04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 MART 2008 CUMARTESİ 4 HABERLER Doç. Dr. Şahin Filiz, türbanın dinin bir gereği değil, Araplaşmanın egemenliğinin bir simgesi olduğunu söyledi: DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Sorular... Sorular... Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 21 Şubat günü başlayan sürpriz sınır ötesi operasyonu, dün sabah yine sürpriz biçimde sona erdi. Bir gün öncesine kadar operasyonun süreceği yolunda mesaj ve izlenimler veren Türk yetkililerin, ABD Savunma Bakanı ile Başkan Bush’un konuşmalarının hemen ardından, aniden operasyonun sona erdiğini açıklamaları ve TSK birliklerinin Irak’tan çekilmeye başlaması üzerine kimilerinin “ABD izin vermişti başlamıştık, ABD ‘çekilin!’ dedi çekildik” şeklinde konuşmasına karşı kim çıkıp da, “Nereden çıkarıyorsun bunları kardeşim?” diyebilir ki?.. İster asker olsun ister sivil, yetkililerin açıklamasının kamuoyunun algılamasını değiştirmesi mümkün müdür? Kamuoyunda böyle bir algı yerleşirse, bu terörle mücadeledeki moral gücü azaltmaz mı? “Normal” bir ülkede askeri operasyonlara karar verme yetkisi siyasi iktidarındır. Herhangi bir harekâtın başlaması, içeriği, kapsamı, hedefleri ve sona erdirilmesi kararları hep siyasal iktidarındır. Son olayda da böyle mi olmuştur? Harekâtın sona ermesine kim karar vermiştir? Başbakan’ın harekâtın dün sona ereceğinden, çarşamba günü haberi var mıydı? ??? Kimi gazeteci arkadaşlarımızın açıklamaları üzerine yukarıdaki sorular da artık kaçınılmaz olmuştur. Sözü edilen açıklamalarda, Başbakan’ın çarşamba günü banta alınan ve dün yayımlanması beklenen, son anda üzerine ambargo konulan “Ulusa Sesleniş” konuşmasında, dün itibarıyla operasyonların süreceğini açıkladığı belirtiliyor. Bu açıklamalar, Başbakan’ın çarşamba günü, operasyonların dün itibarıyla da süreceğini gösteriyor. Peki operasyonun sona ermesi kararı ne zaman kim tarafından verildi? Genelkurmay Başkanlığı’nca yapılan açıklamada, operasyonun amaca ulaşıldığı için sona erdirildiği belirtiliyordu. Operasyonun amacına ulaşmakta olduğu dün bilinmiyor muydu ki, çeşitli çevrelerin çekilme çağrılarına karşılık, hep daha kalınacağı izlenimi uyandıran yanıtlar verildi? O yanıtlarla, dünkü karar arasındaki çelişkinin kamuoyunda başka türlü algılamalara yol açacağı ve gerek iç gerekse dış kamuoyunda, “Türkiye ABD’nin sözünden milim dışarı çıkamaz” şeklinde yorumlanacağı, bu durumun da, Türk halkının moralini olumsuz etkilerken, karşıtlarında da, tam aksine çok olumlu bir hava yaratacağını düşünmek gerekmez miydi? ??? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sekiz gün süren sınır ötesi harekâtı PKK’nin Kuzey Irak’tan Türkiye’ye sızma yeteneğini ortadan kaldırmış veya çok zayıflatmış mıdır? Bu soruya gelecek aylarda hava durumunun düzelmesi sonunda oluşacak ortamı da görerek kesin bir karşılık bulmak mümkün olacaktır. Türkiye tarafından yetkililerin yaptıkları açıklamalar bir iki gün içinde geçerliliklerini yitirdiklerine göre, acaba Afganistan’a yeni ve daha aktif görevler alacak olan birlikler gönderilecek midir, gönderilmeyecek midir? Kamuoyunda, bu sınır ötesi operasyona önce izin verip, beşinci günden sonra, artık bu kadarı yeter diyen ABD’nin çeşitli vesilelerle dile getirdiği sivil çözüm için önümüzdeki günlerde yeni adımlar atılacak mıdır? Türkiye’nin, ABD’nin Ortadoğu’daki politikasındaki yeri ne olacaktır? Yine Türkiye’nin Kuzey Irak’taki Kürt oluşumuna karşı, önümüzdeki dönemdeki politikası ne olacaktır? Bütün bu sorulara artık yetkililerin yanıtları yetmeyecek, önümüzdeki günlerdeki gelişmeleri beklemek gerekecektir. Çünkü kabul etmek gerekir ki, son operasyon, askeri açıdan başarılı olmuş olsa bile, kamuoyunu bilgilendirme ve hazırlama açısından son derecede başarısızdır. Demokrasilerde bu görev silahlı kuvvetlere değil, siyasi iktidara düşer. Son olarak hepimizin elimizi vicdanımıza koyarak yanıtlamamız gereken bir soru daha var: Operasyonun ikinci, üçüncü gününden sonra, Türk kamuoyunun gündemindeki ilk madde, bu harekât mıydı, yoksa türban tartışması mı? Eğer yukarıdaki soruya türban tartışması yanıtını verirseniz o zaman da şunu sormak gerek: Bu durumun sorumlusu kimdir? Türban kadını metalaştırır ? Doç. Dr. Şahin Filiz: Türban gayri millidir, mezhepçidir, kabileci olduğundan etnik ırkçılığa zemin hazırlar, türban din karşıtıdır, dinsel protokolün simgesidir, ayrımcı ve dışlayıcıdır. Türban Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılması için zemin hazırlayan unsurlardan birisidir. OZAN YAYMAN İZMİR Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Şahin Filiz, türbanın Arap kültürünün sadece bir yüzü olduğunu söyleyerek “Örtünen kadın hürdür, demek Türk kadınına ve yanı sıra tüm dünya kadınına karşı yapılmış en büyük hakarettir” diyor. Karşıyaka Belediyesi tarafından düzenlenen ve Doç. Dr. Fikret Yılmaz’ın yönettiği, “Cumhuriyet Söyleşileri”ne katılan Doç. Dr. Filiz, türbanın Araplaşma kültürünün bir uzantısı olduğunu söyledi. Akademik gelenek Türkiye’de tam anlamıyla yerleşmediği için bilimsel verilerin tam anla ŞAHİN FİLİZ HUKUK SAVAŞINI KAZANDI FIRAT KOZOK ANKARA Konya 2. İdare Mahkemesi, Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Anabilim Dalı Başkanlığı görevinden alınan, daha sonra da kınama cezasıyla cezalandırılan Doç. Dr. Şahin Filiz hakkındaki işlemi iptal etti. Türban konusundaki görüşleriyle dikkat çeken Filiz, İslam felsefesi dersi yıl sonu sınavını zamanında yapmadığı gerekçesiyle yönetim tarafından görevinden alınmıştı. Filiz’in bu işlemi yargıya taşımasının ardından üniversite yönetimi itirazı haklı bumıyla aktarılmadığını belirten Doç. Dr. Filiz, “Türkler, din ile tanışmaktan çok Arap kültürüyle bütünleşmişlerdir. Araplaşma tehlikeli boyutlara ulaştı ve giderek daha da yoğunlaşıyor” diye konuştu. Doç. Dr. Filiz, Hz. Muhammed’e ilişkin pek çok kaynak bulunduğunu ve hiçbirisinde kadınların başının örtünmesi yönünde vurguya rastlanmadığını söyleyerek “İslamın Rönesanlarak Filiz hakkındaki cezayı kınama cezasına çevirdi. Şahin, bu işlemi de yargıya taşıdı. Mahkemeye sunduğu dilekçede sınavı babasının kronik kalp rahatsızlığı nedeniyle yapamadığını ifade eden Şahin, durumu dekan yardımcısına bildirdiğini ve anılan sınavın ertelendiğini ifade etti. Şahin, konuyla ilgili bir kastının olmadığını ve hakkındaki işlemlerin hukuka aykırı olduğunu belirtti. Davayı görüşen Konya 2. İdare Mahkemesi, Şahin’in gerekçelerini haklı bularak üniversite yönetiminin kararının hukuka aykırı olduğuna karar verdi. hine uzak kalırlar ise okyanus ötesinden daha çok ses gelir” dedi. “Örtünen kadın, hürdür” demenin Türk kadınına ve dünyadaki tüm kadınlara karşı yapılacak en büyük hakaret olduğunu söyleyen Doç. Dr. Filiz, şunları söyledi: “ Türban için özgürlük söyleminde bulunmak aklını yitirmekle eşanlamlıdır. Diyanet İşleri Başkanı, türban için dinin gereğidir açıklama sı sayılan 9. yüzyıl ile 13. yüzyıl arasındaki tüm eserleri gözden geçirdik. Ne kadınlar ayrı bir varlık gibi değerlendiriliyor ne de başörtüsünden söz ediliyor” dedi. Filiz, türban konusunun ülke gündeminde yeniden ivme aldığı bir dönemde okyanus ötesinden bir ses geldiğini ve türbana karşı olmanın kâfirlikle eşanlamlı olduğunun buyurulduğunu belirterek “Aydınlarımız İslam tari sını yaptı. Dinin, türban diye bir gereği yoktur. Bu baştan sona kadının cinsel meta olarak görülmesinden kaynaklanan bir tutumdur. Türban gayri millidir, mezhepçidir, kabileci olduğundan etnik ırkçılığa zemin hazırlar. Türban din karşıtıdır. Dinsel protokolün simgesidir. Ayrımcı ve dışlayıcıdır. Kadını metalaştırır, her iki cinsiyeti de töhmet altında bırakır. Türban Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılması için zemin hazırlayan unsurlardan birisidir.” Doç. Dr. Filiz, Mustafa Kemal Atatürk’ün, kaybolan değerleri topluma yeniden kazandırdığına işaret ederek “Ancak şimdi tüm kazanımlar yok ediliyor. Atatürk’ü olmayan bir Arap toplumunun ne halde olduğunu görüyoruz. Bizlerin, ilahiyat fakültesinde Tanrı’yı bile tartıştığımız olur. Ancak şimdi türban tartışılmaya kalkıldığında hakaretlerle karşılaşıyoruz. Tüm bunların temelinde, Fethullah Gülen başta olmak üzere cemaatlerin faşizan, baskıcı bir anlayışla kurdukları eğitim sisteminde yetişen kurşun askerlerin payı büyük” diye konuştu. G ENELGE Öğretim üyeleri dava açtı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan hakkında, biri Eğitimİş diğeri 5 ayrı öğretim üyesi derneği tarafından olmak üzere, iki ayrı suç duyurusu daha yapıldı. Öğretim üyeleri dernekleri ayrıca Özcan’ın üniversitelere gönderdiği “türbanlıları alın” genelgesinin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle Danıştay’da dava açtı. Eğitimİş, YÖK Başkanı Özcan ve üniversiteye türbanla girişlere izin veren rektörler hakkında, dün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. YÖK Yasası’nın ek 17. maddesi düzenlenmeden, üniversitelerde türbanın serbest bırakılamayacağına dikkat çeken Eğitimİş, YÖK Başkanı’nın “görevini kötüye kullanma”, “suç işlemeye ve kanunlara uymamaya tahrik” ile “tehdit” suçlarını işlediğini ve “cezalandırılmasının zorunlu olduğunu” vurguladı. Tüm Öğretim Üyeleri Derneği, Üniversite Konseyleri Derneği, ODTÜ Öğretim Üyeleri Derneği, Gazi Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği ve Van Yüzüncüyıl Üniversitesi Öğretim Elemanları Derneği de aynı gerekçelerle, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na Özcan hakkında ortak suç duyurusunda bulundu. T Hastanelere ‘saklayın’ genelgesi ÜRBANLI ÇALIŞANLAR ZEYNEP ŞAHİN ANKARA Sağlık Bakanlığı, birçok hastaneden türbanlı doktor ve sağlık personeli görüntülerinin yansıması üzerine harekete geçti. Bakanlıktan hastanelere, adeta “Türbanı saklayın” genelgesi giderken, “mahremiyet haklarının korunması” için hastanelerde fotoğraf ve kamera çekimine izin verilmemesi istendi. Kamu hastanelerinin türbanlı doktor ve sağlık personeli ile dolup taşması, gazetemiz dahil çok sayıda yazılı ve görsel basın kuruluşunda defalarca haber oldu. Sağlık Bakanı Recep Akdağ, bu haberlere konu olan görüntülerin “nereden çekildiğinin belli olmadığını” savunurken bir yandan da zaman yitirilmeden hastanelere “talimat” verildiği ortaya çıktı. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Orhan Gümrükçüoğlu imzasıyla, 81 ilin sağlık müdürlüğüne “fotoğraf ve kamera çekimleri” hakkında genelge gönderildi. 7 Şubat 2008 tarihli genelgede şu talimat yer aldı: “Sağlık kurum ve kuruluşlarımızın huzur ve sükunet içerisinde hizmet verebilmesi ve mahremiyet haklarının korunması için kurum/kuruluş sahasında fotoğraf ya da kamera çekimi yapılmaması, kurum/kuruluş amirinin onayı ve geçerli bir gerekçe olmadan bu tür faaliyetlere izin verilmemesi hususunda bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.” Genelgenin, hastanelerdeki türbanlı görüntülerin yansımaması için gönderildiğine işaret eden TTB 2. Başkanı Sinan Adıyaman ise “Kadınlar yetmedi, hastanelerin başına da türban giydiriyorlar” dedi. Adıyaman, “Kendi işbirlikçi başhekimleri aracılığıyla müsamaha gösterdikleri türbanı, korumaya alma girişimi. Zaten başka bir şey beklenemezdi” dedi. Adıyaman, Bakan Akdağ’a çağrıda bulunarak “Sayın Bakan’ı davet ediyorum; gelsin, sadece Ankara’daki hastaneleri habersizce birlikte dolaşalım, durumu görsün” dedi. Türbanlılarla yan yana duran erkekler ya kızların parmak uçlarını ya da elbise kollarını tutuyor. (Solda ) Başı açık kızlarla erkeklerin elleri ise kenetli (Sağda) (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) AKP, erkek elini tutturamadı! FIRAT KOZOK ANKARA AKP Ankara İl Gençlik Kolları Başkanlığı, yarın yapılacak olan 2. olağan kongrenin ilanlarını Ankara’daki yüzlerce reklam panosuna astı. Yan yana ve el ele gençlerin yer aldığı panolarda, başı açık genç kız, yanındaki erkeklerle sıkıca el ele tutuşurken türbanlıların, erkek eli tutmadaki çekinceleri net bir şekilde görülüyor. Türbanlılarla yan yana duran erkekler ya kızların parmak uçlarını ya da elbise kollarını tutuyor. AKP Ankara İl Gençlik Kolları Başkanlığı’nın 2. olağan kongresi yarın Atatürk Spor Salonu’nda yapılacak. Saat 14.00’te başlayacak kongrede Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’da bir konuşma yapacak. Ancak kongre öncesinde başkentin işlek caddelerine asılan afişler, AKP’nin gençlik yaklaşımını da net bir şekilde ortaya koyuyor. Partinin türbanlıtürbansız herkesi kucakladığı mesajını vermek için hazırlanan afişlerde yan yana dizilmiş ve el ele tutuşmuş 4’ü erkek 4’ü kız 8 genç bulunuyor. Kızlardan 2’sinin türbanlı olduğu afişlerde, 2 tane de başı açık genç bulunuyor. Ancak gençlerin el tutma biçimlerindeki ilginçlikler dikkat çekiyor. Afişte yer alan başı açık kızlar sağ ve sollarında bulunan erkeklerin ellerini sıkıca kavrarken, türbanlılar, ellerini yalnızca “dokunduruyor.” Afişte türbanlıların elini tutmak zorunda kalan erkekler de kızların elleri yerine parmak uçlarını ya da elbiselerini tutuyor. Erkek elini tutmakta çekinceli davranan türbanlıların, yanlarındaki diğer kadınların ellerini sıkıca tutmaları ise dikkat çekiyor. asirmen?cumhuriyet.com.tr İMZA KAMPANYASI BAŞLATILDI Eminönü’nü mahalle yapma girişimine tepki İstanbul Haber Servisi AKP iktidarının, Eminönü ilçesini Fatih’e bağlı mahalleye dönüştürme kararına karşı, CHP Eminönü İlçe Başkanlığı’nın öncülüğünde bir araya gelen siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve 33 mahalle muhtarı imza kampanyası başlattı. Kampanya kapsamında bugün İBB önünde de eylem gerçekleştirilecek. Eminönü’nü Yaşatma Platformu adı altında bir araya gelen ve AKP ile SP dışında ilçede örgütü bulunan tüm siyasi partilerin destek verdiği oluşumun başlattığı kampanyada toplanan imzalar, bugün 14.00’te İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde yapılacak protesto eyleminden sonra Ankara’ya ulaştırılacak. Eminönü’nü Yaşatma Platformu adına oluşturulan bir heyet tarafından Ankara’ya götürülecek imza dosyası için, CHP ve MHP’den destek istenecek. Toplanan imzalar daha sonra İçişleri Bakanlığı’na verilecek. CHP’li Yılmaz: Yerel seçim odaklı CHP Eminönü İlçe Başkanı Zeynel Yılmaz da, AKP’nin ilçeleri birleştirmesini yerel seçime odaklı bir hamle olarak değerlendirdi. Yılmaz, “Eminönü’nde yatırımı olanlar, buranın yönetiminde söz sahibi olamıyor. Eminönü için farklı bir düzenleme gündeme gelebilir, ilçede ikamet etmeyen, ancak yatırım sahibi mükellefler oy kullanabilir hale getirilebilir” önerisinde bulundu. Günlük köşe yazmak ve günceli takip etmek biz gazeteciler açısından zamanla yarışmak anlamına da geliyor. Yazı yazmaya hazırlanırken, dün sabahtan bu yana Irak kaynaklarından gelen bir bilgiyi doğrulatmaya çalışıyorduk. Irak resmi yetkilileri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’tan çekileceğinin kendilerine bildirildiğini ifade etmişlerdi. Bu arada Genelkurmay Başkanlığı’nın da bir açıklama yapacağı söyleniyordu. Açıklama geldi. Türk Silahlı Kuvvetleri Kuzey Irak’ta PKK’ye yönelik operasyonu sonlandırmıştı ve birlikler Türkiye sınırları içine dönmüşlerdi. TV kanalları harekete geçti. Neden ve nasıl olmuştu da bir gün önce Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın “süre bir sene de olabilir” açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden birlikler ülke sınırları içine çekilmişti? Bu “ani” çekilmenin en büyük nedeni olarak ABD’nin “artık bitirin” çağrısının tayin edici olduğu düşünülecek Kuzey Irak’tan Çekilirken… tir. Her ne kadar Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasında “Harekâtın başlangıç ve bitiş zamanı tamamen askeri gerekçe ve ihtiyaçlara göre tarafımızdan belirlenmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu kararına içeriden ya da dışarıdan herhangi bir etki söz konusu değildir” dense de bu konudaki farklı yorumlar sürecektir. Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamasındaki dikkat çekici cümlelerden birisi de şuydu: “Şüphesiz, bir bölgede icra edilen operasyonla terör örgütünün tamamen etkisiz hale getirilmesi söz konusu değildir.” Bu saptama gerçekçi bir saptama. Aslında daha da açıkça şunu vurgulamakta yarar bulunuyor: Bu sorunu “terörle mücadele” sınırları içine hapsetmek ve sorunu bir askeri sorun olarak sunmak gerçekçi değildir. Ne yazık ki son “kara harekâtı” sırasında medyanın ağırlıklı bölümü toplumu yanlış yönlendirdi. Gazetelerin manşetlerini hatırlayın. Sanki PKK bitiriliyormuş, bu sorun artık sonuca ulaşıyormuş gibi bir hava yaratıldı. Daha da kötüsü topluma savaşçı bir ruh hali pompalandı. ??? “Kara harekâtı” aniden neden bitirildi, bunu daha uzun zaman tartışırız. Şurası bir gerçek ki, dış ve iç toplumsal siyasi dengeler Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta daha fazla kalmasına izin vermedi. Operasyon sırasında çok değişik iddialar, beklentiler, öneriler birbirini izliyordu. Bu öneriler arasında, Irak toprakları içinde tampon bölge oluşturmak, başka bir ülkenin toprakları içinde sürekli birlik bulundurmak gibi uluslararası toplumdan kabul görmeyecek öneriler de yer alıyordu. TSK birliklerinin ülke sınırları içine dönmesinin ardından, dünkü gazeteleri yeniden gözden geçirdim. ABD Savunma Bakanı Gates Türkiye’ye gelmişti. Gates gazetecilerin önünde “operasyonu kısa tutun” demişti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, bu çağrıya “içeride konuşalım” cevabını vermişlerdi. Görünen o ki, ABD ile uzun görüşmelerin sonunda gerçekleştirilen “kara harekâtı” ABD’yle varılan mutabakat gereği bitirilmek durumunda kalınmıştır. ABD Savunma Bakanı kırık koluyla aniden Türkiye’ye hiç şüphe yok ki bunun için gelmişti. Sonunda da “harekât” bitti. ??? Soruna kalıcı bir çözüm üretmeyeceği bilinen bu harekâtın daha derin acı lara, daha derin tepkilere neden olmadan bitirilmesi iyidir. Bu uluslararası tepkilerin de ötesinde ülke içinde Türkler ve Kürtler arasında da daha büyük kopuşlara neden olabilirdi… Türk Silahlı Kuvvetleri’nin açıklaması, PKK’ye çok ağır darbeler indirildiğini ifade ediyor. Gerekirse yeniden yapabiliriz demeyi de ihmal etmiyor. Bunu zaman içinde göreceğiz. İşin askeri boyutunu bilemeyiz. Bizi ilgilendiren sivil boyutu. AKP hükümeti, şimdi daha fazla siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda reformlar yapmak göreviyle yükümlüdür. Siyasi, sosyal önlemler yardımıyla dağdan inişin sağlanması bugün her zamankinden daha gereklidir. Kürtlerin kimliklerinin tanınması, sosyal, ekonomik ve kültürel taleplerinin kalıcı çözümlere ulaştırılması AKP’nin boynunun borcudur… Kimse bir daha gençlerin ölmesini istemiyor. Kalıcı ve köklü çözüm istiyor. Savaş ve ölüm değil “çözüm” istiyor… Yeni bir döneme girdik… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle