14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
K üreselleşme adõna, medya ile kimi aydõn ve sivil top- lum kuruluş- larõnõn el ele vererek ulu- salcõlõğõn, ulusal politika- larõn yõpratõlarak yok edil- mek istendiği, içeride ve dõşarõda Atatürk’e saldõrõ- larõn arttõğõ,Türk ekonomi- sinin “iyiye gidiyor” sa- võyla göz göre göre çöker- tildiği, topraklarõn dõş odak- lara karõş karõş satõldõğõ bir Türkiye’de, 30 Ağustos’u, dünü ve bugünüyle aktar- mak istedim. Atatürk’ün devri geçti di- yenlere, gerçekleştirdiği devrimlerle yoktan bir ulu- su yaratan, siyaset, asker, düşün ve insan kişinin, dün- den bugüne ne denli uzak görüşlü olduğunu belki anõmsatabilirim boş umu- duyla... Dün: “Efendiler, asır- lardan beri Türkiye’yi ida- re edenler çok şeyler dü- şünmüşlerdir, fakat yalnız bir şeyi düşünmemişlerdir. Türkiye’yi. Bu düşünce- sizlik yüzünden Türk va- tanının, Türk milletinin duçar olduğu zararları an- cak bir tarzda telafi ede- biliriz. O da artık Türki- ye’de Türkiye’den başka bir şey düşünmemekle.” Bugün: Türkiye’yi kim düşünüyor? Ya da düşünü- yor mu? Yoksa düşündüğü- müz Amerika mõ?.. Dün: “Efendiler, mille- timizin hedefi, milletimiz mefkuresi, bütün cihan- da tam manası ile mede- ni bir toplum olmaktır. Medeni eser vücuda ge- tirmek kabiliyetinden mahrum olan kavimler. Hürriyet ve istiklallerin- den tecrit olunmaya mah- kûmdurlar. İnsanlık tari- hi baştan başa bu dediği- mi teyit etmektedir.” Ortaçağ görüntüleri Bugün: Hangi medeni- yet? Bilimi, sanatõ, kültürü, eğitimi, siyasi çõkarlar uğ- runa yok ederek mi? Bu ik- tidarõn,TÜBİTAK, YÖK, imam hatip liseleri politi- kalarõ ile mi? Türkiye’nin görüntüsünü ortaçağa gö- türen çarşaflõ insanlarõmõz, ya da elbiseleri ve türbanlarõ ile dalgalara gömülen ta- lihsiz kõzlarõmõzla mõ me- deniyet?.. Ve hangi istiklal? Türk di- lini Türkilizce yaparak, top- raklarõmõzõ yabancõlara sa- tarak, aldõğõmõz sözde kre- dilerle IMF’ye gõrtlağõmõza kadar borçlanarak mõ? Dün: “Efendiler, mille- timiz burada tespit ettiği- miz zaferden daha mü- him bir vazife peşindedir. O zaferin idraki milleti- mizin iktisat sahasındaki başarılarıyla mümkün ola- caktır. Bilirsiniz ki, ikti- saden zayıf bir bünye fakr- ü sefaletten kurtulamaz, refah ve saadete kavuşa- maz. Toplumsal ve siyasi felaketlerden yakasını kurtaramaz.” Bugün: Hangi gelişmiş ekonomi? Tüm ulusal kay- naklarõmõzõ yabancõlara peş- keş çekerek mi? Tarõmõ, ve- rimli topraklarõmõzõ köylü- nün elinden alõp üretimi yok ederek, yabancõlara devre- derek mi? Zengini daha zen- gin, yoksulu daha yoksul yaparak mõ? Toplumsal ve siyasi felaketlerden bugün yakamõzõ kurtardõk mõ? Dün: “Efendiler son söz- Cahit Sıtkı Tarancı umutsuzluğa düştüğü bir anda “Aynı suda yüzmez bindiğimiz ge- miler”, demişti. Bezginliğin en koyusu, hiçbir çıkış yok, hiçbir umut yok. “Değil kardeşim” diyordu, “gök mavi değil”... Başka bir şair, Ca- hit Irgat dayanamamış, karşı çıkmıştı bu kor- kunç bezginliğe: “Hayır aynı suda yüzer bin- diğimiz gemiler.” Umutla umutsuzluğun ça- tışması, ama umudun, aydınlığın üste çıkma çabası... Yıl 1947 idi. Sanat ve Edebiyat gazetesin- de Cahit Sıtkı Tarancı’nın bir şiiri yayımlan- mıştı: “Bir Şey”. Neyi, kimi anlatıyordu şair? Bir şey ki hava gibi, ekmek gibi, su gibi Lazım insana lazım onsuz yaşanılmıyor Ana baba gibi dost gibi yavuklu gibi Kalp titremeden göz yaşarmadan anılmıyor. Bir şey ki gözümüzde memleket kadar aziz Aşk ettiğimiz kendimize dert ettiğimiz Adını çocuklarımıza bellettiğimiz Bir şey ki arttk hasretine dayanılmıyor. Neydi o “bir şey”. O, tam da Türkiye’de sol akımların güçlendiği yıldı. Sosyalist partiler or- taya çıkıyordu. San Francisco’da Birleşmiş Milletler kuruluyordu. Bizler de ilk üyeleri ara- sındaydık. Ülkede yeni partiler, yeni anlayış- lar oluşturuluyordu. İşte o günlerde birden- bire ünlü bir şairimiz, “Bir şey ki artık hasre- tine dayanılmıyor” diyebiliyordu. Neydi o şey? Özgürlük mü, demokrasi mi? Cahit Sıtkı Tarancı’nın iki dörtlükte bitirdi- ği şiir, yarım bir şiirdi. Arkası vardı ama ya- yımlanamamıştı. O “onsuz yaşanılmayan” şeyin ne olduğunu ancak on yıl sonra anla- yacaktık! On yılda Türkiye’de bir şeyler mi de- ğişmişti, bir şeyler mi olmuştu? 1959’daTarancı’nın “Bir Şey” şiirinin ta- mamını okuyabildik: Bir şey daha var yürekler acısı Utandırır insanı düşündürür Öylesine başka bir kalp ağrısı Alır beni ta Bursa’ya götürür. Yeşil Bursa’da bir garip kuş Otur denmiş oracıkta oturmuş Ta yüreğinden bir türkü tutturmuş Ne güzel şey dünyada hür olmak hür. Benerci Jokond Varan Üç Bedrettin Hey kahpe felek ne oyunlar ettin En yavuz evladı bu memleketin Nâzım ağabey hapislerde çürür O “bir şey”in Nâzım Hikmet olduğunu an- cak on yıl sonra anlamıştı okurlar. “Otuz Beş Yaş” şiiriyle büyük ödül kazanmış bir şair bi- le 1947 yılında Nâzım’ın adını anamıyordu, an- maya kalksa da dergiler, gazeteler o adı si- liyordu. Ama iş bu kadarla bitmedi. Nâzım Hikmet, şair arkadaşı Tarancı’nın yazdığı şiirin bütü- nünü öğrenmişti. O yarım kalmış şiiri gerçek anlamda değerlendirmek istemişti, “otur- muş bir türkü tutturmuş” değil, yeni bir şiir- le “bir şey”in anlamını çözmüştü: Sevdalınız komünisttir on yıldan beri hapistir yatar Bursa kalesinde Hapis amma zincirini kırmış yatar en alâ bir mertebeye ermiş yatar! yatar Bursa kalesinde Memleket toprağındandır kökü Bedreddin gibi taşır yükü Yatar Bursa kalesinde Yüreği delinip batmadan şarkısı tükenip bitmeden cennetini kaybetmeden yatar Bursa kalesinde Artık ülkemizde Türkiye Komünist Partimiz bile var. Seçimlere giriyor, oy da alıyor... Ger- çi yüzde birlerde ama var!.. Epey yol almışız demek ki! “Komünist” sözcüğü artık dünya- da da, bizde de korkulan bir şey olmaktan çık- mış. Zaman denen güç karşısında dağlar da- yanmıyor, ne baskılar, ne de korkutmalar... O bir şey adı verilen güç, yeniyor her şeyi... CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 31 AĞUSTOS 2008 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bir Şey Var ki!.. PENCERE Cinnet Askeri Coşkuda Değil, Fethullahçılıkta... 30 Ağustos yalnız askeri bir zafer değil... Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni doğuran bir siyasal zafer... İçinde yaşadığımız “bölünme, parçalanma, din- cileşme, İslamcı devlet” tehlikesinin ortalık yerinde kutlanan 30 Ağustos’un anlamı askeri boyutları- nı kat kat aşan tarihsel bir değer kazanıyor... Toplumsal ve tarihsel duyarlığın radarları, 2008 yılında, 30 Ağustos’un güncel anlamına dönük bir taramayı ister istemez gündeme getiriyor... Son bir yıl içinde Türkiye medyası el değiştir- di; artık yaklaşık yarısı AKP-Fethullah cephesin- den oluşuyor... Fethullah Gülen’in resmi sözcüsü “Zaman” ga- zetesidir; 20 binlerde dolaşan satışı yanında tüm Türkiye’de bedava dağıtılır... Bu gazetenin 30 Ağustos Zafer Bayramı günü attığı manşet Fethullahçılığın zamirini ortaya ko- yuyor: “Asker uğurlama coşkusu toplumsal cinnete dö- nüşmesin...” Manşet haberinden birkaç satır: “...asker uğurlama törenleri, giderek şiddet ek- senli bir hal alıyor. (...) Asker uğurlarken yol kapatan, trafiği ihlal eden, sürekli kornaya basan ve silah kul- lanan magandalar, vatandaşların öfkesini kabar- tıyor... (...) Buna rağmen birçok aile, askerini hem topluca yolcu ediyor hem de şiddet içeren öğelerden vazgeçmiyor...” Bir bakıma doğrudur bu... Çünkü daha bugün bu yolda bir facia yaşandı; kazalar, belalar, ölümler gırla... Türkiye öyle bir duruma düşürüldü ki ister ni- şan olsun, ister sünnet düğünü olsun, ister düğün olsun, ister askere uğurlama olsun, hepsinde şid- dete davetiye çıkarılıyor... Bu olayın bir yüzü... Ya öteki yüzü?.. Askere uğurlama törenleri düğün bayram gös- terisine dönüştü... Neden?.. Belki başka hiçbir ülkede eşine rastlanamaya- cak bir olgu... Türkiye Cumhuriyeti’nin sigortasıdır bu... Atatürk’ün Cumhuriyetinde en güvenilir kurum halkın gözüyle ordu... Laikliğin bir teminatı da ordunun Atatürkçülü- ğe bağlı bulunması... Demokrasiye aykırılık değildir bu durum, laik- liğe bağlılık demokrasinin en temel ilkesine bağ- lılık demektir... Şimdi yine Fethullahçı Zaman’ın 30 Ağustos gü- nü attığı manşete gelelim... Anlaşılan Fethullahçılar halkta yoğunlaşan mil- li duygulardan tedirgin oluyorlar... Öylesine ki 30 Ağustos askeri zafer bayramın- da bu tedirginlik manşetleşiyor... Ne diyorlar: “Asker uğurlama coşkusu toplumsal cinnete dö- nüşüyor...” Oysa toplumda cinnete dönüşen akım Fethul- lahçılık... Çapsız bir imamın İslamcılığı kullanarak top- lumda dincilik siyasetini yürütebilmesi, Türki- ye’de laiklik için en büyük tehlikedir... Bunlar 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda bile as- kere, askerliğe, askeri coşkuya düşmanlığı man- şetleştirmekten kendilerini alamıyorlar... Asıl cinnet halkta değil.. Askeri coşkuda değil.. Fethullahçılıkta.. Dincilikte... Bir 30 Ağustos’u Yaşarken Dün… Bugün.. Ve Bir Umut... Deniz BANOĞLU Bugün: Hangi gelişmiş ekonomi? Tüm ulusal kaynaklarõmõzõ yabancõlara peşkeş çekerek mi? Tarõmõ, verimli topraklarõmõzõ köylünün elinden alõp üretimi yok ederek, yabancõlara devrederek mi? Zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yaparak mõ? Toplumsal ve siyasi felaketlerden bugün yakamõzõ kurtardõk mõ? lerimi yalnızca mem- leketimizin gençliği- ne yöneltmek istiyo- rum. Gençler! Cesa- retimizi takviye ve idame eden sizsiniz. Siz almakta olduğu- nuz terbiye ve irfan ile insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fi- kir hürriyetinin en kıymetli timsali ola- caksınız. Ey yükselen yeni nesil, istikbal si- zindir. Cumhuriyeti biz tesis ettik, onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz.” Bugün: İşte sadece bu bağlamda hâlâ umu- dumu yitirmedim. İna- nõyorum ve görüyorum ki, toplumu afyonlayan televole kültürsüzlüğü- ne, kimi gençlerimizin geleceğini yabancõ ül- kelerde aramaya yö- nelten umutsuzluğuna, eksik, yanlõş, yetersiz eğitimin yarattõğõ bu- nalõma ve sayabilece- ğimiz pek çok olum- suzluğa karşõn, Cum- huriyetimizin arkasõnda bir gençlik var ki.. Gençliğe güven O gençlik, Türki- ye’deki oluşumlardan haberli, duyarlõ, kent sokaklarõnda inandõğõ, korumak istediği dava için imza topluyor, ta- raftar, yandaş arõyor. O gençlik üniversite- lerde örgütlenerek, in- ternet ortamõnda ilerici platformlar oluşturu- yor, o gençlik Türkiye Gençlik Birliği adõyla Türkiye’nin her alan- daki sorunlarõna du- yarlõ tepkileri ve ey- lemleriyle eğiliyor. O gençlik Anado- lu’da da örgütleniyor. Evet o gençlik hâlâ var ve aynõ gençlik, Mus- tafa Kemal Atatürk’ün, yukarõda alõntõlarõnõ yaptõğõm, 30 Ağustos 1924 tarihli konuşma- sõndaki, 84 yõl önce- sinden yaptõğõ uyarõyõ gerçekleştirmek için ça- lõşõyor: “Hakikat te- celli edince yalan or- tadan kalkar. Safsa- talar, hurafeler kafa- lardan çıkmalıdır. Her türlü yücelmeye ve olgunlaşmaya ye- teneği olan milletimi- zin toplumsal ve fikri devrim adımlarını kı- saltmak isteyen en- geller mutlak bertaraf edilmelidir.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle