03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 TEMMUZ 2008 SALI OLAYLAR VE GORUŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Ülkem Yoğun Bakımda!.. Ülkemi yatırmışlar ameliyat masasına! Üç beş kişi başına üşüşmüş. Kiminin elinde bıçak, kimi- nin elinde iğne, arıyorlar... Bir damarı, koskoca bir gövdeyi uyuşturacaklar! Batırıyorlar oraya bura- ya, olmuyor, hasta acıdan bağırıyor. Başka bir da- mar mı bu, haydi oraya. Yok olmadı! Hasta dört yandan sımsıkı bağlanmış! Eli ayağı sarılmış, kıpırdayacak gibi değil. Kendini bırakmış... Onlar bilirler ne yapacaklarını; yaşatacaklar mı, öl- dürecekler mi, yoksa uyuşturup bambaşka bir ni- teliğe mi döndürecekler?.. * * • Daha ameliyat odasına girerken duymuştum olanlan; Cumhuriyet'in ünlü yazarlanndan kardeşim Mustafa Balbay'ın tutuklandığını, koskoca ge- nerallerin de tehlikeli kişiler gibi ele geçirildikleri- ni!.. Ameliyat masasına yattığımda, sevgili heki- mim, bana birkaç yıl daha yaşama, yazma, di- renme olanağı verecek dostum Dr. Kemal Şen- çoban'a son olarak, "Bu adamların da sonu gel- di" diyebildiğimi... Bir buçuk saat kendimi sevgili Türkiyem gibi mi duydum o sürelerde, acılarla çırpınırken, çevremde Dr. Kemal'in yardımcısı genç hemşireler, bana yaşam gücü vermeye çalışırken... Ben kurtula- caktım, ama halkım, Cumhuriyetim, Atatürk'üm böyle bir ameliyattan nasıl düzlüğe çıkacaktı. Za- man geçti, Dr. Şençoban bitirdi işini, kesti biçti ta- mamladı, kan ter içinde, ustalıkla... • • • Ben bu kez beynimde Türkiye düşmanlarının ya- rattığı bu yeni bozgunu yaşatırken, iyileşip öz- gürlüğe çıktığımda beni nelerin beklediğini, yazarlık savaşını nasıl yeni bir güçle sürdüreceğimi düşün- meye başladım. Derken, kendimi yoğun bakım- da buldum. Orada da kollar, bacaklar sımsıkı sarılı, kımıl- damak, fazla konuşmak yasak, ama düşünmek yasak değil! Ah bir TV olsa, hiç değilse dışarıdan bir haber gelse, kafamın içindeki fırtına biraz du- rulsa!.. Zaman geçmez. Sinirlergerilir, Balbay ne yapmış, ne yazmış? Ya, Atatürkçü Paşalar, neden sabah karanlığında yaka paça toplanmış? Ikti- dardakiler sürdürdükleri yanlış uygulamalara ne- den yeni sorunlar eklemiş? Atatürk devrimine karşıt olabilme yürekliliğini nereden, kimden almış? • • • Sabah oldu, odama çıkanldım. TV açıldı. Her şey ortaya çıktı. Ülkem yeni bir çıkmaza, bir batağa itilmişti. Bir yıldır nedeni, niçini bir türlü açıklan- mayan bir soruşturmaya yeni yapraklar eklenmişti. Ben kurtuldum yoğun bakımdan! Ya içinden zor çıkılacak bir yoğun bakım karanlığındaki ülkem, halkım nasıl kurtulacak, sağlığına nasıl ka- vuşabilecek? Hangi ustalıklı biroperasyonla!.. So- ru, soru, soru... Not: Sağlık nedeniyle kısa bir süre izin istiyonım. Teşekkürler... Oktay Akbal. Memleketin Birinde.. Adamın Biri... Hangi ülkeden söz ettiğimi sandınız? Hayır, hayır aklıniza gelenden değil. Memleketin biri, 1920'lcrin, '930'ların Almanyası; sihir değmişçesine karizmatik öııdere dönüşen, bas bas bağıran cahil küllirbaz ise Adolf Hitler'in ta kendisi idi; devleştirilmiş küçük küçücük adam... Erendiz ATASÜ M emleketin birinde, adamın biri var olan siyasal düzeni değişlinnek istcdiği için ha- pis cczası almış. Ortamı gcrginleştirmek istemcyen iyi niyetlilerin arabuluculuğuyla, süresi dol- madan serbest bırakılmış. Becerikli bir tak- tikçi olan adam, aldığı cezayı pekâlâ siyasi ba- şanya çevirebılmiş. Memleket kültürel bakımdan ikiye yanlmış. Bir yanda ağır bir toprak ağalığı sisteminin bağnaz tutuculuğu ve itaate alışık, aydınlan- mamış yoksul yığınlar, öbür yanda şaşırtıcı biryaratıcılık eğilimi... Memleketin nasıl yö- netileceğine dairtoplumsal uzlaşma kurula- mamış. Saltanatı geri getimıek isteyenJer, cumhuriyetçiler, sol devrimciler, askeri dar- be yanlılan kâh düşüncelerini açıklayarak, kâh gizlcyerek birbirlcriyle iç içe siyaset sahne- sini dolduruyorlarmış. Memleketi hiçbir komşusu sevmiyor, ona güvenmiyormuş. Memleketin onuru yaralı, iktisadi dunıınu ise bozukmuş; işsizlik üst derecelerde. Adamın, giiven aşılayıcı söylemlerle kor- kutucu eylemleri birlikte yüıüten enerjik ve atak siyasi örgütii, başını adanmış kişilerin çektiği sivil bir ordu gibiymiş. Eğitimi kıt, söylemleri tutarsız adamı ve ör- gütünü, önceleri aklı başında kimse ciddiyc almamış; ülkenin beyni için alay konusu bi- lc olmuş bu yeni siyasi lıareket. Nc var ki ül- kenin bitkisel sinir sistemiyle adamın arasında gelişen ve anahtarla kilidin, tencereyle ka- pağının uyumuna benzeyen örtüşmeyi, ken- dinc razla güvencn üst beyin hafife alınak- taymış. Aneak gözlem güeü ve sezgileri güçlü küçük bir azınlık, adamın ve partisinin ülkeye ürkütüeü bir lehdit olabileceğini sc- zerken, yavaş yavaş parti dışındaki herkesi de bir güvcnsizliktir almış. Ne var ki parti bü- yüyomıuş. Asluıda herkcs "gerçekçi" (!) dav- ranıyormuş, sol siyasetçilerbilc! Yani, elle- rinden kayan halkı yakalayabilmek için ada- mı ve partisini kullanabileeeklerine inanı- yorlannış. Oysa tek yapmalan gerckcn bir- leşip adama açıkça karşı dumıak! Sol grup- lann ne hikmetse birbiıieriyle değil de sağ- cılarla ittifak kurdukları bu tulıaf ortamda, ada- mın kanser unı gibi büyüyen partisini kâh de- nctime alabilmck, kâh bölebilmek hülyala- nyla, para, siyasa ve darbc odaklan, adam ve yandaşlanyla uğursuz bir iktidar dansına başlamışlar. Entrikanın bini bir para! Her ka- fadan bir değil bin sesin çıktığı bu kaotik or- tamda ülke yönetilemez olmuş! Aciz hükü- metlere çare diye bir dizi erken seçim vc re- ferandum gelmiş gündeme. Halk seçim san- dığından usanmış. Böylece, eıımhurbaşkanını halkın seçmcsi, sonra da eumlnırbaşkanının ülkeyi karamamelerlc yönetmcsi oylanıp kabul edilmiş. Bin parçaya bölünmüş siyasi haritanın her bölümünün çeşitli kişisel he- saplarla vc küçük grup çıkarlan uğruna ön- ayak ya da alet oldukları bu erken seçimler zinciri sonucunda, tek parti iktidarına giden yollann taşlan bir bir döşenmiş. Oysa tek ya- pılacak şey açıkça, adama ve partisine karşı dumıakmış! İktidar dansında çekilen cl enseler ve abes fıgürler sonucunda, halkın gelişmiş beynine itici ve gülünç gelen, aslında son derece ca- hil olan, fiziksel crkck güzelliğinden de hiç nasibini alamamış bu adamın, toplumun gc- lişmcmiş bilinç altına seslenen garip çekici- liği, güçlü çenesi, bağırmaya dayanıklı gırt- lağı ve saldırgan tavırlan sayesinde, daha da artmış! Karizmatik bir lider olup çıkmış adam! Öfkeli buyrukların ağırlığını hisset- tirdiği bir gclenek ortamının ezik ve aydın- lanmamış iıısanlan, asla gerçekleşmeyecek rii- yalarında kcndilerini içlerinden biri belle- dikleri adamla özdeşleştirirken, güncel ger- çeklikte onun emrine girmek için koşuyor- larmış. Boşuna mı "Halk sahte peygam- berleri sever" demiş, bu ülkenin bir düşii- nürii! Böylece adam, elbirliğiyle iktidara taşınmış. Erken seçimler zinciri kesilmck bilmiyonnuş. Adamın partideki sağ kolu, seçim arifesinde güncesine şöyle bir kayıt düşmüş: "Artık sa- vaşmak kolay, çünkü devletin bütün kay- naklanndan yararlanabiliriz. Radyo ve ba- sııı elimi/de. Ortaya bir propaganda şa- hcseri çıkaracağız. Vc bu sefer parasızlık çekilmeyccek elbette." Elbette parasızlık çekilmcyecekti. Halka, emcğc, sol siyasalara duyduklan iliklerine iş- lemiş nefretten annamayan büyük para sa- hipleri, işlerine yarayacağını düşündükleri adam iktidara yerleştikçe açacaklardı kesc- nin ağzını! Oysa onların da defterlerinin dürülmesi yakındı. Parasal gücün verdiği sah- te güvenlc bururüannın ucunu göremiyorlardı. Adamın partisi tüm devlet olanaklannı kul- landığı, basının büyük kısmının onun bora- zanını öttürdüğü sonuncu deınokratik seçimde bile aslında yüzde kırk küsurdan fazla oy alamamıştı! Yani lıâlâ azınlıktaydı! Bütün bu süreçte, adamın ve adanmış yarduncılannın hareket kesintiyc uğrayacak, parti kapatıla- cak diye tir tir titredikleri döncmcçlerden ge- çilmişti; başarısızlık an meselesiydi, an! Ama her döncmcçte talihi -yoksa karşıtlan- nın bir türlü aralannda uzlaşıp kesin ve açık bir yol izleyememelerindeki basirctsizlik mi demeli- adamın yardımına yetişmişti! Bu arada adam, ulusu için sanal bir siyasi ve kültürel larih kurguluyor, bu scntetik ta- rihi eğitimsiz kitlelerin genç nüfusuna aşılı- yordu. Maziye dair gerçekleri dıle getirenlere bunak gözüyle bakıyordu bu gcnçler. Adamın yandaşları artık basından ibaret dcğildi. Onun tarihçileri, onun fclsefecileri, onun sosyologlan, ona hayran komedyenler türe- mişti. Adam, çıraklık döneminde bazı ders- leri iyi bellemişti. Şöyle yazıyordu: "Devletin asal organlarından birini ele geçirmedikçe devlet ele geçirilemez." Onun için, kendisine pek fazla güvenmeyen orduyla arasını iyi tutmaya bakıyor, polisin içinde kendisine bağlı birpolis oluşturuyor- du. Şöyle diyordu: "Yeni devleti kurmadan eskisini yıkmakla ihtilal olmaz. Önce eski devletin çatısı altında yeni devlet kurula- cak." Başanya ulaştıktan sonra şöyle diye- cckti: "lktidarı tamamcn ele geçirdikten sonra, eski devletin kalıntılarını süpürmek sadecc birkaç haftamızı aldı." Evet, başa- nya ulaşacak, ülkenin geçmişinde darbecilerin bulunduğu gerçeğinin de desteğiyle sanal bir darbe ortamı yaratacak, bu belirsizlikte asıl darbeyi kendi vuracak, demokrasiyi ilga cdecekti! İzleyen ilk ve elbette son halkoy- lamasında scçmenlerin yüzde doksan dokuza yaklaşan kısmı önderlerine güvendiklerini be- lirteceklcrdi. Gerçekten de artık ulusal iradeyi yutmuş, sindinnişti; gerçekten ayaklar baş ol- muştu. Tüm gcncraller ve yargıçlar adama bağlılık yemini etmek zorunda bırakıldılar. Ulusu savunacak hiç kimse kalmamıştı, hiç... Adamın biri, memleketin birini gcri dönüş- süz rehin almıştı. Sevgili okur, hangi ülkeden söz ettiğimi sandınız? Hayır, hayır aklınıza gelenden de- ğil. Memleketin biri, 1920'lerin, k 930'lann Al- manyası; sihir değmişçesine karizmatik ön- dere dönüşen, bas bas bağıran cahil külurbaz ise Adolf Hitler'in ta kendisi idi; devleşti- rilmiş küçük küçücük adam... Önemli not: Alıntılar, VVilliam Shrirer'in Nazi Imparaiorluğımun Doğıışu Yükselişi ve Çöküfii (çev. Rasih Güran, Ağaoğlu Yayın- evi, 1970) adlı kitabındandır. PENCERE Sopuşturmanın Sorgusu... Soru ile yanıt bir bütündür... Çoğu zaman sorunun yanıtı sorunun içine yu- valanmıştır... Soru ile yanıt çelişkisindeki bütünlüğün öz- deşliğinde gizlidir gerçek... • Sorgu, sorular demektir... Kimi zaman dışardan bir bakışla sanılır ki so- ru sorulan kişi sorgulanıyor... Oysa süreç tersinedir... Soru soran, sorduğu sorulardan ötürü kendi kendisini, çapını, kişiliğini ortaya döküp sergiler... • Ergenekon soruşturmasında sorulan sorula- rın niteliğine, düzeyine ve içeriğine bakıldığı za- man verilen yanıtların ne olduğunu bilmeye gerek yok... Savcının sorduğu her sorunun yanıtı kendi için- de... Her soru yanıtını da içeriyor... * Mustafa Balbay Ergenekon soruşturmasında kendisine sorulan sorulan açıklayıp sergiledi... Balbay'ın sorgusu çoğu gazetede ayrıntılarıyla yayımlandı... Bir soruşturmanın sorularını bilip öğrenmek ye- terli... Yanıtlara gerek yok... Çünkü yanıt sorularda odaklanmış... • Sorulara bakınca birkaç gerçek birden orta- ya çıkıyor... Önce sorgulamanın içeriği ve düzeyi... Sonra da gereksizliği ve boşluğu ortaya çıkı- yor... En sıradan bir olaydan, konuşmadan, şaka- laşmadan, buluşmadan, öksürmeden, hapşır- madan suç içeriği çıkarmak isteyen bir sorgu- lamanın soruları, sorgulananı değil sorgulayanı sorgulamak kuşkusunun sorusunu oluştur- maktan başka ne işe yarar ki?. • Ergenekon soruşturmasının amacı belli... Ama, o amaca ulaşılabilecek mi?.. Bütün ömrünü terörle mücadeleye hasretmiş iki yüksek rütbeli komutanı terörist diye yargı- lamak ne demek?.. Evet, bu sorunun da yanıtı sorunun içinde ve içeriğindedir... TÜRKİYE'NİN EN İYİ BANKASI <p IVİHİIMR amatik Başka blf <ır?unuz? f*Gardnti Dünyaca ünlü finans dergisi Euromoney, bankacılık piyasalarında mükemmellik standartlarını belirleyenleri bir kez daha seçti. Türkiye'nin en iyi bankası değişmedi. Garanti, 1995'ten beri 9. defa Euromoney Mükemmellik Ödülü'ne layık görüldü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle