13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 ŞUBAT 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Örtü, kadınlar için özgürlük değil, onların bireysel ve toplumsal yaşam alanlarını sınırlamak anlamına gelmektedir Kadının tesettürle örtülen hayatı zmirli’nin dün aktardığımız sözlerini dikkatle okuduğumuzda, başörtüsü ve örtünme söyleminin bugün karşı karşıya kaldığı kafa karışıklığının ne kadar eskiye dayandığını görürüz. Kadına örtü verilirken, ona ödül olarak evde oturması ve hiçbir kazanç yükümlülüğü çekmemesi bağışlanıyor. Çalışıp kazanması için açık olması gerekiyormuş gibi, kadının tüm eylemlerini kazanç temini için çalışmakla sınırlandırıyor, fakat bu hakkın da, örtünme karşılığında ödül olarak verildiği öne sürülmektedir. Örtü karşılığında, kazanç ve geçim temini için dışarı çıkmaması sağlanan kadın, nasıl olur da ilim ve fenni tahsil edebilir? Bu çelişkiler ve çözülemeyen kafa karışıklıkları, bugün de başörtüsü söyleminin handikaplarıdır. İkinci nokta, kadının örtünmesini içtimai hayata katılmak için şart koşarken, içtimai hayatı da sınırlandırılmaktadır. Buna göre kadın, en çok sosyal hayatta değil, evde örtülü olacaktır. Demek ki örtü, kadınlar için özgürlük değil, onların bireysel ve toplumsal yaşam alanlarını sınırlamak anlamına gelmektedir. Üçüncü nokta, kadının hem örtünmesini istemek hem de onu sosyal hayattan tecrit etmek, İ onun ahlak zafiyetine bağlanmaktadır. Başta vurguladığımız gibi, kadının örtüsü ve başörtüsü sorunu, onun ikinci sınıf bir insan, Sadık Albayrak’ın deyimiyle belki insandan farklı bir ‘yaratık’ ya da Hayrettin Karaman’ın deyimiyle ‘bir insan tipi’ olarak görülmesine; ‘alınıp satılan bir mal’ şeklinde değerlendirilmesine yol açan çelişkilerden hâlâ bir türlü sıyrılamamış olmaktan kaynaklanmaktadır. Kadın, Cumhuriyet öncesine kadar uzanan bu zihniyette, ancak İslama hizmet etmek için tahsil hayatına atılabilir. Ancak, bu köktenci ve tekil amaç bile, onun örtünmesinden sonra gelir. Ne yazık ki İslamın ve Kuran’ın onaylamadığı, hatta kökten kaldırmaya çalıştığı bu zihniyet, Cumhuriyet kurulduktan sonra da, hem de hiçbir değişikliğe uğramadan devam etmektedir: “İslama hizmet etmek gayesiyle okumanın zaruret kabul edilmesi mümkün değildir. Çünkü, ‘iyiliği emir, kötülüğü nehiy’, farzı ayn (herkesi tek tek bağlayan farzş.f.) olmadığı gibi, kişinin itikadı ve ibadeti için gerekli olanın dışındaki ilimleri tahsil etmesi de farzı ayn değildir. Kadınların mutlaka bilmesi gereken şeyleri, başlarını açmayı gerektirmeyen okul ve kurslardan öğrenmesi pekâlâ mümkündür. ‘İyiliği emir’ görevini başka yollarla kendisini yetiştirenler de yapabilir. Üstelik, İslama hizmet etmek mutlaka resmi bir okulda okumayı ve resmi bir dairede çalışmayı gerektirmez. İslam tarihi, hiçbir resmi tahsili olmadığı halde, kendisini özel olarak yetiştirip İslama ve ilme hizmet eden kadınlarla do ludur. Şüphesiz kadınların bazı sahalarda okuyup yetişmelerinin büyük faydaları vardır. Ama bu bir haram işlemeyi tecviz edemez. Özellikle büyük günahları işlemekte müsamaha yoktur.” EYGAMBER’İN YAŞAM FELSEFESİNE ZIT BİR ANLAYIŞ P