23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
C İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına İLHAN SELÇUK ? Baştarafı 1. Sayfada Genel Yayın Yönetmeni: İbrahimYıldız ? Yazıişleri Müdürleri: Mehmet Sucu, Güray Öz (Sorumlu) ? Haber Merkezi Müdürü: Hakan Kara İstihbarat: Cengiz Yıldırım ? Ekonomi: Hasan Eriş ? Dış Haberler: Özgür Ulusoy ? Kültür: Egemen Berköz ? Spor: Abdülkadir Yücelman ? Makaleler: Sami Karaören ? Düzeltme: Abdullah Yazıcı ? BilgiBelge: Edibe Buğra Yayın Kurulu: İlhan Selçuk (Başkan), Emre Kongar (Başkan Yardımcısı), Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya, Şükran Soner, İbrahim Yıldız, Orhan Bursalı, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Ankara Temsilcisi: Mustafa Balbay Atatürk Bulvarı No: 125, Kat:4, Bakanlıklar Tel: 4195020 (7 hat), Faks: 4195027 ? İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık, H. Ziya Blv. 1352 S. 2/3 Tel: 4411220, Faks: 4418745 ? Adana Temsilcisi: Çetin Yiğenoğlu, İnönü Cd. 5 S. Aksoğan İş H. Kat 1 Tel: 363 12 11, Faks: 363 12 15 Antalya Temsilcisi: Ahmet Oruçoğlu Cumhuriyet Meydanı Yıldız Apartmanı B Blok No: 80/5 Tel: 0242 2480057 Faks: 0242 2430509 ? İdare Müdürü: Hüseyin Gürer ? Mali İşler: BülentYener ? Satış: Fazilet Kuza ? Cumhuriyet Reklam: ? Genel Müdür: Özlem Ayden ? Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Tel: (0212) 251 98 74 75 /251 98 81 82 Faks: (0212) 251 98 68 Rezervasyon: (212) 343 72 74 Faks: 212 343 72 53 İmsak: 4.32 Güneş: 5.59 Öğle: 12.18 İkindi: 15.42 Akşam: 18.26 Yatsı: 19.46 Yayımlayan ve Yönetim yeri: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş, Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2. 34381 Şişli/İstanbul. Tel: (0/212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0/212) 343 72 64 Yaygın süreli yayın Baskı: Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş. Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu Esenyurt İstanbul. Dağıtım: DGM Tesisleri Hoşdere Yolu üzeri Esenyurt İstanbul. www.cumhuriyet.com.tr 18 MART 2008 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK İşçi eylemi ses getirdi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Emek Platformu’nun 14 Mart Cuma günü yaptığı iki saatlik iş bırakma eylemi sonuç verdi. Emek Platformu, hafta sonunda sosyal güvenlik ile ilgili tüm isteklerin masaya yatırılabileceğini belirten Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’ten öneri bekliyor. Çelik, Emek Platformu’nun eylemi sonucu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile sosyal güvenlik düzenlemeleri konusunda bir görüşme yaparken, hükümet kanadında Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı’nda değişiklik yapılabileceği, hükümet içi yapılacak görüşmelerden sonra gelecek günlerde sosyal taraflarla yeniden bir araya gelineceği ifade ediliyor. Sosyal tarafların önerilerini dikkate alarak tasarıyla ilgili yeni değişiklik önerilerini hazırlayacak olan Çelik, daha sonra bu önerileri sendikalara sunacak. Sendikalarla değişiklik yapılması yönünde uzlaşma sağlanması durumunda tasarı son olarak Bakanlar Kurulu’nda yeniden değerlendirilecek. Bakanlar Kurulu’nda alınacak karara göre tasarının TBMM’de görüşme takvimi belirlenecek. Hükümetin tasarının yürürlüğünü yerel seçim sonrasına bırakması olasılığının yüksek olduğuna dikkat çekiliyor. Öte yandan Çelik, hafta sonunda yaptığı değerlendirmelerde “Sosyal Güvenlik Yasası Tasarısı’’nın geri çekilmesinin ise söz konusu olmadığını belirtmişti. GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY kemeden kurtulmanın çarelerini arıyor. Anayasada değişiklik yaparak AKP’nin kapatılma olasılığını ortadan kaldırmaya yönelik hazırlıklara girişiyor. Bu davranışı, “ne perhiz ne lahana turşusu” diye özetlemek olanaklı. ??? Ne söylersen söyle, yaz çiz, yararı yok; RTE, “Biz bu işe baş koyduk, geri dönüş evvel Allah olmayacak” diyor. “Durmak yok, yola devam” diyor. Takıyyeci üslubu hangi “işe” baş koyduğunu, hangi yola devam edeceğini açıklamıyor. Demokrasiye mi baş koydu, yoksa demokrasiyi bir araç gibi gören kafa yapısıyla din devleti kurallarını laik Cumhuriyete monte etmeyi düşleyen asıl amacını mı açıklamıyor! Demokrasi de, yargı da, yasama ve yürütme de ancak amacına hizmet verdiği sürece “makbul”. Siirt’te kendine güvenini, AKP’nin iktidarda anayasanın saptadığı temel ilkeler koşutunda icraatını sergiliyor, bu nedenle kapatma davasına meydan okuyor. Yargıya saldırıyor. “Kim korkar hain kurttan” edebiyatına sığınıyor. Kapatma davasını Meclis’teki çoğunluğuna dayanarak anayasal bir değişiklikle nasıl geçersiz hale getireceğinin hesaplarını yapıyor. AKP’nin bir yüzü diğer yüzünü yalanlıyor. Biri sanal aydınlığı gösteriyor, öteki yüzü gerçeği, karanlığı... ??? İçeriye, dışarıya anayasal değişiklikle partisini kurtarma operasyonunu demokratik bir yöntem diye takdim ediyor. Köşeleri tutmuş içimizdeki kimi saftirikler, yüzde 47 oy almış bir parti laik rejime ihanet içinde de olsa, seçimi aldıktan sonra hatta hilafeti getirmek istediğini de açıklasa; partilerin (tabii AKP’nin) kapatılamayacağına inanıyorlar. Şu günlerde AKP’nin davadan kaytarmayı öngören çabasına destek vermeye de başlayabilirler. ??? Anayasal görevini yerine getiren başsavcıya saldırı. Vur abalıya. Ancaaak... başsavcının iddianamede yazdıklarına yalan diyen, aksini kanıtlamaya girişen, yazan veya söyleyen yok! Medya uleması: Başsavcının iddianamede yazdığı gerçekler orta yerde! İddianame sütunlarınıza aldığınız, hatta zaman zaman köşelerinizde yazdığınız gerçekleri, Türkiye’nin RTE elinde adım adım laik rejimden uzaklaştırıldığını ve laik rejimin altını oyan girişimlerin giderek hızlandığını somut biçimde gösteren belgeleri içeriyor. Türkiye gerçeği olduğuna göre bütün bunlara hadi eliniz varmıyor yazmaya şöyle üstünkörü de olsa neden değinmiyorsunuz? Başsavcıya falan filan gerekçelerle karşı çıkacağınıza iddianamedeki saptamaları, tabii elinizde, kafanızda bu konuda malzeme varsa, neden yalanlamıyorsunuz? ??? Böyle günlerin yıldızı, AKP’nin “kurtarıcısı” Bay Devlet Bahçeli’yi unutmamak gerek. Anayasanın 68. maddesinin 4. fıkrasındaki “devletin bölünmezliğini ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı hareket eden partilerin temelli kapatılması yerine, yönetici ve milletvekillerini bireysel olarak sorumlu tutmayı” öngörüyor. AKP’yi kurtarayım derken ezeli ve ebedi düşmanı gibi gösterdiği, Anayasa Mahkemesi’nde devletin bölünmezliğine aykırı hareketleriyle kapatma davası görülen Demokratik Toplum Partisi’nin öngördüğü değişiklikten yararlanmamasını istiyor. Anayasada ayrımcılığa göz yummayı öneriyor. Çankaya’ya 11’inci gibi dinci birini göndermeye önayak olması, türban konusunda AKP’ye destek vermesi yetmiyormuş gibi MHP, şimdi de AKP’yi kapanmaktan kurtarmaya girişiyor. Güngör Uras’ın dün yazdığı gibi, “…Mustafa Kemal’in oluşturduğu TC Devleti’nin kuruluş felsefesine karşı başlatılan meydan okuma o kadar güçlendi ki, bir mahkeme kararıyla engellenemeyecek boyuta ulaştı.” İçeride dışarıda esen AKP lehine rüzgârın Anayasa Mahkemesi’ni etkilemeyeceği varsayılabilir mi? Umut dağın ardında! Başsavcıyı bypass edelim derken AKPMHP, medya ve hukuk uleması, elbirliğiyle laik rejimi bypass etmeye hazırlanıyor. Yunus Nadi Karikatür jürisi toplandı Gazetemizin her yıl düzenlediği Yunus Nadi Ödül Yarışması’nın 2008 jüri toplantıları başladı... Turhan Selçuk, Tonguç Yaşar, Ferit Öngören,Tan Oral ve Kamil Masaracı’dan oluşan “Karikatür Jürisi” toplandı ve çalışmasını tamamladı. Jüri; yarışmaya katılan çizerler tarafından gönderilmiş karikatürler arasında birinciyi belirledi... Edebiyat dalında (öykü, roman, şiir) ve sosyal bilimler araştırması dalında ödüle layık görülen yapıtlar ise önümüzdeki günlerde belirlenecek... Yunus Nadi 2008 ödülleri, gazetemizin kuruluş yıldönümü olan 7 Mayıs’ta hak sahiplerine verilecek... Skandal ihale: Bir Gökçek klasiği MURAT KIŞLALI ANKARA AKP’li Melih Gökçek yönetimindeki Ankara Anakent Belediyesi’ne bağlı EGO’nun doğalgaz işlerini devralan Başkent Gaz Şirketi’nin özelleştirme ihalesi, yasal sorunları ve Ankaralılara getireceği yüklerle kamuya yarar değil, zarar getirecek. Geçen hafta içinde, 14 Mart Cuma günü yapılan ihaleye en yüksek teklif, kamuoyunun şaibeli Kuşadası Limanı ve Galataport ihalelerinden tanıdığı Mehmet Kutman’ın şirketi Global Menkul Kıymetler ile Energaz oraklığından geldi. İhaledeki bazı sıkıntılar şöyle: Yasası anayasaya aykırı: Hükümetin, Gökçek’i kurtarmak için çıkardığı Başkent Gaz’ın satışını düzenleyen 5669 sayılı Yasa’da özelleştirme usul ve esasları belirlenmedi. Oysa Anayasa Mahkemesi kararlarına göre özelleştirmelerde “usul ve esasların” ilgili yasalarda belirlenmesi gerekiyor. İhalenin sonuçlandırılması sorunlu: Türkiye’de özelleştirmelerin yasal altyapısının oluşturulduğu 1990’lı yıllardaki süreçte Anayasa Mahkemesi, özelleştirmeler ile ilgili kararların bir siyasi kurul tarafından sonuçlandırılmasına hükmettiği için, 4046 sayılı Özelleştirme Yasası’nda Özelleştirme Yüksek Kurulu oluşturulmuştu. Başkent Gaz’ın satışında ise ihale sürecinin Enerji Piyasası Düzenleme Ku rulu ve Rekabet Kurulu’ndan alınacak görüşlerden sonra Melih Gökçek’in onayıyla sonuçlandırılacak olması Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı gözüküyor. İhale süreci usulsüz: Cuma günü saat 14.00’te yapılması gereken ihalede firma tekliflerinin yer aldığı kapalı zarflar ihale komisyonu tarafından, bu saatten önce, katılımcılar ve basının bulunmadığı bir ortamda açıldı. İhale sürecinin ikinci etabında da tek firma yerine üç firma birden elenerek rekabet kısıtlandı. Çok ucuza gitti: Gökçek, geçen yıl özelleştirmeyle ilgili yaptığı ilk basın toplantısında satıştan 3 milyar dolar gelir beklediğini belirtmişti. Ancak ihalede elde edilen fiyat 1 milyar 610 milyon dolar ile bunun çok altında kaldı. Başkentliler yanacak: Pek çok dağıtım bölgesinde dağıtım kârı yapılan ihalelerle sıfır sente kadar inmesine karşın, Ankara’da 5669 sayılı Yasa ile dağıtımı yapacak şirkete 10 yıl boyunca doğalgazın metreküpünde 5.5 sent ile 7 sent arasında kâr garanti edildi. Böylece söz konusu şirkete Ankaralıların cebinden 10 yıl boyunca yılda 195 milyon dolarlık kâr aktarılacak. Yasada “On birinci yıl ve sonrası bu bedeller şirketin teklifi ve EPDK’nin onayı ile belirlenir” hükmü bulunduğu için, 11 yıldan sonra da bu kâr seviyesi devam edebilecek. AKP ise olur... 3 gündür devam etmekte olan AKP kökenli dava yorumları ilk günkü tanımın üstüne her şeyi dikti, devam ediyor. AKP’lilerin ve AKP’cilerin tutumu bu bağlamda ikiye ayrılıyor: 1 Bize nasıl kıyarsınız? 2 Bunu yaptığınıza pişman olacaksınız! Birinci şıkkın dayanakları şunlar: Yüzde 47 oy alan bir partiye bu yapılmaz. AB’ye tam üyelik yolunda ilerleyen parti nasıl olur da gerici damgası yer? Bizim dincilikle hiçbir ilgimiz yok. Bu bağlantıyı kuramazsınız. Devamında uzayıp gidiyor... İkinci şıkta ise konuşmanın biçimi, içeriği değişiyor: Siz haaa... Bunu bize yaptığınıza pişman olacaksınız. Başsavcı da bir gün ölecek... (Sanki kendileri ölmeyecek.) Asıl bu davayı açanlar yargılanmalı, rezil edilmeli... Her iki şıkkın başlıca zemini de “milli irade”... O sadece kendilerinde var! ??? AKP’nin özellikle türban tartışmasını başlattığı dönemden itibaren altını çizdiğimiz bir başka gerçek şuydu: Gidiş toplumu bölüyor... Türkiye, üniter bir devlet olarak toprak bütünlüğüne laf ettirmeyecek kadar güçlü refleksleri olan bir ülke... Ancak, AKP’nin başlattığı hemen her tartışmanın başlıca sonucu şu oluyor: Toplumun bölünmesi... Bunun stratejik, planlı bir AKP politikası olduğunu düşünüyoruz. Toplum bölündükçe, AKP’nin önünde durabilecek güç kalmıyor! Bunun devamında ne olur? O AKP’lilerin sorunu değil... Türban konusunda üniversiteler bölündü... Üniversitelerde fakülteler bölündü... Fakültelerde ana bilim dalları bölündü... Ana bilim dallarında öğretim üyeleri bölündü... AKP hâlâ, bu tabloya bakıp şunu söylüyor: Toplumsal uzlaşma tamam, kurumlar gölge etmesin! Bunun üzerine gelen dava tartışması toplumu nasıl etkiliyor? Militan kesimler dışında toplumun önemli bir dilimi, “Bu AKP de devletle çok kavga ediyor. Her konuda devlet haksız, bunlar mı haklı?” diye düşünmeye başladı. ??? Bir soru: Anayasa ve türban tartışmaları olmasaydı AKP hakkında dava açılır mıydı? Bize göre açılmayacaktı... Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın ilk anayasa tartışmasının yapıldığı dönemde 19 Eylül günü, türban tartışmasının kıvılcımlandığı ve MHP’nin de çakmağı çaktığı dönemde 17 Ocak günü yaptığı iki açıklama, iki ciddi uyarıydı. 17 Ocak açıklamasını Cumhuriyet’te şöyle duyurmuştuk: “Yargıdan AKP’ye kapatma uyarısı!” Bu durumu göze alarak türban tartışmasını derinleştiren AKP, 22 Temmuz’u taşıyamamıştır. İkinci kez tek başına iktidara ulaşmanın kendisine her şeyi yapma hakkı tanıdığını düşünmüştür. Davanın açılması bile AKP’nin karizmasını çizmiştir. Son kararı Anayasa Mahkemesi verecek. Öyle sanıyoruz ki, yüce mahkeme önce DTP davasını karara bağlayacak, sonra da AKP davasını... Bütün dileğimiz her şeyin siyaset ve hukuk mecrasında ilerlemesi. Bunun için özellikle siyasette, süreci yönetecek, toplumu kucaklayacak bir “ustalık” gerekiyor. O usta var mı? ankcum?cumhuriyet.com.tr Gül Abant Platformu’nu kabul etti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dün Fethullah Gülen’e yakınlığıyla bilinen Abant Platformu Yönetim Kurulu Başkanı Mete Tunçay ve beraberindeki heyeti kabul etti. Pembe Köşk’te basına kapalı olarak gerçekleşen kabulde, kısa süre görüntü alınmasına izin verildi. Gül, gazetecilerin soru sorma isteğini “Böyle bir usul yok’’ diyerek geri çevirdi. Kabulün, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın AKP hakkında kapatma davası açması ve Gül’ün de aralarında bulunduğu 71 kişi hakkında siyaset yasağı talep etmesinin ardından gerçekleşmesi, platformdan destek ziyareti olarak yorumlandı. Abant Platformu Genel Sekreteri Salih Yaylacı ise “Randevumuz 1 hafta önceden belliydi, görüşme talebimize ilişkin dilekçemiz 3 ay önceden verilmişti. Görüşmenin amacı Sayın Cumhurbaşkanı’nı tebrik etmekti. Zaten görüşmeye girerken de güncel konularla ilgili konuşmama kararı aldık” dedi. 1. KOŞU: F: Yeşilova (10), P: Kısa Haber (4), PP: Ay Tatlısı (1), S: Sabur (8). 2. KOŞU: F: Terlemez (4), P: Flying Wolf (13), PP: Ali Kaptan (8), S: Sim Rain (9). 3. KOŞU: F: İnaltı (7), P: Başyiğit (10), PP: Mertpaşa (12), S: Çelebikaya (1). 4. KOŞU: F:Sindy Girl (8), P: Bir Ben Star (2), PP: Shukosh (7), S: Şile Feneri (10). 5. KOŞU: F:Arslan Cemal (8), P: Miralem (2), PP: Baba Arat (3), S:Yalçınkaya (5). 6. KOŞU: F: Arc Voltage (3), P: Ricardinho (5), PP: Cocconut (2), S: Emrahbey (1). 7. KOŞU: F:Şarpi (4), P: ALTILI GANYAN Sabin (10), PP: Sedna (3), S: Yelpı 7 8 8 3 4 1 narı (1). 8. KOŞU: 10 2 5 10 3 F: Karahanlı (1), P: 12 7 2 3 4 Bilgealp (3), PP: Çiçekdağı (4), S: 1 10 1 1 Işıkbey (8). 3/9 9 isilozgenturk@gmail.com filmlerini ülkesinde binlerce kişi izledi. Fırsatını bulursanız bu iki filmi izleyin ve bu kadar yakın coğrafyalarda yaşarken bizlerin yaşamın gerçek hikâyelerine neden bu kadar uzak durduğumuz sorusunu sorun? Sahi biz nerede, ne hata yapıyoruz? Bu yazıyı bugün özellikle yazdım, pek çok bilgiyi de Fatin Kanat’ın “İran Sinemasında Kadın” başlıklı inceleme kitabından öğrendim. Kitabı okurken hep gördüğüm ilk İran filmi “Nar o Ney” filmi aklımdaydı, İran’da çok kalabalık bir sinemada rahmetli Onat Kutlar’la birlikte izlemiştik. O yıldan sonra da İran filmleri Türkiye’deki hemen her festivalin devamlı konukları oldular. Şimdi gelelim can alıcı noktaya, “türban da türban” diye tutturan kaç genç kızımız, kadınımız bunlardan haberdar? Kaç tanesi kendi konumunu sorgulayacak kadar cesur? Ben bunu merak ediyorum. Hem de AKP kapatılacak mı, kapatılmayacak mı sorusundan daha çok... / IŞIL ÖZGENTÜRK İran’da İslam Devrimi sonrası muhalif kimliğinden ötürü kendisi de yıllarca karanlık zindanlarda yatan yazar Nefisi, İslam Devrimi’nin en baskıcı yıllarında kadın bekâretinin son derece trajik olaylara neden olduğunu anlatır. Anılarında şöyle yazar: “En kötüsü gece yarısı insanların isimlerini okumalarıydı… İsimleri okunanlar veda ederlerdi ve biraz sonra silah seslerini duyardık. Hep birlikte açılan ateşlerden tek tek kurşunların sesini sayarak o gece kaç kişinin öldürüldüğünü anlamaya çalışırdık. Orada bir kız vardı; tek günahı şaşılacak denli güzel olmasıydı. Onu uyduruk bir ahlaksızlık suçundan içeri almışlardı. Bir ay tuttular ve tekrar tekrar ırzına geçtiler. Kız,politik suçlu bile değildi ama.. politik suçlularla yakalanmıştı. (…) Bakireleri, onları daha sonra vuracak olan nöbetçilerle evlendiriyorlardı. Bu davranışın altındaki mantık, bakire olarak öldürülürlerse İran’da Muhalif Bir Kadın Olmak cennete gidecekleriydi.” Daha sonraları 1960 doğumlu yönetmen Tahmineh Milani bir film yapar; “Saklı Yarı”.. bu film, yönetmenin bizzat yaşadığı 1979 Şubat Devrimi sırasında olanlar ve sonralarına dair otobiyografik unsurlar içerir. İslam Cumhuriyeti’nin geçmişindeki ağır hataların, doğrudan olmasa da rahatsız edici bir tonda vurgulanması, yine genç İslam devletinin ideolojik olarak mahkum ettiği sol düşüncenin yönetmence aklanmaya çalışılması, filmin devrim sonrası ilk politik film olarak kabul edilmesine neden olur. Yönetmen her aşamada önemli engellerle karşılaşır, ama filmini İran sinemalarında göstermeyi başarır. Kıyamet o zaman kopar; 27 Ağustos 2001 sabahı Milani tutuklanır ve “sanatı kötüye kullanma”, “Allah’a karşı savaşa girmiş olanları destekleme”, “şeytanla işbirliği yapma” gibi gerekçelerle dört kez idam cezasına çarptırılır. Ancak uluslararası meslek örgütlerinin baskısı, Francis Coppola,Spike Lee ve Oliver Stone gibi ünlü yönetmenlerin başını çektiği idamın durdurulması ve Milani’nin serbest bırakılması kampanyaları etkisini gösterir ve Milani serbest bırakılır. Sanırlar ki, o artık köşesine çekilecek.. etliye sütlüye karışmayacaktır. Öyle olmaz, Milani tüm engellere karşın birbiri ardına film yapar. Bu filmlerin hepsi muhalif filmlerdir. Milani sabırlıdır, inatçıdır ve başka bir senaryosunu kuruldan geçirmek için tam yedi yıl kapıları aşındırmaktan vazgeçmez. Uluslararası baskıyla son anda ipten dönen Milani bir söyleşisinde şöyle der: “Devrim sırasında 18 yaşındaydım ve sokaklarda ölenler benim kuşağımdandı. Devrimden sonra üniversiteler dört yıl kapatıldı. Benim kuşağıma ne oldu? Benim gibi olanlardan bazıları sessiz kalmayı yeğlediler. Bir kısmı savaşta ya da hapishanede öldü. Bazıları mülteci oldular. İşte benim kuşağımın başına gelenler. ‘Saklı Yarı’, konuşmasına asla izin verilmeyen ve ne zaman konuşmaya kalksa sansürlenen bir toplumun sessiz yarısını temsil ediyor.” İran’da sadece Milani yok sansürle boğuşan.. sadece İran kadınının gerçeğini değil, kadın sorununu evrensel boyutlarda anlatmaya çalışan elliye yakın kadın yönetmen var. Kadınların şarkı söylemelerinin yasak olduğu bu ülkede bu rakam gerçekten şaşırtıcı. Bir o kadar da muhalif kadın yazar ekleyin. Doğrusu buna akıl sır ermiyor. Şu Samira Makhmalbaf’a bakın.. daha yirmili yıllarını sürerken yaptığı “Elma” ve “Kara Tahta” filmleriyle en prestijli festivallerde çok önemli ödüller aldı, ayakta alkışlandı; sansüre, dağıtım engellerine rağmen C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle