
yeni bir siyah kuş
kondu, kriz oldu,
işsizlik oldu, o
oldu bu oldu;
ama bilemiyorum, New York’un
binlerce evsizi bu konularda neler
düşündüler, hatta fark ettiler mi
kimin ülkenin başõna geçtiğini,
senenin son hanesinde artõk sekiz
yerine dokuz olduğunu. Öyle çoklar
ki, her yerdeler onlar, metro
duraklarõnõn köşelerinde, trenlerin
içinde, sokaklarõn kuytularõnda,
kilise önlerinde, market
çõkõşlarõnda, banklarõnda parklarõn,
eski arabalarõn içlerinde. Soğuk
havalarda metrolarda daha da
artõyor sayõlarõ; bir
kompartõmandan diğerine
geçerek, bir trenden inip diğerine
binerek koca günü
geçirebildiklerinden. Siz
kendinize güç bela bir yer
açmaya çalõşõrken kalabalõkta,
mutlaka bir tanesi başlõyor
derdini anlatmaya. Kimi dans
ediyor, kimi küfür, kimi para
istiyor, kimi çantanõzda yiyecek her
ne varsa. Kimisi ceketinizi almaya
kalkõyor, kimisi sizi kötü kalplilikle
suçluyor. Kimisi kraker satõyor,
kimisinin hiçbir şey umurunda
değil, avazõ çõktõğõ kadar şarkõ
söylüyor. Bazõsõ beddua ediyor,
trendeki herkesin Hz. İsa tarafõndan
cezalandõrõlacağõnõ, hepimizin
bugün öleceği kehanetinde
bulunuveriyor. Siz sabah sabah
daha gözlerinizi açamamõşken,
günlük şaşkõnlõk limitinizi
doldurmuş oluyorsunuz bile. İçiniz
burkulmuyor değil, her an kendinizi
suçlu hissediyorsunuz, bir
ayakkabõnõz, bir şişe suyunuz
olduğu için. Üstelik kapitalizmin
vahşi dişlerinin öğütüp bir kenara
attõğõ, sistem dõşõnda bõraktõğõ evsiz
sayõsõnda geçen seneye göre çok
büyük bir artõş olmuş bu sene. Son
25 yõlõn en yüksek başvurusu
yapõlmõş sõğõnma evleri için, geçen
eylül ayõnda 1446 aile ile. New
York’ta şu anda bu evlerde kalan
aile sayõsõ 9 bin 300, kişi sayõsõysa
28 bini geçiyor. Bunlar bizim
görmediklerimiz sağda solda, iyi
kötü devletin güvencesinde olanlar.
Bir de
söylediğimiz gibi
her gün her yerde
gördüklerimiz
var…
Bu artõşõn
ekonomik
bozulmayla
düşünüldüğü
kadar ilgisi
olmadõğõnõ söylüyordu New York
Times. Birinci sebep her zaman ve
hâlâ aile içi şiddetmiş, ikincisi
cezaevindeki tahliyeler, üçüncüsü
ise nüfus yoğunluğu. Ekonomi hep
birinci sebepmiş gibi geliyor akla,
oysa insanlarõn evsiz kalmasõ,
aylarca arabalarõnda
yaşamasõ,Times Meydanõ’nda,
devasa gökdelenlerin gölgesinde
yolunuzu kesip hikâyesini
anlatmaya çalõşmasõnõn akla hayale
gelmeyecek sebepleri de
olabiliyormuş..
Akla hayale gelmeyecek şeyler
derken; bugünün bazõ ünlülerinin
bir zamanlarõn evsizleri olduğu
benim aklõmõn mahallesine
uğramazdõ mesela. Bilemezmişiz
meğer yanõndan
geçip gittiğimiz,
bazen
bozukluklarõmõzõ,
bazen elimizdeki
tostu verdiğimiz
adamõn ya da
kadõnõn ilerinin
Cary Grant’õ,
Oscar ödüllü Halle
Berry’si, ünlü komedyen Jim
Carrey’si, hatta sinema duayeni
Charlie Chaplin’i olabileceklerini.
Potansiyellerinin ne olduğunu,
başlarõna talih denen kuşun konup
konmayacağõnõ, konsaydõ kimler
olabileceklerini bilemezmişiz
meğer. Efsanevi aktör Grant, ünlü
olmadan evvel I. Dünya Savaşõ
sõrasõnda koca bir yaz boyunca
sokaklarda yattõysa, Halle Berry
sõğõnma evlerinde yõllarca
yaşadõysa, Jim Carrey kardeşiyle
beraber uzun bir zaman karavanda
yaşamak zorunda kaldõysa, Charlie
Chaplin babasõnõn ölümü üzerine
annesinin akõl sağlõğõnõ yitirmesi
sonucu sokaklarda kaldõysa… Belli
olmaz demektir ne cevherlerin,
yaşanmamõş ve muhtemelen
yaşanamayacak olan hayatlarõn
yanõndan geçip gittiğimiz. Kimileri
doğuştan şanslõ, kimileri şanssõz,
kimisine şans olmadõk koşullarda
uğruyor demek…
Bugünlerde bunu çok düşünüyorum
her göz göze geldiğimde bir evsizle,
kimsesizle New York’ta. Metroda
sabah akşam şarkõ söyleyen kadõn
şanslõ olsaydõ bir Ella Fitzgerald,
bize her sabah vaaz veren yaşlõ
adam ünlü bir politikacõ, hep aynõ
yerde keman çalan Japon amcanõn
New York’un meşhur Metropolitan
Opera’sõnda bir orkestra şefi olup
olamayacağõnõ… Hayat masal değil
elbet, hele New York’ta hiç değil,
ama yine de görülenden ötesini de
görmeye çalõşmak gerek ara sõra,
yaşadõğõnõz şehir New York kadar
agresif bile olsa.
‘İnşallah
iyi olur’
“Korku dağları
bekler” derler...
Küresel ekonomik krizle
birlikte artõk bu söz de
küresel bir anlam kazandõ.
İsveç’te de dağlarõ
bekleyen “korku” artõk
dağlardan şehirlere,
kasaba içlerine dek indi,
kapõlardan içeri girdi.
Herkeste, “İşimi
kaybedecek miyim,
yarın ne olacak” endişesi
var. İsveçli çalõşanlar da,
dünyanõn birçok yerindeki
insanlar gibi, akşam işten
eve giderken
arkadaşlarõnõn yüzüne
vedalaşõrcasõna
bakõyorlar. Çünkü yarõn,
yeniden işlerinin başõna
dönüp dönemeyeceklerini
bilmiyorlar...
Stefan, fabrikanõn en
deneyimli çalõşanlarõndan
biriydi. 23 yõldõr aynõ işi
yapõyordu. Yõlbaşõ öncesi,
başarõsõndan dolayõ bir
maaş ikramiye ve
hediyelerle
ödüllendirilmişti. Yõlbaşõ
tatilinden döndükten
sonra kendisini kapõnõn
önünde buldu.
Adam, bir otomobil
fabrikasõnõn bölüm şefiydi.
Çalõştõğõ
fabrikada
üretilen son
model
otomobille işe
gelip gidiyordu.
Herkes
etrafõnda fõr
dönüyordu.
Bölümündeki
işçilerin kaderi onun iki
dudağõnõn arasõndaydõ.
Önemli bir projeyi yaşama
geçirmek için gittiği
Amerika’dan bir gün önce
dönmüştü. Ertesi sabah
çalõştõğõ bölüme
geldiğinde işine son
verildiğini duyuran sarõ
zarfõ masasõnda buldu. O
bölümde en yüksek ücreti
Adam alõyordu; önce
ondan başladõlar. Krizin,
Ergenekon tokadõ gibi
kime, ne zaman vuracağõ
belli değil...
Ev kiralarõ, elektrik
fiyatlarõ aldõ başõnõ
gidiyor. 300 bin nüfuslu
Malmö kentine yõğõlmalar
nedeniyle konut açõğõ 30
bine ulaştõ. Bankalar, geri
dönmez korkusuyla kredi
vermedikleri için ev satõn
alõnamõyor. Gazeteler,
aynõ satõş mağazasõndan
alõnmõş aynõ mallarõn bir
yõl önceki ve bugünkü
fiyatlarõnõ karşõlaştõrõyor.
Alõşveriş çantasõ, geçen
yõla göre yüzde 25 daha
pahalõ... Mağazalar
bomboş. Halkõn alõşveriş
gereksinmesi var; ancak,
“Ne olur, ne olmaz”
düşüncesiyle paralarõnõ
ellerinde değil, yastõk
altõnda tutuyorlar.
Bankalara güven azaldõ.
Ülkenin önemli üç
bankasõ iflasõn eşiğinde...
Sağlõk harcamalarõnda
tasarrufa gidiliyor. Kalp
hastalarõnõn zorunlu
ameliyatlarõ erteleniyor.
Kanser tedavilerinde ucuz
ilaçlar yazõlõyor. Ağõr
hastalarõn ölüm riski
artõyor. Ucuz gõda
malzemesi kullanõlmasõ
nedeniyle, okullarda
öğrencilere verilen öğle
yemeklerinin kalitesi
düştü. Çocuklar, artõk
evde hazõrladõklarõ
sandviçlerini yanlarõnda
götürerek öğle öğünlerini
geçiştirmeye çalõşõyorlar.
İsveç İstatistik
Kurumu’nun verilerine
göre, aralõk ayõnda 200
bin olan işsiz sayõsõ
yõlbaşõndan sonra 220
bine dayandõ. Bu sayõnõn
yõl içinde 3 kat daha
artmasõndan endişe
ediliyor. Sadece aralõk ayõ
içinde ülke genelinde 10
bin kişi işsiz kaldõ. Son iki
haftada buna 10 bin kişi
daha eklendi.
2008 yõlõnda 6 bin işyeri
çeşitli
nedenlerle
kapandõ. Aralõk
ayõnda, iflas
eden şirket
sayõsõ bir
önceki yõla
göre yüzde 41
oranõnda arttõ.
Metro
gazetesinde yer alan bir
habere göre, 2008 yõlõnda,
9 milyon nüfuslu İsveç’te,
her dokuz kişiden biri
borçlarõndan dolayõ icraya
düştü. İcralõk borçlarõn
büyük çoğunluğunu
elektrik ve telefon
faturalarõ oluşturuyor.
Kriz, ne kral dinliyor, ne
bakan... İsveç Kralõ Karl
Gustav, birkaç ay önce
borsada, 10 milyon İsveç
Kronu’nu (yaklaşõk 2
milyon YTL) kaybetti.
İsveç borsasõnda yaşanan
yüzde 12’lik düşüşten
sadece İsveç Kralõ Karl
Gustav değil, Başbakan
ve bazõ bakanlar da
etkilendi. İsveç Başbakanõ
Fredrik Reinfedlt,
Araştõrma Bakanõ Lars
Leijonborg ile Tarõm
Bakanõ Eskil Erlandsson
da borsada önemli
miktarlarda para
kaybettiler...
İsveç’teki Araplarõn çokça
kullandõklarõ “inşallah”
sözcüğünü artõk İsveçliler
de öğrendi. Şimdi hep
birlikte, yatõp kalkõp
“İnşallah iyi olur”
diyoruz....
alinergis@yahoo.se
STUTTGART
AHMET ARPAD
Gökdelenlerin
gölgesindekievsizler
BRÜKSEL
ÇİMEN TURUNÇ
BATURALP
NEW YORK
IŞIK CANSU
CANAYAK
MALMÖ
ALİ HAYDAR
NERGİS
Yeni seçilen ABD Başkanı Barack Obama’nın yemin
töreninin California eyaletinde yapılan ön gösterimi,
günlerdir başkent Washington’da yapılan provalar kadar
görkemli değildi ama yüzlerce lego ile tasarlanan yemin
töreni görüntüsü beğeni topladı. Eğlence merkezi
Legoland’deki gösterimde, yeni Başkan Obama’nın 20
Ocak’ta yapılması gereken yemin töreni tüm ayrıntılarıyla
resmedildi. (Fotoğraflar: REUTERS)
Legolarla
yemin
töreni