Ülkemizin sayılı din adamlarından biri olarak bilinen Günenç’in bu görüşlerine bakılırsa, kadın ancak İslama hizmet için, iyiliği emir, kötülüğü yasaklama için okuyabilir. Kaldı ki bu görevi başkaları yapıyorsa (büyük olasılıkla erkekleri kastediyorş.f.) kadınların okumasına hacet kalmamış demektir. Kendi kendilerine ‘âlim’ olabilirler. Ancak İslam tarihinin ‘âlim’ kadınlarla dolu olduğu iddiası temenniden öteye, tarihsel bir gerçekliği yansıtmaz. O halde kadın, harama düşmemek için örtünmelidir. Yani başını örtmelidir. Büyük günah işlemekten uzak kalmak istiyorsa, başını örtmeli; bu uğurda, bırakın sanat, ilim, fen, musiki ve diğer insani etkinlikleri, Tanrı’nın her insana helal kıldığı kazanç işlerini bile feda etmelidir. Bu görüş, bir kere, ticaret kervanına sahip, ticaret zen gini ve bugünkü deyimle işkadını Hatice ile hayatını birleştiren Peygamber’in yaşam felsefesine taban tabana zıttır. Sözü dinlenen bir din adamı olan Günenç, başörtüsü örtmemeyi haram ve büyük günah saymaktadır. Bu tamamen onun kişisel ve keyfi bir yorumudur. Çünkü çalışmanın ilgili bölümünde böyle bir haramın ve büyük günahın olmadığını, klasik İslam eserlerinin tanıklığında ortaya koyacağız. Başka bir ilahiyatçı akademisyense, Günenç’in yoruma dayalı bu yargısını farklı bir açıdan desteklemektedir. Ona göre örtünme (tabiidir ki başörtüsü kastediliyorş.f.) “sadece Allah’ın, hepimizin ve her şeyin yaratıcısının buyruğunu kabul etmektir. Açıklığa gelince, basit bir hürriyetin kullanılması uğruna birçok esaretin kurbanı olmaktır”. Bu araştırıcıya göre başörtüsüne riayetsizlik, köleliği, cariyeliği kabullenmektir. Başı açmak basit bir hürriyettir; ama sonucunda esaret vardır. Bu esaretin adını koymak gerekirse her ne kadar görüş sahibi itiraftan çekiniyorsa da örtünenler hür; örtünmeyenler cariyedir, diyebiliriz. Topaloğlu’na göre esaretten kurtulmak, başka bir deyişle cariye olmamak için örtünmelidir. Dindarlığın siyasallaşmasından siyasallaşmanın dinselleşmesine ‘Her şeyi göze alın’ Türban söylemine göre kadınların tesettüre riayet etmemeleri durumunda, toplumda giderek ahlak bozulacak, iffet ve haya duygusu zayıflayacaktır. Tesettürlü kadınlar, erkeklerin sarkıntılığına maruz kalmazken, açıksaçık giyinip başka erkeklere şık görünme hastalığı olan kadınlar, serserilerin saldırılarına hedef olmaktadırlar. Şüphesiz bunda açıksaçık şekilde arzı endam etmesinin büyük payı vardır. Üniversitelerde okuyan başörtülü kız öğrencilere seslenen bir kitapta, örtünme ve tesettürden türban kastedildiğine açıkça tanık oluyoruz: “Her şeyi kaybetmeyi göze alıp örtünmenizi istiyoruz. Özellikle başınızı geniş bir örtüyle mükemmelce örtün, başörtünüzü omuzlarınız üzerine indirin.” T ürban söylemi, dindarlığın nasıl siyasal alanın, olgudanyapılma bir siyasal değere dönüştüğünü şu yargılarla somut T ürban söylemi, özellikle 1970’lerden sonra, dinsel gerekçeden kalkılarak ‘namus ve iffetin muhafazası’ amacına hizmetten vazgeçti; kendisine, siyasal iktidar alanı açabilecek kamusal dinselliği kimlik olarak tercih etti. AĞIR İTHAMLAR VE HAKARETLER Aynı yazar şöyle diyor: “Örtüsüzlük, açıksaçıklık hiçbir dine dayanmaz. Tam aksine, vahye kapalı, hatta vahiyle savaşan, vahyi kendisine en büyük düşman ilan eden, Allah ile ilişkisi olmayan seküler, dinsiz bir kimliği temsil eder, böyle bir kimliğin ibrazıdır bu kıyafet. Bir bayan örtünmemekle Müslüman kimliğini reddetmiş, başka bir kimlikle tanınmayı tercih etmiştir. Güzelce örtünmüş, tepeden tırnağa örtünmüş bir bayan, ben de Müslümanım deme gereği duyar. Ama açıksaçıklar bunu söyler.” Dil ucuyla verilmeye çalışılan yargılar burada çok net bir şekilde dile getirilmektedir. Buna göre türban her ne kadar seyrek telaffuz ediyorsa da kesin bir farzdır. Yapmamak haramdır, hatta Müslüman kimliğini reddetmektir. Türban takmayan kadın, küfre kadar gidebilir. Yine başını örtmeyen ve özellikle üniversiteli kız öğrencileri hedef alan sözlerinde yazar, ağır ithamlar ve hakaretlerle türbanın adeta Kelimei Şehadet’ten öte bir emir olduğunu iddia etmektedir. Türbansızlar ona göre, hiçbir erdeme ve değere sahip olmayan kadınlardır. Bunlardan ne anne, ne ev hanımı ne de gelin olur. Kimsenin yanında yerleri yoktur. Çünkü başı açıklar, bu halleriyle sadece erkeğin bir an için hayvani duygularını kabartan bir mahluktan başka bir şey değildir. lar: “Türban yasağı, dine saldırının en açık göstergesidir.” “Türban yasağı, yasakçıların tahrif etmeye çalıştıkları dini, kültürel ve ahlaki duruşu tahriftir.” “Türban yasağı, dönüştürme projesinin bir parçasıdır.” “Türban yasağı, İslam inancını yok etme ve Müslüman kadını dönüştürme ve umutsuzluğa itmektir.” İşte tam da bu noktada, siyasalın dinselliği kendini göstermektedir. Türban söylemi, ‘Müslüman kadının özgürleşmesi’, ahlaksal ve dinsel bir erdemliliğin özgürleşmesi değil, siyasal ve kamusal alanı, kendi benzerlerinin girebileceği bir iktidar alanı olarak elde etme ya da yaratma özgürlüğüdür. Tek gözüne kadar örtünmek, tek başına evdeyken bile başını, saçını örtmek yükümlülüğünden tutun, tahsillerini ancak lise son sınıfa kadar yapma ruhsatı verilmesine kadar, kadına, hem sosyal alanda, hem de bireysel yaşamında, ‘kendileri için en iyi yerin, yerin altı olduğu’ telkin edile edile, İslamı, yüzyıllardır aleyhlerine işleten zihniyete, siyasal dinsellikle yanıt vermişlerdir. Bir taraftan, ‘Kadınerkek ilim her Müslümana farzdır’ denmiş, diğer yandan, kadının İslama göre hangi ilimleri tahsile mezun olduğu listelenmiş, başka bir yandan da kadının dışarı çıkması için ya zorunluluk ya da koca izni şart koşulmuştur. ERÇEKTEN İSLAMİ BİR KIYAFET VAR MI? G Türban söylemi, özellikle 1970’lerden sonra, dinsel gerekçeden kalkılarak ‘namus ve iffetin muhafazası’ amacına hizmetten vazgeçmiş; kendisine, siyasal iktidar alanı açabilecek kamusal dinselliği kimlik olarak tercih etmiş görünmektedir. Bu bizim saptamamız değil, türban söyleminin pratikteki taşıyıcılarının kendi itiraf ve ifadeleridir. Bu siyasallık, her zaman olduğu gibi, ilhamını ‘kökü dışarıda dindarlık’ modelinden almıştır: Peki, acaba, gerçekten ‘İslami bir kıyafet’ var mıdır? Halil Günenç: İslami bir elbise şekli teklif edilemez. Hayrettin Karaman: Tek tip bir elbise teklif edilemez. Her Müslüman ille de siyah bir çarşaf giyecektir denilemez. Her Müslüman ille de uzun bir pardösü giyecektir de denilemez. Böyle bir vücubun delili yoktur. Bekir Topaloğlu: Elbisenin şekil bakımından gayri Müslimlerinkine benzemesi bir sakınca doğurmaz. Bu benzerlik, itikadi açıdan onlara benzemek anlamına gelmez. Çünkü gerek örtünme ile ilgili nassların, gerekse Asrı Saadet’ten beri çeşitli İslam toplumlarının giyindiği kıyafetlerin incelenmesinden anlaşılıyor ki, kılıkkıyafetten asıl maksat, belli özelliklerdeki elbiselerle örtünmenin sağlanmasıdır. Aynı kitabın 16. sayfasında ise Topaloğlu, bu iddialarının tam aksini dile getirmiş idi ve arada sadece dört sahifelik bir mesafe vardır. ni insan şeref ve haysiyetini, iffet ve namusunu, maddi bir örtüye endekslemediği yüce dinsel ve ahlaksal erdemliliktir. İşin zor kısmı burası olduğu için, simgeler ve semboller, içerikleri boşaltılmışsa da hep tapınılan objeler olarak manevi derinliğe tercih edilmiştir. Bu konu esasen, din mitolojisinin enineboyuna araştırması gereken mitik ve majik bir olgudur. “Ey Ademoğulları! Size yücelerden, hem çıplaklığınızı örtesiniz diye, hem de bir görkemgüzellik nesnesi olarak giyimkuşam (yapma bilgisini) bahşettik; ama Allah’a SLAMI ARAP VE İRAN karşı sorumluluk bilinci örtüsü her şeyin üsGELENEKLERİYLE SINIRLANDIRMAK tündedir.” İ. Lütfi Çakan: İslami bir elbise diye tek şeBu ayet, sırf kadınları hedef alan ‘iffet ve nakil tavsiye ve teklifi imkânsızdır. Bu konuda mus’ yükümlülüğünü, hiç ayırt etmeden erkekhareket noktası, sünnetin kabul etmediği giyim lere de yüklemektedir. Ne var ki bazı araştırıkuşam şekillerinden uzak kalmak olacaktır. cılar, ‘takva elbisesi’ deyimini de ‘yün ve kaAynı tartışma toplantısının yayımlandığı ki lın elbise’ gibi maddi bir örtü olarak yorumtabın ilerleyen sayfalarında, bu görüşlerin ne lamışlardır. Bu yorum ayetin ruhuna tamamen redeyse tam tersi savunuluyor ve ‘İslami bir terstir. Ve türban söyleminin hangi boyutlarda kılıkkıyafet’in gerekliliğinden söz ediliyor: putlaştırıldığına dair ilginç bir örnektir. İ. Lütfi Çakan: Bir başka açıdan bakıldığınTürban söylemi, ülkemizdeki Türk örf ve âdetda da Müslümanın Müslümanlara has bir gi lerine göre örtünen samimi ve sade dindar kayimkuşama sahip olması, kendisiyle aynı inan dınlarımıza yabancılaşan siyasal ve ideolojik cı paylaşan insanlara duyduğu saygı ve bağlı bir temele dayanmaktadır. İslamın kendi özyalığın gereğini yerine getirmesi demektir. pısıyla doğrudan ilgili olmadığı için, siyasal ve Kitabın sonuç bölümünde ise bu son değer sosyal koşulların öngördüğü değişimler paralendirmeyi teyid, katılımcıların çoğunun söy lelinde gerekçe ve neden değiştirmiştir. lediklerini tekzip eden bir deklarasyon yayımKadın türbanıyla var edilip tanımlanan bir nesne durumuna düşürülmüştür. Avret ve mahremiyetin türbanla Türban söylemi, temsili, sosyal ve medeni diyalog‘Müslüman kadının dan çok, monoloğu doğurmuştur. Bu söylem, başı örtün, eve kapaözgürleşmesi’, ahlaksal ve dinsel bir erdemliliğin nın telkini ile, okuyup her alanda kendinizi yetiştirin önerisi arasınözgürleşmesi değil, da kalmış bir kafa karışıklığının siyasal ve kamusal alanı, simgesidir. Oysa farz olan, insana yakışır bir kendi benzerlerinin örtünmedir. Ağır avret yerlerini girebileceği bir iktidar örtmek bu farzın kapsamındadır. alanı olarak elde etme Bunun ötesindeki örtünme tarzı, İslamın yaşadığı ilgili toplumların ya da yaratma kendi kültürel değerlerince kendiözgürlüğüdür. liğinden belirlenir. Türban söyleminin üzerinde talanıyor ve şöyle deniyor: nık olunan şiddetli ısrar ve vurgu ile Yahudi ge“İslamın kendine has bir kılıkkıyafet ni leneğindeki türbana ilişkin katı ve tavizsiz söyzamı ve adabı vardır. Bunu kabul zorunlu lem arasında yakın benzerlik bulunmaktadır. dur. Tesettür hakkında icma vaki olmuş İslam kelâmı ve fıkhında türban örtmemek, en tur.” ayrıntılı büyük günahlar listesinde bile yer alAncak asıl istikrarsızlık, yüce dinimiz İsla mamaktadır. Terk edilmesi büyük günah olmamı, tüm Müslüman ulusların örf ve âdetleri yan bir uygulamanın, namaz ve oruç gibi bir yerine, Arap ve İran geleneğiyle sınırlandırmak farziyeti olamaz. Nur 31. ayet de dahil, hiçbir tan kaynaklanmaktadır. Türban söylemi, açık ayet başın ve saçın örtülmesini amir bir hüküm ve reddedilemez dayanağını Kuran ve sahih ha ortaya koymaz. dislerde bulmakta zorlandıkça, klanik pratikEğer kadının iffet ve haysiyeti, ırz ve namuler meşruiyet ölçütü olarak öne sürülmekte; hat su, türban söylemiyle simgelenirse; onunla var ta dayatılmaktadır. kılınırsa, bu simgenin yokluğu, simgelediği değerlerin yokluğunu da beraberinde getirecekURAN’IN ÖRTÜNMEYE BAKIŞI tir. Ahlakilik ve dindarlık, ölçülebilir simgeKuran’da örtünme emri vardır. Ama bu emir, lere indirgendiğinde ise türbanlıtürbansız ayıtürban değil, takvaya uygun örtünmedir. Ku rımı derinleşerek insanın ve özellikle kadının ran’da ve sahih Sünnet’te türbanın açık ve ke onurunu zedeleyici kategorilere kapı aralayasin bir nassa dayanmaması, onun yasak ve ha caktır. Siyasallaşan ve seçkinci bir kamusal dinselram olduğunu göstermez. Ancak bir şeyin yalik alanını gittikçe ‘ötekiler’ aleyhine genişsak ve haram olmaması, onun kesin bir farz olleten türban söylemi, İslamın ahlaki ve mededuğuna da kanıt olarak gösterilemez. Yüzyılni özünü gölgelediği gibi, artık “siyasete alet larca devam eden bir uygulama varsa, bu icedilen bir dinin simgesi” aşamasını da geçemayı değil, kökleşmiş bir geleneği ifade eder. rek, “siyaset dininin siyasi bir farzı” haline Öyle bir gelenek aranıyorsa, o da Türk kadıgelmiştir. nının kendine has örtüsü olmalıdır. 33 Ahzab 59’da geçen “cilbab” İslami bir kıyafeti tanımlamaz. B İ T T İ En çarpıcı vurgu ise ‘takva elbisesi’dir. YaTopaloğlu’nun burada, İslamdaki kıyafetin bir örf ve âdet görüntüsü olmadığını, çünkü Arap kavimlerinin İslamdan önceki kıyafetlerinin değişik ve umumiyetle bugünkü Avrupai tesirin görüntüsü gibi olduğunu iddia etmektedir. Aynı sayfada, İslam dininin kendine has bir kıyafet sistemi getirdiğini, bir Müslümanın fiilen, yani kendi kıyafetiyle buna muhalefet etse, giyim ve kuşamını İslami sisteme uydurmasa, günahkâr olacağını söylemiştir. İ K CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle