04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 MART 2008 SALI 4 HABERLER MEB’in okullarda Atatürk köşesi şartını kaldırması sendikaların ve eğitimcilerin tepkilerine yol açtı DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN 110 Yıl Önce 110 Yıl Sonra... Osmanlı İmparatorluğu’nda “tebayı sadıka” olarak nitelenen Ermenilerin sonu trajediyle bitecek olan başkaldırışları, “93 Harbi” denen 187778 Osmanlı Rus Savaşı ertesine rastlar. Rusların Anadolu’nun doğu ve güneydoğusunda etkinliklerini arttırmaya yönelik girişimleri, İngilizlerin, Hindistan yolu üzerinde daha kolay denetleyecekleri bir bölge elde etme arzuları, bölgedeki Ermeniler ile Kürtler arasında, 1880’lerde artmaya başlayan sürtüşme ve çatışmalara bir de Ermenilerin bağımsızlık isteklerinin yeşermeye başlaması eklenince, artık İmparatorluğun nevraljik bölgesi Balkanlar’dan buraya kaymaya başlar. 93 Harbi’nin başlangıcında, Cenevre’de kurulan Hınçak Partisi’ne, 1890’da Tiflis’te kurulan Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun, Taşnak Partisi) katılır. Bu iki kuruluş Ermenilerin özgürlüğünü sağlamak, Rusya ile İran’daki Ermenileri de birleştirip bu devletin kanatları altına almak amacını gütmektedir. Söylemlerine bakılırsa sosyalizmi benimsemişlerdir. Yöntemleri terördür, dayandıkları güvence ise Avrupa’nın yardımı... 1890 15 Temmuzu’nda, Hınçaklar Kumkapı’daki Ermeni Patrikhanesi’ni basarak, Patrik’i, kendileriyle birlikte, Sultan’a “reformları kabul etmesini” isteyen bir bildiriyi götürmeye zorlarlar. Onu, 1894 yazında Sason’daki Ermeni ayaklanması, daha sonra da 1896 27 Ağustosu’nda, İstanbul’daki Osmanlı Bankası baskını izler. Bu olaylarda binlerce kişi ölür ve ondan sonra her şey çorap söküğü gibi gider... ??? Özetlemek gerekirse, bağımsızlığı amaçlayan, amacına terörle yürümek isteyen bir hareket söz konusudur. Nitekim Osmanlı kuvvetleriyle Ermeni “devrimciler” arasında, Van’da ciddi savaşların yaşandığı 1896 yazının 26 Ağustos günü, Ermeni militanların gerçekleştirdiği Osmanlı Bankası baskınının önderi olan Garo, “Kurban sayısı ne kadar fazla olursa, o kadar yararlı olur” diyerek, terör yöntemlerine bel bağladıklarını açıklayacaktır. Tabii ki Hınçaklar da, Taşnaklar da kendi başlarına, ne kadar zayıflamış olursa olsun, Osmanlı Ordusu’nu yenerek amaçlarına ulaşamayacaklarını bilirler. Onların yöntemi, Avrupa’nın desteğiyle, bölgede kendi amaçlarına yönelik yeni bir idari yapılanma oluşturmak, reform adıyla bazı ayrıcalıklar elde etmek ve sonra da amaçlarını gerçekleştirmekti. 110 yıl önce, François Georgeon’un ifadesiyle durum şuydu: “... Büyük güçler, en başta da İngiltere on yıldır rafa kaldırılmış durumdaki Doğu Anadolu’da reform yapılması fikrini yeniden gündeme getirdiler... Erzurum, Bitlis, Van, Sıvas, Mamurettü’l Aziz (Elazığ) ve Diyarbakır’da yapılacak reformlarla ilgili bir tasarıyı mayıs ayında Babıâli’ye sunarlar. Tasarıda, Doğu Anadolu’nun idari yapılanmasının yeniden düzenlenmesi öngörülmekte, siyasi nedenlerle hapiste bulunan Ermeni tutuklular için af çıkarılması istenmekte... Ermeni milleti ve ruhbanının hak ve ayrıcalıklarının sürdürülmesi talep edilmektedir...” ??? Aradan 110 yıl geçmiştir ve yukarıda sayılan vilayetlerin bir bölümünde durum yeniden karışıktır. Bölgede, nihai amacı bağımsızlık olan, ondan sonra da Irak ve İran’daki soydaşlarını da birleştirerek büyük bir devlet kurmayı amaçlayan, gayesine ulaşmak için terör yöntemini seçen, güvence olarak da Avrupa ve de özellikle ABD’yi gören bir hareket vardır. Tabii bazı açılardan değişmiştir. Hareket, artık o bölgede kalmamış olan Ermenilerin değil, “Kürtler”in bağımsızlığını amaçlamaktadır. Artık başı çeken dış güç İngiltere değil, ABD’dir. Ama taleplerin özü aynıdır. Bölgede bir reform öngörülmekte, yeni bir idari yapılanma talep edilmekte, tutuklu ya da mahkum olarak içerde bulunan PKK’lilerin affı istenmektedir. Artık sınır ötesi, süre ve saha olarak kısıtlı hava ve kara operasyonlarının da Bush ile Erdoğan’ın 5 kasım 2007’de Beyaz Saray’da vardıkları mutabakata uygun büyük bir planın parçası olduğu kesinlikle ortaya çıkmıştır. Planın içeriğini ve boyutlarını Ankara’yı ziyaret eden ABD Savunma Bakanı Robert Gates bir kez daha AKP iktidarının en yetkili ağızlarından dinlemiştir. Henüz Türkiye kamuoyuna yapılmış bir açıklama yoktur. “Demokratik!” sistemimiz içinde kamuoyunun; tıpkı 110 yıl önce Londra’da hazırlanmış reform planına benzeyen 110 yıl sonra Washington’da hazırlanmış olan reform planının içeriğinden ne zaman haberdar edileceği de belli değildir. İşte 110 yıl önce ve 110 yıl sonraki Türkiye’den insan manzaraları. 110 yıl önce hiç değilse “mülkünü” korumaya çalışan Abdülhamid vardı. ‘Okullar tarikatlara bırakılıyor’ NİHAN İNAL Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği’nde, “Atatürk köşesi şartının kaldırılması” ve “Eski yönetmelikte özel okul ve eğitim kurumu kurucusu olmak için aranan ahlaken kötü bir şöhrete sahip bulunmama” şartının kaldırılması eğitim sendikalarının ve eğitimcilerin tepkilerine yol açtı. Sendikalar yayımlanan yönetmeliğin değişmemesi durumunda yönetmeliğin iptali için dava açacaklarını belirtirken eğitimciler, “Atatürk’le ilgili hiçbir maddenin üzerinde oynanmaması gerekir” yorumunda bulundular. MEB tarafından Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nda geçen yıl yapılan değişikliklere paralel olarak hazırlanan, “Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği” önceki günkü ? Türk EğitimSen Genel Başkanı Koncuk, “Derhal yeni yönetmelikte değişikliğe gidilmelidir. Aksi takdirde sendika olarak yönetmeliğin iptali için dava açacağız” derken EğitimSen Genel Başkanı Dinçer, “AKP hükümeti, yeni yönetmelikle bakkal açar gibi özel okul açacak’ diye konuştu. Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kanundaki değişikliklere uyum amacıyla yapılan yönetmelik değişikliğiyle 1985 yılında yürürlüğe giren yönetmelik yürürlükten kaldırılmış oldu. Konuyla ilgili görüştüğümüz Türk EğitimSen Genel Başkanı İsmail Koncuk, MEB’in hangi gerekçeyle böyle bir karar aldığını anlamanın mümkün olmadığını belirterek “Atamızı anlamak için önce o’nu iyi tanımamız gerekmektedir. Dolayısıyla, İstiklal Marşı töreni, Andımızın okunması, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi ve Atatürk köşesi okullarda olmazsa olmazlarımızdır. Atamızın manevi varlığına saygı gösterilmeli ve derhal yeni yönetmelikte değişikliğe gidilmelidir. Aksi takdirde sendika olarak yönetmeliğin iptali için dava açacağız” diye konuştu. özel okul açabilecek. Her türlü cemaatlere ait dershaneler kısa sürede özel okula dönüşecek. Yani kısacası artık AKP hükümeti, bakkal açar gibi özel okul açacak” görüşünü kaydetti. Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) Genel Başkanı Gülseven Yaşer ise Atatürk köşesinin kaldırılması ile AKP hükümetinin açık ve net olarak Atatürk’ün ve onun düşüncelerinin istenmediği anlamına geldiğini vurgulayarak “Atatürk, Türk ulusunun var oluşunu oluşturdu. Her ulus kurtarıcısını yeni kuşaklara anlatmak için çaba harcarken bu hükümet, bu çabayı yok etmek için harcıyor. Yönetmelikteki diğer maddeyle milli eğitimimiz de ta ‘Doğru bir uygulama değil’ EğitimSen Genel Başkanı Alaaddin Dinçer ise Atatürk köşesinin zorunluluğunun kaldırılmasının doğru bir uygulama olmadığını ifade ederek “Yönetmelikte dikkat çeken bir diğer madde ise artık herkesin özel okul açabilecek olması” dedi. Özel okullar için hazırlanan yönetmeliğe karşı çıkılması gerektiğini vurgulayan Dinçer, “Bu yönetmelikle insanlar özel okullara teşvik ediliyor. Artık her önüne gelen mamen tarikat ve cemaatlere bırakılıyor” ifadesini kullandı. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Filiz Meriçli ise eğitimin ulusların geleceği için çok önemli olduğunu vurgulayarak “Eğitim yaz boz tahtası olmamalı. Eğitimde çağdaş, ulusal ve evrensel değerler göz önüne alınmalı, ama AKP hükümeti eğitimi ulusal ve evrensel değerler yerine dönemsel ve kişisel kararlarla yönetiyor ve bu tür yönetmeliklerle toplumsal barışı bozma yolunda hızla ilerliyor” diye konuştu. Toplumsal Düşünce Derneği Genel Başkanı avukat Fethi Bolayır ise “Atatürk köşesi” zorunluluğunun kaldırılmasıyla birlikte laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkımına zemin hazırlanmaya çalışıldığını söyledi. ZORUNLU DİN DERSİ İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN YOUTUBE ‘Bakan Çelik çarpıtıyor’ ? Ulusal ve uluslararası yargı kararları müfredattaki sorunlara dikkat çekiyor ancak bakanlık ısrarla görmezden geliyor. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Danıştay’ın ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarına karşın, din kültürü dersi içeriğinin yeterli olduğunu savunurken yargının işaret ettiği, “bu içerikle Alevilere okutulamaz” sonucunu da görmezden geliyor. Danıştay’ın ve AİHM’nin, “din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin müfredatının sadece Sünni inancını öğretmeye dönük olduğuna, dolayısıyla mevcut içerikle Alevi öğrencilere okutulamayacağına” işaret eden kararları, Bakan Çelik tarafından çarpıtılıyor. Alınan kararları sanki “zorunlu din kültürü dersi kalksın” denmiş gibi yorumlayan ve bunun olmayacağını belirten Çelik, “zorunlu din eğitiminin devlet tarafından verileceği” yönündeki anayasa maddesine sığınarak tartışmanın yönünü değiştiriyor. Bakan Çelik bu sayede, asıl tartışma konusu olan “din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin içeriği”ni gözden kaçırmaya çalışıyor. Yargı kararları, zorunlu din kültürü dersinin tamamen kaldırılmasına değil, mevcut içeriğiyle Alevi öğrencilere okutulmasının zorunlu tutulamayacağına yönelik. Buna karşın Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, “Bu herhangi bir şeyi değiştirmeyecektir. anayasanın 24. maddesine rağmen hukukçularımız bu ders okutulamaz şeklinde bir karar alamaz. Danıştay’ın karar vermeye yetkisi yoktur ve idari denetim gücüne sahiptir” diyerek Meclis anayasa değişikliği yapmadığı sürece din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu olarak okutulmaya devam edileceğini belirtiyor. Müfredat konusundaki eleştirilere ve uyarılara adeta “kulak tıkayan” Bakan Çelik, içerikle ilgili olarak sadece, “yeni müfredata Alevilik ile ilgili bilgilerin eklendiğini, sorun kalmadığını, Danıştay’ın eski müfredata göre karar aldığını” savunmakla yetiniyor. Kayıtlar gözaltında ? YouTube adlı internet sitesinde doğrulukları kuşkulu özel konuşma kayıtlarının yayımlanması yetkilileri harekete geçirdi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) YouTube adlı internet sitesinde kimler tarafından kaydedildiği belli olmayan, doğrulukları kuşkulu, özel konuşma kayıtlarının yayımlanmasının ardından, asker ve sivil özel araştırma ekipleri yurtdışından yüklemeleri yapanların peşine düştü. İnternet sitesine yetkili kişilerin özel görüşmelerini yükleyenlerin belirlenmesine çalışılırken bu kayıtların siteye internet kafelerden de yüklenmiş olma olasılığı değerlendiriliyor. Uzmanlar, internet sitesine yüklenen ses kayıtlarının telefon dinleme olmayıp konuştukları ortamın dinlenmesiyle elde edildiğine dikkat çektiler. YouTube sitesinde yayımlanan ve bazı kişilere ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarından bazıları şöyle: İlk olarak siteye yüklenen kayıt Genelkurmay Başkanlığı Elektronik Sistemler Komutanı Tuğgeneral Münir Erten’e ait olduğu ileri sürülen ses kaydı oldu. Kayıtta, Tuğgeneral Erten olduğu iddia edilen kişi, “TSK’nin PKK’ye verdirdiği zayiat açıklanandan az” ifadesini kullanıyor. Eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç’e ait olduğu ileri sürülen bir konuşma kaydı da internet sitesinden yayımlandı. Kayıtlara göre, Teziç olduğu savunulan kişi, Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda da değerlendirmeler yapıyor. Siteye eklenen kayıtlardan en dikkat çekici olanı ise, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Savcısı Salim Demirci’ye ait olduğu belirtilen konuşmalar oldu. YouTube’da yayımlanan yeni bir konuşmanın da Tümamiral Kadir Sağdıç’a ait olduğu ileri sürüldü. Sağdıç’a ait olduğu belirtilen ses kaydında, ordunun her 2025 yılda bir siyasilerin elinde yozlaşan sistemi tekrar rayına oturtmak zorunda kaldığı ve askerin gerektiği zaman gerekli reaksiyonları gösterebileceği belirtiliyor. [email protected] Çiçek’ten ‘YouTube’ iması Bakanlar Kurulu’nun ardından açıklamalarda bulunan Bakan Çiçek, bazı konuşmaları internetten yayımlanan bürokrat ve generalleri kamuoyuna açıklama yapmaya çağırdı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, gizli dinlemenin suç olmasına karşın çeşitli konuşmaları internetten yayımlanan bürokrat ve generalleri kamuoyuna açıklama yapmaya çağırdı. Bakanlar Kurulu toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Hükümet Sözcüsü Çiçek, Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan’ın “27 Mayıs bir devrimdir” sözlerini de eleştirerek “Yargı mensupları emekli olunca konuşsunlar” dedi. Çiçek, şunları söyledi: “Hukuk adamlarının hukukun dışında gelişmeleri tasvip eder bir tavır içerisinde olması çok doğru olmaz. Hele hele bunlar yargı mensuplarıysa, kamuoyuna yapılan açıklamalar, kurumlarla ilgili tartışmaları da beraberinde getiriyor. Yargı devletin en önemli erklerinden biri. Mümkün olduğu kadar tartışma dışı tutulması lazım. 27 Mayıs’ın hâlâ tasvipkârı var mı bu ülkede, onu da bilmiyorum. 3 tane devlet adamını asarak bu ülke ne elde etmiştir?” Çiçek, önemli bürokrat ve generallerin konuşmalarının www.youtube.com adlı internet sitesine yüklenmesiyle ilgili soru üzerine, sitede ismi geçenlerin açıklama yapması gerektiğini söyledi. Çiçek, “Kamuoyunu bu kadar meşgul ediyorlarsa onların da bir açıklama yapmaları gerekir. Siyasetçiler olarak bizimle ilgili iki satır bir şey çıksa, doğru, yanlış diyoruz” şeklinde konuştu. Çiçek, yasadışı dinlemenin suç olduğunun hatırlatılması üzerine “İçeriğine baktığımız zaman bu kişiler demelidir ki ‘biz bunu dedik ya da demedik’” dedi. asirmen?cumhuriyet.com.tr Suudi Arabistan’da kadın olmak ? Dış Haberler Servisi Kadınların otomobil kullanmasının yasak olduğu Suudi Arabistan’da bir kadın, Dünya Kadınlar Günü’nü kutlamak ve tüm Suudi kadınlarına seslenmek için direksiyon başında çekilen filmini popüler paylaşım sitesi Youtube’de yayımladı. Suudi Arabistan’da kadın hakları için mücadele eden önder isimlerden Vecihe El Huvaydar, “Kadınlar kırsal kesimde araç kullanabilir ve bu sorun yaratmaz. Bazı kadınlar, her sabah çocuklarını okula götürüyor ve tutuklanmıyorlar. Ama önemli olan şehirde kullanabilmeleri” diye konuştu. TSK mensuplarına bedava bilet ? İstanbul Haber Servisi Atlasjet Havayolları, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personeli, emekli mensupları ve gazilere hediye bilet kampanyası başlattı. Atlasjet’ten yapılan açıklamaya göre, bugünden geçerli olmak üzere 30 Nisan 2008 tarihine kadar sürecek kampanya çerçevesinde, tüm iç hat ve Kıbrıs uçuşlarında 2 tek yön ya da 1 gidişdönüş bilet alan TSK mensupları, emekli ve gazileri, üçüncü biletlerini ücretsiz almaya hak kazanacaklar. Hediye bilet, anne, baba, kardeş ya da eş adına alınabilecek. Altan Tan, DTP ve AKP’li olmayan Kürt aydınlarından. Neşe Düzel’in “Taraf” gazetesindeki söyleşisinde bölgedeki dindarlaşmayı ve nedenlerini anlatıyor: “DTP oy kazanabilmek için, halkın dini inanışlarıyla ters düşmemek için çok amatörce bazı dini argümanları kullanmaya başladı… Kürt halkındaki dindarlaşma Türkiye ortalamasının üzerinde. Sadece Türkiye’de değil, bütün Ortadoğu’da İslamlaşma artıyor.” Tan, dindar Kürtlerin PKK’ye bakışını da şöyle değerlendiriyor: “Dindar Kürtler PKK’ye olumsuz bakıyorlar. BAAS partisi gibi görüyorlar. Dindar Kürtler, bir dönem PKK’nin Kürt kimliğiyle ilgili taleplerini ve mücadelesini ‘anlaşılabilir’ buldular. Sistemle çatıştığından ve Diyarbakır Cezaevi’ndeki akıl almaz işkencelerden dolayı PKK’ye sempati duydular. Ama PKK’nin sekülerleştirmeye çalışan ve dini, kültürün sadece bir parçası olarak gören laikçi bakış açısı ortaya çıkınca bu sempati antipatiye dönüştü.” Sonuç olarak Altan Tan, bölgede ‘Doğuda Dindarlaşma Türkiye Ortalamasının Üstünde’ ki durumu değişik bir bakış açısıyla anlatıyor. Burada dikkat çektiği önemli gelişmelerden birisi dindarlaşma. Bu dindarlaşmanın Türkiye ortalamasının da üzerinde olması. Peki bu dindarlaşmayı tetikleyen önemli neden nedir? Tabii ki çözümsüzlük ve çatışma hali. İki muhalefet partisinin Türk Silahlı Kuvvetleri’yle giriştiği tartışmanın da üzerinde dönüp durduğu konu “askeri çözüm”. CHP ve MHP son “kara operasyonu” sırasında “neden orada daha fazla kalmadınız”, “Neden PKK’nin kökünü kazımadınız?” eleştirisini yaptılar. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin önde gelen yöneticileri ise bu konunun tek başına askeri operasyonla çözülemeyeceğini ifade ettiler. Bu zaten aklın gereği. O zaman ne olacak? Burada da iki ihtimal var. Bir yandan askeri operasyonlar sürdürülürken, bir yandan da asimilasyon yolu izlenecek. Bunun bir gerçekliği olsaydı, 7080 yıldır denenen ve raporlara giren “asimilasyon” konusunda bir başarı sağlanırdı. Artık şu gerçek görülmelidir ki, Kürtlerin asimilasyonu mümkün değildir. Özellikle Kuzey Irak’taki Kürt oluşumundan sonra bu iyice imkânsız hale geldi. ??? O zaman “siyasi çözüm”ün ne olduğunu ve nasıl olması gerektiğini tartışmalı. Önce bu konunun tartışılabileceği bir iklim oluşturulmalı. CHP ve MHP’nin tutumu, “siyasi çözüm”ü dayatmak istiyorlar, buna yol vermeyeceğiz şeklinde. O zaman “askeri operasyonlara” bel bağlamaktan başka bir yol kalmıyor. Siyasi çözümün ne olacağını ise ancak demokratik bir tartışma ortamında oluşturabiliriz. Altan Tan’ın çözüm tartışmasına ilişkin önerileri de var. Şunları söylüyor: “Cumhuriyet, bayrak, hudutlar ve resmi dil Türkçe muhafaza edilmeli. Kürtlerin ezici bir çoğunluğu birlikte yaşamaktan yana. Sadece bu birlikteliğin yeni bir anayasal sözleşmeyle tescil edilmesi lazım. Yapılması gereken on madde var. Bir, anayasada vatandaşlık tanımı değiştirilmeli. Vatandaşlığa etnik bir vurgu olmamalı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı esas alınmalı. İki; farklı dil, din, mezhep ve etnik kimliklerin rahatça yaşayabilmeleri ve kendilerini ifade edebilmeleri anayasal teminat altına alınmalı. Üç; Kürtçe anadille eğitimin önü açılmalı. Dört, devlette ve özelde Kürtçe eğitim gerçekleşinceye dek, Kürtçe dili seçmeli ders olarak okullara konulmalı. Üniversitelerde Kürdoloji enstitüleri açılmalı. Değiştirilen köy ve kasaba ve şehir ad ları iade edilmeli. Geçiş döneminde eski ve yeni birlikte kullanılabilir. Altı; özel radyo ve televizyonlara süresiz Kürtçe yayın hakkının verilmesi ve devletin kanalının birinin tümüyle Kürtçeye ayrılması. Yedi; üç bin köy boşaltıldı. Üç milyon insan metropollere zorla göç etmek zorunda kaldı. Kızların intihar sorunları var. Diyarbakır’ın yüzde 47’si 15 yaş altıdır. Eğitimsiz bir gençlik var. Uyuşturucu sorunu var. Köy koruculuğu sorunu var. Bunlar için sosyal rehabilitasyon politikası oluşturulmalı ve uygulanmalı. Sekiz; bölgede devlet ve özel sektör eliyle ciddi bir ekonomik kalkınma yapılmalı. Dokuz; bir siyasi af çıkarılmalı. Kürt sorununu çözmek istemeyenler affı birinci madde olarak getiriyorlar ve sorunu kilitliyorlar. Bu oyun AKP içinde de oynanıyor. Onuncu madde; Diyarbakır Askeri Cezaevi kapatılmalı, bir insanlık ve kardeşlik müzesi haline getirilmeli.” Altan Tan’ın önerileri, düşünceleri tartışılabilir. Ancak derli toplu bir öneriler listesi. Bu tartışmayı sürdürmeli ve tartışmaya alışmalıyız… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle