23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bu, Güzel Bir Umutsuzluk! Umut fakirin ekmeği. Ye Memet ye... Zaman zaman okurlarımdan yakınmalar geliyor. Sözlü ya da yazılı!.. “Yazılarınızda umutsuzluk var. Neden umutsuzluk?” diye yaz- mış İzmirli bir hanım okurum... Kendi sıkıntı- larına karşın umudu bir güç kaynağı olarak sa- vunmak istiyor: “Nasıl başedeceğimizi bulun, çözüm üretin. Siz sadece gazeteci değil bir ‘ta- rih’siniz de...” diyor. Nadir Nadi’nin son günlerinde söylediği bir sözü anımsıyorum: “Bu adam boşuna yaşamış diyecekler..” Tüm yaşamını Atatürk sevgisi, saygısı, gereken çözüm önerileri, demokrasinin halk için, halktan yana olması için çabalamış, binlerce yazısında hep güzel yarınların yara- tılması için ömrünü harcamış bir yazarın böyle konuşmasının bir anlamı yok muydu? Ben de yarım yüzyılı aşan bir gazetecilik, bir yazarlık sürecinden sonra, umuttan neden za- man zaman kopuyorum? Bir insan, dört ya- nı kapkara duvarlarla çevrilmişse, aydınlıkla- rı ancak iç dünyasında bulmaya çalışır... Kaç yıldır Türkiye bir yanlışlıklar batağında ise, işbaşına gelenler halkımızı bir çıkmazdan başka çıkmaza sürüklemek hevesindeyse!.. Ben yazılarımda, okurlarımla içtenlikle ko- nuşurum. O andaki duygularımı saklamak is- temem. Yine de en büyük umutsuzlukların içinde ille de bir umut ışığı ararım. İçinde yaşadığımız çaresizliğin bilincine varmak, umutsuzlukların içinde, ardında ne olup bit- tiğini arayıp görmek!.. Bir yazar, tüm yaşantısını halkının mutlu bir yaşama kavuşması için harcamışsa, en doğru yolu, çareyi Atatürk devriminin aynı hızla sür- dürülmesinde bulmuşsa, sonra da sürüp gelen kötülüklerin, bağnazlıkların günden güne arttığını, çare arayışlarının çıkmaza gir- diğini görmüşse, elbet gerçekleri bir bir oku- runun karşısına çıkarır... Bu, umutsuzluğu yay- gınlaştırmak değildir, bireylerin gerçeklerin bi- lincine kavuşmalarını istemektir. Yazarlar ay- na tutar topluma! O ayna çirkinse onu zorla güzelleştirmek, kendini de okurunu da al- datmak olmaz mı? Benim umutsuzluğum geçici! Daha da çok bir uyarı. Gerçekleri görmeye çağrı!.. Kargaşadan, dağınıklıktan, yenilmişlik duy- gusundan kopmaya; doğrudan, iyiden, gü- zelden yana uğraş vermeye çağrı... Güzel bir umutsuzluk daha doğrusu!.. PENCERE Seferberlik Gerek... İki süper güç, Amerika ile Rusya, Kafkas- lar’da epey bir süreden beri birbirlerine elense çe- kiyorlardı... Türkiye bu elense aşamasında çekişmenin neresindeydi?.. Elde miydi?.. Ensede mi?.. Türkiye, Kafkasya’da Amerika’nın taşeronlu- ğuna soyunmuştu... Neden?.. Harbi deyişle nedeni açık: Türkiye Ameri- ka’nın avucunun içinde bir ülkeye dönüşmüştür... Otur otur.. Kalk kalk.. Çünkü Türkiye’de bugünkü iktidarı, daha açık deyişle AKP iktidarını oluşturan, örgütleyen, ba- şa geçiren, koltuğa oturtan Amerika’dır... İslamcı siyaset Türkiye’de Refah - Saadet partileri sürecinde ‘anti-Amerikan’dı... Ne var ki Erbakan’ın çömezleri sayılan Tayyip - Gül ikilisinin kulaklarına sihirli formül fısıldandı: - Anti-Amerikan İslamcı politikayla ömrü billah iktidara geçemezsiniz, aklınız varsa Bush’a de- halet eyleyin... Tezgâhı kuranlar anasının gözüydüler, RTE da- ha hiçbir şey iken Amerika’ya gitti, Başkan Bush tarafından kabul edildi, partisini kurdu, şıp diye iktidara oturdu... Ya Necmettin Erbakan?.. Bütün bir ömür boyu İslamcılık için çırpınan Ho- ca bugün ev hapsine mahkûmdur... Kendisiyle birlikte aynı suçun dosyasında adı yazılı Gül ise Cumhurbaşkanı’dır... AKP ancak Amerika’ya hizmetle iktidarını ayakta tutabilir... Ne Allah-ü teala.. Ne Hazreti Peygamber.. Varsa yoksa Amerika!.. AKP’nin Allah’ı Amerika... Amerika yeryüzünde büyük güç, Türkiye’yi elinin altında tutuyor... Yalnız Türkiye’yi mi?.. Kuzey Irak’ta Barzani’yi.. İşgal altındaki tüm Irak’ta Talabani’yi... Ve de PKK’yi... Emperyalizm bölgedeki çeşitli güçlerin patro- nudur; gerektiği zaman bu güçleri birbiriyle ça- tıştırarak patronajını sürdürür... Türk mü Kürt mü?.. Arap mı Acem mi?.. Gürcü mü Oset mi?.. Fark etmez... Petrol için Irak’a el koyduktan sonra Amerika Kafkasya’ya da gözünü dikmişti... Ama, bu kez hesap tutmadı... Rusya çıktı karşısına... Dur.. dedi. Peki, ne olacak?.. Yalnız Amerika değil, Amerika’nın taşeronu Tür- kiye de duracak... Yazık bize... Kuzey Irak’ta üslenerek ve PKK’yi kullanarak belimizi büken bunca şehidimizin sorumlusu Amerika’nın neredeyse sömürgesi gibiyiz... Hem bu iş nasıl yürüyor, nasıl oluyor?.. Birtakım kıt kafalı, çıkarcı ve uşak ruhlu politi- kacı ortaya çıkıyor... Camiyi kullanıyorlar... Yaşar Nuri Öztürk’ün 21 baskı yapan ünlü ki- tabında dile getirdiği gibi halkımızı “Allah ile al- datıyorlar...” Amerika’nın ılımlı İslam devleti projesi Türki- ye’nin sömürgeleştirilmesi tasarımıdır... Halkımızın uyanması, uyandırılması gerek... Hedef çok açık... Seferberlik gerek... B iz eğitimciler, geleceğimiz olan çocuklarõmõzõ, gençlerimizi, 1739 sayõlõ Milli Eğitim Temel Yasasõ’nda ifade edilmiş olan Türk Milli Eğitiminin Amaç- larõ, Türk Milli Eğitiminin Temel İlkeleri ve 2547 sayõlõ Yükseköğretim Yasasõ’nõn 4. maddesinde yer alan amaçlar ve 5. mad- desinde yer alan ana ilkeler doğrultusunda yetiştirmeye çalõşõrõz. Bu genel amaçlardan birincisi nedir? “Atatürk inkılap ve ilkelerine ve ana- yasada ifadesini bulan Atatürk milli- yetçiliğine bağlı Türk milletinin milli, ah- laki, insani, manevi ve kültürel değerle- rini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve dai- ma yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve anayasanın başlangıcındaki temel il- kelere dayanan demokratik, laik ve sos- yal bir hukuk devleti olan Türkiye Cum- huriyeti’ne karşı görev ve sorumluluk- larını bilen ve bunları davranış haline ge- tirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek;” (1739 Sayõlõ Yasa Madde 2, 1. Bend). “...Böylece, bir yandan Türk vatan- daşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu arttırmak; öte yandan mil- li birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sos- yal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk mille- tini çağdaş uygarlığın yapıcı ve yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır.” (1739 Sa- yõlõ Yasa Madde 2, 3. Bend). O halde biz geleceğimizin teminatõ olan çocuklarõmõzõ, gençlerimizi hangi özellik- lerle donatmaya çalõşõyoruz? Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşam fel- sefesine, ilkelerine, devrimlerine uygun olarak ulusunun çõkarlarõnõ kendi çõkarlarõ- nõn üstünde gören, aile, vatan ve ulus sev- gisi ile dolu, beynine ve yüreğine fiyat eti- keti koymayan bireyler yetiştirmeye çalõ- şõyoruz. Kendi kültürel özelliklerini benimseyen, geliştiren; farklõ kültürleri tanõyõp hoşgörülü davranan, din, dil, õrk, cinsiyet ayrõmõ gö- zetmeksizin insanlara adil davranan, özgür, eleştirel, bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, demokratik yaşamõ benimsemiş bireyler yetiştirmeye çalõşõyo- ruz. Kendi yeteneklerini en üst düzeyde ge- liştirerek kendini gerçekleştirebilen, kendi mutluluğunu sağlayacak bir mesleğin ge- rektirdiği özelliklere sahip ve aynõ zaman- da insanlõğa katkõda bulunan bireyler ye- tiştirmeye uğraşõyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşõ görev ve sorumluluklarõnõ bilen, birey ola- rak haklarõnõ koruyabilen sosyal hukuk devletinin gerektirdiği özellikleri kazanmõş bireyleri yetiştirme çabasõndayõz. Kõsacasõ, ülkesinin çağdaş uygarlõk dü- zeyinin üstüne çõkmasõnõ sağlayacak ve dün- yanõn sürdürülebilir kalõmõna katkõda bu- lunacak bireyler yetiştirmeye çalõşõyoruz. Çünkü, Atatürkçüyüz; elbette ulusal bü- tünlüğümüzü ve çõkarlarõmõzõ kendi kişisel çõkarlarõmõzõn üstünde görerek insan hak ve özgürlüklerine değer veririz; õrk, din, dil, cin- siyet ayrõmõ yapmaksõzõn herkesle barõş için- de yaşarõz; demokratik yaşama biçimini tüm kural ve kurumlarõyla savunup yaşama ge- çirmeye çalõşõrõz. Bu durumda anayasaya, Milli Eğitim Temel Yasası’na, Yükseköğretim Yasa- sı’na uygun birey yetiştirmeye çalışan biz eğitimciler, suç mu işliyoruz; acaba de- dikleri gibi statükocu muyuz? Son günlerde, çok üzücü olarak, bazõ gör- sel ve yazõlõ basõnda yer alan, köşe yazõla- rõ ve söyleşilerde; çeşitli kanallardaki açõk oturum ve konuşmalarda; Atatürkçülük, ulu- sal çõkarlardan yanalõk; sözde terör örgütü üyesi olmaya, statükocu olmaya, demokratik olmamaya referans olarak gösterilmekte... ‘Ezber bozma’ ifadesiyle ulusal bütün- lüğümüze, devletin saygõn kurumlarõna saldõrõlar yapõlarak aslında bazı karşıt ezberler çocuklarõmõzõn, gençlerimizin, vatandaşlarõmõzõn kafasõna işlenmeye çalõ- şõlmaktadõr. Bu durum, tam da Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde ifade ettiği gibi acaba ‘Hıya- net ve dalaletin bir göstergesi midir’? Kimsenin bu tür söylemlerle kargaşa, kay- gõ, umutsuzluk yaratarak çocuklarõmõzõn, gençlerimizin, tüm vatandaşlarõmõzõn ül- kelerine, geleceklerine olan güvenlerini yõkmaya, ruhsal, sosyal, sonuçta bedensel sağlõklarõna zarar vermeye; ulusun insan gü- cü ve diğer kaynaklarõnõ, enerjisini boşa har- camaya hakkõ yoktur. Acaba, kendisini ‘entelektüel’ gören, ‘yazar’ gören bu kişiler hayatlarında hiç kendi ulusal çıkarlarını, küçük bireysel çıkarları için başka uluslara peşkeş çeken, şikâyet eden, gelişmiş ülke, çağdaş ülke yurttaşına, ‘entelektüel’ine rastlamışlar mıdır? Demokrasiyi benimsemiş gelişmiş hiçbir ülkede vatandaşlarõnõn, ulusal bütünlüğü, de- mokrasiyi, sosyal hukuk devletini savunmak için yaptõğõ yasal izinli gösteri yürüyüşü bir terör gösterisi olarak kabul edilmiş midir? Nasıl bir demokratik dönüşümdür ki insan hak ve özgürlükleri engellenmek- te; kendisinden farklı düşünenler, ulu- sal çıkarları savunanlar, Türkiye Cum- huriyeti’nin temellerini oluşturan Ata- türk ilke ve devrimlerine sahip çıkanlar susturulmakta, sindirilmeye çalışıl- maktadır. Hiç kimse unutmasõn ki demokratik, la- ik, sosyal, hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin, Atatürk ilke ve devrim- leri õşõğõnda çağdaş uygarlõğõn yapõcõ, ya- ratõcõ, seçkin ortağõ olarak ilelebet yaşa- masõnõ sağlayacak yurttaşlarõ, kurum ve ku- ruluşlarõ her zaman vardõr ve var olacaktõr. Laik Hukuk Devletini Savunmak... Prof. Dr. Nuray SENEMOĞLU SAYFA CUMHURİYET 14 AĞUSTOS 2008 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Suçlunun Güçlüsünü Yaratmak… Ü lkemizde uygulanan eği- tim sistemi, ters çalõşan elekler örneği bir kü- rek malzeme atõldõğõnda kum- larõn geri gelmesini fakat mo- lozlarõn geçmesini sağlamakta- dõr. Bu büyük sistem bozuklu- ğu insanõ değiştirmemeyi amaç- layan bir içeriğe sahiptir. Dahasõ toplumun duyarsõz, ilgisiz, ba- na neci, nemelazõmcõ bireyler- den oluşmasõna yol açmaktadõr. Söz konusu sistem bozuklu- ğunun sergilediği en çarpõcõ ör- nek, aynõ suçu işleyen iki kişi- den birinin cezaevinde, diğeri- nin yüksek mevkilerde göze çarpmasõnda görülebilir. Siste- min bu tür bir fotoğraf verme- si karşõsõnda özellikle genç kuşak sisteme olan güvenini yitirmekte, “vur patlasın çal oynasın” türünde bir yaşamõ yeğlemeye çalõşmaktadõr. Toplumun ilgisiz ve duyarsõz, gençliğin de güvensiz olmasõnõn birinci suçlusu eğitim alanõndaki altyapõ yoksulluğu ve yoksun- luğudur... Örneğin lise ve üni- versitelerde okutulan “devrim tarihi” dersini ele alalõm. Dev- rim tarihi temel ders olarak ele alõnmadõğõ için kimsenin doğru dürüst ders vermediği, kimsenin öğrenmediği ve kimsenin sõ- nõfta kalmadõğõ bir derstir. Ders- ler de sõnavlar da bir “formali- tenin” yerine getirilmesine yö- neliktir. Böyle olduğu içindir ki kimse “Türk devriminin ül- külerine bağlı milli karakter sahibi vatandaşların” yetişti- rildiğinden kolay kolay söz ede- mez. Günümüzün Türkiye’si “ulu- sal mücadele” ruhunun ve Ku- vay-õ Milliye kutsallõğõnõn an- lamõnõ bilmeyen ve özümleye- meyen bir yönetimin elindedir. Üniversitelerde gözlenen bü- yük rektör erozyonu, genç ku- şaklara Ulusal Kurtuluş sava- şõyla Kemalizmin iyi yansõtõla- cağõ konusunda kuşkular do- ğurmaktadõr. Dahasõ Uğur Mumcu’nun belirttiği gibi “Ke- malizmin önerdiği ‘Millet Ege- menliğinin’ bugün egemen sı- nıf politikacılarının dillerin- den düşürmedikleri ‘milli ira- de’ ile bir ilgisi yoktur.”(Suç- lular ve Güçlüler, s.99) Unutmamalõyõz ki Atatürk devrimlerini -özellikle genç ku- şaklara- anlatabilmek için izle- nen yollarõn ve kurulan siyasal yapõnõn iyi irdelenmesi, iyi yan- sõtõlmasõ gerekir. O zaman ters çalõşan elekler doğru çalõşmaya başlar ve sistem rayõna oturur. Sistem rayõna oturunca aklõn egemen olduğu bir toplumsal yapõ gözlenecek, dahasõ dün- yada başka örneği görülmeyen iki suçludan birinin cezasõnõ çekerken öbürünün tepelerde saltanat sürmesi örneği traji- ironik tablolar göze çarpmaya- caktõr. Sistemin arõzalõ çalõşmasõ ne- deniyle ülkemizde orta sõnõfõn giderek yok olmasõna ve de- mokrasinin kaygan bir zeminde yansõmasõna karşõn ülkesinin altyapõsõna ciddi yatõrõmlar ya- pan Kazakistan, sistemini sağ- lõklõ bir platforma oturtmuş, güçlü bir orta sõnõf oluşturmuş- tur. Bu ders alõnmasõ gereken çarpõcõ bir örnektir. Abdullah TEKİN Kalbinizi Koruyun TÜRK KALP VAKFI 19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL Tel: (212) 212 07 07 (pbx) Faks: (212) 212 68 35
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle