04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 MART 2008 CUMARTESİ 6 HABERLER CHP Denizli İl Başkanı Ali Kavak, Atatürk anıtındaki atın cinsel organının kısaltıldığını iddia etti Denizli’de Atatürk heykeli tartışması SEDAT KURT CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU DENİZLİ CHP Denizli İl Başkanı Ali Kavak, Denizli Belediyesi önünde bulunan Atatürk Anıtı’ndaki atın cinsel organının kısaltıldığını öne sürdü. “Birileri özenle heykelde tahribata yol açmış ve belli olmaması için boyamış” diyen Kavak’ın iddiasına “saçmalık” diyen Belediye Başkanı Nihat Zeybekçi, gazetecilere de “Çok yazık! Böyle saçma sapan iddiaların peşinde koşan sizlere Allah kolaylık versin” diye seslendi. Denizli, kent merkezinde bulu nan Atatürk Anıtı’ndaki atın cinsel organının sünnet edilip edilmediğini tartışıyor. CHP Denizli İl Başkanı Ali Kavak düzenlediği basın toplantısında, atın cinsel organının kısaltıldığını duyurdu. Elinde heykelden çekilmiş fotoğraflarla gazetecilerin karşısına çıkan Kavak, “Belediye önündeki Atatürk Anıtı’nda bir bölge bilinçli bir şekilde tahrip edilmiştir. Birileri özenle heykeli tahrip etmiş ve belli olmasın diye boyamış. Bu sanata ve sanatçıya yapılmış bir hakarettir” diye konuştu. Denizli’nin AKP’li Belediye Başkanı Nihat Zeybekçi ise iddi aları yalanladı. Zeybekçi, “Araştırmadan, acelece yapılmış bir iddia. Oysaki biz 2004’te göreve geldiğimizde harap durumdaki bu heykeli restore ettik” dedi. Öte yandan, heykeli yapan Mimar Sinan Üniversitesi eski rektörlerinden Prof. Dr. Tamer Başoğlu, 2004 yılında heykelin bulunduğu kaidenin düzenlenmesi çalışmalarında bizzat bulunduğunu belirterek heykel üzerinde herhangi bir değişiklik yapılmadığını söyledi. Başoğlu, “Bronzdan yapılmış bir eserin, kolayca kırılarak boyayla kamufle edilmesi söz konusu değildir’’ dedi. Operasyon Sonrasında Sorular Kuzey Irak’taki PKK kamplarına beklenmedik ve gösterişli biçimde başlayan askeri operasyonun yine beklenmedik bir anda fakat bu kez sessiz sedasız sona ermesi toplumda bir şok yarattı. Şok açıldıkça bazı sorular ve sorunlar da açıklık kazanmaya başlıyor. Bunlardan görebildiklerimi yanılgı paylarını göz ardı etmeksizin sıralamaya çalışayım. Öncelikle altı çizilmesi gereken, başka arkadaşların da saptadıkları gibi, PKK olgusunun bir “eşkıya hareketi” olmanın çok ötesine geçmiş olmasıdır. Türkiye çok ciddi bir silahlı ayrılıkçı saldırıyla karşı karşıyadır. Kuzey Irak’taki can kayıplarımızı hangi koşullarda verdiğimizi bilmiyoruz. Ya da ben yapılan yayınlardan bunu açık seçik öğrenemedim. Otuza yakın can kaybı az değildir. Eğer büyük bir ülkenin ordusu, baskın denebilecek ve sadece bir hafta süren bir operasyon sonrasında otuza yakın şehit vermişse ve kendi kayıplarıyla karşısındaki gücün kayıplarını oransal olarak karşılaştırma yapma zorunluluğunu duyuyorsa, karşıdaki gücün küçümsenemeyeceği açıktır. Kuzey Irak operasyonundan çıkarılabilecek en önemli sonuç, kanımca, bu olmalıdır. ??? Yukarıdaki saptamayı sürdürerek sormak gerekiyor: PKK ne için savaşıyor, Türkiye’de Kürtler Kürtçe eğitim olanaklarından, başkaca kültürel vb. haklarından yoksun oldukları ya da yeterince yararlanamadıkları için mi? Bu soruya olumlu yanıt vermenin büyük bir safdillik olacağı karşıdaki gücün kapsamı göz önünde tutulduğunda yeterince ortadadır. PKK içindeki Türkiye kökenli ve başka ülkelerden Kürtlerle bu örgüt içindeki başkaca gönüllüler Türkiye’deki Kürtlerin kültürel hakları için örgütlenip savaşmıyor. PKK ayrılıkçı bir örgüttür. Ayrıca, sadece Türkiye bakımından da değil. Bu nedenle de, Kürt milliyetçisi olmanın da ötesinde, Kürt ırkçısı, Pankürdist bir silahlı hareket olduğunu saptamak yanlış olmaz. ??? Buna bağlı olan bir başka soru, PKK’nin bu güce nasıl ulaşmış olduğudur. Bu sorunun çok açık yanıtı, karargâhının Türkiye içinde değil bir başka ülkenin sınırları içinde bulunmasıdır. Bu nasıl olabiliyor? Sözgelimi Türkiye, sınırları içinde, komşu ya da bir başka ülkeye karşı silahlı bir harekete barınak sağlayabilir mi, bu mümkün müdür? Türkiye’ye karşı silahlı harekete barınak sağlayan ülkenin bir işgal gücü tarafından atanmış Cumhurbaşkanı, bu satırlar yazıldığı sırada ülkemizi hangi kimlikle ziyaret etmekte? Ve ne için? Devletler arasında bilinegelen ikiyüzlülük siyasetinin bir sınırı yok mudur? Aynı soruyu ABD için de sormak gerekiyor. Irak’ın egemeni ABD olduğuna göre, Türkiye’nin ABD ile dostluk siyaseti sürdürmeye devam etmesi, teslimiyetçilik, ikiyüzlülük değil mi? İç siyasetini haklı olarak eleştirdiğimiz İran’ın, ABD emperyalizmi karşısında çok daha onurlu bir duruşa sahip olmasının, askerimizden sivilimize, politikacıdan sıradan yurttaşa, hepimizi utandırıp düşündürmesi gerekmiyor mu? ??? Kuzey Irak operasyonunun önemli sonuçlarından biri, kuşkusuz, muhalefetteki iki siyasal partiyle, özellikle de CHP ile ordu arasında bir söz düellosuna yol açılması oldu. İç siyasetimiz bakımından yeni bir olgudur bu. Siyasetin ve özellikle de sivilsosyal demokrat hareketin “ergenliğini kanıtlaması”nın, eninde sonunda, ordunun eleştirilebilir olmasıyla ilişkisi açık bir şeydir. Bu anlamda CHP’nin tutumunu savaş yandaşlığı olarak değil kimliklilik olarak değerlendirmek daha doğru olur. Bütün sorun, bu yapılırken orduAKP ilişkisinde AKP’nin elini güçlendirecek söz ve davranışlardan kaçınmaya özen göstermek ve hiçbir alanda güven vermeyen bu siyasal örgütün ikiyüzlü, kaypak, ülke çıkarlarına aykırı politikalarını en inandırıcı biçimde gözler önüne sermeyi başarmaktır. CHP İl Başkanı Kavak, “Birileri özenle heykelde tahribata yol açmış” dedi. Özakman’ın Çanakkale Savaşı’nı konu alan ve merakla beklenen kitabı ‘Diriliş’ bugün okurla buluşuyor Yeniden doğuşun öyküsü SELDA GÜNEYSU DÖNÜŞ İÇİN ENGEL KALMADI Fethullah Gülen’in beraatına onay ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay 9. Ceza Dairesi, oybirliğiyle verdiği kararda, Terörle Mücadele Kanunu’nun “terör örgütlerini” tanımlayan 7’nci maddesinde 2003 yılında yapılan değişikliğe dayanarak Nur tarikatı lideri Fethullah Gülen’e Türkiye’ye dönüş yolunu açtı. Kanunda yapılan değişiklikle, “terör örgütü” tanımı için “cebir ve şiddet” unsuru şartı getirilmişti. Gülen cemaatinin yapılanmasını inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi, kanunda yer alan “cebir ve şiddet” unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen “beraat” kararını oybirliği ile onayladı. Böylece Gülen, “laik devlet yapısını değiştirerek yerine şeriat devleti kurmak amacıyla yasadışı örgüt oluşturmak” suçundan aklanmış oldu. Bu kararla ABD’de yaşayan Gülen’in Türkiye’ye dönmesi için önünde yasal bir engel kalmadığı belirtiliyor. Gülen, “çeşitli hastalıklarını” Türkiye’ye gelmesinin önünde engel olarak gösteriyordu. ANKARA Yazar Turgut Özakman’ın, merakla beklenen Çanakkale Savaşı dönemini, cephe ve cephe gerisini, karşı cephelerle birlikte ele alan kitabı “Diriliş”, bugün okurlarla buluşuyor. Uzun çalışmalar sonucunda ortaya çıkan “Diriliş”i Özakman, “Uyumuş ve uyutulmuş bir millet Çanakkale’de yeniden diriliyor. Biz ölü değildik ama uyumuştuk. Yeniden doğduk. İşte bu kitap, yeniden doğuşun öyküsüdür” sözleriyle tanımlıyor. Özakman son kitabı “Diriliş”e ilişkin sorularımıza şu yanıtları verdi: Kitaptan bölümler Gelibolu Jandarma Taburu Komutarın Yüzbaşı Kadri Bey, genç subayları toplamış konuşuyordu. Sonunda dedi ki: “Birgün bir arkadaşımız Mehmet Emin Bey’in bir şiirini okudu. Şiir şu dizeyle başlıyordu: ‘Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur.’ Duyar duymaz içim titremişti. Şair bu şiiriyle, ‘Diril ey Türk!’ diye bağırıyor ve bizi uyarmaya çalışıyordu. Bu bağırışı duyduk, bu çağrıya uyduk. Bir arayış, uyanış ve sonunda diriliş başladı. Bir kuru kalabalık, bir aşure değil, bir millet olduğumuzu anlamaya başladık. Yeniden doğuyoruz, canlanıyoruz, diriliyoruz. Türk geri geliyor! Tarih bir millete bir kez dirilme hakkı verir. Yeniden uyursak, oyuna gelirsek, bir daha dirilemeyiz. Biz olmaktan çıkar, kaybolur gideriz. Bu sözümü unutmayınız!” Türklerin kaybı büyüktü: Gelibolu Jandarma Taburu Komutanı Yüzbaşı Kadri Bey, şehit olmuştu. Bu acı olay, genç subayları çok ağlattı. Başta komutanları olmak üzere, Karakol DağıKireçtepe için şehit düşmüş, bütün kahramanlar anısına, boş mermi kovanlarından bir anıt diktiler. Kadri Bey’in öğüdünü anımsayarak aralarında bu anıta bir de ad verdiler: “Uyuma ey Türk!” Tarihin en eski milletlerinden biri, ateşten geçerek, kan içinde, bir daha uyumamak, benliğini unutmamak, kandırılmamak, sömürülmemek, ezilmemek, ölmemek üzere çığlık çığlığa diriliyordu. KATILIM İNTERNETTEN Yıpranma hakkı için imza kampanyası İstanbul Haber Servisi Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), gazetecilerin yıpranma hakkına yönelik saldırılara karşı imza kampanyası başlattı. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) yetkilileri de yıpranma hakkının kaldırılmasını da içeren Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’nda değişiklik öngören yasa tasarısına tepki amacıyla başlatılan imza kampanyasına destek verdiklerini açıkladı. “Bir imza ver yıpranma hakkına sahip çık’’ başlıklı kampanyaya katılmak isteyenlerin “[email protected]’’ adresine elektronik posta göndermeleri gerekiyor. ‘Ezik halkın dirilişini anlattım’ “Diriliş”, çok uzun uğraşlar ve çalışmalar sonucu ortaya çıkan bir kitap. Daha yayımlanmadan yankı uyandırdı. İnsanların bir kitabı bu kadar merak etmesinin nedeni nedir sizce? Şimdi, uyumuş ve uyutulmuş bir millet Çanakkale’de diriliyor. Biz ölü değildik ama uyumuştuk, yeniden doğduk. Ne zaman yeniden doğduk? Balkan Savaşı ile Çanakkale Savaşı arasında geçen o bir buçuk, 2 yıl arasında. Nasıl olmuştu da bozguna uğramış bir ordu, Çanakkale’de destanlar yazmıştı? Cephe gerisinde yalnız yiğitçe dövüşen askerler yoktu, kahraman, özgürlükçü, çağdaş kadınlar da vardı. İşte ben bu kitapta bunları anlatmaya çalıştım. Zafere susamış halkın, adım adım mutluluğa ulaşmasını, emperyalizmi yeniyor olmasını anlattım. Bugüne dek Batı karşısında ezik durmuş bir halkın, inanılmaz dirilişini anlattım. Ve öyle bir diriliş ki bu, halka yeniden güven veriyor. Bu özgüven sayesinde Türk halkı Milli Mücadele’yi kazanıyor. Tarihte Çanakkale Savaşı’nı kazanamamış olsaydık, ne olurdu düşünmek dahi istemiyorum. Çanakkale, kenetlenmenin, birlik olmanın öyküsüdür. Halka, “Kenetlenirsek emperyalizmi yeneriz” dedirten bir savaştır. O yüzdendir ki tarih içinde önemi büyüktür. Bu hayret verici bir olaydır. Kitabınız bize Çanakkale Destanı’nı yeniden yaşatıyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Ben bu kitabı yazmaya 20 yıl önce başladım desem yalan olmaz. O nedenle, Türk toplumu benim romanlarımı izlemeye çalışıyor galiba. Çünkü tarih dönüp dönüp karşımıza geliyor. Tıpkı eski filmler gibi. Bize tekrar aynı filmleri izletiyorlar. Ama emperyalist güçlere şu sözler söylenebilir: Dirilmiş bir milleti yenmek o kadar kolay değil. Bizler, Batı toplumunun bilimine, sanatına ve birçok alandaki düşünme tarzlarına saygılıyız. Zaten olmamak da mümkün değil. Ama biliniyor ki Milli Mücadele döneminde, Batı’nın iştahlı emperyalizmine karşı güçlü bir savaş verdik. Bu savaşlar unutulmadı. ‘Akıllı ve tetikte olacağız’ Bugün dünyada pek çok savaş yaşanıyor. Tarih boyunca da hep böyle oldu. Sizce bu savaşların temel nedeni nedir? Eğer dünyada emperyalizm varsa savaşlar da olur. Biz hiçbir zaman emperyalist bir millet olmadık. Osmanlı İmparatorluğu, 600 yıl Viyana’ya kadar gitti. Ama emperyalist değildi, sömüren bir imparatorluk değildi. Tam tersine veren bir imparatorluktu. Son zamanların da da sömürülen bir imparatorluk oldu. Bu nedenledir ki tarih sahnesinden silindi. Şimdi bizim tarihimizin ve coğrafyamızın bizlere yüklediği birtakım sorunlar var. Bu durumda Türk olmak kolay değil. Peki, ne yapılabilir? O zaman akıllı, uyanık ve tetikte olacağız. En önemlisi de tarih bileceğiz. Tarihin tekerrürünü engellemek adına tarih bileceğiz. Çünkü tarihi bilirsek milletçe daha kolay kenetleniriz. Ama tarihi bilmemek bizi ayırıyor. Bloklar halindeymişiz gibi gösteriyor. Bazı alınan kararlar bu farklılığı daha derinmiş gibi gösteriyor. Ama bunun biraz daha ilerisi yüz yüze bakamamaktır. Devleti yönetenler bu tehlikeyi görmeli. Onun için yaşıma güvenerek Türkiye’yi yönetenlere dersinizi çalışın, tarihinizi ve dünya tarihini bilin, diyorum. Tarihle ilgili, dürüst kitaplar var, bir de uyduruk kitaplar var. Dürüst kitapları okuyanlar olaylara daha yanılgısız teşhis koyarlar. Dünyada hiçbir millet yoktur ki, yakın tarihini bizim gibi çarpıtsın. Bu utanç verici bir olay. Biz yakın tarihimizi saptırıyoruz, çarpıtıyoruz. Benim içerideki küçük odamın rafları sahte tarih kitaplarıyla dolu, merakımdan okumuştum. Tarihimizi nasıl çaptırıyoruz? Binlerce örnek var. “Vahdettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücade le” kitabı 850 sayfalık bir kitap. Bu yalanlara verilmiş cevaplar… Bu kitabın kalınlığı yalancılığımızın derecesini göstermeye yeter. O kitap çıktıktan sonra yakın tarihimiz hakkındaki yalanlar azaldı. Ama kulaklara fısıldanan yalanlar devam ediyor. Ne kadar inandırıcı anlatılmış ki bu yalanlar, insanlar yanlış biliyorum, bunu düzelteyim demiyorlar. Hâlâ aynı yanlışa dönüyorlar. ‘Şehit sayımız 72 bin’ Peki, Çanakkale Savaşı nasıl anlatılıyor bizlere? Çanakkale Savaşı da insanlara çok farklı anlatılıyor. Bir, Çanakkale Savaşı’nda Atatürk’ün görevini küçültmek isteyenler var, bir Atatürk’süz Çanakkale’yi anlatmak isteyenler var, bir de Atatürk’e hurafe yükleyenler var. Abartmalar var. Örneğin, Çanakkale Savaşı’nda 250 bin askerin şehit olduğu söylenir. Oysa ki o savaşta şehit sayımız 72 bindir. 250 bin genel kayıbın rakamıdır. Bu rakam içinde, kaybolan askerlerimiz var, yaralılar var, esirler var vs… Keşke bu yanlışlar düzeltilse. Bir de sakıncalı olan durumlar var ki, maalesef o yanlışlar yerleşti. Artık birçok kişi bugün onları gerçek sanıyor. Tarihin gerçek şekliyle anlatılmasında bilim adamlarına ve tarihçilere çok iş düşüyor. Onlar suskun kalmamalı. ataol b?cumhuriyet.com.tr Faks: (0212) 343 72 64 OPERASYON BAŞLATILDI Hatay’da PKK maden ocağını bastı: 1 ölü Yurt Haberler Servisi Hatay’ın Dörtyol ilçesinin dağlık bölgesindeki maden ocağını basan PKK’li teröristler, işçi Fikret Sönmez’i öldürdü. Güvenlik güçleri, kaçan teröristleri ele geçirmek için bölgede operasyon başlattı. Amanos Dağları’ndan indiği bildirilen PKK’li grup, dün öğlen saatlerinde Kocadüzü Yaylası’ndaki maden ocağına silahlı saldırı düzenledi. Uzun namlulu silahlarla açılan ateş sırasında maden ocağı yakınındaki işçi Fikret Sönmez ağır yaralanırken Dörtyol İlçe Jandarma Komutanlığı timlerinin müdahalesiyle çatışmaya dönüşen saldırı sonrası, PKK’li grup dağlık bölgeye kaçtı. Sönmez götürüldüğü hastanede yaşamını yitirdi. Yetkililer, bölgede arama tarama çalışması yapıldığını belirtti. E D İ R N E B E L E D İ Y E BA Ş K A N I Sedefçi gözaltında EDİRNE (Cumhuriyet) Edirne Emniyet Müdürlüğü’nün organizasyonuyla eş zamanlı olarak 9 kentte düzenlenen operasyonda, CHP’li Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi’nin de aralarında bulunduğu 11 kişi “ihaleye fesat karıştırmak, rüşvet almak” ve “organize suç örgütü kurmak” suçlamalarıyla gözaltına alındı. Sedefçi’nin tartışmalı ihalelerle ilgili araştırma yapılması için bir süre önce Cumhuriyet Savcılığı’na dilekçe verdiği öğrenildi. Edirne Belediyesi Başkan Vekili Namık Kemal Döleneken, Sedefçi’nin gözaltına alınmasını “siyasi bir operasyon’’ olarak gördüklerini söyledi. CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen de olayı “komplo” diye niteledi. Sevigen, “Seçim yaklaştıkça böyle komploları bekleyeceksiniz. Mahkemeye yansımıştır, sonucunu bekleyeceğiz ve göreceğiz. Birisi gündemi değiştirmek isterse bu tip olaylar ortaya çıkacaktır” dedi. Mahkeme kararına inat yıkım Muhsin Ertuğrul Sahnesi ve AKM’yi de içine alan “Harbiye Kongre Merkezi” projesinin inşaatı mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurma kararına karşın başladı. Önceki gün “Harbiye Kongre Vadisi” projesini gerçekleştirecek olan firmaya ait inşaat makineleri Lütfi Kırdar Kongre Merkezi önündeki avluyu yıktı. Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde tiyatrocular ve yurttaşlar yıkıma tepki gösterirken ressam Bedri Baykam da kanunsuz yıkımı durdurmak için hukuki yollara başvuracaklarını söyledi. (Fotoğraf: BURAK ALİ ÇAVUŞOĞLU) CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle