03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 MART 2008 SALI 4 HABERLER Partinin hukukçuları, açılmış bir davanın sonucunu etkilemek için anayasa değişikliği hazırlıyor DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Demokrasi Yalnız Milli İrade Değil Demokrasilerde siyasal partilerin kapatılamayacağını ileri sürenleri, çağımızın gerçekleri ışığında anlamak pek mümkün görünmüyor. Bırakınız bir yana basını, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın Anayasa Mahkemesi’nde AKP’yi kapatma davası açmasını eleştiren ülkelerin hemen hepsinin sisteminde de parti kapatma uygulamasının olmasını. Yine örneğin Almanya’da 1950’den sonra, tam beş kez parti kapatılmış olması gerçeğini de, tıpkı İspanya ETA’nın uzantısı Battasuna’nın, terör ile ilişkisini kesmemesi yüzünden daha yeni kapatılmış olmasını da bir yana koyalım. Hatta dilerseniz, bu son kapatma kararında, kimi barışçıl ve demokratik gösterilerin de, salt ETA’nın çağrısı ve gayesi doğrultusunda yapılmış olmasının da yine kapatma gerekçesi olarak kabul edildiğini görmezden gelebiliriz. Ama, demokrasilerde parti kapatılmasına karşı çıkanların mantığına bakalım. Onlar, “milli irade”yi demokrasinin tek ölçütü olarak kabul etmektedirler. Demokrasilerin emekleme döneminde bu gerçek fazla tartışılmazdı. Ama yaşananlar, kaynağını Jean Jacques Rousseau da bulan bu düşüncenin gerçeklerle fazla bağdaşmadığını herkese gösterdi. Peki ya milli irade de demokrasiyi istemez, baskı rejimi doğrultusunda oy kullanırsa ne olacaktı? ??? Böyle bir olasılık, daha yaşama geçmeden önce, Montesquieu tarafından ortaya atılmış ve iktidarı ellerinde tutanların onu kötüye kullanmaları eğilimine dikkat çekilmişti. Yaşanan olaylar bu olasılığın çok ciddi olduğunu kanıtladı ve nihayet herkes, Almanya’da Hitler’in iktidara gelmesiyle, yalnız milli iradeye indirgenen demokrasi görüşünün ne kadar yanlış ve kırılgan olduğunu insanlık tarihinin gördüğü en büyük musibeti yaşayarak gördü. Hitler 1933 yılında milli iradeye dayanarak iktidara geldi. Ondan sonra neler olduğu malum. 1933 yılından sonra yapılan seçimlerin baskı altında gerçekleştirdiğini söyleyenler haklı olabilirler, ancak hiç kimse Hitler’in tüm iktidarı süresince Alman halkının çoğunluğunun ondan desteğini çekmemiş olduğu gerçeğini yadsıyamaz. Peki şimdi kim, ardında milli iradenin bulunmasının Hitler rejimini meşru kıldığını söyleyebilir ? İflah olmaz faşistlerin dışında, tabii hiç kimse! Demek ki, kimi ahvalde, milli iradeye dayananlar da gayri meşru olabilmektedirler. İşte 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, demokrasilerin hemen hepsinde kurulmuş olan anayasa mahkemeleri bu gerçeğin saptanmış olmasının sonucudur. ??? Anayasal yargı denetimini düşüncesinin bizatihi kendisi, milli iradenin de denetlenebileceği gerçeğini içinde barındırır. Çünkü, anayasa mahkemeleri, milli iradenin ürünü olan yasama organlarını denetler. Yani çağdaş demokraside, milli iradenin de denetlenmesi gerçeği vardır. Ve bu denetleme de halkoylaması yoluyla yeniden milli iradeye gidilerek değil, ama yargı yoluyla yapılmaktadır. “Yüzde kırk yedi oy almış olan bir parti kapatılamaz” gibi düpedüz aptalca ve cahilce olan bir söylemin sahiplerinin yanılgısı işte buradadır. Burada bin kez yazdık, ama kimi taş kafalılar ile liboşlara anlatamadık. Çağdaş demokrasiler, milli iradenin her şeye kadir olduğu değil, tam tersine; olmadığı, kimi sınırlamalara tabi bulunduğu rejimlerdir. Bu görüşü, yine burada kaç kez yinelediğimiz bir örnekle açıklayalım: Bir parlamento, halk oyunun % 80 inini temsil eden ramazan ayında, oruç tutmayanların veya karısının başı örtülü olmayanların ya da tesettüre girmemiş kadınların kamu hizmetinde çalışmalarını yasaklayan bir yasayı çıkarsa bununla yetinmeyip, bir de halkoyuna sunarak, yüzde 95’le kabul ettirse, bu yasa milli iradeye uygun olur mu? Tabii ki olur! Peki demokratik olur mu? Tabii ki olmaz! Şimdi böyle bir yasayı çoğunluğun isteği diye baş tacı edebilir miyiz? Daha uzun söze ne hacet! AKP hukukla oynuyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP’nin hukukçu kurmayları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın parti hakkında açtığı kapatma davası üzerine anayasa değişikliği üzerinde çalışıyor. MHP’nin önerisini de değerlendiren AKP kurmayları, laikliğe aykırı eylemlerle ilgili olarak partiler hakkında kapatma davası açılmaması, bunun yerine bu fiilleri işleyen parti yöneticileri ve milletvekilleri hakkında ceza davaları açılması yönündeki önerisinin değerlendirilebileceğini belirtiyor. AKP, terörle bağlantısı olan partilerin kapatılmasının zorlaştırılmaması yönündeki öneriye ise “ayrımcılık” olacağı gerekçesiyle sıcak yaklaşmıyor. Bu çalışmalar çerçevesinde, anayasa değişikliğinin MHP’nin desteğiyle gerçekleştirilmesi, MHP’nin deste ? Laiklik ve terörün odağı haline gelen partiler arasında ayrım yapılmasını istemeyen AKP, bu nedenle MHP’nin önerisine sıcak bakmıyor. Anayasa değişikliği için çalışan hukukçu milletvekilleri, ‘odak’ tanımının yeniden yapılması ve Anayasa Mahkemesi’nin parti kapatmada oybirliği ile karar vermesi ya da mahkemenin üye yapısının değiştirilmesi seçenekleri üzerinde duruyor. ği olmadan sadece AKP’nin önerisi olarak getirilmesi, böyle bir süreçte anayasa değişikliği yapılmasının siyasi etkileri bütün yönleriyle değerlendiriliyor. AKP yöneticilerinin, bu hafta içinde anayasa değişikliği yapılıp yapılmaması yönünde bir karar vermesi bekleniyor. AKP’nin, dava kararı sıcakken yapılacak bir değişikliğin seçmen kitlesi üzerinde olumsuz etkilerinin olabileceğini düşünerek, anayasa değişikliğini biraz erteleyebileceği de dile getiriliyor. AKP’nin, MHP’nin desteğini kabul etmemesi durumunda anayasa değişikliğini tek başına yaparak siyasi parti kapatmayla ilgili düzenlemeyi halkoylamasına götürebileceği de kaydediliyor. AKP’nin hukukçu kurmaylarının üzerinde durduğu anayasa değişikliği seçenekleri şöyle: Mahkemenin yapısı: İlk üzerinde durulan formül, mahkemenin üye yapısının değiştirilmesi. AKP’nin akademisyenlere hazırlattığı ilk taslakta, bu yönde öneri yer almıştı. Bu öneriye göre, Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı 11’den 17’ye çıkarılacak. Üyelerin en az 3’ü anayasa hukuku, kamu hukuku veya siyaset bilimi alanında çalışan öğretim üyeleri arasından olmak üzere 8 üyeyi TBMM Genel Kurulu seçecek. Üyelerden 4’ü Yargıtay, 4’ü Danıştay, 1’i de Sayıştay Genel Kurulu’nca belirlenecek. Anayasa Mahkemesi en az 13 üye ile toplanacak ve katılanların salt çoğunluğu ile karar verecek. Anayasa değişikliklerinde iptale ve siyasi parti davalarında kapatmaya karar verebilmesi için üye tamsayısının üçte iki oyçokluğu koşulu aranacak. Mahkemenin üçte iki çoğunlukla karar vermesi: AKP’li kurmayların üzerinde durduğu diğer bir seçenek de mahkemenin siyasi partilerin kapatılması yönünde karar verebilmesi için üçte iki çoğunluk aranması koşulu. Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısının 17’ye çıkarılması durumunda bu sayı 12’i olacak. Üye sayısının 11’de kalması durumunda ise mahkeme ancak 8 üyenin “evet” demesi durumunda siyasi partilerin kapatılmasına karar verebilecek. Mevcut anayasada, bu oran beşte üç ve siyasi parti kapatmak için 7 üyenin “evet” demesi gerekiyor. AKP kurmayları, kararın oybirliğiyle alınması seçeneği üzerinde de duruyor. Başsavcının dava açması: AKP’li kurmayların üzerinde durduğu son seçenek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın parti kapatma için dava açma yetkisinin kaldırılarak, bu yetkinin Yargıtay Genel Kurulu’na verilmesi. A ‘DSP, bu oyuna alet olmayacak’ NAYASA DEĞİŞİKLİĞİ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) DSP Eskişehir Milletvekili Tayfun İçli, AKP hakkında açılan kapatma davasından sonra gündeme getirilen siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıracak anayasa değişikliği önerileriyle ilgili olarak “AKP, şimdi çok tehlikeli bir oyun oynuyor. DSP, bu oyunlara alet olmaz” dedi. İçli, dün parlamentoda düzenlediği basın toplantısında, AKP hakkında açılan kapatma davasının Türkiye’de fırtınalar estirdiğini söyledi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın, görevi gereği iddianame tanzim ettiğini, artık konuyu Anayasa Mahkemesi’nin değerlendirileceğini anlatan İçli, “Siyasi partiler olmadık nedenlerle kapatılmamalıdır, ancak demokrasilerin de kendilerini koruma refleksi olması gerekir” dedi. İçli, parti kapatmayı zorlaştıracak anayasa değişikliği hazırlıkları ile ilgili soru üzerine de “21. dönemde siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıran düzenlemeleri yaptık. Bu metne imza atanlar arasında Sayın Mehmet Ali Şahin de, Sayın Cemil Çiçek de vardı. Kendilerinin tabi olmayacakları hükmü neden düzenlediler? Sayısal gücünüz olduğu zaman yargı yerine mi geçeceksiniz?” dedi. İçli, “Siyasi partiler kapatılmamalı. Ama bir siyasi parti, faaliyetinde ülkenin bölünmesiyle, rejimin değiştirilmesiyle, yürütmenin yargının yerine geçmesiyle ilgili düzenlemeler yapabilir mi? Bunun yapılması konusunda halkı tahrik edebilir mi? AKP, emuhtıra ile Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararını, siyasi oyun olarak kullanıyor.Ama şimdi çok tehlikeli bir oyun oynuyor. Siz, gücünüzü daha da geliştirmeye kalkıp yargının gücünü etkisizleştirmeye ve yargının yerine geçmeye kalkarsanız o ülkede demokrasiden bahsedilemez. DSP, bu oyunlara alet olmaz ve bu oyunların her zaman karşısında olur” görüşünü dile getirdi. M ‘Bölücülere istisna konulmalı’ HP’DEN ŞARTLI DESTEK ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Genel Sekreteri Cihan Paçacı, siyasi parti kapatma yerine “sorumluların cezalandırılması”nı içeren anayasa değişikliği önerilerinin kamuoyunda tartışılmasını istediklerini, ancak “bölücülük” suçlarıyla ilgili istisnanın mutlaka korunması gerektiğini söyledi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AKP hakkında kapatma davası açılır açılmaz gündeme getirdiği anayasa değişikliği önerisiyle ilgili ayrıntılı açıklamayı bugün partisinin grup toplantısında yapacak. MHP kaynakları, parti kapatmanın olanaksız hale getirilmesi ya da çok zor koşullara bağlanmasına dönük önerilerle ilgili AKP yönetimi ile görüşerek “mutabakat” arayabileceklerini ifade ediyorlar. Bahçeli’nin açıkladığı öneri çerçevesinde bir düzenleme yapılabileceğini kaydeden MHP’liler ancak “bölücülük” suçlarından parti kapatılmasının yolunun açık tutulması konusunda istisna getirilmesi konusunda ısrarlı olacaklarını ifade ediliyorlar. MHP Genel Sekreteri Cihan Paçacı, parti kapatma konusundaki önerilerinin anayasanın siyasi partilerle ilgili 68. ve 69. maddesinde değişiklik yapılmasını içerdiğini anlattı. Paçacı, önerilerinin kamuoyunda tartışılması gereğine işaret ederek “Neticede, siyasi partiler yerine, kişisel sorumluluk öne çıksın” dedi. Konuya “istisna” koymak gerektiğini de kaydeden Paçacı, “Terörle organik bağı olan ve terörü bölücülük amacı için araç olarak kullanan, sadece siyasi parti değil, hangi örgüt olursa olsun onun kurumsal kimliğini ortadan kaldırmak gerekir” görüşünü dile getirdi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat’ın, “İstisna olmamalı” şeklindeki açıklamasının hatırlatılması üzerine Paçacı şunları söyledi: “Hayır, istisnası mutlaka olacaktır bunun. Bugün fiili bir durum var. Bir siyasi parti, aleni şekilde PKK’nin sözcülüğünü üstlenmiş durumda... Siz, bu siyasi partiyi demokrasi adına koruma altına alamazsınız.” AKP grubu kapatma davasını görüşmek üzere olağanüstü toplandı. Basına kapalı olarak gerçekleştirilen toplantı sırasında kulisler de gazetecilere kapatıldı. (Fotoğraf:AA) Erdoğan parti grubunu topladı, milletvekillerine ‘Susun’dedi ‘Dava, oylarımızı arttırır’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan, partisi hakkında açılan kapatma davası üzerine dün parti grubunu olağanüstü topladı. Toplantı, basına kapalı olarak gerçekleştirilirken, kulisler de basına kapatıldı. Yaklaşık 1.5 saat süren toplantıda, Erdoğan, endişeye gerek olmadığını, demokrasi ve hukuk yolunda ilerlemeye devam edeceklerini söyledi. Milletvekillerinden bu konuda konuşmamalarını isteyen Erdoğan, “Pozisyonumuzu koruyacağız. Haklı durumdan haksız duruma düşmeyelim. Dikkatli olun, davayla ilgili konuşmayın, demeç vermeyin” dedi. Davanın AKP’nin oylarını artıracağını ileri süren Erdoğan, “Bunlar bizim toprağımıza bereket ekiyorlar. Birlik beraberliğimiz olduğu sürece kimse bir şey yapamaz ” dedi. Bu olayların arkasında Türkiye’yi tekrar eski karanlık günlere döndürmek isteyenler olduğunu, hükümetin çetelerin ve mafyanın üzerine gitmesinden rahatsız olanlar olduğunu ileri süren Erdoğan, “Ergenekon bunun en önemli gelişmesidir. Halka tepeden bakanlar, fildişi kulelerinden halkı yönetmeye çalışanlar Türkiye’nin bu gidişinden rahatsız oldular” diye konuştu. AKP’nin merkez partisi olduğunu, aşırı uçlarda gösterilmesinin haksızlık olacağını kaydeden Erdoğan, “Demokratik ve ekonomik kazanımlardan ödün vermeyeceğiz. Bütün AKP’liler itidalli olmalıdır. Asla aşırılık içinde olmamalıyız.AKP’yi millet kurdu. Milletin partisiyiz. Kimse bizi aşırı uçlara çekemez. Cumhuriyetin kazanımlarının en iyi savunucusu biziz. Kazanımlardan asla geri adım atılmayacak” açıklamasını yaptı. Toplantının ardından Erdoğan, bazı bakan ve parti yöneticileriyle TBMM’deki makamında bir araya geldi. Erdoğan, Başkanı Köksal Toptan ile de yaklaşık 15 dakika süren bir görüşme yaptı. Erdoğan, eski TBMM Başkanı Bülent Arınç ile de bir araya gelerek gelişmeleri değerlendirdi. AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat, TBMM’de yaptığı açıklamada, tüzel kişiliklere dava açılmasını hukuk mantığına aykırı bulduğunu, davanın Türk demokrasisine karşı açılmış bir dava olduğunu savunarak, “Yurtdışından birilerinin ‘Bu, deli işi...’ demesi, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak beni utandırıyor’’ dedi. asirmen?cumhuriyet.com.tr 18 Mart Şehitleri Anma Günü ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Garnizonu’nda görevli Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personeli ve aileleri, askeri öğrenciler ve erbaş/erler, 18 Mart Şehitleri Anma Günü dolayısıyla bugün Anıtkabir’i ziyaret edecek. Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği’nden dün yapılan açıklamaya göre, Anıtkabir’deki tören, saat 09.15’te gerçekleştirilecek. CKD 5. Genel Kurulu’nu yaptı ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin (CKD), 5. Olağan Genel Kurulu yapıldı. Şenal Sarıhan, tek aday olarak girdiği yönetim kurulu seçiminde, tekrar başkan oldu. Genel kurula, derneğin 30 şubesinden gelen delege ve temsilcilerin yanı sıra CHP Grup Başkanvekili Hakkı Süha Okay, Eğitimİş Genel Sekreteri Orhan Yıldırım ile Ulusal Eğitim Derneği Başkanı Zeki Sarıhan da katıldı. Yapılan konuşmalarda, AKP’ye açılan kapatma davasına değinilirken, “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın Cumhuriyeti koruma sorumluluğu ile hareket ettiği, AKP’nin devrimleri ihlal eden tutumlarının yargı denetiminden uzak kalamayacağı” vurgulandı. NOT: Sadun (Aren) Hoca’yı doğum gününde anıyoruz, Yer: 19 Mart 2008 Çarşamba 20.00 22.30, İTÜ Maçka Sosyal Tesisleri Konferans Salonu… C MY B C MY B AKP hakkında Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın açtığı kapatma davasının ardından çok değişik tartışmalar yapılıyor. “Hukukun üstünlüğü” ve “millet iradesi” sanki karşı karşıya gelen iki tez gibi ele alınıyor. Aslında ikisi de demokrasinin vazgeçilmez iki koşuludur. Demokrasi, milletin özgür iradesinin sandığa yansımasıyla başlar, hukuk devleti ile kendisini geliştirip olgunlaştırır. Milletin örgütlenme ve siyaset yapma özgürlüğü, sonuç olarak seçimlerle kendisini ifade eder. Yani serbest seçimler olmadan demokrasi olmaz. Bu birinci ve vazgeçilmez önkoşuldur. Ancak demokrasi yalnızca sandıktan ibaret değildir. Demokrasinin en önemli koşullarından birisi de çoğunluğa karşı azınlıkların haklarının korunmasıdır. Bu azınlıklar, dinsel, etnik, mezhepsel, cinsel vb. azınlıklar olabilir. Bu hakların korunmasının, iktidarın sınırsız bir güce dönüşmemesinin yolu da o ülkede hukukun üstünlüğünün sağlanmış olmasıdır. Tabii burada da hukukun üstünlüğünün ne olduğu konusunda bir Sol ve Halka Güven… mutabakat sağlanmalıdır. Hukukun üstünlüğü demek, insan haklarına, demokrasiye ve özgürlüklere saygılı bir hukuk anlayışının egemen olması demektir. ??? Türkiye ne yazık ki, olgun bir demokrasiye sahip olmadığı gibi olgun bir hukuk anlayışına da sahip değildir. Hâlâ yüzde 10 barajı engeli demokrasinin olgunlaşmasını engelliyor. Siyasi Partiler Kanunu parti içi demokrasiyi ezip un ufak ediyor. Buna benzer engeller nedeniyle halkın iradesi tam anlamıyla Meclis’e yansıyamıyor. Aynı şey hukuk alanında da geçerlidir. Ülkemizdeki hukuk dünyasına daha çok otoriter bir bakış egemen. Yargıçlarımızın ve savcılarımızın önemli bir kısmı ne yazık ki kanunları özgürlüklerin önünü açmak, demokratik hukuk devletini güçlendirmek yönünde kullanmaya eğilimli değiller. Bu köşede kendi yaşadıklarım da dahil yaşanmış onlarca örnekten defalarca söz ettim. Sizler de biliyorsunuz. Bu gelişmeler sırasında ortaya çıkan bazı görüşleri tartışmak istiyorum. Bu görüşlerden birisi halkın tercihinin doğru olmadığı ve halkın tercihlerine güvenilemeyeceği düşüncesi. Buna gerekçe olarak da ülkemizdeki eğitim düzeyi gösteriliyor. Bir başka gerekçe ise iktidarların halka yaptığı yakacak, yiyecek, giyecek yardımı gibi yardımlar nedeniyle halkın doğru davranmasının mümkün olmadığı öne sürülüyor. Tabii bu anlayışlar muhalefeti ve özellikle sol muhalefeti halka güvenmeyen bir eğilim içine sokuyor. Bu eğilimi çok tehlikeli görüyorum. Çünkü sonuç olarak bir solcu için, solda siyaset yapan partiler için halka güvenmemek, halkın doğru tercihlerde bulunmayacağına inanmak, ister istemez böyle düşünenleri demokrasi dışı arayışlara itecektir. Böyle bir arayışın son dönemde güçlendiğini üzülerek görüyorum. Bu anlayışın tipik ifadelerden birisi bir CHP yöneticisinin 22 Temmuz seçimlerinden sonra kullandığı şu sözlerdir: “Halk rasyonel davranmıyor.” ??? Türkiye’nin ciddi bir muhalefete ihtiyacı olduğu bir gerçek. Ülkemizin demokratikleşmesi, Avrupa Birliği üyeliğinin başarıyla yürüyebilmesi, insan haklarının kökleşmesi için kendine ve halka güvenen bir demokratik sol muhalefete gereksinimi bulunuyor. Halka güvenmediğimiz zaman ne yapacaksınız? Türkiye 60 yılı aşkın süredir çok partili sistemi içine sindirmeye ve yerleştirmeye çalışıyor. Askeri müdahaleler bu sürecin olgunlaşmasını zaafa uğratıyor, iktidarın gelişmesini ve değişmesini engellediği gibi DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin ifadesiyle “muhalefetin gelişmesini de engelliyor”. ??? Türkiye’de sol bir muhalefetin gelişebilmesi için bu muhalefetin önce halka güvenmesi gerekiyor, demokrasiye inanması gerekiyor. Bugünün temel zaafının bu olduğu inancındayım. Seçim yenilgileri solu halktan uzaklaştırıyor ve yalnızlaştırıyor. Bu yalnızlaşma iyiye işaret değil. Bu durumu değiştirmek mümkün. Son dönemde sol içinde bu zaaflar görülmeye başladı. Bu nedenle belki şimdi solun yapması gereken tartışma, halktan nerede ve nasıl koptuk sorusuna cevap aramaktır. Halkın güvenini kazanacak demokratik sol bir muhalefeti nasıl yeniden oluşturabiliriz? Unutmayalım 1977 seçimlerinde bu halk Bülent Ecevit’in CHP’sinin “halkçı” çizgisine yüzde 42 oy verdi. O zaman CHP gerçekten halkçıydı… Solculuğun önemli başlangıç noktalarından birisi halkı sevmek ve halka güvenmektir…
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle