04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 MART 2008 CUMARTESİ 2 BAŞI DİK ve gururlu Türkiye yok artık. Daha doğrusu, ülkeyi yönetenler bir iki hafta içinde toplumu bu duruma soktular. Sınır ötesi harekât başlarken birdenbire ayağa kalkan, özgüvenini bulan ve çevresine gururla bakmaya başlayan bir ülke vardı. Yüze göze bulaştırılan çekilişin ardından boynu bükük, çaresiz, şaşkınlaşmış bir ülke görüntüsü var şimdi. Birkaç gün içinde oluşuveren bu değişiklik çok çarpıcı. Toplumun bu denli kırılganlaşmış olabileceği pek düşünülmüyordu. Demek ki, içten içe çürüyen bir şeyler var. öyle olduğu herhalde dıştan bakınca hemen fark ediliyor ki, şu günlerde Türkiye’ye akıl vermek isteyenler iyice çoğaldı. Doğrusunu söylemek gerekirse, her şey beklenirdi de akıl vermeye kalkışacaklar arasında vaktiyle Türk askerinin başına çuval geçirilmesinde başrolü oynadığı bilinen Korgeneral Raymond Odierno’nun bulunacağı akla gelmezdi. Ama, o şimdi yeniden sahnede. ABD Kara Kuvvetleri komutan yardımcılığına getirilmesi beklenen hazret, “PKK’yle konuşun” demiş. AÇI MÜMTAZ SOYSAL Uyuzlaşma Gerçi Beyaz Saray bu sözlerin aksini söylüyor ve Türkiye’den de böyle bir şey beklenmediğini açıkladı ama yine de dikkatli olmak gerekiyor. Pentagon’da ileri sürülen görüşlerin zamanla Amerikan yönetiminin başka basamaklarını da etkilediği çok görülmüştür. Niçin böyle oluyor? Neden başkaları böylesine kritik bir konuda bile Türkiye’ye çözüm önerileri sunma cesareti bulabiliyorlar? Temel neden, herhalde Ankara’daki karar alma mekanizmalarında yaşanan dağınıklıktır. Türkiye, bugünkü bölünmüşlük görüntüsüyle, türban gibi bir konunun birbirine düşürdüğü kurumlarıyla, Amerika’nın basit bir oyununa gelip başarılı bir askeri harekâtı bile yüze göze bulaştıran kadrolarıyla kolay kolay tutarlı kararlar alabilecek gibi B gözükmüyor uzaktan. öyle bir tablonun yarattığı büyük tehlike, kendileri karar alıp arkasında sağlam duramayacak olanların, başkalarının onlara sunacağı çözüm önerilerine, denize düşmüş kazazedelerin can simidine tutunması gibi tutunup kalmalarıdır. Kıbrıs davası şimdi böyle bir tehlikeyle karşı karşıya. Adanın kuzeyini Türkiye’den koparıp Rumlarla birlikte AB’ye sürüklemek isteyenler Annan Planı’nı yeniden ısıtıp Ankara’nın önüne koymak için kolları sıvamışlardır. AKP iktidarı, böyle bir çözüme öylesine teşne görünüyor ki, Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül kendilerini görmeye gelen Mehmet Ali Talat’a, “Aman, iç politikanızda dalgalanmalar olmasın, sonra çözüm konusunda isteksizlik var zannedilir” demişler. Sanki bir an önce gerçekleşsin diye can attığı “çözüm” konusunda onun böyle bir öğüde gereksinimi varmış gibi. Bu komedi de mi sessiz seyredilecek? [email protected] OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü B Turgut ÜNLÜ Eğitimci PENCERE Kadının Macerası Uzun mu Uzun... İçetek nedir?.. Bir vakitler eteğin altına giyilen içetek, kadının bedenini geniş bir çuvalla sarıp sarmalıyordu... Fransa’da 1848’de yapılan bir kadın derneği toplantısında üç istek saptanmıştı: Kadınla erkek arasında hiçbir ayrım kalmasın... Kocalar haftada üç kez ev işleriyle uğraşsın... İçetek yerine don giyilsin... ? Kadının don giymesi bile kolay olmamıştır... “Kadına türbanını çıkar demek donunu çıkar demektir” diye konuşan AKP’li Cüneyd Zapsu bu bakımdan haksız değil; çarpıklık, tarihsel mirastır; kadın Avrupa’da bile büyük savaşımlarla haklarını kazanabildi... 1791’de Fransa’da ‘Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ yazıldı... Ama serüven uzun sürdü... İngiltere’de kadınlara oy hakkı 1928’de tanındı... Fransa’da kadın ancak 1944’te oy hakkına kavuştu... İngiltere ve Fransa arasında Türkiye var... Türk kadını 1934’te seçme ve seçilme hakkını kazandı... İngiltere’den 6 yıl sonra... Fransa’dan 10 yıl önce... Atatürk döneminde... ? Afganistan kadını burka giyer... Peçeli tesettür giysisi burka... İran’da çarşaf geçerli... Yüz açık... Peki, Türk kadını peçeyi ne zaman çıkarabilmişti?.. 1908’de ilan edilen İkinci Meşrutiyet’ten sonra peçe tek tük aralanmaya başladı; ama 1915 Çanakkale Savaşı bu konuda bir atılımı vurgular; harpte kadın hemşireler gönüllü olarak çalışmaya başladılar... Peçeli hemşire olamazdı... ? Turgut Özakman’ın yeni kitabı çıktı... “Diriliş... Çanakkale 1915...” Bir başyapıt... Bu kitabı tanıtmak ve okumak bir yurttaşlık görevidir; ama, ben bugün, 8 Mart Kadınlar Günü’nde bu kitaptan birkaç sayfa üzerinde duracağım... ? Hayriye Hanım gönüllü hemşirelik yapan akrabası Rabia Hanım’ın peçesiz çalıştığını duyunca telaşlanmış, olayı yerinde görmek için hastaneye gelmişti... Kitabı okuyalım: “Bu şaşkın ve gafil kadınlar neler yapıyorlardı böyle?.. Hayriye Hanım’ın elleri de sesi de titriyordu; sordu: ‘Hastalara eliniz değiyor mu? Yabancı erkeklere dokunuyor musunuz?’ Rabia Hanım: ‘Aaa, evet. Mesela dün iki ayağından da yaralı bir gazi getirdiler. Ameliyattan önce zavallının ayaklarını yıkadım’...” Hayriye Hanım, Rabia Hanım’ın “boyunca günaha batmış olduğunu, ahretini yaktığını, bu hallerin gâvurluğa özenmek olduğunu, sapkınlıktan hemen caymasını” ister... ? Çanakkale Savaşı’nda hemşireler peçelerini çıkarırlar, Cumhuriyet döneminde kadın özgürlüğünde büyük atılımlar yapılır; ama, dinsel baskıyla erkek egemenliği karşıdevrimi tetikler; bugünkü iktidar tesettürden yanadır... Kadın özgürlüğüne en büyük karşıdevrim darbesini AKP iktidarı vuruyor... Türban, çarşaf bir yana, İstanbul sokaklarında peçeli kadınlara bile artık sıkça rastlanıyor... ? Bugün 8 Mart... Bu macera daha sürecek... İnsanın ve de erkeğin ilkellikten kurtulmasına daha epey zaman var... Türban olayı bu maceranın bir parçası... Ancak hepimizin bilinç pusulası uygarlıktan yana olmalı... Ö zellikle 12 Eylül sonrasında toplumu yakından ilgilendiren ulusal ve evrensel öylesi özel günler arka plana bırakıldı, unutulmaya terk edildi ki, art arda sıralansa yine de eksiklikler kalır. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı tüm ulusça, hatta dünya uluslarının çocuklarıyla kutlanırken, ülkemizde bugün yalnızca ilköğretim çocuklarınca kutlanır oldu. Ortaöğretim öğrencilerinin bu günle hiç ilgisi olmuyor, yalnızca bu günü bir tatil günü olarak görüyorlar, dolayısıyla ulusal egemenlik denilen bir kavramdan bilgileri bile olmuyor. Aynı şey 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı için de geçerli. İçi boşaltılmış, şekilci bir anlayışla bu önemli günleri kutlar olduk. 12 Eylül sonrası yeni yeni günlerin yaşamımıza girmesi, hem de en geniş tüketim anlayışı ile girmesi işin başka bir yanı. Dedeler günü, sevgililer günü vb... 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü, 1 Mayıs İşçi (Emeğin) Bayramı, 1 Eylül Dünya Barış Günü gibi önemli günler de unutturulmaya çalışılıyor. Dünyanın her yerinde bayram günleri gibi kutlanan bu günler ülkemizde “olay çıkan, olay çıkarılan” günler olarak yığınlara gösterilmeye çalışılıyor. Burada amaçlanan malum. Emek, barış, eşitlik düşmanlarının yıllardır yaptığı tüm olumsuzluklara rağmen bu ülkede; inadına emekbarışeşitlik mücadelesi verenler ayakta duruyor, mücadelesini sürdürüyor. BM’nin hazırladığı listeye ? Arkası 8. Sayfada CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle