03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 NİSAN 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Medyacık Kamu bankaları damadın çalıştığı şirkete kredi buluyor, kayınpeder de koşuyor Katar’a, pazarlık yapıyor. Para denkleştirilip atvSabah grubu Çalık’a devrediliyor! Ve biz de CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu‘na soruyoruz: Bu işin peşini bırakacak mısınız? Kesinlikle bırakmayacağız. Özellikle satış sonrasında bankalarca sağlanan olanakların ne olduğunu, hangi teminat karşılığında bu kredilerin açıldığını... Çalık’ın bankalardan aldığı kredi ile ilgili bilgiler ticari sır olabilir mi? Bir kamu malının satılmasının finansmanı kamu banklarınca sağlanıyorsa, bu iş ticari olmaktan çıkar. Bir özel şahsa özel çıkar sağlanıyor demektir. Daha da önemlisi, bu ihale sürecine doğrudan Başbakan’ın müdahale ettiğini biliyoruz. Başbakan’ın müdahale ettiği ihale süreci, işin artık ticari olmaktan çıktığını gösterir. Çünkü, Başbakan siyasal gücünü kullanarak müdahale ediyor olaya. Seyir ABD Söyleminde Değişiklik mi? Cumhuriyetçi Parti’nin yeni muhafazakâr siyasalarının destekçiliğini üstlenen araştırmacılardan Michael Rubin‘in, Fethullah Gülen‘i Humeyni‘ye benzeten ve “Türkiye’ye dini yönetim getirilmek istendiği”ni dile getiren yazısı üç ayrı kesime üç ayrı uyarı içeriyordu: “İşin tadını kaçırdın” anlamında AKP’ye. “Bizim sana yaptığımız ayarı bozma” anlamında emekli vaiz ve örgütüne. “Emekli vaiz ve takımını ılımlı İslam formülü için kullanabilirsin, ama bugünkü koşullarda Türkiye için değil” diyerek Amerikan yönetimine... Öyle anlaşılıyor ki, ABD yönetimine içeriden yapılan uyarılar giderek boyutlanırken, üst düzeyde ciddiye de alınıyor. Buna örnek olarak ABD Dışişleri Bakanı Condolleza Rice‘ın AmerikanTürk Konseyi (ATC) toplantısında yaptığı laiklik vurgusu yüksek konuşma gösteriliyor. Diplomatik kulislere sızan, belki de özenle sızdırılan bilgilere bakılırsa, AKP’nin türban, anayasa değişikliği ve başta YÖK, TRT gibi birçok kamu kuruluşuna yaptığı atamalar gibi yeni atakde karşı siyasal söylemini boşa çıkarıyor. Türkiye’de genel dengelerin bozulması, zaten ABD’nin korkulu rüyası. Üstelik, Türkiye’deki laik kesimin kaygılarının yersiz olmadığı anlaşılıyor. AKP ‘gizli ajandam yok’ demesine karşın, Türkiye’yi hızla dönüştürmek gibi bir yaklaşım içinde. Oysa, AKP’li yetkililerin Washington’da yaptıkları temaslarda böyle bir tutumdan uzak durmuşlar, demokrasinin en geniş biçimde uygulanmasından yana tavır koymuşlardı. Son gelişmeler, bu yaklaşımın samimi olmadığını gösteriyor. ABD, AKP’nin dikkatini çekmek zorunda kalmak istemiyor, ama son gelişmeler bunu zorunlu kılıyor... “ABD’nin AKP’ye bakışı mı değişiyor? İslam ve demokrasi yerine laik demokrasi söylemini mi öne çıkaracak?” diyecek olursanız... Buna benzer bir soru aynı çevrelere yöneltilse, şöyle bir yanıt almak olası: “Bütün bu kavramların ortak noktası üzerinde bir söylem ve yaklaşım sergilenmesi görüşü ağırlık kazanıyor.” ları ABD yönetimine yakın çevrelerde rahatsızlık yaratmış. Hatta bu gelişmeler, ABD ile Türkiye’nin “siyaset üstü ortak çıkarları“nın tehlikeye girmesi olarak algılanmış... Onlara göre, radikal eğilimlerin güç kazanmakta olduğu bölgelerde demokrasi ve İslamın birlikte yaşayabileceği örneğinin geçerliliğini yitirmekte olduğu görüntüsü ortaya çıkıyor. Bu da ABD’nin özellikle Ortadoğu’daki radikal tehdi Akdeniz Üniversitesi’ndeki olaylarla ilgili soruşturmayı derinleştirmek için kentte yakın zamanda meydana gelen diğer çatışmalar gözden geçirilince, üniversite içinde elde silah dolaşanların daha önce de Antalya’da liselerde kavgaya karıştıkları anlaşıldı. İnsan ister istemez olayların sorumluluğunu “Bir kişi üniversite kampusuna nasıl girdiyse yine aynı şekilde çıkar” diyerek Rektör Mustafa Akaydın‘a yüklemeye kalkan Antalya Valisi Alaaddin Yüksel‘in tavrını hatırlıyor. Demek ki; liselerde kavga çıkaranlar nasıl Antalya’da serbestçe dolaşmışlarsa, üniversiteye de öyle girmişler. SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Sol Tükenince ROMA Pirandello‘nun ünlü eseridir: “Altı Kişi Yazarını Arıyor!” “Sol” da böyle: Pirandellovari bir varoluş kriziyle sil baştan yazarını, seçmenini, liderini, projesini, mesajını arıyor... “Solcu olmak ne demek?” ya da “Sol, bugün ne ifade ediyor?” İtalyan Parlamentosu’ndan sol kanadı silen 14 Nisan seçimlerinin ardından, Çizme’de sıklıkla sorulan sorular bunlar. Avrupa’nın en eski, en büyük “komünist partisinin” çıktığı ülkede, “orakçekiç”le birlikte “sosyalistler” ve “Yeşillerin” de yok olması; tarihi bir dönüm noktası şeklinde algılanıyor. İtalyan solu 14 Nisan yenilgisini; medyayla siyasi gücü ele geçiren “Berlusconi faktörünün” yarattığı bir “tsunami”den ibaret saymıyor. Küreselleşmenin zorladığı toplumsal dip dalganın, “sol”da bir paradigma farkı yarattığını iddia ediyor. Küreselleşmeyle “sınıflar arası“ dalgalanmaların yaşandığı, “orta sınıfın” gerilediği, “yeni proleterler” olarak adlandırılan “alt sınıfların” genişlediği ve bu nedenle seçmen tercihlerinin radikal değişikliklere uğradığı söyleniyor. Seçim analizleri; “yeni proleterlerin” artık “sola” değil, “sağa” oy verdiklerini kanıtlıyor. Faşizmin yükseldiği 1920’ler Avrupası‘nda olduğu gibi tıpkı... “La Stampa”dan Barbara Spinelli örneğin “Fakirlerin soldan sağa göçü” isimli başyazısında; “Ekonomik kriz etkisindeki küçük kentleri teslim alan burukluk ve çaresizlik öyle boyutlarda ki” diyor, “İnsanlar, rasyonel çözümlerden umudu kesmiş durumda. (Göçasayiş sorunlarına karşı tedbir almak adına) ‘Silaha sarılmak’ ve ‘din’ gibi irrasyonel çözümlerden medet umuyorlar...” “Sistemin dışladığı kesimlere” dikkat çeken yazı: “Sınıf mücadelesi artık eskisi gibi işçiler ve işverenler arasında ceryan etmiyor!” diyor, “Mücadele; sistemin içinde kalanlar ve dışlananlar, beyazlar ve siyahlar (‘ötekiler’), Sarkozy söylemiyle ‘sabah karanlığında kalkanlarla kalkmayanlar’ arasında yaşanıyor. Sarkozy ve Berlusconi gibilerini iktidara taşıyan dönüşüm bu!” İtalyan komünistleri gibi asırlık geçmişten gelen sol partilerle seçmen bağlarını çözen bu dönüşüm, “sol” için ciddi bir “kimlik krizini” ifade ediyor. Son seçimde; soldan sağa geçen seçmen oranı 1/3 düzeyinde İtalya’da. 1/3 oranında bir başka kesitin de, oyların yüzde 33’ünü alan Veltroni liderliğindeki merkezin yeni reformcu partisi “Demokratik Parti”ye gittiği hesap ediliyor. Solda kalan seçmen topu topu 1/3’e indirgemiş durumda. Seçmenlerinin üçte biriyle “baraja” gömülen sol partilerin, mecliste bu büyük “göçle” yitirdiği vekil sayısı 150’yi buluyor ki bu da toplam sandalyelerin yüzde 15’i oluyor. “İtalya’da da Berlin Duvarı‘nın çökme zamanı gelmişti!” diyenler, teselli aramak için gözlerini İspanya’ya çevirip “İspanya’nın mart seçimlerine bakın” diyorlar, “Madrid’de parlamentoya yalnız iki komünist girebildi. Komünizmin son kalıntıları, Akdeniz kıyılarında da artık yok oluyor!” Ancak İspanya’nın durumu İtalya’dan hayli farklı. İspanya hâlâ büyüyen bir ekonomi. Geleceğe güvenle bakıyor. Güçlü liderlerle yönetilen iktidar partisi PSOE (İspanyol sosyalistleri); “merkez” seçmenle “sol uçtaki” seçmeni, “ortak toplum projeleri altında” bir arada tutabiliyor ve bir “umut” sunabiliyor. İspanya’da İtalya tarzı bir savrulma görülmüyor. Çizmede ise Berlusconi dahil, “umut” vaat eden hiçbir lider, hiçbir parti yok bugün. İtalyan krizi öyle geniş çaplı ki, “first lady” Veronica Berlusconi bile durumu Arthur Miller‘ın “Satıcının Ölümü” isimli oyunuyla anlatıyor... Pirandello ile başladık. Miller’la bitirelim: “Yaşadığımız kriz” diyor eski tiyatro sanatçısı Bayan Berlusconi: “Bana ‘Satıcının Ölümü’nü anımsatıyor. Miller; refah ve paranın kolay erişilebilen düşler gibi sunulduğu bir Amerika anlatır. Ancak oyunun başkahramanı, gerçekle yüz yüze gelip işini yitirdiğinde intihara sürüklenecektir... Bugün yaşadığımız ülke böyle bir ülke ve biz böyle bir kriz yaşıyoruz!” Berlusconi’nin eşi de artık bunları söylerse, varın gerisini siz hesap edin. Yasak Nü Milli Piyango Sanat Galerisi’nde bugün açılacak karma resim sergisine katılan sanatçılardan birisi, çalışmaları arasında yer alan nü resmin de sergilenmesini istedi. Sen misin isteyen... Milli Piyango Genel Müdürlüğü yetkilileri hemen kaşlarını kaldırıp “sergi sözleşmesi”ni uzattılar ressamın önüne: “Galeride sergilenen eserlerin; toplumun ulusal değer yargılarını, inançlarını AKP’ci Hekimlere Karşı 34 Mayıs tarihleri arasında Ankara Tabip Odası‘nın Genel Kurulu yapılacak. AKP’ci hekimlere karşı iki liste seçime girecek: Çağdaş Hekimler ve Ulusal Hekimler Birliği. “Birlikte yapacak daha çok işimiz var” sloganı ile yola çıkan Çağdaş Hekimler, tüm Ankaralı hekimleri oda çalışmalarını birlikte yürütmeye davet ediyor ve bu ortamı sağlamaya söz veriyor. Ulusal Hekimler Birliği de Türkiye’nin bağımsızlığı ve bütünlüğü savunulmaksızın sağlık alanındaki sorunların çözülemeyeceğine inanıyor ve “temsil gücü olan, üyelerine yabancılaşmayan, üyeleri ile birlikte karar alan bir tabip odası“ öneriyor. küçültücü, alay edici, kışkırtıcı ve sömürücü veya belirgin politik amaçlara yönelik bulunması halinde, sergi hangi aşamada olursa olsun idarece tek taraflı olarak iptal edilebilir veya sakıncalı bulunan eserler kaldırılabilir. Bu durumda sergi açanlar adli, idari ve cezai yollara başvuramazlar.” Sonuç? Nü resim sergide yok. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘Sosyal Sigortalar Kurumu’ndan ‘Sosyal Güvenlik Kurumu’na (2) Sosyal Sigortalar Kurumu, 1965 yılından 2006 yılına kadar 41 yıl gündemde kalmış ve 20 Mayıs 2006 günlü Resmi Gazete’de yayımlanan 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Yasası‘nın yürürlüğe girmesiyle gündemdeki yerini “Sosyal Güvenlik Kurumu”na bırakmıştır. 5502 sayılı yasanın geçici 1. maddesi ile de Sosyal Sigortalar Kurumu ile diğer sosyal güvenlik kurumlarının malvarlıkları Sosyal Güvenlik Kurumu’na devredilmiştir. “4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile kurulan Sosyal Sigortalar Kurumu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile kurulan Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı‘nın (…) her türlü taşınır ve taşınmazları, tapuda bu kurumlar adına kayıtlı olan taşınmazları ve hizmet binaları, araç, gereç, malzeme, demirbaş ve taşıtları, alacakları, hakları, borçları, iştirakleri, (…)” 5502 sayılı yasanın yürürlük tarihinden geçerli olarak Sosyal Güvenlik Kurumu’na devredilmiştir. Böylece, bütün sosyal güvenlik kurumları tek bir kurumun, “Sosyal Güvenlik Kurumu”nun çatısı altında toplanmıştır. Sosyal Sigortalar Yasası da 2008 yılı içinde yerini, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası‘na bırakacaktır. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası, yürürlüğe girdiği 1965 yılından bu yana geçen 43 yıl içinde 60’tan fazla yasa, yasa hükmünde kararname ve Anayasa Mahkemesi kararlarıyla değişikliğe uğramıştır. Bu değişikliklerden bir bölümü Sosyal Sigortalar Yasası‘nın tümünü etkileyecek kadar büyük boyutlu, bazıları ise etkilemeyecek kadar küçük boyutludur. Görüşümüze göre bu değişikliklerden dördü, 506 sayılı yasanın bütününü etkileyecek düzeydedir. Bu yasalar, 1186, 2422, 3395 ve 4447 sayılı yasalardır. İlk büyük boyutlu değişim, 1186 sayılı yasa ile oluşmuştur. 1186 sayılı yasa 3 Aralık 1969 günlü Resmi Gazete’de yayımlanmış, 1 Mart 1969 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 1 Mart 1969’da yürürlüğe giren 1186 sayılı bir dönem başlangıcıdır. Bu yasa ile iş kazalarıyla meslek hastalıklarını düzenleyen hükümlerde büyük ölçüde değişiklik yapılmış, bu sigorta kolundan sigortalı, eş ve çocuklar ile anne ve babaya gelir bağlanması için yeni kurallar getirilmiştir. Malullük sigortası ile ilgili olarak malullük aylığından yararlanma koşulları ile malullük aylığının hesaplanması kuralları da yeniden düzenlenmiştir. Genele dönük en önemli değişiklik ise Sosyal Sigortalar Yasası‘nın “Yaşlılık Aylığından Yararlanma Şartları”nı belirleyen 60. maddesinde yapılan düzenlemedir. Bu düzenleme ile, “A) Yaşlılık aylığından yararlanabilmek için, sigortalının: a) Kadın ise 55, erkek ise 60 yaşını doldurmuş olması, b) En az 25 yıldan beri sigortalı bulunması, c) En az beş bin gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olması” koşulları yerine, 1 Mart 1969’dan geçerli olmak üzere: “Yaşlılık aylığından yararlanabilmek için sigortalının: a) Kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmuş olması ve en az 5 bin gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş bulunması veya, b) Kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmamış olmakla beraber en az 25 yıldan beri sigortalı bulunması ve bu süre zarfında en az 5 bin gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olması ve yazılı talepte bulunması şarttır” denilerek 25 yıllık sigortalılık süresi içinde 5 bin gün prim ödeyenlere uygulanan yaş sınırı (kadın 55, erkek 60) kaldırılmıştır. Ayrıca sigortalılardan, “kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını dolduran, sigortalılık süresi en az 15 yıl olan ve her yıl için ortalama en az 120 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş bulunan sigortalıya da yaşlılık aylığı” bağlanması öngörülmüştür. Böylece, 15 yıllık sigortalılık süresi içinde 1800 gün (5 tam yıl) prim ödeyen kadın sigortalı 50, erkek sigortalı ise 55 yaşını doldurunca yaşlılık aylığı almaya hak kazanmıştır. 1186 sayılı yasa ile getirilen yeniliklerden biri de 506 sayılı yasanın “Yaşlılık Aylığının Hesaplanması” ile ilgili 61. maddesidir. Bu maddede yapılan değişiklikle “Yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanan sigortalıya, işten ayrıldığı tarihten önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödenmiş son on takvim yılının prim hesabına esas tutulan kazanç tutarları toplamı en yüksek olan 7 takvim yılına göre bulunacak ortalama yıllık kazancının yüzde 50’si oranında yıllık yaşlılık geliri bağlanır” koşulu, yerini “Yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanan sigortalıya işten ayrıldığı tarihten önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödenmiş, son 5 takvim yılının prim hesabına esas tutulan kazanç tutarları toplamı en yüksek olan 3 takvim yılına göre bulunacak ortalama yıllık kazancının yüzde 70’i oranında yıllık yaşlılık geliri bağlanır” koşuluna bırakmıştır. Bu aylık hesaplama yöntemi büyük haksızlıklara yol açmış ve her yıl emekli aylıkları arasındaki farkı giderek arttırmıştır. HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 28 Nisan www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Gerçekte her 1 hangi bir ülkede ilk olarak yaşa 2 yan insanlara, gü 3 nümüzde ise 4 Avustralya yerlilerine verilen ad. 5 2/ Trabzon’daki 6 “Meryemana 7 Manastırı“na verilen bir başka 8 ad.... Sınır boyu. 9 3/ Bir nota... Dua. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 4/ Tanrıtanımaz... Evlerde oda kapılarının açıldığı 1 İ N C İ T A T U S genişçe yer. 5/ Toplarda 2 M A A Ş T A S A marlarda içzar iltihabı. 6/ 3 A N İ T A Y A R Himalayalar’da yaşadığı 4 Z İ L İ R O na inanılan “Kar 5 S T E R P R E S Adam”a verilen ad.... 6 E R A R S A Cinsiyet. 7/ Gümüşbalığı. 7 T A S H AMS E 8/ Kedi ya da köpek yav 8 E F E S L A İ K rusu... Satrançta özel bir 9R O S İ N A N T E hareket. 9/ Argoda, eteğin açılmasıyla bacağın görünmesine verilen ad... Radyum elementinin simgesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İzmir yöresinde elektrik sigortasına verilen ad. 2/ Elektrik donatımında bağlantıların yerleştirilmesine yarayan yuva... Lokmanruhu. 3/ Kemiklerin yuvarlak ucu... Düzce ilinde bir kaplıca ve göl. 4/ Oy... Coşkun, esinle dolu. 5/ Tanrıça... “İnönü’de kılıç karşı karşıya / Aşkolsun birinciye su veren kılıççıya” (Cahit Külebi). 6/ Halka karşın halk adına devrimci girişimlerde bulunan kimse. 7/ Yozgat ilinde ünlü bir höyük. 8/ Kutsal ışık... Bir cetvel türü... Siper, hendek. 9/ Doğru, gerçek... “Avizeağacı“ da denilen, odunsu gövdeli bir süs ağaççığı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle