Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 15 AĞUSTOS 2008 CUMA
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Çalkantıları Anlama
EVDEKİ bozuk ütüyü onarırken ya da bilgisa-
yarda yazarken masanın bir köşesine ilişip sizi sey-
reden kediyi seyretmek kadar eğlenceli bir şey ola-
maz. Merakının anlamı nedir? Sadece eğleniyor
mu, yoksa öğrenmek gibi bir nedeni mi var me-
rakının? Mühendis ya da yazar mı olacak acaba?
Kedinin merakını gördükten sonra, çevresinde
olup bitenlere anlam vermeye çalışmadan yaşayıp
giden insanlara şaşmamak mümkün değil: Çal-
kalanan dünyaya boş gözlerle bakılabilir mi?
Örneğin Gürcistan’da yaşanan savaştan Türk dış
politikası için çıkarılacak bir anlam yok mudur?
Berlin Duvarı yıkılmadan önceki dünyanın iki ku-
tuplu dengesini tamamlayan, onun dışında ka-
larak insanlara karma modeller sunmaya çalışan
bir “Bağlantısızlar” âlemi vardı. O âlemin ülkele-
ri, yeryüzünün çeşitli köşelerinden üç-dört lide-
rin öncülüğünde, kendi devletlerini Kemalist Tür-
kiye’nin 1938 öncesi yaptıklarına benzer yön-
temlerle kalkındırmaya, toplumlarını çağdaşlaştır-
maya çalışırlardı. İkinci Dünya Harbi sonrasının
Türkiye’si o ülkelerle sıkı ilişkiler kurup nüfuz ala-
nını genişletme fırsatı bulamamıştı; çünkü savaş
galibi bir Stalin, Çarlar Rusyası’nınkilere benzer
isteklerle Ankara’yı ürkütüp ABD kalkanına sığın-
mak zorunda bırakmıştı,
Neredeyse yarım yüzyıla yakın süren bu sığınışın
Türkiye açısından hatalı yanı, yalnızca bir korun-
ma içgüdüsünden ibaret kalmayıp Batı’ya im-
renmeye ve hatta onu taklide varmış olmasıdır. Bu
ideolojik yamanış Soğuk Savaş sonrasında da bir
süre devam etti. O yıllarda dünyaya verdiğimiz gö-
rüntü yine hep “Batı’dan ve özellikle ABD’den ya-
na bir Türkiye” görüntüsüdür. Orta ve Önasya’nın
yeni bağımsızlaşmış devletleriyle olan ilişkilerimizde
bile bir çeşit Amerikan ve AB taşeronluğu izleni-
mi verir olduk. Bugün hâlâ Gürcistan’la yakın ilişki-
ler kurmamızı ve o devleti biraz güçlendirmeye ça-
lışmamızı Batı’nın Putin Rusya’sını çemberleme
politikasına bir eklenti olarak görenler var; hem
Moskova’da, hem de başta başkentlerde.
Ankara’nın böyle bir izlenim verecek davra-
nışlardan uzak durması ve kendisini merkez
olarak alan bir bölgesel dış politika çizgisine gir-
mesi gerekirdi. Avrasya’nın Batı-Doğu ve Rusya
ile Akdeniz’in Kuzey-Güney eksenlerinin kesiştiği
noktadaki bir ülke için ancak böyle bir politika ya-
rarlı olabilir. Böyle bir seçeneği benimseyen ve
şimdiki kutuplaşmalardan birine yanaşmak yeri-
ne kendi bölgesel dış politikasına ağırlık verip onun
merkezine yerleşen bir Türkiye, çevresindeki so-
runların çözümünde en elverişli bağlantıları ser-
bestçe kurup doğru sonuçlara varabilirdi. Örneğin,
komşu Gürcistan’ın Abhazya ve Osetya’yla so-
runları varsa, bunların çözümü için ABD’ye gü-
venmek yerine Rusya Federasyonu’yla görüşmek,
hem Gürcistan, hem de Türkiye için daha yarar-
lı olmaz mıydı? Sorunların anahtarı uzaklarda değil
bölgede aranır.
mumtazsoysal@gmail.com
PENCERE
Şehitlerden
Kim Sorumlu?..
Yetki ile sorum ya da sorumluluk birbirinden ay-
rılamaz bir bütündürler veya ikiz kardeştirler..
Sorumluluk nedir?..
Bir kimsenin üstüne aldığı, yapmak zorunda bu-
lunduğu ya da yaptığı iş için hesap vermek duru-
mudur...
Ne yetkisiz sorumluluk olur..
Ne de sorumsuz yetki..
Çalışma Bakanı Faruk Çelik, Kemah’taki mayınlı
pusuda şehit olan dokuz askerimizden Murat At-
sen’in evine başsağlığına gitmiş...
Evde, elinde Türk bayrağı olan Yılmaz Öztürk,
AKP’li Bakan’a dönüp demiş ki:
“- Yazıklar olsun size!.. Hep bizim evlatlarımız ölü-
yor. Söz veriyorsunuz ‘Evlatlarımız ölmeyecek’ di-
yorsunuz, tutmuyorsunuz...” (Posta, 14 Ağustos
2008)
Bakan Çelik şaşırmış..
Sessiz kalmış...
Çünkü AKP’li Bakan’ın tepki karşısında söyleye-
cek tek sözü yok...
AKP 2002’de iktidara geçtiği zaman terör olayları
gündemden kalkmıştı; İslamcılar döneminde orta-
lığı cenazeler, tabutlar, şehitler sardı...
Cenaze..
Tabut..
Şehit..
Fatiha..
Nutuk..
Her gün televizyonlarda sanki gösteri yapılıyor...
Ardı arkası kesilmiyor bu içtenlikli gösterinin; şe-
hitler uğurlanırken çocuklar, anneler, eşler, babalar
gözyaşı döküyorlar...
Hep böyle mi sürecek bu acıklı film?..
Bu ülkede şehitlerden kim sorumlu?..
Söz konusu yalnız terör mü?..
Ölüm kusan tersaneler, durup dururken yıkılan bi-
nalar, can veren işçiler, yasak Kuran kurslarındaki
yıkımlarda hayatını yitiren kız çocukları...
Cenazeler, cenazeler, tabutlar, tabutlar, Bakan-
lar, politikacılar...
Her gün TV’de izlediğimiz ölüm tablolarının res-
samı kim?..
Kim olacak?..
Siyasal iktidar!..
Eğer sen ülkeyi yönetmeye kalkışmışsan, Müs-
lümanlık taslayarak sorumluluktan kurtulamazsın...
AKP iktidara geçeli TV’lerde RTE’yi, Gül’ü ve or-
taklarını izliyoruz...
Bu yaz hazretler gâvur işi tatillere de sardılar...
Ama, adları, sanları, suretleri, eşleriyle ekranlar-
da boy gösterirken cenazelerin, tabutların, şehitle-
rin manzaralarıyla şallak mallak oluyorlar...
Bu devletin, bu ülkenin, anayasanın, Meclis’in bu
AKP’li takıma yüklediği hiçbir sorumluluk yok mu?..
İktidara geçtiğinden beri cenaze, şehit, ölüm, te-
rör ve yolsuzlukla bütünleşen bu iktidara kim ‘dur’
diyecek?..
Vatandaş AKP’li Bakan’a hatırlatmış:
“- Hep bizim evlatlarımız ölüyor...”
Peki, AKP’li yöneticilerin evlatları nerede?..
Ya Amerika’da, ya bir iltimaslı şirketin başında, ya
tatilde keyif sürerken İslamcılık gösterisinde...
Şehit cenazeleri bunların umurunda değil...
K
uşkusuz hiç kimse herhangi bir
yabancõ dili bilmediği için eleş-
tirilemez. Ancak kişi eğer ağõr si-
yasi sorumluluk taşõyan bir ko-
numda ise ve anlamadõğõ bir
dildeki önemli hukuksal metinleri ülkesinin ka-
muoyuna yanlõş yansõtõyor ise iş değişir. Ki-
şi, kulaktan dolma bilgiler yüzünden ya da
maksatlõ olarak gerçekleri çarpõtmõşsa durum
daha da vahimleşir. Adõnõn önündeki bilim-
sel sanlar ilgi ve merak uyandõran, AKP Ge-
nel Başkan Yardõmcõsõ Sayõn Bayan Edibe Sö-
zen ne yazõk ki bu durumlardan birine ya da
ötekine ya da hepsine birden düşmüştür! Bi-
lindiği üzere, AB standartlarõna yükselebilme
adõna, Alman yasalarõna dair edindiği yanlõş
bilgilerle, ülkemiz okullarõnda her din için iba-
dethane açõlmasõnõ ve gençlerin toplumsal ha-
yatlarõnõn kõsõtlanmasõnõ yasalaştõrma girişi-
minde bulunan bu sayõn bayan, yetkili ağõz-
larõn, Türk asõllõ Alman parlamenterlerin
kendisini yalanlanmalarõ ve ülkemiz kamuo-
yundaki haklõ tepkiler üzerine bu girişiminden
şimdilik vazgeçmiştir. Bu, şimdilik vazgeçiş
kendisini sorumluluktan kurtaramaz! Kaldõ ki
Alman yasalarõ Sayõn Edibe Hanõm’õn bu-
yurduğu gibi olsaydõ bile, Edibe Sözen’in te-
mel yanlõşõ değişmezdi; şu sebeplerle:
1) Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasõ’nõn değiştirilemez nitelikteki mad-
delerinden biri devletin laik ve üniter özel-
likleridir. Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasa-
sõ 20. yüzyõlõn ikinci yarõsõnda iki kez değiş-
tirilmiş, ancak bu olgularla ilgili maddeler de-
ğişmemiştir. Alman Federe Devleti’nin ana-
yasasõnõn ise eskilerin deyişiyle lafzı değil, ru-
hu laiktir.(1) Bu laik öz, devletin resmi bir ki-
lisesi olmamasõyla ve devlet işlerinin dinsel-
liğin dõşõnda tanõmlanmasõyla kendini belli
eder. Anayasanõn söyleminde laikliğe vurgu
yapõlmaz.(2) Ve adõ üstünde Alman devleti fe-
dere bir devlettir. Alman devletinin bugün-
kü durumu, 20. yüzyõl boyunca seyretmiş ve
Türkiye’nin katettiği yolla benzerlik göster-
meyen özgül tarihsel koşullarõn sonucudur. Do-
layõsõyla Türkiye Cumhuriyeti’nin politika-
cõlarõ, ülkemiz standartlarõnõ yükseltmek için
illa bir kapõya başvurmak dileğindeyseler (ki
bu durum başlõ başõna bir dramdõr; bir ülke-
nin kendi özelliklerini göz önünde bulundur-
madan başka ülkelerdeki uygulamalara özen-
mesi, dersini çalõşmamõş öğrencinin sõnavda
kopya çekmesine benzer) bu kapõ Almanya
olamaz; olsa olsa anayasasõnõn hem söyle-
minde hem özünde laiklik vurgusu bulunan ve
üniter bir yapõ olan Fransa Cumhuriyeti ola-
bilir. Elmalar ancak elmalarla kõyaslanabilir!
Yakõn geçmişimizde anayasayõ değiştir-
me suçunu işledikleri varsayõlanlara uygu-
lanmõş ağõr müeyyideler anõmsanacak olursa,
günümüz siyasetçilerinin anayasa konusundaki
bu ciddiyetten uzak tutumlarõ talihsizlik değil
de nedir?
2) Sayõn Edibe Hanõmefendi, laiklik karşõ-
tõ girişimlerin odak noktasõ haline geldiği Ana-
yasa Mahkemesi tarafõndan sabit görülmüş par-
tisinin yeni bir laiklik karşõtõ girişimini ne ya-
zõk ki temsil etmektedir. Ayrõca, kişi olarak,
laiklik denen olgunun özüne vakõf olamadõ-
ğõnõ da sergilemektedir. Laiklik dinle devlet
işlerinin ayrõlõğõdõr; toplumsal hayatõn aklõn ve
bilimin doğrultusunda gerçekleşmesi, devle-
tin her inanca (ve inançsõzlõğa) aynõ uzaklõkta
-yakınlıkta değil!- durmasõdõr. Bireyin din ve
vicdan özgürlüğünden ancak bu koşullarda, ya-
ni devletin ve toplumsal aktörlerin özel ya-
şama, bireysel mahremiyete kesin müdaha-
lesizlik alanõ içinde söz edilebilir. Aksi hal-
de, özellikle bizim gibi, arkasõnda iki yüz -
üç yüz yõllõk bireysel özgürlük savaşõmõ ye-
rine köklü bir itaat alõşkanlõğõ bulunan top-
lumlarda, bireysel seçimden, bireysel özgür-
lükten söz etmek, ortalõğõ laf salatasõna boğ-
maktan ve gitgide bireyselliklerini yitirip kö-
leleşen insanlarõmõzõn hazin serüvenini göz-
lerden gizlemeye teşebbüs etmekten başka bir
sonuç doğurmaz. Mevcut devlet okullarõnõ sa-
tõşa çõkartan bir hükümete her okula ibadet-
hane açma yükümlülüğü kargalarõ güldürmek
için mi getirilmek istenmektedir? Başkentin
merkezi metro istasyonunda toplu namaz kõ-
larak ibadeti toplumsal gösteriye çeviren ve
böylece diğer yurttaşlarõn ulaşõm hakkõnõ ve
özgürlüğünü engelleyen kitlesel eylemleri
bireyin din ve vicdan özgürlüğü kapsamõnda
görmeye ve göstermeye çalõşan anlayõştan bil-
mem ki ne bekleyebiliriz!
Gene de Edibe Hanõm örneğinde istifa me-
kanizmasõnõn çalõşmasõnõ beklemek, laik ve de-
mokratik toplum yandaşlarõnõn hem hakkõ hem
ödevidir. Böyle bir hak ve ödev beklentisi ha-
yalcilik gibi görünebilir. Öyle ya önlemsizlik,
denetimsizlik, öngörüsüzlük, politik hõrs gi-
bi nedenlerle vuku bulmuş kitle kõyõmõ bo-
yutlarõndaki kazalardan sonra bile, hukuk
devletinin müteselsil sorumluluk anlayõşõndan
yoksun bulunan ilgili siyasi otorite(ler) istifayõ
akõllarõnõn ucundan geçirmemekte; İslam di-
ninin “Önce önlemini al, sonra Allah’a sı-
ğın’’ yolundaki uyarõsõnõ da kulak arkasõ
edebilen bu dindar kişi(ler) suçu “takdir-i
ilahi’’ye atmakta beis görmemektedirler.
Böyle bir ortamda Alman yasalarõnõn yanlõş
yorumlanmasõ vesilesiyle laiklik karşõtõ bir na-
bõz yoklama girişiminin daha yapõlmõş olma-
sõ mõ önemsenecektir? Önemsenmelidir. De-
mokrasi üzerinde kafa yormuş herkesin, ku-
surlu olanõn istifa etme teamülünün işlemediği
ortamlarda sistemin de işleyemeyeceğini id-
rak etmiş olmasõ gerekmez mi?
Demokrasi işleyecekse, bunu ülkece yürü-
teceğiz; inisiyatifi sadece iktidara bõrakama-
yõz.
Edibe Hanõmefendi istifa olgunluğunu gös-
terebilmelidir; gösteremiyorsa, partisinin şai-
beli durumunu temize çõkarmak istediği umu-
lan Sayõn Başbakan konuya el atmalõdõr; si-
vil toplum örgütleri protestolarõnõ yükselt-
melidir. AKP yönetimine güvenen, bu yöne-
timden demokratikleşme bekleyen aydõnlar ke-
simi asgari samimiyetlerini kanõtlamak niye-
tindeyseler, bu istifa konusunda özellikle ti-
tizlenmek durumundadõrlar. Laiklik karşõtõ gö-
rüşlerin sahibi AKP Başkan Yardõmcõsõ’nõn
yardõmcõlõk görevinden çekilmesini sağla-
mak, TBMM’deki tüm muhalif milletvekil-
lerinin ortak ve acil görevi olmalõdõr!
(1) Bu konuda daha detaylõ bilgi için bkz.
Matthias Mahlman http://ec.europa.eu/em-
ployment_social/fundamental_rights/pdf/ane-
val/religion_depdf
(2) İkinci Dünya Savaşõ ertesinde Federal Al-
manya’nõn yeni anayasasõ hazõrlanõrken, öz ve
söylem vurgusu haliyle bu ulusun yakõn ma-
zisindeki yaraya, yani õrkçõlõğa odaklanmõş-
tõr.
Türkiye’de ise vurgu, gene doğal olarak, ül-
kemizin yarasõna, yani uzak ve yakõn geçmi-
şimizde can almõş olan kõyõcõ irtica kalkõş-
malarõnda toplanmõştõr.
Edibe Sözen İstifa Etmelidir!
Prof. Dr. Erendiz ATASÜ
Edibe Hanõmefendi istifa olgunluğunu gösterebilmelidir; gösteremiyorsa,
partisinin şaibeli durumunu temize çõkarmak istediği umulan Sayõn
Başbakan konuya el atmalõdõr; sivil toplum örgütleri protestolarõnõ
yükseltmelidir. AKP yönetimine güvenen, bu yönetimden demokratikleşme
bekleyen aydõnlar kesimi asgari samimiyetlerini kanõtlamak niyetindeyseler,
bu istifa konusunda özellikle titizlenmek durumundadõrlar.
S
on günlerde başta Antalya bölgesi olmak
üzere, denizel ortamlarõmõza yakõn yer-
lerde çok sayõda orman yangõnõ olmuş ve
büyük ölçüde yanan yerler tamamen kül ha-
line gelmiş ve kontrol altõna alõnan yerlerde
de yanmalar içten içe devam etmiştir. Diğer ta-
raftan, Yatağan Termik Santralõ’nda baca ga-
zõ arõtma sisteminin devre dõşõ kalmasõ ve Ba-
kû-Tiflis-Ceyhan boru hattõnõn Refahiye’de-
ki kontrollü devam eden ham petrol yangõnõ,
çevre kirliliği açõsõndan işin ciddiyetini artõr-
mõştõr. Ciğerlerimiz sadece sönmedi, yan-
gõnlarda oluşan ve çevreye saçõlan kansorejen
bir madde olan dioksinlerden de etkilendi.
Dioksin, organik klorlu bileşiklerin üreti-
minde ve yanmalarõnda ortaya çõkmakta ve
çevreye girmektedir. Çöp gömme çukurla-
rõndaki ya da çöp yakma tesislerindeki yan-
malar, bazõ kimyasal atõklar, fosil yakõtlarõn
kontrollü ya da kontrolsüz yanmalarõ ve orman
yangõnlarõ dioksin oluşumunda en önemli sõ-
rayõ alõr. Bazõ ülkelerde dioksin oluşumun-
da en yüksek oranõ (yüzde 54’le) orman yan-
gõnlarõ almaktadõr. Sedimentlerde yapõlan ça-
lõşmalarda dioksinleri tarihleme yaparak in-
celemişler, eski yõllarda olmadõğõ ortaya çõk-
mõştõr. Günümüzde ise pestisitlerin (böcek öl-
dürücü, mantar öldürücü, yabancõ ot öldürü-
cü, vb.) kullanõmõ, endüstriyel aktiviteler, or-
man içi mazot kullanõm faaliyetleri, orman-
larõmõzda bol bulunan plastik şişe, poşet ve nay-
lon torbalar ile dioksinle kontamine olmuş hay-
vanlarõn orman içlerine olan göçleri, orman
yangõnlarõnõn da dioksinin ana kaynaklarõn-
dan biri olduğunu göstermiştir. Kutuplarda bi-
le pestisit kalõntõlarõ bulunmuştur. 1 kg. odun-
dan 160 mikro gram dioksin oluştuğunu unut-
mamak gerekir.
Halk sağlõğõ üzerindeki dioksinlerin etkisi
1960’lardaki DDT etkilerine eşdeğer tutul-
maktadõr. Kõsa sürede, dioksin ve furanõn yük-
sek dozlarda bulunmasõ deri hastalõklarõna ve
karaciğer bozukluklarõna neden olmaktadõr.
Uzun sürede ise bağõşõklõk sisteminin bozul-
masõndan tutun da sakat doğumlara kadar bir-
çok hastalõğa sebep olmaktadõr. Yeni doğan-
larõ ve hõzla gelişen bebek organlarõnõ etki-
lemeleri de üzerinde durulacak bir başka ko-
nudur. Tehlikeli atõk içeren ve bazõ endüstri-
yel aktivite sahalarõna yakõn olarak yaşayan-
larõn durumu da anlamlõdõr. Uzun sürede yük-
sek dozlara maruz kalmanõn sonucunda kan-
serleşme kaçõnõlmaz olmaktadõr. Bu kirletici-
ler sadece insan sağlõğõnõ değil, doğal yaşamõ
da etkilemektedir. İnsanlarõn bu kirleticilere
maruz kalmalarõnda en büyük payõ tüket-
tikleri besin maddeleri almakta, yaklaşõk
yüzde 90 oranõnda (et, süt ürünleri, süt, ta-
vuk, balõk ve yumurta sõralamasõnda), ikinci
sõrada teneffüs yolu ile alma söz konusu ve son
sõrada da içilen sudan olan kontaminasyon
gelmektedir. Bu oran ve dağõlõmõn hava şart-
larõ, kontaminasyon düzeyleri, bulunulan ye-
re, alõnan diyete ve birçok faktöre bağlõ ola-
rak büyük farklar göstereceği de kesindir.
Ülkemizde yoğun şekilde kullanõlan ve bir
kõsmõ da kaçak olarak satõlan pestisit (bazõla-
rõ arsenik içerikli) türlerinden, cam, emaye, ala-
şõm ve elektronik sanayileri ile anti-fouling bo-
yalardan, çevremizde arsenik kontaminasyo-
nu oluşmuştur. Halkõmõzõn bildiği, sadece
bazõ şehir sularõndaki arsenik miktarõdõr. Di-
ğer ağõr metaller ve organik kirleticilerin dü-
zeylerinden kimsenin haberi yoktur. Mevcut
bulgularda çok yetersiz olup süreklilik de içer-
memektedir. Arsenik sadece sudan alõnmõyor
ki... Yenilen tüm gõdalarda da arsenik bulun-
masõ olasõdõr. Çikolatadan tutun da domates su-
yunda da arsenik analizleri yapmak ve müsaade
edilen alõm düzeylerini saptamak, halka du-
yurmak ve gerekli önlemleri almak gerekir.
Çözüm
Öncelikle her türlü yangõnõ ve çöp ya da atõk
içeren yerlerde (bir kõsmõ metan gazõ oluşumu
ile başlamaktadõr) çõkan yangõnlarõ ya da
yanmalarõ önlemek zorunluluk haline gelmiştir.
Zirai mücadele ilaçlarõnõn yani pestisitlerin sa-
tõlmasõ, türleri ve kullanõmõ disiplin altõna alõn-
malõdõr. Başta organik tarõm olmak üzere ye-
tiştirilen tüm ürünlerimiz hava kirliliği yolu
ile kontamine olacaktõr. Bir yerde hava kirliyse
orada mutlaka sular da kirli olmaktadõr. Klor
içeren plastiklerin ve PVC’lerin kullanõmõ sõ-
nõrlandõrõlmalõ, ormanlarõmõz da temiz tutul-
malõdõr.Ülkemizde laboratuvar çalõşmalarõ
yapmadõklarõ için, analiz bulgularõna sahip ol-
mayan çok sayõda çevre vakfõ ve derneği mev-
cuttur. Bunlarõn bir kõsmõnõn maddi olanaklarõ
da vardõr. Emsal teşkil etmesi açõsõndan bazõ
önemli su ve besin maddelerimizi içeren ör-
neklerde dioksin analizlerini yurtdõşõnda bel-
li bir ücret karşõlõğõnda (300-1900 dolar)
yaptõrõrlarsa, halk sağlõğõ için anlamlõ bir gö-
rev yapmõş olurlar. Çevre konusunda yöntem,
kuram ve bilgi içeren yenilikler getiren çalõş-
malardan çok, analiz bulgularõ ortaya koyan
rutin çalõşmalarõ destekleyen projelere daha faz-
la gereksinim vardõr. İşin ilk bölümünü ta-
mamlamadan hiçbir sonuç alõnamaz.
Orman Yangõnlarõ ve Dioksin
Dr. Sayhan TOPCUOĞLU Radyoekolog